Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > Serbest Forum

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
arasındaki, çagırma, fark, huddâm, ile, ilmi, ruh, spiritualizm

Ruh Çagırma,Spiritualizm,İle Huddam İlmi Arasındaki Fark!

Eski 07-16-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ruh Çagırma,Spiritualizm,İle Huddam İlmi Arasındaki Fark!



Bütün bu ruh çağırma (!) dalaverelerinin kökünde eskilerin "Hüddam ilmi", halkın da "CİN`cilik" dediği mesele yatmaktadır

Bilhassa eskilerin ve Anadolu halkının yakından bildiği bu konu şöyledir:

Bazı tesbih veya duaların birer "HADİMİ" yâni "hizmetlisi - görevlisi" vardır

Eğer bir kişi oturup, o kelimeyi veya duayı adedince okur, sonra da karşısına dikilen CİNden, o an için korkmadan bir şey isteyebilirse, o şey derhal olur!

Veya o CİNin kendi emrine girmesini isterse, o CİN artık onun hizmetkârı durumuna girer! Bunun için de bir çok formül vardır!

Bu formülleri bünyesinde toplayan bir çok kitaplar yazılmıştır eskiden ki, bunların içinde en meşhuru; "KENZÜL HAVAS" ismiyle bilinenidir

Bu kitabın içinde bir çok formüller vardır

Ancak burada şunu da hatırlatalım ki, "HÜDDAM"cılık ile "RUH ÇAĞIRMA(!)-SPİRİTUALİZM" arasında çok büyük bir fark vardır


İşte o fark da şudur:

Ruh çağırma(!) veya spiritualizm denen oyunda CİNlerle temasa geçen kimseler, daima CİNLERİN elinde oyuncak olurlar

Aynen aslan eline düşmüş tavşan gibi; CİN de onları istediği gibi elinde oynatır Ve onlar bu durumu asla fark edemezler

"Hüddam" ilminde ise, formül, diğer yan şartlarıyla birlikte tam olarak uygulanabildiği zaman; insan, CİNni tam anlamıyla pençeleri altına alır; ve ona bütün istediklerini yaptırabilir Hattâ, bir insanı bile, bu yolla o CİNine öldürtebilir Aksi halde, yâni emre uymadığı zaman o CİN perişan olur

Bu sebeple, bu ilmin kullanılmasında, insan için öteki sisteme göre mutlak bir avantaj vardır

İşte aradaki bu fark sebebiyle, eskilerin ve günümüzde de sadece birkaç kişinin bildiği "Hüddam ilmi", spiritualizmden kat be kat üstün durumdadır Çünkü, anlattığımız üzere, bu ilimde insan için CİNni emri altına almak söz konusudur "Spiritualizm" diye veya "Ruh çağırma(!)" diye bilinen CİNlerle bağlantı hâlinde ise, CİNni hiç bir şekilde, bir bilgiyi vermek veya bir işi yaptırtmak için zorlamak söz konusu değildir

Ancak burada şu hususu da çok iyi bir şekilde anlatmak gerekir;

Eğer bir kişi "Hüddam ilmi’’nin gereği olan formüllerden birini yapmaya kalkar da; sonra başlamışken, şu veya bu sebeple; meselâ formülü uygularken yarıdan itibaren duyacağı seslerden veya o sırada gözüne görünen acaip şekillerden korkarak yarıda bırakırsa, işte o anda onun için felâket başlar

Onun, etkisi altına almaya çalıştığı CİN, o anda onu rahatlıkla avlar ve bu kişi CİNi emrine almaya çalışırken, CİN onu ele geçirmiş olur Ki bundan sonra, o kişi artık CİNnin emrine bağlıdır Böylece, Dimyata pirince gidilirken evdeki bulgurdan da olunur

Bu sebepledir ki, "Hüddam ilmi"ne dayanan bir formülü, ya hiç yapmamalı, ya da başlanıldığı zaman, ne pahasına olursa olsun sonuna kadar yapmalıdır

Nitekim bu formülün tam olarak yapılmaması için o CİN, bir takım gürültüler oluşturur veya sesler çıkartır, âdeta içinde bulunulan evi veya katı yıkılıyormuşçasına gürültülerle sarsabilir; akla hayâle gelmeyecek korkunç şekillerde göze görünebilir! İşte bütün bunlar olmasına rağmen, kişinin bütün soğukkanlılığıyla elindeki formulü bitirmeye çalışması îcabeder

Nitekim, "fazla tesbih çekmekten deli oldu", diye halk arasında anılan hal de bu esasa dayanır

Bir kişinin yönlendiricisi olmaksızın ve formülü bilmeden rastgele tesbih çekmesi, ister istemez bir şifreyi meydana getirir ki, bu durumda, o anda şifreyle bağlantılı olan CİN otomatik olarak harekete geçip, o kişiyi hükmü altına alır Ve o kimsenin bu durumdan haberi yoktur! Ve o CİNi kontrol altına alabilecek güce de sahip değildir Artık ister istemez o CİNle iletişimleri başlamış olur

Bu ilişkinin başlaması da bazen kulağına, bazen da içine gelen seslerle olur Kezâ bundan önce de burun yoluyla kokular tesbit eder bazen Ve sonunda CİNleri çeşitli şekil ve kıyafetlerde görmeye başlar bu yolunda devam ederse

Bu gibi kişler, duydukları sesleri veya aldıkları kokuları ya da gördükleri şeyleri bu konuyu bilmeyen kişiler içinde açarlarsa, derhal "aklını kaçırdı", "oynattı" diye nitelendirirler ve hastaneye kaldırılırlar Oysa tıp henüz bu konuda âcizdir Elektro-şokla tedavi etmek ister fakat bunu da başaramaz!

Bu gibi kişiler, artık halk arasında "meczup" "zararsız deli" tâbirlerine muhatap olarak hayatlarına devam ederler

Bu gibi kişiler eğer içine düştükleri duruma rağmen, bu sahada yetkili bir şahsın eline geçerlerse, o halden kurtulmaları yollarının düzeltilmesi ve o yolda ilerlemeleri mümkündür

Aksi halde ömür boyu bu durumdan kurtulamazlar Artık onlar "deli" olmuşlardır

İlk yüzyıllardan beri, en ilkel topluluklardan itibaren yeryüzünde görülen bir meslek ve iş vardır;

Bu mesleğe "BÜYÜCÜLÜK", yapılan işe de "BÜYÜ" denir

Bu işten gaye, bir insanı etki altına alıp, ona istemediği bir şeyi zorla yaptırmak ve bazen da hastaların iyi olmasını temine çalışmaktır


BÜTÜN DİNLER, BÜYÜYÜ İNSANA “HARAM” KILMIŞLARDIR!


Büyü; özü “ALLAH”a dayanan bütün dinleri tebliğ eden Allah Rasûlü’nce yasaklanmıştır

Bütün dinler, büyüyü insana "Haram" kılmışlardır

Kezâ İslâm Dini de büyüyü "haram" kılmış ve büyü yapan ve yaptıranların İslâm Dini’nden çıkmış olacaklarını açıklamıştır

Büyü ve sihrin yeryüzünde en yaygın olduğu devir, Musa (Aleyhisselâm) Nebi’nin devridir Nitekim o devrin geçer akçesi de "Büyü ve sihir" olması sebebiyle Musa Nebi bu sahadaki mûcizelerle yeryüzünde vazife yapmıştır

İslâm’a göre fal baktırmanın, büyü yaptırmanın yeri de Din’de yoktur Bu önemli bir suçtur Büyük vebaldir! Büyük günahlardandır!

Maalesef günümüzde, pek çok kişi CİNlerle ilişkide olan ve bu yüzden kendini evliya sanan sahte mürşidlerin peşinden koşarak çok kıymetli ömürlerini boşa geçirmektedirler


BÜYÜ, NİÇİN YASAKLANMIŞTIR?


Büyünün yasaklanmasındaki özellik, insanların iradelerinin başkası tarafından zoraki bir şekilde kaldırılması veya kısıtlanmasının önüne geçmek; onlara serbestçe hareket, seçme hakkı tanımaktır Tâ ki böylelikle insan yaptığından sorumlu tutulabilsin


BÜYÜNÜN KÖKÜ, CİNLERE DAYANMAKTADIR!


Büyü`nün özü, kökü, CİN`lere dayanmaktadır

Bütün mukaddes kitapların, önceki "sahife"ler de dahil olmak üzere Tevrat, Zebur, İncil ve Kur`ân her bir âyetinin, her bir kelimesinin 8 hizmetlisi yâni "hadimi" vardır

Yâni, her devirde nâzil olmuş bulunan mukaddes kitapların orijinalini meydana getiren kelimelerin her birine 8 hadim-hizmetli-vazifeli kılınmıştır Bunların 4`ü ulvî yâni "melek" cinsinden; 4`ü de suflî yâni "CİN" cinsindendir

Bu kelimelerin "ebced ilmi" denilen bir ilmin verdiği hesaplara göre çeşitli rakamlarla tekrarlanışı; ya da o âyetlerin tersinden okunuşu, o kelimelerin vazifeli CİNini harekete geçirerek, sevkedildiği kişiler üzerinde tesirlerini icra ederler

İşte, "BÜYÜ" denilen olay, bir kelime veya cümlenin belirli sayıda ve bazı yan çalışmalarla da desteklenerek okunmasıyla meydana gelen tesirlerdir


BÜYÜNÜN BOZULMASI İÇİN YAPILMASI GEREKEN NEDİR?


"BÜYÜ"nün bozulması için de önereceğimiz en güçlü karşı tesir, daha önceki sayfalarda vermiş olduğumuz "CİN korunma duası"dır;

“Rabbî innîy messeniyeş şeytânu binusbin azâb; Rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîni ve eûzu bike en yahdurun Ve hıfzan min külli şeytânin marid

(Sad:41- Mü’minun: 97-98-Saffat:7)


Bu duayı üç-beş veya daha fazla kişi büyü yapılmış kişinin evinde bir araya gelerek 300 veya 500`er kere okuyabilirler

Bunu üç gün arka arkaya yaparlarsa daha da tesirli olur Bu dua sırasında büyü yapılmış kişinin de bu duayı okuması gereklidir

Ayrıca bir kişinin sağ elini o büyü yapılmış kişinin başına koyarak okumasında çok fayda olur

Bu arada ortaya bir kab içinde su konur ve okunan dualar bu suya üflenerek daha sonra bu kişiye peyderpey içirilirse daha da tesirli olur

Büyü yapılmış kişide ya da evinde muska bulunursa, bunu aside veya limon suyuna veya sirkeye atarak eritmek en geçerli yoldur

Büyünün tesirli olması için büyücüler günün o saatinin ne saati olduğuna da bakarlar Meselâ "Venüs saati" veya "Mars saati" gibi Saatler konusunda geniş bilgi "İNSAN ve SIRLARI" kitabında mevcuttur


İnsan beyninin ürettiği dalga türleri ile beynin bu yoldaki geniş faaliyetleri hakkında detaylı bilgi "Beyin” ve “Zikir" bölümlerinde mevcuttur

İşte insan bir kelimeyi ve kelime grubunu devamlı olarak okuduğu zaman, yaydığı bu elektromanyetik dalgalar sanki bir şifre şekline sokmaktadır ki; bununla da o şifre ile en yakın yapıdaki bir CİN ile iletişim kurmuş olmaktadır

İşte bu iletişim neticesinde o şifre durumundaki elektromanyetik dalgalar, kendisine en yakın yapıdaki CİNE etki etmekte ve iyi düzenlenebildiği zaman, onu istenilen şeyi yapmaya zorunlu kılmaktadır

Eskilerin deyimiyle, kişi bu duaya devam eder de, buna rağmen CİN o emri yerine getirmezse, o takdirde CİN yanmaktadır!

Şimdi de bu sözün mânâsını açıklayalım:

Evet insanın özelliği olan bir kelime veya kelime grubuna belirli oranda devam etmesi sonunda, beyin aracılığıyla yaymış olduğu elektromanyetik dalgalar, o dalga boyuna uygun yapıdaki CİNNİ istenilen şeyi yapmaya zorunlu bırakıyor; yapmaması hâlinde ise, o kişinin o duaya veya kelime grubuna devamı hâlinde yaymış olduğu elektromanyetik güç; yapısı önce de anlattığımız gibi bazı ışınlardan yapılmış olan CİNnin tahribine yâni kaba bir tâbirle yanmasına yol açmaktadır

Kuvvetli bir radyo istasyonunun yaptığı yayın, zayıf bir radyo istasyonunun yayınını bozuyorsa; insanın korunma amaçlı yaptığı zikir ve dualarda da, onun beyninden yayılan dalgalar cinlerin yapısına zarar vermekte ve onları uzaklaşmak zorunda bırakmaktadır Uzaklaşmadıkları takdirde bu beyin dalgaları onların ölümüne dahi yolaçmaktadır; ki bu olay "cinleri yakma" olarak tanımlanmaktadır

Bu sebeple CİNler, belirli bir çalışmaya devam ederek kendisini yakıcı elektromanyetik dalgalar yayabilecek güçteki kimselerin emri altına girmek zorunda kalmakta; ister istemez "BÜYÜ" dediğimiz, onların emirlerini yerine getirme işine tâbi olmaktadırlar!

Not: “İnsan Beyninin ürettiği elektromanyetik dalgalar” konusunda açıklama için “BEYİN” bölümüne bakınız


BÜYÜYE KARŞI OKUNACAK SÛRELER


Bu iki sûre BÜYÜ’ye, sihre, manyetizmaya ve kişinin iradesini zorlayan dış etkenlere karşı en önemli silâhlardan biridir

Efendimiz’e yapılan büyüye karşı Cenâb-ı Hak tarafından nâzil olmuş iki sûredir

Her gün kırk bir defa, veya her namazdan sonra yedi defa okunmasında çok büyük fayda vardır

Hemen herkesin bildiği "KUL EÛZÜ"ler hakkındaki Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem’in bazı tavsiyelerini de sizlere duyurmadan geçemeyeceğim

Ukbe b Amir radı’yallahu anh naklediyor:

-Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-Bu gece inzâl olan, benzerleri hiç görülmemiş bir kısım âyetleri biliyor musun? Onlar, “Kul eûzü birabbil felâk” ve “Kul eûzü birabbin nas” sûreleridir

-Okunan en hayırlı iki sûreyi sana öğreteyim mi; bunlar “Kul eûzü birabbil felâk” ve “Kul eûzü birabbin nas”tır

Bunun haricinde, cinnî etki altında olanların, büyü yapılmış olanların, Âyet’el Kürsî ile beraber 41 defa bu sûreyi okuyup, ayrıca bu okuma sırasında, nefesi suya üfleyip içmenin bir hayli faydalı olduğu da çeşitli kaynaklardan bize ulaşmıştır Ayrıca, bu tür rahatsızlıkları olanlara, topluca bu âyetlerin 41 defa okunmasının da çok yararlı olacağı belirtilmiştir


"KUL EUZÜ"LER


Okunuşu:

Kul, eûzü birabbil felâk, min şerri ma halak, ve min şerri gâsikin izâ vakab, ve min şerri neffassâti fil ukad, ve min şerri hâsidin izâ hased

Anlamı:

De ki: Sığınırım rabbine felâkın, halkettiklerinin şerrinden, ortalığı basan karanlıkta oluşacak şeylerin şerrinden, düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden ve hased eden hasedçilerin şerrinden

Okunuşu:

Kul, eûzü birabbin nâs, melikin nâs, ilâhin nâs, min şerril vesvasil hannas, elleziy yuvesvısu fiy sudûrin nâs, minel cinneti ven nâs

Anlamı:

De ki: Sığınırım bütün insanların rabbine, bütün insanların melîkine ve bütün insanların ilâhına; o sinsi vesvese verenin şerrinden ki, vesvese verir insanların içine kimi cinden kimi insten!


ÂYET-EL KÜRSİ


Okunuşu:

Allahû lâ ilâhe illâ hû, elhayyul kayyum, lâ te’huzûhu sinetün velâ nevm, lehu mâ fiys semâvâti ve mâ fiylard, men zelleziy yeşfeu indehu illâ biiznih, yâ’lemu ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm, velâ yuhıytûne bişey’in min ilmihî illâ bimâ şa’, vesiâ kürsiyyühüs semâvâti vel arda, velâ yeuduhu hıfzuhuma, ve huvel âliyyül azıym


Anlamı:

ALLAH ki, Tanrı yoktur ancak O vardır, diridir ve kendi kendine kâimdir; ne uyuklaması ne de uyuması sözkonusudur; yerde ve göklerde ne varsa O’nun içindir; O’nun katında kim şefaat edebilir ki izni olmaksızın; bilir önlerinde ve arkalarında olanların hepsini; izni olmadan ilminden bir şeyi kapsamak mümkün değildir; kürsüsü, semâları ve yeri içine almıştır; koruması dışında bir şey kalamaz; yüce ve azâmet sahibidir


RUH ÇAĞIRMA


SPİRİTLERİN, ÖLMÜŞ KİŞİLERİN “RUH”U SANARAK ÇAĞIRMA YOLUYLA İLETİŞİM KURDUKLARI, “CİN”DİR!


Kur`an-ı Kerim’de "CİN" kelimesiyle tanımlanan; halk arasında "peri", "dev", "hayâlet", "CİN", "CİNNÎ", "iyi saatte olsunlar" diye bilinen; görüntülerine göre çeşitli isimler takılan; spiritlerin, ölmüş kişilerin "RUH"u sanarak çağırma yoluyla iletişim kurdukları; son olarak da anlattıkları masalları yutacak fikir düzeyindeki kişilere kendilerini "UZAYLI VARLIKLAR" olarak tanıtan görünmeyen "bilinç varlıklar"dır!

"NEFS"i itibariyle varlığını, hayatiyetini, "ben" bilincini bundan önceki bölümde belirtmiş olduğumuz üzere mutlak "RUH"tan alır

“CİN” adı verilen yaratıkların yapısı;

“EN İNCE MESAMATA YÂNİ MADDEYE NÜFUZ EDİCİ ÖZELLİĞE SAHİP OLAN DUMANSIZ ATEŞTEN YÂNİ BUGÜNKÜ DİLDE KULLANILDIĞI ŞEKLİYLE DALGADAN (wawe)”

Cinler, orijinleri NUR denilen kuantsal enerjinin mikrodalga enerji şekline dönüşmesiyle meydana gelmiştir

Bilinç mükemmeliyeti olarak, evrende "İNSAN"dan sonra gelmektedir

Karakter olarak insandan daha zayıf bir yapıya sahiptirler Olumsuz olarak adlandırılan davranışları çokça ortaya koymaya yatkındırlar Ve genellikle bu çeşit işlerle uğraşırlar Ancak buna rağmen içlerinde, iyileri, dine bağlı olanları ve hattâ ender de olsa evliyaları vardır

En büyük özellikleri ve eğlenceleri, insanların zayıf taraflarından faydalanarak, müsait olan yapıları dolayısı ve sebebiyle, onları kendilerine bağlı kılmak, istediklerini yaptırmak, âdeta kulları olarak kendilerine hizmet vermelerini sağlamak, taptırtmaktır


“RUH ÇAĞIRMA( !) DALAVERLERİNİN KÖKÜNDE ESKİLERİN "HÜDDAM İLMİ" DEDİĞİ "CİN'CİLİK" YATMAKTADIR!


Bütün bu ruh çağırma (!) dalaverelerinin kökünde eskilerin "Hüddam ilmi", halkın da "CİN`cilik" dediği mesele yatmaktadır

Bilhassa eskilerin ve Anadolu halkının yakından bildiği bu konu şöyledir:

Bazı tesbih veya duaların birer "HADİMİ" yâni "hizmetlisi - görevlisi" vardır

Eğer bir kişi oturup, o kelimeyi veya duayı adedince okur, sonra da karşısına dikilen CİNden, o an için korkmadan bir şey isteyebilirse, o şey derhal olur!

Veya o CİNin kendi emrine girmesini isterse, o CİN artık onun hizmetkârı durumuna girer! Bunun için de bir çok formül vardır!

Bu formülleri bünyesinde toplayan bir çok kitaplar yazılmıştır eskiden ki, bunların içinde en meşhuru; "KENZÜL HAVAS" ismiyle bilinenidir

Bu kitabın içinde bir çok formüller vardır

Ancak burada şunu da hatırlatalım ki, "HÜDDAM"cılık ile "RUH ÇAĞIRMA(!)-SPİRİTUALİZM" arasında çok büyük bir fark vardır

İşte o fark da şudur:

Ruh çağırma(!) veya spiritualizm denen oyunda CİNlerle temasa geçen kimseler, daima CİNLERİN elinde oyuncak olurlar

Aynen aslan eline düşmüş tavşan gibi; CİN de onları istediği gibi elinde oynatır Ve onlar bu durumu asla fark edemezler

"Hüddam" ilminde ise, formül, diğer yan şartlarıyla birlikte tam olarak uygulanabildiği zaman; insan, CİNni tam anlamıyla pençeleri altına alır; ve ona bütün istediklerini yaptırabilir Hattâ, bir insanı bile, bu yolla o CİNine öldürtebilir Aksi halde, yâni emre uymadığı zaman o CİN perişan olur

Bu sebeple, bu ilmin kullanılmasında, insan için öteki sisteme göre mutlak bir avantaj vardır

İşte aradaki bu fark sebebiyle, eskilerin ve günümüzde de sadece birkaç kişinin bildiği "Hüddam ilmi", spiritualizmden kat be kat üstün durumdadır Çünkü, anlattığımız üzere, bu ilimde insan için CİNni emri altına almak söz konusudur "Spiritualizm" diye veya "Ruh çağırma(!)" diye bilinen CİNlerle bağlantı hâlinde ise, CİNni hiç bir şekilde, bir bilgiyi vermek veya bir işi yaptırtmak için zorlamak söz konusu değildir

Ancak burada şu hususu da çok iyi bir şekilde anlatmak gerekir;

Eğer bir kişi "Hüddam ilmi’’nin gereği olan formüllerden birini yapmaya kalkar da; sonra başlamışken, şu veya bu sebeple; meselâ formülü uygularken yarıdan itibaren duyacağı seslerden veya o sırada gözüne görünen acaip şekillerden korkarak yarıda bırakırsa, işte o anda onun için felâket başlar

Onun, etkisi altına almaya çalıştığı CİN, o anda onu rahatlıkla avlar ve bu kişi CİNi emrine almaya çalışırken, CİN onu ele geçirmiş olur Ki bundan sonra, o kişi artık CİNnin emrine bağlıdır Böylece, Dimyata pirince gidilirken evdeki bulgurdan da olunur

Bu sebepledir ki, "Hüddam ilmi"ne dayanan bir formülü, ya hiç yapmamalı, ya da başlanıldığı zaman, ne pahasına olursa olsun sonuna kadar yapmalıdır

Nitekim bu formülün tam olarak yapılmaması için o CİN, bir takım gürültüler oluşturur veya sesler çıkartır, âdeta içinde bulunulan evi veya katı yıkılıyormuşçasına gürültülerle sarsabilir; akla hayâle gelmeyecek korkunç şekillerde göze görünebilir! İşte bütün bunlar olmasına rağmen, kişinin bütün soğukkanlılığıyla elindeki formulü bitirmeye çalışması îcabeder

Nitekim, "fazla tesbih çekmekten deli oldu", diye halk arasında anılan hal de bu esasa dayanır

Bir kişinin yönlendiricisi olmaksızın ve formülü bilmeden rastgele tesbih çekmesi, ister istemez bir şifreyi meydana getirir ki, bu durumda, o anda şifreyle bağlantılı olan CİN otomatik olarak harekete geçip, o kişiyi hükmü altına alır Ve o kimsenin bu durumdan haberi yoktur! Ve o CİNi kontrol altına alabilecek güce de sahip değildir Artık ister istemez o CİNle iletişimleri başlamış olur

Bu ilişkinin başlaması da bazen kulağına, bazen da içine gelen seslerle olur Kezâ bundan önce de burun yoluyla kokular tesbit eder bazen Ve sonunda CİNleri çeşitli şekil ve kıyafetlerde görmeye başlar bu yolunda devam ederse

Bu gibi kişler, duydukları sesleri veya aldıkları kokuları ya da gördükleri şeyleri bu konuyu bilmeyen kişiler içinde açarlarsa, derhal "aklını kaçırdı", "oynattı" diye nitelendirirler ve hastaneye kaldırılırlar Oysa tıp henüz bu konuda âcizdir Elektro-şokla tedavi etmek ister fakat bunu da başaramaz!

Bu gibi kişiler, artık halk arasında "meczup" "zararsız deli" tâbirlerine muhatap olarak hayatlarına devam ederler

Bu gibi kişiler eğer içine düştükleri duruma rağmen, bu sahada yetkili bir şahsın eline geçerlerse, o halden kurtulmaları yollarının düzeltilmesi ve o yolda ilerlemeleri mümkündür

Aksi halde ömür boyu bu durumdan kurtulamazlar Artık onlar "deli" olmuşlardır

İlk yüzyıllardan beri, en ilkel topluluklardan itibaren yeryüzünde görülen bir meslek ve iş vardır;

Bu mesleğe "BÜYÜCÜLÜK", yapılan işe de "BÜYÜ" denir

Bu işten gaye, bir insanı etki altına alıp, ona istemediği bir şeyi zorla yaptırmak ve bazen da hastaların iyi olmasını temine çalışmaktır


RUH ÇAĞIRMA CELSELERİNDE ŞU DUAYI OKURSANIZ İLGİLİ KİŞİLERİN CİN İLE İLİŞKİSİNDE KOPUKLUK OLUŞACAK VE Ö KİŞİLERDE DENGESİZ SÖZ VE DAVRANIŞLAR ORTAYA ÇIKACAKTIR!


Tasavvuf önce "nefis mücahedesidir"!

Bu da Hz Rasûlullah`ın "Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz" ifadesinde açıklanmıştır

GERÇEK böyleyken; tasavvuf ehli olduğunu söyleyen sayısız insan ve onların süper mürşidleri SİGARA içmeden duramamaktadırlar!

Bir SİGARAya karşı nefis mücahedesi olmayan kişi, nerede kaldı, daha hassas konularda mücahede yapacak ve veli olacaktır

CİNlerle ilgili pek çok eserde yazılı olduğu gibi CİNlerin gıdası kokudur! CİNlerin en çok sevdikleri koku da SİGARA kokusudur

Sigara içen bir kişiyi buldukları zaman, artık kolay kolay onun yanından ayrılmazlar ve onun peşini de bırakmazlar Kişinin sigara bağımlılığının artmasında en büyük faktör CİNlerdir

CİNler, sigaraya yönelik bir kişi buldularmı, hemen onun içine sıkıntı verecek şekilde beynine bir sinyal yollarlar Kişi bu sıkıntı ile hemen bir SİGARA yakar!

Dumanlarını üflemeye başladıktan kısa bir süre sonra içindeki sıkıntı kesilir! Çünkü, yanındaki CİN, o dumandan gıdalanmaya başlamış ve onun içine sıkıntı veren etkileri göndermeyi kesmiştir Böylece o kişi sigarasını bitirir ve bir süre rahatlar

Sonra yanındaki CİN tekrar SİGARA kokusu istedi mi gene beynine içinde sıkıntı oluşturacak bir impuls yollar ve o kişi de elinde olmayarak tekrar bir sigara yakar Ve bu durum böylece devam edip gider

Eğer, böyle devamlı SİGARA içen bir hoca veya mürşid, Gavs(!) yanına giderseniz, hemen Kur`ân-ı Kerim`in Sad sûresinin 41, Mü`minun sûresinin 98, 99 ve Saffat sûresinin 7`inci âyetlerindeki dualara devam ediniz

Göreceksiniz ki, bu duaya devam sûretiyle beyninizin yayacağı belli dalgalar o kişinin ilişkide olduğu CİN ile ilişkisinde kopukluk oluşturacak ve bu yüzden karşınızdaki kişide bazı dengesiz söz ve davranışlar ortaya çıkacaktır

Ayrıca, Ruh çağırma celselerinde, CİNci, falcı hocaların yanında da bu duayı okursanız, bunun böyle olduğunu görerek söylediklerimize kesinlikle inanabilirsiniz


RUH’UN GELMESİ GİTMESİ, ÇAĞIRILMASI ASLA VÂRİT DEĞİLDİR RUH’U SADECE RABBI ÇAĞIRIR VE RUH DA ASLÎ ÂLEMİNE RUCÛ EDER!


Bilinsin ki, “RUH” orijinali itibariyle tektir ve Rabbin hükmüdür!

Onun, ne yemesi ne içmesi, ne yorgunluğu, ne gıdası, ne hastalığı, ne terbiyesi, ve ne de ölümü olur

Ruh insana hayatiyet verir

Hayâtiyetimizin cevheridir Varlığımızı meydana getiren ana cevherdir ki bu “Ruh-u A’zâm”dır!

Bir de “kişilik ruhu”(1) vardır ki; bu beyinden oluşur! Ruhun ne sağlığı gibi bir kavram; ne de hastalığı gibi bir olay vardır!

Kişilerin bu mevzudaki bütün ithamları bulguda beyne aittir Rabbin hükmü bütün bu ithamlardan uzaktır

Keza ruhun gelmesi, gitmesi, çağırılması gibi hâller dahi asla vârit değildir!

Ruhu, sadece Rabbı çağırır; ve Ruh da asli âlemine rücû eder, cesedi terkederek!

Bütün ruha atfedilen hâller, gerçekte fıtrî tecelliler; zâhirde ise beyne ait fizik bulgulardır

Gerek Efendimizin devrinde ve gerekse kendisinden bir süre sonra büyüklerin hiçbiri bu mevzûda Ruha böyle bir ithamda bulunmamış; ancak daha sonraları yaşamış olan bazı kişiler, bu mevzuda konuşmak zorunda bırakıldığında, müşahede ettiklerinin gerçek mânâsını değil, sadece olduğu gibi gördüklerini izah yoluna gitmişler ve biraz açılmak zorunda kalmışlardır Ve böylece bugüne kadar gelinmiştir

Vazifemiz, gerçekleri, Rabbin izniyle, izahtır

Şüphesiz ki herkes ilmi kadar konuşur

Şurası muhakkaktır ki, her bilgi sahibinin fevkinde ondan daha iyi bilen vardır


ALINTI

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.