Prof. Dr. Sinsi
|
Düşle Gerçek Arasında
Köksal AKAR
Aynı maziye takılıyor gözlerim, aynı yangında kavruluyorum sanki yüreğim kadar titrek ellerim Hüzünleriyle beraber sevinçlerini de yaşadığım dünyanın hali geliyor gözlerimin önüne Bir çırpıda gidip geliyorum o naif yıllara Çocukluk yıllarımın en yaşanılabilir yanlarını alıyorum kendime Ruhumu inciten, yüreğimi yoran ve canımı acıtan hatıralarını son şiirimin müsveddesiyle birlikte kıvırıp atıyorum bir yangının içine
“Ana…” diyor uzaklardan bir ses, ana! En kadim dostlukları yeşerten ab-ı hayat çeşmesi Uykusuz gecelerin bekçisi, bütün vefaların müsebbibi ana… Riyadan yoksun sevdaların emsalsiz Leyla’sı, sırtımı yasladığım yıkılmaz dağ… Ufuklar kadar engin, okyanuslardan derin gönül coğrafyasına sahip müstesna varlık Dört mevsim yüreğinde umutlar besleyen, ellerinde nasırlar, yüreğinde şefkat daim olan… Buğulu gözlerle baktığı hayata bir anlam veremeden tükenen ömrün sahibi ana… Meğer neleri götürmüş giderken, gidişi neler getirmiş acıdan ve kahırdan yana meğer Bırakıp gittiği günkü yaş kadar yaşamış olsam da, acısı hep tazedir, her gece vuslatına uyuyup her sabah vuslatına uyandığım anamın…
“Ve sevda…” diye fısıldıyor aynı ses kulağıma, unuturum vehmiyle Nasıl unuturum ki? Henüz gençliğin ilk basamaklarına adım attığım günlerde gözümü ilk defa ağrıtan o duyguları Herkes kadar yaşamış olduğum, herkes kadar hissettiğim ve herkes kadar duyduğum bir sızının varlığını unuturum nasıl? Her geceye bir hüzün her güne bir umut elbisesi diktiğim o yıllara ait ne varsa bir bir hatırlıyorum işte “İşte, bu benim… Bunlar da ellerim ve ellerimle yazıyorum bütün şiirleri, ben söylüyorum ayrılık türkülerini ” Bütün türküleri aynı avaz ve nağmeyle söylüyorum en yanık tarafından Gidilesi başka bir yer yok artık, duyulası bir ses… Bütün yolların aynı kapıya çıktığını görmek için otuz yıl yaşamak gerekmiş meğer Meğer bir otuz yıl aynı acıdan tatmak, aynı hüzne banmak sevdaya dair bir merakmış
Sonra hayatın kendisiyle yüz yüze olmanın bir şans(sızlık) olduğunu düşünüyorum; düşündürüyor gördüğüm rüyalar Acı-tatlı ne varsa bize sunduğu bu hayatın, her şey ama her şey için bir bedel ödemenin gerekliliğini anlıyorum Nereye gidebilir nereye kaçabilir ki insan Kendine yaşıyor zannettiği aynı yıllar, başkalarının hüznüyle doldurmuyor mu yüreğimizi Öksüzlüğün en âlâsını, garipliğin en babasını yaşatmıyor mu hayatın ağır yükü “Bugün de ölmedik” derken şükreden dillerin, hayata karşı direnirken ettiği feryatları duyan kaç kulak var sanki şu köhne, kocamış ve metruk dünyada Yoksulluğun kol gezdiği coğrafyaların varlığından bihaber yaşamayı yaşam bilen kullar da var bu garip dünyada, kendisi için yaratılmış olan nimetlerin varlığından bihaber yaşayan kullar da  Medeniyet dedikleri yaftanın kendilerini ayrıcalıklı kıldığını söyleyen saltanat düşkünlerinin, bahtları gibi kara bir coğrafyada yaşayan talihsizleri bilmediği sürece acımız da bitmeyecektir, hüznümüz de Ne zaman, nerede ve nasıl bir sonun bizleri beklediğinden habersiz, her türlü yozlaşmışlığın ardından koşan biz değil miyiz? Biz değil miyiz toplum içinde birey olarak yaşayan; biz değil miyiz heveslerimize ve ihtiraslarımıza yakın olmak isterken sevdiklerimizden uzaklaşan, yalnızlaşan… Maddeten varlıklı, maneviyat fakirleri bizler değil miyiz? Fıtratımıza aykırı emellerin peşinden koşar adım giderken, biraz daha vefasızlaşıyor biraz daha aykırı oluyoruz yaşadığımız dünyaya Her şeye dair umutlar taşımak isterken, gördüğüm şeyin gerçekte bir rüya olmadığını anlıyorum Yarınlara dair yapılası, yapılması gerekenleri düşünüyorum da, alınacak çok uzun bir yolun başında olduğumun hüznüyle uyanıyorum sabahlara İçimde çağlayanlar oluşuyor, depremler oluyor yorgun gönlümde Sıkıştıkça sıkışıyor nefesim, titredikçe titriyor ellerim, sesim, yüreğim… Ömrüm, huzura çıkış yolu olmayan bir lâbirentin koridorlarında tükenecek zannettikçe başka bir eriyorum, başka bir tükeniyorum, bitiyorum… Şükrümde gizlediğim güzelliklerin, bir gün, beni bu sıkıntıdan kurtaracak anahtarı sakladığını düşünüyor ve Hak’ka açıyorum yeniden ellerimi…
İster rüya ister gerçek; her gece uykularıma konuk olan bu düşünceler bana uğradıkça ben de mazime uğrayacağım Ben bir insan olarak yaşadığım sürece yüreğimde bir hüzün, dilimde bir dua, gecemde bir ışık hep olacak Ve yalvaracağım her gece, beni yaratan Allah’a: Bana benden yakın olan sen, beni benden iyi bilen sen, beni benden çok seven sensin Bizler yaşadıklarımızı biliyoruz, sen yaşayacaklarımızı da biliyorsun Sen bizsiz olabilirsin, biz bizsiz olabiliriz; fakat biz sensiz olamayız Hangi sıkıntıya düçar eylersen eyle, hangi zorluklarla ve hangi acılarla sınarsan sına bizleri yalnız merhametsizlikle ve umutsuzlukla sınama bizleri Allah’ım…
|