07-10-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ortaokuldaki Türkçe Öğretmenim
nazan bekiroğlu yazıları - nazan bekiroğlu sözleri - anı örnekleri - mavi lale
ORTAOKULDAKİ TÜRKÇE ÖĞRETMENİM
Bu yazıyı görür müsünüz bilemiyorum Sanırım bunca yıl aradan sonra böyle bir gaye de beslemiyorum
“Belirli günler ve haftalar” hakkında yazmak, “günün mana ve ehemmiyeti” üzerine konuşmak gibi bir alışkanlığım da yok benim
Yok yok olmasına ya, neden bilmem, son günlerde hep sizi düşünüyorum Ortaokuldaki Türkçe öğretmenim
Sizi bu kadar çok düşünüyorsam da, bu kadar çok düşünecek derinlikte tanımadığımı da biliyorum Kim bilir, belki bu yüzden bu kadar çok düşünüyorum
Esmerdiniz, acaba nereliydiniz? Bize geldiğiniz yıllarda kaç yaşındaydınız? Yanağınızda bir yara izi var mıydı? Ama eminim gözleriniz hatırladığım kadar siyahtı Ne kadar az şey Ama bu hatırladıklarım bütün bildiklerimden ibaret Yoksa bildiklerimi unutmuş değilim Bir de koyu kahve renkli bir mantonuz vardı Bakın çok net gözümün önünde, eteklerinde üç sıra kürk Üç yılın kışında daima sırtınızda Ama size daima yakışırdı Sonra o kötü günde omzu bana sığınak
Edebiyat zevkimi filan sizden aldığımı söyleyemem
(Öyle olsaydı gidip lisede fen şubesine yazılır mıydım hiç? Sahi bunu neden yaptım? Öyleyse edebiyat zevkimi kimden aldım?)
Zaten o sıralarda “Türkçe” derslerinde bizlere anlattıklarınız, sonraları “edebiyat” adı altında öğreneceklerimizden çok farklı şeylerdi Ne hiçbirini okumadan adını ezberlemeye çalıştığımız Zeytindağı, Taymis Kıyıları, ne sahifenin baş köşesine acemi-eda çiziktiriverilmiş Falih Rıfkı, Ahmet Haşim benziyordu lisede karşılaşacağım Falih Rıfkı ile Ahmet Haşim’e (Gerçi bu gün tanıdığım Haşim de iki yıl evvel tanıdığım Haşim’e benzemiyor ya neyse)
Fakat bir ses, bütün bunların üzerinde Bize içi boş eser isimlerini ezberleyebilmiş olmanın şikayetsiz gururu kalırken, derslerimizi bir ucundan tutup da kanatlandırıveren Bir parçanın ucundan okumaya başlardınız: “Frankfurfa gelene herkesin sorduğu şunlardır”, “Faust’un Mürekkep Lekeleri”, Ahmet Haşim, Frankfurt Seyahatnamesi Bir bahar günü olmuş olmalıydı ki güneşin bir parçası sıramın üzerinde Tam önümüzde siz Elinizde boyutları şimdiki kitaplardan küçük Orta III Türkçe kitabımız Haşim’in, Goethe’nin evinde ve Faust’un yazıldığı masanın önünde hissettiklerini bize kavratmaya çalışmaktasınız Sevimli bir kalabalıkla dolu zihinleri Faust ya da Goethe’den ziyade, sözgelimi parmağınızdaki yüzükle ilgili olan bir sınıf dolusu kız öğrenci karşısında epeyce zorlanmış olmalısınz Bize kavratmak istediğiniz şeyin, yani yaşanmışın izleyici zihninde yeniden yaşanması, adının empati olduğunu çok sonraları öğrendim Haşim, Goethe, Faust Bu kadar yabancı arasında empati hissetmiş olamam kuşkusuz Lakin o gün sizi gözlerimin içi gülerek ve tam da büyülenmiş gibi dinlediğimden eminim
Söz aramızda Ortaokuldaki Türkçe öğretmenim, Bu gün “Faust’un Mürekkep Lekeleri” ni Goethe ile de Haşim ile de empati kurabilecek güzellikte öğrencilerime okurken ben, onlar kendilerini Haşim ya da Goethe yerine koymaya çalışadursunlar ben yirmi altı yıl evvel olduğum küçük kızın yerine geçmeye çalışıyorum
Nereden gelmiştiniz, nereye gittiniz? Şimdi bana biraz da “Fahriye Abla” şiirini hatırlatan şu cümle, sizin bize belki daha çok hayatı öğretmeye çalıştığınızı da hatırlatıyor Uyarılarınız vardı Uyarılarınızı dikkate alacak kadar iyi ve uslu kızlar olmak bir yana, inanın Ortaokuldaki Türkçe öğretmenim, bizi korumak istediğinizin ne olduğunu, neyi uyardığınızı anlamayacak kadar da masumduk Pembe, mavi kağıtlara yazılmış mektuplara aldanmamamızı öğütlerken siz “yeri gelince”, sözgelimi “mektup” bahsinde, pembe, mavi kağıtlara yazılmış mektupların ne zararı dokunacağını nereden bilebilirdik? Pembe ya da mavi kağıtlara yazılmış mektuplar hiç almamıştık ki biz
Sonra bir gün, öğretmenliğin, öğrencisinin okul dışındaki acısına ortak olmak anlamına da geldiğini bize gösterdiniz Nisandı Mayısın nasıl geçtiğini elbette hatırlamıyorum Sizin anlattıklarınıza pek benzemese de, hayatın bu pek kabadayı ilk öğretisi içinde Faust’un “Bir ebedî lacivert semada namütenahi yıldız serpintilerine benzeyen” mürekkep lekelerini ayırt etmiş olamam Ama inanın bana, bu cümleyi değilse de lacivert semadaki yıldız serpintilerini en fazla unutmuş olmam gereken yıllarda bile unutmamışım, bunu şimdi anlıyorum
Bu yazıyla size seslenmek gibi bir gayem yok, demiştim başlarken
Samimi miydim, şimdi artık bilemem Olur ya bu “kompozisyon” bir biçimde size ulaşır da, not defterinizi çoktan kaybettiyseniz
Benim soyadım gibi yüz çizgilerim de çoktan değişti Adım ise, hayatınızdan gelip geçen onca isimdaşım arasından size bir şey söyler mi, zannetmem Öyleyse tanıyacağınız; ben değil bir zamanki kendiniz olacaksınız Karadeniz kıyısı o yıllarda Söyledim ya Ortaokuldaki Türkçe öğretmenim; eteğine üç sıra kürk geçirilmiş kahve renkli bir mantosu ve öpülesi elleri olan bir kadındınız Siz kendinizi mutlaka tanırsınız Benimse ne yakamda kırmızı karanfil, ne elimde dantelli şemsiye meydandaki saatin eteğinde “Faust’un Mürekkep Lekeleri “nde bıraktığınız öğrencilerden biriyim sadece
Nazan BEKİROĞLU
|
|
|