![]() |
Dost Olabilmek Kalabilmek |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Dost Olabilmek Kalabilmek![]() ''Yahu, insanın başına ne bela geliyorsa hep dost bildiklerinden geliyor!” Dost… Dost olmak ![]() ![]() Ve hani Pir Sultan Abdal söyleyişiyle “Şu ellerin taşı hiç bana değmez / İlle dostun gülü yareler beni” durumu… Yakıcı konular bunlar ![]() “Dostumdur” diyoruz, “Biz dostuz” diyoruz ama kendi kendimize kaldığımızda da “İyi arkadaşız esasında da ille de dostluk olacak değil ya” diye geçiriyoruz içimizden ![]() Aslında dostluktan korkuyoruz, itiraf edelim ![]() Şimdi soruyorum: Dostluk var mı bugün? Öyle okul arkadaşı, iş arkadaşı olunur gibi kolayca dost olunur mu? Hatta daha damardan soracağım: Gerçekte dost olunabilir mi? Yoksa dostluk bir tür insancıl ütopya mı? Montaigne’nin “ruhların esrarengiz kaynaşması” ise dostluk, onu yoğun sevgi ilişkisinden (aşktan!) pek de ayrı tutmamak gerekir ![]() Bütün bunlar düşünmeye değer… Fakat şimdilik çok değer verdiğim bir düşünürün, J ![]() ![]() ![]() Hüzünlü bir alaycılıkla insana “Ey dostlarım, dost yoktur” dedirten işte bu umutsuz ve umarsız arayıştır ![]() ![]() Bir de kimi zaman dikenlerini çıkarmış kirpi, kimi zaman kabuğuna çekilmiş kaplumbağa kılığında dile getirilen “beni anlamıyorlar, ona yanıyorum” hali vardır ![]() Oysa durdurup “sen kendini anlamaya yanaşıyor musun? Buna gerçekten niyetin var mı?” diye sorsanız, ya bu sorudan ya da sizden kaçılır… Nereye gelmek istiyorum? Dostluk sadece “sıkı arkadaşlık”sa (TDK sözlüğü “yakın arkadaşlık, gönüldaşlık” gibi karşılıklar veriyor) sorun yok ![]() (O kurumsal zincirler ne kadar sağlamlaşırsa, dışarıdaki dostlarla bağlar o kadar gevşer!) Geleneksel toplumlarla modern toplumları birbirinden ayıran özelliklerden biri bu olmasın sakın! Sakın dostluk denen şey, gençlik dönemine ait bir “renk” olup çıkmış da, bu gerçeği görmezden gelip demode dostluk edebiyatını sürdürüyor olmayalım? İş arkadaşların, karın-kocan, çocukların, akrabaların ve tabii ki modern hayata özgü çok değerli bireysel özgürlüğün bir yanda, seni sık sık bu çemberden dışarıya (sokağa, maceraya, yoldaşlığa) çağıran dostların öte yanda! ![]() ![]() Olacak şey değil sanki! Olsa olsa gençlere özgü bir ilişki türü olabilir… Bir tür “kan kardeşliği” safhası ![]() Parmakta kesiğin yeri çoktan nasırlaşmışsa, arkadaşının parmağından emdiğin kanın tadı çoktan unutulmuşsa, masalsı bir inanç ve çocuksu bir oyundan öteye gidebilir mi dostluk denen şey? Ama bakıyorum yine de; yaşımız başımız kaç olursa olsun, işimiz gücümüz ne olursa olsun, aklımız hep dostlukta, hep dost arayışında… Bu yüzden de başka bir dostluk tarifimiz daha var ![]() Birisine sonuna kadar inanmak özlemi… Akıyla, karasıyla, artışıyla eksisiyle, ateşiyle buzuyla birini sevip kabullenmek isteği ![]() ![]() Çukura düşüyorsam, o da benimle düşsün bencilliği… Uçuyorsam, o da benimle birlikte uçsun şımarıklığı ![]() ![]() Ayağım sürçtüğünde kolumu tutsun, bacağım kırıldığında alçıya alsın hayali… Bunların hepsi var dostluğun gizli tarifinde ![]() İstiyoruz ki dostum olsun; yani bastonum, merdivenim, terapistim, ağlama duvarım, sevinç sığınağım, sessiz kölem, çılgın efendim olsun… Eh, ondan sonra da ağlıyoruz; neden dostumuz yok, neden dostluk bitti diye ![]() Nasıl olsun? Kim kalkabilir bunun altından? Üstelik tam o sırada Napolyon’un hayaleti geçiyor ortalık yerden ve bize göz kırpıp “İnsanın dostu yoktur, saadetine ortak olmak isteyenler vardır” diyor ![]() ![]() ![]() ![]() Belki Nietzsche haklıdır: insan dostluğun gerektirdiği kadar cömert değildir henüz ![]() ![]() Hazan Mevsimi: Okumuş olduğunuz metin, Haşmet Babaoğlu’nun yıllar önce çeşitli tarihlerde kaleme aldığı yazılarından derlenmiştir ![]() |
![]() |
![]() |
|