Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Atatürk Köşesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anılar, atatürk, günlüğünden

Atatürk Ve Günlüğünden Anılar

Eski 07-12-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atatürk Ve Günlüğünden Anılar



Atanın Cevap Veremediği Tek İnsan?

Tarihimiz sayısız savaşlarla doludur Biz bu savaşlardan baş kaldırıp ne memleketi imar edebilmiş, ne de kendimiz refaha kavuşmuşuzdur Bunun sebebi, bizim suçumuz olduğu kadar düşmanlarımızın da suçudur Çünkü başta Ruslar olmak üzere düşmanlarımız hep şöyle düşünürlerdi: -Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda ilerleyemesinler Bunun için de sık sık başımıza belalar çıkarırlar, savaşlar açarlar, Balkan milletlerini “İstiklal” diye kışkırtırlardı Biz böyle durmadan savaşırken de o zamanlar askere alınmayan gayri müslimler zenginleşirlerdi Onların neden zengin, bizim neden fakir kaldığımızı bir köylü, Atatürk’e verdiği kısa bir cevap ile çok güzel açıklamıştır Atatürk, Mersin’e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş: -Bu köşk kimin? -Kirkor’un -Ya şu koca bina? -Yargo’nun -Ya şu? -Salomon’un Atatürk biraz sinirlenerek sormuş: -Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz? Toplananların arkalarında bir köylünün sesi duyulur: -Biz mi nerede idik? Biz Yemen’de, Tuna Boyları’nda, Balkanlar’da, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslar’da, Çanakkale’de, Sakarya’da savaşıyorduk paşam Atatürk bu anısını naklederken: -Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur, der dururdu








Atatürk'ün komik bir anısı
Atatürk'ün En sevdiği hikayelerdenmiş Arada kendi anlatır, arada baskasna anlattırır, hep gülermiş
Yeşilaycı bir profesör bir konferans veriyor Bir ara dinleyicilere sormus: "Bir eşegin önüne iki kova koysanız Biri su dolu, biri rakı Hangisini içer?" Cevabı kendi veriyor: "Tabii suyu" Gene bitirmiyor soruyor: "Neden?" Arkadan bir bekri söz alıyor Yüksek sesle cevaplıyor "Eşekliğinden" Atatürk bu cevaba bayılıyor Gülüyor, gülüyor Bir akşam Orman çiftliğinde yanında erkanı, açık havada oturuyorlar Rakılarını yudumluyorlar Biraz ilerde 15-16 yaşlarında bir çiftçi çocuk çalışıyor Atatürk el edip, çağırıyor Soruyor: "Söyle çocuk: Bir eşegin önüne iki kova koysan Biri rakı dolu, biri su Hangisini icer?" Anadolu tosunu yutkunuyor Bakıyor Gazi Paşa Hazretlerinin ve yanındaki muhterem zevatın önünde rakı kadehleri Devletin en büyükleriEsas vaziyetine geçiyor: "Rakıyı kumandanım!" Atatürk kahkahayı basıyor Herkes şaşkın Ata onlara dönüyor Muzip: "Aman beyler! Neden diye sormayın!"






Atatürk'ün İngiliz Amirale Cevabı

Atatürk'ün başyaveri Salih Bozok anlatıyor
Kollarında ve omuzlarındaki işaretlerden amiral rütbesinde olduğu anlaşılan İngiliz Donanması Komutanı, Hükümet Konağı'nın kapısından girerek Mustafa Kemal Paşa'nın odasına doğrulduNazik , fakat öfkeli bir hali vardı Ruşen Eşref önüne çıkıp ne istediğini sorunca: -Başkomutan Mustafa Kemal Pasa ile görüşmek istiyorum! dedi Birlikte odaya girdiler kapı kapandı Amiral önce: -Çok güç koşullar altında bir savaş kazandınız, sizi asker olarak içtenlikle kutlarım Çanakkale'deki basarinizi rastlantıya borçlu olmadığınız, kanıtlanmış olduBüyük bir askerle tanıştığım için memnunum Amiral bir süre sonra konuya girmiş: -Ülkenin kontrolünüz altında bulunan bölümünde bizim tebamız ve sizin azınlıklarınızdan Ermeniler, Rumlar varYeni askeri yönetim altında bu insanların statüsü nedir? güvende midirler? -Hiç kuskunuz olmasın Amiral!Türkiye'deki bütün insanlar gibi tebanız ve sözünü ettiğiniz azınlıklar da TBMM Hükümeti'nin eşit koruması altındadır Suç islemeyenler, kendilerini bu memlekette benim kadar güvende sayabilirler -Suç isleyenler? -Suç isleyenler Sayın Amiral, dünyanın her yerinde olduğu gibi, ülkemizde de adaletin huzuruna çıkarlarSuçlu iseler, cezalarını elbette çekeceklerdir -Fakat Paşa Hazretleri,fevkalade günler geçirdik Yunan ordusundan cesaret alan Rumların bazıları, şımarıklıklar yapmış olabilir Bugün bu insanlar yerli halkın düşmanlığı ile yüzyüzedirler Ermeniler için de başka açıdan aynı şeyleri söyleyebilirim Biliyorsunuz, arkadaşlarının büyük bir bölümü göçe zorlandı ve önemlice bir bolumu de hayatlarını kaybettiler Bu ruh tedirginliği içinde Yunan ordusu ile işbirliği yapmış, bazı Türklere zor günler geçirtmiş olabilirler Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır Bağışlanması, hoş görülmesi gerekir Eğer bu kimseler, halkın husumetine bırakılacak olursa, bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır! Son cümleye kadar Amiral'i gülümseyerek dinleyen Mustafa Kemal Pasa, 'dünyanın koparacağı gürültü ile' kendini tehdide girişince, sözünü bıçak gibi kesmiş: -Şu "Efendi Devlet" rolünü bir kenara koyunuz Amiral! Milletleri de tehdit etmekten vazgeçiniz! İngiltere ve müttefiklerinin kıyameti koparıp koparmayacağını düşünmem! Bunlar memleketimin iç işleridir; kimsenin bu islere karışmasına müsaade etmem! Majestelerinin devleti memleketimizin azınlıkları ile uğraşmaktan vazgeçsinler! Kim bize saygı beslemezse, bizden saygı beklemeye hakki olmaz! Amiralin benzi kül gibi olmuş: -İngiltere Hükümeti'nin tebasını her yerde koruma hakki, devletler hukuku teminatı altındadır Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını sadece rica ettik Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz İşte o zaman Mustafa Kemal Paşa'nın tepesi iyice atmış: -Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız! Türk ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi, limanı (o donemde İngiliz donanması İzmir limanında bulunmaktaydı) boşaltacak güçtedir de İsterseniz, Türk'e ihanet eden tebanızın ve azınlıklarınızın adaletten kaçan sefillerini geminize doldurabilirsiniz! Donanmanızın da en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum! Mustafa Kemal Paşa'nın cümleleri, art arda Osmanlı tokatları gibi Amiralin yüzünde şakladıkça, Amiral ne yapacağını şaşırmış ve en sonunda: -İngiltere'ye savaş mı açıyorsunuz? demiş İşte Paşa burada son sözünü söylemiş: - savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr Antlaşması'nın hala yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık Karşımda oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Fakat görüyorum ki, nezaketimizi kötüye kullanmak eğiliminiz var Buna müsaade edemem Bizim gözümüzde "barış antlaşması yapmamış" iki devletiz savaş hukuku yürürlüktedir Gemilerinizi derhal karasularımızdan çekmenizi size ihtar ediyorum! Bir balmumu heykeline dönmüş Amiral gerine gerine girdiği Mustafa Kemal Paşa'nın odasında oturduğu sandalyede küçüldükçe küçülmüş ve sonunda kekeleyerek: -Afedersiniz! demiş ve yerlere kadar eğilerek geri geri kapiya gidip dışarı çıkmış Ruşen Eşref hem düşünceli hem de gülüyordu: -Pasa, Amirali anasından doğduğuna pişman etti "Kendisinin Türk topraklarında bir savaşçı olarak bulunduğunu "Paşa'dan öğrendiği zaman sapsarı kesildi Tutuklanacağını, tutsak edileceğini sandı İnce dudaklarını ısırıyor, parmaklarını birbirine kenetlemiş titriyordu Karşısında Babıali Paşası bulacağını sanıyordu herhalde "İngiltere devletini kendi devletine eşit gören "bir Paşa ile karsılaştığı için, ihtiyatsızlık edip karaya çıktığına kim bilir nasıl lanet etmiştir Aradan bir saat geçti gecmedi İngiliz gemisinden bir müfreze ve bir teğmen çıktı Amiralden - devleti adına- bir ültimatom getiriyordu, Başkomutan'a kendi eliyle verecekti Paşa'ya bildirdim; "Gelsin" dedi Teğmeni içeri aldım Ruşen Eşref tercümanlık yapıyorduİngiliz çakı gibi bir Teğmendi Paşa'nın karşısında gösterişli bir selam verdi ve Ruşen Eşref aracılığıyla ültimatomu Paşa'ya ulaştırdı Paşa: -Peki Teğmen! Hükümetimiz ültimatomunuzu inceler ve hükümetinize gereken karşılığı verirSiz geminize dönebilirsiniz Teğmen önce dışarı çıkacakmış gibi bir hareket yaptı, sonra da Ruşen Eşref'e donup: -Başkomutan ellerini öpmeme müsaade buyururlar mi? Ruşen Eşref, teğmenin dileğini Paşa'ya söyledi, Pasa: -Nereden icap etmiş sor bakalım! dedi Teğmen: -Asker olarak zaferlerine, insan olarak kendisine hayranım Lütfetsinler Teğmen Paşa'nın elini öptü, Paşa da Teğmenin yanağını okşadı Odayı boşalttık Az sonra Ruşen Eşref'i çağırdı: -Metni okudunuz mu? Ne istiyorlar? -Paşam Amiral ile görüştüklerinizin yazı ile de pekiştirilmesi isteniyor -Öyleyse Halide Hanım'ı (Edip Adıvar) bulunuz, hemen tercümesini yapsın ve metin olarak bana getirsin Öte yandan bir kopyasını şifre ile Dışişleri Bakanlığına gönderin gerekeni yapsınlar Durumu, ordu komutanı Nurettin Paşa'ya da bildiriniz Gerekiyorsa benimle temas etsin Olay kısa bir süre içinde şehirde duyulmuştu İngiliz ve Fransızlar, kendi devletlerinin uyruğunda olanları gemilere bindirmeye başlamışlardı Nitekim birkaç saat sonra da sessizce çekilip gittiler


______________________________ ____________________ ________________


Satın alınamayan adam

Atatürk geçen dünya harbi başladığı zaman Türk ordusunda Alman general ve subaylarına mühim mevkiler verilmesinin aleyhinde bulunmuştu Alman mareşali Falkenhayn bu gibileri itirazdan vazgeçirmek için çeşitli çarelere başvuruyordu Bu sırada Mustafa Kemal Paşa’nın yedinci ordu kumandanlığına hareket edeceği günün gecesi, İstanbul’da Akaretler'de 74 numaralı eve Alman mareşalinin karargahında memur olan bir Türk kurmay subayı ile genç bir Alman subayı geldiler Ufak sandıklar içinde bazı şeyler getirdiler Mustafa Kemal sordu: - Bunlar nedir? Alman subay cevap verdi - İstanbul'dan ayrılıyorsunuz; size Mareşal Falkenhayn bir miktar altın göndermiştir - Bu paralar bana yanlış geldi Ordunun levazım reisliğine gönderilmesi lazımdı - Efendim, o da başka Mustafa Kemal paranın ne kadar olduğunu anladıktan sonra, Alman subayının önünde, onları teslim aldığına dair senet imzaladı; fakat Alman subayı bunu kabul etmedi O zaman Mustafa Kemal Türk subayına emretti: - Bu zabit bilmiyor, senedi alsın Mareşale versin ve siz de paraları gelip alması için levazım reisliğine haber gönderiniz Bir kaç ay sonra Atatürk yedinci ordu kumandanlığını, vekil olarak Ali Rıza Paşa'ya bırakmış, ayrılmıştı; altınları da ona teslim ederek makbuz almıştı Bu makbuzu iki yaverine verdi ve emretti - Mareşal Falkenhayn'e gidiniz; kendisini görünüz; bu makbuzu vererek benim imzamın bulunduğu kağıdı ondan alınız! Mareşal Falkenhayn yaverine: - Mustafa Kemal Paşa'ya böyle bir para verdiğimi hatırlamıyorum; bende imzalı senedinin bulunduğunu da bilmiyorum Bunun için Ali Rıza imzalı kağıdı da kabul edemem! dedi Mustafa Kemal Paşa şu haberi yolladı; - Verdiğiniz altınlar olduğu gibi duruyor; onlar için size senet verilmiştir Sizde böyle bir senedin bulunmayışı altınları yok edemez Vesikayı kaybetmiş olabilirsiniz; o halde verdiğiniz altınları size iade edeceğiz; aldığınıza dair siz bize makbuz veriniz! Ben altın için memleket menfaatleri hakkında müsamaha gösterecek insanlardan değilim Paralarınız duruyor, fakat onlardan daha kıymetli olan Mustafa Kemal imzası sizde kalamaz!




______________________________ ____________________ ________________



TÜRK ORDULARI BAŞKUMANDANIYIM


Afyonkarahisar'ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı - Binbaşı mısınız? - Hayır - Albay mı? - Hayır - Korgeneral mi? - Hayır - Peki nesiniz? - Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi: - Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de! General SHERRIL Kaynak: General Sherril - Atatürk Nezdinde Bir Yıl Elçilik, 1935


______________________________ ____________________ ________________


MUTSUZ LİDER

Bir akşam sofrasının hararetli bir döneminde Mustafa Kemal, kişisel özgürlüğünün birçok bölümlerinden yoksun bırakılması acısını hüzün dolu sözlerle şöyle anlattı: - "Şimdi siz buradan ayrılır, istediğiniz yerde gezer dolaşırsınız Benim gözümde bunun ne büyük mutluluk olduğunu bilemezsiniz Halime bakın, sahip olduğunuz bu özgürlükten yoksunum, cumhurbaşkanıyım ama köşeye atılmış ve özgürlüğü sınırlı bir insanım Bütün eğlencem, akşamları soframa topladığım arkadaşlara ayrılmıştır Haydi şimdi buradan ayrılıp bol bol dolaşın, istediğiniz yerlere girip çıkın, arzu ettiğiniz gibi eğlenin Ben de bunun hayaliyle avunurum" dedi O akşam hepimiz masadan erken ayrıldık Damar ARIKOĞLU Kaynak: Damar Arıkoğlu - Hatıralar, 1961



______________________________ ____________________ ________________


ASKERLE GÜREŞ

Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü Çağırdı ve güler yüzle sordu: - Sen güreş bilir misin? Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi Genç asker her zaman üstün geliyordu Çok neşelendi, ayağa fırladı Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu: - Haydi, bir de benimle güreş! Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı: - "Atam," dedi "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi Bir Mehmet mi bu işi başarır?" Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı Tahsin UZER Kaynak: Millet Dergisi, 1946

______________________________ ____________________ ________________

II DÜNYA SAVAŞI

Hastalığının ilerlemiş zamanında: "Hatta bir gün, bizim önümüzde bazı siyasi sorunlara değinip Romanya' da yapılan hükümet değişmesinden söz ederken, bir patriğin işbaşına gelmiş olmasından hayret duyduğumu söyledim Bu nedenle İkinci Dünya Savaşı'nın da yaklaşmakta olduğunu anıştırarak dedi ki: - "Bir savaş çıktığı takdirde, kanımca yansız kalmalıyız O zaman birçok fırtınalar kopacak Devlet gemisini gayet ustaca yöneterek işin içinden sıyrılmaya çalışılmalıdır" dedi Prof Dr Nihat Reşat BELGER Kaynak: Nihat Reşat Belger - Atatürk'ün Hastalığı "Öngörü" sözcüğü de bu anıda anlam kazanıyor!


______________________________ ____________________ ________________


GENELGEYLE DEVRİM OLMAZ

1924 yılının ilkbaharıydı Erzurum ve Pasinler'de depremde birçok köyün evleri yıkılmıştı Zarar gören halkla görüşmek için Pasinler'e gelen Atatürk, halkın içinden ihtiyar bir köylüyü çağırdı: - Depremden çok zarar gördün mü, baba? diye sordu Atatürk ihtiyarın şüphesini görünce, tekrar sordu: - Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin? İhtiyar, Kürt şivesiyle: - Valle Padişah bilir! dedi Atatürk gülümsedi Yumuşak bir sesle: - Baba, Padişah yok; onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakalım zararın ne? İhtiyar tekrar etti: - Padişah bilir! Bu cevap karşısında kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam'a döndü: - Siz daha devrimi yaymamışsınız! dedi Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahrirat katibi: - Köylere genelge yolladık Paşam, dedi Atatürk'ün fırtınalı yüzü, daha çok karıştı: - Oğlum, dedi, genelgeyle devrim olamaz!"
Ahmet Hidayet Reel

______________________________ ____________________ ________________


KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR


Bir gece beraber oturuyorduk Yanımızda Siirt milletvekili Mahmut Soydan, şimdiki Macaristan elçimiz Ruşen Eşref Onaydın, bir de Soysallı vardı Atatürk, ertesi günü Büyük Millet Meclisi'nde okuyacağı söylevi hazırlıyordu Mahmut'la Ruşen Eşref not tutuyorlardı Atatürk ara sıra bana da, "Ne dersin?" diye soruyordu Ben ne diyebilirim? Hiç Sonra Atatürk bana döndü ve dedi ki: - Bu memleketin efendisi kimdir? Düşündüm Karşılığı o verdi: - Türk köylüsüdür, dedi Ve devam etti: - Türk köylüsü "Efendi" yerine getirilmedikçe memleket ve millet yükselmez! Prof Mahmut Esat BOZKURT Kaynak: Tan Gazetesi, 10111942


______________________________ ____________________ ________________

Çanakkale Savaşı sonralarında Atatürk'ü Ziyarete gelen Amerikalı General belirli bir süre konuştuktan sonra Türk askerini görmek istediğini Atatürk'e belirtir ve Atatürk'te en yakın askeri kışlaya generali götürürAskerler generali törenle karşılarlar(Bu günkü gibi değil tabi savaş koşullarında) General bakar ki askerler bitkin çoğunun üniformaları yırtık paramparça ayaklarında çoğuna yakınının botları yok olanların ki ise ayak parmakları ve ayaklarının büyük bölümü yırtıklardan dışarı çıkmış , çoğu açlıktan bitkin halde gözüküyorDaha sonra Amerikalı general sıradaki askerin birine yaklaşır ve omzuna eliyle biraz güç uygular ve Asker yere düşer; General Atatürk' e dönerek şunu söyler: "SİZ ÇANAKKALE ZAFERİNİ BU ASKERLERLE Mİ KAZANDINIZ ?" Atatürk - "EVET Biz Çanakkale'yi bu askerlerle kazandık" dedikten sonra yere düşen askerin kulağına birşeyler fısıldadıktan sonra General'e askeri tekrar sarsmasını isterGeneral az önce bitkin bir biçimde yere düşen Askeri bütün gücüyle sarsmaya çalışır ama ASKER kımıldamaz sanki beton bir heykel gibi durur ve çok güçlü bir direnç gösterirBunu gören General büyük bir şaşkınlık içinde Atatürk'e sorar: -"AZ ÖNCE KULAĞINA NE SÖYLEDİNİZ ?" Atatürk şunlar söyler : - "İLK BAŞTA OMUZUNa DOKUNDUĞUNUZDA YERE DÜŞTÜ ÇÜNKÜ SİZİ DOST OLARAK BİLİYORDU" -"2DE İSE KULANIĞINA SİZİN BİZİM DÜŞMANIMIZ OLDUĞUNUZU SÖYLEDİM" **********"TÜRK ASKERİ DOSTLARINA SEVGİ İLE YAKLAŞIR AMA DÜŞMANININ ÖNÜNDE İSE ASLAN GİBİ DURUR***********


______________________________ ____________________ ________________


YENİLSEYDİK SORUMLU BEN OLACAKTIM

Bir aralık konu İstiklâl Savaşı'na geldi Dikkat ettim, Binbaşılar dahil her komutanın hangi birliğe komuta ettiğini, nerede bulunduğunu, -bir gün önce olmuş gibi- hatırlıyordu O savaş ki araç, gereç, personel kıtlığı bugün güç tasavvur edilirdi Tümenlere binbaşılar, Kolordulara yarbaylar komuta ediyordu! Fakat, bu kadro canını dişine takmış bir ekipti Var olmak ya da olmamak bu savaşın sonucuna bağlıydı 30 Ağustos bu ruh haletinin eseriydi Böyle bir dramı, hem yazarı, hem baş aktörünün ağzından dinlemek müstesna bir mutluluktu O anılar Ata'yı coşturdukça coşturuyordu Anlatmalarında abartma yoktu Ama bu anlatış öylesine canlı, öylesine plastikti ki, hepimiz heyecandan heyecana sürükleniyorduk Anlatışlarını şöyle bağladı:
- İşte büyük zafer böyle ortak bir eserdir Şerefler de ortaktır

Bu alçakgönüllülük şaheseriyle konunun kapanacağını tahmin ediyorduk Bu arada Atatürk bir duraklama yaptı Sonra içine dönük, adeta kendisiyle konuşur gibi ilave etti:

- Ama yenilseydik sorumluluk ortak olmayacak yalnız bana ait olacaktı

Bu belagat karşısında gözyaşımı tutamadım Tarihin, zaferleri kendine maleden, yenigileri ise maiyetine yükleyen sahte kahramanlarını hatırladım

Ord Prof Sadi IRMAK

Kaynak: Sadi Irmak, Ord Prof - Atatürk'ten Anılar, 1978


______________________________ ____________________ ________________

ASKERLE GÜREŞ


Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü Çağırdı ve güler yüzle sordu:
- Sen güreş bilir misin?

Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi Genç asker her zaman üstün geliyordu Çok neşelendi, ayağa fırladı

Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:
- Haydi, bir de benimle güreş!

Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:
- "Atam," dedi "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi Bir Mehmet mi bu işi başarır?"

Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı

Tahsin UZER

Kaynak: Millet Dergisi, 1946

______________________________ ____________________ ________________

GENELGEYLE DEVRİM OLMAZ

1924 yılının ilkbaharıydı Erzurum ve Pasinler'de depremde birçok köyün evleri yıkılmıştı Zarar gören halkla görüşmek için Pasinler'e gelen Atatürk, halkın içinden ihtiyar bir köylüyü çağırdı:
- Depremden çok zarar gördün mü, baba? diye sordu Atatürk ihtiyarın şüphesini görünce, tekrar sordu:
- Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin? İhtiyar, Kürt şivesiyle:
- Valle Padişah bilir! dedi
Atatürk gülümsedi Yumuşak bir sesle:
- Baba, Padişah yok; onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakalım zararın ne?

İhtiyar tekrar etti:
- Padişah bilir!

Bu cevap karşısında kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam'a döndü:
- Siz daha devrimi yaymamışsınız! dedi
Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahrirat katibi:
- Köylere genelge yolladık Paşam, dedi Atatürk'ün fırtınalı yüzü, daha çok karıştı:
- Oğlum, dedi, genelgeyle devrim olamaz!"

Ahmet Hidayet Reel
______________________________ ____________________ ________________


KAHRAMAN TÜRK KADINI

17Mart 1923 Tarsus:

Mustafa Kemal İstasyon'dan şehre doğru, bir süre yaya olarak yürüdü O'nu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi O sırada ansızın bir olayla karşılaştı

Milli Mücadele'deki çete giysili bir kadın, Atatürk'ün yolunu keserek ayağına kapandı Gözyaşlarıyla şöyle haykırıyordu:
- "Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!"
Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına bu kadının Kurtuluş Savaşında [Sadece Kayıtlı Kullanıcılar Linkleri Görebilir [Linkler sadece üyelere Üye ol]]helerde çarpışmış olan (Adile Çavuş) olduğunu fısıldadılar


Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal, bu güneşten yüzü yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şöyle seslendi:
- "Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın"

Taha TOROS

______________________________ ____________________ ________________


BENİM ADIM ATA DEĞİL

Atatürk'ün sinirlendiği önemli bir nokta vardı Gazetelerde, kendisine "Ata" denildiğini okudukça şöyle dedi:

— Benim adım Ata değil, Atatürk'tür! Bazı gazeteler neden böyle yazarlar?

Şükrü KAYA

Kaynak: Dünya Gazetesi, 10111953


______________________________ ____________________ ________________

Hakiki insan

Atatürk, muhtelif vesilelerle maiyetinde çalışan kimselerin samimiyet ve sadakatlarını imtihan etmesini gayet iyi bilirdi İnsanların halet-i ruhiyesini, niyet ve emellerini teşhis ve temyiz etetmekte şelaleler saçan bir zekaya malikti
O büyük insan, bir gece çankaya köşkündeki bir ziyafette devrin vekillerinden maruf bir zata şöyle bir sual sorar :
- beni hakikaten sever misiniz ?
Muhatabı hemen cevabı yapıştırır :
- sevmek ne kelime atam, taparım !"
- peki her dediğimi de yapar mısınız ?
- derhal
Atakürk, bu söz üzerine belinden tabancasını çıkarır ona uzatır
- öyleyse, al tabancamı, sık kafana "
- aman atam der, herhalde benimle şaka ediyorsunuz Benim ölmemi istemezsiniz Meseleyi anlayan atatürk, yeleleri kabaran bir aslan mehabetiyle dışarda hizmet eden askeri yanına çağırıp aynı sualleri sorup, cevabını aldıktan sonra, karşısında toroslardan kopmuş bir kaya parçası gibi duran bu bağrı yanık anadolu çocuğuna tabancasını uzatıp kafasına sıkmasını emreder Aslan mehmetçik, bu emri bilatereddüt yerine getirir, fakat kendisine bir şey olmaz Çünkü, atatürk, daha önce tabancasındaki merminin kurşununu çıkarmıştır

İşte o zaman, atatürk yanındakilere şöyle der :"
- beni ve vatanı seven hakiki insanı gördünüz mü ?
Ruhu şad olsun



______________________________ ____________________ ________________

Atatürk'ün Türk Birliği


1933 yılı 29 Ekim gecesi, herkes Cumhuriyet'in 10 yılını kutluyor Atatürk o sırada Türk Ocağı'nda yabancı diplomatlara yemek veriyor, davetliler gecenin ilerleyen saatlerinde birer ikişer dağılırlar, Atatürk yakın arkadaşları Salih Bozok, Kılıç Ali, Nuri Conker'i kastederek "Bizimkiler nerede ?" diye sorar, Tevfik Rüştü Aras (Atatürk'ün dışişleri bakanı) Ziraat Bankası salonundaki baloda olduklarını söyler

Hep beraber Ziraat Bankası'nın balo salonuna giderler İçerisi tıklım tıklımdır, Atatürk gelince herkes alkışlar, "Yaşa Gazi Paşam" şeklinde tezahürat yapar Atatürk halkıyla sohbet etmeyi çok sevdiği için sandalye ve masa ister ki isteyenler ona sorularına sorabilsinler Soru sormak için gelen kişilerden biri Zeki isimli 25 yaşlarında bir doktordur Şunu sorar;

-Gazi paşam ! Saltanatı kaldırdık, hilafeti meclisin manevi şahsiyetinin içine aldık; bunlar yapılana kadar bir milletin ideali olabilirler fakat, yapıldıktan sonra yeni bir düzen kurulur ve işler Onun iyi işlemesi, kötü işlemesi, ideal değildir, iyi işlemesini sağlamaya mecburuz ! Yaptığımız öteki devrimler de yapıldığı an ideal olmaktan çıkar Artık ideallerimiz, yaşadığımız gerçekler haline dönüşmüştür iyi ya da kötü sonuç vermesi bizim sorumluluğumuzun sonuçlarını belirler

Ama bir de Milletlerin babadan-oğula sıçrayan uzun vadeli idealleri vardır Siz bize böyle bir ideal aşılamadınız ! Yahut benim bundan haberim yok ! Bunu bize açıklar mısınız Gazi Hazretleri ?

Atatürk bu soruya şöyle cevap verir;

-Bunlar vicdanımıza yazılmış gerçeklerdir; konuşulmaz, yaşanır !

Elbet bu milletin bir ülküsü olacaktır ama bu ülküler devletler tarafından açıklanmaz; Millet tarafından yaşanır ! Nasıl, bakarken gözlerimizi görmüyor, onunla herşeyi görüyorsak, Ülkü de onun gibi, farkında olmadan vicdanlarımızda yaşar ve herşeyi ona göre yaparız Ben Devlet Başkanıyım ! Sorumluluklarım vardır ! Bu sorumluluklarım altında konuşamam ! Bu konuda genç arkadaşlarımla ayrıca konuşacağım

Sonra Atatürk halkın Cumhuriyet bayramını tekrar kutlar ve Dr Zeki’yi yanına alarak Genel Müdür’ün odasına çıkar Atatürk’ün arkasında duvarda bir Türkiye haritası vardır Karşısında oturan Dr Zeki’ye :

-Benim arkamdaki haritayı görüyor musun ?
-Evet Paşam
-O haritada Türkiye’nin üstüne abanmış bir blok var, Onu da görüyor musun ?
-Evet, görüyorum Paşa Hazretleri
-Hah İşte o ağırlık benim omuzlarım üstündedir Omuzlarım üstünde olduğu için, Ben Konuşamam !

Düşün bir kere Osmanlı imparatorluğu ne oldu ? Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ne oldu ? Daha dün bunlar vardılar Dünyaya hükmediyorlardı ! Avrupa’yı ürküten Almanya’dan bugün ne kaldı ? Demek hiçbir şey sür-git değildir ! Bugün ölümsüz gibi görünen nice güçlerden, ileride belki pek az birşey kalacaktır Devletler ve Milletler, bu idrakin içine olmalıdırlar

Bugün Sovyetler Rusya dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir Devlet olarak bu dostluğa ihtiyacımız var ! Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir ! Bugün elinde sımsıkı tuttuğu Milletler, avuçlarından sıyrılabilirler Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir !

İşte o zaman Türkiye, ne yapacağını bilmelidir !

Bizim bu dostumuzun yönetiminde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır Onları arkalamaya hazır olmalıyız !

“Hazır olmak” yalnız o günü susup beklemek değildir, “hazırlanmak lazımdır” Milletler, buna nasıl hazırlanırlar ? Manevi köprülerini sağlam tutarak ! Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür ! Bugün biz , bu toplumlardan dil bakımından, gelenek, görenek, tarih bakımından ayrılmış, çok uzağa düşmüşüz! Bizim bulunduğumuz yer mi doğru, onlarınki mi ? Bunun hesabını yapmakta fayda yoktur ! Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz; Bizim, onlara yaklaşmamız gerekli

Tarih bağı kurmamız lazım Folklor bağı kurmamız lazım Dil bağı kurmamız lazım
Bunları kim yapacak ?
Elbette Biz
Nasıl yapacağız ?
İşte görüyorsunuz , “Dil Encümenleri” , “Tarih Encümenleri” kuruluyor
Dilimizi, onun diline yaklaştırmaya, tarihimizi ortak payda haline getirmeye çalışıyoruz Böylece, birbirimizi daha kolay anlar hale geleceğiz Bir sevgi parlayacak aramızda, tıpkı bir vücut gibi, kaderde ve mutlulukta birbirimizi duyacağız ve arayacağız Ortak bir dil amaçladığımız gibi, ortak bir tarih öğretimiz olması gerekli Ortak bir mazimiz var, bu maziyi, bilincimize taşımamız lazım Bu sebeple okullarda okuttuğumuz tarihi Orta Asya’dan başlattık ! Bizim çocuklarımız, orada yaşayanları bilmelidirler Orada yaşayanlar da bizi bilmeli

İşte bunu sağlamak için de “Türkiyat Enstitüsü”nü kurduk Kültürlerimizi, bütünleştirmeye çalışıyoruz ! Ama bunlar, açıktan yapılmaz ! Adı konarak yapılacak işlerden değildir Yanlış anlaşılabildiği gibi, savaşlara da sebep olabilir Bunlar, Devletlerin ve Milletlerin derin düşünceleridir


İşitiyorum: Benim dil ve tarih ile uğraştığımı gören kısa düşünceli bazı vatandaşlarımız; “Paşanın işi yok ! Dil ile Tarih ile uğraşmaya başladı” diyorlarmış Yağma yok ! Benim işim başımdan aşkın Ben bugün çağdaş bir Türkiye kurmaya ne kadar çalışıyorsam, yarının Türkiye’sinin temellerini de atmaya o kadar dikkat ediyorum


Bu yaptıklarımız, hiçbir millete düşmanlık değildir

Barıştan yanayız, barıştan yana kalacağız !
Ama durmadan değişen dünyada, yarının muhtemel dengeleri için hazır olacağız
Bunları sana, akıllı bir genç olduğun için söylüyorum Açıktan söylemiyorum, kulağına söylüyorum Sen bil, gerekçesini kimseye söylemeden böyle davran, çevrenin de böyle davranması için gerekeni yap ! İdealler konuşulmaz, yaşanır !
İşte senin sorunun karşılığını da böylece vermiş oldum !

Gece ilerlemişti Atatürk arkadaşları ile birlikte, bulvara çıktığı zaman, taze bir sabah Ankara göklerinde ışımaya başlamıştı

*Olay İhsan Sabri Çağlayangil’den dinlenmiş, Sebati Ataman, Kılıç Ali, Tevfik Rüştü Aras, Hikmey Bayur tarafından doğrulanmıştır


Kaynak: Atatürk'ün Avrasya Devleti/ İsmet Bozdağ

______________________________ ____________________ ________________

Atatürk, hele askerlik sahasında su götürmez bir deha sahibi olduğunu dünya tasdik etmişti İngiliz Devletinin Birinci Dünya Harbine ait Resmî Savaş Tarihi Anafartalardan bahsederken;
“ Bütün mukadderatı mavi gözlü bir Miralay değiştirdi” der Atatürk ecnebi dili bakımından hiç de iyi durumda değildi Sözünün kıramayacağı en yakınından birisi ki; birkaç, ecnebi dil bilirdi – Atatürk'teki Fransızca'nın bile pratik bakımından çatpatlığına bakarak bir gün Atatürk'e sorar:
— Siz hiç yabancı dil bilmediğiniz halde nasıl dâhi oldunuz?
Atatürk cevap veriyor:
YAVRUM, SEN DÂHİYİ YABANCI DİL BİLENLERDE ARIYORSAN BEYRUT'A GİT ORANIN HAMALLARI EN AZ YEDİ YABANCI DİL BİLİR

______________________________ ____________________ ________________

HAPI YUTARDI


Atatürk Galatasaray Lisesi'nde öğrencilerden birine sordu:
-Nil olmasaydı, Mısır ne olurdu?
Öğrenci,çabuk yanıt vermek için boş bulunup:
-Hapı yutardıdedi
Bu yanıt Atatürk'ün hoşuna gittiÖğrenciye on numara verdi

______________________________ ____________________ ________________

YURDUMUN TOPRAĞI TEMİZDİR


Kral Edvard İstanbul'a geldiği zaman,yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayına yanaştı
Atatürk rıhtımda onu bekliyorduDeniz dalgalıydıKralın bindiği motor,inip çıkıyordu
İmparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada,eli yere değerek tozlandı

O sırada Atatürk elini uzatmış bulunuyordu
Bunu gören Kral bir mendille elini silmek istediği zaman Atatürk:
-Yurdumun toprağı temizdir,o elinizi kirletmez,diyerek Kralı elinden tutup rıhtıma çıkardı

______________________________ ____________________ ________________

DEVRİM BİR ANDA OLUR YA DA OLMAZ


Atatürk yazı devrimini gerçekleştirmişti
Yaşlı,genç,kadın,erkek tüm yurttaşlar yeni harfleri öğrenmek için gece gündüz kurslara gidiyorlardı
Devrimi izleyen iki yıl içinde bir buçuk milyon vatandaş okur yazar olmuştu
yazı devriminin en dikkate değer yanı,Atatürk'ün bu devrimin yerleşmesinde en ufak bir ihmali bile kabul etmemiş olmasıdır
Örneğin bazı kimseler kendisine:
-Paşam,ilkokulların ilk sınıflarından itibaren yeni harflerle öğretime başlayalım
O kuşakla birlikte ortaokulu,liseyi ve üniversiteyi izletelim,diyorlardı
Atatürk bu görüş ve düşüncelerin hiçbirisine yanaşmadı -Devrim ya bir anda olur,yada hiç olmaz,dedi

______________________________ ____________________ ________________

YAPACAKLARIMDAN SÖZ EDİN



Bir soruşturma dolayısıyla,Atatürk'ün başardığı işlerden Vasıf Çınar söz açmıştı
Kendisine Sordu:
-Sizin en büyük eseriniz hangisidir?
Atatürk'ün kısa cevabı şu olmuştu:
-Benim yaptığım işler,biri ötekine bağlı gerekli olan işlerdirFakat,bana yaptıklarımdan değil,
Yapacaklarımdan söz edin

______________________________ ____________________ ________________

BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK

Yazı devriminden sonra(1928),Atatürk'ün kara tahta başındaki resmi görülünce,O'na "başöğretmen" denilmeye başlanmıştı
Aslında,adlandırmada geç kalınmıştı
Kurtuluş Savaşı'ndan hemen sonra,bir İstanbul gazetecisi kendisine şöyle bir soru yöneltmişti:
-Yurdu kurtardınızŞimdi ne yapmak istrerdiniz?
Hiç duraklamadan şu cevabı vermişti:
-Milli Eğitim Bakanı olarak Türk Kültürünü Yükseltmeye çalışmak,en büyük amacımdır
Ondan sonra Atatürk nerede görünse,mutlaka orada bir okula girer,öğretmen ve öğrencilerle konuşurdu
Birgün Atatürk'ün yolu köy okuluna düştüTek sınıflı okulda bir genç öğretmen ders veriyordu
Atatürk sınıfa girince,öğretmen kürsüsünü terk etti
Atatürk:
-Hayır,yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz,dediEğer izin verirseniz,bizde sizden faydalanmak isterizSınıfa girdiği zaman,Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir
______________________________ ____________________ ________________

Büyük adam ölünce

Sene 1938, on kasım
İstanbul üniversitesi' nde saat 9'u 5 geçenin meşum haberi duyulmuş Bir alman profesör var, hukuk fakültesinde, o da duymuş, şaşırmış Derse girsin mi, girmesin mi bir türlü karar veremiyor O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelir Kalkar, yanına gider Aralarında şu konuşma geçer:
-efendim, mütereddidim Acaba ne yapsam?
-sizde böyle büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa, onu yapın
İşte o zaman alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak:

-bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki Der
(yücebaş, hilmi, atatürk'ün nükteleri-fıkraları,
Hatıraları, istanbul, kültür kitapevi, 1963, sh 39)

______________________________ ____________________ ________________

GÖMÜLECEĞİ YER

Atatürk'ün gömüleceği yer ve toprak:

O'nun kabri Ankara'da olacaktır Fakat bu şehrin neresinde? Çünkü O' nun en son kuvvetli isteği bir an önce Ankara'ya dönebilmekti Biri Büyük Millet Meclisi'nden İstasyon'a inen cadde üzerindeki yuvarlak yer, diğeri Çankaya'daki yeni köşkün mermer havuzu Bu yerler şu nedenle konuşulmuştur:
Bir akşam Atatürk'ün etrafında toplananlar arasında, O'nun ölümlü oluşu üzerinde durulmuş ve özellikle kendisi 1926 suikast girişiminden sonra söylediği cümleyi tekrar etmişti "Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır" dedikten sonra "Milletim beni istediği yerde yatırsın, yeter ki beni unutmasın," demişti Meclisin altındaki yuvarlak yeri ortaya atan kişiye ise, "iyi ve kalabalık bir yer, fakat ben böyle bir arzumu milletime vasiyet edemem" Ancak, gene o akşam ileri sürülen bir fikrin kendisini çok duygulandırdığını, bugün bile hatırlıyorum
Memleketin bütün sınır boylarından getirilecek toprak üzerinde yatmak Recep Peker, hararetle bu fikrin sembolik savunmasını yapmıştı

Atatürk, böyle bir fikrin uygulanmasından ancak, ölümlü vücudu için hoşlanacağını ve gurur duyacağını anlatırken bana bakarak: "Bunu unutma!" demişti

Prof Dr Afet İNAN

Kaynak: Ulus Gazetesi, 25061950


______________________________ ____________________ ________________

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.