Prof. Dr. Sinsi
|
Muhteşem Hayat

Stewart
Stewart, minik bir kasabadaki fakir bir işadamıydı Çocukluğundan beri bütün hayali dünyayı dolaşmaktı ama art arda gelen olaylar yüzünden kasabasını terk edememiş, sonunda babasının pek de parlak olmayan işini devralmak zorunda kalmıştı Sevdiği bir karısı ve çocukları vardı Ama işler iyi gitmiyordu
Borçlar birikmişti Yaşadığı hayal kırıklığına bir de borçlar eklenince dayanacak gücü kalmamıştı Karlı bir gece arabasına binip, kasabanın biraz ötesinden akan nehrin kıyısındaki bara gidip iyice sarhoş olana kadar içtikten sonra kendini
köprünün üzerinden atıvermişti Stewart sulara düşerken, karanlık göklerden gelen bir konuşma duyuldu Tanrı, "ikinci sınıf meleklerden" birine görev veriyordu - Eğer bu ümitsiz adama yeniden yaşama isteği vermeyi başarırsan, ben de sana çok istediğin o iki kanadı verir, seni birinci sınıf melek yaparım
Ve, yeryüzüne tonton, yaşlı bir adam kılığında "başarısız" bir melek
düşüyordu O güne dek bir türlü verilen görevleri doğru dürüst yerine getiremediği için istediği kanatlara kavuşamayan, kederli bir melekti bu
Görevi ise çok zordu Tümüyle çaresiz, borçlar içinde yüzen, hayallerini kaybetmiş, istediklerinden hiçbirine kavuşamamış, dünyayı gezmek isterken önemsiz bir kasabaya sıkışıp kalmış bir adama hayatı yeniden sevdirecek, onu
intihardan vazgeçirecekti Melek yeryüzüne indiğinde, bir polis Stewart'ı sulardan çıkarıyordu Onu, kendini sulara atmadan önce son içkisini içtiği bara götürüyordu ama orası şimdi çok değişikti
Serserilerin toplandığı, pis bir batakhane olmuştu Kimse Stewart'ı tanımıyordu
Stewart kasabaya dönüyordu ama orada da eski dostları onun kim olduğunu
bilmeyen gözlerle ona bakıyorlardı Kasaba bakımsızdı, çirkindi, karanlıktı
Eski bir okul arkadaşı arka sokaklarda fahişelik yapıyordu Karısı ise bir kütüphanede çalışan zavallı bir yaşlı kızdı O sulara atlamadan önce ünlü bir adam olarak dünyayı dolaşan erkek kardeşinin ise bir kilisenin bahçesinde mezarı duruyordu Stewart, suya düşmesiyle çıkması arasında geçen bu beş dakikada her şeyin nasıl bu kadar değişebilmiş olduğunu anlayamadan etrafına bakarken "ikinci sınıf melek" yanına yaklaşıyordu Ona anlatmaya başlıyordu - Sen hayatına son vermek istedin ya, ben daha iyisini yaptım, sen hiç bu dünyaya gelmemiş gibi oldun  Sen olmamış olsaydın ne olacaktı, gör  Kardeşim ne zaman öldü, diye soruyordu Stewart
- Sen dokuz yaşındayken o kuyuya düşmüştü ve sen onu kurtarmıştın  Ama
ben senin doğumunu iptal edince ve sen hiç doğmayınca onu kurtaracak kimse
de olmadı  O çocukken öldü
- Peki sınıf arkadaşım ne zaman fahişe oldu?
- Bir gün o çok parasız kalmıştı, para bulabileceği hiçbir yer yoktu ve
sen ona borç vermiştin  Ama sen olmayınca o gece kendini sattı ve sonra
fahişe olarak kaldı
- Kasaba niye böyle bakımsız ve korkunç gözüküyor?
- Çünkü sen babanın yerini aldıktan sonra insanlardan para toplayıp
kooperatifler kurmuştun, binalar yapmıştın, kasaba gelişmişti  Sen hiç
olmadığın için o kooperatif kurulmadı, o binalar yapılmadı, kasaba
bakımsız kaldı, o inşaatta çalışıp para kazanan birçok insan para
kazanamayıp serseri oldu
Bütün seyircilerle birlikte Stewart da, bir insanın farkına varmadan ne
kadar çok başka insanın hayatına değdiğini, o hayatları varlığıyla
değiştirdiğini, en sıradan insanın bile bu hayatta tahmin edemeyeceği
ölçüde önemi olduğunu görüyordu
Tavana asılmış, birçok değişik parçadan oluşmuş oyuncaklar vardır, her bir
parça başka bir parçaya dokunarak bir rüzgar yaratır ve oyuncak dönüp
durur O parçalardan birini çıkardığınızda bütün rüzgarı kesersiniz
Oyuncak kımıltısız kalır Frank Capra'nın o filminde de, hayatın aynen o oyuncak gibi birbirine değen insanlarla döndüğünü, aradan bir tek insanı bile çıkarıp aldığınızda hayatın dönüşünü etkilediğinizi, birçok olayın farklılaştığını, herkesin sandığından daha büyük bir rolü ve değeri olduğunu anlıyordunuz Değersiz ve işlevsiz kimse yoktu Stewart, o yaşlı ve tonton "ikinci sınıf" melek sayesinde bu gerçeği görünce intihar etmekten vazgeçiyordu Kendisine o kadar manasız ve değersiz gözüken hayatının aslında birçok insan için ne kadar değerli olduğunu kavrıyordu
O intihar etmekten vazgeçince yeniden her şey eskisine dönüyordu
"Bu muhteşem bir hayat" isimli film, mutlu sonla biterken de gökyüzünde
bir "çın" sesi duyuluyordu Tonton meleğe, Tanrı çok arzuladığı kanatlarını veriyordu Kendimizi manasız ve yararsız bulduğumuz zamanlar vardır
Değersiz olduğumuzu, sevilmediğimizi düşünürüz Hayalkırıklıklarıyla dolu hayatımızda neden istediklerimizin hiç gerçekleşmediğini merak ederiz
Cevaplar ararız Bulamayız genellikle Cevaplar vardır aslında
Kendimizi yararsız bulduğumuzda çok yararlı işler yapmışızdır,
sevilmediğimizi sandığımızda sevilmişizdir, değersiz olduğumuzu
düşündüğümüzde değerimizi bilenler çıkmıştır
Birçok hayatı aynı anda kımıldatan o sihirli rüzgarı yaratmakta bizim de
farkına varmadığımız büyük bir rolümüz olmuştur
Eğer Tanrı "ikinci sınıf" meleklerinden birini bize gönderse ve bizsiz bir
hayatın nasıl olacağını gösterseydi, sanırım hepimiz kendimize de hayata
da başka türlü bakardık Hatta, o melek bize "istediklerimiz gerçekleştiğinde nasıl bir hayatımız olabileceğini" gösterseydi belki istediklerimizin gerçekleşmemesi için dua ederdik Bu muhteşem bir hayattır Cevabı ve sırrı kendi içinde saklıdır Ve, o hayatı hep birlikte yaparız Bazen rolümüzden şikayet ediyorsak, bu da rolümüzün kıymetini bilemememizdendir
-Ahmet Altan-

|