Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hatıralar, sevgiliden

Sevgiliden Hatıralar

Eski 07-12-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sevgiliden Hatıralar



SEVGİLİDEN HATIRALAR:

SAKAL-I ŞERİF

Memleketimizde birçok camide Hz Peygamber sav’e ait sakal-ı şerifler bulunuyor
Mübarek günlerde bunlar ziyaret ediliyor Müminler, o mübarek Peygamber’den bir
hatırayı gözleriyle görmenin vecd ve huşusu ile doluyorlar Diğer tarafta ise bir tartışma:
Bu sakal-ı şerifler ve diğer kutsal emanetler gerçekten Peygamberimiz’e mi ait?

Geçen Ramazan ayı Kadir gecesindeyiz Gecenin heyecanı çoktan sarmış içimizi
Camide yer bulmanın, çoşkuyla atacak binlerce kalbin arasına katılmanın telaşıyla
acele ediyoruzİftarı her zamankinden daha çabuk yaptık, akşam namazını kıldık ve
aceleyle şehrin büyük camiine doğru yola çıktık Sokaklar hızlı adımlarla yürüyen
insanlarla dolu Yüzlerinde sevinç ve ümit Denizle buluşacak nehirler gibi tek bir
merkeze doğru akıyorlar Biz de kendimizi bu çoşkulu sele bıraktık

Nihayet camideyiz Caminin dışı ve içi cıvıl cıvıl Diğer zamanlarda yakılmayan
ampuller bu gece ışıldıyor, mahyalar ise bir başka parlıyor, adeta her yerden nur
fışkırıyor Çocuklar neşeyle koşuşuyorlar Başlarında minnacık namaz takkeleri,
çiçekli başörtüleri Kadınlar caminin yeni açılan bölümüne yönlendiriliyor, erkekler
merdiven basamaklarını ikişer üçer tırmanıyor

Yer bulmakta zorlandık Program çoktan başlamıştı Genç hafızlar tecrübeli hocalarının
denetiminde aşr-ı şerifler, ilâhiler, kasideler, gazeller, Mevlid’den bahirler okudular
Vaktin nasıl geçtiğini anlamadan, okunanlara doyamadan, minarelerde Allahu Ekber
nidaları çınladı Kısa bir vaaz ve dua

Derken derin bir sükût Allah’ın huzuruna durmuştuk Bu büyük manevi ziyafetten
herkes nasibince istifade ediyordu Namazı tamamladık, tesbihatımızı yaptık Dua
başladı Yüzlerce gönülden ve ağızdan “amin” nidaları boşandı Herkes kendi manevi
dünyasında yalvardı, yalvardı

Mihrapta Saklı Emanet
Tam manevi ziyafet bitti derken, imam yüksekçe bir rahle getirtti mihraba Rahlenin
üstüne konulan bohçayı açmaya başlamadan uyarılarını yaptı Vakit müsaitti Acele
etmeye gerek yoktu İtiş-kakış müslümanlara yakışmazdı Muazzez Peygamberimiz
sav, ümmetinin kendisi uğruna birbirini incitmesinden asla hoşlanmazdı Öpmeye
teşebbüs edilmemesini özellikle rica ve istirham etti Sakal-ı Şerif ziyareti yapılacaktı
Mihraba yaklaştım Kırk bohçanın birbiri ardı sıra özenle açılışını seyrettim Cemaat,
Sakal-ı Şerif’in önünden geçmeye başladı Onları izlemek, Sakal-ı Şerif’i izlemek kadar
güzeldi Aydınlık yüzler, yaşlı gözler Peygamber Efendimiz sav sanki karşıların
daymışçasına uzaktan el sallamalar, selamlamalar O sırada mesai arkadaşlarımdan
biriyle göz göze geldim İkimiz de o anı doya doya yaşamak için birbirimizi tanımazlıktan
gelip, salat u selamlarla kutsal emaneti ziyaret ettik İçimizde yeni bir şevk ve heyecan,
ama bitmesinin verdiği bir buruklukla geceyi tamamladık Evlerimize döndük
Ertesi gün işyerine gittiğimizde ise, insanın ne garip bir varlık olduğu bir kez daha ortaya
çıkıyordu Sanki o manevi atmosferi yaşayan ve hiç bitmemesini isteyen bizler değildik
Bir tartışma başladı

Tereddütler, Şüpheler
Peygamber Efendimiz sav’in sakalları nasıl ele geçirilmişti? Türkiye’de belli başlı bütün
camilerde bulunan Sakal-ı Şerif’ler hakikaten Peygamberimiz’e mi aitti? Ve daha nice,
yaşanan o güzel gecenin safiyetini bozan, zihin karıştıran sorular Sanki bugüne kadar
cevapları verilmemiş, açıklaması yapılmamış gibiNedense her ziyaret sonrası bu tür
tartışmalar yaşıyorduk Bu nedenle tekrar konuyu kaynaklardan araştırıp, tartışmalara
nokta koyacak bilgilere ulaşmaya karar verdim ve ortaya özetle şu sonuçlar çıktı:

Tarihçiler Ne Diyor?
İbn Hişâm, Vâkıdî, İbn Sa‘d ve Ebü’l-Fida gibi siyercilere; Buhârî, Müslim ve Ahmed b
Hanbel gibi muhaddislere; İbn Haldun, Heysemi, İbn Kayyim, İbn Hacer, Beğavî, İbn Esir
ve Aynî gibi müdekkik alimlere göre, Peygamberimiz sav mübarek saçlarını, biri
Umretü’l-Kaza’da, diğeri Veda Haccı’nda tıraş ettirip, isimleri kayıtlı bazı sahabilere ve
orada bulunan herkese bizzat hediye edip bölüştürmüşlerdir Hatta kaynaklar, Peygamber
sav Efendimiz’in mübarek eşleri olan annelerimizin payına da ancak herkesinki kadar
bir miktarın düştüğünü vurgulamaktadır
Başka zamanlar tekrarlanıp tekrarlanmadığına dair bilgimiz olmamakla birlikte iki kez
uygulanması, bu işlemin caiz görüldüğüne ve tekrarının mümkün olabileceğine işaret
sayılabilirBu mübarek hatıranın uzun zaman -mesela h190/m805 yılına kadar-
muhafaza edildiğine ve ıslatılan saçın suyunun hastaların şifa bulması amacıyla banyo
sularına karıştırıldığına dair rivayetler göz önüne alınırsa, Peygamberimiz’in saçlarının
günümüze kadar titizlikle korunup saklanmış olması gerektiğini söyleyebiliriz Aslında
müminler açısından bundan daha tabii bir şey de olamaz Hangi müslüman -tıpkı bizlerin
yapacağı gibi- böyle bir hatırayı gelecek nesillere aktarmak istemez ki?
“Niye bir başka İslâm ülkesinde değil de Türkiye’de?” denilebilir Fakat Peygamber sav
Efendimiz’in hırkalarının, sancağının, kılıçlarının, yayının; dört büyük halifenin kılıçlarının;
Hz Musa as’ın asasının, Hz İbrahim as’ın tenceresinin, Topkapı Sarayı Mukaddes
Emanetler Dairesi’nde muhafaza ediliyor olması, mübarek saç tellerinin de Türkiye’de
bulunmasını makul ve mantıklı kılmaz mı? Bildiğimiz kadarıyla dünyanın hiçbir yerinde
Peygamberimiz’e ait olduğu iddia edilen başkaca bir mukaddes emanet yok

Kim Peygamber Adına Sahtekarlık Yapabilir?
Hiçbir müslüman, Peygamber sav’e ait olmayan bir şeyi O’nunmuş gibi göstermeye
cesaret edemez İmanı buna engeldir Yine hiçbir müslüman, herhangi bir gayr-i
müslimin böylesi bir aldatmaca ve oyununa gelecek tutum ve davranışlar içinde bulunmaz
Feraseti buna manidir Dolayısıyla eldeki mukaddes emanetlerden, herhangi bir müslümanın
uydurmasıdır veya herhangi bir gayr-i müslimin aldatmacasıdır diye şüphelenilmesi sağlıklı
bir düşünce değildir
Din görevlilerinin birbirlerinden ödünç alarak zaman zaman değişik camilere taşımalarının,
adeta her camide bu mukaddes emanetten bir parça varmış gibi bir izlenim oluşturduğunu
ve bu uygulamanın sayıyı kabarık gösterdiğini de ayrıca belirtmeliyiz
Kaynaklar, Peygamber sav Efendimiz’in sakal ve bıyık telleri ile tırnaklarını toprağa
gömdürdüğünü özellikle belirtirler Dolayısıyla aslında Sakal-ı Şerif diye ziyaret olunan
bu emanetlerin, aslında Efendimiz’in saç telleri olması daha muhtemeldir

O’na Hürmetin Nişanesi
Şüphesiz bu mukaddes emanetlere duyulan sevgi, Peygamber Efendimiz sav’e duyulan
sevginin bir ifadesi olup, müslümanların duygularının çoşmasına katkıda bulunmakta ve
in******r için bir değer ifade etmektedirHerşeye rağmen şunu belirtmek gerekir ki,
bunların hepsinden daha önemli olan, Peygamberimiz sav’in Sünnet’ine sarılmak,
O’nun açtığı yoldan gitmektir Bizi O’na yaklaştıracak olan asıl budur

Sakal-I Şerif ve Ya Lihye-İ Şerif
Lihye-i Şerif, Hz Muhammed sav’in saç ve sakal tellerinden biriktirilip ziyaret edilmek
üzere saklanan emanetler hakkında kullanılan bir tabirdir Halk dilinde bunun yerine
Sakal-ı Şerif denilmiştir Lihye, Arapça sakal demektir
Osman Nuri Ergin, “Türkiye Maarif Tarihi” adlı eserinde şu tafsilatı verir:
“İlk Müslümanlar, Hz Muhammed sav’in tıraş olurken kesilen saçlarını alırlar ve
teberrüken saklarlardı Sonra bu saçlar elden ele geçerek İslâm diyarının hemen her
camisinde, saraylarında ve hatta büyük ve zengin konaklarında bulundurulur, bayram
ve kandil günlerinde halka ziyaret ettirilirdiCamilerde lihye-i şerifeler minberlerin son
basamağından sonraki sahanlıkta yüksek bir iskemle üzerine, bir kutuya konulmuş şişe i
çinde ve üstü yeşil örtülü olarak bulundurulur Halen yerlerinde durmaktadırlar

Lihye-i şerifelerin bulunduğu şişe, kırk bohçaya sarıldıktan sonra kutuya konulur ve
Sakal-ı Şerif’in bulunduğu kutu camilerde minberin üst sahanlığında, konaklarda da
konağın en hürmetli bir yerinde bulundurulur Ziyaret sırasında salât ü selam ile
yerinden alınarak, mihrabın önüne adam boyunca bir sehpa üzerine konularak caminin
imamı tarafından cemaata ziyaret ettirilir Ziyaret bittikten sonra tekrar bohçalara sarılıp
kutuya, kutu da eski yerine konulur”Günümüzde bu mukaddes emanetler tamamen
camilere intikal etmiştir Zengin aileler nezdindekilerin de camilere bağışlandığı tahmin
ediliyor Çünkü konaklardaki ziyaretler artık yapılmamaktadır Kırk bohçaya sarılma,
minberin üst sahanlığında korunma, mihrabın önüne adam boyu bir sehpa üzerine
konularak cami imamı tarafından cemaate ziyaret ettirilme geleneği ise halen devam
etmektedir

Veda Haccı’nda Kapışılan Hatıralar
Sahabe’den Ma‘mer b Abdullah ra anlatıyor: “Allah Rasulü sav, Veda Haccı’nda
Mina’da kurbanı kestiği zaman bana kendisini tıraş etmemi emir buyurdu Ustura’yı
alıp başucuna dikildim Yüzüme baktı ve bana: “Ey Ma‘mer, Allah Rasulü, kulağının
yumuşağından itibaren başını, elinde usturan, sana teslim etti” buyurdu “Vallahi ya
Rasulallah, hiç şüphesiz bu vazife bana Allah tarafından ihsan buyurulan bir nimettir
” dedim Allah Rasulü sav: “Evet, öyledir” buyurdu Sonra Rasulullah’ın başını tıraş
ettim Müslümanlar Peygamberimiz’in kesilen saçlarından almak için hazırlanmışlardı
Peygamberimiz eliyle sağ tarafına işaret ederek, “Şuradan al!” buyurdu Berber
orayı kesti Peygamberimiz, Ebû Talha el-Ensari ra’ı çağırdı, kesilen saçları ona verdi
Sonra berbere sol tarafını uzattı, “Tıraş et!” buyurdu Berber orayı da tıraş edince,
Peygamberimiz Ebû Talha’ya sol tarafının saçını da verip “Halk arasında bölüştür
buyurduPeygamberimiz sav başını tıraş ettirdiği zaman saçından ilk alan Ebû Talha
olmuştu Sahabiler, Peygamberimiz’in kesilen saçlarını ziyan etmemek için çevresini
sarmışlar, saçının bir tek telini bile yere düşürmeksizin hepsini bir bir ele geçirmişlerdi

Hudeybiye Umresinde
Peygamber sav Efendimiz, 627 yılındaki Hudeybiye umresinde saçını Hıraş b Ümeyye
b Fadl el-Huzai ra’a tıraş ettirdi
Hıraş, Peygamberimiz’in saçlarını oradaki bir Semüre ağacının üzerine bırakıyordu
Ümmü Ümare’nin bildirdiğine göre, halk saçları ağaçtan alarak bölüştü Ümmü Ümare
de bir tutam saç alıp onları vefatına kadar yanından ayırmamış ve hastalar şifa umarak
o mübarek saçın ıslatıldığı su ile banyo yapmıştır

Saçının Bir Teline Cihan Feda
Tarihçi İbn Sirin’in şu sözleri, bu mübarek emanetlerin nasıl titizlikle korunup nesilden
nesile intikal ettirildiğinin belgesi niteliğindedir: “Âbide’ye (ö 190/805), ‘bizde
Peygamber’in saçı var Enes b Malik -veya Enes b Malik’in ev halkı- vasıtasıyla elde
ettik’ dedim Âbide de ‘Peygamber’in saçından bir tek telin benim yanımda bulunması,
bana dünyadan ve dünyadakilerden daha sevimlidir’ dedi

Yenilgisiz Halid B Velid RA’In Sırrı
Peygamber Efendimiz sav’in alın saçı tıraş edildiği zaman Halid b Velid ra: “Ya
Rasulallah, alnının saçını bana ver Hiç kimseyi bu hususta bana tercih etme Anam
babam sana feda olsun” diyerek yalvardı Saçlar kendisine verilince, Halid b Velid
onu gözlerine sürdü ve sarığının ön kısmına yerleştirdi
Bu olayı gören Hz Ebu Bekir ra, Halid b Velid’in yalvarışına ve Allah Rasulü’nün alın
saçını alınca onları gözlerine sürüşüne hayret ettiğini anlatır
Halid b Velid ra’ın bu mübarek saçın sayesinde yenilgiye uğratmadığı düşman topluluğu
yoktu Nitekim Halid b Velid, “Ben onu hangi tarafa yönelttimse, orası fetholundu” demiştir
Halid b Velid ra, Yemame Savaşı’nda kılıcı elinden atıp, başından düşen sarığın peşinden
koşuşturmasını ve canını tehlikeye atmasını hoş görmeyen ashaba şöyle demiştir: “Sarığın
kıymetinden dolayı değil, onun müşriklerin eline düşmesini istemediğim için böyle yaptım
Zira onun kıvrımları arasında Peygamber’in saçı bulunuyor
Sakal-ı şerîf Şerefli, mübarek sakal anlamında Hz Peygamberin sakalı için kullanılan bir tabir

"Sakal" türkçe, "şerîf" ise arapça bir kelime olup; "Sakal-ı Şerîf" kurallara tam uymasa da, Osmanlıca bir tamlama olarak "mübarek, şerefli sakal" anlamına gelmektedir İslâmî literatüre "Lihye-i Saâdet veya Lihye-i Şerîf" şeklinde geçmiştir

Bu tabir Hz Peygamber'in sakalından günümüze kadar ulaşmış olanların belirli gün ve gecelerde ziyaret edilmesi mânasına geldiği de söylenebilir

Bilindiği gibi, Hz peygamber saçını ve bilhassa sakalını traş ettiğinde Ashab-ı kiram saç ve sakal tellerini teberrüken saklarlardı Hz Peygamber'e ait sakalların günümüze kadar üç yolla ulaştığı düşünülebilir: Birincisi Ashab-ı kiramdan, Hz Peygamber'in sakalından bir parçaya sahip olanlar bunu ne pahasına olursa olsun korumak azmini göstermiş; vefat ederken de aynı duygularla evlâdına intikal ettirmiştir Böylece bu sakal telleri asırlar boyunca kutsal bir miras olarak babadan oğula, dededen toruna intikal etmiştir İkinci yol zaman içinde sonraki asırlarda yaşayan müslümanların da bu mübarek sakaldan bir tek tele bile sahib olmak arzusunu göstermeleridir Böylece evlerinde, ellerinde sakal-ı şerîf bulunan aileler, komşularına ve diğer din kardeşlerine, gösterdikleri aşırı sevgi ve ilgiden ötürü -ellerindeki miktar elverdiği ölçüde- armağan etmişlerdir Böylece ikinci elden sahip olan aileler de bunu kutsal bir emanet bilmiş ve muntazam bir şekilde korumuşlardır Üçüncü yola gelince; zaman içinde halifeler bu tip sakal-ı şerîf parçalarını gerek kaybolabileceği endişesiyle, gerekse halkın rağbet gösterdiği kutsal emanetleri elleri altında bulundurmak gayesiyle Hz Peygamber'den intikal eden kılıç ve bürde (hırka) gibi şeylerle beraber özel korumaya almışlardır Tarih boyunca Hicaz bölgesine hizmet götüren müslümanlar tarafından bu emanetler sağlam bir şekilde korunmuştur Böylece bu emanetler Hulefâ-i Râşidîn'den Emevî'lere, onlardan da Abbasîlere geçmiştir 1258'de Bağdat'ın Moğollar tarafından tahribini müteakip Abbasî halifeleri Memluk sultanlarına sığınmışlar ve emânât-ı mukaddese (kutsal emanetleri) yi oraya taşımışlardı Böylece Mısır, Yavuz Selim tarafından 24 Ağustos 1516 tarihinde ele geçirilince -sakal-ı şerîf de dahil- kutsal emanetlerin tümü İstanbul'a getirilmiştir Tetkiklere göre dînî ve tarihî bakımdan büyük önem taşıyan bu mübarek emanetler başlangıçta devlet hazinesinde korunmuşsa da, sonra Topkapı Sarayının Hırka-i Saâdet dairesinde koruma altına alınmış ve bu itina neticesinde günümüze kadar gelmiştir Şu anda Topkapı Sarayı Müzesinde bulunan bu kutsal emanetler arasında yer alan sakal-ı şerîfler değerli sandık ve kutular içinde korunmaktadır

Yukarıda nakledildiği şekilde hem halk tabakası, hem de siyasî otoriteler tarafından titizlikle korunan sakal-ı şerif telleri büyük camilerde, saraylarda, köşklerde ve konaklarda kandil ve bayramlarda ziyarete açılırdı

Camilerde sakal-ı şerîf'ler minberlerin son basamağından sonraki sahanlıkta bir kutuya konulmuş şişe içinde ve üstü yeşil örtülü olarak bulundurulurdu Sakal-ı şerîfin bulunduğu şişe kırk bohçaya sarıldıktan sonra kutuya yerleştirilirdi Ziyaret sırasında salât-ü selâm ile yerinden indirilir, açılarak mihrabın önünde yüksekçe bir sehpa üzerine konulur ve imam tarafından cemaate ziyaret yaptırılırdı

Son zamanlarda bu ziyaretin, daha ziyade Ramazan'ın 27 gecesinde yani Kadir gecesinde yapıldığı gözlenmektedir Şunu da ifade etmek gerekir ki, tarihte sakal-ı şerîf ziyaretleri, müslümanların, Hz Peygamber'e besledikleri derin sevginin belirtisi olarak bir gelenek tarzında ortaya çıkmıştır
HzPeygamberin Roma Kralına yazdığı mektup

HzPeygamberin Hayberin fethi sonrası HzAli’ye hediye ettiği şilt

HzPeygamberin Ayak izi

HzPeygamberin Ayakkabısı

HzPeygamberin Kılıcı

Hz Fatmanın Elbisesi

HzPeygamberin Sarıkları


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.