Küçük Kızın Anılarından 2 |
07-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Küçük Kızın Anılarından 2Küçük Kızın Anılarından yazıları - Handan Akbaş yazları Cümle kapısına geniş yayvan, kenarları aşınarak yuvarlanmış halleriyle, zamanın izlerini taşıyan, mermer merdivenlerden çıkılırdı Oymalı tahta işlemeciliğinin sade örnekleri olan kapı, sevgi ile açılırdı her karşılamada Hasret dolu kucaklaşmalardan sonra geniş sofadan, ahşap tırabzanlarla süslü merdivenlerden ikinci kata çıkarken, çift kanatlarla arkasına açılmış daire kapısı, hoş geldin derdi konuklara O zamanlar odaların hepsinin açıldığı geniş kullanım alanlarına sofa denirdi Büyük dayıların en çok kullandığı bu ikinci katın çok büyük bir sofası, oraya açılan sayısız odaları, arka tarafında meyve bahçesine bakan geniş pencereleriyle, insana huzur veren sıcaklığı sizi sarardı hemen Gelen konuklar için akşam yemeği hazırlanmış, büyük yemek odasında ağırlardı, misafirleri Çok uzun ve etrafında onbeş yirmi kişinin yemek yiyebileceği yemek masası, sessiz, sakin yapısıyla herkesin sevdiği can yengenin lezzetli yemekleriyle donanmış, tok olanın bile iştahını kabartmaya yeterdi Çok uykusuz bir çocuk olan küçük kız, sabahları çok erken uyandığından, yemekten kalktığı gibi uyuklamaya başlar, ya annesinin ya da babasının kucağında, onlara ayrılan odadaki mis kokulu yataklara gömülmüş olurdu, büyükler kahvelerini içmek için evin oturma odasına geçerken Sabah horozun sesiyle uyanır, kendi kalktığı zaman herkesin de uyanmasını isterdi -Anne hadi, daha uyuyacak mısınız? Hadi kalkın -Tamam kızım sen elini yüzünü yıka geliyorum O tonton pamuk yenge ne zaman uyur, ne zaman dinlenir, hiç akıl erdiremezdi küçük kız -Kızım sen niye uyumadın, ben sobayı yeni yaktım, üşüyeceksin -Olsun yenge ben sana mutfakta bakarım Oturma odası evin en büyük odası, tam ortasında kocaman, dışı çinilerle süslü kocaman bir soba gürül gürül yanıyor Cam önünde boydan boya uzun bir sedir, arka yastıkları üzerinde tonton yengenin el emeği, göz nuru kanaviçe işlemeli, yastık üzeri beyaz kolalı örtüler Oda o kadar büyük ki, yerde iki mi üç mü sayısını şimdi hatırlayamadığı taban halısı her biri devasa boyutta İşlemeli kırlentlerle, oturmayı rahat hale getiren, geniş kanepe ve divanlar -Sana yardım edeyim mi diyen küçüğe, -Şimdi annen gelir kızım, sen burada otur diye, onu tahta mutfak iskemlesine oturtup hızla işlerine devam ederdi Bütün ailenin bir arada kahvaltıda buluşması, çok zevkli saatler geçirmelerine sebepti Yemek odasındaki yaygın kuzine tabir edilen sobada, uzun maşanın üzerinde kızartılan ekmekler, tonton yengenin bahçe mahsulü meyvelerden yaptığı, mis kokulu reçeller, kızıl kınalı tavukların taze yumurtaları, İstanbul’da o kadar tazesini bulamadıkları doğal tereyağları, fokurdayan çaydanlık eşliğinde mis kokulu çayların yudumlanması, tabii ki çocuklar önce sıcacık birer bardak süt içmek zorundaydılar Büyük dayı, hiç bağırmasa da sevgiyle karışık bir çekingenlik duyardı, kız ve kardeşi, ona karşı -Önce sütler içilecek deyince, ondan aferin almak için hemen yudumlamaya başlarlardı sütlerini Evin ortanca oğlu kuş beslemeye çok düşkündü Sofada tavanda, en az sekiz on kanarya kafesi, onların tatlı seslerini dinlemelerine imkan veriyordu Tabii o yıllarda elektrik süpürgesi falan yok O kadar kuşun, kafeslerden sıçrattığı kabuk ve yemlerle, en az yüz metrekarelik sofayı süpürmek bir işkenceye dönerdi Kahvaltı toplandıktan sonra, eline süpürgeyi alan gençler, ya da yengeye yardıma gelen bir akrabası tarafından en az birkaç kez süpürülürdü Hiç kimse o sofayı kirli görmediği için, öyle zannediyordu, küçük kız Kış günü bahçede oynama şansları olmadığı için: -Solmaz abi, bizi güvercinlere çıkarsana diye yalvarmaya başlarlardı, evin en küçüğü, kendi akranı Hikmetle -Ne olur abi, hadi, çok uslu duracağız, kuşları ürkütmeyiz, diye yalvarmalar sonuç verirse, evin üçüncü katında, geniş bir odada, gerçek ağaç dallarıyla, doğal kuş yuvasına çevrilmiş olan kuş evine çıkmaya hak kazanırlardı Handan Akbaş |
|