Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bağrında, gecenin, saçak, salkım

Salkım Saçak Gecenin Bağrında

Eski 07-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Salkım Saçak Gecenin Bağrında



Salkım Saçak Gecenin Bağrında yaşam hikayesi - mehtap altan yazıları



Dağın dergâhında sobelensin yaşam/




Yeni bir gün başlarken, gecenin ellerinden tutan ruhun, sabaha dokunan kanatlarını okşuyordu kuş sesleri… Çam ağaçlarının üzerindeki karlar biraz üşengeç biraz sessiz düşüyordu toprağın kış kokan tenine…


Sabahın haylaz dokunuşlarına itiraz edemeyen kadının aklı, kirpiklerine sızan asumandaki salıncağın ritminde kalmıştı Yatağından sıyrılarak, mor sabahlığını omzuna alıp doğanın onu çağıran ahengine baktı… Perdenin açık sarı rengi yüzündeki yalnızlığa yoldaşlık ediyordu sanki…


Hissediyordu… Günü, gecenin salkım saçak bağrından getirdiği coşkunun telaşında geçirecekti Dışarıdaki ayaz ruhuna dokunan baharın çatı katında dolaşırken, duvarlarından hüznün teri akan odasına günışığı huzmesi giriyor onu üşütmüyordu…


Pencerenin pervazına kanadı sıkışmış bir kelebeğin çıkarttığı sesler dikkatini çekti, baktı ve her kanat çırpışında minik gövdesinden kopacak kanadının çaresizliğini gördü… İnce uzun parmaklarıyla kelebeğin kanadına dokundu Kısa bir mücadeleden sonra sıkıştığı yerden kurtardı


Ama!


Kelebeğin diğer kanadı pervazın kuytusunda, çaresizlik saklı yanında kaldı Kadının, gözlerindeki buğu kopmuş kanada damladı… Son bir kıpırtıydı kanadın şahlanışındaki kurgu Göğün alnından akıp gelen rüzgârın esişiyle, minik gövdenin kanadından ayrılışını izledi… Ve onun savruluşundaki çaresizliği kendi yazgısına işledi ince ince dökülen gözyaşlarının hüzün ipliği ile…


Artık, sonsuzluğun kurgusu kozasında saklı manaları çözmek için uğraşmayacaktı… Kördüğüm olmuş üzengisi buzuldan yapılı köprülere binmeyecekti yorgun düşünceleri… Rüzgârın perdeyi havalandıran esişi pencerenin açık olan bölmesini bir açıyor bir kapatıyordu… Bu devinimde, ruhunun yüreğine değdiği yerde kendine yar olan gücüne tutunamayacak kadar yorgundu kadın… Iskaladığı umutlarının saçlarına dokunmak, uyumak, içindeki çocuğun avuçlarına sığınmak istiyordu…


Yaşamın ona cömertçe sunduğu hayal kırıklıklarını düşünüyordu… Şartsız dokunduğu, hesapsız gittiği her güzelliğin ona giden haritasında yangın vardı… Çıkan her yangının sonu, küllerini saçlarında ağırlamanın bedeli oluyordu… Ki yağmurlar doğuran ruhu bile yaşamın saçlarına ektiği külleri közünden ayıramıyordu… Gözlerindeki aynaya bakıyor tek başına attığı kulaçların ona sadece fazladan birkaç nefes daha bağışladığını düşünüyordu… İçindeki çocuğu terk edişi ise bu işin en incitici noktasıydı…


Derin düşüncelerin matematiğini yaparken kadın, kendini her zamanki gittiği parkta buldu… Sahilin hemen yanındaki bu yeşil huzuru seviyordu… Mavinin ruhuna kattığı anlamı yeşilin nefesinde çoğaltırken martıların umuda yaptıkları besteyi dinliyordu kendince…


Parmakları boynunda asılı olan ince zincirin ucunda takılı yusufçuğa dokunuyor, onu sıkı sıkı tutup göğe bakan gözlerinde buğulu bir ezgiyi terennüm ediyordu… Kirpiklerindeki telaşlı coşku onu içindeki çocuğun davetine itiyordu… Öyle ki doğadaki tüm sesleri bastıran huzurun odasında buluyordu kendini… Gözkapaklarındaki ıslak susuş minik bir elin dokunuşu ile kadının yeniden içindeki çocuğun ülkesine getiriyordu…


_Bugün geç kaldın


Kadın, gamzelerindeki çukurlarda getirdiği narçiçeğinin kokusunu çocuğun gözlerine savurarak


_ Bir kelebeğin yaşam ile ölüm arasındaki dansına şahit oldum… Kanadının biri elimde kaldı… Onu yüreğimin odasında onarıp gönderemedim üç günlük ömrünün yaşam tınısına… Rüzgârın kanatları toprağın ölüm deryasına sardı onu…


_ Kelebeğin pervazda kalan kanadı senin umutlarındı…


Kadın şaşkın bir o kadar da sorgu dolu gözlerle çocuğa çevirdi bakışlarını


_Sen nereden biliyorsun kelebeğin penceremdeki hüznünü!


_Onu ben göndermiştim… Sana sığınan yanında getirmişti asıl mesajını…


Çocuk minik parmağıyla karşı dağı göstererek


_ Biliyorsun, dağın zirvesindeki kardelenlerden senin için umut, senin için huzur, senin için dem alıp saklıyordum… Her gelişinde katre katre can alman için… Dağı her tırmanışımda tırnaklarımdan akan kan ellerimin kaymasına neden olurdu o anlar ve ben o kelebeğin kanatlarına tutunurdum… Hatta çoğu zaman kardelenin beni ısıtan cesaretine sessizce kelebeğin dostluğunu da sığdırırdım…


_Ama bir kelebek karlı dağın zirvesinde nasıl?


Çocuk parmak uçlarını kadının dudaklarına değdirir…


_Sus…


_ Neden?


_ Bazen soruların bize çarpan kayalıklarında bembeyaz cevaplar yatar… O cevapları bulmak için düşünmek gerek… Sabrın telaşa sarıp sarmalayan şefkatine dokunmak gerek… Ki cevabın beyaz yamacını ürkütmeyelim…


Dudakları titreyen kadının nefesine kekremsi bir hüzün değer…


_ Kelebeğin çaresizliğine benim çaresizliğim dokununca rüzgârın finale giden adımları doğdu… Onun ölümüne ben sebep oldum…


Çocuk kadının ellerinden tuttu onu kardelenin sonsuz mabedine götürdü anlık bir zaman diliminde…


_ Bak… Kelebeğin kanatlarının rengini görüyor musun kardelenin köklerinde kalmış… Eğer o kelebeğin kanadını kurtarsaydın yaşamdaki manayı çözmek için düşlerini satacaktın geceye…


_!


_Şimdi düşlerinin ve gerçeğinin kurgusuna kendi demini ekebilme şansın var… Ki sen benim yanıma ancak çok yaralı olduğun anlarda gelebiliyorsun…


Çocuk kardelenin o bembeyaz tenine kadının yüreğindeki tılsımı değdirmesini istedi… Bunu yaparsa kördüğüm olmuş sorgularının tüm cevaplarını gerçeğin usuna değen gerçek şahlanışında bulacaktı…


Kadın kararsızdı… Kelebeğin kanadının bedeli duygularının kanatlarının kırılacak olması olacaktı… Ama gerçeğin atlasına yepyeni kanatlar çırpan daha güçlü ve daha cesur salınışlar onu bekleyecekti…


_ Hayır… Hayır, ben duygularımın mabedini sırf yaşama daha cesur bakabilmek adına yıkamam… Ben duygularımın kanadını bir başka kanadı kırarak çoğaltamam…


_ Ama… Yaşam zenginliğin sadece bir kısmını bahşeder ruha…


Kadın ayağa kalkar… Atlasın teninden bir yıldız alır ve çocuğun dudaklarına değdirir… Sonra avuçlarına sonra yüreğine… Ve bağdaş kurup tutar çocuğun ellerinden…


_ Hadi çocuk! Var mısın en cesur yanımda benimle sonsuza uyumaya… Ne sen yaşamın kangren salınışlarında canım yanarken bana çaresizce bakacaksın… Ne de ben her gece sana koşuşlarımda iki arada bir dere de kalacağım…


Kardelenin köklerindeki renkler çocuğun tenine kadının tenini yağdırırken, zaman onları bir tek mananın eşiğinde sobeletir sessizce… Ve sonsuzluğun gerdanına dizilir iki seyyahın yaşam ile kıyamet arasındaki sırr-ı nameleri…



Bitti



Mehtap Altan

19012011


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.