Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
geçmişe, keşkeler, özlem

Hem Geçmişe Özlem Hem De Keşkeler

Eski 07-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hem Geçmişe Özlem Hem De Keşkeler



Hem Geçmişe Özlem Hem de Keşkeler Öyküsü - Hikayeler - Özlem Hikayeleri - Tayyar Yıldırım - Hem Geçmişe Özlem - Keşkeler
Kırk elli yıl önce; sakallı, nur yüzlü eli bastonlu, köstek saatli dedeler yaşardı köylerimizde Hepsi seksenlik, doksanlık dedelerimizdi onların O hallerinde bile bileklerini bükmek yürek isterdi gençlerde Caminin önünde oturmuş sohbet ederlerken, önlerinden selamsız geçmek, “yedi düvele kafa tutmakla” aynı anlama gelirdi neredeyse Yanlarında bacak bacak üstüne atmak, sigara içmek, sözlerini kesmek, olur olmaz yerde mevzuya girmek ahlaki yasaların cezai müeyyidelerine tabiydi Yeni bir işe mi başlanacak, onlardan “destur alınmadan” başlanan işlerden “hayır gelmezdi” Onlar; köylerimizin, kasabalarımızın bereketleriydi, zenginlikleriydi


Emeklilik nedir bilmezlerdi Sağlık pirimi vesaire giderleri olmadığı gibi, zaten onları karşılayabilecek gelirleri de yoktu “Şu yaşıma geldim, daha tohtur yüzü görmedim” diye başlarlardı sıhhi konulardaki mevzulara Bu yüzden sağlık karnesine de ihtiyaçları yoktu zaten Yaşları 80’in üzerinde bile olsa dur durak bilmezlerdi Sabahın “seherinde” işe başlar, akşamın karanlığında dönerlerdi evlerine Evlerde sular, musluklardan akmazdı o zamanlar Düğmeye basınca lambalar da yanmazdı Ellerini ayaklarını, dereden doldurulan “ibriklerdeki” sularla yıkarlardı Abdest alır iken ibriğin en ince “ülüklüsünü” kullanırlardı “İnce ülüklü” ibrik yoksa işaret parmağıyla daralttırarak öyle “döktürürlerdi” Anlayacağınız, tasarrufun alasını bilir ve uygularlardı dedelerimiz Öyle takım takım elbiseleri, çifter çifter gömlekleri olmazdı Dedemin bir “palaskası” ve üzerinde bir çakmaklığı bir de bıçaklığı vardı ki; belki de yüz yıllıktı


Tarlaya attıkları tohum, tekneye girinceye kadar, akıttıkları alın terinin kokusunu duymadan yedikleri ekmeğin tadına varamazdı onlar “Çarşı ekmeğini” “kırk yılda bir” görürlerdi Bırakın cep telefonlarını, “manyetolu” olanlarını bile bilmezlerdi “Aya çıkılmış” diyenlerin kafasına bastonu indiriverirlerdi 1950’den önce yaşamış olanların bugün dünyaya gözlerini açmaları mümkün olsa ve etraflarına şöyle beş on saniye kadar baksalar, gördüklerinden korkup, hem de acilen, geldikleri yere gitmek isteyeceklerini tahmin ederim Gitmek istemeseler bile zaten gördüklerine yürekleri dayanamaz, şaşkınlıklarından “küçük dillerini yutar”, o sağlıklı yaşadıkları yılların aksine hemen oracıkta kalpten gidivereceklerini düşünürüm hep


Sofrada aynı tabaktan yemek yemedikten sonra doyduklarını anlamazlardı “Bağdaş kurup”, kaşık seslerinin duyulmadığı yemek sofralarında yenen yemeklerin tadı da olmazdı onlar için Bu arada ufak tefek kızgınlıklar da yaşanmaz değildi hani “Bana bak toruuun! Su güccüğün, sofra böyüğün Haa ona göre Anasından önce ahıra girenlerden olma Böyükler yemeğe başlamadan önce kaşık sallama tabağa” şeklindeki, kaşları hafif çatık vaziyette verilen öğütlerden de geri durmazlardı “Su güccüğün, sofra böyüğün” derlerdi demesine de, büyükler dururken çocukların onlardan önce su içtiklerine de hiç şahit olunmazdı


O zamanlar evlenen gençler ayrı evlere çıkarılmazlardı Mevcut evin fazladan bir odası varsa ne ala, eğer evde fazla oda yoksa yeniden eklenen bir oda, yeni evlilerin mekânları olurdu Evlilik çağı gelmiş dört oğlan varsa, hepsi de evlendirilip aynı evin farklı odalarında yaşamak zorundaydılar Ayrı eve çıkmak isteyen evlatlar “itaatsiz evlat” olarak anılırlardı Kazançlarının hepsi babalara teslim edilir, harçlıklar babalardan alınırdı “Başlarına buyruk” harcama yapamazdı hiç kimse Evde babaya ve anaya “kayıtsız ve şartsız” itaat söz konusuydu O yıllarda her evde on ila on beş çocuktan, yirmi ila yirmi beş nüfustan aşağı insan yaşamazdı


Yoğurdun ve sütün; kokularını, mayalarını, kekik ve dağ yoncalarının oluşturduğu yıllardı o yıllar “Organikmiş”, “seraymış” laflarını duymazlardı hiç Her meyve ve sebze kendi mevsiminde yetişir, kendi mevsiminde tüketilirdi Şimdiki gibi yılın 365 günü karpuzu tezgâhlarda görmenin imkânı yoktu Şubat ayında karpuzdan bahsedilse, “zemheri de gök nohut” denilirdi Yani olması imkânsız anlamında sözler edilirdi “Hormondan” bahsedilse, “hormon değil, onun adı harman” diye karşı çıkılırdı


Teknolojik gelişmelerin insan hayatını kolaylaştırdığını söylerler ekseriyetle Bense, “keşkeleri” kılıfından çıkarıp ortaya salıvermek isterim Onların da yaşamaya, özlemeye hakları olduğuna, onların da özgürlükleri bulunduğuna inananlardanım Hatta “keşkeleri” ardı ardına sıralayıverenlerdenim


Keşke olmasaydı da binmeseydik egzozundan zehir kusan araçlara Binmeseydik de kirlenmeseydi ciğerlerimizi çelikleştiren güzelim havamız, suyumuz Keşke eşekten başka taşıt olmasaydı Atlar çekseydi pulluğumuzu Elle saçsaydık tohumu, yine elle biçseydik buğdayı Tarlalardan başak toplasaydık “birem birem” Kurumasaydı pınarlarımız Eğilip uzatsaydık ayaklarımızı, yüz üstü yatıp kana kana içseydik buz gibi suyundan Guguk kuşları ötseydi geceleri Kurbağaların sesleri yok olmasaydı Yıldızları saysaydık harmanlarda yattığımız gecelerde


Teknoloji bizi tembelleştirdi, stres yükledi her yanımıza Hâlbuki asıl olan yaşamaksa, hayatı kolaylaştırdığını iddia ettiğimiz teknolojinin, bedenlerden, duygulardan ve sevgilerden alıp gittiklerini neden görmüyoruz? Çağdaşlaşmak biraz da ölüm demek değil mi? Her yıl sadece Ülkemizde on bin insanın trafik kazalarından dolayı ölmesi, adı sanı duyulmamış hastalıkların “peydah olması”, acaba gelişmişliğin mi yoksa geriye gidişin mi emareleri?


Neredeyse, köylerimizde “yeni yapılıyor” diyebileceğimiz bir inşaata rastlamak mümkün değil Bütün binalar, gökdelenler şehirlerde yükseliyor Bütün insanlar oralara koşuyor, oralara yığılıyor Sanki dünyanın ağırlık merkezi bozuluyor, dengesizleşiyor İnsanlar, sürekli olarak “gıncırığın” bir tarafına biniyorlar Bir gün gelecek bu yığılmalar; çökmeler, yıkılmalara neden olacak diye ödüm kopuyor


Oralarda yaşayanlar onlarca sene yan yana yaşadıkları komşularından bihaberler Kalp ameliyatı olan komşusunun durumunu bir yıl sonra duyanlar var Herkes, yanı başında vuku bulan düğünlerden, ölümlerden habersiz Kimse kimsenin ne sevincine ortak, ne üzüntüsünü paylaşıyor Kardeş kardeşi yıllarca görmeye hasret Kardeş çocukları farklı zamanlarda farklı ortamlarda karşılaşsalar, bir birlerini tanıyamaz durumdalar İşte tam burada “keşkelerin” yeniden özgürlüğe uçuşa geçmeleri gerekiyor


Keşke böyle olmasaydı, yok olmasaydı o güzelim adetler Alsaydık kazmayı küreği “minnez kazmaya” koşsaydık komşumuzun yeni başlattığı inşaata Toprak damlarımızdan karları kürüseydik tahta küreklerle Bir taraftan “kürüseydik” arkamızdan yeniden doldursaydı kar Bizim damdan, komşunun damına “hoplasaydık” Bazen komşu evin damını tutturamayıp düşseydik kürünen metrelerce karın üstüne “Gömülseydik” taa boğazımıza kadar Yüksek atlamanın, uzun atlamanın rekorlarını kırsaydık Yün çoraplarımız olsaydı topuktan dize kadar Has koyunyününden “yeleklerimiz”, ceketlerimiz olsaydı “Çığır” açsaydık koyunları dağa “salmak” için Kurtlar ulusaydı uzak dağlarda Önce aşağı mahalleyi bassaydı duman, sonra yukarı mahalle de görünmez olsaydı “Dernekler” toplansaydı; gençler bir evde, orta yaşlılar diğer evde Bulgurlar çekilseydi el değirmenleriyle; bugün bize, yarın size Çuvallarla taze fasulyeler dökülseydi “çardağa” Önce “dilmelikler” ayıklansaydı Geri kalanlar “kırmalık” olarak ayrılıp gece yarılarına kadar sohbetler ve ezgiler eşliğinde kırılsaydı Ocakta yanan meşe odunun ışığı aydınlatsaydı çardağı Koca tencerede “mekkeler” kaynasaydı “Eksi” kokuları “ireyhan” etkisi yapsaydı bacaların üzerinden her yana


Şu sözün haklılığını da teslim ederek bitirelim yazımızı


“Keşkeleri ortadan kaldıran yegâne şey, fedakârlıklardır


Tayyar YILDIRIM




Yazıda geçen bazı tabirleri ve anlamlarını, gençlerimiz merak edebilir diye açıklamakta fayda görüyorum


Destur almak: İzin akmak

Seher: Sabahın güneş doğmadan önceki zamanı Seher vakti

İbrik: Su koymaya yarayan kulplu, emzikli kap

Ülük (yöresel): İbrikten suyun akıtıldığı kısım

Palaska: Askerlerin bellerine bağladıkları veya göğüslerine çaprazlama taktıkları, üzerinde fişek, kasatura vb koymak için yerleri bulunan, genellikle köseleden yapılmış kayış

Çarşı ekmeği: Çarşıda satılan, has undan yapılan ekmek türü

Kırk yılda bir: Çok uzun zaman manasına kullanılan bir deyim

Güccük Küçük, ufak

İtaat etmek: Söz dinlemek, boyun eğmek, verilen buyruğa uymak:

Başına buyruk: Kimseden izin almaksızın dilediği gibi davranan (kimse), failimuhtar

Peydah olmak: Durup dururken, aniden ortaya çıkmak

Birem birem (yöresel): Tek tek; birer birer

Keşke: Özlem veya pişmanlık bildiren bir söz, bari keşki:

Minnez(yöresel): Bir inşaatın temel kazısı

Kürümek: Kürekle atıp temizlemek, kürelemek, kürümek

Hoplamak: Sevinçten, korkudan veya oyun için, bulunduğu yerde havaya doğru fırlamak

Yelek: Ceket altına giyilen kolsuz ve kısa giysi:

Çığır: Kar üzerinde açılan iz

Salmak: Bağımlılığına, tutukluluğuna veya baskı altındaki durumuna son vererek serbest kılmak, bırakmak, koyuvermek:

Dernek: Toplantı, düğün Eskiden, özellikle uzun kış gecelerinde, sırasıyla evlerde toplanılıp oyunların oynandığı, sohbetlerin edildiği birliktelikler

Dilmelik(yöresel): Bıçak ile dikine kesilip, inceltilmeye ve kurutulmaya hazır taze fasulye

Kırmalık(yöresel): Taneleri nispeten irileşmiş, elle kırılarak kurutulmaya hazır taze fasulye

Mekke: Mısır, darı

Eksi(yöresel): Odun ocağında, ucu yanmaya başlamış odun parçası

İreyhan: Reyhan, fesleğen

Gıncırık (yöresel) Tahterevalli İki ucuna birer kişi oturup karşılıklı olarak havada yükselip inerek eğlenmeyi sağlayan, ortasından bir yere dayalı tahta veya metal araç, çöğüncek

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.