Taşların Dili....İshak Paşa Sarayı |
07-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Taşların Dili....İshak Paşa SarayıAğrı efsanelerin dağıdır Sabrın, kudretin, tanrısallığın simgesidir Bu yüzden dağcılar zirvesine göz diker; ama efsanelerde zirvesine çıkanlar taş kesilir Geceleri daha da büyür heybeti, öfkesi korkunçtur, insan gibi soluk alır, yaşar; sevdalıları saklar, büyük aşklar Ağrı’da yaşanır Çoğu efsanede adı geçer; ama kendi adıyla anılan efsaneye, Ağrı; gölüyle, kuşuyla, halkıyla, sarayıyla karışır TAŞLARIN DİLİ Ahmet ile Sofi’nin zindanında yattığı, Gülbahar’ın çaresizlik içinde sabahı ettiği, Mahmut Han’ın öfkesinden içinde dört döndüğü saray, Doğubeyazıt’taki İshak Paşa Sarayı’dır Bugün yapıyı gezenler viran olmuş bir sarayla karşılaşır Sarayın üst örtüsü tamamen tahrip olmuş, 1962 yılında başlayan ve sürekli el değiştiren restorasyon çalışmaları yüzünden dış cephe duvarları orijinalliğini kaybetmiştir Buna rağmen sarayın taş işçiliği; kapı ve pencereleri süsleyen sonsuz nakış, farklı bir eserle karşı karşıya olduğunuzu anlatır size Taş süslemelerdeki zenginliğin Türk-İslam sanatında ikinci bir örneği yoktur Sarayın odalarını gezerken başınız döner; kuzey, batı ve güney cepheleri uçurum halinde vadiye açılmaktadır Saray, sarayın kuzeyindeki Urartu yapımı kale, sarayın güneyine ve batısına düşen eski kent kları, bugün ören yeri olarak gezilmekte Çünkü Eskibeyazıt sarp yapısı nedeniyle 1938 yılında terk edilmiş, kent aşağıya transit yolun geçtiği Sarıova’ya taşınmıştır Peki, Topkapı Sarayı’ndan sonra gelen, Osmanlı’nın bu en büyük sarayını yaptıran kimdi? PADİŞAHI KISKANDIRAN SARAY Eski adıyla Beyazıt, Trabzon’dan Tebriz’e uzanan eski İpekyolu üzerindeki sınır kentiydi Osmanlı, Rus ve İran sınırındaki bu kent, sınır şehri olmanın tüm zenginliğini yaşamış; ama güç Osmanlı aleyhine değiştiğinde de fazlasıyla tahrip edilmişti Sarayı yaptıran, 18 yüzyılda bu bölgeye hükmetmiş, Çıldıroğulları hanedanından II İshak Paşa’dır Sancak beyiydi sarayı yaptırdığında, daha sonra eyalet valisi olacak; ama III Selim tarafından görevinden azledilecekti Nedeni de, İran’dan İstanbul’a gönderilen bir elçinin bu sarayda misafir edilmesi ve gördüklerini de padişaha anlatmasıdır Saray, çoğu hükümdarın kıskançlığını çekecek ihtişamdaydı; bu kişi, Osmanlı mülkünün sultanı da olsa İshak Paşa’nın ölümüyle de yerine oğlu Mahmut Han geçer Ağrı Dağı Efsanesi’ndeki zalim Mahmut Han BULUTLARIN ÜSTÜNDE Saray, eski ve yeni kente, Doğubeyazıt platosuna hakim bir kaya kütlesi üzerine kuruludur Üç tarafı uçurum olduğundan, sadece doğu yönünden araziye bağlıdır, taçkapı adını alan ana giriş kapısı da bu yöndedir Doğu-batı doğrultusunda üç bölümden oluşur saray; mekânları, Osmanlı sarayları plan şemasına uygun olarak, biderun (ön avlu) ve enderun (iç avlu) etrafında toplanmıştır ‘Birinci yapı grubu’ sarayın en fazla tahrip edilmiş bölümüdür Muhafız koğuşları ve altındaki zindanlar kuzeyden; ikinci taçkapı batıdan; sadece yüksek dış duvarı kalmış ahır ve araba hangarı ise ön avluyu güneyden çevreler Dörtgen bir avlu etrafına yerleştirilmiş üç yapı kütlesinden oluşan ‘ikinci yapı grubu’ sarayın en önemli bölümüdür İkinci taçkapıdan ve 12 metre uzunluğundaki tünelden geçilerek enderuna girilir Avlunun kuzey kanadında; cami, medrese, divan salonu ve özel odalardan oluşan selamlık kütlesi yer alır Güneyde, hizmetçi odaları, zahire ambarları ve ahırdan oluşan üç katlı yapı; doğuda, bekçi odaları, divan galerisi; batıda, harem taçkapısı bulunur Divan salonu, resmi işlerin yürütüldüğü büyük salondur Burası, Charles Texier’in de konuk edildiği ve bin bir renkte kuşun uçtuğu tavandaki manzara resimlerine, renkli seramiklerin süslediği duvarlara hayran kaldığı yerdir SARAYIN HAREMİ ‘Üçüncü yapı grubu’ harem bölümüdür, sarayın en kompleks ve kalabalık yapı kütlesidir Muayede salonu, mutfak, hamam, harem odaları ve bunları birbirine bağlayan hol ve koridorlardan oluşur Yan yana sıralanmış nişler içindeki aynalar artık olmasa da; zeminden belli bir yüksekliğe kadar siyah, sarı kalkerli taşlarla örülen duvarlar, iç cephelerdeki İshak Paşa’ya yazılmış kasideler, diğer bezemeler salonun lüksünü yansıtmaya yetiyor Tüm yapıda geleneksel Selçuklu ve Osmanlı mimarisi ağır basmakla birlikte; kolonlar, kaideler, sütunlar 18 yüzyıl Avrupa mimarisini anımsatır, taş süslemeler ise alır başını gider; hayat ağaçlarının çiçekleri, cennet meyveleri, Selçuklu’dan Kafkas’a, Hint’e uzanır Yaşamın ve bereketin simgesi bu ağaçlar, taçkapılarda, caminin kubbe içi resimlerinde, türbenin gövdesinde tropikal çiçekleri ve egzotik meyveleriyle salınır durur |
|