Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
busenin, göz, yaşları

Busenin Göz Yaşları 21

Eski 07-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Busenin Göz Yaşları 21



Busenin Göz Yaşları 20 Öyküsü - Derin Duygular - Ayhan Sarıkaya - Duygu Seli - Yaşam Hikayeleri - Öykü
Hasat zamanı gelmiş,buğday tarlalarına tırpancılar girmiş;sekiz kişilik tırpancı grubu,iki saate yakındır tırpan sallıyordu tarladaTırpancılar,aynı hizada sıraya dizilmiş,hep birlikte hareket ediyorduKollar yukarıya aynı anda kalkıyor,aşağıya

doğru aynı anda iniyorduKolların aşağıya her inişinde tırpanların uzun keskin ağızları,buğdayların saplarını toprak hizasından kesmeye çalışırken yılanın çıkarmış olduğu "ssıııtttt,sssıııttttt!" diye ses yankılanıyordu adetaBu ses,tırpanların yukarı kalkıp aşağıya inmesiyle aynı şekilde yineleniyordu


Tırpanların ince keskin ağızlarının acımasızlığına boyun eğen buğdaylar,topluca kendilerini yerde buluyorduTırpancıların ileriye doğru her hamle yapışlarında hasat edilen buğdaylar,deste biçiminde geride kalıyor;arka taraftan tırpancıları takip eden destecilerin ellerindeki "elik,dirgen ve anadut" gibi aletlerle de bu desteler toplanarak,tarlanın belirli yerinde öbek halinde yığılıp,patos makinesinde sap,saman ve tanesinden(patos yapılması) ayrılması işlemi için hazır halde bekletiliyordu


Tırpancılar,sabahın ilk saatlerinde biraz zorlanmışlarHatta buğdayların üzerlerine düşen sabah çisesinin,güneşin ilk ışıklarıyla birlikte kalkması için beklemişlerdi bileÇisenin etkisiyle buğday saplarının üzerindeki ıslaklık,hasat işinde;sapların tırpanların ağzına yapışmasıyla zorluk çıkarıyorduGüneş,ufuktan ayrılıp,yavaş yavaş yükseldikçe;güneşin ışınları,dik gelmeye başlıyor ve çisenin ıslaklığı belirli bir süre sonra kaybolup gidiyorduŞimdi tırpancılar,çok rahattılarTırpanların ağzına gelen buğdayların sapları,yapışmadan,kesilir kesilmez yere seriliyordu


Tırpancılar,yaptıkları işin bilincinde hepsi de ustalaşmış çiftçiler olup,Ahmet efendinin işlerine mevsimlik işçi olarak her zaman geliyorlar,yaptıkları işin hakkını fazlasıyla veriyorlar aynı zamanda doğanın dilinden de anlıyorlardı


İki saate yakın bir zaman dilimi geçmişti,tarlaya adım attıklarından bu zamana dekTırpanların sap kısımlarını,yere doğru yan yatırarak arka ceplerinden çıkarmış oldukları "bilev taşıyla" tırpanların ağızlarına her iki taraflı sürmek suretiyle ağızlarını keskinleştirmeye çalıştılarElleriyle hafiften yokladıktan sonra tekrar işlerine yöneldiler


Zaman zaman buğday saplarının diplerinden kuşlar uçuşuyorduGenelde bıldırcın kuşlarıÇok geçmeden kuşların uçtuğu yerlerden küçücük yavrular ve yumurtalar,bütün masumiyetiyle ortaya çıkıyor,ortadaki manzara yürekleri dağlıyorduTırpancıların dikkatinden kaçan bu manzara, nihayetinde hüsrana dönüşen acı bir tablo bırakıyordu geriyeYumurtalar ve minicik yavrular,tırpanların ağzında tarumar oluyorduTırpancılar,her ne kadar "ah! vah!tüh!yazık oldu!" diye ünlem kelimeleri kullanmış olsalar da yine de hiçbir şey olmamış gibi tırpan sallamaya devam ediyorlardıİşlerini kotarmak zorundaydılarOnlara üzülmek için vakit ayıracak zamanları yoktu doğrusuHem böyle şeylere alışıktılarHer hasat zamanlarında böyle şeylerle karşılaşırlardıOnun için pek umursamazlardıSıradan bir şeyler gibi gelirdi,onlara


Öğle paydosu verildiğinde,toprağın üzerine oturmuşlar,evden getirdikleri nevaleleri,torbalarından çıkararak hep birlikte ortak bir şekilde kotarmaya çalışıyorlardı


Güneş,tepelerden ışınlarını gönderiyor,kavurucu sıcaklığını yavaş yavaş hissettiriyorduTırpancıların suratlarından boncuk boncuk ter akıyorduToprak testilerden içtikleri sularla ferahlamaya çalışıyorlardı


Öğle paydosunu her zamanki gibi kendi aralarında yaptıkları dedikodular ya da biri birlerine anlatmak istedikleri değişik konularla geçiştirmeye çalışıyorlardı


Süleyman,tabakasından çıkarmış olduğu kaçak tütünden sigara kağıdına sarmaya çalışırken,yanındaki arkadaşı Bekir'e bir şeyler anlatmaya çalışıyordu


"-Bekir gardaş,benim başımda da ayrı bir dert var haOğlanın evlenme derdi iyi mi

Askerliğini yapıp geleli dört yıl oldu Hala evlendiremedimKızları kocaya sattım ama oğlana gelince nasibimiz kapalıymış demek ki"


"-Niye yagördüğüm kadarıyla senin oğlan da aslan gibi maşallahYoksa sevdiği kızı mı vermiyorlar?"


"-Nerede benim oğlanda öyle kabiliyetHer gencin kendine göre gözüne kestirdiği bir yavuklusu olurBenimkisi ise hala beklemedeKızlar, gelip benim oğlanı bulacakmış"


"-Allah Allahzamanı gelince onunda kısmeti açılır yaMerak etme sen Süleyman efendi"


"-Ne kısmeti açılması Bekir arkadaşBir iki sene daha bu benim oğlana kız bulamazsak valla evde kalacakSoğan gibi tohuma kaçacak ya"


O sırada yakınlardan, dumanlar, yavaş yavaş yükselmeye başlamış,etrafa yayılıyorduAhmet efendi,tırpancılar hasat işlerine girdiği için diğer taraftan da tedirginliği üzerindeydi"Yine densizin birisi çıkar, kendi anızlarını yakar da, ateş,kendi tarlalarına sıçrarsa "diye düşünmekteydi


Dumanların yükseldiği esnada kendisi elma bahçelerinden ayrılmış,tarlalara doğru yönelmekteydiDumanların yükselişini görünce hemen durumu sezinlemiş ve o tarafa doğru atını mahmuzlamıştıHer zaman olduğu gibi silahsız gezmezdiÇift silah taşırdı belinin her iki tarafındaVaz geçemediği silah, on dörtlü tabancaydıSilahı karısından bile üstün tutar,"tek güvenebileceğim varlığım silahım" diye düşünürdüBelindeki silahları yokladıYerindeydiMermi ağzında,şarjör dolu olurduSilah,emniyetten kurtulup tetiğe basılmayı beklerdi sadece


Dumanların çıktığı yere vardığında, hala anızı yakmaya çalışan genç çocukla karşılaştıTanıdığı birisiydiDeli dolu,lafa söze gelmezdiKöy kahvesinde, o kadar anız yakılmaması konusunda ziraatçılar tarafından yayım çalışmaları yapılırdıAma bu çocuk, her sene aynısını yapardıKendine buyruk bir yapısı vardı


Bu sefer affetmeyecektiGerekli cezayı vermeliydiAtın üzerinde her iki silahını da doğrultarak,


"-Eğer bir adım daha kaçıp uzaklaşırsan seni delik deşik ederimSeni opu çocuğu seniHer sene aynı bku yiyorsun lan şerefsiz"


"-Ahmet ağa olduysan ne oldun lan köpekYakarım yakmam ne garışıyon her bka"


Ahmet efendinin öfkesi tepesinden fışkırıyorduSilahını,karşısındaki gencin topuk hizasına doğru ateşlemeye başladıGenç,bir anda neye uğradığını anlayamamıştıŞaşkınlıkla kaçmaya çalışırken tökezlenip yere kapaklandıAhmet efendi,boz atından iner inmez gencin kollarını, atının üzerinden eksik etmediği kalın iple çapraz bir şekilde bağladı


"-Ulan şimdi düş önümeDoğruca köyün jandarmasına gidiyoruzBiraz hapis yat da aklın başına gelsin"


Biraz sonra genç,jandarma karakolundan içeriye girerken,

Ahmet efendinin, jandarma başçavuşuna söylemiş olduğu


"-Bu sivri akıllı,anız yakıyorduGerekli cezayı yemesi için işlemlerinizi yapar mısınız?"


Sözlerine aldırmadan,


"-Ulan Ahmet efendi,ben de bunun acısını senden çıkarmazsam bana da" deli Osman" demesinler"



Ayhan Sarıkaya

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.