Vicdan Böyle Bir Şey Mi? |
07-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Vicdan Böyle Bir Şey Mi?Bu hafta vizyona giren Erden Kıral imzalı Vicdan gösteriyor ki, Türk sinema sezonu resmen başladı Bütün zorlayıcılığı, bütün özgünlüğü ve buram buram trajedi kokan yanıyla Vicdan üçüncü sayfa haberlerinden ilham alan bir yönde ilerliyor ve aslında hakkını vermek gerekirse, o gerçeklik duygusunu bir yerlerinden yakalamaya çalışıyor… Senaryonun gerçekle ters köşe olan tarafları yok değil… Örneğin aynı mahallede oturmalarına ve hatta bir süre aynı iş yerinde çalışmalarına rağmen kadınların yıllar yıllar sonra görüşüyormuş gibi davranmaları… Filmin genel çizgisine bakarsak feminist bir yanının olduğunu söylemek de mümkün… Erkeklerin kurdukları hakim dünyada iki kadının işbirliği yapması ilk başta anlaşılır gibi gözükse de, kadınların bu yükü taşımaya güçlerinin olamayacağı, her şeyin bir şekilde trajediye doğru yol alacağı filmin içinde üstüne bastırıla bastırıla gösteriliyor İzmir’de geçmesi, pavyon ortamlarına dalış yapması ve her şekilde pek açığa çıkmayan kara sevda olgusunun bir yerlerde peydahlanması birazcık Zeki Demirkubuz etkilerindeki ‘Kader’e kadar uzanıyor… İKİ KADIN ARASINDA İki kadın arasında kaldığı yerden kolayca kurulan ilişki ve bu ilişkinin cinsel bir çekim taşıma gücü, her şeyin hakimi olduğunu iddia eden bir erkek için bir tokat olabilir ama o erkek aklıyla yine olayı kendi lehine çevirmeyi deniyor… Zaten öykünün akışında bir terslik var Adam sevdiği ve tutkuyla bağlı olduğu kadınla evlenmek yerine, diğerini seçerek kendi garantisini sağlıyor… Aslında filmin tüm izlenirliğinin yanında, ben, tatmin etmeyen yanları çoğunluktaydı… Ama kadın ve erkek arasında bir türlü kurulamayan denge, beni de bu filmi anlatırken de bu yana çekmeye başarmış gibi… Erden Kıral filme birtakım imgesel yaklaşımlar katmayı da ihmal etmiyor… Ateşin rengine uzanıyoruz ara geçişlerde… Burada ‘âşk yakar mı’ denmek isteniyor acaba seyirciye… Aslında Vicdan insanı iki arada derede bırakmaya yatkın filmlerden Bir yandan eskilerden alınmış, Erden Kıral’ın o havayı nasıl soluduğuyla ilgili, bir yandan da yenilere uzanmaya çalışan bir yanı var… Ama ikisinin ortasında bakınca da bir dram öyküsünden öteye gitmiyor… Yani seyirci açısından bir bağlayıcılık, bir sürükleyicilik içermiyor… Çünkü hiçbir şey, hiçbir duygu sonuna kadar gitmiyor… GİŞE Mİ ÖDÜL MÜ? Filmin bir başka beklentisi de Antalya’da yarışma filmi olması… Yıllardır Altın Portakal’dan ödül bekleyen ve bir türlü alamayan Nurgül Yeşilçay, Kıral’ın bir kozu olarak ortaya sürülüyor… Daha filmlerin tamamını izleyemedik ama Yeşilçay, bu performansla portakala biraz zor uzanırmış gibi duruyor… Ya da jürinin insafına kalmış demeliyiz… Türk sinemasına olan inancımızın sınanma dönemine giriyoruz tekrardan Antalya Altın Portakal ve sonrasında vizyonlar… Her türden filmle karşılaşacağız… Komedi, dram… Türk sinemasının bizi şaşırtmasını istiyoruz ama umutlar yavaş yavaş tükenmek üzere… Türk sinemasının elini ‘vicdan’ına koymasının vakti geldi de geçiyor artık… GAZETEPORT |
|