Prof. Dr. Sinsi
|
Bir Cinnet Komedyası
Bir Cinnet Komedyası Hikayesi - Cinnet Hikayeleri - Aynur Engindeniz - Aynur Engindeniz Yazıları
Vakit oldukça ilerlemişti zavallı yavrucağın durumunda hala bir düzelme yoktu bağırıp çağırıyor,kendini yerlere atıyor başında bekleyen dört kadın kızın ellerine hakim olamıyordu bıraksalar kendini oracıkta boğması işten bile değildi
Dışarıdan pencereye vuran ay ışığı , hafif esen serin rüzgar , gamlı gamlı öten uğursuz baykuşun sesi durumun vehametine ayrı bir esrar katıyordu 
Yan odadan gelen şiddetli çığlıklar artık tahammül edilecek gibi değildi uzaktan sesi işiten komşular birer birer ışıklarını yakmaya,bu ayı bağırmasına benzeyen sesin nerden geldiğini tayin etmeye çalışıyorlardı ses bir evden gelmiyor olsa üç beş köylü silahını alıp köyü ayı bastı diye sokağa dökülecekti bereket versin ki iç içe olan evlerden fısıltı gelse duyulup , bir müddet kollamadan sonra sesin hangi haneye ait olduğu kesin olarak anlaşılabilecek bir imarı vardı köyün şimdi herkes bizim eve bakıyor sesin kavgadan mı kazadan mı hasıl olduğunu anlamaya çalışıyordu kavga olduğuna kanaat getirseler çoktan ışıklarını söndürüp perde arkasından gizlice izlemeye başlamışlardı bile bu öyle bir meraktı ki tadı ne uykuda ne başka bir şeyde bulunamazdı hele içlerinde köyün haber mecmuası görevinde biri vardı ki dinlemeyi meslek icabı sayar,sarı basın kartlı gazeteciler gibi kendini ilişilmezden sanardı
Alt kattan üst kata sürekli bir şeyler taşınıyor, çarşaflar ,tütsüler,musaflar ,elden ele dolaşıyordu alt mahalleden çağırdığımız Hatice hoca dizlerinin üstüne koyduğu küçük bir kurandan okuyup okuyup biçarenin yüzüne şiddetli bir üfürük savuruyordu kadının nefesi az daha kuvvetli olsa kızcağızın zatürre olması an meselesi ydi
Hastanın başında bekleyen zahide anne elindeki kovaya sokup çıkarttığı bezle kızın tırnaklarıyla sağına soluna açtığı yaralardan akan kanı temizliyordu bu temizlik esnasında krize giren kız su kovasını görünce deliye dönüyor vucudunun yanı sıra zahide annenin ellerini de tırmalıyordu
Komşu kadınlardan biri yatağın başına fazla yaklaşmadan
_abla bu sudan korkuyor�kuduz falan olmasın, dedi şimdi herkeste sinirler daha gergin,üstelik bir de hastalık kapma endişesi ile yardım çabaları daha da tedirginceydi zahide ana buruşuk yüzünü daha da buruşturarak elindeki bezi kovaya daldırırken kadına dönüp
_ne hayırlı ağzın var ayol, bal pekmez damlıyor mübarek diye inceden bir azar attı
Henüz yeni hukuk fakültesini kazanmış kuzenim oturduğu uzak sandalyeden
_kimsenin aklına doktor çağırmak gelmiyor mu Allah aşkına ölecek kız ,dedi kimseden kelam çıkmıyor ancak gözler tüm çıplaklığıyla gerçekleri söylüyordu bu kıza doktordan fayda olmadığı tecrübe ile sabitti
Ben hamile olduğum için fazla yaklaşamıyor,fikirsel de olsa yardımda bulunamıyordum zaten yapılacak bir şey olmadığını daha önce yaşananlardan bildiğim için fazla bir kederimde yoktu kız böyle sabah ezanına kadar debelenecek , gün ağarırken bağırmaktan gerçekten ayı sesine dönen sesiyle �ne oldu bana� diyecekti Bu hal onda üçüncüydü ilk ikisinde doktorlara götürülmüş ne gariptir ki kız sapasağlam çıkmıştı hatta doktorlar içinde numara yaptığını söyleyen bile vardı doğrusunu söylemek gerekirse kendi vücudunda açtığı derin yaraları görmesem ,pencereden dışarı iç çamaşırlarıyla atlayıp fişek hızıyla koştuğuna şahit olmasam numara olduğuna inanacaktım çünkü dört kişiyle zapt edilemeyen kız,sabah ezanını duyar duymaz yüzyıl uyuyan güzel masalındaki prensese dönüyordu masalın bu kısmında bir tek onu öperek uyandıran prens eksikti zaten onu o salyalar bulaşmış yüzüyle bırakın prensi yanı başındaki anası bile öpmeye mide yettiremezdi kimse numaradan kendini bu kadar iğrenç hale sokmak istemez düşüncesiyle üçüncü kez de bu şüphemden vazgeçtim
Namaz kılan kılmayan tüm ev ahalisi can havliyle sabah ezanını bekliyor,ikinciden sonra can sıkıcı bir angarya haline gelen bu dehşet dakikalarından kurtulmak istiyordu
Yaşlı kadın okumasını güç bela bitirebilmişti ama ne var ki kızcağızda hiçbir olumlu gelişme vuku bulmamış,aksine daha da çıldırmıştı
Kapı çaldı�bir grup komşu kadınlı erkekli salona doluştular göz ucuyla başka gelen var mı diye girişe baktığımda gülmemek için dudaklarımı ısırdım köpeksiz köy buldun da değneksiz mi geziyorsun deyimine hürmeten herkes birer dal parçasıyla gelmiş,vestiyerin önü inceli kalınlı değneklerden kışlık odun deposuna dönmüştü öylece unutup gitseler alimallah bir ay yetecek kışlık yakacağımız olabilirdi gülmemi kimse görmesin diye midem bulanmış gibi elimi ağzıma kapadım bulansa da yeriydi hani�odada tütsülerden ve ter kokusundan öyle ağır bir hava meydana gelmişti ki yarın bütün gün kapı bacayı açık bıraksak temizleneceği şüpheliydi
Öteden beri bu kızla yani kuzenim hadiyeyle hiç yıldızım uyuşmamıştır daha bir karış çocukken bile türlü hileler yapar dikkatleri üzerine çekmeye uğraşırdı pek çoğunda da başarılı olurdu evin narin hastalıklı ilgiye muhtaç kızı oluğu için kimseler ona toz kondurmaz ,yemekte en dolu tabağı,oda da en rahat döşeği kapardı ben ve diğer kuzenim bu ayılıp bayılmaların numara olduğunu bildiğimizden adaletsizliğe küsüp ağlayacak olsak arkamıza Allah ne verdiyse kuvvetinde bir terlik yiyeceğimizi bildiğimiz için sesimizi çıkartamazdık en güzel şekerlemeler kutuyla hadiyeye taşınır , �önce iştahım yok ,bugün pek hastacayım�kabilinden laflar eder,etraf tenhalaşınca karşımıza geçip şapırtılar eşliğinde bir kutu şekeri midesine indirirdi es kaza o esna da içeri biri gelecek olsa boş kutuyu önümüze fırlatır, üstüne bir de �nerimanla Şengül şekerlerimi yedi� diye öyle bir yaygara koparırdı ki zavallı Neriman ve ben kendimizi dar dışarı atardık evdekilerin öfkesi geçsin diye de karanlık basana kadar aç susuz ötede beride dolaşır eve öyle dönerdik döndüğümüzde şeker olayı bir nebze unutulmuş olurdu ama bu kez de �kız kısmısı bu saate kadar kapıda kalır mı� konu başlığı altında dayak yerdik�
Velhasıl benim ve uzak sandalyede oturan yeni hukuk fakülteli kuzenimin hasta hadiyeye acıyacak ilaç niyetine bir nebze vicdanımız kalmamıştı bu kızla olan münakaşamızın tek iyi yanı Nerimanın onun yüzünden uğradığı haksızlıklara dayanamayıp deli gibi çalışarak hukuk fakültesine girmesi olmuştu ben ne yazık ki onun kadar şanslı olamamış kurtulmak dileğiyle, ilk isteyene varmıştım bereket versin ki ilk isteyenim adam gibi adam çıkmıştı da bu eve dönüş yolum bir daha açılmamak üzere ebediyen kapanmıştı bu kez hadiye kendi tuzağına düşmüş hastalıklı diye sapasağlam kızın kapısına gelen olmamıştı ilahi adalet dedikleri böyle bir şeydi işte�
_
yahu kızım bir saattir sana sesleniyorum duymuyor musun!annemin sesiyle mazinin karmaşık sayfalarından çıktım
_
Allahını seversen Şengül mutemet sandalyesi gibi köşede duracaksan kalk evine git şimdi sancı vurur doğurur moğurursun,bir de senle uğraşmayalım
Zaten bana sancı vursa bile bu ahalinin birinci vazifesinin hadiyeyi kurtarmak olduğunu bildiğimden kocam adnanı çağırıp eve gitmeye karar verdim hem sabaha az kalmış bu komedyanın son perdesine yaklaşılmıştı sonunu ildiğim için izleme merakı da duymuyordum
Biraz önce salona doluşan ahali buldukları münasip bir yere tünemiş, en meşhur açık hava sinemasında Türkan şorayın son filmini izler gibi olay mahalline bakıyordu şu konsolun olduğu yere bir park şemsiyesi ve buzdolabı konsa, olayın hararetinden ve sahnelerin dehşetinden ağızları kuruyan konuklara, ikram kabilinden, bir de meşrubat çerez dağıtılsa, hacı ahmetin evi dört dörtlük bir yazlık sinemaya dönecekti�
Mutfak tarafına yönelen mavi yaşmaklı bir kadın poşetinden bir kavanoz çıkarttı biraz sonra elinde annemin çeyizlik kesme bardaklarından biriyle tekrar içeri girdi bir eliyle çözülen yaşmağını tutarken diğeriyle ağız ağza dolu olan bardağı dökmemek için çaba sarfediyordu dayımın hanımı �sağ ol bacım� diyerek bardağı kadından aldı suyun birazını yüzüne gözüne sürdükten sonra,geri kalanını yatağında sessizce yatan hadiyeye içermek üzere dudaklarına yanaştırmıştı ki az önce ölmüş de gömülmemiş gibi yatan kız, yeniden ve çok daha dehşetli �ayı bağırması benzetmesinin bu ses karşısında pek yavan kaldığı-bir sesle odadaki ahalinin ödlerini ağızlarına getirdi bardaktaki suya, beyazları iyice ortaya çıkan gözleriyle bakan kız hareket etmeden kesintisiz ,korkunç bir sesle bağırıyor,ahali tövbe istiğfarlar,salavatlar getiriyordu biçare yengem bardağı gayri ihtiyari arkasına sakladı da bu cinnetin bilmem kaçıncı kısmı da son buldu
Karşımızda zemzemden ve bütün çeşit sulardan korkan,kurana duaya tahammülü olmayan bir yaratık yatıyordu allah biliyor ya bu kız,evvelden de dedeme hoş görünmek için beş vakite beş daha ekleyip kılar onun gördüğü yerlerde başörtüsü bağlayıp koynunda sakladığı musafı çıkartır o an nerden geldiği belli olmayan gözyaşları içinde okurdu zavallı dini bütün dedem de kabre girdiğinde arkasından hayırlı bir torunun kuran okuyacağı düşüncesiyle sakalını sıvazlardı bizlere de �siz daha öğrenemediniz değil mi kuranı,cehennemde odun olacaksınız,bakın hadiyeye de kıskanın biraz�der cebinde ne kadar bozukluk varsa çıkartıp hadiyeye verirdi ama gel gör ki dedemin öldüğü gün nerimanla ben cenazesi başında kuran okurken hadiye üst katta kulağında kulaklıklarla radyodaki yarışma programını dinliyordu içeri giren olursa da yorganı başına çekip ağlıyor numarası yapıyordu o cenaze günü bile bir hastalık numarası peyda edip herkesi başına toplamış ölünün başında bir ben bir de nerimandan başka kimsecikler kalmamıştı
Annemin gücü iyice gitmiş gah durgunlaşıp gah deliren kızı tutamaz olmuştu ne kadar ısrar ettiysem yatıp uyumamış kıza acıdığından ziyade yengemin sitem edeceğinden çekinmişti eh ne de olsa onun evinde bir sığıntıydı
Annem ve nerimanın annesi olan teyzem kocadan yana yüzü gülmeyen iki kadındır başlarına türlü işler geldikten sonra aynı yıl ikisi de dul kalmış kucaklarında aynı yaşta birer çocukla baba ocağına dönmüşlerdi tevafuk bu ya yengemin de o yaşlarda bir kızı vardı böylelikle hacı ahmetin bütün çocukları gölgeleriyle beraber aynı çatı altında yeniden toplanmıştı�tabiî ki erkek evladın çocuğu kız bile olsa hep birinci sınıf muamelesi gördü,kız evlatlar ve onların kız evlatları yanaşma konumunda yıllar geçip gitti bu karışık aile içinde bizi hep koruyan bir kişi vardı ki, o da çok yaşayamadı bu adam bnim biricik hasan dayımdı dedim ya çok yaşamadı rahmetli şimdi düşünüyorumda kırkyedi yaşında rahmetli olan dayım göynümüş armut suratlı karısına ve şu histerik kızına çok bile dayandı denebilirdi
Ay ışığı kuvvetini kaybetmiş tan yeri ağarmaya başlamıştı dışarıdan serin serin eserek perdeyi havalandıran rüzgar yerini keskin bir uğultuya bırakmıştı gamlı baykuşun bile sesi kesildiği halde bizim hasta hala çığlık çığlığa bağırıyordu bu kadar kasvetin içinde ve bu dehşetli çığlıklar varken bana gerek yok diyen baykuş kim bilir nerelere göç etmişti
Kalabalıktan biri ayağa kalktı bu haremlik selamlık ayrılan salonun sol kısmında oturan erekekler grubundan Mehmet amcaydı göz kapağı vurmadan komedyayı seyreden karısına kendini göstermesi biraz güç olduysa da sonun da kaş göz işaretiyle onu çağırmayı başarmıştı
Kadın ayağa kalkıp annemin ve yengemin sırtını sıvazladıktan sonra bir şey olursa bizi çağırın deyip kocasıyla kapıya yöneldi mehmet amca ceketini giyerken annem hastanın sükunetinden istifade elini bırakarak Mehmet amcanın kulağına eğilip �gözüne olayım ağabey,şu hafız emmiye de de ezanı az biraz erken okusun yorgunluktan bittik vallahi �dedi mehmet amca kafasıyla tamam işareti yaptıktan sonra karısıyla birlikte çıkıp gitti
On beş dakika ya geçti ya geçmedi bir ezan sesi duyuldu yanlız bu ezan minareden değil bizim evin bahçesinden okunuyordu hayretle neler oluyor diye cama yöneldim bir de ne göreyim hafız efendi elinde bir megafonla pencereye doğru ezan okuyordu şahsa özel çok şey duyup görmüştüm de şahsa özel ezanı ilk kez gördüğü için afallamıştım ancak bizim hasta bu ezandan hiç etkilenmemiş cinnet hızından hiçbir şey kaybetmemişti sahici ezana daha bir saat vardı�Nasıla bir saat de geçer diye komedyanın sonuna kadar orada kalmaya karar verdim
Hadiye yeniden ölü sessizliğine bürünmüştü beş altı saattir şekilden şekle girmek en baba tiyatrocuların bile harcı değilken bu zayıf ve hasta görüntülü kız bu gücü nerden alıyordu bizler onu izlerken bile yorulmuşken o cinnet anlarında en yırtıcı tabiat yaratıklarından daha da kuvvetliydi öyle ki dört beş kadını etrafında fır döndürüyordu
Bir ara başında bekleyen komşu kadınlardan birinin gözleri kapandı oturduğu yerde sendelemeye uyku ile uyanıklık arasında gidip gelmeye başlamıştı sonunda yorgun düşmüş uykuya teslim olmuştu etrafındakilerin de durumu pek farksız değildi ama annem ve yengem hasta sahibi olduğu içindaha dirayetli görünmeye çalışıyorlardı hepsinin aklında bir teselli olduğundan şüphe yoktu:şunun şurasında ezana ne kaldı 
Aynı sahneler ezana kadar devam etti sonunda açık pencerelerden ,imamın mikrofona vurma deneme amaçlı vurduğunu duyduk pür dikkat ezanı bekliyorduk allah affetsin ama ramazanlarda bile ezan böyle şevkle beklendiği görülmemişti bu evde hasta başındaki kadınlar yeniden krize giren kızın kollarını tutarken bir yandan da �hadi ya hafız efendi,bırak boğazını temizlemeyi de oku şu ezanı�diye iç geçiriyor bir yandan da bildikleri tüm duaları mırıldanıyorlardı hiç bir şey bilmeyen sen kurtar ya rabbi diye duada bulunuyordu kızın sesi en yüksek perdeden bilinmez bir operayı andırırken hafız efendinin sesi duyuldu �allahu ekber� kadınlar bozuk bir düzenle �allahu ekber � diye tekrarladılar beklenen olmuş kız bir kuş gibi süzülerek yatağa düşmüştü
Hala merakla komedyayı takip eden ahaliye baktım gözler alabildiğine açık dudaklar büyük bir ihtimalle duadaydı aklıma ecnebi filmlerdeki şeytan çıkartma ayinleri gelmedi desem yalan olur adam haçı gösterir şeytan kızın içinden bağıra çağıra çıkar�belli belirsiz gülümsedim hem şimdi bir gören olsa da hadiyenin kurtulduğuna sevindiğime yoracak bunca kederli içinde vicdansız durumuna düşmeyecektim
Şimdi sıra kızın kendine gelmesini beklemeye gelmişti bu işin en kolay ve kısa kısmıydı bir kaç dakika içinde kız kendine gelecek olanların hiç birini hatırlamaz bir sersemlikle � ne oldu bana� diye soracaktı
Ezanın üzerinden yarım saat geçmesine rağmen beklenen olmadı hasta kendine gelmedi gözleri koca bir çakıl taşı gibi açık ama manasızdı ne kıpırdıyordu ne bir ses ediyordu ben dahil herkesi bir korkudur sarmıştı odadaki herkesin yüzünde bir saat evvelki korku kaybolmuş yerini derin bir endişeye bırakmıştı zaman geçtikçe kızın nefesi de zayıflamaya boğazından boğuluyormuşçasına bir ses gelmeye başlamıştı yengem korkudan sapsarı kesilmiş dili damağı tutulmuş, olduğu yere yığılıvermişti kolonya su ile kendine geldiği vakit �vay benim talihsizim� diye ardı gelmez figana başlamıştı öyleki sayıp döktükleri seyircileri bile kedere boğmuştu izleyenlerden bir tanesi ayağa kakıp �durduğumuz ahmaklık,ben yukar köydeki cinci hocaya gidiyorum bu iş derin hocalık � diyerek dışarı fırladı
Çok şükür hastaya bir teşhis konulmuş tabip çağrılmaya gidilmişti kimsenin bir umudu olmamakla beraber cincinin yolu da ezan gibi beklenmeye başlanmıştı artık güneş iyice yüzünü göstermiş horozlar kuşlar ilahi görevlerine başlamıştı kadınlar birer ikişer istemeden de olsa evi terk etmeye başlamıştı malum bu saatler bu köylük yerde ahır vaktiydi hiç şüphe yoktu ki işleri biter bitmez çoluk çocuğun önüne bir tas süt atar atmaz soluğu ,işratlemiş gibi, aynı yerlerinde alacaklardı
Derken kapıdan cinci hoca girdi başında yeşil bir takke sırtında etekleri yere kadar uzanan bir cübbe vardı yer yer dökülmüş uzun sakalları yuvalarına yiyice kaçmış gözleri konuşunca ağzında bahçe çiti gibi görünen dişleriyle cin kaçırmaya birebir bir görünüşü vardı cincinin bu suratını gören cin değil şeytan olsa bir saniye dahi bakmaya tahammül edemeyip geldiği çukura geri dönerdi
�selamun aleyküm ağa bacılar bakalım hanım kızımıza� direkten yatağın yanına yaklaştı göz kapaklarını açtı nefesini dinledi,elini kızın kalbine koydu bir müddet böylece kaldı sanki karşı tarafta biri biri bir şey anlatıyor o da tastik ediyormuş gibi başını aşağı yukarı sallıyordu elini hastanın kalbinden çekti herkes dışarı çıksın kapıyı da örtün dedi hastanın etrafındakiler çaresiz söyleneni yapmak zorundaydı içlerinden sadece Neriman buna itiraz etti eh o ne de olsa tahsil görmüş nadidelerdendi itiraz etmese bu onun avukatlığına yakışmayacaktı ama hadiye için yapılabilecek başka bir şey olmadığı için nerimanın itirazına kimse itibar etmedi
Kapı kapandı şimdi hasta odasındakiler ve oldukça azalmış seyirciler aynı odadaydı olacaklar sabırsızlıkla bekleniyor yengemin gözyaşları ahalinin fısıldaşmalarına karışıp garip bir uğultu odaya hakim oluyordu
Ne kadar olduğunu kestiremediğimiz bir müddet sonra cinci kapıyı açtı elindeki tespihi gayet ağır ve havalı bir şekilde çekerken bir kaşı havada meraklı ahaliye bakarak �merak etmeyiniz cin min kalmadı kurtardık elhamdülillah yanlız bu kızın bir derdi var ki bunu çözmek bana değil anasına düşecek
Herkes derin bir çok şükür çektikten sonra kızın derdini sorarcasına cinci hocaya dikkat kesildi adam aynı ağırlıkla yengeme döndü � Anası sen misin hatun kişi� dedi kıpırdamaya takati kalmayan yengem evet anlamında başını salladı bir yandan da hoca efendiye saygısızlık olmasın diye açılan başörtüsünü toparladı komedya daha bir hararetlenmiş meraklı gözlerdeki bekleyiş tavan yapmıştı adam tespihini cebine sokarak yengeme derin derin baktıktan sonra �bu kızın derdi koca� herkes afallamıştı birkaç sözde edep haya erkanı kadın tülbentlerini ağızlarına örtüp �ya rabbi sen ıslah et ne yere bakanmış yosma � diye fısıldaştı yorgunluk uykusuzluktan yanlış anladığını sananlar ise sağında solunda bulunana hocanın sözlerini teyit ettiriyordu evet hastalık bulunmuştu kocasızlık�ilahi sen kimselere verme ne büyük gam aklıma bir şehir efsanesi geldi kıyamet yaklaştığında kadınlar kütüğe saplanmış bir balta gördüklerinde �ey Allahım acep bir zamanlar bu baltaya erkek eli değmişmiydi�diye feryat edeceklermiş erkek o türlü bir nimetti işte varlığı bir dert yokluğu yara misali kocasızlık böylece tıp literatürüne yeni bir hastalık adı geçerken bu tarihi anın biricik şahidi bizler şaşkınlığımızı hala muhafaza ediyorduk meğer kızın bir sahibi olmadığı için cinler ruhuna el koymuş,gittikçe onu kendilerine benzetmeye başlamışlardı hoca efendi gelmeseymiş maazallah kızı kaybedebilirmişiz de
Komedyanın perdeleri bu ilginç selamla kapanırken içimden �ulan kız hadiye ne yaptın yaptın kendini aceleden birine yamamak için cinleri içine soktun �diye geçirmeden de edemedim
Aynur Engindeniz
|