07-11-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Gülcana Ağıt
Köy derin uykusundaydı Bazen guguk kuşu, bazen köpeklerin havlamaları duyuluyordu
Gülcan, kapının önündeki yer yatağında sabaha karşı son nefesini vermişti Serin, dingin havada ağıt sesleri ta uzaklardan duyuluyordu
Üç bacısı da feryat figan içindeydi Ölüm haberini alır almaz şehirden çıkıp gelmişlerdi
- Ooooy talihsiz bacım oooy!  vaaay gün görmemiz vaaay!  aaah!  Aaaah!  Bir gün görmediiin! Bu dünyadan muradını almadııın!  
Biri bitirip diğeri başlıyordu
- Bu bacıların bakamadı sana!  
- Bağışla bizi bacum! bağışlaaa! Bu damın deliğinde yapayalnız kaldııın! Yine de kimseden bir şey beklemediiin!
- Benim onurlu bacııım! Affet biziii!  ne olur!  Affeeet!  Yanına gelemediiik! Üüü!  hiii! ııı!  
Yukarı mahalleden Zeynep Kadın:
- Ağlayın anam, ağlayın  Ağlayın da açılın Ateş düştüğü yeri yakar  Kolay değil  Tek başına kaldı şu evde senelerce
- He  he  doğru  Evinin önünü tertemiz ederdi görmeyen gözleriyle Evin içi de öyleydi O görür de biz görmezdik
- Nasıl da yılmadı karanlık dünyadan Kocasız, hayırsız akrabalardan  
- Vah Gülcan vah! Oooy anam  oooy!  
Yaşlı bir kadın:
- Kız anam yeter yeter  ! Kadere karşı gelmeyin  Ne yapalım kaderi böyleymiş!
- Ne kaderii  Ne kaderiii  Kara kadeeer  Kimse demediii 'Gülcan kötü' diyeee  Kimse demediii
Elini yanağına dayamış komşusu başını sallayarak:
- Görmezdi ama, her şeye gülerdi Sanki gören gözlerin küçülttüğü dünyayı o görmeyen gözlerinde büyütüyor daha da çok seviyordu
- Kendi halimize düştüüük  seni unuttuuuk  unuttuuuk bacııım
- Duyduk ki hastalanmışsın Geliriz dediiik  bugün, yarın   İyileşirsin sandııık Ne bileceğiiiz bizi bırakıp gideceğimi! Nerden bileceğiz!  
Evin gelinlerinden birisi de ağıt yakıyordu Yalnızca ona bir anlam veremiyordu toplanan kadınlar Gülcan'ı küçümsemiş, elinden gelini ardına koymamıştı
Yakın akrabalarından Dana Gözlü Mehmet, kalabalıktan uzaklaşırken, yanındakine: "Şu tarafa geçelim  " dedi Bir sigara yaktı
Derin bir nefes çektinten sonra:
- Utanmadan ağıt yakıyor Hele bacıları neyse  kardeşleri  utanmaz  ölünceye kadar kötülük ettin Ne yüzle buradasın? İki yüzlü! Kendini köylüye iyi gösterecek ya  
Büyük kara kazanda su kaynatılıyordu Çalı çırpı, odun yığılıydı kazanın biraz ötesinde
Gün iyice aydınlanıyordu Tek katlı, sac çatılı kerpiç evin önünden ileri doğru uzanan balkondaki kanatlı kapı, ardına kadar açıktı Yandaki tahta divanın önündeydi cenaze
Evin etrafında birkaç meyve ağacı ve her iki köşesinde de iğde ağaçlan vardı
Ellerini alınlarına dayayan, göğüslerinde kavuşturan, kazakların içine sokan, şalvarlı, başı tülbendi kadınlar yer minderlerine, küçük iskemlelere oturmuşlardı
Her ağızdan bir ses çıkıyordu Hıçkırık, ağlama sesleri kesilmiyordu
Son bir ayda iniltisi dinmemişti Gülcan'ın Kardeşleri doktora götürmüş, ancak geç kaldıklarını öğrenmişlerdi Birkaç gün yanlarında kalmış, hanımları yüz vermeyince - Hele de şimdi en çok ağıt yakan gelin - köye geri göndermişlerdi
Küçük kardeşinin gelini Aysel hep yanında olmuştu Yatağını onunkinin yanına sermiş beklemişti Her seslenişinde: "Buradayım  buradayım" demişti
- Bir yere gitmeyesin  Yanımdan ayrılma! 
- Ayrılmam, ayrılmam!  korkma! 
Köyde herkes işinde gücündeydi Bağ, bahçe, ekin  Yaz günleri Gülcan'ın en sevdiği günlerdi Kışı beterdi köyün Son üç yılın kışını çok kötü geçirmişti Hastalanmış, öksürmüş, titremişti Sıcak bir çorbayı uzatacak el bulamamıştı  
Görmeyen gözleriyle sobayı yakmak da zor işti Yangın çıkar, ev yanar diye, çoğu geceler kat kat giysiler içinde, başına eski kazaklar sararak,yorganın dibinde kıvrılıp uyumuştu
Arada bir komşuları sıcak yemek getirip sobasını yakmışlardı Çocuklar gibi sevinmişti o zamanlar
Kanatlı kapının yan tarafındaki çivilere gerilmiş iplerde kurutmalık kırmızı biberler, patlıcanlar dizim dizimdi Bir de çerçeve içine yerleştirilmiş kanaviçe asılıydı karşı duvarda Mor, pembe gül desenleriyle işlenmişti
Her şey tamamdı Eski bir kamyonetin arkasına koydular tabutu Köyün uzağındaki gömütlüğe götürdüler Güneş tam tepedeydi Gömdüler  Anne ve babasınınkiyle yan yanaydı gömütü  
Sıcak bir yel esiyordu  Kurumuş otlar, dikenler hışırdayıp duruyordu   yıllar önce ağrıyan, sızlayan gözlerinin iyileşmesi için anne ve babasıyla birlikte komşu köydeki ebe kadına, şıha gitmişlerdi gömütlüğün hemen altındaki yoldan
Dönüşlerinde en fazla da sıcak esen rüzgâr acıtmıştı tülbent ile bağlı kan çanağına dönmüş gözlerini Bu defa boşuna esiyordu
NAZMİ BAYRI
|
|
|