07-15-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Akciğer Kanserinin Tarihçesi
1930'lara kadar pek sık görülmeyen primer akciğer kanseri, zaman içinde en sık görülen kanser türlerinde başlarda yer almaya başlamıştır ABD'de 1920'de 956 akciğer kanseri vakası bildirilmişken, 1950 yılına gelindiğinde artık önemli bir halk sağlığı sorunu olarak kabul edilmeye başlanmıştır Günümüzde her iki cinsiyette de kanserden ölümlerinin başında yer almaktadır Akciğer kanseri 1930'lu yıllarda genellikle erkeklerde görülen bir kanser türü iken; 1960'larda kadınlarda görülme sıklığı artmaya başlamış, halen de bu artışını sürdürmektedir 1980'li yıllarda sigara karşıtı kampanyaların başlamasıyla -bilhassa gelişmiş ülkelerde- akciğer kanseri insidansında azalma olmuştur Özellikle genç nesilde sigara kullanımının az olması sayesinde ABD'de 1980'lerde erkeklerde 87/100 000 olan insidans, 1991'de 80/100 000'e düşmüştür Ancak gelişmekte olan birçok ülkelerde her yaş grubunda akciğer kanseri oranı artmaya devam etmektedir Dünyada 1975-1990 yılları arasında akciğer kanseri vakalarında ölüm oranıerkeklerde %66, kadınlarda %110 artmıştır Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda'da erkeklerde kanser insidansı 1980'lerde doruğa ulaşmış ve o zamandan ber azalmaktadır Buna karşın Doğu ve Güney Avrupa ülkelerinde, Japonya ve Çin'de ve çoğu gelişmiş ülkedeki kadınlarda insidans artmakta veya daha yeni yavaşlamaktadır Gelişmekte olan ülkelere ait veriler seyrek olmakla beraber; Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde artmaya devam etmesi beklenmektedir
Sigara içiciliğinin yaygınlaşmasından önce oldukça nadir görülen bir hastalık olan akciğer kanseri; 1761 yılına kadar doğru dürüst tanınan bir hastalık dahi değildir 1810'larda akciğer kanseri ile ilgili değişik görüşler ortaya atılmaya başlanmıştır 1878 yılında otopsi 1912 yılında dünya çapında tıbbi literatüre geçen sadece 374 vaka vardır Otopsi raporlarının derlenmesi yoluyla yapılan bir gözden geçirmede akciğer kanseri insidansı 1852'de %0,3 iken, 1952'de %5,66'e yükseldiği gösterilmiştir 1929 yılında Almanya'da Fritz Lickint adındaki bir hekim, akciğer kanseri ve sigara arasında bir ilişki olduğunu ilk kez öne sürmüştür 1950'lerde yayınlanan İngiliz doktorların bir çalışması ile, akciğer kanseri ve sigara arasındaki ilişki ilk kez epidemiyolojik verilerle kanıtlanmıştır Bunların sonucunda 1964 yılında Birleşik Devletler Askeri Başhekimi (Surgeon General of the United States) tarafından sigara içicilerine sigarayı bırakmaları gerektiği önerilmiştir
1470 yılından beri gümüş madenleri bulunan, Schneeberg, Saxonya yakınlarındaki Ore Dağları'ndaki madenlerin çevresinde ilk kez radon gazı ile akciğer kanseri arasındaki ilişki farkedilmiştir Buradaki madenler uranyum açısından zengin olmakla beraber radyum ve radon Bu bilgiye rağmen, Sovyetler Birliği'nin uranyum isteği nedeniyle, 1950'lere kadar bu maden çalışmaya devam etmiştir da ihtiva etmektedir Burada çalışan madencilerin yüksek oranda akciğer kanserine yakalanmaları sonucunda, 1870'lerde akciğer kanseri ile ilişki tanımlanmıştır Emekli maden çalışanlarından %75'i akciğer kanserinden ölmüştür
Akciğer kanseri için ilk başarılı pnömonektomi 1933yılında gerçekleştirilmiştir, ve pnömonektomi cerrahi tedavi seçeneği olarak kullanılmaya başlanmıştır Bununla beraber kanser evrelendirmesi ve cerrahi tekniklerdeki gelişmelerle, lenf nodu diseksiyonu ile beraber lobektomi bugün için daha iyi bir tedavi seçeneğidir
Palyatif radyoterapi, 1940'lardan beri kullanılmaktadır Radikal radyoterapi ise 1950'lerden beri kullanılmaktadır Radikal radyoterapide daha yüksek radyasyon dozları kullanılmakla beraber, bu tedavi göreceli olarak daha erken evredeki ve cerrahi için uygun olmayan hastalarda kullanılan bir tedavi yöntemidir 1997 yılında, geleneksel radikal radyoterapi yerine CHART (continuous hyperfractionated accelerated radiotherapy) adında yeni bir yöntem geliştirilmiştir Bu yöntemde bir günde verilecek toplam radyasyon günde üç doz olarak bölüştürülür
Küçük hücreli akciğer kanserli hastalarda, 1960'larda denenen cerrahi rezeksiyon ve radikal radyoterapi başarısız olmuştur 1970'lerde başarılı kemoterapi rejimleri geliştirilmesiyle tedavi şansları artmıştır
|
|
|