Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Aşk & Sevgi - Bayanlar, Erkekler > Bayanlara Özel

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
elmanın, evlilikler…, yarısı”, öbür

&Quot;Elmanın Öbür Yarısı” Evlilikler…

Eski 07-14-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

&Quot;Elmanın Öbür Yarısı” Evlilikler…



Maille gelen bir soru ilgimi çekti… ona cevabı buradan yazayım dedim…

“İnternetteki yazınızı okudum, çok güzel bir anlatımdı Ben tam o anlattığınız muzdarip koca durumundayım, sessiz biriyimdir, yetiştirme yurdunda kaldığım için biraz vicdan sahibiyimdir, ben ezildim o ezilmesin mantığıyla hareket ettiğim için, arada kaldım Kişilerin siyasi görüşüne kadar tipinden bilebiliyorum, bu özelliğimi ne yazık ki kendi eş seçimimde kullanamadım Galiba kendi tersim olan biriyle evlendim 8 yıldır evli ve mutsuzum Bana bir yol gösterirseniz sevinirim

…zor durum niye iki denk kişi bir araya gelmez ki hep merak ederim ya da sizin gibiler olmasa, o aksi bayanların veya asabi erkeklerin kahrını kim çekerdi…?

Şaka bir yana… kişi, aslında karakter özellikleri açısından bakıldığında kendisinin tersini seçer evlenirken bu durum psikolojinin ilginç; ama bir o kadar da doğal bir yanıdır

İnsanlar evlenecekleri kişiyi ararken, hep elmanın “diğer yarısı”nı arar… bulur… ya da bulduğunu sanır… ama bulduğu yarının simetrik olduğunu ve kendisinin tam da tersini sembolize ettiğini unutur toplumumuzda “Ruh eşimi arıyorum…”, “Elmanın öbür yarısını arıyorum…” şeklinde tanımlamalarla karşılaşıyoruz Genel teamüller açısından bakıldığında ortalama sağlıklı duruyor Çünkü kendisiyle uyumlu, kendisiyle iç içe geçmiş bir yapıyı tanımlıyor bu ifadeler

…peki yanlış olan ne…?

…tanımlama doğru ama, beklentiler yanlış…! “Elmanın öbür yarısı” denilince, hadi biraz da reel düşünelim, “simetri kavramı” devreye giriyor İnsanlar dille ifade ederken “birbirini tamamlayan”, “birbirini bütünleyen” bir ilişki biçimini arıyor… fakat bu tarz ilişkiyi yakalayınca “beklentileri”nin düzlemini, bulduğu ilişkiyle aynı zemine taşıyamıyor…

Ne demek istedim şimdi…?? Hadi anlatayım…

Elmanın öbür yarısında ne var…? Aslında karşıtlılık ilkesi var Yani sağ el ve sol el gibi düşünelim… parmaklarımızı karşılıklı dokundurup elimizi birleştirdiğimizde, ortaya bir bütün çıkıyor Ellerimizi birbirimizden ayırarak baktığımızda, iki el birbirinin tamamen aynısı değil… çünkü simetrik… yani aynı yapıda… ama farklı boyutta… sağ elimizdeki baş parmağımız sol taraftayken; onun kopyası gibi görünen sol elimizdeki baş parmağımız, elimizin en sağında yer alıyor…

…demek ki eş seçimleri zıt gibi görünenlerin, ahenkle oturması ile tanımlanabilecek bir ilişki boyutudur Sizin tıpatıp aynınız olan biriyle mutlu olmakta zorlanabileceğiniz anlamına gelir bu ilke… “hiç mi mutlu olmam yani?” diye sormayın… her zaman bir istisna mutlaka vardır Elbette mutlu da olabilirsiniz… ama biraz daha fazla çaba sarfederek

Aile terapilerinde hep dikkat çeker… aynı oranda inatçı… aynı oranda çekingen… aynı oranda konuşkan… aynı oranda girişken… aynı oranda düşünen… aynı olayları düşünen… aynı tabloyu konuşan… aynı mantığı taşıyan…vs gibi birebir aynı görünen ilişkiler illaki iyi gidecek diye bir kaide yoktur… hatta gitmez… gidemez… neden? Çünkü biri inat edip direttiğinde, öbürünün alttan almayı bilmesi gerekir… birisi öfkelendiğinde, tartışma anında diğerinin susmayı bilmesi güzeldir… karşılıklı konuşarak anlaşma, birbirini dinleyebilme ve birbirinden güç alma durumu başka türlü ortaya çıkmaz

Tıpatıp aynınız olan eşle yaşamak zordur Sizden farklı yanları olan… sizden farklı düşünebilen… sizden farklı özellikler içeren ilişkiler daha canlıdır… hayat doludur… besleyicidir… aynı sofrayı kuran iki ayrı aşçı düşünün… herkes kendindeki farklı becerileri ortaya koyduğunda, masada daha fazla çeşit yiyecek toplanır Birbirinin bildiğinden farklı yemekler bilmeyen aşçılar, eninde sonunda ortak sayıda yemek çıkarır Yani yapılabilecek yemek sayısında çoğalma olmaz… ben 10 tane yemek biliyorum… eşim de on tane aynı yemeği biliyor… ikimizin hazırlayacağı sofrada, on çeşitten fazla yemek olmaz… ama… ben on ayrı yemek biliyorum, o on ayrı yemek biliyor… birlikte üzerinde yirmi çeşit yemek olan bir sofra ortaya çıkarabiliriz

…çıkarabiliriz de…! Nasıl…?

Elbette mutfakta çalışırken birbirimizin ayağına basmayarak…!

…elbette aynı anda, aynı soğan doğrayıcıya el uzatmayarak… birimiz soğanı doğrarken, diğeri domates tavasını kullanarak…!

…elbette birbirimizin yemek pişirme usulü ve şekliyle alay etmeyerek…

…elbette birbirimizin yöntem ve tekniklerini anlamaya ve öğrenmeye çalışarak…

…elbette onun da, en az benim kadar güzel yemek yaptığını kabul ederek… ve benim bildiklerim onunkinden daha güzel diye üstünlük yarışına girmeyerek… her yemek tadının ve pişirme usulünün kendi içinde farklılık ve çeşitlilik içerdiğini bilerek…

…elbette kısaca onun kara sularına girmeyerek… kara suları ne demek…? Kişilik sınırlarını zorlamamak… onun benden farklı bir birey olduğunu kabul ederek… onu kendime benzemeye zorlamayarak… onun taşıdıklarının, benim hayatımı renklendirdiğini anlamaya gayret ederek… benden farklı yanlarıyla alay etmeyerek, aşağılamayarak…

…sadet… onu olduğu gibi kabul ederek…

Biz ne yapıyoruz…? Bizden farklı olan ve bizi tamamlayan yanlarını beğeniyoruz… hoşumuza gidiyor… aynı hayatı paylaşmaya başlıyoruz… paylaşım başladıktan kısa bir süre sonra, seçim kriterimize uymayan beklentiler geliştirmeye başlıyoruz… örneğin keyifli kahkahalar atıyor, çok sevimli diye düşünüp evleniyoruz diyelim ki… aradan zaman geçince o sevimli ve seçimimizde etkili olan kahkahalar, “Canım… bir erkeğe de yakışıyor mu öyle acayip acayip gülmek…” şekline bürünüyor Ya da “Bana bak kadın… şöyle gülüp durma… herkes sana bakıyor kıskanıyorum…!”a dönüyor…

Son olarak elma metaforu iyi anlaşılsın… dikkat edilirse elmanın öbür yarısından bahsediyoruz… tamamen zıt ilkeleri olan, zıt prensipleri olan seçimler zaten baştan kaybeder

…haa bununla beraber elma ve portakalın ortadan çatal iğneyle birbirine tutturulduğu ilişkiler de yaşayabilirsiniz… bunda da bir yanlışlık yok… yeter ki farklılıkların, ilişkiyi beslediğini unutmayalım yeter Ve birbirimizin kişilik hak ve özgürlüklerini kısıtlamayalım… bazen olumsuz şeyler yaşanır ilişkilerde… önemli olan, yaşanan her sıkıntının ardından kendimizi ve ilişkimizi besleyebilecek donelere ulaşmak…

Hani düşmeden yürüyemiyorduk… ve düşünce aslında düşmeyeceğimiz pozisyonları daha iyi anlayabiliyorduk ya çoğu zaman… bebekler gibi… dengesini kaybedip düşer… ama ayağa kalktığında kendisini aynı pozisyona düşürmemeye özen gösterir…

…sanırım ilişkiler de biraz böyle… girinti ve çıkıntıları iç içe geçirmenin başka yolu da yok zaten… tek hareketle her şey löppp diye yerine otursaydı, yaşamanın, hayatın, keşfetmenin, ilişki kurmanın ne keyfi olurduki…

Sevgiyle kalın…

*Mehtap Kayaoğlu

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.