07-10-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ve Kibir Ve Kapalı Cezaevi Ve Biz
Ve Kibir Ve Kapalı Cezaevi Ve Biz Yazısı - Ve Kibir Ve Kapalı Cezaevi Ve Biz İclal Aydın - İclal Aydın Yazıları
Çok tekrar ediyorum ama  Benim hikâyemdir diye anlattığım hiçbir şey sadece bana ait değil biliyorsunuz  Televizyon programcılığımdan beri iletişim dilim birinci tekil şahıs üzerine kuruluysa da anlattıklarım birinci çoğul üzerine hep  “Ben” diyorum ama “biz”den bahsediyorum biliyorsunuz  Bu yüzden  Pazartesi yazımdan sonra  “Biz”den hayli ses çıktı  Sevgili Kont Batu yeni günün ilk saatlerinde yazımın mobil sayfa linkini Twitter üzerinden paylaştığı anda başladı hem de  Bu sızlanışımın hayli büyük bir kalabalığa hitap edeceğini biliyordum ama bu kadarını da beklemiyordum  Yorumlardan, yorumların farklılığından ürktüm desem inanır mısınız  
***
İnternet üzerinden tanıdığım okurlardan biri “İnsanların başka insanlar üzerine bu denli büyük hayal kırıklıkları taşımalarını anlayamıyorum Nasıl bir beklenti içinde iletişim kuruyor olabilirler ki? İnsanız nihayetinde, abartmaya gerek yok” yazdı  
Yine internet üzerinden tanıdığım bir başka okur “Demediğinizi bırakmamışsınız ‘onlara ’ Bir yetmemiş, bir daha, birdaha!!! Üstüme de alınıyorum şahsen Kızınca birine bir ettiyse üç ödetiyorsunuz Sizin de canınız yanıyor ama sanmayın siz de yakmıyorsunuz ‘Onların’ canının yandığına hiç inanmıyor gibisiniz bazen Bu yazı da öyle işte  ” diye yazmıştı  
***
Bu satırları okurken bir önceki yorumu yazan kişiden itirazım üzerine yeni bir mesaj geldi Diyordu ki:
“Efendimiz Müslüman aynı delikten iki kez ısırılmaz derken bunu kastediyor diyorum ve ben de böyle ısırılmalarda kendimi hatalı buluyorum Sizi incitmek istemem Asla böyle bir niyetim olamaz ama yine de böyle durumlarda içimizde gizli bir kibrin varlığına inanıyorum Kendini fazla önemseme hâli  Kendimi böyle çok yakalıyorum” diyordu
Haklı mıydı?
Kendimizle ve hayatla bu kadar dalaşmasak mı acaba? Peki nasıl başaracağız bunu? Zaten sorunun, sorumun ta kendisi bu değil miydi?
***
Ertesi gün öğleye doğru bir yakınımdan şu mesaj geldi:
“Sabahtan beri sanırım altı defa okudum yazıyı  Bir mektup yazmaya niyetlendim sonra  Senin cümlelerinin bendeki etkisini yazayım istedim Olmadı  Belki sonra  Evet  Ben de onlardan olmayanım ve evet bu yazı benim!! Gözlerinin gördüğünü, aklının kurguladığını, hayatın diklerini, hoyratlığını, telaş ve korkularımızı, aşkımızı, yaralarımızı, gücü ve zaafları ruhunla anlatmak, kelimeye dökmek seni özel yapan  Teşekkür ederim  Hissettiğim her şeyi incelikle satırlara döktüğün için  Paylaştığın için Yeterince öğrendiğimizi umut etmiş ediyorum Seni sen yapan hediyelerine saygımla Öperim” diyordu  
***
Şu anda okuduğunuz satırları çarşamba günü öğleden sonra yazmaktayım  
Kendimle, onlarla, yeni yılla, geçen zamanla, şununla bununla uğraşırken Sincan Kadın Kapalı Cezaevi‘nden bir mektup geldi  Bir sayfalık, çizgili kağıda yazılmış mektup şöyle bitiyordu:
“Şimdi F tipi işkencehanelerde yasak cenderelerindeyiz Çiçek yasak Yani yaşam yasak Direnerek kazandığımız 10 saatlik sohbet hakkımız 3 saate indirilidi Renkli kalem yasak Gökkuşağını göremez resmini çizemezsin Sadece iki kişiyi görürür hücre içinde 5 adım atabilirsin Yasakladıkları şeyler beynimizde ve yüreğimizde Hayaller kuruyor ve sokaklarda yüzlerce adım atıyoruz Soruyor, sorguluyor, verilene tabi olmuyoruz Hayatı izliyor, düzenin politikalarının ne yapmaya çalıştığını görüyoruz Öyküler, şiirler, romanlar yazıyoruz Her defasında yeni bir dünyayı keşfedecek olmanın heyecanını yaşayarak bir saatlik görüşlerde sevdiklerimizin gözlerinin ışıltısına dalıyoruz Ve bunları yapmanın, haklı olmanın onuruyla umut doluyoruz
Bizim olan 10 saatlik sohbet hakkımızı istiyoruz Sizin de bu konuda duyarlı olacağınıza inanıyoruz Bu inançla çalışmalarınızda başarılar dileriz ”
***
Bu mektup her şeyin yanıtı  
Sıradan endişelerin, günlük şikâyetlerin, hayal kırıklıklarının, hepsinin yanıtı  
11 saat değil  10 saat istiyor  Sohbet hakkını istiyor  
Mektubu iki kez okudum   
Bu yılki tüm şikâyet haklarımdan vazgeçiyorum  
İclal Aydın
|
|
|