Bendeki Sen Sendeki Ben |
07-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bendeki Sen Sendeki BenBendeki sen, sendeki ben Geçen haftaki yazım üzerine bir okurum sordu: “Ferdi Tayfur’un sevgi dilendiğini söylemişsiniz Siz sanki sevgi dilencisi değil misiniz?” Doğru söylüyor Suçüstü yakalanmışların refleksiyle diyorum ki “Napalım, kim dilenmiyor ki?” Hemen kızgın kestaneleri sizin üstünüze de atayım: Herkesin en çok istediği şey sevilmek değil mi? Gelin aynaya bakalım Sorularımızı, bir sır gibi camdan kalplerimizin arkasına döşeyelim ve kendimizi görelim: İtiraf edelim, sevdiğimiz şeyi, sırf bizi “sevilen” haline getirsin diye sevmiyor muyuz? En basitinden; çocuk sahibi olma arzumuzun altında, kendi kanımızla beslenmek güdüsü yok mu? Çocuğunu evrenin bir parçası, kendinden bağımsız bir varlık olarak görüp de ona verdiği emeklerin karşılığını “sevilerek” geri almaya kafasını takmayanımız var mı? Çocuğumuz ne kadar mükemmel bir anne ve baba olduğumuzu bize söylesin diye kendimizi paralamıyor muyuz? Bir nesneyi, bir fikri, bir hizmeti üretişimiz, ondan yararlanacakların hayranlığını kazanmak için değil mi? Bir ülkenin, bir canlının, bir gerçeğin keşfini, bize gelecek alkışlar motive etmiyor mu? Bunca insan içinde neden ona aşık oluyoruz? Çünkü en çok sevgiyi bize o verir diye düşünüyoruz (Çoğu kez yanılıyoruz ayrı konu) Cesedimizi yakışıklı, mezarımızı heybetli istemiyor muyuz? Gittiğimiz yerde değil de bıraktığımız dünyada sevilmeyi daha çok düşündüğümüz yalan mı? Ama kimimizin dilenciliği kanlı oluyor Korkutarak, ezerek, öldürerek talep ediyor sevgiyi Ben suçluları; en fakir dilenciler, sevgiye en fazla susamışlar sınıfına koyuyorum Belki kötü muameleye maruz kalmadığım için böyle düşünüyorum Belki de bazılarına zulüm değmemesi, sırf gerçeğin böyle de bir yüzü olduğunun herkes tarafından anlaşılması içindir Kim çözebildi ki kaderin tüm ilmeklerini? Tabii hayatın değişik köşelerinde ben de dilencilik yapıyorum “Zengin” muhitlerde işlerim verimli gidiyor Uzattığım kalp boş bırakılmıyor Avucumdan taşıyor sevgi sözcükleri Ama sevginin bin bir türü var Hepsi için aynı “kaldırımda” dilenemiyorsunuz Seyyar olmanız da işe yaramıyor Hangi kapı çalınır, nerede avuç açılır, nerede mendil serilir, nasıl boyun bükülür, hangi sakat tarafınız gösterilir, ne zaman dua ile dikkat çekilir, ne zaman ağıt yakılır, bilemiyorsunuz Üstünüze karlar yağsa da, kucağınızda bir “bebe” olsa da, en kimsesiz bakışlar da fırlatsanız geçenlere, acınmanız sevilme ile ödüllendirilmiyor Çaresizliğimiz, belki de verimli köşelerde avucumuza bırakılanlara minnetimiz artsın diyedir Umutsuzluğumuzun koyulaşması, belki de dilencilik sanatında uzmanlaşmamız içindir Ama hiç çaresi yok, dilenmeden duramayız Çünkü ruhumuza üflenmiş bir kere Sevilmek istediği için üfürdü bize üfüren Öyleyse gözümüzü kaçırarak arsızca geçmeyelim kendi önümüzden Kendi dilenciliğimizi selamlayalım En derinlerimizden gelen o kederden ve neşeden soyunmuş sesi duyalım: Sen, sevilmeyi isteyen! Sen nitelikli bir dilenci misin? “Paracıklar” kucağına düşsün diye beklerken, hemcinslerine bir sanat icra ediyor musun? Kaval çalıp türkü söylüyor musun? Satacak birkaç parça el emeği, göz nuru ürünün var mı önünde? Hiçbir şey yapamıyorsan, gülümsüyor musun içindeki nefese? Nefes! Kutsal nefes! Hiç durmadan, içimden dışıma, dışımdan içime akan, bir an bile onsuz kalamayacağım cevher Sensin beni sevgi dilencisi yapan Unuttum yine değil mi: Sevilmek isteyişim, aslında seni sevişimdi Bak hatırladım ama, sitem etme bana Avuçlarımı uzatıyorum ve diyorum ki “Seni seviyorum Sen de sev beni Sevilmeye doyur beni Sen bildirdin, dedin ki, “Ben bir gizli hazineydim, bilinmek istedim” Demek senin de sevilmek isteyişin, aslında beni sevişin Alıkoyma beni dilenmekten Çünkü ancak böyle nefes alabilir bendeki sen, sendeki ben” Nuriye Akman |
|