Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Atatürk Köşesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
atatürk'ün, sevdiği, ulu, yemekler, önderimiz

Ulu Önderimiz Atatürk'Ün Sevdiği Yemekler

Eski 07-12-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ulu Önderimiz Atatürk'Ün Sevdiği Yemekler



Büyük devlet ve siyaset adamı, büyük kumandan ve büyük devrimci olarak kalıcı ve yaşayan bir deha olan Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ün yaşamında ve anılarında büyük bir yer tutan sofraları; servis biçimleri, konukları ve fikir sohbetleriyle renklenen bir tür akademiydi

Atatürk, yalnızlığını gidermek; dostları ile sık sık bir arada olacağı ortamı yaratmak; eğlenme, dinlenme ihtiyacını gidermek (çoğunlukla ciddi konular ve ilmi tartışmalarla geçen geceler olduğu gibi bazı gecelerde de alaturka saz getirilerek eğlenilirdi; Atatürk sevdiği şarkıları söyledikçe neşelenir ve misafirlerine dönerek sık sık kadeh kaldırırdı) görev vereceği kişileri türlü yönlerden yoklamak; gerekli durumlarda da kamuoyu oluşturmak; dostlarıyla (ve bazen düşmanlarıyla da) iç politika, dış politika, iktisadi politika, dil, coğrafya vb birçok ilmi konular, günün önemli sorunları, devrim hareketleri, her çeşit milli sorunları tartışmak için (sofranın dağılması görüşülen konunun önemine göre olup, çoğu zaman sabahlandığı gibi erken saatlerde dağıldığı da olurdu ve ayrıca Atatürk, fikir ve kanaatlerin serbestçe açıklanması için müsamahakar kalırdı, ama, dedikodu konularına hiç müsaade etmezdi), çalışma ve uyku dışındaki zamanının çoğunu akşam sofralarında geçirmeyi bir yaşam tarzı olarak benimsemişti

ÜÇ TÜR KONUĞU VARDI

Atatürk'ün sofralarının, çok eskiden beri ilişkisinin olduğu yakın dostları (Selanikli, uzaktan yakın akrabası da olan yaveri Salih Bozok; Selanik'ten arkadaşı olan ve Mustafa Kemal'e Kemal diye hitap edebilen iki kişiden biri olan Kurmay Albay Nuri Conker; Latife Hanım; kendisine uzun süre yaverlik yapan Cevat Abbas; koruması Kılıç Ali); günaşırı ya da hafta aşırı konukları olan düşün adamları ve gazeteciler (sofraya eşleriyle katılarak Atatürk'ün yalnızlığını gideren Falih Rıfkı Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ruşen Eşref Ünaydın ve Nadir Nadi) ve düşünce alışverişinde bulunmak için özel olarak davet ettiği konuklar olmak üzere üç tür konuğu vardı Sofranın sürekli konukları olan eski askerlerin hepsi de, sofrada bile çift tabanca ile oturarak ve konukların yoğun olduğu gecelerde az içki içip dikkatlice etrafı kollayarak Atatürk'ün yakın korumalığını yapan kişilerdi Ayrıca, bu korumalar, yurt gezilerinde de Atatürk'ün çevresinde canlı kalkan oluştururlardı Atatürk'ün sofrasına, çağrısız girebilen tek kişi İsmet Paşa idi

SOFRAYA ÖZEN GÖSTERİRDİ

Çok dikkatli bir insan olan Atatürk, sofraya otururken; sofra örtüsünden tabaklara, bardaklardan çatal bıçaklara varıncaya kadar her şeyin düzenli olarak yerli yerinde olmasına özen gösterirdi (sofraya oturmadan önce, çatal bıçaklarda bir düzensizlik görürse; bunu bizzat kendisi düzelterek sofraya otururdu) Sofranın karşısında, tebeşirleri ve silgisiyle birlikte bir büyük kara tahta bulunurdu (Karşılıklı fikir ve bilgi alışverişinin yapıldığı sofradan birçok profesör, milletvekili ve bakan kara tahtaya kalkardı) Gelen davetliler köşkün bilardo salonunda toplanarak Atatürk'ü beklerlerdi Davetlilerini bekletmemeye özen gösteren Atatürk, köşke geldiğinde davetlilere: "Hoş geldiniz" diyerek ellerini sıktıktan sonra: "Buyurun, sofraya oturalım" derdi ve sofraya oturulurdu Eğer Atatürk, köşkün dışında bir gezintide değilse, bilardo salonuna inip bilardo oynayarak konuklarını beklerdi ve konukları gelince de bir yandan bilardo oynarken bir yandan da sohbet ederdi Sofraya oturma zamanı geldiğinde de "Buyurun, sofrada devam ederiz" diyerek davetlilerle birlikte sofraya geçerdi

YEMEK SEÇMEZDİ

Sofrada titizlik göstererek yemek seçmeyen Atatürk'ün, ısrarlı yemek isteği olmazdı ve çoğunlukla mönüde ne varsa onları yerdi Yemek seçmemekle birlikte Atatürk'ün sevdiği başlıca yemekler, omlet, patlıcan, karnıyarık, yağlı fasulye diye adlandırdığı kuru fasulye idi Patlıcan karnıyarık ile pilavı birbirine karıştırarak yemeyi çok severdi Meyveyi olgun yerdi ama çürütmezdi

SOFRASINDA KİMSEYİ İÇMEYE ZORLAMAZDI

İçki olarak rakıyı ve yanında da baş meze olarak leblebi, beyaz peynir ve kavunu tercih ederdi (bira, şarap, viski ve şampanyayı nadiren içerdi) Gündüzleri ve önemli konuların görüşüleceği sofralarda içki bulundurmayan ve kahve içen Atatürk, görev başında içki içilmesini de hoş görmezdi "Sağlığın korunması için, özellikle dimağın canlılığı, zihnin açıklığı için alkol almamalı" diyen ve içmediği günlerde, hem uyumak hem de bağırsaklarını harekete geçirmek için devamlı olarak ilaç kullanmak zorunda kalan Atatürk, sağlığı için içmemesini isteyen genel sekreteri Hasan Rıza Soyak'a, "Haklısın bunları ben de bilmez değilim çocuk Fakat ne yapayım ki içmeğe mecburum; kafam çok, ama beni rahatsız edecek kadar çok ve hızlı çalışıyor; vakit vakit onu uyuşturup biraz dinlenmek ihtiyacını duyuyorum Zihnim bir meseleye takılıyor, onu düşüne düşüne kafam şişiyor, uykum kaçıyor İçmediğim zamanlar uyuyamıyorum, ıstırap içinde bunalıyorum Aynı zamanda içki bağırsaklarımı da düzenliyor" demişti (Atatürk Kurtuluş Savaşı sırasında ise hiç içki içmemişti) Sarhoşluktan hiç hoşlanmayan ve hayatında hiç sarhoş olmamış olan Atatürk sofrasında, alkolün tesiri altında kalanlara fazla rahatsız olmamaları için hemen izin verirdi Az içki içen Atatürk, sofrasında kimseyi içkiye zorlamazdı

GENELDE KENDİNİ YALNIZ HİSSEDERDİ

Akşamları sofrasında konukları eksik olmayan ve buna rağmen, kendini genelde yalnız hisseden Atatürk, 1936 sonlarında bir gün genel sekreteri Hasan Rıza Soyak'a şöyle içini döktü: "Bunalıyorum çocuk, bunalıyorum Ben burada bir nevi mahpus hayatı yaşıyorum Çünkü gündüzleri ekseriye yalnızım Herkes işinde gücünde Benim ise çoğu günler, bütün günümü değil, bir saatimi dahi dolduracak işim yok Şu halde ya uyuyabilirsem uyuyacağım, yahut bir şeyler yazacağım Arada biraz dinlenmek ve hava almak ihtiyacını duyarsam şehir içinde ve dışında ancak otomobiller ile gezinti yapacağım Ya sonra? Sonra gene bu hapishaneye döneceğim Ve kendi kendime bilardo oynayıp, sofra zamanını bekleyeceğim Bari sofrada değişiklik olsa Ne gezer Bu sofra nerede kurulursa kurulsun karşımda aşağı yukarı hep aynı insanlar aynı yüzler Hasılı bıktım, usandım çocuk"

SON İSTEĞİ ENGİNAR OLDU

1938 yılının Ekim ayında, Atatürk oldukça ağır hastaydı 29 Ekim 1938'den 7 Kasım 1938'e kadarki 10 günü yarı uyur yarı uyanık bir halde geçirerek, genellikle kendinde olmayan Atatürk, hastalığının son aşamasındaydı ayıldıkça da yulaf unundan poriç, süt, pirinç suyu ve meyve sularından oluşan mönüsüyle karnını doyuruyordu O günlerde Atatürk'ün canı enginar yemeği istedi Ancak o zaman İstanbul'da bulunmadığı için Hatay'dan ısmarlanan enginarlar; ölüm döşeğinde derin bir uykuda olan Atatürk'e kısmet olmadı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.