Prof. Dr. Sinsi
|
Ey Sevgili
Yüz Yıllar Gibiydi
Gelmediniz, ben hep sizi bekledim
Ey sevgili  
Aydınlıktın İki büyüğün çocuk gibi küçülmüş kalbiydi aşk Başını bir kaldırıyordun, deniz dalgalanıyor, sonra hiç bir şey gibi eğiyordun başını, deniz susuyordu Bu suskunlukların içinde tek kalabalık olan şeydin Tektin ama mahşeri bir kalabalık içinde bırakıyordun Seni başka görseydim, böyle büyümeyecek, bir orman gibi gür ve sessiz olmayacaktın Böyle susmasaydın, geniş bir yayla gibi düz bir sessizliğe dönmeyecekti etraf Yüzümüz toprak kokulu kederin burukluğunda durmayacaktı Melâli bu denli anlayamayacak, seni, sensizlik içinde bu denli koyulaştıramayacaktık
Gülüyordun, gücümüz çoğalıyordu, gülmediğinde, hatları gergin yüzün, bir ikindi kederine sürüklüyor, karamsarlaştırıyordu Şiirler kadar derin akıyordu suskunluğun, şarkılar kadar dipten vuruyordu
Sana yetişebileydi elim Sana sesimi duyurabileydim bir Korku ve aşk arası bir umut köprüsü üzerinde beni böyle sade görebileydin Görebileydin susmayacaktın Susuyordun kendi iç denizinde Senin med-cezirlerinde bulanıp yıkılıyordu kayıklarımız
Periyodik susmakmış aşkın kanunu Dinmek bilmez bir devinim içinde susmalıymışım Gecenin ve gündüzün kararlığı gibi sabırla Hayatı savaşlar içinde yaşıyorduk, en çetininin, susmaklığınız olduğunu gördüğümüzde bildik barışın en çetin savaş olduğunu Yıllar, yüzyıllar geçti üstümüzden Çok şey değişti Tüketimden üretime değin çok şey Ne konusu değişti gözlerinin, ne de teması Sevgiydi senden serpilen Serpilip üzerimizde boy veren, yeşeren
Sesin dalgalanıyordu Göl kıyıları daha sakindi deniz kıyılarından Suların inip kalkışı vardı Gecenin bir ezgiyle bütünlenişi
Gelmediniz, ben hep sizi bekledim
Ey sevgili  
İlk gördüğümden bugüne değin, ilk şaşkınlığımdan bir şey değişmiş değildi Bütün tedbirlerini kuşanıyordun Bütün tedbirlerden soyutlanıyordum Adını koymadım hiçbir şeyin Adını sen koy istedim Ben yuvarlanır gelirdim Ümit gönüllerin mecrasıydı Ruhumun hiçbir zaman sahip olmadığı bir gücü buluyordum, senin bulutlu evetlerinde Senden istediğim, ümitli ve kararlı bir söyleminin olmasıydı Söylemini, benlik davasının kapalı güzergâhına çekiyordun Bütün silahlarını kuşanıyordun, bütün silahlarımdan arınıyordum Dilini çözemiyordun yüreğimin Oysa bütün kelimelerini duyuyordum Dolmuş durağında elinin sıcaklığını unutmuş değildim Anılarımın içine Tnin sertliği kadar kurumuş gül yaprağı koyacaktım Belki talihi zorlamak hatasına düştüm Acımasızdın Bunu biliyorsun Uzun suskunluk içinde olduğum zaman, sesini daha çok dinliyordum Senden uzakta bir sessizliğin içinde deliler gibiydim Tombul kuzulardan minik serçelere değin, cama vuran yağmur tanelerinden kapanık gökyüzlerine kadar, bitmeyen şiirlerin süregiden hüzünlerinden, tamamlanmamış öykülere varıncaya dek, yaşamımın her gizinde ortak payda sendin Sesini dinlemeyi umuyordum Kaçırıyordun kaçıyordun Kaçmalı mıyım? diyordun ilk cümlelerinden birinde Gereklilik kipiyle konuşmak sana yabancı değildi Gereken ne ise o yapılmalıydı Gece uyumak gerekirdi, sabah uyanmak Ders çalışmanız gerekirdi, kerrat cetvelini bilmeniz sonra da ekonomi politik laflarını duymanız gerekirdi Siyah giysiler, alışverişler, güzel olmasa da kokmak için parfüm gerekirdi İşte bu yüzden, bu olanca gereklilikleriniz yüzünden, hayatınızın içinde bir anlam kayması olmuştu Soru işaretlerinden ürküyordunuz Ünlemli cümleler, tehlikeliydi Virgüllü cümlelere güç yetirecek bir zihin performansı kalmamıştı İki noktanın hiçbir önemi yoktu Çünkü özel davranış kodlarını merak etmiyordunuz Açıklamaları gereksiz buluyordunuz Çünkü anlam yüklü her cümle, uzun bir yorgunluk serüveniydi, bunu biliyordunuz Kaçmalı mıyım? sözünüz, aslında ruhunuzla yüzleşmenin ürküntüsünden başka bir şey değildi
Kısa bir yaşamın içinde birlikte yaşlanabilmek artık uzun ve şiirli bir hayaldi Gözlerin gitmiyordu gözlerimden Bugün bütün yörelerini doldurduğun boşluğumun, tekrar açıldığını, genişlediğini duyuyorum En son telefonumu da açmadın İyi ki açmadın Kalbimin o hızlı atışları içinde seninle ne konuşabilirdim? Lisedeki gibi kalbim çarpmıştı Bu beni de şaşırttı Gürültülü bir yaşamın içinde yüreğindeki boşluk ve soğukluğu, suskunluğun mu kapatıyordu
yalnızca ufuklar yeniledim, gelmediniz, hep sizi bekledim
Ey sevgili  
Gönlüm hoş değil demiştin Bu yazılarından okuduğum, gönlün çemberindeki ilk cümleydi Ruhumdan bir feveran koptu Her ne kadar gönlün hoş mudur? sorusuna karşılık olarak söylemiş olsan da Seni bir masadaki dalıp gitmelerinin içinden çekip almalarla uğraştım Gözler gönlün takip edicisiydi Gönlün, bilinmez tesirle bir sandalye üzerinden, sonsuzluğa, merihe, ta oralara, uzaklara gittiğinde, gözlerin geniş okyanuslar kadar bir boşluğa düşüyordu Kimi zaman hüzünle dönüyordun, bazen gülümseyişle Seni bütün bu gidiş gelişlerin içinden bulmaya çalışıyordum Anlaşılmak sana anlamak bana kalmıştı Kendi git-gellerinin içinde sade bir durmaktı bütün yaptığın Yorucuydun Senin yoruculuğunu en tatlı uğraş diye görüyordum Hayır demiyordun, bitsin demiyordun, artık yeter demiyordun Konuşmayışının ne ağır bir bitsin demek olduğunu çıkarıyordum Hiçbir yaptığından ılımlı cümleler çıkartamazdım Bütün duygularını uçlarda tanımış olanın, makul cümlelerle konuşabilmesi imkânsızdı
Sizden saklı eskidim, gelmediniz, ben hep sizi bekledim
Ey sevgili  
Hayata karşı gücenik durduran bir söylemdin Söylemimin meşruiyetini sorguluyordum Kapıların kapalıydı Telefonun yeşil tuşuna basmayacak kadar umarsızlık içinden görüyordun Bugün, hiçbir zaman olmadığı kadar, aşkın katışıksız bir yalnızlık söylemi olduğunu duydum Senden ne bekleyebilirdim? Gençtim ve bir gençlik ölümü saklı kaldı bende duygusuyla yöneliyordum yaşamın içine Bu, yaşamı; sarışın bir güz yaprağı güzelliğinde yaşayabilmek demekti Hüznü sevdiğim için banka dükkânlarını sevemiyordum Çünkü halk aşksız kalınca, sokaklar banka dükkânlarıyla doluyordu Zor zamanlardı Yaşamak niyetine sabahları uyanıyor, yaşamak niyetine geceleri uyuyorduk Ne gecenin karanlığında ne de gündüzün aydınlığında, mübarek iç sıkıntısını saklayacak bir yer vardı Onbeşindeki sevdalar horoz şekerlerine benziyordu Çarpıntılı yüreğimizin hasretliğini, ancak elma şekerlerinin ve horoz şekerlerinin anılarında dindirebiliyorduk Sen ketumdun Kaçıyordun Horoz şekerlerini özlüyordum Kaçıyordun, yüreğim bir tanzimat söylemi isyanıyla bütünleşiyordu Duvarlara, dağlara değil, bir kitabımın üzerine, bu kirli çağın soylu yalnızlığını kabullenebilmek için, bu soysuz zaman aralığında şu mısraları kazımıştım: Olma kimsenin lütfûna talip / Bedeli cevher-i hürriyettir Şu an sensiz bir hürriyetin meşruiyetini sorguluyorum Bir an, koyu bir şaşkınlık içinde, gözlerinin kıyısında duran ben, bir huzurun eşiğinde gibiydim Bana susmayı öğrettiğin için, onarıcı bütünlenişlerin bir hikâye olduğunu hissettirdiğin için sana borçluydum Bana git diyordun, gidiyor ama dönüyordum, döndüğümde aynı yerdeydin, geldiğin de oluyordu sankiler içinde, kıpırdandığın an, tufanlar koparıyordun Benim bütün tufanlarımı kapsayan kuşatıcı tufanlar  
Geceye dayıyordum alnımı, alın ki mübarek bir şeydir
Sana, gitmeyen mektuplar hanesinde kalmak üzre mektuplar yazıyordum Sensizlikte, bana yalnız seni duyuran şarkılar dinliyordum Mektupları da, bana seni duyuran şarkıları da bilmiyordun Sen bunları bilmediğin için büyüyordun Ne geldiğin belliydi ne gelmediğin Ne gülüşün senin idi ne de asık yüzlü oluş sen idin Korkuyordun Kararsızlığın, gelecekteki pişman olabilmenin peşin ürküntüsünü resmediyordu Asıl pişmanlığının, kararsızlığının olabileceğinden de ürküyordun Boşlukla çevrelenmiştin Ben seni yaşamının en çetin dönemeçlerinden birine çağırıyordum Güvenli aşk yoktur, bilmiyordun Bütün güvenceleri almış olsan bile tedirgin durmak, kadınlığın en doğal iç örüntüsüydü, biliyordum Ben dört başı mamur bir iklimden konuşmuyordum Farkında değildin Boşluğun çetin duvarlarını yumrukladığım günlerin birinde, senin gözlerin beni ılıman bir yumuşaklığın içinde durdurdu Bunu bilebileydin bir
Beynimin seninle zonkladığı gecelerin birinde, adını rehberimden sildim Rehberden sildiğim gibi gönlümden de silebileydim bir  Gözlerin gibi ezber biliyordum
Sen bilemediğin için güzeldin Sen böyle anlamadığın için güzledin Sustuğun ve konuşurken müthiş kıvırdığın için  Ayrı tonlarda konuşuyorduk Kelimelerimiz gibi danslarımız da farklıydı Ben kelimeleri seviyordum, sen çaça dansını Ben bedenin ritmine yabancıydım sen ruhu ürperten kelimelerin ritmine
Ruhumu ismine dayıyordum, ki ismin, aziz bir kelimedir
Ey sevgili  
Yağmur yağıyordu Bir güz ikindisiydi Islak güz yaprakları uçuşmuyor, kaldırım üzerinde soluk bir hatırayı yineler gibi duruyorlardı Seni düşünüyordum Düşünmediğini bilerek Beni sana düşündürecek kuvvetim yoktu Seni düşünmeyecek kuvveti kendimde bulamıyordum Her yağmur tanesinde gözlerin büyüyordu Camların buğusuna adını yazmak istiyordum her defasında Bütün korkuların içinden çekip alıcıydın Seni düşünmek bile bütün korkulardan özgürleşmekti Önemini sana duyuramazdım Önemin, iç isyan ve korkularımın yokluğuyla belirginleşiyor, her sensizliğin bir girdap olduğunu duyunca ürpertici bir hâl alıyordu Sen, benim için öyle çok açılardan önemliydin ki Bu yüzden seni sana anlatmak imkânsızlığı, beni senden uzaklaştırıyordu Tanıdık bir yalnızlık söylemi netleşiyor, açık bir gökyüzü ile gök gürültülü bir kapanıklık arasından görüyordum seni Sen, kıyılarına selametin lütfedildiği büyüklük idin, ben ise korkulu kıyıydım Sana, seni bir kurtuluş umuduyla beklediğimi söylemek zelilliği ürkütücüydü Senin duymazlığın ve anlamazlığının duvarına çarpmıştım Yağmurlardaydım Her ıslak tanenin tenimde kuruduğunu hissediyordum Yokluğun, büyümüş bir yalnızlık söylemiydi Yaşamak, seninle imkânlı bir düşünce içine çekiliyor, sensizlikle çılgın bir iklim tufanına dönüyordu Her gece sensizlik nöbetinde ruhum bir cihân dolaşıyordu Ne senin bir dengini bulabiliyordum ne de oyalayıcı bir ipucu görünüyordu sensizlikte Sen benim büyümüş kentim idin, kentsizdim Bir başına kalan gece yalnızlarıyla sensizliği paylaşıyordum Işıksız ve uzun bir yolculuktu sen olmadan Sen olmadan, olmuyordu Bir gün, bir kaval sesinin geldiği dere boyunda, şehrin rengini almış bir serçe ürkekliğiyle, her şeyi, her kimseyi, sen olabilirsin ümidiyle bekliyor, bütün yakarış öykülerinde sana dair mısraları dillendiriyordum Sen yoktun Hiç olmamış gibi yoktun Senin yokluğun acılı varlığımı büyütüyordu Büyüyen varlığım, ıssız bir çöl söyleminde savruk kum taneleriydi Yokluğunun sızısı varlığıma dokunmasaydı, sen bu denli varolmayacaktın, yokluğun bu denli büyük olmasaydı, ben sensizlikte bu denli hiçleşmeyecektim
Yağmur yağıyordu Gök gürlüyor, şehrin lambaları cılızlaşıyordu Muhayyilemin en ince kıvrımlarında dolaşıyordun Sular akıyordu Sensizliği duyuran bir şey oluyordu etraf Sevinçli çocukların göz parıltılarında sen oluyordun Teneffüs zilinde sensizlik çağrışıyordu ilkin Okul çıkış zilinde de Her biten eylem sonrası, sensizliğin içine çekilişti Dizlerinde serin bir uykuyu düşlüyordum Yorgunluk alın çizgilerinde belirginleşiyor, yüz hatları yıllanmış bir gün görmüş gibi oluyordum
Seni bir kez sarabileydim sanki hiç ölmeyecektim Sana sımsıkı bir kez sarılabileydim, sanki hiç eskimeyecektim Sırılsıklam bir kucaklayış olaydı aramızda, asfalt üzerindeki sarışın güz yapraklarını, hüznümüzün haracı niyetine seviyor olacaktım Kâkülünü şahadet parmağıma dolayabileydim bir, beni bir deniz gibi içinde bulabilirdin Sana bütün ayışıklarını getirebilirdim Bir yaylaya düşerdin benim yeşilliğimden, bir geniş buluta varırdım senin o gür gözlerinden Yüzünün hüzünlerinde bir bir dolanırdım Yüzünün özleminde bir çocuk gülüşü olurdum Dizlerimde uyuyan bir serçe olurdun Saçlarını sana anlatırdım Saçların örgülü müydü? Gün gördüm, günler gördüm, seni gördüm, şâd oldum türküsünü söyleyebilirdik Yağmur yağıyordu Asfalt üzerinde sarışın güz yapraklarını arşınlıyordum Seni hatırlatmayan tek şey yoktu Aynada yüzünün bir yanı görünüyordu Yüzünün görünen yanı görünüyordu Yüzünün görünmeyen yanını düşünüyordum Gönlünü hangi uzaklıklara
bırakmıştın? Sesini hangi uzaklıklara  ?
Gönlümün en kırılgan köşesinde oturdunuz Yüzünüzün en acımasız yanı göründü gözlerinizde Gelmediniz, ben hep gülen yüzünüzü bekledim Güz hüzünlerindeydim, gözlerinizin gönlü mihnete düşüren büyüklüğünde eskidim Sizden saklı biraz daha eskidim
Eskidim
ey sevgili 
i s m a i l
ÇOK SEVDİGİM BİR EDEBİYATÇI ARKADAŞIM KARŞILIKSIZ OLAN SEVGİSİNİANLATMIŞ umarım beğenirsiniz
|