Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Tıp / Biyoloji / Farmakoloji

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dna, reddediyor, tesadüfü

Dna Tesadüfü Reddediyor

Eski 07-16-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dna Tesadüfü Reddediyor





Batı tıbbının hızla geliştiği yıllar, İkinci Dünya Savaşı'nın yaralarının sarıldığı dönem ile örtüşmektedir 1950'li yıllarda Amerikalı biyolog James Watson ile İngiliz fizikçi Francis Crick, canlıların genetik bilgisinin depolanmasında tercih edilen mükemmel moleküler mimarîye dâir çok önemli çalışmalar yapmış ve bunları 1953 yılında Nature dergisinde yayımlamışlardır

Watson ve Krick'in teklif ettiği ve bugün hâlen geçerliliğini koruyan model, genetik bilginin çift sarmal (iki kopya) şeklinde ve deoksiribonükleik asit (DNA) olarak saklandığı gerçeğidir1 DNA'nın yapısının anlaşılmasından itibaren insan vücudu ve hastalıkları ile uğraşan bilim insanları, büyük keşiflere imza attılar Bu keşiflerden beklenen, 2000'li yıllarda insan vücuduna ait sırların ortalığa döküleceği, yaşlanma ve hattâ ölüme çare bulma konusunda büyük gelişmeler kaydedileceği ve kanser, şeker hastalığı, şişmanlık, yüksek tansiyon gibi toplumlara yaygın olarak tesir eden hastalıkların neredeyse tamamen ortadan kaldırılabileceği yönünde idi

Yaklaşık 50 yıllık keşif ve araştırmaların (1950–2000) ilk neticeleri beklenen veya tahmin edilenlerden çok farklı çıkmıştır Yukarıdaki hastalıkların Batı tıbbı ile tedavi edilerek ortadan kaldırılması bir yana, ne kadar yaygınlaştığı ve neredeyse işin içinden çıkılmaz hâle geldiği bugün hemen herkesin mâlûmudur Bu konuyu bir yana bırakarak, Watson ve Crick'in 1953 yılındaki keşiflerinden sonra neler olduğuna göz atalım

İnsan genomu projesi ve neticeleri
Genetik bilginin nasıl depolandığının keşfi, birkaç ana sahada büyük heyecanlara ve tartışmaların alevlenmesine sebep olmuştur Bu sahalardan bir tanesi ise canlıların nasıl evrimleştiği(!) ve yeni kabiliyetleri genetik bilgilerine nasıl dâhil ettikleri ile alâkalıdır Herkesin mâlûmu evrim teorisi, hâlen ispatlanamayan müspet "mutasyonlar"ın, yeni bir hayvan grubuna tamamen yeni ve orijinal organlar kazandırmasına dayanır

Fakat bu durum ilmen imkânsızdır Bu mutasyonlar vücut hücrelerinde değil, genetik bilgiyi gelecek nesle aktaracak cinsiyet (yumurta ve sperm gibi) hücrelerinde olmalıdır Evrimcilerin, "Çevre, besinler, güneş ışınları ve pek çok başka faktör mutasyonlara sebep olur ve türün çevresine daha iyi uyum sağlaması ile neticelenir" sözleri, kulağa hoş gelen fakat aslında sadece bir film senaryosu olabilecek niteliktedir 1990 yılında başlanan ve 2003 yılında bitirilen insan gen haritası projesinin (Human Genom Project) sonuçları herkesi yeniden düşünmeye sevk etmiştir 2,3

On üç yıl süren bu projenin sonucunda elde edilen veriler, tabir yerinde ise bilim camiasında büyük sürprizlere sebep olmuştur Çalışmaya göre insanoğlu yaklaşık 20–25 bin protein kodlayan gen ve yaklaşık üç milyar baz (Adenin-Timin ve Guanin-Sitozin) çiftine sahiptir Batı bilimi, canlıları akrabalık derecelerine göre(!) sınıflandırır (filogenetik) ve insanı en üste koyar Zîrâ insan gerçekten en kompleks canlıdır ve tabiî olarak en kompleks genoma sahip olmalıdır

Oysa insan gen haritası projesinden elde edilen "harflerin ve genlerin sayısına" göre, insan evrimcilerin tahminlerinin aksine, "filogenetik" olarak ortalama(!) bir canlıdır Diğer bir tabirle, ne gen sayısı olarak, ne de bu genleri teşkil eden baz çiftleri sayısı açısından, evrim ağacının(!) en üstünde değildir İnsan genomu diğer pek çok memeli hayvan genomuyla (genetik bilgi kütüphanesi) benzer büyüklüğe sahiptir Meselâ insan gibi, inek, fare vb hayvanlar da yaklaşık üç milyar baz çiftine, balina genomu ise yaklaşık 50 milyar çift harften yazılmıştır Filogenetik olarak daha aşağı görülen akciğerli balıkların genomundaki harf sayısı ise insana göre 10–15 kat daha fazladır

Bu şaşırtıcı nokta, insanın taşıdığı gen sayısı ile daha da enteresan bir hâl almıştır Projeden önce insan türünün yaklaşık 140000 gen taşıdığına ve filogenetik olarak en kompleks canlı olduğuna inanılırdı Ancak gerçekteki gen sayısı bunun dörtte biri kadardır ve proje ile rakam 25–30 bin olarak tescil edilmiştir Demek ki insanoğlu, gen sayısı bakımından evrimcilerin iddia ettiği gibi üstün(!) bir canlı değildir

Bu iki gelişme, aslında türlerin birbirinden türeyemeyeceğinin, her türün orijinal ve hikmetle donatılmış bir mimarîye sahip, belli bir gâyeye uygun yaratılmış olduğunun açık delilidir Ancak bu gerçeği açıklıkla itiraf etmek, bilim camiasından bazılarının işine gelmemiştir Bununla birlikte bu bilgi pek çok bilim adamının zihninde sessiz, dile getirilemeyen bir değişime sebep olmuştur Yaradılışı doğrudan kabullenmek yerine, "intelligent design-akıllı tasarım" denen bir başka iddia ortaya atmışlardır

Türlerin orijinalliği ve yaratılış dili
Bir tür ve o türe ait genlerle belirlenmiş vasıflar, tamamen o türe hastır Cenab-ı Allah tam olarak bilemediğimiz ve hikmetinden sual olunamayacak sebeplerle pirinç gibi bir bitki için 30–40 bin, insanoğlunu yaratırken 20–25 bin kadar protein kodlayan gen takdir etmiştir Ancak evrime inanan pek çok bilim adamı, insanoğlunun bu kadar "basit(!)" bir canlı olamayacağını iddia etmişler ve mevcut bilgiyi kabul etmekte zorlanmışlardır Genom büyüklükleri ile baz çiftlerinin oranlarını mı, genlerin sayısını mı, yoksa genomdaki bilgi miktarını mı, esas alacağımız hakkındaki tartışmalar ve genom büyüklüğünün nasıl sağlıklı olarak ölçülebileceği hususunda bir uzlaşma elde edilememiştir4



İplik kurdu (Caenorhabditis elegans), bitkilerin köklerine yakın yerlerde yaşayan, insana zararsız bir kurtçuktur 900–1000 hücreden yapılmış olan iplik kurdunun erişkinlerinin boyu bir mm kadardır Gen haritası tam olarak çıkarılan ilk canlı olan iplik kurdunun yaklaşık 20000 geni vardır; bu sayı insana çok yakındır ve genlerin bir kısmı insanınkilerle benzerlik göstermektedir

Bazı evrimciler, iplik kurdunun genetik yapısını teşkil eden harflerin miktarının, insandan çok da farklı olmadığı ortaya çıktığında, bir çeşit şoka uğradıklarını itiraf etmişlerdir Evrim teorisine göre insanoğlu, en yakın atası(!) sayılan maymunlarla harflerin miktarı ve sıralanması bakımından % 95 genomik benzerliğe sahiptir Hâlbuki yakın bir benzerlik iplik kurdu ile de vardır Ancak bu hakikati değiştirmez Maymun, kurtçuk ve insan arasındaki fark, genom harflerinin miktarında ve sıralanmasında değil, ihtiva ettikleri bilginin kompleksliği ve dinamik olarak düzenlenmesinden kaynaklanmaktadır

Çünkü organizmanın kompleksliği ile canlının sahip olduğu DNA miktarı ve harflerinin sırası bakımından anlamlı bir münasebet yoktur DNA miktarı ve harflerin sıralanmasından kaynaklanan % 5'lik farklılık, bilgi ve anlam noktasında çok büyük farklılıklara yol açabilir Meselâ, aşağıdaki ifadelerle bu hâdise biraz daha akla yakınlaştırılmıştır

Dosta düşmana gösterdi
Dosta düşmanı gösterdi
Dostu düşmana gösterdi
Yahut şu ifadelere bakınız
Dost düşman oldu
Düşman dost oldu
Dost oldu düşman
Düşman oldu dost

Eğer Türkçeyi iyi bilmiyorsanız, bu kısa cümlelerdeki farklılığı önemsiz kabul edebilirsiniz Böylece büyük bir yanlışa düşersiniz Cenab-ı Hak, bütün canlıları aynı lisanı kullanarak yaratmıştır Bu lisan dört harfin üçlü kombinasyonlarından meydana getirilen 64 kelimeden (codon) oluşmaktadır Bu 64 kelimenin bir kısmı aminoasitleri kodlamada kullanılır Asıl ilim ve mucize ise, bu kadar az harf ve kelime kullanarak dünyadaki inanılmaz biyolojik çeşitliliği yaratabilmektir



Bir protein dizisindeki tek aminoasitlik değişme, yukarıdaki son derece basit cümlelerde olduğu gibi büyük farklılıklar oluşturabilir

Buna en iyi örneklerden biri, insan kırmızı kan hücrelerindeki hemoglobin molekülüdür Orak hücreli kansızlık hastalığında, hemoglobinin beta alt ünitesinin yapısındaki 146 aminoasitten sadece biri farklıdır; 146 aminoasitlik beta zincirinin 6 pozisyonundaki "glutamin" aminoasitinin yerine "valin" aminoasiti geçmiştir (bir başka deyişle DNA zincirinde sadece bir aminoasitlik (üç harflik) bir değişiklik olmuştur)

Ancak 146 aminoasitin içindeki bu tek kelimelik değişiklik, alyuvarların kılcal damarlardan geçerken içlerindeki hemoglobinin kristalleşmesine, hücrenin esnekliğini kaybederek orak şeklini almasına ve zarının yırtılmasına sebep olur Neticede kırmızı kan hücreleri parçalanarak ölmekle kalmaz, içinden geçtikleri kılcal damarı da tıkayarak ileri düzey tıbbî problemlere sebep olur 146 aminoasitlik bir protein zincirindeki tek aminoasitlik değişiklik önemsiz olmadığı gibi, hücrenin ölümüne sebep olabilecek tamamen farklı -iş göremez- bir protein hâline dönüşmektedir



Genler hakkında konuşmamız gerekenler burada bitmiyor; nitekim en az buraya kadar anlatılanlar kadar önemli bir husus daha vardır

İnsanoğlunun genetik bilgisini kodlayan üç milyar baz çifti içinde yer alan, yaklaşık 25–30 bin gen, vücudumuzda kullanılan proteinlere ait şifreli bilgiyi taşımaktadır Ancak insan vücudunda yaklaşık 100–125 bin farklı protein üretilmektedir Uzun zamandır inanılan "bir gen-bir protein" eşleştirmesinin de yanlış olduğu ortadadır İnsanın dar düşünceleri ile ortaya konan ve kesin ilmî gerçeklermiş gibi sunulan pek çok yaklaşımın, bugün yanlış veya eksik olduğu ortaya çıkmıştır

İnsanda protein kodlayan genlerin ürünleri nihai değildir Onlarca yer değiştirme, ekleme ve çıkarma yapılır Şimdi yukarıda verilen ikinci örneği yeniden hatırlayalım Dost, düşman ve oldu kelimelerini farklı şekilde yan yana getirerek anlamları birbirinden tamamen farklı cümleler elde edilmişti Bu kelimeler yerine aminoasit dizilerini koyarsak, bu defa da vazifeleri birbirinden tamamen farklı proteinler elde ederiz

Zahirî benzerlikler ve büyük farklılıklar
İnsan beyninde bulunan hipofizin arka kısmından antidiüretik hormon ve oksitosin isimli iki hormon salgılanır Antidiüretik hormon insan vücudunun susuzluğa dayanmasında son derece önemli vazife görür Bu hormon, vücut suyu çeşitli sebeplerle azalınca (oruç, susuzluk, uzun süre çok sıcak ve kuru ortamda kalma vs) azalan su yerine koyuluncaya kadar böbreklerin suyu vücutta tutması için hayatî öneme sahiptir

Bu hormonun eksikliğinde veya salgılanamaması durumunda böbrekler suyu vücutta tutamaz ve su idrar olarak dışarıya atılır Bir hastalık olarak antidiüretik hormon üretemeyen insanlar günde yaklaşık 10–15 litre kadar idrar yaparlar ve her gün bu miktar suyu içmedikleri takdirde hayatları tehlikeye girer (şekersiz diyabet hastalığı)

Oksitosin ise temel olarak gebelik sonunda doğumun başlaması için anne rahminde kasılmalara sebep olan hormondur Bu hormonun yokluğunda doğumun başlaması çok zordur Doğumdan sonra ise başka vazifeleri vardır Annenin çocuğunu emzirirken sütün yavrunun ağzına akması için yine oksitosin hormonu gerekir Bu defa annenin süt bezlerinin etrafındaki kaslarda kasılma oluşturarak sütün bebeğin ağzına doğru akmasına vesile olur

Aynı yerden salgılanan ancak vazifeleri birbirinden çok farklı olan bu iki hormona yapıları yönüyle baktığımızda şaşırmamak elde değildir Her iki hormon da sadece dokuzar aminoasitten yapılmış, yani çok kısa birer cümleciktir; ancak tesirleri itibarı ile çok güçlü hormonlardır Dahası, vazifeleri bu kadar farklı ve dokuz aminoasitten oluşan bu iki hormonun yapılarında sadece iki aminoasit birbirinden farklıdır Dolayısıyla bu iki hormonun DNA dizilerine baktığınızda sadece çok küçük bir bölümünün birbirinden farklı olduğuna şahit olursunuz Bu küçük farklılığın ne kadar büyük neticeler doğurduğu ise açıkça ortadadır

Cenab-ı Allah engin ilmi ile bu dünyada bir biyolojik formu yaratmıştır Bu hayat formunda genetik bilgi dört harfli bir alfabe ile yazılmıştır (Adenin, Guanin, Sitozin, Timin) Bu alfabenin okunması neticesi ortaya çıkan proteinler canlıların maddî vücutlarının devamı için gerekli vazifeleri gören binlerce farklı moleküle dönüşmektedir Eğer alfabeniz dört harf ise ne kadar kelimeniz olabilir? Cenab-ı Allah bu dört harfli alfabeyi perde kılarak gözümüzün gördüğü ve görmediği trilyonlarca farklı canlıya hayat vermektedir Elbette ilmin Hakiki Sahibi en doğrusunu bilir

Hikmetini bilemediğimiz sebeplerle bazı proteinler binlerce aminoasit uzunlukta iken bazıları sadece üç aminoasitten oluşturulmuştur Buradan anladığımız, yapı olarak birbirine benzemeleri fonksiyon olarak da benzemesini gerektirmediği gibi, uzunluk ya da kısalık da güçlülük ve vazife açısından bir genelleme yapmaya mâni olmaktadır Çok küçük görünenler,



Çok büyük tesirlere sahip olabilirTiroid bezinin çalışması için biraz önce bahsettiğimiz hipofiz bezinin uyarıcı bir hormon salgılaması gerekir (TSH, tiroid uyarıcı hormon) Ancak hipofiz bezinin tiroid bezini uyarabilmesi için de bir üst merkezin (hipotalamus) önce hipofize emir vermesi gerekir İnsan vücudu üzerinde çok güçlü neticeler doğuracak bu emrin aracısı da protein yapıda bir hormondur (TRH tirotropin salgılatıcı hormon) Bu protein sadece üç aminoasitten oluşmaktadır Evet sadece üç aminoasitten yapılmış bu uyarıcı protein, insanın bütün hücreleri üzerinde son derece kompleks tesirlere sahip tiroid hormonunun üretilmesi ve kana verilmesi için şarttır

Hayalen hipotalamustan salgılanan bu ilk emrin genine bakalım Üç aminoasitten yapılan ancak yokluğunda insanın hem vücut, hem de zekâ gelişmesinin ciddi mânâda etkilendiği bu protein için görünürde sadece dokuz adet nükleik asit (Adenin-Timin/Guanin-Sitozin) kullanılmıştır Fakat bu dokuz adet harfin okunabilmesi için, çok daha fazla sayıda harf bu bilginin okunmasını düzenlemek için kullanılmaktadır Dolayısıyla gen dediğimiz birim, bizim düşünebildiğimizden çok daha komplekstir

Cümle ne kadar kısa, ancak netice ne kadar hayranlık vericidir Bütün bir vücuttaki milyonlarca proteinin hassas şekilde yapılması ve bir fabrika gibi bu malzemelerin uygun yerlere gönderilip organ ve dokularda işlenmesini de düşündüğümüzde evrimin hayalî mekanizmalarıyla bu düzenin ve mükemmel neticenin ortaya çıkmasına imkân ve ihtimal yoktur





İhsan ÖMEROĞLU

Dipnotlar
1 Watson JD, Crick FH Genetical implications of the structure of deoxyribonucleic acid Nature May 30 1953;171(4361):964-967
2 Watson JD The human genome project: past, present, and future Science (New York, NY) 1990;248(4951):44-49
3 Lander ES Initial sequencing and analysis of the human genome Nature 2001;409(6822):860-921
4 Hahn MW, Wray GA The g-value paradox Evol Dev Mar-Apr 2002;4(2):73-75

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.