Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
adını, alan, aydan, kız

Adını Aydan Alan Kız

Eski 07-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Adını Aydan Alan Kız



Adını Aydan Alan Kız - Aynur Engindeniz yazıları



Bir güvercinin iki ayağından sarkan tahta oturaklı bir salıncakta, ben ve yüreğim sallanıyoruz İkimiz adına aşk koyduk bu uçarken sallanışın Ama ben hep aşağı bakıyorum Sarp kayalar, derin uçurumlar, sonsuz bir girdap değiyor ayaklarıma Oysa kalbim, tüm acılarına rağmen, semaya bakıyor…


Başımı kaldıracak olsam, gökyüzünden düştüğüm yerdeki izimi görüyorum


Kapı çalıyor, lütfen o gelsin Allah’ım!”


Gözü kulağı kapıda yaşayan her insan gibi, kapı sesiyle arttı içimdeki heyecan Beklediğim kişinin hiç gelmeyeceğini bilsem de, çalan her zille müjdeli bir haber beklercesine gülümsüyor, heyecanlanıyordum


“ Hoş geldin Ömer…Geleceğini bilmiyordum


“ Ben de bilmiyordum, ayaklarım getirdi


“İyi etmişler…”


Defterimi kapatıp, Ömer’ e çay koydum Zaten yazamıyordum da Zorlamayla çıkmıyordu kelimeler yürekten Ordaydılar ve çok güzeldiler biliyordum ama, dışarı çıkıp kirlenmektense, ruhumun, mikrop girmemiş köşelerinde kalmayı tercih ediyorlardı


Göz ucuyla , pencereden dışarı baktım Akşam olacaktı neredeyse Mahallenin çocukları çoktan evlerinin yolunu tutmuş, kadınların sabahtan bu yana avlularda duran çiçekleri içeri alınmış, kocalar birer ikişer evlerine damlamaya başlamıştı


_Ne iyi ettin de geldin Şu sargılar yüzünden dışarı çıkmak da gelmiyor içimden Yazmayı da beceremiyorum


Ömer bir garipti, her zamanki neşesi, sevimliliği yoktu Gözlerini benden kaçırıyor, karmaşık el hareketleriyle, ruhunun tüm huzursuzluğunu belli ediyordu Kısa bir sessizlikten sonra gülümseyerek sordum:


_Ne oldu sana, izin isteyecek katipler gibisin


Ne esprim, ne gülümseyişim onu yatıştırmaya etmeye yetmemiş olacak ki, el hareketlerine bacaklarının titremesi de eklendi Kaşları çatıldı, alnının ortasından geçen damar iyice kabarıp morardı Şu haliyle izin isteyecek katiplere değil, katibinin türlü hile ve cilveyle kendisinden izin koparmasından yılmış bir daire amirine benziyordu


Cebinden sigarasını çakmağını çıkarttı Yeni açtığı paketin ilk sigarasını bana uzattı Şaşırdım, çünkü sigara içmez, benim içmemden de nefret ederdi Kalkıp pencereyi açtı, sonra çabuk hareketlerle yerine oturdu Sigaraların dumanı başımızda dönerken, ikimizde annemden kalan halının desenlerini inceliyorduk Ama halıya baktığı halde rengini bile fark etmediğinden emindim

------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Güvercinler uçup gitmişti pencereden Hava kararmış, evlerin ışıkları yanmıştı bile Havada tatlı bir hüzün vardı Hani bazen, yaşadığı üzüntüden delice bir zevk alır ya insan, ağlamaktan yorulan beyninde küçük pırıltılar hisseder…Mağdur olmanın garip bir lezzeti vardır hep Suçlu olmadığınız için müsterih, ezik ama güçlüsünüzdür Ben o an o duygular içindeydim


Ömer sustuğundan beri, ismi meçhul hayal ve hayaletler alemindeydim Gecenin karanlığında , siyah bir örtü üzerine dağılmış ibrişim bir tespih gibi görünen, uzak köylerin sokak lambalarına bakıyor, bu tablonun yüreğime ne çok benzediğini düşünüyordum


Evet benziyordu, çünkü kararmasına mani olamadığım bir kalbim, çok uzaklarda kalsa da diriliğinden zerre eksilmemiş ümitlerim vardı Öyle bir küme içinde kalmıştım ki, sanki bir ucundan delip çıksam, dünyanın bir eş, bir dost bir denk bulamayan tek varlığı kalacakmışım gibi hissediyor, korkuyordum Annesiz kalan tek çocuk, yavrusu olmayan tek anne, evlenememiş tek kız, sıra arkadaşı olmayan tek öğrenci gibi…Tek olmaktan korkuyordum Bu yüzden, beni teke düşmekten koruyacak bir yalan kümesi oluşturdum Böylece hatalarımın vebalini kendi kümem içinde çekecek, yanacaktım Ama dumanım o daire içinde kalacaktı Beni daima bir yıldız sanan aileme, ne melun bir dünyanın göğünde parladığımı hissettirmeyecektim


-------------------------------------------------------------------------------------------------------



Annemin beni tarhanayla tehdit edişleri geliyor da aklıma, gözlerimde muzip bir ışık parıldıyor Bir tabak makarna uğruna, adını duyunca dahi tiksindiğim tarhanayı bir çırpıda içerdim “ Tarhana içilmezse, makarna yok…” Uğruna savaş verilmezse aşk yok…İşte ben, daha çocukken öğrenmiştim, “şu olmazsa, bu da olamaz” denkleminin ne manaya geldiğini


Bir de dedemi hatırlıyorum çocukluğumdan…Beni ve cümle köy çocuklarını cami yanındaki namazgaha toplar, dünyanın “ aheng-i reftarı ( hareket düzeni, gidişatı)” hakkında uzun vaazlar verirdi Konuştuğu eski dilden miydi, yoksa çocukluğun kabahatinden mi, bilemem ama, hiç birimiz ne dediğini anlamaz, yine de konuşmanın münasip kısımlarında onaylama anlamında kafamızı sallardık Bazen de dayanamaz, gülüşürdük


“ Hınzırlar sizi, din nazik bir bahistir Ne gülüyorsunuz diye azarlardı bizi zavallı dedem


Hayat öyle sonsuz bir sergüzeşt ki, kahramanlarınızın, figüranlarınızın, doğrularınızın ve yanlışlarınızın neler olduğunu ancak son eşikte anlıyorsunuz O yüzden çocukluğumda kulağıma kazınan, anlamını ise lise kütüphanesindeki kitaplardan öğrendiğim, aheng-i reftara hiç itimat edemedim Hayatın bir düzeni varsa da eğer, Kudreti Sonsuzdan gayri kimsenin bundan haberi yoktur bence


----------------------------------------------------------------------------------------------------------


Sabahları gün ışığı yanaklarına değince, “ Bugün başka bir gün, hadi kederini sıfırla, hadi kalk gül çatlamış aynana, hadi içinden bir şarkı mırıldan” dersin Ama korkarsın ayaklarını yorganın dışına çıkartmaya Geceleri kabuslarına giren hayaletin, yatağının altında saklandığını bilirsin “Ne de olsa yine gün bitecek , gece olacak yine… Ne gerek var kendini neşe için kurmaya “ Bir de bakmışsın ki, beş dakika önce umutla açtığın gözlerin, alemin bütün kederleriyle rengini değiştirecek Yalnız sabahları belli olan bahar bakışların, kül grisine dönecek


Kahvaltıdan önce kahverengi küçük şişeni arayacaksın Mutlaka, ama mutlaka elinin altında olmalıdır Aslına hiçbir faydası yoktur sana Ama bir umut, tutunursun işte Güya gam kasavetin silinecek, güya sen de diğerleri gibi olacaksın


--------------------------------------------------------------------------------------------------------------


talih dengesizliğine anlam veremiyorsam, kanaat ve tevazu arasındaki derin manayı da tahlil edemiyordum Ruh inkılabım, ne vakit bedenimi de sardı, işte o vakit, bu sırra mazhar oldum Ama dediğim gibi, rızkın taksimindeki sırrı anlamak için, çok küçüktüm Bu yüzden ve biraz da teyzemin gözyaşlarının tesiri altında anneanneme:

“Ne olmuş, ayakkabı almışsa! Güzel görünmek onun da hakkı değil mi”, diye sitem ettim İkisi de bu çıkışa şaşırmış olacaklar ki, bir müddet kimseden cevap gelmedi Sükûnet teyzemin asabi kahkasıyla bozuldu

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Söze nereden başlayacağımı bilemiyordum Nasıl anlatılırdı böyle bir şey Değersiz bir mevzuymuş gibi duygusuz olabilir, utanmadan nasıl tecavüze uğradığımı anlatabilir miydim? Utanma diyorlar, şüphesiz oradan çıktığımda en çok duyacağım teselli sözü bu olacaktı” Utanma, senin ne suçun var” Ama hep suçlayacaklardı beni, ben olmadığım yerlerde “ Kim bilir ne yaptı da kudurdu çocuk, ne işi vardı ormanda, zaten hep açık giyerdi, oğlanında iradesi bir yere kadar Kız dediğin kendini kollayacak”


Polise gereken her şeyi anlattım Şikayetçi olduğumu da söyledim Babam daha ilk gün dava açmıştı zaten O vakitler böyle şeyler hep gizli tutulur, genellikle de kız, tecavüzcüsüne verilerek, iki taraf için de en hayırlı “anlaşma “ sağlanmış olurdu… Kız katiliyle, zorla etini parçalayanla bir ömür yaşayacakmış, her gece tekrar tekrar tecavüze uğrayıp delirecekmiş, kimin umurunda Yeter ki namus kurtulsun Alınlardaki leke temizlensin


--------------------------------------------------------------------------------------------------------------

İşte böyle, mektuplarla yeşerdi bu aşk…Her mektupta itirafların dozu arttı Ayrılık ikimiz içinde dayanılmaz bir hal aldı İkimizde çok seviyorduk, ama önümüzdeki imkansızlıkları da biliyorduk Kendimize inanamıyorduk, o bir öğretmen ben bir öğrenci…O yaşını başını almış, ben körpe bir fidan…”Ben ne yapıyorum Mehlika” derdi sık sık Bu sözleri beni korkuturdu, benden vazgeçeceğini düşünürdüm


------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Oysa büyümek bile dışarının nazarlarına göre sınıflandırılıyordu Bir kızın göğüsleri belirginleşmişse, ona artık gelinlik kız gözüyle bakılıyordu Peki ama, göğüsler neye göre büyümenin habercisiydi? O iki et parçasının şekillenmesi bir başkasının ne işine yarayabilirdi ki? Ya insanın ruhu…O ruhun büyüdüğüne delil var mıydı? Vaktinden erken serpilen bir kız, gerçekten kadın olabilecek özellikleri taşıyor muydu?


-------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Hiçbir şeye anlam veremiyordum Sokaklarda yumruk havada atılan sloganlara, her gün gömleği yırtık olarak eve gelen karşı komşumuz Cevat Abiye, babamın tedbir amacıyla alıp bir köşeye sakladığı silaha…Hiçbir şeye…Hele öğretmenlerin ve hastane çalışanlarının tutuklanmalarına…Sonradan öğrendim ki, bir çoğu bölücülükle, bir kısmı ırkçılıkla bir kısmı da komünizmle suçlanıyordu


Bizim, tarih derslerini muhteşem bir tiyatro gibi anlatan Zühtü Hocamız bile, faşist olarak damga yemişti Peki bir edebiyat hocası neyle suçlanıyordu, onu hiç anlamış değildim

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------

O hala beni küçük bir kız gibi görse de, bana bu kadar mutluluk bile yetiyordu Eşinin nankörlüğünü, daha doğrusu körlüğünü anlayamıyordum Hangi kadın böyle bir değeri terk edebilirdi ki Hangi kadın o pırıltılı gözlerdeki büyüyü görmezden gelip hayatından silebilirdi ki…


Doymak böyle bir şey olsa gerekti Avcı avının dişine yarar yerlerini iştahla yer Geri kalanından bir şey olmayacağını düşündüğü için fırlatıp çöpe atar Oysa, o artığı bile, dünyanın en leziz nimeti olarak görüp iştahla yiyen başka biri mutlaka olur Bunu nasıl atarlar diye kendi kendine söylenir hem de…Tıpkı benim gibi…

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Artık kış mevsimi iyiden iyiye kendini göstermişti Ön bahçedeki Ihlamurlar çırılçıplak kalmıştı Ama bereket versin ki, benim odam daima yeşil kalan portakal bahçelerine dönüktü O yüzden kar yağsa da, hiçbir zaman sonsuza kadar sürecekmiş gibi gelmiyor, kar topaklarının altında görünen yemyeşil yapraklar, hep baharı müjdeliyordu


Dışarıda yeni başlayan kar, senenin ilk yağışı olmasından dolayı mıdır bilinmez, acemi bir şekilde sağa sola serpiliyor, rüzgarla uzaklara uçuşan tanecikler ayrılığı çağrıştırsa da, içime ferahlık veriyordu Müzmin hastalığım, melankoli sevdam, sonbaharla yeniden depreşmişti

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------



Yattığım odadan, babamların odasını görebiliyordum Ihlamur dalları arasından evde iki gölgenin dolaştığını rahatlıkla görüyordum Pencereyi açtım Dışarıda müthiş bir tipi vardı İçimdeyse ağır bir azap


Sanki annem o bahçenin bir tarafında babamla yeni karısını izliyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyor gibiydi Bir müddet sonra evin ışıkları söndü Her taraf zifiri bir karanlık, azap, soğuk, buz olmuş düşünceler, kristalleşmiş monologlar… Sabaha karşı babamın odasının ışıkları açıldı…Ve o iki gölge yeniden evin içinde dolaşmaya başladı


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Bir gün okul bahçesinde karısıyla karşılaştım Ali Hasan da yanındaydı Neden gelmişlerdi bilmiyorum ama, bakışlarındaki şimşeklerden canımı acıtmak istedikleri pek ala belli oluyordu Kadın kasıtlı hareketlerle hamile olduğunu gözüme sokar gibiydi Bir müddet sonra Necdet de yanlarına geldi Ana oğul gülücükler dağıtırken Necdet bana baktı Hızla yanlarından geçtim İçimde orduları bozguna uğramış komutanların bitikliğiyle sırama oturdum Ağlamaya başladım


----------------------------------------------------------------------------------------------------------------


İlçenin dışındaki bir gölün kenarında durduk Yağmur yağıyordu Yine sonu gelmez aşk laflarına başlayacak diye düşünürken, arabadan indi Gözlerime baktı…Seni hep seveceğim, dedi ve göle doğru koşmaya başladı İlk önce ne yapmaya çalıştığını anlayamadım Ama sonra beline kadar suya girdiğini ve yavaş yavaş dalgalı sularda ilerlediğini görünce aklım başımdan gitti Arabadan çıkıp peşinden koştum Ben göle varıncaya kadar boğazına kadar suya gömülmüştü bile Olanca gücümle bağırdım


_ Geri dön! Bunu bana yaşatma Necdet! Geri dön!


_Bak bu son…Sana ölüyorum dedim inanmadın Bir son istedin İşte sana son, dedi ve bulanık dalgaların içinde kayboldu


Böylece büyük hayat oyunundan bir kişi daha diskalifiye olmuştu


----------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Ah bu hayat oyunu! Koskoca bir küme çizer, içinde sevdiklerinizle mutlu mesut yaşadığınızı sanırsınız Şen bir oyun gibi görüyorsunuzdur hayatı Ama bir gün, oyun sırasının size hiç gelmediğini anlayıp, sağa sola bakındığınızda, bir de görürsünüz ki, siz kümenin dışındaymışsınız meğer…Meğer herkes de bunu biliyormuş Oysa ne de güzel gülüyordu herkes, siz de bununla mutlu oluyordunuz O, mutluluğa yorduğunuz şen kahkahalar, sizin körlüğünüzeymiş meğer…


----------------------------------------------------------------------------------------------------------------


_ Ömer ne yapmalıyız biliyor musun? Hayatımızı pantolon cebi gibi dışarı çıkartıp, didik didik edip, tıpkı bozuk para arıyormuşçasına mutluluk aramalıyız İki kardeş el ele verip belki bu hazineyi çıkartırız ha, ne dersin?


Gülümsedi…


_Sana hayranım Küllerinden dirilmek dedikleri bu galiba Nasıl da her şeye rağmen hayata yapışmak için mücadele ediyorsun Dün geceki konuşmalarını düşünüyorum da, beş dakika sonra kezzap içecekmiş gibi bir halin vardı

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------



Polis çardağın altına oturttuğu kadını sakinleştirmeye çalışırken, kadının yalvarmaları içimi acıttı


_Lütfen söyleyin kızımı göstersin Sonya’yı göstersin…


Demek Bahar’ın bir adı da Sonya’ydı Ya değilse, ya başka bir çocuksa aradıkları Bunu öğrenmenin bir yolu vardı Mutfak kapısının yanındaki sandalyeye oturttuğum çocuğa seslendim:


_Sonya!


Hiç tereddüt etmeden başını kaldırıp gözlerime baktı


----------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Komşu kadınlar, tülbentlerinin ucuyla gözlerini siliyor, adamlar kasketlerini daha da öne çekerek gözlerini gizlemeye çalışıyordu Bu hazin tablo içinde zavallı ben, her zamanki gibi ” kara çalıyı” oynuyordum Oysa belki annesi kadar yanıyordu yüreğim Belki annesinden bile daha büyük fedakarlık yapmıştım Bu ölümcül evliliğe evet dememin en büyük sebebi, Bahar değil miydi?


Düşündüm…Acaba Sonya ya da Bahar, büyüdüğü zaman beni nasıl hatırlayacaktı Bir çocuk hırsızı olarak mı, yoksa hayatını kurtaran bir kadın olarak mı? Belki de hiç hatırlamayacaktı Bir sürü doktor yardımıyla, ona hayatının bu kısmı tamamen unutturulacaktı


Aklıma Şemsettin Sami’nin o unutulmaz romanı geldi Annesi, Fitnat’ın boynuna astığı muskanın içine, onunla ilgili mühim bir gerçeği anlatan bir mektup koymuştu Ben de öyle mi yapsam diye düşündüm Sonra bu romantik düşüncemin imkansızlığını anladım Çaresi yok, Bahar beni hiç hatırlamayacaktı


----------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Necdet, bu hallere düşeceğimi bilseydi, imkanı yok beni bu dünyayla baş başa bırakıp gitmezdi Ayrı da olsak, kanatlarını üzerimden çekmezdi

Ya annem, ya babam, bulundukları kattan bu utanç filmini izliyor olabilirler miydi? Ya köyden ayrılırken “ Beni sakın utandırma” diyen sevgili anneannem…


Alelusul yaşamanın erdeminden bahseden dedem bu halimi öğrenince “aheng-i reftara” aynı teveccühle bağlı kalabilecek miydi acaba?


Sonuçta çocuk kaçırmaya yardım ve yataklık etmekten tutuklandım


----------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Kadınlar, koca denen şeyden öylesine yılmışlardı ki, aşk ve koca kavramını bir araya getiremiyor, hatta bu ikisinden iki ayrı zıt kutupmuş gibi söz ediyorlardı Sanki evlilik, aşkın en güçlü hedefi değildi


_Aşıktım ama, geçti Şenay Abla…

Sözlerim o kadar aptalcaydı ki, karşımdaki, kocasını öldürmüş katil kadın bile bunu anladı


_Aşk geçer mi ah kızım? O öyle bir duygudur ki, emsali ne ana sevgisinde var, ne baba, ne kardeş…Hatta bazen Allah sevgisinin bile önüne geçiyor, haşa…


_Ama ne olursa olsun hiçbir şey ebedi değil Aşk da öyle…Rüzgara dayanıksız bir mum ışığı, sadece duvarlarda devasa gölgeler oluşturur Her eşya olduğundan iki misli büyük görünür gözümüze…Oysa mum küçük bir rüzgarda söner, gölgeler silinir, mum bütün çıplaklığıyla ortalıklarda kalıverir


_Yanılıyorsun, aşk vardır, yaşatır…Aşk vardır öldürür…Aşk vardır öldürtür…Aşk vardır Sur’a bile üfleseler yıkılmaz…


----------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Kuru Karı dedikleri Zehra Teyze nerden baksan altmış beş yaşlarında son derece zayıf bir kadıncağızdı O da katillerimizdendi Hem de en emektarlarından…Oğlunun gönderdiği çerezleri bol keseden dağıtırken, kadınlar ona “ Ölmüşlerine rahmet olsun” diye takılıyor O da ön dişleri eksik ağzını gere gere “Amin, cümlemizin” diye karşılık veriyordu Cezası müebbetlikti ama, kimse tam olarak kimi öldürdüğünü bilmiyordu Bir gün amcasını,bir gün kocasını bir gün kaynını öldürmüş oluyordu Hepsinin de ayrı hikayesi vardı Bu hal onda bir yalan alışkanlığından değil, hayli ilerlemiş olan Alzheimer hastalığından ileri geliyordu Garip olan, kimi öldürdüğünü unutması, ama, öldürüş hikayelerini hep hatırlamasıydı Amcasının başına kaza ile taş atmıştı Kaynını ahır tırmığıyla deşmişti Kocasını bıçaklamıştıKaynanasını ise boğmuştu Bunlardan biri gerçekti ama, hangisi Allah bilirdi…


----------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Hepinizden tiksiniyorum Çay yaptım size, zıkkımlanın oturun işte Ne var cinayet hikayesi dinleyecek


Kısa bir sessizlikten sonra Şenay Abla konuştu:


_Bana bak Canan! Üç kuruşluk aklınla, üç kuruşluk neşemize limon sıkma!


_Sorun da bu işte…Neşe diyorsun, hem de neye, cinayetini anlatmaya Çok merak ediyorum, en iyi gişeyi hanginizin cinayeti yaptı ha? Sen Şenay Hanım Cinayetini haklı göstermek için konuya ta nereden başladın Ne zorluklarla kardeşlerine baktığını, aç ve açıkta bırakmadığını son derece arabesk bir şekilde anlatacak, sonra dinleyicilerine “böyle bir ablaya bu yapılır mıydı”, dedirteceksin değil mi? “ Kocamla kız kardeşimi yatakta yakaladım, namusumu temizledim ” öz cümlen bu…Nasıl temizlendi mi namusun ha? Unuttun mu yani olan biteni Peki hayatın yoluna girdi mi, onlar öldükten sonra? Mutlu mu oldun?


Cesetlerini öyle çırılçıplak vaziyette köy kahvesinin önüne serdin diye yüzün ak oldu mu?

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------



Dört hap için altmış kağıt! Yapacak bir şey yoktu O parayı verecektim Bu bebekten kurtulmamın tek yolu bunlar, diye düşünerek avucumdaki küçücük pembe renkli haplara baktım O güzelim renklerine rağmen, bir cinayet aletiydi onlar


Avucumdaki haplardan üçünü bir peçeteye sarıp, dolabıma gizledim Masadaki sürahiden su alıp hızlıca yatağıma döndüm İçimden kendime kızıyordum Kimden korkuyorsun ya da utanıyorsun ki Bu hayatın derdini çekerken seninle miydiler?


Kısacık bir an vicdanım sızladıysa da, Ömer’in nasıl birisi olduğunu ve bana daha neler yapabileceğini düşünerek vicdanımdaki o ölgün sesi susturmayı başardım Baba olmak en yüksek devlet nişanı almak gibi bir şey olmalıydı bir erkek için Bu yüksek nişanı hak edenler almalıydı Doğrusu eski Ömer olsaydı, farklı düşünebilirdim ama, bu Ömer bir bebek nişanını hak etmiyordu


Hapı yuttuktan sonra, midemdeki bulantı daha da arttı Bu illete baş ağrısı da eklenince iyice perişan oldum Yuttuğum hap geri çıkacak diye ödüm kopuyordu O yüzden yemek masasının üzerinde duran poşetten bir parça ekmek aldım Zorlayarak da olsa yutmaya çalıştım


Zehra Teyze, elinde birkaç parça yün yumağı olduğu halde yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu Pencereden tam yüzüne çarpan ışıkla yaşı iyice ortaya çıkıyor, yüzündeki derin yarıklar burada geçen ömrünün eseriymiş gibi duruyorduGülerken kırış kırış olan yanakları, sevimli birer torbacık haline gelen göz altlarıyla anneannemi hatırlattı bana Anneannem, temiz ve nurlu çocukluğumun, emsalsiz kutsalıydı gerçi, Zehra Teyze ise bir katil Kıyaslamak mümkün değil ise de, yine de, onu görünce anneannemi ne çok özlediğimi düşündüm


Poşetten çıkarttığı küçük beyaz bir hırkayı masanın üzerine serdi Gözlüklerini gözüne takıp, şişleri eline aldı ve gülümseyerek “ya bismillah” dedi Elimdeki küçük ekmek parçasını tekrar masanın üzerindeki poşete koydum ve Zehra Teyzeye sordum:


_Ne yapıyorsun?


_Bebek hırkası…


_Bebek hırkası da…


Hırkayı elime aldım, gerçekten yumuşacık ve çok güzeldi Mini minnacık kolları, küçücük düğmeleriyle bir karıncaya aitmiş gibi duruyordu Üstelik mis gibi de naftalin kokuyordu


_Zehra Teyze, nereden çıkarttın bunu şimdi Oh ne güzel naftalin kokuyor


_O oğlumundu vakti zamanında Genç bir kadınken örmüştüm onu Beğendin mi?


_Güzel…


_Bunu da senin kızına örüyorum…


_Kızıma mı? Lütfen Zehra Teyze…Böyle şeyler söyleyerek beni üzme Benim kızım falan olmayacak


Yaşlı kadın elindeki örneğin ilmeklerini sayarken gülümsüyordu


_Biliyor musun kızım, en sevdiğim renktir yeşil Çoklarının en sevdiği renk bu değildir oysa Sen ne dersin? Yeşil güzel bir renk midir?


_Zehra Teyze, yeşil güzel bir renktir Umudu, tutunmayı, sabrı ve yeniden doğuşu çağrıştırır insana…Güzel olmasının yanında kutsaldır o yüzden biraz da…Ama sen o güzel kollarını boş yere yoruyorsun


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------



“Camlar buğulandı, görüntü bulanık artık Güvercinler, ebru sanatının figürleri gibi yayvan, seçilemeyecek kadar şekilsiz Tahammül edemiyorum bu görüntü kayganlığına, siliyorum pencereyi parmaklarımla Şimdi sadece yağmur damlalarının çizdiği esrarengiz yollar var Seç, beğen, takip et Masallar diyarına gideceksin büyümüş kız


Kandırıyorsunuz…


Takvimden kopardığım yaprağı geri dikeceğim bu gece Zaman dün olacak Doğmadığım saati gösterirken akrepler, sık kendini, yalvarıyorum anne…Sakın beni tekrar doğurma


Anneme mektuplar yazmak geliyor içimden rüzgarlı akşamlarda Fırtına balkonumdaki çiçekleri eğip bükerken, bir mukavva kutunun altına gizlediğim yüreğimi en iyi o anlar diye…O çok sonbaharlar geçirdi diye…Bir iki teselli cümlesi eder diye…Sonra parmaklarım üşüyor, sonbaharda yazamıyorum işte…Ben de mantıksız monologlar ve içi boş gibi görünen, oysa dokuz aylık bir gebe gibi ağır yükleri olan konuşma baloncuklarını salıyorum rüzgara


------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Ayağa kalktım Doktor hala gülümsüyordu


_ Kızım mı olacak?


_Hayır Kızlarınız…


Yeniden bayılmamak için muayene masasının kenarına oturdum Duyduklarıma inanamıyordum


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Alaycı bir şekilde iyi geceler dileyip odamdan çıktı O dakika bana yaşattıklarının bin katını ona yaşatacağıma yemin ettim İnsanla nasıl alay edilir görecekti Onu çok yükseğe çıkaracaktım Düştüğünde param parça olmalıydı


----------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Yalnız kaldığımda ruhumu yokluyordum Kendime sıklıkla “Ben hasta mıyım” sorusunu sormaya başlamıştım Annelik ve ihanet aynı bedene ağır geliyordu ama başka türlü hayata nasıl katlanabileceğimi de bilmiyordum Yaptığımın sadece kendime zarar vermekten başka bir şey olamadığını da biliyordum Ama bütün bu iç muhasebelerim Ömer’i görünce duruluyor, yerini şiddetli bir kin ve intikam duygusu alıyordu


Artık Ömer’in canını yakmak için bütün zemin hazırdı Bana öylesine inanmıştı ki, artık geleceğe dair planlar bile kurabiliyordu Hedeflediğim gibi onu en yükseğe çıkartmıştım Şimdi sıra aşağı atmaktaydı Bunu nasıl yapacağımı da biliyordum Ama kiminle yapacağıma karar veremiyordum bir türlü Bu kararsızlık beni bir süre daha bu oyunu oynamaya mecbur etti


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Günler geçtikçe gittiğim yoldan korkmaya başladım Öfkenin beni adi bir hiçe çevirmesinden, yeryüzünde lekeli bir yalnızlık olarak kalmaktan, kızlarımın akıbetini karartmaktan korkuyordum Ama bu korku bile erkeklere olan öfkemi dizginlememe yetmiyordu


----------------------------------------------------------------------------------------------------------------


O artık sadece Ömer değildi benim için Hayatıma giren ve beni mutsuz eden bütün erkeklerin toplamıydı Ona bakınca ne eski dostum Ömer’i görüyordum, ne de çılgın bir anında bana tecavüz eden kocam Ömer’i…O bütün erkeklerdi…Ben bütün ağlayan kadınlar Onu üzmek ezilmiş kadınların naif omuzlarıma yük ettiği kurşundan bir misyon gibiydi sanki Aklı selim bir şekilde ruhumu tahlil edebiliyordum Neyi neden yaptığımı biliyordum Ama bu hastalığın tedavisini bulamamıştım henüz

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------



Aynur ENGİNDENİZ


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.