Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Saray Teşkilatı
SARAY TESKILÂTI
Bursa feth edilip merkez haline getirilmeden önce, Osmanogullari'na ait özel bir saray yoktu Osmanli Beyi, diger emirler gibi kendi ailesi halki ile birlikte bir evde oturur, beyligin ileri gelenlerini ve tebeasini burada kabul ederdi Isler, bu mütevazi evde görüsülürdü Bu sekildeki bir ikametgâhin, muhafiz vs gibi fazla sayida yardimci kimselere de ihtiyaci yoktu Nitekim bir katip, birkaç çavus, haberci ve az sayida bir muhafiz grubu, bütün isleri görmeye yetiyordu Yaz aylarinda, genellikle bey evinin karsisindaki ulu çinarlarin serin gölgelikleri, toplanti yeri olurdu
Yaz mevsimindeki bu toplantilar, Osmanlilarin Sögüt bölgesine yerlesmeden önceki göçebelik dönemini hatirlatiyordu Zira bu dönemlerde, asiretin ileri gelenleri açik havada, beyin çadirinin önünde toplanip isleri görüsüyor ve bir karara variyorlardi Bununla beraber zaman zaman sefer veya herhangi bir sebeple hareket halinde bulunan beyler, eski Türk âdetlerine göre at sirtinda da toplantilar yaparlardi Böyle toplantilarda sadece sifahî kararlar verilirdi Bey, Cuma günleri Cuma namazinda hazir bulunurdu Bu, beyin tebeasiyla görüsmeye, onlarin dert ve sIkâyetlerini dinlemeye vesile olurdu Bu dönemdeki bütün âdet ve merasimler, Oguz töresince icra olunurdu
Orhan Bey, Bursa'yi feth edip is basina geçtikten sonra beyligi her sahada teskilâtlandirmaya gayret etmisti Bunun içindir ki bazi arastiricilar, Osmanli Devleti için onun döneminden itibaren bugünkü mânâda "devlet" denebilecegini kayd ederler
Gerçekten, Osmanli Devleti, gelisip büyüdükçe, hükümdarlarinin oturduklari saraylar da bu gelismeye paralel olarak büyümüs ve ihtisamlari artmisti Ilk Osmanli sarayi, mütevazi bir sekilde Bursa'da yapilmisti Bundan sonra Edirne'de saraylar insa edilmisti Istanbul'un fethinden sonra Fâtih Sultan Mehmed tarafindan bugünkü Bâyezid'de Istanbul Üniversitesi'nin bulundugu sahada bir saray yaptirilmisti Fakat daha sonra begenilmeyen bu sarayin (Eski saray) yerine Marmara ile Haliç arasinda bulunan çikintili tepe (Sarayburnu) üzerinde yeni bir saray insa edilmisti Yeni saray adi verilen bu saray (Topkapi Sarayi), padisahin ailesine mahsus daireler (harem), Enderûn ve dis hizmetlerle alâkali Birûn adi verilen üç kisimdan tesekkül etmekteydi Fâtih'ten sonra gelen Osmanli padisahlari, 1400 metre uzunlugunda "Sûr-i Sultânî" denilen yüksek ihata duvan ile çevrili olan bu sarayda ikamet ettiler
Fâtih Sultan Mehmed tarafindan insasina baslanilan ve XIX yüzyil ortalarinda Dolmabahçe Sarayi'na tasinincaya kadar yaklasIk dört asra yakin Osmanli padisahlarina hizmet eden Topkapi Sarayi'na, hemen her Osmanli padisahi bir ilavede bulunmustu Bu saray, 3 Nisan 1924 tarihinde çikanlari Bakanlar Kurulu karan ile müze haline getirilmistir
Orhan Bey'in, Bursa'nin iç kalesinde bir sarayi vardi Fatih devrine kadar gelen Osmanli hükümdarlari tarafindan kullanilan Bursa sarayindan Evliya Çelebi de bahs etmekte, ancak sarayin bu hükümdardan sonra ragbet görmedigini, sadece muhafiz bostancilarinin burada bulundugunu kayd etmektedir Mamafih, Bursa büyük bir yangin ve depreme maruz kaldigi için Evliya Çelebi'nin bahs ettigi sarayin, Orhan Bey devrinden kalan bina olmadigi söylenebilir Ayrica 1402'deki Ankara Muharebesi'nden sonra Bursa'nin maruz kaldigi Mogol istilasi esnasindaki yangin ve yagmalamalar da düsünülecek olursa Orhan döneminden XVII asra pek fazla bir seyin kalmayacagi kanaatine varilabilir
Bursa sarayi hakkinda bilinenler pek fazla degildir Teskilat ve iç taksimati ise hemen hemen hiç bilinmemektedir Sadece, muhafazasi için kapicilarinin, muhtelif hizmetler için iç halkinin ve harem kisminin bulundugu söylenebilir Edirne'nin fethinden sonra da Bursa bir müddet daha devlet merkezi olmakta devam etmisti
Bilindigi gibi Rumeli fetihlerinin basladigi siralarda Osmanli Devleti'nin merkezi Bursa idi Edirne'nin fethinden sonra da burasi hemen terk edilmedi Bununla beraber Edirne'de ilk sarayin Murad Hüdavendigâr (I Murad) tarafindan h 767 (m 1365) yilinda yaptirildigi ve yerinin de bugünkü Selimiye Camii'nin bulundugu yüksek yerde veya yakininda oldugu ileri sürülmektedir Evliya Çelebi, kendi zamaninda bu sarayin bulundugunu ve Musa Çelebi tarafindan etrafinin bir duvarla çevrilmis oldugunu bildirir Yine onun yazdigina göre, Kanunî Sultan Süleyman da bu sarayi tamir ettirmis ve acemi oglanlarina tahsis etmistir Bu eski saraydan günümüze kadar bir iz kalmamakla beraber, Selimiye Camii'nin üst tarafindaki Saray Hamami denilen Çifte Hamam harabesinin bu saraya ait hamamin kalintisi oldugu kabul edilmektedir
Edirne saraylarinin en meshuru, Hünkârbahçesi Sarayi denilen Yeni Saray olup burada harem daireleri ile diger teskilâtlar vardi Yine Evliya Çelebi'nin kaydina göre önceleri koru halinde bulunan bu yer, Sultan Birinci Murad tarafindan imar edilmis, fakat Sultan II Murad, Tunca nehrinin kenarinda bulunan bu mevkii kösklerle süslemisti Kendisinden sonra gelenler de buraya ilaveler yaparak Kanunî zamaninda mükellef bir hale getirmislerdi
Istanbul'un fethinden üç yil sonra, yani 1457 senesinde Edirne sehri büyük bir yangin sonunda tamamen yok olmus gibiydi Bu arada saray da yangindan zarar görmüstü Bunun için sehrin yeniden imari sirasinda Fâtih'in emri ile yeniden Hünkârbahçesi Sarayi diye anilan yerde insa edilen sarayda alti bin iç oglani ile besyüz civarinda bostanci vazife görüyordu Iç oglanlari, Topkapi Sarayi'nda oldugu gibi muhtelif koguslar halindeydiler Bostancilar hem Edirne sarayi bahçelerine hem de Edirne'de bulunan Mamak, Çömlek ve Mesihpasa bahçelerine bakiyorlardi Aynca Edirne Bostancibasisinin idaresinde sehrin inzibat isleri ile de mesgul oluyorlardi Hükümdarlar, Istanbul'da ikamete baslamadan önce Edirne sarayinda, muhafiz kapicilar ve kapicibasilar vardi Bunlar sonradan kaldirilmislardi Onlarin yerine bostancilar bakmaya baslamislardi Edirne sarayindaki iç oglanlarin kidemlileri, üç senede bir Istanbul'daki yeni sarayin Enderûn kismina veya kapi kulu süvari ocaklarina verilirlerdi Keza Bostancilar da zamani gelince kidemlerine göre Yeniçeri, Sipahi veya Müteferrika olurlardi
Edirne sarayi da Istanbul'daki yeni sarayda oldugu gibi Enderûn, Birûn ve Harem kisimlarindan meydana geliyordu
ENDERÛN
Osmanli Devletinde XV asir ortalarindan itibaren medrese disinda en köklü ve saglam ikinci egitim kurumu, Enderûndu Sarayin, Enderûn halkini, devsirme denilen bazi hiristiyan tebea çocuklari veya harplerde esir alinip yetistirilen gençler meydana getiriyordu Bunlar, devsirme kanununa göre sekiz ila on sekiz yaslari arasinda toplanip önce Enderûn disindaki Edirne Sarayi, Galatasarayi ve Ibrahim Pasa Sarayi gibi saraylarda terbiye ve tahsil görüp Türk-Islâm âdet ve geleneklerini ögrendikten sonra Enderûn'daki ihtiyaç ve kidemlerine göre yeni saraydaki küçük ve büyük odalara verilirlerdi Bunlar, burada da tahsile devam edip saray âdap ve erkânini ögrendikten sonra yeteneklerine göre Seferli, Kiler ve Hazine odalarindan birisine çikarilirlardi Bundan sonra da en mümtaz oda olan Has oda gelirdi
Kiler ve Hazine odasindaki eskiler, yani kidemlilerin seçmeleri münhal vukuunda (bosaldiginda) buraya verilirlerdi Veya zamanlari gelince kapikulu süvarisi olarak disari çikarilirlardi Bu odalarin en ilerisi ve mümtazi olan Has oda idi ki, asil Enderûn agalan bunlardi Gerek devsirme sistemi, gerekse Iç oglanlari hakkinda asagidaki bilgiler konuya daha bir açiklik getirecektir
Devsirme olarak alinip sarayda uzun müddet hizmet ve terbiyeden sonra devletin muhtelif makamlarina namzet olarak yetistirilen çocuklara, Iç oglani denirdi Rivayete göre Osmanli sarayinda Iç oglani istihdami Yildirim Bâyezid zamanindan itibaren baslamistir Iç oglanlarinin bedenî egitimlerine de önem verilirdi Ok atmak, mizrak kullanmak, cirit ve çomak oynamak, binicilik gibi hareketler, o dönem için baslica bedenî hareketler olarak kabul ediliyordu Bundan dolayi bunlar kuvvetli, çevik ve dayanikli olurlardi Bazan odalar arasinda müsabakalar yapilirdi Bunlar, mensup olduklari odalara göre hizmet ve sanat ögrenirlerdi Öyle anlasiliyor ki, Iç oglanlari II Murad zamanina kadar silah egitiminden baska egitim görmüyorlardi Bu dönemde saray, Osmanli Devleti'nin kültürel, siyasî ve askerî gelisiminin ana yönlerini belirleyen önemli bir faktör olmustur Bu bakimdan saray, en parlak ilim merkezlerinden biri haline gelmistir
HAREM
Topkapi Sarayi'nda ikinci avlunun solunda Divân-i Hümâyunun arka kisminda yer alan Harem-i Hümâyun, genellikle Haliç'e nâzir çesitli sofalar, koridorlar, daireler, odalar, çesmeler ve hizmet binalarindan meydana gelmekte idi Buralarin üzerleri kubbeler ve tonozlarla örtülüydü Duvarlari en degerli çini ve mermerlerle kapli oldugu gibi en güzel kitâbe ve yazilarla da süslü idi Gerek mimarî form, gerekse bezemeleri açisindan yüzyillari burada iç içe ve yan yana görmek mümkündür Harem, Osmanli padisahlarinin hususi evi konumunda olan binalar manzûmesidir Islâm dünyasinda eskiden beri yaygin olarak bilinen bir terim olarak harem, saraylarin ve büyükçe evlerin sadece hanimlara tahsis edilen bölümü ve selamligin mukabili olarak kullanilmistir Topkapi Sarayi da Osmanli padisahlarinin sarayi oldugundan, padisahin aile efradi ve onlara hizmet eden kadinlara tahsis edilmis bölümüne Harem-i Hümâyun denilmistir Haremin (aile) reisi ve efendisi padisah olduguna göre buradaki hiyerarsi ile mevcud binalarin konumu, tefrisi, mesafeleri hep hünkâr dairesi esas alinarak belirleniyordu Böylece vâlide sultan, hasekiler (kadin efendiler), sehzâdeler, padisah kizlari (sultanlar), ustalar, kalfalar ve câriyelerin daireleri belirli bir tertip içerisinde yer aliyorlardi
Harem halkini, padisah, vâlide sultan, padisah hanimlari, sultanlar ve sehzâdeler gibi haremde hizmet edilenler ile ustalar, kalfalar, câriyeler seklinde hizmet edenler olmak üzere iki grupta degerlendirmek mümkündür
AK VE KARA HADIM AGALARI
"Aga-i Bâbu's-Saâde" denilen kapi agasi, hadim ak agalarindan olup yeni sarayin bas nâziri, ve "Bâbu's-Saâde"nin âmiri idi Baska bir ifade ile bunlar, Osmanli sarayinin "Bâbu's-Saâde" denilen kapisini muhafaza ile vazifeliydiler XVI asrin sonlarina kadar sarayin en nüfuzlu agasi Bâbu's-Saâde veya Kapi agasi idi Atâ tarihinde belirtildigine göre Kapi agaligi ile Hazinedar basilik, Saray agaligi ve kilerci basilik, Sultan Ikinci Murad zamaninda ihdas edilmislerdi Kapi agasi, Harem'in en büyük zâbiti durumunda idi Kapi agasinin emrindeki Ak hadimlar, sarayin kapisini muhafaza etmekte olup sayilari otuz civarinda idi
Kara hadim agalari ise kadinlarin bulundugu harem kisminda vazife görüyorlardi Kara hadimlarin en büyük âmirine "Dâru's-Saâde Agasi" veya "Kizlar Agasi" denirdi Bunlar harem kisminda bulunduklari için kendilerine "Harem Agasi" da deniyordu
BIRÛN ERKÂNI
Osmanli sarayinin dis hizmetlerine bakan ve sarayda yatip kalkma mecburiyetinde olmayip disarida evleri bulunan kimselerdir Bunlar, padisah hocasi, hekimbasi, cerrahbasi, göz hekimi, hünkâr imami gibi ulemâ sinifindan olanlarla sehremini, matbah-i âmire emini, darphâne emini ve arpa emini gibi mülkiyeden olan sivil vazife sahipleri idi Bunlardan baska sarayin Enderûn disindaki hizmet erbabindan olup emir-i alem, kapicilar kethüdasi, çavusbasi, mirahur, bostanci ve bunlarin maiyetinde bulunan memurlar da "Bîrûn" erkâni içinde yer aliyorlardi
Bîrûn'da hizmet eden ilmiye sinifi ile "Agayan-i Bîrûn" yani dis agalari denilen agalar, sarayin Harem ile Enderûn kisminin haricindeki yer ve dairelerde oturup islerini görürlerdi Aksam olunca da evlerine giderlerdi Bunlar, Enderûn agalari gibi sIkI bir disipline tabi olmadiklari gibi sarayda yatip kalkma mecburiyetleri de yoktu Bunlardan isteyenler sakal da birakabilirlerdi Bîrûn teskilâtinin bütün tayinleri, sadr-i azam tarafindan yaptirdi
Kaynak: Osmanli tarihi
|