Prof. Dr. Sinsi
|
Sevdalı Orkide
Sevdalı Orkide Yazısı - Hikaye Örneği - Yaşamdan Hikayeler - Yalnızlık Hikayesi - Aşk Hikayeleri
Sevdalı Orkide
Zulmü tatmıştı, genç yaşında   Ağlamayı , varlık içinde yokluğu yaşamayı, hased insanların zararlarını ve fitnenin yerle bir ettiği sevgileri    Ve aşkı tattı bir gün   Şimdi adı Sevdalı Orkide’ydi  Hasret ve aşk
SEVDALI ORKİDE
Ankara’nın sert kışlarından biriydi  Heryer buz tutmuştu  Çatıkatında yaşayan çiftin ilk çocuğu doğmak üzereydi  Baba, üniversitede okuyordu  Çetrefilli yıllardı  Türkiye, iç ve dış düşmanların teşvikiyle, boşlukta yürüyen gençlerinin çıkardığı karmaşanın sersemliğini yaşıyordu  Okumak çok zordu  Hele Anadolu’dan gelen gençler için daha zor  Tarafsız kalmak en iyi seçimdi o yıllarda  
Dersten yeni çıkmıştı Cemil  Hanımının ördüğü atkı boynunda asılıydı  Uzun gelen ucunu sol tarafa atmıştı gayri ihtiyari  Kafası karmakarışıktı  İlk çocuğu doğmak üzereydi   Parasızdı  Kayınpederi yardımcı oluyordu ama bu öyle gururuna dokunuyordu ki  Çok gururlu, genç bir adamdı Cemil  Okul sezonunda ,yazın ticaret yaparak biriktirdiği paraları harcıyordu  O yaz fazla kazanamamıştı ve ailesinden gelen yardım da , babasının işlerinin iyi olmamasından dolayı kesilmişti  Başı önünde düşünceli düşünceli yürürken, önünü birkaç öğrenci kesti  Ülkücülerden oldukları kesindi  Bıyıklarından tanımıştı  
Bakışları pek dostça görünmüyordu  
“ Sen solcu musun lan?  ”diye hırsla sordular  
“Hayır, değilim   ” diye gözlerinin içine bakarak yanıtladı sorularını  
“Ne bu atkı peki?  Sol tarafına atmışsın  Açıkça solculuğunu ilan mı ediyorsun bizim mıntıkamızda?  ”
“Ben solcu değilim, sizden de değilim  Kimseyi tutmak zorunda da değilim  Çekilin yolumdan, yoksa  ”
“Yoksa ne olur? Döver misin, öldürür müsün?  ”
“Arkadaşlar, kavga çıkarmak istemiyorum, sakin sakin evime gidiyorum  Lütfen çekilin yolumdan  ”
“Ulan sen kendini ne sanıyorsun?  Üç kişiyle başedebilir misin?  Yakarız seni şuracıkta, anan bile ağlayamaz haline  ”
“Son defa söylüyorum  Rahat bırakın beni  ”
“Sen bize kafa mı tutuyorsun bodur?  Şimdi görürsün” diyerek başladılar kavgaya  
Cemil, fazla uzun boylu değildi ama güçlü yumrukları vardı   Boğa gibi kuvvetliydi  Yumrukları ile üçünü de etkisiz hale getirdi  Biraz geç kalmışlardı ama o sırada polis arabasının sirenini duydu Cemil  Kendisi de kavgadan bitkin düşmüştü  Sendeleyerek bedenini kuytu bir köşeye attı  Polisle uğraşacak vakti yoktu  Gereksiz yere suçlu muamelesi görmek istemiyordu, üstelik nezarette haksız yere bir ton da dayak yemek istemeyecek kadar akıllı bir gençti  Önce saklandı, polis gidince uzaklaştı  Kendisine sataşanları polis götürmüştü  O geceden itibaren tarafsız ve apolitik kalmaya yemin etti   
Bu yemin gelecekte Özal’ın başa geçmesiyle bozulacak gibi olduysa da derhal bu kararından vazgeçip yeminine dönecekti  
Eve döndüğünde yorgun ve hırpalanmıştı  Ancak kapıyı kimse açmadı  Acaba?  Evet, karısı doğuma gitmiş olmalıydı  Demek bugün baba olacaktı  Hemen kayınpederinin evine koştu  Koşarken buzda kayıp düşe kalka yol alıyordu  Eve vardığında kayınbiraderi Cebeci Doğumevi’ne gittiklerini söyledi  Bir oğlu olsun istiyordu  Kendisi gibi güçlü ve akıllı  
Hastahaneye vardığında eşinin saçlarına kırmızı kurdale takılı olduğunu görünce birden takati
kesilir gibi oldu  Ama belli etmemek için çok uğraştı  Bir kızı olmuştu, kucağına verdiklerinde üzüntüsünün yersiz olduğunu anladı  Lacivert gözlü, beyaz tenli saçlarının kakülü beyaz bir bebek  Kız da olsa oğlan da olsa farketmezdi artık  O bir babaydı  Bebek, doğarken ağlamamıştı   Üç gün boyunca da ağlamadı  Normal bir bebek değildi, bakışları herşeyi görüyormuş ve anlıyormuş izlenimi veriyordu  Beyaz tenli olduğundan önce Nilüfer dediler ona  Ama sonra anneannesinin ısrarına dayanamayıp “Orkide” adını koydular  
Soğuk, Ankara’nın yakasını bırakmıyordu  Orkide doğmadan on gün önce, Maraş’dan acı bir haber gelmişti  Orkide’nin anneannesi Aylin Hanım, haberi saklamanın daha uygun olacağını düşünüyordu  Cemil’in babası Hüseyin Bey, genç yaşta ani bir kalp kriziyle hayatını kaybetmişti  Tam final sınavları vardı ve Cemil’den bir ay süreyle bu haber saklandı  Acı haberi babasının ölümünden bir ay sonra alan Cemil, bunu kendilerinden saklamalarına çok kızmıştı  Babasının toprağa verilişine bile yetişememişti  Hemen bir otobüs bileti temin edip hanımını ve yirmi günlük bebeğini alarak K Maraş’a doğru yola çıktı  Yol boyunca ağladılar  
Bu haberi hanımından da gizlemişlerdi  Nurcan Hanım, kayınpederini öz babasından çok severdi  Çocukluğundan beri kendisine” gelinim” diye hitapetmiş ve sonunda onu en titiz oğluna gelin yapmıştı  Cemil, okumayı çok istemiş ve babasının tüm engellemelerine rağmen
Ankara’da bir üniversiteyi kazanmıştı  Dayısı Ankara’da yaşıyordu  Babası da ikna olmuştu  Akıllı ve kurnaz bir adamdı  Kaynının Ankara’da yetişen kızı Nurcan’ı çok severdi zaten  Şehirde yetişmiş bir kızdı  Masum ve sessizdi  Celalli ve titiz oğlunun kahrını başka hangi kız çekerdi  Hem bu kızı oğluyla evlendirip oğlunu kaybetmemiş olacak, hem de oğlu yurt köşelerinde anarşistlere yem olmayacaktı  Arkadaşlarının oğullarının çoğu okumaya gidip çeşitli sebeplerden bir daha geri dönmemişlerdi memleketlerine  Oğlunu Ankara’daki dayısına emanet ederken söz yüzüklerini de geçirmişti parmaklarına  Üç senelik bir nişanlılık devresinden sonra evlendiler  Onlar sözlenirken büyük vaatler eden babası, Cemil’in ağabeyi Hasan’ı öyle büyük masraflarla evlendirmişti ki, düğün için aldığı borçları ödemekte zorlanıyordu  Evlendikten sonra büyük oğlu Hasan ve hanımı evde huzursuzluk çıkarıp ayrı eve de taşınınca zelzele başlamıştı  Hüseyin Bey, hayırsız oğlu Hasan yüzünden borç batağına saplanmıştı  Cemil’e yaz tatilinde bir otuz ağustos günü sade bir nikah yapıldı  Adetleri olan düğün konvoyu bile tutulmadan sessizce evlendiler  Cemil’in annesi Huriye Hanım, şehirli diye yeğenini pek istemiyordu gelin olarak  O gelip de bana iş mi yapacak diyor, onu istemiyordu  Allah’ın adaleti ki, mahallesinden aldığı kız, evlendi evleneli odasından çıkmıyor, üstüne oğlu Hasan’ı kışkırtıp kendileriyle kavga ettiriyordu  Sui zanda hayrın olmadığını göstermişti Rabbi , beş vakit namazını bir kere bile kaçırmamış olan Huriye Hanım’a  Nurcan gelir gelmez kokusuna alışamadığı bu evi tertemiz yapmaya karar verdi  Huriye Hanım, dokuz çocuk annesiydi  Herşeye yetişemiyordu  Halasına yardıma koşan iyi niyetli Nurcan, herkesin sevgisini kazanmıştı ve o yaz ev ahalisi gerçek gelin olarak Nurcan’ı seçti  
Ankara’ya döndüklerinde Cemil’in üçüncü senesiydi okulda  Bitirmesine daha iki yıl vardı  Ve hanımı hamileydi  Babası yardımı kesmişti  İlk çocukları doğsun istemiyordu  Neyle geçineceklerdi?  Hanımı ise çocuğu istiyor, ben kanaat ederim diyordu  Bu arada Cemil’in kızkardeşi Feride nişanlanmıştı  Nurcan’ın ağabeyi Feride’yi seviyordu ama Feride önce ilgilendi sonra kayıtsız kaldı bu sevgiye  Bu nişan haberi Nurcan’ı çok üzdü ve Feride’ye sitem dolu bir mektup yazdı  Ama bu mektup Cemil’in eline geçti  Benden habersiz neler çeviriyorsunuz diyerek Nurcan’ı tekme tokat dövdü  Anne karnındaki üç aylık çocuk bu yüzden düştü  Nurcan ölüm tehlikesi atlatmıştı, Cemil çok pişman oldu  
Aylin Hanım, bu olaydan sonra çok sevdiği damadına itimadını yitirdi  Kızının ve Cemil’in delice sevdalarını görmemiş olsaydı, çekip alırdı kızını ve bir daha göstermezdi yüzünü Cemil’e  Üstelik Cemil’in kızkardeşi Feride ve kendi oğlu İshak yüzünden haksız yere kızını dövmesine çok içerlemişti  
Aradan kısa bir süre geçmeden Nurcan tekrar hamile kaldı ve bu olay unutuldu  Cemil de bir daha hamileyken eşine el kaldırmadı  Orkide doğmadan on gün önce dedesi ölmüştü  Halbuki, Hüseyin Bey torununu görmeyi ne kadar istiyordu!  
K Maraş, Ankara’dan daha soğuktu  Minik bir bebek için ve lahusa bir kadın içinse daha soğuk  Gittiklerinde acılar biraz hafiflemiş, yerini kabullenişe bırakmıştı Cemil’in üzüntüden bir köşeye fırlattığı bebeğinin üstüne amcası oturacakken son anda farketmiş, o güzel yüzü ezilmekten Allah kurtarmıştı  Minik bebek, acılı ailenin maskotu olmuştu adeta  Amcaları kucaklarından indirmiyordu Orkide’yi  Fakat, kız çocuğunu ortalıkta övünerek dolaştıramadıklarından, tanımayanlara “bu bizim Ahmet  Ağabeyimin oğlu” diye gösteriyorlardı  Görenler” Bu çocukta Yusuf güzelliği var, kimseye göstermeyin nazar olur “ diyorlardı  Kış tatilinin bitmesiyle Ankara’ya geri dönüş vakti gelmişti  Cemil babasının mirasını almadı, kendisinden yaşça epey küçük kardeşlerine bıraktı varlıklarını  Toprakları borçların ödenmesi için satıldı, sadece bir dokuma makinası ve evleri kalmıştı  Ağabeyi Hasan’ı kardeşleri ve annesine sahip olması için ikna etti  Yazları geleceğini ve okulu bitirince de yanlarına geleceğini söyleyerek K Maraş’dan ayrıldı  
II BÖLÜM
Aradan bir yıl dokuz gün geçmiş ve Cemil ile Nurcan’ın ikinci çocukları Eray dünyaya gelmişti  Yine bir sömestre tatiliydi ve Cemil satış yapmak için Anadolu yollarına düşmüştü  Fakülte tatil olur olmaz K Maraş’a gidiyor, kardeşlerinin ve amcalarının ürettiği kumaşları alıp Anadolu şehirlerindeki tüccarlara pazarlıyordu  
Gece otobüse binip sabaha kadar yol alıyor, ertesi gün satışını yapıyor ve akşam yine otobüsle bir başka şehre gidiyordu   Otobüs yol alırken uyuyor, böylece şehirlerde kalmadan bir hafta içinde evine dönüyordu  
Yine böyle bir satış seyahatindeydi  Oğlu doğmuştu ama bunu Ankara’ya döndüğünde öğrenecekti  Oğlu çok zayıf ve küçüktü  Mide kapakçığında sorun vardı ve ameliyat edilmişti  Çok kısa bir zaman sonra, Nurcan’ın iyi bakımıyla topaç gibi bir bebek olmuştu  
Eray kara kaşlı, kara gözlü bir bebekti  Orkide onu çok seviyordu, ikiz gibi büyüdüler  
Ertesi sene Cemil fakülteden başarıyla mezun oldu  Nurcan memur olmasını istiyordu, o zamanlar memuriyet gözde bir meslekti  Ama Cemill zengin olmak istiyordu ve bunu serbest ticaret yaparak sağlayacaktı  Yılmadan çalıştı, Anadolu’nun hemen her şehrini gezdi ve çok geçmeden durumları düzelmeye başladı   
İstanbul yolu gözükmüştü Cemil’e  Bu memur şehrinden ticaretin merkezi olan İstanbul’a taşındılar  Sultanhamam’da bir yer kiraladı Cemil  Dürüst, azimli, tuttuğunu koparan, yaman bir genç adamdı  O zamanlar kumaş ticaretini Yahudiler yapıyor, birkaç Türk firmasının dışında üretim yapılmıyordu  İthal kumaş İstanbul piyasasında revaçtaydı  
Cemil Yahudi tüccarlardan çok şey öğrendi  Sonra da K Maraş’da üretilen kumaşları İstanbul’da pazarlamaya başladı  Ayrıca kumaşlarını sattığı fabrikaları ,o zamanlar Türkiye’de üretilmeyen kot kumaşını dokumaya özendirdi  Zekası ve girişimciliği, fabrika sahiplerinin hoşuna gitmişti  Ona müdürlük teklif ettiler  Ama o , bağımlı çalışacak bir adam değildi  Serbest çalışmalı ve kimseyle ortaklık kurmadan kendisi kazanmalıydı  
Birkaç yıl sonra Cemil, kendisine ev ve araba alacak kadar iyi duruma gelmişti  Yirmi sekiz yaşında ve zenginliğin başında bir adamdı  
Tıpkı bir lokomotif gibi çalıştı  O sıralarda ağabeyi Hasan ve kardeşlerini de anneleriyle beraber İstanbul’a getirtti  Ancak onlara dışarıdan yardım yapmakla beraber ortak olmadı  
Kafaca anlaşamıyordu onlarla  Ağabeyi ve kardeşleri ilkokuldan sonra okuyamamışlardı  Bu yüzden Cemil’i kıskanıyor, onun para kazanma başarısını çekemiyorlardı  
Cemil tüm bunlara rağmen onları zaman zaman evinde misafir ediyor, ticari tecrübelerini aktarmaya çalışıyordu  Bu arada ortanca kardeşleri Mehmet evlenmişti ve annesi ile diğer kardeşlerinin sorumluluğunu üstlenmişti  Hasan ise öylesine hırslanmıştı ki, ailesinden tamamen kopup kendi dünyasını kurmuştu İstanbul’da  Kardeşi Cemil’in adını kullanarak Sultanhamam piyasasında kendini tanıttı  Ancak hırsı öyle muazzamdı ki, kardeşinin gittiği tüccarları takip ediyor, ardından yanlarına gidip Cemil’in teklifinden daha aşağı bir fiatla işlerini baltalıyordu  
Tüm bunlara rağmen, Cemil’in dürüstlüğü, verdiği sözü zamanında yerine getirmesi ve tahsilat sırasındaki efendiliği tüccarların ona güvenmesini sağlıyordu ve Allah, Cemil’e yürü ya kulum dedi  
Cemil’in iş ve rahat bir hayat tutkusu onun saatlerce çalışmasına neden oluyordu  Bu arada çocuklarının büyüdüğünü fark etmemişti bile  Eray çok yaramaz bir çocuktu  Orkide onun küçük annesi  Apartmanlarının önündeki çocuk parkında oynarlardı sabahtan akşama kadar  
Ablalık yapmak çok zordu Orkide için, çünkü Eray başına hep bela açardı  Bir keresinde kendisinden beş yaş büyük dilsiz bir kızla alay etmiş, onun taklidini yapmış ve kızdırmıştı  O da Eray’ı ve suçsuz da olsa Orkide’yi kovalamaya başlamıştı  Beraberce apartmana girdiler, bir yandan da “anne, kurtar bizi” diye bağırıyorlardı  Eray, asansöre binip kapıyı kapattı ve düğmeye bastı  Orkide dışarıda kalmıştı, merdivenlere doğru kaçtı  Ama kız onu yakaladı ve sıkıştırıp bir güzel dövdü  Eray annesine haber vermişti, yetişmeseydi kız onu daha fazla pataklayacaktı  Orkide’nin kaşı yarılmış, kanıyordu  Kız sakinleşmişti ve dışarı çıktı  Ama Nurcan Hanım bu olaya çok sinirlenmişti  Orkide’den olayın ayrıntılarını duyunca Eray’a ceza vermeye karar verdi  Bir gün boyunca sokağa çıkmayacaktı  
Eray, parkı çok seviyordu ve ağlamaya başladı  Nurcan Hanım, Orkide’nin yarasını temizlemek ve bandajlamak için banyoya götürdü kızını  Sokak kapısını kilitlemiş ve anahtarını beline asmıştı  Onlar banyodayken Eray annesinin yatak odasına gidip bütün gazete kağıtlarını kauçuk yatağın altına doldurup kibriti ateşledi  Sonra da banyoya gelip” anne, sana bir sürprizim var” dedi  Dört yaşında bir çocuktu daha  Herşeyi oyun sanıyordu  Annesi odadan gelen koku ve dumana koştu  Kapıyı açtığında alevlerle karşılaştı  ”İmdaaaat, yangın var” diye bağırıyordu  Şaşkınlıktan anahtarı nereye koyduğunu bile unutmuştu  Duman tüm evi sarmıştı  Eray ve Orkide’nin ellerinden tutup evin içinde bir o yana bir bu yana koşturuyordu  Dışarıdan komşular kapıyı yumrukluyor,” çıkın dışarı” diye bağırıyorlardı  Nihayet, anahtarı beline astığı aklına geldi ve kendilerini zor dışarı attılar  Komşular içeri girip tüp ve televizyonu dışarı çıkardılar  İtfaiye yetiştiğinde evin yarısı yanmış, kül olmuştu  Ancak, o evden canlı çıktıklarına şükrediyordu Nurcan  
Cemil haberi alıp eve geldiğinde, gözlerine inanamadı  Çalışıp sahip olduklarının çoğu yanmıştı, ancak olayın nasıl olduğunu öğrendiğinde Allah’a sevdiklerini koruduğu için şükretti  ”Üzülme, yeniden döşeyeceğiz evimizi “dedi, ağlayan Nurcan’a  Ve bir ay sonra evleri eskisinden bile güzel olmuştu  Bu olay, Cemil’in müteahitliğe ilgi duymasını sağladı  Çalıştığı ustabaşlarına sorular soruyor, işin inceliklerini öğrenmeye çalışıyordu  
Derken uzun süredir tehir ettiği askerliği gelip çatmıştı  O sıralar paralı askerlik imkanı çıkmıştı  O da bu fırsatı değerlendirip askerlikle ilgili problemini bitirmek istedi   Ancak yüklü parası vardı bankada ve gayrımenkule bağlaması akıllıca olacaktı  
Kardeşleri yeni yapılan bir siteden ev alacaklardı, apartman yirmisekiz daireliydi  Cemil’in
para konusundaki endişelerini bildiklerinden kendileriyle ortak bir yatırıma ikna ettiler  Apartmanın yarısını kendileri, yarısını Cemil alacaktı  Cemil, adaletli bir dağıtım yapmıştı  Kardeşleri Cemil’i kıskanmakla beraber, onun hesaptaki dürüstlük ve eminliğine
inanırlardı, bu yüzden tereddütsüz onun dağıtımına razı oldular  
Cemil kendisine ayırdığı yanyana iki daireyi birleştirip çok güzel bir dekorasyonla içine taşındı  Nurcan, kayınvalidesi, beş kaynı ve eltisi, iki görümcesi ve eşleri , kalan dairelerin kiracılarıyla aynı apartmanda oturacaktı artık  Herkes görünüşte çok iyi geçiniyor gibiydi, ancak kıskançlık ve rekabet devam ediyordu  
Orkide yeni evlerini çok sevmişti, odasında kocaman bir yatağı, gardrobu, çalışma masası,
aynası olan şanslı ve mutlu bir çocuktu  Çalışkan bir öğrenciydi üstelik  Kendisi zor koşullarda okumuş olan Cemil, çocuklarını okutmayı hedef haline getirmişti ve eğitimleri için hiçbir şeyi kısıtlamıyordu  Kısa dönem askerliğini yapıp döndükten sonra yine aynı hızla işlerine döndü  Çocuklar hep annelerinin gözetimindeydi  Cemil, işlerine dalmış, çok nadir görüyordu çocuklarını  
Doğu Kültürü ile yoğrulmuş Huriye Hanım, oğlunun bu Batılı adetlere düşkünlüğünü hiç sevmiyordu  Ankara’da okuyan ve Ankara’da yetişmiş Nurcan ile evlenen oğluna için için kızıyordu  Otoriter bir kadındı ve diğer oğullarını ve gelinlerini yönetiyordu  Ancak Cemil’e diş geçiremiyordu  Tüm gelinleri örtülüydü, ama Nurcan’ ı örtünmeye ikna edemiyordu  Çünkü oğlu istemiyordu  Bazen kızıyor, kendisinden uzun yıllar ayrı kalmış oğluna otoritesini kabul ettirmeye çalışıyor, ancak oğlu ters tepki verince yumuşuyor vazgeçmiş görünüyordu  Her iki taraf için de zor bir durumdu  Uzun yıllar ayrı hayatlar yaşadıktan sonra aynı apartmanda yaşamak ve alışkanlıkları paylaşmak zorunda kalmak zordu  
Huriye Hanım, torunlarını çok severdi  Dindar bir kadındı ve çocuklarının da torunlarının da dindar olmasını istiyordu  Fırsat buldukça mevlit okutur, evini Kur’an okumaya açardı  
Tüm gelinlerini ve torunlarını biraraya toplar, hoca çağırtır ve sohbet düzenlerdi onlar için  
Orkide’nin çocukluk ve genç kızlığının ilk yılları bu apartmanda geçti  Babaannesini dinlemeyi çok seviyordu  Onun anlattığı dini hikayeleri dinliyor, peygamberlerin hayatlarını okumaya bayılıyordu  Eray pek ilgilenmezdi bu hikayelerle  Orkide halasından Kur’an okumasını öğrendi  Babaannesinden de namazı  Cemil, Cuma ve bayram namazlarını ve bir de sabah namazlarının kazasını kaçırmazdı  Küçükken öğrendiği Kur’an-ı Kerim’in Yasin Suresi’ni her bayram namazından sonra babasının ruhu için okurdu  Ama onun din anlayışı bu kadardı ve orta yol bu olmalıydı  Diğerlerini aşırılık olarak görüyor, politikadaki gibi din anlayışında da tarafsız olmayı istiyordu  Ne aşırı dindar olunmalı, ne de dinsiz  
Çevresindeki dindar insanları, köylülüğünü aşamamış, kıyafet devrimine uyamamış, mantıksız kişiler olarak görüyordu  Buna annesi, amcaları, kardeşleri ve aileleri de dahildi  
Ancak, Doğu kültürünün gelenekleri ve töreleri , sosyal muhafazakarlığını ve kıskançlığını örttüğü için ; toplumun değerleri üstündür mantığıyla aile hayatında pekçok şeyi kısıtlıyordu  Özellikle Orkide’nin arkadaşlık ilişkilerini  Orkide genç kızlığı boyunca hiçbir kız arkadaşı veya erkek arkadaşı ile okul dışında arkadaşlık kuramamıştı, çünkü babası bunları engelliyordu  Eğer okumak istiyorsa tüm bunlardan uzak kalmalıydı, aksi takdirde kendisini görmeye gelen ilk uygun kocaya verilir, tahsil hayatı bitebilirdi  Orkide bunları yaşamaya başladığında oniki-onüç yaşlarındaydı Söylenenleri algılayamıyordu bile  
Ama çocuk yüreği bir karar vermişti, erkek gibi olacaktı  Çirkin olursa kimse onu birine beğendirip evlendiremez, böylece tahsil yapabilirdi  Hızla kilo almaya başladı  Çünkü erkekler şişmanları beğenmezlerdi  Sert bakmayı öğrendi aynanın karşısında  Kaşlarını çattığında lacivertten yeşile dönen gözleri yok oluyor, kısık gözlerinden alev fışkırıyordu  
Okuldaki tüm sosyal çalışmalara babasından gizli katılıyordu  Zar zor okul korosuna girebilmişti babasını ikna eden annesi sayesinde  Ancak her hareketi kontrol altındaydı  
Kardeşi Eray kendisine bekçi tayin edilmiş, tüm kuzenleri aynı okula verilmişti  
Erkek Fatma diyorlardı ona  Ağırbaşlılığı ve sınırlı arkadaşlık ilişkileri nedeniyle muhafazakar sülalesinin takdirini kazanmış, okuyabilir tescilini almıştı Orkide  
Aradan dört yıl geçmiş, kardeşleri ile arasındaki uçurumu farkeden Cemil, Nurcan’ın da ısrarlarıyla uzaklarda bir ev arayışına girmişti  Havuz yüzünden yaptıkları tartışma yüzünden garaj kapısını kilitleyen küçük kardeşi Yunus yüzünden çıkan kavga, Cemil’in ağır bir sinirsel travma geçirmesine sebep olmuş, cinnetin kapısından dönmüştü  Sakinleştirici iğnelerle yatıştırılan Cemil, iyileştikten sonra ayrı ve uzak bir evde oturmaya karar vermişti  
Aylarca haftasonları Nurcan ve çocuklarıyla beraber ev aradılar  Kendilerini mal sahibiyken evlerinden atılan kiracı gibi görüyorlardı  Huzurları kalmamıştı ve yarısına sahip oldukları apartmandan İstanbul içinde ama kardeşlerinden epeyce uzakta bir yere kendilerini atmak için uğraşıyorlardı  Ama bir türlü o evden çıkamıyorlardı  Sanki büyük bir kuvvet onları tutuyordu  Nurcan bir gece rüya gördü  Yeşillikler içindeki bir tepede eski bir köşke doğru yürüyordu  Ama kapısı kilitliydi ve açamıyordu  Sonra köşkün bahçesinde Huriye Hanım’ı gördü  Kapının anahtarı onun elindeydi ve saklıyordu  Nurcan ona yöneldi ve “Halacığım, anahtarı ver” dedi  Huriye Hanım,” Hayır, vermeyeceğim  Gidemezsiniz  Oğlumu benden ayıramayacaksın, çünkü bunun için her gece dua ediyorum” dedi  Nurcan uyanır uyanmaz duaları hep kabul olan halasını düşündü  Onun helalliğini almadan bu evden çıkamayacaklar, huzura kavuşamayacaktı Cemil  Aslında kendisinin eltileriyle sorunu yoktu, ama Cemil’in kardeşleriyle yaşadığı huzursuzluklar aileyi mutsuz ediyordu  Üstelik kocası artık eskisi gibi sabırlı ve mutlu bir adam da değildi  Sebepli sebepsiz kendisine ve çocuklarına kızıyordu  Kişiliği dengesizleşmişti kardeşleriyle kavgasından sonra  Üstelik eskisi gibi çocuklarını sormuyor, onları okşamıyor, tatlı sözler etmiyordu  Kendini sonsuz bir hırsla işlerine vermiş, gözü paradan başka birşey görmez olmuştu  Rüyasını Cemil’e anlattı  Ev bulamamalarının sebebi annesinin razı olmamasıydı  Cemil o akşam annesine en sevdiği tatlıyı alıp ziyaretine gitti  Kardeşleriyle aynı yerde yapamadığını, onlardan farklı düşündüğünü ve yaşadığını anlattı 
”Anneciğim, ayaklarının altını öpeyim, rıza göster de bu üzüntülerden kurtulalım  Senden ayrılmış olmayacağız, İstanbul’un içindeyiz  Gelir bizde istediğin kadar kalırsın” diye yalvardı  
Huriye Hanım,”Oğlum sen gidersen hepsi de çil yavrusu gibi dağılır, diğer gelinler de ayrılık isterler, düzenimiz bozulur   Razı değilim gitmenize  ” dedi  
Cemil annesini ikna etmeye kararlıydı  ”Anneciğim kardeş katili olmamı mı istiyorsun? Bunların saygısızlıklarına dayanamıyorum, delireceğim neredeyse  Razı ol da gideyim, sonra daha kötü olur, bunu bilesin  ”
Huriye Hanım sesini çıkarmadı, düşünüyor gibiydi  ”Hele çaylarımızı içelim bir, ondan sonra konuşuruz” dedi birkaç dakika sonra  O gece bir daha bu konuyu konuşmadılar  Cemil, dairesine çıktı  Huriye Hanım düşünceliydi  Namazını kıldıktan sonra ellerini açıp dua etti  
“Allah’ım sen neylersen güzel eylersin  İyilikler ver bize  Herşeyin hayırlısını nasip eyle, Cemil oğlumun hakkında da hayırlısını ver Ya Rabbi!  Hayır getir başımıza  ”
O gece, Nurcan rüyasında tekrar halasını gördü  Sanki aralarında görünmez bir ruhani bağ vardı  Anahtarı kendisine uzatmış, gülümsüyordu  ”aç kızım kapını, sabrınla hakettin  Bu anahtarı oğluma değil, sana veriyorum  ” dedikten sonra arkasını dönüp uzaklaştı  Nurcan anahtarı aldı, kapıyı açtı  Karşısında çok güzel döşenmiş ve muhteşem manzaralı bir ev duruyordu  Ancak bir huzursuzluk kapladı içini  Bu ev önce ışıklıydı ama sonra kararmaya başladı ve karşıdaki denizin rengi maviden griye döndü  Dalgalar yükseliyor, evini de kendini de alıp götürüyordu  Çocuklarının çığlıklarını duydu  Kocası ve tanımadığı bir kadın ise kahkahalarla gülüyordu, seslerini duyuyordu, ama kendilerini göremiyordu  Kan ter içinde uyandı, neydi bu?  Hayır olsun deyip tekrar uyumaya çalıştı, ama gözlerini kapatamıyordu  Sabahı zor etti  Fakat bu rüyayı kimseye anlatmayıp bir sır gibi sakladı  
Aradan bir hafta geçmemişti ki, Cemil kapıdan girer girmez “müjde, müjde   İstediğimiz gibi bir yer buldum  ”diye neşeyle Nurcan’ı öptü  Nurcan’ın gözleri parladı sevinçten  Nihayet, huzura kavuşacaklardı  ”Nasıl bir daire, nerede? ” diye soru yağmuruna tuttu Cemil’i  
“Hele bir yemeğimi hazırla, sana ayrıntılarıyla anlatacağım ”dedi Cemil  Nurcan,”sofra hazır, sen içeri girer girmez ellerini yıkayıp oturmaz mısın sofraya” diye neşeyle sordu  ”Haklısın sevgilim, hadi çocukları çağır, onlara ve sana anlatacak çok haberim var ”
Hepsi sofrada yerlerini aldılar  Çorbalarını içerken Cemil başladı anlatmaya  
“Beylerbeyi’nde harika bir arsa buldum  Tepede, bütün Boğaz’a hakim  Tam bir buçuk dönüm  İçinde eski bir köşk var, şu anda kiracılar oturuyor ama çıkmak üzerelermiş  Arsa miras malı  Üç kişiye ait, ama kiracıları K Maraş’lı  Komisyoncuyu aradan çıkarıp beni gerçek sahipleriyle tanıştırdı  Fiat da oldukça uygun  Ellerinden hemen çıkarmak istiyorlar  Köşkün içinde olduğu bir dönümlük arsayı gelecekte yapmak üzere bırakacağım  Yarım dönümüne de kocaman lüks bir apartman yapacağım  Sana bahçenden bir gül vermediler, Nurcan  Beni de kendi garajıma koymadılar  Büyük bir bahçemiz olacak  Evimizin önünde de koca bir garaj  Allah’ın hazinesinde çok  Herhalde annem razı oldu ki, burası karşıma çıktı  Sekiz ayda oradayız  ”
Nurcan sevinçliydi, ama bir daire istiyordu  Ona ve ailesine iyi bir semtte, düzenli bir daire yeterdi  Hazır yapılanlar dururken sekiz ay daha bu huzursuzluğu yaşamak  Aklından bunlar geçerken, “çocukların okulu başlıyor, eğer okul sezonunun tam ortasında taşınırsak adapte olamazlar  Bize inşaata yakın bir yer kiralasan, çocuklar da orada okula başlasa, ne dersin?”
Cemil’in yüzü bir anda değişti  ”Ne kirası! Evim varken kira mı vereceğim? Biz zar zor okuduk, ama okuduk  Şu çocukları bisküvi yiyen beceriksizlere çevirdin zaten  Bu evde size danışırım, ama son karar benimdir  Demokrasi uyguluyorum, size yapacaklarımı anlatıyorum daha ne istiyorsunuz?  Kafamı kızdırma, bir daha söz hakkı alamazsın yoksa!” Bu Cemil’in son zamanlarda alışılagelmiş haliydi  Zenginleştikçe, “iyi Cemil gel-gitler gibi arada sırada uğruyordu ailesine  Genel hali “zalim ve diktatör Cemil” idi  Ancak kendisini demokratik diye kabul ettirmeye çalışıyordu  Orkide onbeş yaşında bir genç kızdı ve herşeyin farkındaydı  ”Babacığım, demokratik demek –son kararı reis verir- demek değildir  Eğer maiyetindekilere danışıyorsan onların ortak kararına saygı göstermelisin  ama sen bizim oyumuzu sormadın bile!” diye atıldı  Cemil, Orkide’yi çok sever, onun akıllılığıyla övünürdü  Nurcan’dan daha çok değer verirdi ona  ”Bana benziyor, keşke erkek olsaydı  İşlerimde bana yardımcı olurdu” diye iç geçirirdi hep  Bu konuşma canını sıkmış, Orkide’nin kendisini mantığıyla köşeye sıkıştırması hoşuna gitmemişti  ”Sen karışma, ben babayım  Babaların dediği kanundur bu evde  Evlatlar sorgulayamaz babalarını  Yemeğinizi yiyin şimdi, ondan sonra herkes işine” diyerek kalan yemeğini bitirmeye koyuldu  
Eray ve Orkide odalarına çekildiler  Bir ara Eray, ablasının odasına geldi Yüzü asılmıştı   ”Orkide, babam neden seni benden daha çok seviyor?  Ben ufak yaştan beri yazları onun yanında çalışıyorum, derslerim iyi değil diye beni azarlıyor, kulağımı çekiyor, yaptığım hiçbir işi beğenmiyor  Beni hep dayılarıma benzetiyor  Ama sen onunla konuşuyorsun, seni dinliyor ve kendisine benzetiyor  Hatta annemden bile daha çok dinliyor seni  ”diye derdini söyledi ablasına  Orkide,”üzülme kardeşim  Sen erkesin diye sana daha çok yükleniyor  Üstelik senin yapacağın işlerin çoğunu bana yaptırıyor  Kiracıların aidat ve kira hesaplarını ben takip ediyorum, bunların yanında derslerimi başarıyorum  Sorun çıkarmadan okuluma gidip geliyorum  ”dedi  Eray’ın yüzü asıldı  ”Yani ben işe yaramazın tekiyim, öyle mi?”
“Hayır, kardeşim  Sen daha önemlisin babam için  Sen onun soyunu sürdüreceksin, erkeksin ve ileride işlerinin tümünü sen yapacaksın  Ben de sana yardım edeceğim  Tamam mı?
“Bana yardım edecek misin gerçekten? Ya evlenip gidersen?”
“Hayır, ben karar verdim, evlenmeyeceğim  Okuyup doktor olacağım, insanları iyileştireceğim  ”
“Ben de babam gibi zengin olacağım ve herkes söylediklerimi yapmak zorunda kalacak!”
dedi Eray  
III BÖLÜM
Aradan iki ay geçmişti  Cemil, arsayı satın almış ve inşaatın projesini çizdirmişti  Mimar Müge Hanım ile projenin hazırlık safhasında arkadaşlıkları ilerlemiş, cazibesine dayanamamış ve kısa bir birliktelik yaşamıştı  Nurcan’ın haberi olmadan yaşadığı ilk ilişki değildi bu  Son birkaç yıldır çapkınlığa başlamış, eski masumiyetini yitirmişti  Yaşadığı kısa beraberlikler kendini iyi hissettiriyordu ona  Sonra hiçbir şey olmamış gibi evine geliyor, sorumlu bir eş ve baba oluyordu  
Nihayet ev bitti ve taşındılar  Köşke dokunmadan bahçeyi düzenledi Cemil  Gül fidanları, ateş çiçekleri, meyve ağaçları, çam ağaçları ve ithal çimlerle süsledi bahçesini  Apartman o civardaki en güzel yapı olmuştu  Bu arada Nurcan üçüncü çocuğuna hamileydi  Yeni ev, yeni evlat, yeni mobilyalar  Dünya tüm çekiciliğiyle önünde duruyordu  Ama içinde ince bir sıkıntı vardı  Acaba huzura kavuşacaklar mıydı?  
Yeni evlerinde mutluydular  Onaltı yıl sonra gelen kızbebek daha bir mutlu etmişti onları  
Cemil, daha rahattı ve daha az sinirliydi artık   Kardeşleriyle dargın da değildi  Araları Gülcan’ın doğumuyla düzelmişti  Barışmışlardı  Uzak olunca, yaşantısını görmediklerinden kıskançlıklarına maruz kalmıyordu Cemil  Ama sorunlar asıl şimdi başlamıştı  Eray bir delikanlıydı ve Cemil’in ters davranışları Eray’ın asi bir evlat olmasına sebebiyet vermişti  
Eray, ablası ve babasından nefret ediyordu  Annesini de kendisini koruduğu için çok seviyordu  Evde kutuplaşma başlamıştı  Orkide bu duruma çok üzülüyordu  İçin için babasına kızıyordu  Son zamanlarda, kendisi de babasının davranışlarından şikayetçiydi  Cemil, üniversite sınavlarına hazırlanan Orkide’ye yeni apartmanın da hesaplarını yüklemişti  Bir yandan derslerin ağırlığı, diğer taraftan hesaplar  Üstelik babasını memnun etmek çok zordu  Saatlerce babasıyla hesap yapıyor, uyku saatleri olması gereken saatlerde de ders çalışıyordu  Bu, her ayın birinden onbeşine kadar sürer, diğer onbeş gün ara ara devam ederdi  Babasının en ufak bir yanlışa bile tahammülü yoktu  Üstelik düzen hastası bir adamdı  Orkide dayanamayacak hale geliyor, geceleri ağlıyordu  Üstelik, küçük kardeşi büyüdükçe onu çok seviyor, yanından ayrılmıyordu  Okuldan gelir gelmez onunla ilgilenmek zorunda kalıyordu  Eray ise her hareketini ve konuşmasını tersliyordu  Çok mutsuzdu Orkide  Ama mutlu rolü yapıyordu ve iyimser olmaya çalışıyordu  Annesiyle babası gittikçe daha çok tartışır olmuşlardı  Cemil hiçbirşeyden memnun olmuyor, Nurcan da aynı şekilde karşılık veriyordu  Bir dargın bir barışık geçiyordu günleri  
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, hedefine kilitlenen Orkide, üniversite sınavlarında tıp fakültesini tutturmayı başarmıştı  Cemil kızıyla gurur duyuyor, ancak yine de memnuniyetsiz davranıyordu  
“Senin asıl işin işletme olmalıydı kızım  Büyük bir projem var, sen de aile şirketimizde çalışacaktın, mezun olunca  Neyse, okulunu bitir, yine benimle çalışırsın  Ben sana öğretirim işletmeciliği  ”
Orkide”tamam babacığım, istediğin gibi olsun, zaten ben de böyle düşünüyordum” diyordu ancak içinden farklı düşünüyor, pasif bir direnişi başlatıyordu o zamandan  
Cemil, kızına kullanması için ve başarısının karşılığı olarak kırmızı bir spor araba aldı hemen  Orkide, fakülteye arabasıyla gidip geliyor, kendisi gibi birkaç zengin çocuğunun ve bedavacı takımının dışında tüm arkadaşlarının tepkisini çekiyordu  Arkadaşlarından babası nedeniyle uzak duruyordu çünkü Cemil, arkadaşlığın boş olduğunu, hepsinin menfaat peşinde olduklarını telkin etmişti kızına  Başlangıçta, birkaç arkadaşının dışında kimseyle görüşmüyordu Orkide  O da not alışverişi sebebiyle  Erkek arkadaşlarından ise tamamen uzaktı   Onun zengin ve kendini beğenmiş bir kız olduğunu düşündürüyordu bu davranışı arkadaşlarına  Aslında arkadaş canlısı bir kişiliği vardı, ama korkusundan gösteremiyordu henüz  Sanki babası onu izliyormuş, her hareketini eleştiriyormuş gibi geliyordu ona  
Altı ay sonra Orkide lisedeki canlı kişiliğine kavuşmuştu  Çevresindeki arkadaşları şaşırmalarına rağmen onun kişiliğinden çok etkileniyorlardı  Kısa süre sonra babasını aşmış,
Özgüveni onu bir yıldız gibi parlatmıştı  Sadece arkadaşlarını değil, hocalarını da etkileyen keskin bir anlayış kabiliyeti vardı  Sosyal yönünü hep saklamıştı babasından  Onun dışında farklı bir çevre oluşturmuştu kendisine  Ancak hala özendiği halde bir flörtü yoktu  Halbuki çevresinde kendisine arkadaşlık teklif eden birkaç kişi vardı  Güzelliği, bakışları ve konuşmadaki ustalığıyla büyülüyordu karşısındakini adeta  Ancak o kendisine bir söz vermişti  Doktor olmadan evlenmeyecekti  Üstelik babasının flört konusundaki fikirlerini de biliyor, çekiniyordu  Adeta istridye içindeki inci gibi sakladı duygularını  O mücevheri sadece evlendiği kişiyle paylaşacaktı  Platonik olarak beğendikleri oluyordu ancak duygularını gizlemekte ustalaşmıştı ve bunu kimse anlayamıyordu  Beğenilerini kendi içinde yaşar, kız arkadaşlarıyla paylaşmazdı  Ama, fikirlerini saklamazdı  Boş zamanlarında hocalarıyla oturup bilimsel konuşmalar yapar, onlardan fikir alırdı  
Eray, Orkide’nin üniversiteyi kazanmasına çok içerlemişti  O hep başarılıydı, kendisi ise üniversite sınavlarını kazanamamıştı  Orkide’den gittikçe uzaklaşmıştı  Artık abla-kardeş değil, iki rakiptiler Eray’a göre  Ablası ise bundan rahatsız oluyor, kardeşinin davranışlarının aksileşmesine üzülüyordu  Artık ona ulaşamıyordu, çünkü Eray onu dinlemiyor, kaçıyordu konuşmaktan  Orkide, toplum içinde rahatça konuşuyor, tüm dikkatleri üstüne çekiyordu  Onu ise pek önemsemiyorlardı  Kıskançlık damarlarında demirleşmişti sanki  
Cemil ise iş çevresinden edindiği arkadaşlarıyla zaman geçiriyordu artık  Nurcan’ı arada sırada davetlere götürüyordu  Nurcan genç kızlığından beri hayal ettiği herşeye kavuşmuştu  Güzel elbiseler, şık balolar, davetler  Tüm bu gösterişli yaşama rağmen kocası evde despotça davranıyor, davetlerden döndükten sonra Nurcan’ı küçümsüyor ve cehaletle suçluyordu   Nurcan, arada bir oğluyla dertleşiyor ve beraberce Cemil’i çekiştiriyorlardı  Cemil’in geçici de olsa ilişkileri Nurcan’ı, için için, kocasına düşman etmişti  Eray babasıyla çalıştığından bunlardan haberdardı ve annesini üzdüğünden dolayı babasına kin besliyordu  O kendisini de üzmüştü  Babasına benzeyen Orkide’den hoşlanmıyordu ikisi de  Nurcan’ın arada sırada annelik duyguları kabarıyordu ama erkek gibi yetişen ve ev işleriyle hiç ilgilenmeyen Orkide’ye kızıp tartışma ortamı yaratıyor, sonra da Orkide’yi Cemil’e şikayet ediyordu  Böylece kocasından intikam alıyordu  ”Senin oğluma yaptıklarına karşılık, benim kızına yaptıklarım” der gibi  Gülcan ise bu hengamede başıboş büyüyordu  
Nurcan ile kızının arası gittikçe açılmaya başlamıştı  Orkide, annesinin bu manasız pasif agresif davranışlarına çok içerliyordu  Haksız yere çıkarttığı tartışma ortamlarından nefret ediyordu  Babasının çapkınlığından annesini sorumlu tutuyordu  Bu arada kendisini büyük bir boşlukta buldu  Arada sırada babaannesi evlerine misafirliğe geliyordu  Devamlı oğluna “bu gidişin gidiş değil  hanımını da çocuklarını da uçuruma sürüklüyorsun  Bu evde namaz kılınmıyor  Örtünmeyi köylülük olarak kabul ediyor ve küçümsüyorsun  Allah’a şükür Cuma namazın ve oruçların var  Yavrucuğum, Dünya ve nimetleri birgün sona erecek  Ne olur, namazını devamlı kıl, hanımına ve çocuklarına da alıştır  Sonra sen mesul olacaksın öğretmediğin dini bilgiler yüzünden  ”diyordu  Cemil ise:
“Anacığım, üzülme  Çocuklar okulda din dersi görüyorlar, zaten ben de namaz kılmalarına engel değilim, isterlerse kılsınlar, Kur-an’ı okusunlar  ”
“Oğlum, engel değilsin ama örnek de değilsin  Sen kılsan onlar kendiliklerinden kılarlar  Babanı hatırla  Hepinizi sabah namazına nasıl kaldırırdı?  O beş vakitini de zamanında eda ederdi  Ben de öyleyim  Sen okuduktan sonra Frenkleştin  ”
“Yeter anne! Bu konuda bana birşey söyleme, yoksa seni kırarım! Bu evde demokrasi var, isteyen istediğini yapabilir, inançlarında özgürdür ”
IV BÖLÜM
Orkide, babaannesinin her gelişinde içindeki boşluğun farkına gittikçe daha fazla varıyordu  Daha önceleri ne güzeldi  Babaannesiyle namaz kılar, halasıyla Kur’an okurdu  Sesi çok güzeldi  Mevlitlerde hep ilahileri ona okuttururdu büyükleri  O zamanları hatırladıkça kalbi huzur dolardı  
Fakültede kendisi gibi kolejli arkadaşları vardı  Onlarla arkadaşlığını okulla sınırlı tutardı  Böyle bir prensip edinmişti  Aslında onları çok ukala bulurdu  Ben merkezli ve menfaatperesttiler  Bu arada kendini diğer arkadaşlarından da izole etmiyordu  Örtülü kız arkadaşları vardı  Ancak Yaşar, Osman ve Ali kendisinden uzak duruyordu  Zaten tüm kızlardan uzaktılar  Daha sonra onların Said-i Nursi talebeleri olduğunu öğrendi örtülü kız arkadaşlarından  Orkide’nin yazdığı, tasavvuf ağırlıklı şiirleri okuyor ve onun hitabını çok beğeniyorlardı  Birkaç kez sohbetlere çağırdılar, ama Orkide babasından çok çekiniyordu  Bunu arkadaşlarına anlatmakta sakınca görmedi, çünkü yanlış anlaşılmak istemiyordu  Mezun oluncaya kadar okulda arkadaşlıklarını sürdürdü onlarla  İçindeki boşluğun onlarla sohbet ederken Allah aşkıyla dolduğunu hissediyordu  
Bu arada kolejli arkadaşları kendisine mesafeli davranmaya başlamışlardı  Hocaları da öyle  
“Sen, batı eğitimi almış aydın ve çağdaş bir Müslümansın  Siyasi emeller için örtünenlerin arasında ne işin var?”diyen arkadaşlarına net bir cevap veriyordu  
“Ben onların siyaset amaçlı örtündüklerini düşünmüyorum  Onlar, dinimizi bizden önce sindirmiş insanlar ve gereğini yapıyorlar  Vay bizim halimize!”
“Senin beynin yıkanmaya başlamış  Anlaşıldı  Dikkat et seni de kendilerine benzetmesinler ”gibi ağır cümleler sarfediyorlardı  
Orkide’nin içinde bir ateş yanmaya başlamıştı ve gittikçe büyüyordu  Derslerinden arta kalan zamanlarda kitap okuyor, birşeyler öğrenmek için çabalıyordu  Fakültenin dördüncü sınıfındaydı  Çorum’lu bir aile dostlarının davetlisi olarak Bursa’da bir toplantıya gitmişlerdi  Bu toplantıda çok ilginç bir olay yaşadı  Soğuk bir Ekim ayıydı  Herkes otelin lobisindeki şömine başında oturmuş ısınmak için konyak içiyordu  Orkide hariç  Küçüklüğünden beri bu içki muhabbetlerinden nefret ederdi ve ağzına bir damla bile değdirmezdi  Hatta bir sabah namazı sonrası, evde misafirler için saklanan yıllanmış şarapları lavaboya boşaltmış, şişelerini de çöpe atmıştı  Annesi bu olayı farkettiğinde kıyamet kopmuş, babasının buna kızacağını bildiğinden sesini epeyce yükselterek Cemil’in bu olaydan haberdar olmasını sağlamıştı  Sonuç olarak Orkide epeyce azar işitmişti  Şimdi de konyak içiyorlardı  ”Sıcak çayın suyu mu çıktı?” diye iç geçirdi Orkide ” Özentili insanlar ne olacak!” Birden kolejdeki günlerine döndü  Arkadaşlarının öğle tenefüslerinde Bağdat Caddesi’ndeki publarda içtikleri içkileri saklamak için karanfil çiğneyişlerini  Kendilerini o zamandan mahvetmeye, gençliklerini harcamaya başladıklarını hatırladı  Allah onu korumuş, içki, sigara gibi zayıflık belirtisi alışkanlıklardan uzak kalmak için irade vermişti  Bir de şu tepki kilolarını verse  Ne iyi olurdu?  Sonra gözüne siyah ciltli bir kitap ilişti sehpa üzerinde  Eline aldı, üzerinde Bilgi Kitabı yazıyordu  Belki arayışlarımın ve sorularımın cevaplarını bu kitapta bulabilirim diye incelemeye başladı  Anlamadığı yazılar ve ilginç şekiller gördü  O sırada yanına orta yaşlı bir bayan oturdu  ”Sana bir sır vereceğim  Sen seçilmiş bir kişisin  O kadar insanın içinde sadece sen bu kitaba uzandın  Bu kitap sende kalsın  Eğer bu kitabı küçümseyerek iade edersen bir daha eline geçmeyebilir  ”
Bu esrarlı konuşma Orkide’yi korkutmuş, bir yandan da merakını cezbetmişti  Kedın yanından ayrılırken” bu kitap sana öyle bir güç verecek ki, namaz kılmana ve diğer ibadetlerini yapmaya gerek kalmayacak!” dedi  Orkide sırıttı acı acı  İçinden,” Hadi oradan  Böyle birşey olsaydı, önce Cennet ile müjdelenen Peygamberimiz ve sahabeler namaz kılmazlardı !” dedi  Yine de kitap ilgisini çekti  İnsanları nasıl saptırıp yoldan çıkarıyorlar bir öğreneyim diye odasına çekilip kitabı okumaya başladı  Kitapta Mevlana’nın reenkarnasyonla bir kadının ruhuna girdiğini ve haşa Allah’ın şeklini tarif ettiği gibi sapıkça düşüncelere yer veriyordu   Kadın ortadan kaybolmuştu, neyse en iyisi İstanbul’a döndüğümde kitabı aile dostumuz olan adama vereyim diye söylendi  Ne de olsa emanetti  
İstanbul’a dönüşte müthiş bir kar fırtınasına tutuldular Uludağ’da  Sağlamlığı ile ünlü olan Mersedes marka arabaları bozulmuş yolda kalmışlardı  Yoldan kimse geçmiyordu   Neredeyse donacaklardı  Orkide dua etti ve yoldan geçen bir kamyon durup onlara yardımcı oldu  Bu olaydan sonra Orkide, İstanbul’a döndüklerinde dinini iyice öğrenmeye yemin etti  Kitabı aile dostlarına iade etti  Bu olaydan sonra geceleri uykusunda garip metalik sesler duymaya başladı  Uyku esnasında kulağından enerji çekiliyordu adeta  Rahatsız edildiğinin farkına varmıştı  Kur’an-ı Kerim’den sureler okudu bunlardan kurtulmak için  Ve bir sabah namazı öncesi uyku ile uyanıklık arasında sesler duydu  Munis bir erkek sesiydi  ”Sana ilim verdik, kabul etmedin  Bundan sonra sana ilim verilmeyecek”
Dedikten sonra haşmetli bir erkek sesi daha duydu  ”Bu söz Duggu Ala katındandır” Ve kapanan büyük bir demir kapı sesi  Uyandığında sabah ezanı okunuyordu   Bunu bilen birine sormaya karar verdi  Ama hiçkimse anlamlandıramamıştı  En sonunda bunların kendisini daha önce rahatsız eden cinnilerden geldiğine kanaat getirerek dua etmeden uyumamaya başladı  Zaten bu olaydan sonra da rahatça uyuyabildi  Orkide ilmini artırması gerektiğini düşünüyordu  Çünkü kalbini temiz tutmaya çalışanların düşmanı Şeytan onlarla daha çok uğraşırdı  Bunu babaannesinden öğrenmişti  Babaannesi tesbih çeken bir tasavvuf eriydi adeta ve kalp perdesi açılanlardan biriydi  Ancak çok fazla problemle uğraşmak zorunda kalırdı ve bunlardan da Allah’a sığınarak sıyrılırdı  
Kendisi de böyle yaptı, hayatı boyunca bu dengeyi kurmaya çalışmaya azmetti   
Namazını kılıyor, Kur’an okuyor, tesbih çekiyordu  Hatalarına ağlıyor, af diliyordu  Öyle saf bir yürekle yöneliyordu ki Rabbine, bazen mutluluktan uçuyor, imanının fazlalığından kalbi çatlayacakmış gibi genişliyordu  Güzel rüyalar görüyordu  Bir gece rüyasında yüzü olmayan bir zat görüyor,bu zat ona, “Ya Orkide, örtün ” diyordu  Bir gece yıldızların gökyüzünde dansederken hızla bir taşa “Allah” adıyla nakış gibi işlendiğini görüyordu  Okulu bitmek üzereydi  
Bütün arkadaşları sınavlara hazırlanıp uzmanlık için çalışıyorlardı  Ama o hiçbirine karar vermemişti  Zaten babası da uzmanlık için uğraşmasını istemiyor,” pratisyen hekim olarak kalsan yeter, benimle çalışacak, doktorluktan daha fazla para kazanacaksın “ diye ona telkin ediyordu  
Mezun olmuştu artık  Babasını kıramadı  Daha doğrusu karşı gelemedi  Cemil’in büyük bir projesi vardı  Konfeksiyon üzerine yatırım yapmıştı ve yepyeni bir pantalon üretmişti  Bunun tanıtımını yapıp bayiler edinmeye çalışacaktı  Şaşaalı bir kokteyl ve defile ile bu pantalonun tanıtımını yapacaktı  Bu organizasyonu düzenleme görevi Orkide’ye verilmişti  Orkide model çizmeyi de çok seviyordu ve onun çizdiği gömlek modelleri de defilede sergilenecekti  Ünlü mankenler ve gösterişli iş toplantıları  Başta bu hayat Orkide’ye cazip gelmişti fakat zamanla asıl istediğinin bu olmadığını anlamaya başladı  Babası her işe karışıyor, o onay vermeden hiçbir iş yapılmıyordu  Bu da işlerin yavaşlamasına sebep oluyordu  Konfeksiyon sektörü hızlı kararlar ve uygulamalarla başarılabilirdi ancak  Cemil, iyi bir tüccardı ama grup çalışması gerektiren bu sektör onun boyunu aşıyordu  Eray babasıyla bir kavgalı, bir barışık çalışıyor, ticareti öğrenmeye çalışıyordu  Konfeksiyon onun için pekbirşey ifade etmiyordu, kızlardan başka  Sık sık değiştirilen sekreterler, mankenler, modelistler v b  Yeni bir oyun alanı bulmuştu kendine: çapkınlık  Genç yaşta sigara ve alkolle de tanışmıştı  Damarlarında akan deli kan onu günahlara itiyordu  Cemil’in de ondan kalır yanı yoktu  Birbirlerinin çapkınlıklarına göz yumuyorlardı  Orkide işyerine geldikten sonra bunu gizli kapaklı yapmaya çalışsalar da, herşeyi anlayan genç kız onlardan öyle soğumuştu ki, merkezden ayrılıp mağazalarla ilgilenmeye başladı  Bu işlerin ona göre olmadığını anlayınca ve babasının ne kadar gaddar bir patron olduğunu görünce doktorluk gibi kutsal bir mesleği tehir ettiğine pişman olup mecburi hizmet için Sağlık Bakanlığı’na başvurusunu yaptı  Şansına neresi çıkarsa oraya gidip mesleğini yapacak, şifa dağıtacaktı  
Eline gelen kağıtta Malatya yazıyordu    Orkide için yepyeni bir hayatın kapıları ardına kadar açılmıştı  Ailesi buna razı olacak mıydı?  Sanmıyordu, ancak ne olursa olsun kafasını çalıştırıp onları ikna etmenin bir yolunu bulacaktı  
V BÖLÜM
Malatya, kış aylarını çok soğuk yaşardı  Orkide elinde bavulu titreyerek Pötürge’ye giden otobüse bindi  Sağlık ocağında pratisyen hekim olarak çalışacaktı   Karlı yollardan ilçe merkezine giden yolda ilerliyorlardı  Yolu yarılamamışlardı ki, bir kazaya şahit oldular  Otobüs durunca Orkide hemen inip “yaralı var mı?” diye sordu  ”Ben doktorum, yardım etmek istiyorum ” Biri çocuk, iki hafif yaralı vardı  İlk müdehaleleri yapıp onları otobüse aldılar ve merkeze götürdüler  Orkide, daha ilk günden işini ne kadar sevdiğini anlamıştı  
İlçenin yardımsever halkı sayesinde ev bulmakta zorlanmamıştı Ancak hayatında hiç soba yakmayan biri için sobalı ev bir sorun teşkil ediyordu  Neyse ki bunları yapmak için can atan komşuları vardı  Anadolu halkının yardımseverliği ve okumuş insana saygısı onu derinden etkilemişti  Doğru yerde ve doğru insanlarla olduğunu düşünüyordu  Kış çabuk geçmiş, bahar güneşi karları eritmiş, yolları açmıştı  Açılan köy yolları, ara ara köylere gidip sağlık kontrolleri de yapmalarına olanak vermişti  
Burada çoğu köyde geçim çobanlık yapan ve tarımla uğraşanlar tarafından sağlanıyordu  Bazıları Kürtçe konuştuğundan ne dediklerini anlamıyordu, ama Kürtçe“nasılsın” demeyi öğrenmişti  Şehir hayatını bırakalı birkaç ay olmuştu, köy gezileri de ona iyi gelmişti  Şifa dağıtmak için okumuştu, sevdiği işi yapıyordu  Zorlandığı zamanlar oluyordu, ancak Allah’a sığınıyor ve ondan yardım istiyordu   Bu mecburi görev onu olgunlaştırmaya başlamıştı  
Yaz gelmişti  Şehirlerde yaşayan Pötürgeliler, akrabalarıyla hasret gidermek için köylerine geliyorlardı  Hayatını tümüyle değiştirecek insanı orada tanıyacağı aklının ucundan bile geçmezdi  ama kader denilen senaryo, oyuncuları öyle güzel karşılaştırıyordu ki, milyonda bir ihtimalle olabilecek, tesadüf denilen , ancak bilinçli bir işleyişin sonucu olan olaylar gerçekleşebiliyordu  
Sıcak bir yaz günüydü  Orkide yine işinin başında, sağlık ocağına gelen hastalarla ilgileniyordu  Sıra , yaşlı bir adama gelmişti  Doksan yaşlarındaki bu adamı kucağında taşıyan, temiz yüzlü genç gülümseyerek içeriye girdi  Konuşması ve görünüşü , bu civarda yaşamadığını düşündürüyordu  Orkide yaşlı adama :
“Merhaba dedeciğim, şikayetin nedir?” diye sordu  
“Nefes alamıyom dohtor gızım  Ölüyom, ölüyom  ”
“Tamam, bakarız şimdi dedeciğim  Hemşire hanım, oksijen tüpünü takalım, bir de hastanın tansiyon ve nabızını alalım  ”
Dedesini getiren genç atıldı:
“Doktor Hanım, dedemin rahatsızlığı biraz psikolojik sebepli  Hastalık hastasıdır  Hep “ölüyorum” der, biz de doktora götürmediniz demesin diye taşırız sağlık ocağına  ”
“Olsun, biz bakalım, belki önemli bir sorun olabilir  ”
Muayene ederken gencin arada sırada kendisine kaçamakça baktığını farketti  Ve biraz onu tanımak istedi  Dedesine:
“Gerçekten de iyisin dede  ” diyerek gülümsedi ve gence döndü  
“ Buralı mısınız? Şiveniz çok düzgün, yoksa yaz tatiline mi geldiniz buraya?  ”
“ Evet, İstanbul’da yaşıyoruz biz  Dedemi ve ninemi görmeye geliriz her yaz  ”
“ okuyor musunuz?”Genç yaşı küçük birine benziyordu  
“Hayır, okulu bitireli üç yıl oldu  Eskişehir’de iktisat okudum  Şu anda babamla beraber halı ticareti yapıyoruz Sultanahmet’de  ”
“Ne güzel  Ben de İstanbul’dan geldim buraya  Mecburi hizmetimi yapmaktayım  ”
“Çok oldu mu geleli? Geri dönmeyi düşünüyor musunuz?”
“Altı ay oldu  Mecburi hizmet sürem toplam iki yıl  Birbuçuk sene sonra döneceğim  ”
Bu arada dede araya girdi  ”dohtor gızım, adın nedir?  ”
“Orkide dedeciğim  ”
“Maaşallah, çiçeh gibi gıza da bu ad yahışır  ”
“Benimki de Turhan diye atıldı genç  ” Birbirlerinden hoşlanmışlardı  O yaz dede ve torunun ziyaretleri bitmedi ve Orkide ile Turhan evlenmeye karar verdiler  Mecburi hizmet bitinceye kadar mektuplaştılar, telefonlaştılar  Turhan , Orkide gibi inançlarına bağlı biri gibi davranıyor, namazlarını kaçırmadan kılıyor, kadın erkek ilişkileri konusunda Orkide gibi düşünüyor, güzel sözlerle konuşmalarını süslüyordu  Orkide, sosyal açıdan muhafazakar bir aileden geliyordu  Bir süre, iş ciddiye binmeden , ailesine bu konudan bahsetmedi  
Mecburi hizmet süresi dolmuş, İstanbul’a dönüş vakti gelmişti  İstanbul’da ailelerle tanışılacaktı  Her ikisi de heyecanlıydı  Turhan’ın dedesi Orkide’yi çok sevmişti  ”Dohtor gelinim” diye severdi onu  Yeni bir başlangıç olacaktı bu her ikisi için de  
Ancak hesaba katmadıkları bir konu vardı  Babalar  Orkide’nin babası Kürt asıllıları beğenmiyor, onların kadınlara değer vermeyip ezdiğini düşünüyordu  Turhan’ın babası da zenginlerden hoşlanmıyordu  Üstelik, Turhan’ı haberi olmadan dayısının kızıyla sözlemek üzere istemişler, ancak Turhan’ın köyden yazdığı mektupla bir başkasını sevdiğini öğrenince mahçup olmuşlardı  
Turhan, Orkide’nin evlenir evlenmez örtünmesini istiyordu  Orkide de yıllardır istediği gibi rahatça inançlarını yaşatacak bir eş bulduğu için Allah’a şükrediyordu  Ancak bunu babasından gizlemesi gerekiyordu, yoksa babası türlü engeller çıkarır, bu evliliği önleyebilirdi  
Orkide’nin babası , Turhan’ın babası ile tanışmak istedi  Bir yerde buluşup yemek yiyecek ve birbirleri hakkında fikir edineceklerdi  Biraraya geldiler ama elektrik alamadılar her ikisi de  
Cemil, Demir Beyi sevmemişti  Demir Bey de Cemil’i  Cemil eve döndüğünde “bu iş olamaz” dedi  Orkide,”babacığım, Turhan’ı tanısan  O çok temiz ve iyi bir genç  Babası yüzünden onu yargılayamazsın  ”
“Peki, Turhan’a bir şans daha vereceğim  Ama çok ümitlenme!”
Orkide, ertesi sabah Turhan’a telefon açtı  Babasının nelerden hoşlandığını ve özelliklerini anlattı ona ve bunun onların evlenmeleri için son şansları olduğunu söyledi  Turhan, babası razı gelmezse Orkide’yi kaçırmayı teklif etti  Ama Orkide, sevse bile böyle birşeyi kabul edemeyeceğini söyledi  Turhan’a kendisini Orkide’nin babasına sevdirmekten başka şansı kalmamıştı  
Cemil’in yaptırdığı büyük binadan içeriye giren Turhan, kapıdaki sekretere randevusu olduğunu söyledi  İçeriye alındığında geniş bir holde buldu kendini  Sanki bir bankanın bekleme salonunda gibiydi  Çok farklı bir dünyaydı onun için  Babasıyla beraber çalıştıkları küçük halı dükkanından oldukça farklıydı  Biraz oturdu, Cemil’in toplantısını bitirmesini bekledi  Her zamanki gibi uzun toplantılardan biriydi  Cemil’in özel sekreteri kapıdan gülümseyerek kendisine doğru geldi  Sekreterden çok mankene benziyordu  
“Turhan Bey, Cemil Bey on dakika sonra sizi kabul edecekler  Toplantıları uzadı  Bu arada birşey içmek ister misiniz? ”
Turhan’ın ağzı kurumuştu heyecandan  ”Su, bir bardak su istiyorum  ”
Sekreter Hanım masasına döndü alımlı bir şekilde yürüyerek  Masasına oturdu, Turhan’ı baştan aşağıya küçümseyerek süzüp telefonu kaldırdı  ”Yönetim odasına bir bardak su lütfen  ”
Sonra masasındaki işlere daldı  Turhan, çıkıp gitmek istedi bu şaşaalı yerden Gözleri kamaşmıştı Yıllardır hayalini kurmuştu böyle bir işyerinin  Ama ortam yine de rahatsız etmişti onu  Telefonun sesiyle irkildi   Sekreter “ Cemil Bey, sizi bekliyor Turhan Bey  ”
Sekretere “çok yakında küçümsemek neymiş göreceksin” der gibi baktı  Mahçup bir şekilde Cemil’in odasına girdi  Cemil, bir an ,”kızıma layık mı bu pısırık çocuk?” diye iç geçirdi  Kendine güvenli biri gibi görünüyordu, aşırı saygılıydı  Tecrübelerine değer veren bir işadamı olarak aşırı saygının saygısızlığı barındırdığına inanırdı  Kızı için kimleri düşünmemişti oysa  Karizmatik damat adaylarını beğenmemişti kızı  İş çevresinden taliplisi çoktu  Çünkü o Cemil Tosunoğlu’nun kızıydı  Dindarlığı yüzünden,içki ve sigara içiyor, namaz kılmıyor diye pekçok damat adayını reddetmişti  Bu çocukta ne bulmuştu acaba? Yoksa , yoksa bu temiz yüzlü efendi görünümlü çocuk tarikatçılardan mıydı?  Eğer öyleyse hemen kovardı onu, kızının gözyaşlarına aldırmadan reddederdi  Ya kaçarsa kızı?  Sevdiğini söylemişti  ”Yapar mı yapar”, dedi,” bana çekmiş  Gözü karadır  Baksana aslanlar gibi mecburi hizmet yaptı  Kimseye el sürdürmedi  Bu çocuğu da yanına yanaştırmamıştır  Erkek gibidir benim kızım  Ama sevdiyse, hele bir konuşayım belki iyidir  ”
“Hoşgeldin Turhan  Turhan’dı değil mi?  ”
“Hoşbulduk, evet ismim Turhan  ”
“Nasılsın?  ”
“İyiyim, siz nasılsınız?”
“Ben de iyiyim  Uzun toplantılardan sonra ne kadar iyi olunabilirse!  ” Aslında toplantı bahaneydi, asıl huzursuzluğu bu konuşmaydı  Aynı huzursuzluğu Turhan da yaşıyordu  
“Anlat bakalım, ne işle uğraşırsın, hedefin nedir, nasıl bir adamsın?”diye sordu Cemil?  
Turhan afallamıştı, bu kadar hızlı konuya giren bir adam tanımamıştı  Biraz kekeledi  
“Halıcıyım, babamla Sultanahmet’te bir halı dükkanımız var  İşimi büyütüp büyük bir halı mağazası açmak niyetindeyim  Kötü alışkanlıkları olmayan bir adamım  ”
“Senden önce babanla konuşmuştum  Açık konuşmak gerekirse, eğer kızım arada olmasaydı, bu konuşma aramızda gerçekleşmeyecekti  Kızım isteyince seni tanımak istedim  Onun fikirlerini mantıklı bulurum  Duygusal tarafı annesine çekmiş, bazen afallıyor ancak yüzde seksen isabetli karar veren bir kızdır  ”
“Bu ne biçim bir adam” diye içerledi Turhan  İnceden inceye babasına hakaret ediyor, kendisini küçümsüyordu  Sinirden kızardı, sonra Orkide’nin tembihlerini hatırladı  Babasının yaptığı işlerle ve kazandığı başarılarla gurur duyan biri olduğunu ve bu aşırı güven üzerinde çalışması gerektiğini söylemişti  Gerçekten de akıllı kızdı  Karşısında özgüveni fazlaca kaçmış bir adam oturuyordu  Biraz da tezgahtarlığını kullanmalıydı  Üstelik, üniversite mezunuydu ve cemaat terbiyesi almıştı  Sabretmeliydi, çünkü sevdiğine kavuşmak istiyordu  
“Haklısınız, Orkide hep size benzediğini gururla anlatır bana  Bu binayı siz mi yaptırdınız?”
Bu soru Cemil’i şaşırtmakla beraber hoşuna da gitmişti  Sıcak bir diyalog başladı aralarında  Cemil, hayat hikayesini anlattı gururla  Kızını vereceği erkeğin de böyle azimli olmasını istediğini  
İki saat kadar sohbet ettiler  Ama daha çok Cemil konuşmuştu  Turhan ise soru sormayı daha kolay buluyordu  Konuşmayı sevenler, iyi bir dinleyiciyi konuşmasa bile hoşsohbet bulurlar  Kurnaz bir genç olan Turhan, Orkide’nin verdiği ipuçlarıyla Cemil’i etkilemişti  Turhan, Cemil’in elini öperek ayrıldı bürodan  
Orkide babasını beklerken sabırsızlanmaya başlamıştı   Acaba neler geçmişti aralarında? Ya babası gibi Turhan’a da kusur bulursa? ”Turhan efendiliğiyle etkilemiştir onu hiç şüphem yok!” diye söylendi Orkide  Garaj kapısının açıldığını duymuştu  Gelen babası olmalıydı  Koşarak aşağı indi , kapıyı açtı  Babasının mimiklerine bakarak bir anlam çıkarmaya çalıştı  Yüzü ifadesizdi  ”Hoşgeldin babacığım ”dedi  
“Hoşbulduk  Nasılsın bakalım?”
“İyiyim, sana en sevdiğin yemeği yaptım  ”
“Ne de olsa evleneceksin, öğren yemek yapmayı  ”
Babasının açıksözlülüğünü çoğu zaman eleştirse de konuya girişi hoşuna gitmişti  Demek “olur” almıştı Turhan babasından   
“Konuştunuz mu Turhan’la, onu beğendin mi?”
“Efendi, aklıbaşında bir çocuk  Biraz pısırık gibiydi başlangıçta, ama sonradan sevdim  Temiz biri ”
“Yani?  ”
“Yani, ailesini beğenmesem de çocuk iyi  Kısmetse olur Hadi bakalım, sofra hazırsa oturalım, bilirsin açken sohbet etmeyi sevmem!”
“Peki babacığım, sen ellerini yıkarken ben de yemek sevisini hazırlayayım  ” Orkide çok mutluydu  Turhan onay almıştı ya, gerisi boştu  Duygusallığının doruğundaydı  Mantık tarafı devreden çıkmıştı  Aileleri hesaba katmamıştı  Güçlü ve akıllı bir kızdı  Sempatikti de  Kendisini sevdireceğine emindi 
|