Prof. Dr. Sinsi
|
Yirmibin Altın
Yirmibin Altın
Hazret-i Ebû Bekir r a bütün mal ve mülkünü fîsebilillah sadaka verip, bir hırka ile evinde otururken, bir kimse gelip, kapıyı çaldı Hazret-i Ebû Bekir dışarı çıkıp, kapıda duran kimdir diye bakdı - Ne istersin
- Yâ Ebâ Bekir! Onikibin akça borcum var Bugün vermemin son günü Muhakkak vermem lâzım Şimdi, lutf ve kerem edip, benim bu borcumu ödeyip, beni kurtar
- Görmez misin beni, bütün malımı, giyeceklerimi Allahü teâlâ yoluna verdim Hattâ arkamdaki elbisemi de bir fakîre verdim Şimdi bir hırka giyip, oturuyorum Mal ve giyecek kalmadı Senin borcunu nereden ödeyeyim
- Biliyorum ve işitdim ki, sende mal kaldı Senin fadlından ümîd ederim ki, benim bu borcumu ödeyesin
Hazret-i Ebû Bekirin yapacak bir şeyi kalmadı Bir yehûdîye vardı Onikibin akçe istedi
- İnşâallahü teâlâ yarın öğleden sonra malını vereyim
- Yâ Ebâ Bekir, yarınki gün malımı bulup vermez isen, ne olur
- Eğer yarın öğleden sonra senin malını bulup, vermezsem, kendimi sana köle eyledim Dilersen satıp, parasını al, istersen beni köle gibi kullanırsın
Bu sözleşme üzerine o yehûdî çıkarıp, hazret-i Ebû Bekire onikibin akçe verdi Ebû Bekir-i Sıddîk (r a) da o akçeyi o borçlu fakîre verip,
- Borcunu ver, dedi
Kendisi, oturup, Allahü teâlâ hazretlerine tevekkül eyledi Yarın vaktinde ödemeği va'd etdiğim, bu borcu ben nereden alıp, ödeyeceğim, diye düşündü Hiçbir çâre bulamadı Varıp, o yehûdîye köle olayım diye kalbinden geçdi Bu şekilde düşünürken, hazret-i Âişenin evine vardı Selâm verip,
- Yâ kızım Âişe Bilmiş ol ki, dün bir yehûdîden onikibin akçe alıp, bir fakîrin borcunu ödedim Bugün öğleden sonra, akçeleri ödemem lâzım Akçeleri bulup, ödemezsem, kendi nefsimi o yehûdîye verdim Şimdi vâcib oldu ki, kendimi o yehûdîye köle eyliyeyim Yâ kızım, âhıret hakkını halâl eyle Sağ ve asân ol Ben gidiyorum
Hazret-i Âişenin kalbi mahzûn olup, ağladı İkisi berâber ağladılar Hazret-i Ebû Bekir kızının yanından ağlıya ağlıya çıkdı, gitdi
Hazret-i Âişe annemiz ağlarken, mübârek gözünden bir damla yaş indi Yere düşdü Hak Sübhânehü ve teâlâ hazretlerinin kudretinden bir nûrânî cevher halk oldu Hazret-i Âişe bu cevheri görüp, sevindi Babasını çağırdı Hazret-i Ebû Bekir dönüp geldi
- Ne dersin yâ kızım!
- Allahü teâlâ bana merhamet eyledi Gözümün yaşından bir cevher yaratdı Şimdi var, bu cevheri alıp, pazara götür, satıp, borcunu edâ eyle
Ebû Bekir-i Sıddîk da o cevheri alıp, pazara gitdi
Hak Sübhânehü ve teâlâ, Cebrâîl aleyhisselâma emr eyledi ki,
"Yâ Cebrâîl, Habîbim ve Resûlüm Muhammed Mustafânın zevcesi Âişenin göz yaşından kudretim ile bir cevher halk eyledim Kulum Ebû Bekir o cevheri, pazara satmağa gidiyor Şimdi çabuk var Cennetde, kudret hazînemden yirmibin altın al Bir nûrdan tabak içine koyup, Ebû Bekirin önüne var O cevheri satın al Bana getir ki, o cevher bana gerekdir Arşıma o cevheri koyayım ki, onun nûru arşımda ışık saçsın Ve de mü'min kullarımın kabri o cevher ile münevver olsun [aydınlansın] "
Cebrâîl aleyhisselâm da yetişip, Cennetin hazînesinden yirmibin altını, bir nûrdan tabak içine koydu İnsan sûretinde, hazret-i Ebû Bekirin pazar içinde önüne geldi
- Yâ Ebâ Bekir! Elindeki nedir, satar mısın
- Satarım
- Kaça verirsin
- Onikibin akçaya veririm
- Bunun değeri onikibin akça değildir Yirmibin altın vereyim
- Eğer o fiyâta alır isen sen bilirsin
- Şimdi aç eteğini
Ebû Bekir hazretleri eteğini açdı Cebrâîl aleyhisselâm eteğine altınları dökdü Hazret-i Ebû Bekir alıp, evlerine geldi Gördü ki, akça aldığı yehûdî kapı önüne gelmiş Çağırıp der ki,
- Yâ Ebâ Bekir, gel akçamı ver; yâhud kölemsin; seni hizmetde kullanırım
Ebû Bekir hazretleri, ardından varınca; o yehûdî ayak sesini duyup, arkasına bakdı Gördü ki, gelen Ebû Bekirdir
Yehûdîye dedi ki,
- Aç eteğini
Açdı O yirmibin altını yehûdînin eteğine dökdü
Yehûdî dedi ki,
- Bu altın nedir - Yirmibin altındır Borcuna tut
- Senin bana borcun onikibin akçadır
- Bu altın senin akçenin berekâtıdır
Sonra o yehûdî altının birini eline aldı Gördü ki, bir yanında, (Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah) yazılmış Diğer tarafında (Kulhüvallahü ehad sûresi ) yazılmış Kudret kalemi ile yazı yazılmış Yehûdînin kalbine bir hâl gelip, hidâyet-i rabbânî yetişdi Dedi ki,
- Yâ Ebâ Bekir! Bildim ki, senin dînin hakdır, gerçek evliyâsın Muhammed aleyhisselâm da hak Peygamberdir
Şehâdet kelimesi söyleyip, sadakatle müslimân oldu O altını din aşkına cümle fakîrlere dağıtdı Kendisi ehl-i havâsdan oldu 'radıyallahü anh' Ma'lûmdur ki, Ebû Bekir 'radıyallahü teâlâ anh' hazretlerinin menâkıbı ve keşfi ve kerâmetleri nihâyetsizdir Had ve hudûdu mümkin değildir
|