Prof. Dr. Sinsi
|
Öğretmen Çantası
Öğretmen Çantası Hikayesi - Öğretmen Hikayeleri - Aynur Engindeniz - Aynur Engindeniz Yazıları
Ders saati yaklaşıyordu içinde tarifi imkansız bir sevinç ve heyecan vardı çaycı bardağı küçük sehpaya bırakırken,
_afiyet olsun hocam,dedi
_sağ ol,dedi öğretmen sehpanın üstündeki siyah çantasını aldı akşamdan hazır ettiği notlarına bakarken bir yandan da
demli çayını yudumluyordu
çayocağının önünden geçen otobüslere gözü takıldı insanlar yığınlar halinde oradan oraya kısa göçler yapıyorlardı otobüsün içinde belli belirsiz gördüğü insanlar ve yüz ifadeleri hakkında düşünmeye başladı kederli ,uykulu öfkeli yüzler  uyuyan insanlar  
bütün bu evren ne karmaşık bir yapıydı aynı aynı anda farklı ya da çapraşık düşüncelere gark olan insanlar  muaazzam bir tiyatroydu bu ve herkes kendini oynuyordu
tekrar saatine baktı birer ikişer çocukları önünden geçiyor,günaydın öğretmenim diyordu "öğretmenim"  ne güzel bir yakıştırmadır bu insana benim öğretenim anlamında  o an bir kez daha sevdi kendini öğretmen bencil egolarından dolayı değil,birilerinin "öğreteni" olduğu için  
karmaşık düşünceleri sabah buğusundan kurtulur kurtulmaz,tekrar ders notlarına bakarak,çantasına yerleştirdi bugün hayat bilgisi dersinde hayatı anlatacaktı kendisinin derinlemesine girdabında döndüğü bu hayatı en yüzeyselinden o küçük beyinlere nasıl anlatacağını düşündü acıyı bilir miydi çocuklar,geçimi savaşları   savaşlar nasıl anlatılırdı çocuklara  kimin haklı kimin haksız olduğunu nasıl anlatacaktı
sınıfında çok çeşitli etnik ve kültürel farklılıklar taşıyan ailelerden gelmiş onlarca temiz dimağ vardı ne yazık ki bir çoğunun beyninde kalem ucu kadar lekeler belirdiğini fark ettiğinden üzüntüsü tarifsizdi ailelerin,kendi kültürel mirasçısı olarak gördükleri çocuklarının beyinlerine bu kalem uçlarını batırmalarından çok kere rahatsızlık duymuş,bunu velilere münasip bir dille anlatmaya çalıştıysa da başarılı olamamıştı çocukların yaşları büyüdükçe o kacaman ve tek olan oyun grubu,yerini küçük masum ama ilerisi için tehlikeli öbekleşmelere bırakmıştı bu yüzden aile ortamında lekelenmeya başlayan beyinleri bir derste nasıl durulaştıracağını sezemiyor,sıkıntısı kalbinden taşıyordu 
ama baş koyduğu bu yolda,yılmamaya kararlıydı sürekli okuyor kendini geliştirmeye gayret ediyordu ev içinde pek arayanı soranı olmadığı için kendini bu davaya vakfetmişti ama zaman zaman kendini sonsuz bir yanlızlığın içinde hissediyor,tek başına yel değirmenleriyle savaşan Don Kişotu daha iyi anlıyordu
bir öğretmen de olsa onun da acıları hüzünleri vardı dünyası sadece okuldan ibaret değildi elbette ama okul onun yegane sığınğıydı dünyadaki tüm kederlerden uzak, bir kaçış, bir kurtuluş,bir var oluş yeriydi  çocuklar içinde,çocuklar gibi geçirdiği saatler ne yazık son zilin çalmasıyla yerini yetişkin olmanın sonsuz boğuculuğuna bırakıyordu o vakitten itibaren yaralarını hissediyor,acıyan yanlarını sahte gülücüklerle gizlemeye çalışarak evinin yolunu tutuyordu  
kendince buna da bir çare bulmuştu okuldan geri kalan zamanın büyük bölümünü çocuklara yeni birşeyler anlatabilmek için araştırmalara ayırıyordu kimi zaman köşedeki kitapçıdan aldığı kitaplardan,kimi zaman internet ve gazetelerden öğrendiği yaşama dair ilginç konuları not ediyor, son dersin yarım saatini bu konuya ayıryordu
bugün anlatacağı konuyu gazeteden okumuştu bilim adamlarının dünyaya benzer yenibir gezegen bulduğunu,içinde hayat olup olamayacağını,canlıların yaşaması için neler gerektiğini anlatarak tartışmaya açacaktı
bu konu ile ilgili çalışmalarını hazırlarken eşi çalışma odasının kapısını hafif aralayarak içinde iyi kötü hi bir duygu barındırmayan bir ses tonuyla
_yemeğe gel,seni bekliyoruz , dedi
öğretmen bu ifadesiz sesle daldığı alemden sıyrılıp,
_başlayın geliyorum,dedi yarım bıraksa tekrar toparlaması zaman alabilirdi sırtı kapıya dönük halde,kapının kapanma sesini bekliyordu bir müddet geçti kapanma sesi duyulmadı öyleyse muhtemel bir savaş onu bekliyordu günün bu saatinde buna hiç gücü olmadığını anladığından masadan kalktı ve eşinin ardından yemek masasına yöneldi
neredeyse askerliği gelen oğlu kulağındaki müzik çaların sesini sonuna kadar açmış masadaki sandalyesinde hop oturup hop kalkıyordu ne dediği anlaşılamayan bir acayip müzik nedense masada öğretmenden başka kimseyi rahatsız etmiyordu çünkü herkes kendi aleminin yükünü sırtlamış gidiyordu kızına baktı cep telefonuyla mesaj yazıyor düşünme molalarında burnundaki acaip halkayla oynuyordu yazarken gah gülüyor,gah değişik argolarla yüz ifadesini şekilden şekile sokuyordu
eşi de sofraya oturduktan sonra bu saadet yuvasının yemek resitali başlamış oldu hem yemeklerini yiyor,hem az önceki hallerine kaldıklrı yerden devam ediyorlardı eşi acele ile bir dizi açmış gözlerini televizyondan ayırmadan yemeğini kaşıklıyordu
iştahı kesildi yediği her lokma boğazında zehir oluyordu az önce kendini dünyayı kurtaracak kadar bilgili ve cesur hissedeken şimdi acizliğinin en son noktasında yüreği yanıyordu
bu yuva benim ama ben bu insanların hayatında neredeyim hani onlara çocukken öğrettiğim güzellikler,hani bu sofranın aşkı ,diye ağlamaklı oldu
daha dün anlat baba diye dizinin dibinde tepinen çocuklar şimdi anlattıklrına deli saçması,giden gören var mı,biz çocuk muyuz,off baba sıktın gibi tepkiler vermeye başlamışlardı sokak,ortam,çağ çocukalrı hızla değiştirmiş,ne anlattıysa ne yaptıysa bu döngünün önüne geçememişti çok kere kendini suçladı ama aslının öyle olmadığını içten içe kendi de biliyordu çünkü onlara baba,öğretmen arkadaş olmak en büyük zevkiydi bir zamanlar
ya eşi  çoktandır kendi aleminde yaşamaya başlamıştı kendine bir küme çizmiş,öğretmeni bu kümenin dışında bırakmış gibidi arkadaş toplantıları,çarşı pazar,ev işleri,hele hele televizyon onun dünyasının vazgeçilmezleri olurken,gittikçe yanlızlaşan öğretmen,bu evde istiridye gibi yaşamayı kabul etmek zorunda kalmıştı
hadi çocukları bir derece anlayabilirdi gençtiler ve bir süreçten geçiyorlardı mayalarının temiz olduğuna gönülden inanıyor,günde beş vakit
rabbine onlar için dua ediyordu düzeleceklerine emindi,ya da emin olmak istiyordu ama ya eşi  ona ne oluyordu severek evlenmişler birlikte pek çok zorluğa katlanmışlar yıllarca bundan dert yanmamışlardı iyi kötü idare edip,kimseye muhtaç olmadan yaşayıp gidiyorken,ne değişti de,aldığı paranın yetmezliği,kılık kıyafeti,yıllardır onay gören düşünceleri eski kafa görülüp münakaşa sebebi olmuştu
kırk yaş aşkın yük gemilerine doldurulup,sonsuza gönderilmesine sebep sayılabilir miydi hayır  dokunmanın,sarılmanın,eş olmanın hazzını hangi dizi,kıyafet yada kaç para verebilirdi aynı yatakta yastıklarının en uzak iki noktasında çukur açan iki eş  öpmeyen dokunmayan,ısısı sıfıra inmiş iki beden, iki yabancı oysa o eşini seviyordu,herşeye rağmen,sevmeye devam etmek için de olağanüstü bir savaş veriyordu kendiyle
nasıl olurda bir zamanlar sevdalı bakan bu gözler artık karşısındakini görmez,sorunlarına bu kadar duyarsız olur hadi gün içindeki telaşı anladık ya tüm evrenin kapının ardında kaldığı odalarına girdiklerinde  gözler gözlere hiç mi takılmazdı  çarçabuk giyilen pijamalar ve dudaklardan gelişi güzel dökülen "allah rahatlık versin "cümlesi ve sönen ışıklar  sönmek zorunda olan aşk ateşi ne çabuk yaşlanmıştı bedenler ve yürekler bir kaç kez sırtını dönüp yatan eşiyle konuşmak istemiş ama her seferinde "allahını seversen başka işin yok mu  "çıkışmalarıyla başlayan kavgalar ptlak veriyordu bir iki bu halden sonra artık öğretmen konuşmaya davet etmeye bile utanıp sıkılır olmuştu çünkü ne yapsa, kadın, altında nefsani bir dürtü aramakta türlü bahanelerle kavga zemini yakalamaktayı o yüzden konuşmaktan da, arzulamaktan da vaz geçti bir süre sonra  ama sevmekten vaz geçmek istemiyordu damı çöksün,yuvası dağılsın istemiyordu içinde zerre huzuru olmasa bile 
aynı odada,aynı noktaya bakarken apayrı şeyler düşünen dört kişi  
kalbi daralmış tabağını alıp sofradan kalkmıştı ne acıdır ki kimse sofrdan birinin kalktığını farketmemişti bile
derinden gelen bir zil sesiyle irkilip kendine geldi gözlerindeki nemi ve ruhundaki kederi silip,bardağında kalan son yudum çayıda içtikten sonra,ÖĞRETMEN ÇANTASI nı alarak okulun yolunu tuttu
ya rabbi çok şükür,hayat yeniden tüm güzelliğiyle okul bahçesinde ona kollarını açmış bekliyordu 
Aynur Engindeniz
|