Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kitap Dünyası

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çeçenler, hacı, murat, romanında, tolstoy

Hacı Murat Romanında Çeçenler -Tolstoy

Eski 07-16-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hacı Murat Romanında Çeçenler -Tolstoy



TOLSTOY'UN HACI MURAT ROMANINDA ÇEÇENLER

Tolstoy’un Hacı Murat romanı muhtelif kimseler tarafından Türkçeye çevrilmiştir Bazılarını analım ve yayınevlerine göre alfabetik sıraya koyalım:

Tolstoy, Hacı Murat (Çev Nihal Yalaza Taluy), Can Yayınları, 1 bs İstanbul 2003;
Tolstoy, Hacı Murat (Çev Ernur Gökçe Eskici) Kum Saati Yayınları, 1 bs İstanbul 2002;
Tolstoy, Hacı Murat (Çev Selin Ceyhan), Oda Yayınevi, 1 bs İstanbul 2002;
Tolstoy, Hacı Murat (Çev Cüneyd Emiroğlu), Sebil Yayınevi, İstanbul 1976 (ciltsiz) ve İstanbul 1972 (ciltli);
Tolstoy, Hacı Murat (Çev Ayşe Yılmaz), Timaş Yayınevi, İstanbul 2003;
Tolstoy, Hacı Murat (Çev Nihal Yalaza Taluy), 3 bs Varlık Yayınevi, Büyük Eserler: 198, İstanbul 1971;
Tolstoy, Hacı Murat (Çev Zeki Baştımar), Yenigün Yayınevi, Sayı: 3, İstanbul Matbaası, Tarihsiz (1960’lı yıllar olacak), 222 s;

Hacı Murat romanı Çeçenceye de çevrilmiştir: Xhazha Murd (Çev X İsmailova), Noxç-Ghalghayn knizhni izdatel’stvo, Groznıy 1959, 139 s

Hacı Murat hakkında hazırlanan belgesel kitabı da kayıt edelim, çünkü bu eserden haylice yararlanacağız: R N İvanov, Xadji Murad & dokumentı, pis’ma, oçerki, faktı & Exo Kavkaza, Moskva 1999, 256 s

Zeki Baştımar ile Varlık basımı olan Nihal Yalaza Taluy çevirisi kitaplarımın arasında paketlenerek depolanmış olduğu için aradığımda çok, ama çok fazla zaman kaybı olacaktı Kitapların içinde ama hangisinde? Yirmili yaşlarımda Zeki Baştımar çevirisi olan Hacı Murat’ı okumuştum Bulabilsem yalnızca o çeviri ile yetinecektim Türkolojiyi bitirdikten sonra ileride tahlil etmek amacıyla başka çeviriler de almıştım Tahlil ancak altmış yaş dolduktan sonra gerçekleşiyordu

Hacı Murat’ın Çeçence çevirisi elimin altında idi Notları kaydetmek için fişleri de hazırladım Örnekleri, yine elimin altında bulunan Sebil yayını olup Cüneyd Emiroğlu (1972, ciltli) çevirisinden aktarmak niyetiyle okumaya başladım

Tahlili hedefleyip çalışmaya oturduğumda çeviride hata aramak ve bulmak gibi bir endişem yoktu, hatta böyle bir şey aklımın ucundan bile geçmiyordu Fakat sayfalar ilerledikçe kafama âdeta tokmaklar inmeye başladı Aman ya Rabbi!!! Bu ne lâkaydilik, bu ne emeği ciddiye almama, bu ne çalışma disiplininin olmayışı!!! Esere bu ne sadakatsizlik, esere bu ne ihanet, yazarına bu ne saygısızlık!!! Muhatap bulamayacağımı biliyorum, bulsam dinleyecek de değilim, kaale de alacak değilim Güvenilir olmayan kaale alınır mı? Hayır, asla! Mutlaka istisnalar vardır, ama çevirilerdeki tahrifatı, baştan savmacılığı, cehli görünce, Türkiye’deki yayınevlerinin de, çevirmenlerin de “Ben yaptım oldu” zihniyeti ile yürütülegeldiğine kanaat getirdim Osmanlıcadan Modern Türkiye Türkçesine kazandırılan eserlerde tahrifat nazara alınacak olsa, ömrümün vah vahlarla geçeceğine Allah’ın birliğine inandığım gibi inanıyorum Ben kaale alınmayabilirim, önemli değil, yüzyıllardan beri damıtılarak bugünlere gelen Türkçeye ve Türk kültürüne bu ne lâkaydilik!

Çorap toplu iğne başı kadar delikli, ceketin omuzunda susam tanesi kadar pot var, tencerenin tutamağındaki cila, mercimek tanesi kadar dökük diye hassasiyet gösterdiğimiz nefsî sadakati, yüzyıllardan beri akıp gelen koskoca bir ulusun diline ve kültürüne, iğne deliği kadar saygı göstermek hiç mi akla gelmez!? (Osmanlı dönemindeki Türk nesir yazarları ve şairleri Türkçeyi geri plâna atıp bilgiçlik olsun diye yüzyıllarca, Arapça ve Farsça yazma ukalâlığını gösterdiler Tanzimat döneminde yetişenler de, hani bilgiçlik edecekler ya, bu sefer Fransızca lügat paralamaya başladılar Cumhuriyet dönemi ile birlikte şair ve yazarlara bilginler de katıldı, Fransızca bilenler parantez içinde bazı kelimelere açıklık kazandırma ukalalığını gösterdiler Türkçenin kimliği hiçbiri için önemli değildi Buna şimdi de İngilizce bilenleri eklemek gerekir Gerekçeleri de hazır: “Efendim, Türkçenin gücü yetmiyor!” Allah Allah! Türkçenin gücü yeter de, senin Türkçeye gücün yeter mi, a kendini beğenmiş hiçbir kimse olmayan kalitesiz kişi!?) Aradan hayli zaman geçince niçin okunmadığın, unutulduğun da parlak sandığın kanalın kör kuyu oluşundandır

Bu üzüntü ile Ali İhsan Aksamaz’a telefon ettim “Bana acilen, sende varsa Hacı Murat çevirisi getir!” dedim Sağ olsun! Bir gün sonra bir çeviri ile geldi Gördüm ki gelen çeviri de bende bulunan Sebil Yayınevi’nin neşrettiği Cüneyd Emiroğlu tercümesinin 1976 baskısı ve ciltsiz olanı

Evim yakın olduğu için Ağaç Kitabevine telefon ettim “Tolstoy’un Hacı Murat adlı romanının Türkçe çevirisi var mı sizde?” Genç bir erkek sesi, “Var, biri Timaş Yayınevi’nin, diğeri Oda Yayınevi’nin” dedi “Bana ikisini de hazırla, birazdan gelip alacağım!” dedikten sonra ferahladım

Yukarıda da belirttiğim gibi incelememde örnekleri Türkçe çevirisinden aktarmak istiyordum Timaş’ınkine baktım, Sebil kadar değilse bile, o da bilenlerce incelenmemişti Oda’nınki biraz daha iyiydi Çeçencesiyle birlikte üçünü de karşılaştırarak okumaya başladım Sekiz dokuz günde ancak yirmi altı sayfa bitirmiştim Rusça ve Çeçencedeki Bata adı Sebil’de Fato, Timaş’ta Batu olarak geçer Bu adın, Batu Han’ınkiyle (1204 – 1255) aynı olduğu mu sanılıyor? Yanlışıyla doğrusuyla esere sadakat gösterilse, kimse çevirmenleri veya yayımlayanları suçlayamazdı Bu kelimeyi aşağıda özenle açıklayacağım

Romanın I Bölümündeki ikinci cümlede var olan Maxkat (< Makhkat > < Mahkat) aulu Timaş’ınkinde de, Oda’nınkinde de yok Keza, Şali düzlüğü, Miçik çayı Sebil’dekinde bulunmuyor Okudukça sinirlerim daha fazla gerilmesin diye gittim, Can yayınlarından olan Hacı Murat’ı aldım Nihal Yalaza Taluy çevirisi de olduğunu görünce, “Daha doğrusu da bulunamaz” dedim

Nihal Yalaza Taluy’un Varlık’tan ve Can’dan çıkan çevirilerinde “Rusça aslından” kayıtları bulunmaktaydı Oda , Sebil, Timaş yayınevlerinin çevirileri hangi dilden bilemiyorum Sebil’dekinde şu kayıt vardı, hem de çerçeveli: “Her hakkı mahfuzdur” Pöh! Hakkı saklı olmasa dahi göz yormaya, incelemede örnek almaya değmez Ama inkâr edemeyeceğim bir yararı var: Doğruyu bulmanın en iyi yolu yanlışları bilmekten geçer

Timaş çevirisinin 36 ıncı sayfasında bulunması gereken Hacı Murat’ın hayali “Allah’ın rızasını kazanamayız” anlayışı ile mi makaslanmış? Bu anlayışla rızanın kazanıldığına dair Cenab-ı Allah’tan taahhüt mü alındı? Çevirmenler hatalı, bilgisiz veya dikkatsiz mi? Yayınevinin editörü, redaktörü, redaksiyon kurulu, musahhihleri mi baştan savmacı? Denetleyiciler mi eksik? Bilenlere mi danışılmaz? Bilen zaten aranmaz da, bulunsa dahi, “Ben, yalnızca ben!” deme egosu mu galip geliyor? “Boş ver, ben yaptım oldu, nasıl olsa belli bir okuyucum var, ben kârıma bakarım” düşüncesiyle mi yola çıkılmış? Yahut da ideolojilerine ters düşen yerlerin makaslanması mı hüner sanılıyor? Veya kendi din anlayışları çerçevesinde “Allah nazarında” hak ve hakikat yolu üzere gidildiğine mi inanılıyor?

Sebil yayını olan Cüneyt Emiroğlu çevirisinde yayınevinin “Takdim”indeki şu cümleyi izleyelim: «eserden sonra, Tolstoy gibi âlemşumul bir şöhreti haiz bir Rus yazarının kaleminden çıkan “Hacı Murad”ı da takdim etmekle () şeref duyar» Bu kadar övgüden sonra kişi adlarını değiştirmek, Ege’deki yerleri Kafkasya’ya aitmiş gibi göstermek sizleri zerre kadar olsun rahatsız etmedi mi?

Meselâ kişi adlarından Sado’yu Sâdi, arı duru Çeçence olan Bata’yı Fato, Gamzalo’yu Hamza (Rusçada güzel “h” olmadığı için bu hoş görülebilir), Han Mahoma’yı Han Mehmet, Eldar’ı İldar, Baxu > < Bahu (Paxu da denilir) Bike’nin oğulları olan ‘Umma Han’ı Arapça bir hanım adı olan Ümmühan, Abununtsal Han’ı (doğrusu Abunutsal) yine Arapça bir hanım adı olan Ebunnisâ, Mehtulinski’yi Vehtulinski, Mehtulin hâkimi Ahmet Han’ı Mehmet Han nasıl yaparsınız? Bu eseri okurken, çevirirken, tashih ederken, basılsın denirken Cenab-ı Hakk’ın verdiği gözler başka yerlere mi bakıyordu, kafadaki düşünceler bir başka âleme mi dalmıştı? Veya gelen ziyaretçilerle çay kahveler içilirken laklakalarla hükûmetler eleştirilerek sözüm ona vatan mı kurtarılıyordu? Bir yer adı olan Tabasaran’ın Tabarasan olarak kaydedildiğini hadi görmezden geleyim

Tahlilimizin ROMAN KAHRAMANLARI ara başlığında kayıt edeceğimiz kişi adlarının ne anlama geldiği açıklanıp anlatılacaktır Belki bir gün doğru olandan yararlanılır

“Âlemşumul bir yazar”ın kullandığı Rusça kişi adlarını aslından uzaklaşarak uyduruk hale hangi hakla getirirsiniz? Rusçadaki –ov ekini –of’a çevirme hakkını kim veriyor size? Ruslar da sizleri sözüm ona horlamak amacıyla oğlu yerine –(u)lan, -(ü)len eki kullansa çok mu hoşunuza gider? Arı duru Türkçe olan albay kelimesi, 1970’li yıllarda da, sonrasında da size miralay dedirtecek kadar korkunç mu geliyor? Rabbelâlemin’in kendi yarattığı binbir dil içinde “Ey kullarım, sizler için falanca dili seçtim” gibisinden Furkan’ında bir âyet mi var?

Keza, Tihonov’u (< Tixonov) Niçonof, Loris-Melikov’u Melinkof, Butler’i Bolter (s 142 vd), Mahkat köyünü Maket (XVII Ve XVIII Blmler), Rus Savunma Bakanı Çernişev’i Çernayef yazacak kadar mı dikkatsizsiniz? Hadi bir iki yerde dizgi hatasıdır, tabiî o da var idiyse, provaları okuyarak düzeltenin gözünden kaçmıştır denilebilir, affedilir Ama bir iki yerde değil ki! Tamamı! General Sleptzov’un adını siz neye dayanarak Sileyzof yaparsınız? Bu ünlü generalin adı kaynaklarda sizin yazdığınız şekliyle aranacak olsa, kullanmak istediğiniz lisanla söyleyeyim, müdekkiklerin öfkesine ne cevap verebilirsiniz? Doğruyu yazmamakta belli bir amacınız, belli bir kastınız mı var?

Bu yazyı okursanız, Allah’ın 99 Esmaü’l-Hüsnâsı adına söyleyin: Tolstoy, romanında “Allahû Ekber! Allahû Ekber / Lâilahe illallah, / Hu Allahû Ekber! / Velillahilhamd! (Sebil, 1972 bs, XIX Blm s 157)” tekbirlerini yazmış mıdır? Yazılmadığı halde çeviride sizler ne diye kendiliğinizden ekleme yapma gereğini duydunuz? Bunu dip not yoluyla okuyucuya aktarmak daha olumlu olmaz mıydı? Keza, romanda Çeçenlerin bir yeşil sancak taşıdığından söz edilmektedir Sizin çevirinizde ise “Hazreti Peygamberin Yeşil Sancağı (Sebil, 1972 bs, XIX Blm s 142)” ibaresi vardır Onun eserinde Hazret-i Peygamber namı mı vardır? Müslüman olup olmadığını bilmediğiniz, hiç kimsenin de bilmesi mümkün olmadığı Tolstoy’un, o yazmış gibi nasıl olur da eserine tekbir ilâve edersiniz, nasıl olur da “H a z r e t i P e y g a m b e r”i vurgulatırsınız?

Hiçbir şey, ama hiçbir şey yalan üzere bina olmaz Hele, beşerin Allah’a vasıl olunacak kıblesi olan İslâm Dini yalan ve tahrifat üzere bina edilerek sevdirilemez, aşılanamaz!!! Bu, düelloda ölürken, ABD kovboylarına İslâm adına kelime-i şehadet getirtilmesine benzer Sadık kalınmayan metinlerin sırtından kazanılan paranın helal veya haram olduğunu da en azından “Ben müslümanım elhamdülillah!” diyenlerin tefekkür etmesi gerekir Yahut da, makaslanacak, tahrif edilecek metinlerin basılmaması, çevrilmemesi daha hakkaniyetli olacaktır

Bu açıklamalarımı bir an için hasır altı edeyim Ama şimdi yapacağım açıklama asla bağışlanılır bir hata değildir:

Tolstoy’un Hacı Murat romanında hadisenin geçtiği mekân Kuzey Kafkasya’da Avarya ile Çeçenya’dır Osmanlıcasını yazayım da daha iyi anlaşılsın bari: Şimalî Kafkasya’daki Avaristan ile Çeçenistan’dır Allah aşkına, bu çevirideki şu Navarin denen yer de nereden çıktı? (Bk 1972 basımı, ciltli, s 46; veya IV Bölümün sonlarına doğru) Navarin, şimdiki Pylos’un eski adı değil midir? Mora Yarımadasının güney batısında bir liman kenti olarak anılmıyor mu? Bazı Türkçe kaynaklarda Navarin, Avarin ya da Anavarin olarak anılıyor diye Akdeniz’deki kıyı kentini sen Dağıstan’ın içinde yer alan Avarya’ya nasıl dönüştürürsün? Bunu size hangi ilminiz yaptırıyor? Aynı Avarya bu defa Navarin(!)’den “T a v a r i n”’e dönüştürülmemiş mi? (Bk 1972 bs, ciltli, X Blm s 87) Neyin nesidir bu Tavarin? Nerededir? Dağıstan’da Tavarin diye bir mekân veya yer adı mı var?! Grosser Weltatlas’ın indeksine baktım, herhangi bir yerde de böyle bir mekân yok! Sonra ayrıntılı Dağıstan haritasını inceledim Tavarin neresi? Veya neyin nesi? Âlimü’l-ulemâ olduğunuza (!) göre, hayır, bu unvan sizler için hafif gelir, daha yakışır bir unvanla, allâme-i dü·cihan-uzma olduğunuza (!) göre öğretin de öğrenelim Hıh! Kendi emeğine karşı vicdanî sorumluluk hissetmeyene ne yapılabilir, ne söylenebilir?

Üstte andığımız Selin Ceyhan ile Ayşe Yılmaz çevirilerinin daha ikinci paragrafında (I Bölüm) Hacı Murat’ın romanda ilk uğradığı mekân olan Maxkat (< Makhkat > < Mahkat) aulu âdeta buharlaştırılmıştır Sebil kadar değilse de, Timaşınki de boş emek! İşin garibi, Hacı Murat’ın hayali gibi, benim satın aldığım bu çevirinin son iki sayfa kadarı da eksik! Lahavle velâ kuvvete illa billah!

İki çeviriyi de bir köşeye bıraktım Oda’nınkine devam etmedim Zaman savurganlığından kaçınmak için incelememde Can Yayınevinin neşrettiği Nihal Yalaza Taluy çevirisinden örnekler sunmaya karar verdim Ben onu da Çeçence çeviriyle karşılaştırarak tahlil edeceğim Hatta Türkçelerine nazaran, romanın Çeçence çevirisinin daha sağlıklı olduğunu söyleyebilirim Bu kararı verdiğimde aradan bir gün geçmişti Sevgili Semih Seyyid Dağıstanlı da bana bir çeviri yolladı: Tolstoy, Hacı Murat (Çev Ernur Gökçe Eskici) Kum Saati Yayınları, 1 bs İstanbul 2002 Sonraya bıraktım, ama gözden geçireceğim

Doğrudan doğruya tahlile geçmek dururken, bu kadar yazı yazmak zorunda kalmak suretiyle harcadığım zamana yazık oldu!!! Değmezdi, ama gelecekte birileri bir şeyler öğrensini de göz ardı etmemeliyiz
*
Tahlildeki örnekler, Tolstoy, Hacı Murat (Çev Nihal Yalaza Taluy), Can Yayınları, 1 bs İstanbul 2003’ten alınmıştır Blm, s (Bölüm, sayfa) kaydı görüldüğünde, kast edilen bu çeviridir
ROMANIN ÖZETİ
Eserin özetine geçmeden önce şunu söylemeliyim: Tolstoy’un bu romanı Dağıstan’ın bir dönemini anahtar bilgilerle özetleyen tarihtir Tamamen araştırmaya dayalı, tamamen belgesel, tamamen gerçektir Bir başka ifade ile, Şamil dönemine ait Çeçen - Dağıstan tarihi anahtar ip uçlarıyla, Hacı Murat’ın şahsında öykü biçiminde anlatılmıştır

Özet 1851 yılının Kasım ayı sonlarında Hacı Murat ile müridi Eldar, Maxkat auluna gelip Sado’nun evine sığınmacı konuk olarak iner Onları ilk önce Sado’nun babası karşılar Sonra torunu ile camiden oğlu Sado’yu çağırtır Sado, Hacı Murat’ın arzusu ile, kardeşi Bata’yı Han Mahoma’ya gönderir Han Mahoma Kurin Alayı Komutanı Prens Albay Vorontzov’a Hacı Murat’ın teslim olmasıyla ilgili haber götürecektir Konuklar yemek yedikten sonra dinlenmeye çekilirler [I Blm, s 11-18]

Bata ile Hacı Murat’ın diğer adamları Rus nöbetçileri tarafından Prens Albay Vorontzov’a götürülürler [II Blm, s 19-24]

Kurin Alayı Komutanı Prens Albay Semën (Semyon) Mihayloviç Vorontzov, eşi Prenses Mariya Vasilyevna, Yzb Poltoratzki vs askerî lojmanda iskambil oynamaktadır Orada albaya Hacı Murat’tan haberci geldiği bildirilir [III Blm, s 24-30]

Hacı Murat, Rusların kendisini teslim alacağı Şali (Çeç Şiela) düzlüğüne gelir Bu bölüme göre Hacı Murat, Ruslara sığınmıştır, Şeyh Şamil’den tamamen kopmuştur Kurduğu hayal ve ardından gördüğü rüya son derece dikkat çekicidir [IV Blm, s 30-35] ROMAN KAHRAMANLARI ara başlığında Hacı Murat tanıtılırken bu hayal ile rüya alıntılanacaktır

Yüzbaşı Poltoratzki komutasında iki bölük asker Çahgir kapısından çıkarak 10 km ötedeki ormanda ağaç kesmeye başlar Yüzbaşı, diğer subaylarla Partizan Tuğgeneral Sleptzov’un öldürülmesi üzerinde konuşurlar (Bu general Çeçen askerleri tarafından 10 Aralık 1851 günü öldürülmüştür –Abuzar Aydamirov-) Hacı Murat’ı kovalayan 20 kadar Çeçenle Rus askeri arasında hafiften, sıcak temas yaşanır Bilahire oraya Albay Vorontzov gelir Han Mahoma, Hanefi, Gamzalo ve Eldarla birlikte Şali (Çeç Şiela) düzlüğünde bulunan Hacı Murat da albaya teslim olur [V Blm, s 36-42]

Hacı Murat’ın Prens Albay Semën (Semyon) Mihayloviç Vorontzov’a teslim olması üzerine, Vozdvijenskaya’daki Ordu Komutanı General Baron Meller-Zakomelskiy bunun kendisine bildirilmemesinden dolayı son derece öfkelenir, Vorontzov’u şiddetler azarlar (1851 Kasım ayında Naipler Meclisi Hacı Murat’ın idamına karar verdi 23 Kasım 1851 tarihinde Vozdvijenskaya Kalesine geldi -Abuzar Aydamirov-) Neticede albayla general, Hacı Murat’ın, Groznaya’daki Sol Kanat Komutanı General Kozlovskiy’e götürülmesi kararını verir [VI Blm, s 42-48]

V Bölümde (s 36 -42) Hacı Murat’ı kovalayan Çeçenlerle, Yüzbaşı Poltaratzki komutasında ormanda odun kesen Rus askerleri arasında ufak bir çatışma meydana gelir Bu çatışmada Petruh Avdayev yaralanmıştır Sonra bu asker hastahane olarak kullanılan ağaç bir kulübede ölür Hadise hakkında Tiflis’e gönderilen rapor hayret vericidir [VII Blm, s 49-51]

Yazar, okuıyucuya Petruha Avdayev’in ailesini anlatır Avdayev’in, ağabeyisinin yerine askere geldiğini ve ölmüş olduğunu dramatize eder [VIII Blm, s 51-56]

Hacı Murat’ın teslim olma haberi Tiflis’e ulaşır, Başkomutan, Feldmareşal General Prens Mihail Semënoviç (Semyonoviç) Vorontzov’a bildirilir, o da saraydaki kalburüstü zevatla memnuniyetini yemekte paylaşır Yemekte hep Hacı Murat’ın eylemlerinden söz edilir [IX Blm, s 56-62]

Hacı Murat 08 Aralık 1851 tarihinde Tiflis’e varır Ertesi günü Başkomutan Vorontzov ile bir araya gelir Bu görüşmede Hacı Murat Şamil’e olan düşmanlığını, Beyaz Çar’a olan sadakatını dile getirir Ailesinin (annesi Pathamat, iki hanımı, birinin adı Sapiyat, 18 yaşındaki oğlu Yusuf ve beş küçük çocuğu) Şamil’in esaretinden kurtarılması talebinde bulunur Daha sonraki bütün görüşmelerinde bu durumunu açıklamaya çalışır Ailesi kurtarılamadığı takdirde Şamil’e karşı elinin kolunun bağlı olduğunu, kurtarılırsa Dağıstanla Çeçenya’yı Ruslara teslim edeceği vaadinde bulunur [X Blm, s 63-68]

Çara arz edilmek üzere Hacı Murat’ın geçmişini yazma görevini Başkomutan Vorontsov, Yaver-Sv Binbaşı Loris Melikov’a verir Hacı Murat da geçmişinin bir kısmını bu bölümde anlatır Bu anlatılan hadiseler ROMANDA OLAYLAR ara başlığında ana hatlarıyla aktarılacaktır [XI Blm, s 68-73]

Hacı Murat geçmişini yarıda kesip namaza kalkar Loris-Melikov da onun müritleri olan Eldar, Han Mahoma, Hanefi ve Hamzalo ile konuşup tanışır [XII Blm, s 73-78]

Hacı Murat, Loris-Melikov’u tekrar yanına çağırtır Geçmişinin kalan kısmını yazdırır [XIII Blm, s 78-84]

Başkomutan, Feldmareşal General Prens Mihail Semënoviç (Semyonoviç) Vorontzov, Savaş Bakanı Çernişev’e, 20 Aralık 1851 tarihli Fransızca bir rapor yollar (Bu rapor Rusça olarak da neşredilmiştir Bk , Rudolf Nikolayeviç, Xadji Murad & dokumentı, pis’ma, oçerki, faktı & Exo Kavkaza, Moskva 1999, s 61-65) Hacı Murat hakkında rapordaki duygu ve düşüncelerini Vorontzov, General Zavodovskiy ile General Kozlovskiy’e de yazmıştır Başkomutan’ın talimatıyla Hacı Murat her hareketinde General Kozlovskiy’e karşı sorumlu olacak, Vzdvijenskaya Kalesine gitmeyecek, kendi isteğiyle yanında daima 20 Kazak askeri bulunacak, Sv Bnb Loris-Melikov daima yanında olacaktır Rapor 24 Aralık 1851’de yola çıkartılır, Yılın bitimine bir gün kala Savaş Bakanı Prens Çernişev’e yetiştirilir Prens Çernişev Çar I Nikola’nın huzuruna çıkarak gelen raporu takdim eder Yermolov mahreçli olmasına rağmen, Çar’ın düşündüğü bir plân olmamakla birlikte, ondan kaynaklanmış gibi cenaplarına övgüler düzer Çar,

«İçinden övgülerin daha da arttırılması isteğini duydu

“Ne demek istiyorsun?” diye sordu

“Majeste’nin planını daha önce uygulamalıydılar, demek istiyorum Ağır da olsa yollarda köylerde, ormanlarda yiyecekleri yok ederek ilerleseydiler, Kafkasya çoktan elimize düşerdi Hacı Murat’ın bize geçmesini yalnızca buna veriyorum Daha fazla dayanamayacaklarını o da anlamış olmalı

Düşman bölgesine geçilen yerlerdeki yiyecekleri yok ederek ağır ağır akmak General Yermolovla General Velyaminov’a ait bir plandı ve Çar Nikolay’ın planına tümüyle zıttı Ona göre, Şamil’in bulunduğu bölge bir hamlede ele geçirilmeli, haydut yuvası dağıtılmalıydı 1845’teki Darga seferi bu plan üzerine yapılmış, binlerce insanın canına kıyılmıştır Gene de Nikolay ağır ağır ilerleme, ormanları, yiyecekleri yok etme planını kendine mal ediyordu / Çeçne’de evlerle yiyecekleri yok ederek, köylere zaman zaman saldırılar yaparak planımı harfi harfine uygulasınlar (s 97/99)» Bu planın buyrultusu yazılıp Tiflise yollanır [XIV Blm, s 84-103] Devlet olduğunu iddia eden zalimin insanlık ve adalet anlayışı bundan daha açık sergilenebilir mi?

[Uyguladığı vahşeti ve zulmü uygarlık sanan, kadın-erkek cümle sivillerden bebeklere varıncaya kadar insanın yaşama hakkını elinden alan barbar, kendisine karşı direnenlere “haydut” diyor Ayrıca yazar, bütünüyle okunduğunda bu bölümde muhteşem bir ironi ile karşılaşılır; yazar, Çar’ı ve uşaklarını över gibi görünüp ince ince yermektedir, TCK-]

Çar Nikolay-Inin emri ile Ocak 1852’de 4 Piyade Taburu, 200 Kazak, 8 top ile Çeçenya üzerine sefer düzenlenir Bu seferde baskın, Hacı Murat’ın ilk sığındığı köy olan Maxkat aulu üzerine yapılır Bu bölümde Butlerle arkadaşı ve komutanı Binbaşı Petrov’un köy baskını anlatılır Roman, Rus kahramanları tarafından Çeçenlere “çete”, “kendilerinden korunmak gereken bir takım haydutlar” nitelemeleri yakıştırılır Kendi vatanlarında kendi topraklarını savunan Çeçenlere karşı, koyun postuna bürünmüş kurdun, yani devlet yaftasına bürünmüş canilerin yaptıklarını romandan takip edelim: «Önde Butlerle bölüğü ve Kazaklar avula daldı Avul halkı kaçışmıştı Askerlere evlerin, zahire ve kuru otların yakılması buyruldu Aulu yanıcı bir duman sardı Dumanın içinde askerler evden koşuşuyor, e bulurlarsa götürüyorlardı, en çok dağlıla/rın kaçıramadığı tavuklara saldırıp tüfekleriyle vuruyorlardı(s 105-104)» [XV Blm, s 103-108]

İnsan suretindeki şeytanü’l-la‘ne hempalarının masum çocuklara, yaşlılara, kadınlara, kızlara kısaca sivillere neler yaptığı gözler önüne serilir Bu bölüm, Maxkat aulunun harabeye çevrilmesini tasvir eder ROMANDA OLAYLAR bölümünde aynen aktaracağız [XVI Blm, s 108-109]

Baskının ertesi gününde Binbaşı İvan Matveyeviç’in küçük kalesine yirmi Kazakla Hacı Murat gelir Hacı Murat Binbaşı İvan Matveyeviç’i sevmemiş, Butler’den hoşlanmıştır [XVII Blm, s 110-114]

6 Ocak 1852 tarihli baskın Ruslara göre kendi zaferleriyle, Şamil’e göre düşmanın kovalanmasıyla somna ermiştir Şamil, Hacı Murat’ın yaşlı anası Pethamat’ı, iki eşini –birinin adı Sapiyat-, beş küçük çocuğunu, Viedan’da aulun çavuşu İbrahim Raşid’in evinde hapis ettirmiştir 18 yaşındaki oğlu Yusup’u ise iki metre derinlikte bir kuyuda bekletmektedir İmam Viedan’a dönünce şeriat yasalarına göre bazı kararlar verilir Yusup çağrılır, babasına mektup yazması istenir, bağışlanacağı bildirilecektir Ama aslında amaç onu yok etmektir Bu bölümde Şamil’in kayın babası Cemaleddin’den de bahsedilmektedir [XVIII Blm, s 115-121]

Hacı Murat, Binbaşı İvan Matveyeviç’in yanından ayrılır Taş-Kiçulu Kımıklardan Arslan Bey’in silahlı saldırısından kurtulur [XIX Blm, s 122-128]

Maxkat baskınınından sonra Ocak 1852’de Sol Kanat Komutanı General Kozlovskiy’in yerine Prens Baryatinskiy atanmıştır Ayrılacak olan veda yemeği verilmektedir Butler, Yüzbaşı Poltoratzkiy ile yan yana oturmuştur Gece başlayan kumarda Butler 470 ruble borca girince bunalıma düşer [XX Blm, s 128-137]

Hacı Murat Çeçenya’da amacına ulaşamaz Tiflis’e döner (8 Nisan 1852, TCK) Ailesini dağlı tutsaklarla takas etmek için Vorontzov’a adeta yalvarmaktadır General, konuyu Tiflis’e gelecek olan General Argutinskiy’e açacağını söyleyip oyalar İsteği üzerine Hacı Murat’ın Nuxa’ya gitmesine izin verilir Hacı Murat ailesinin perişanlığını yaşamaktadır Bu yüzden Şamil’e karşı da aşırı derecede kin beslemektedir [XXI Blm, s 133-137]

Hacı Murat Vedeno’yu basıp ailesini kurtarma plânları kurmaktadır Müritleri Eldar’a, Han Mahoma’ya, Hanefi’ye ve Gamzalo’ya yarınki gün için hazır olmaları emrini verir [XXII Blm, s 137-141]

Piyotr Nikolayeviç Kamenev bir manga askerle Binbaşı İvan Matveyeviç’e gelir O Hacı Murat’ın kesik başını getirmiştir [XXIII Blm, s 142-147]

Hacı Murat’ın öldürülme şekli romanın son bölümünde anlatılır Bölge, Albay Karganov’un sorumluıluğundadır Hacı Murat dört müridi ile birlikte Nuxa’dan dışarı çıkar Beş kişilik muhafız timi de onlarla birliktedir Firar anlaşılınca Rus askerleri kaçakları yakalamak için çalışırsa da müritler tarafından öldürülür Bataklığa dönen pirinç tarlalarında sıkışan Hacı Murat ile adamları geceyi geçirdikleri yerde kurtulmak için çırpınırken Albay Karganov’un takviye askerleri ve milis güçler onları Belyazhi(Belyaci) köyüne yakın bir yerde kuşatarlar 22 Nisan 1852 günündeki çatışma sonunda Hacı Murat ve müritleri öldürülür Onun başını kesenler arasında Avarya hâkimi Meheluteli Ahmet Han ile eski ve çok yakın dostu Mehtulinli Hacı Ağa bulunmaktadır [XIV Blm, s 147-156]

Şu unutulmamalıdır: İnsanın en büyük düşmanı burnunun dibindekidir Uzaktaki düşman olabilir ama, kişinin geçmişini bilen, onun yanında olandır Kafkaslıların kaderi ve yenilgileri de bu cümleyle özdeştir

Romanda Rus kahramanlardan söz edilirken zaman zaman onların “düşman”larından da söz edilir Düşmanları da Çeçenlerdir

Ruslardaki bu anlayışa göre Çeçen yazarlarına da Ruslar için “düşman” demek mecburiyeti düşer, hiç olmazsa 1994’ten sonrası için kesinlikle… Bu tarih ve sonrası itibariyle Çeçen halkı veya askerleri kendi ülkelerini işgal eden düşmana karşı her ne yapmışsa ve her ne yaparsa yapsın meşrû müdafaadır, aynı düşmana karşı her nerede nasıl bir şiddet uygularsa uygulasın bu terör değildir meşrû müdafaa”dır, “vatan savunması”dır, “gayr-i nizamî savaş”tır Bu cümleme benzer bir açıklamayı da kaydetmeden geçemeyeceğim: “Irak-ABD-Tr arasında ortaya çıkacak savaşta olabilacek terör türü hareketlerin bile gayr-ı nizamî harp” olacağı söylenmiştir 27 Aralık 2002, NTV & Açık Hat Programı, Saat 1420 Konuk, Emekli Tümgeneral Rıza Küçükoğlu
alıntı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.