Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
atabeylikler

Atabeylikler

Eski 06-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atabeylikler




Dımaşk Atabeyliği (Tuğteginliler veya Böriler)


Suriye Selçukluları'nın ortadan kalkmasından sonra, Dımaşk yani Şam’da kurulan hânedanlık Atabeg Emir Zahîreddin Tuğtegin’in kurduğu bu hânedanlığa, kurucusunun adından dolayı Tuğteginliler de denir
Sultan Alparslan’ın oğlu olan Tâcüddevle Tutuş, babasının vefâtından sonra Suriye Melikliğine tâyin edilmişti Tutuş, komutan Atsız Beyin de hizmetleri ile Fâtımîleri bölgeden çıkardı Güney ve kuzey Suriye’ye hâkim oldu Ağabeyi Melikşâh’ın vefât ettiği 1093 yılında, hizmetinde bulunan Tuğtegin’le birlikte Diyarbakır’a gitti Tutuş, orada Tuğtegin’i oğlu Dukak’a Atabeg tâyin ederek, Meyyâfârikîn (Silvan) Vâliliğine gönderdi 1095 yılında Sultan Berkyaruk ile Tutuş arasında yapılan savaşta, Tutuş öldürüldü Tuğtegin, esir düştü Daha sonra yapılan esir mübâdelesinde, serbest bırakıldı Bu sırada Tutuş’un oğlu Dukak da, Dımaşk’ta hükümdarlığını ilân etti

Tuğtegin, Dımaşk’a (Şam’a) gelince, halkın ve idarecilerin sevgi gösterileri ile karşılandı Kendisine ordu komutanlığı verildi Melik Dukak’ın annesi Safvet-ül-Mülk Hâtunla evlenince, Melik Dukak dahi onun sözünden çıkmaz oldu Bu sıralarda Halep Meliki Rıdvan ile kardeşi Dımaşk Meliki Dukak arasında, bazı hırslı emîrlerin kışkırtması sonucu mücadele başladı İki kardeş arasındaki mücadeleden istifade eden Şiî Fâtımîler, Kudüs’ü ele geçirdiler Çok geçmeden Anadolu’ya giren Haçlı kuvvetleri de Suriye topraklarına kadar ilerlediler Ağır bir mide rahatsızlığından muzdarip olan Melik Dukak, Tuğtegin’i bir buçuk yaşındaki oğlu Tutuş’a Atabeg tâyin ettikten bir süre sonra, 1104 yılında vefat etti Tuğtegin, idareyi ele aldı Dukak’ın oğlunun ölmesi, onun işini daha da kolaylaştırdı

Tuğtegin, önce aleyhinde çalışanları Şam’dan uzaklaştırdı Sonra da bölgedeki muhaliflerini itaate mecbur etti İçte durumunu sağlamlaştırdıktan sonra, Haçlılarla mücadeleye başladı 1105 senesinde Haçlıların elinde bulunan Rafeniyye’yi fethetti 1108 senesinde Taberiyye üzerine yürüdü ve Haçlılarla yaptığı savaşta onları hezimete uğrattı Kudüs Kralı Birinci Baudouin, bu zaferden sonra, Tuğtegin’e antlaşma teklifinde bulundu İki taraf arasında yapılan ve on sene süreyle geçerli olan bu antlaşma, daha çok malî ve ticarî konuları ihtiva etmekteydi Fakat bu antlaşma, 1113 senesine kadar devam etti Daha sonra Haçlılar, Suriye’de büyük başarılar kazandılar

1113 senesinde Musul, Sincar ve Artuklu askerlerinden müteşekkil Selçuklu ordusu, Emîr Mevdûd komutasında Tuğtegin’e yardım etmek için Hıms şehrinin kuzeyine geldi Tuğtegin ile Emir Mevdûd arasında yapılan görüşmeler sonucu, Kudüs Krallığı üzerine yürünmesine karar verildi Türk kuvvetlerinin üzerine geldiğini ve onlarla tek başına savaşamayacağını gören kral, Antakya ve Trablus’dan yardım istedi Türk kuvvetlerinin âni baskını ve üst üste taarruzları sonunda, Haçlılar ağır bir yenilgiye uğradılar Bütün savaş ağırlıklarını bırakarak Taberiyye’ye çekildiler Ele geçen ganimetlerin bir kısmı, zafer armağanı olarak, Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Muhammed Tapar’a gönderildi

Atabeg Tuğtegin bundan sonra, Selçuklu sultanının emriyle Haçlılara karşı birçok başarılı seferler yaptı İlgâzi ve Dilmaçoğlu Toğan Arslan’la birleşerek, 1119 yılında Ensârib ve Zerdâna kalelerini fethetti Tuğtegin ve İlgâzi, 1120 senesinde Haçlılar ile Tell-Danis’te karşılaştılar Küçük çaptaki çarpışmalardan sonra, Haçlılar geri çekildi Bu kadar başarılar elde etmesine rağmen, Fâtımîlerin idaresindeki Sûr şehrinin 1124 senesinde Haçlıların eline geçmesine mâni olamadı Ertesi sene, Musul Atabegi Aksungur Porsukî, Haçlılara karşı harekete geçerek, Tuğtegin’den yardım istedi Tuğtegin’in de katıldığı Selçuklu kuvvetleri, 1125 senesi Mayıs ayında El-Azâz’da, Haçlılarla karşılaştı Haçlıların kazandığı muharebede, her iki taraf da ağır kayıplar verdi Haçlılar ile başarılı mücadeleler yapan Atabeg Tuğtegin, 1128 senesi Şubat ayının on ikisinde, Şam’da vefat etti

Tuğtegin’in yerine oğlu Böri geçti Böri, gençliğinden itibaren atabegliğin çeşitli merkezlerinde değişik vazifelerde bulunmuştu Böri Tegin zamanında Dımaşk’ı tehdit eden en önemli meselelerden biri, Bâtınîler idi Tuğtegin zamanında da vezir olan Tâhir el-Merdeganî, Bâtınîler ile işbirliği yapıyordu Dımaşk’ta bulunan Bâtınîlerin, şehrin kapılarını açmak ve karşılığında da Sûr’u almak için Haçlılarla anlaştıklarını haber alan Böri, derhal harekete geçerek veziri öldürttü Daha sonra halkın da katılmasıyla, şehirde Bâtınî temizliği başlattı Altı binle yirmi bin arasında Bâtınî öldürüldü Bu karışıklıklardan faydalanmak isteyen Kudüs kralının idaresindeki bir Haçlı ordusu, Dımaşk üzerine yürüyünce, Böri hızla harekete geçerek, yiyecek bulmak için ordudan ayrılmış olan Haçlı birliğini, ağır bir yenilgiye uğrattı Kışın yaklaşması ve yenilmeleri, Haçlıları, Dımaşk’ı kuşatmaktan alıkoydu

Böri zamanında, Dımaşk Atabegliğini tehdit eden diğer bir tehlike ise, Musul Atabegi İmâdeddin Zengi idi Zengi, bütün Suriye’yi kendi idaresi altında toplamak istiyordu Bir süre sonra bir hile ile Böri’yi zayıf düşürerek, 1130 senesi Eylül ayının 24’ünde Dımaşk’a bağlı Hama’yı zaptetti Daha sonra Hıms şehrini muhasara altına aldı ise de, kışın yaklaşması üzerine Halep’e döndü Dımaşk’ta olan olayları unutmayan Bâtınîler, çok sıkı korunmasına rağmen bir fırsatını bularak 1131 senesinde Böri’yi yaraladılar Böri, aldığı yaralar yüzünden, 7 Haziran 1132 tarihinde vefat etti Bâtınîleri temizlemekle İslâmiyet'e büyük hizmet eden Böri, Bâtınîlerin suikastı ile şehid oldu

Ölümünden sonra yerine geçen İsmail, önce Baalbek’e hakim olan kardeşi Muhammed’i itaat altına aldı Sonra da Haçlıların eline geçen Banyâs üzerine yürüyerek, birkaç günlük kuşatmadan sonra şehri ele geçirdi Musul Atabegliği’nin, Haçlılar ve Abbasî halifesi ile olan mücadelelerinden faydalanan İsmail, gizlice yaptığı hazırlıklar sonunda Hama üzerine yürüdü ve daha önce Zengi’nin hakimiyeti altına giren bu şehri, 7 Ağustos 1133 tarihinde geri aldı Ardından Şeyzer’i kuşattı ise de verilen büyük haraç karşılığında kuşatmayı kaldırdı Onun bu başarıları, Haçlıları harekete geçirdi Kudüs Kralı Fulk, 1134 senesinde Havran’ı zaptetti Buna karşılık İsmail, Haçlı idaresindeki şehirlere akınlar düzenledi Başarılarına rağmen, İsmail, halka kötü davrandığı ve ağır vergiler koyduğu için, öldürüleceği korkusuna kapıldı ve Musul Hakimi Atabeg Zengi’ye başvurarak şehri teslim etmek istedi Durumdan haberdar olan asker ve halk, buna karşı çıktı ve 1 Şubat 1135 tarihinde, İsmail öldürüldü

İsmail’in yerine kardeşi Şihâbeddin Mahmud geçti Zengi, İsmail’in mektubu üzerine, Dımaşk önlerine gelerek, şehri kuşattı Fakat kuşatmanın ve beklemenin bir faydası yoktu Tarafların görüşmesi ve halifenin, Zengi’den Musul’a dönmesini istemesi üzerine anlaşma yapıldı Zengi’nin Dımaşk’tan ayrılmasından sonra, antlaşma şartları yerine getirilmedi Atabeg Zengi’den korkan Hıms Vâlisi Humartaş, şehri 1135 senesi Aralık ayının otuzunda Şihâbeddin Mahmud’a teslim etti Atabeg Zengî, bir süre sonra Hıms önlerine gelip, şehri kuşattı Ancak, buranın kolay kolay ele geçirilemeyeceğini anlayarak, Mahmud ile antlaşma yapıp, 1137 yılında kuşatmayı kaldırdı 1139 senesinde Mahmud, Banyâs havalisini yağmalayan Haçlılar üzerine yürüdü Aynı sene Dımaşk’a dönen Mahmud, 23 Haziranda kendi adamları tarafından öldürüldü Mahmud’un öldürülmesinden sonra, atabegliğin kudretli emirlerinden Muîneddin Üner’in desteği ile Mahmud’un kardeşi Cemaleddin Muhammed başa geçti Muhammed’in kardeşi Behram Şâh, Zengî’nin yanına kaçtı ve onu ülkesi üzerine tahrik etti Zengî, bu fırsatları hakkıyla değerlendirdi ve iki aya yakın bir kuşatmadan sonra 1139 senesi Ekim ayının 10’unda Baalbek’i ele geçirdi Dımaşk üzerine yürüdü ise de zaptetmeye muvaffak olamadı Cemâleddin Muhammed ise, 29 Mart 1140 tarihinde, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak öldü

Muhammed’in yerine oğlu Mucireddin Abak başa geçti Ancak, atabegliğin bütün gücü, Muhammed’in annesi ile evlenen Vezir Üner’in elinde idi Vezir Üner, Emir Zengî’nin ölümünden faydalanarak Musul Atabegliğinin idaresinde olan Baalbek’i ele geçirdi Daha sonra Halep Atabegi Nureddin Mahmud’un yardımı ile Busra ve Serhat şehirlerini zaptetti Yine Halep Atabegi Nureddin Mahmud ile beraber Haçlılara karşı taarruza geçerek, El-Arima Kalesini ele geçirdiler Devlete başarılı şekilde hizmet eden Vezir Üner, 19 Ağustos 1149 tarihinde ölünce, Abak bütün yetkileri eline aldı Bu arada aleyhine birçok isyanlar patlak verdi ise de, duruma hakim oldu Bundan sonra Halep Atabegi Nureddin Mahmud, Dımaşk’ı ele geçirmeye çalıştı 1150 ve 1151 senelerinde, şehri iki defa kuşattı ise de başarılı olamadı Nihayet, Nureddin Mahmud, 26 Nisan 1154 târihinde, şehri ele geçirerek Dımaşk Atabegliğine son verdi Atabegliğin son hükümdarı olan Abak ise, 1169 senesinde Bağdat’ta öldü

Kültür ve medeniyet: Selçuklu devlet teşkilâtına benzer bir teşkilâtla yönetilen Dımaşk Atabegliği emirleri, başkent Dımaşk’ta mescitler, medreseler, hastaneler ve hamamlar inşâ ettirdiler Yeni mahalleler ve imalât bölgeleri kurdular, su kanalları yaptırdılar Dımaşk’ın ilk hastanesi olan Dârüşşifâ, Melik Dukak zamanında yaptırıldı Safvet-ül-Mülk Hâtunun yaptırdığı mescit, Mescid-i Hâtun-ı Zümrüd olarak bilinmektedir

Tuğteginliler devrinde Dımaşk, Suriye’nin kültür merkeziydi Çevre ülkelerden birçok ilim adamı buraya geldi Dımaşk’taki medreselerde dînî ilimlerin yanında fen ilimleri de okutulmaktaydı Sadıriyye, Eminiyye, El-Medreset-ül-Muiniyye, Medreset-ül-Hâtuniyye ve Caruhiyye Medresesi, bu devirde yapılan ilim yuvaları arasındaydı

Şeyh Burhâneddin Ebü’l-Hasan, Ali el-Belhî, Şeyh Şeref-ül-İslâm Abdülvâhid, Necmeddîn eş-Şîrâzî, Zeynüddîn el-Fattalî, Cemâleddîn İbn-ül-Müslim es-Sülemî, Kâdı’l-Kudât Müntehibeddîn Ebü’l-Meâlî Muhammed gibi büyük âlimler, Tuğteginliler zamanındaki belli başlı âlimlerdir Yine Dımaşk’ta yetişen iki büyük târihçi İbn-i Kalânisî ve İbn-i Asâkir de bu atabeglik zâmanında yetişmiştir

Tuğteginliler, Suriye’deki deri sanayiini büyük ölçüde geliştirdiler Kâğıt üretimi endüstrisinde de büyük gelişme görüldü Pamuklu ve ipekli kumaşlar ile tahıl ticaretinde mühim gelişmeler oldu


Alıntı Yaparak Cevapla

Atabeylikler

Eski 06-27-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atabeylikler




Erbil Atabegliği


On iki ve on üçüncü yüzyıllarda, merkezi Erbil olmak üzere, Kuzey Irak ve Güneydoğu Anadolu’da Zeyneddin Ali Küçük bin Begtigin tarafından kurulan beylik
Bunun için Begtiginliler de denilmektedir Zeyneddin Ali, Musul atabeglerinden İmâdeddin Zengî’nin kumandanlarından idi İmâdeddin Zengi, 1131 senesinde Erbil’i ele geçirince, bölgeyi Zeyneddin Ali’ye verdi 1144 senesinde Musul nâipliğine tayin edilen Zeyneddin Ali, Zengi’nin ölümünden sonra, onun evlâdını ve hükümetini koruyanların başında yer aldı Elindeki kuvvetlere rağmen, velînimetine sadakat göstererek, Zengi’nin oğlu Seyfeddin’e ve onun ölümünden sonra da Kutbeddin’e bağlı kaldı Erbil, Şehrezûr, Tikrit, Sincar, Musul ve Harran gibi şehirler onun hâkimiyetindeydi Ömrünün sonlarına doğru Zeyneddin Ali, oğlunun Erbil’de yerine geçmesini emniyet altına alarak, idaresi altındaki yerleri Musul Atabegi Kutbeddin’e bıraktı Cesur, âdil, cömert ve ilim sahiplerinin koruyucusu bir zat olan Zeyneddin Ali, 1168 senesinde Erbil’de vefat etti

Zeyneddin Ali’nin yerine, on dört yaşındaki Gökböri geçti Fakat Erbil valisi ile arası açık olduğundan, vali Kaymaz onu ülkeden uzaklaştırıp, yerine kardeşi Zeyneddin Yusuf’u geçirdi Gökböri, Musul Atabegi İkinci Seyfeddin Gâzi’nin hizmetine girdi Bunun üzerine Gökböri’ye iktâ olarak Harran bölgesi verildi 1183 senesinde, düşmanı olan vali Kaymaz, Musul valiliğine getirilince, Gökböri, Selâhaddin Eyyûbî’ye tâbi oldu Selâhaddin Eyyûbî, kız kardeşi ile evlendirerek, Urfa ve Samsat’ın idaresini ona verdi Gökböri, Selâhaddin Eyyûbî’nin, Haçlılara karşı yaptığı savaşlarda, Suriye ile Filistin’in zaptında önemli rol oynadı

Erbil hâkimi olarak görünen Zeyneddin Yusuf’un ilk devrelerinde yönetim, fiilen vali Kaymaz’ın elindeydi Kaymaz, Musul’a vali tayin edilince, Yusuf, Atabegliğin idaresini ele aldı Onun da 1190 yılında ölümü üzerine Muzafferüddin Gökböri, Atabegliği tekrar eline geçirdi

1193 senesinde Selâhaddin Eyyûbî’nin ölümüne kadar Eyyubîler'e bağlı kalan Gökböri, önce Zengîler'in Musul kolunu zayıf düşürmeye çalıştı Bu hususta, Eyyûbîler ile ittifak kurdu Ahmedîlilerden Alâeddîn Kara Sungur ile birleşerek, İldeniz Atabegi Ebû Bekr bin Pehlivan’ın idaresindeki Âzerbaycan’a sefer düzenledi Fakat Irak-ı Acem hâkimi Şemseddin Aydogmuş’un müdahalesi ile geri döndü Sonraları genişleme siyaseti gütmekte olan Eyyûbîleri tehlikeli görmeye başladı ve onlara karşı olan ittifaklarda yer aldı Musul’da idareyi ele geçiren Atabeg Bedreddin Lü’lü ile mücadele etti 1220 senesinde Moğol tehlikesiyle karşı karşıya kalan Gökböri, Celâleddin Harezmşah’a tabi oldu ise de ülkesini tahrip olmaktan kurtaramadı 1232 senesinde Erbil’de vefat eden Gökböri, erkek evlâdı olmadığından, ülkesinin halifeye verilmesini vasiyet etti Onun ölümü üzerine, Bağdat’taki Abbâsî halîfesinin kuvvetleri Erbil’e gelerek şehri teslim aldılar

Erbil Atabegliğinde Muzafferüddin Gökböri, kültür ve imar faaliyetlerinin yanısıra, sosyal yardım müesseseleri kurmakla da dikkati çekti Camiler, hankâhlar, medreseler ve hastaneler yaptırdı ve bunların masrafını karşılamak için vakıflar tahsis etti Erbil surlarını tamir ettirdi Çarşılar yaptırıp sokakları düzelttirerek, Erbil’i büyük bir şehir haline getirdi Bir kültür ve sanat merkezi olan Erbil’de her yıl, peygamber efendimizin doğum günü, muhteşem merasimlerle kutlanırdı Dört bir taraftan gelen âlimler, insanlara vaaz ve nasihat eder, mevlid merasimlerine ayrı bir renk verirlerdi

Gökböri, Haçlılarla bizzat savaşmasının yanında, esir düşmüş Müslümanları da fidyesini vererek kurtarırdı Yaptırdığı hastaneyi haftada iki defa ziyaret eder, hastaların muhtaç akrabalarına nafaka gönderirdi Bir dul hanımlar evi ile yetimhâne yaptırdı Annesiz süt çocuklarına süt anneleri tuttu

İlim sahiplerini gözeten Muzaffereddin Gökböri’nin sarayında Mübârek bin Ahmed, Erbil Târihi’ni, İbn-i Hallikân Vefeyât-ül-A’yân’ını yazdı

Erbil Atabeglerinde, Büyük Selçuklular'a benzer bir teşkilâtın bulunduğu anlaşılmaktadır Hükümdar ile hükümet arasındaki irtibatı temin eden görevlilere hâcib, bunların başkanlarına da hâcib-ül-hüccâb denirdi Saray teşkilâtında hâcib-ül-hüccâb’dan sonra en yetkili görevli üstâd-üd-dâr idi Bu şahıs saraya ait umumi masraflardan ve mutfağın denetiminden sorumluydu Sarayın ve hükümdarın korunması ile görevli muhafız birliği olan cândârların reisine emîr-i cândâr denirdi

Beyliğin en önemli işlerinin görüldüğü, bir büyük dîvân vardı Bu dîvânın vezir dışındaki üyeleri; müstevfî, müşrif, münşî ve ârız-ül-ceyş idi


Alıntı Yaparak Cevapla

Atabeylikler

Eski 06-27-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atabeylikler




Zengîler (Musul Atabeyliği) (1127-1259)


Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh’ın kumandanı, Aksungur’un oğlu İmâdeddîn Zengî tarafından el-Cezîre ve Sûriye’de kurulan atabeylik
Irak Seçlukluları Sultanı Mahmud, iki oğluna atabeg tayin ettiği Zengî’yi, 1127 senesinde Musul Valisi yaptı Atabeg Zengî, Musul’a hâkim olunca, büyük ve kuvvetli bir devlet kurmaya çalıştı Niyeti, önce bölgeyi hâkimiyeti altına alıp, sonra Haçlılarla mücadele etmekti Bu yüzden Diyarbekir ve Suriye’nin, Arap ve Türk hakimlerine karşı bir fetih siyaseti takip etti Aynı siyaseti, Haçlılara karşı da uyguluyordu Arzusunu gerçekleştirmek için harekete geçen Zengî; Sincâr, Habr, Nusaybin ve Harran’ı ele geçirdi Arkasından Halep’e hâkim oldu (1128) Bu durum Haçlıların Halep üzerindeki arzularına da son verdi Zengî’nin, Dımaşk’ı (Şam’ı) alması için, önce Hama ile Humus’u ele geçirmesi gerekiyordu 1130 senesinde Hama’yı ele geçirdi ise de, Humus önünde başarılı olamayarak, Musul’a döndü

Zengî’nin genişleme hareketleri karşısında, toprakları tehdit altında kalan Artuklular birleştiler İki taraf arasında yapılan muharebede Zengî, Artuklu ordusunu geri çekilmeye mecbur etti Bir süre sonra iki taraf arasında barış yapıldı ve 1130 yılında antlaşma imzalandı Daha sonra Artuklulardan Davud ile mücadeleye başlayan Zengî, Amid’i (Diyarbekir) ele geçirdi ve şehri, adına hutbe okumak şartıyla, Artuklulardan Timurtaş’a bıraktı (1141) Zengî’nin idaresi altına almak için çalıştığı devletlerden birisi de Böriler idi ve bir müddet sonra, onlar da Zengî’nin hâkimiyetini tanımak mecburiyetinde kaldılar Böylece, bölgede güçlü bir hâkimiyet tesis ettikten sonra Haçlılarla mücadeleye başladı ve Esârib Kalesini kuşattı Kudüs kralının yardıma gelmesine rağmen Haçlıları yendi ve kaleyi ele geçirdi Sonra, Haçlı Kontluğu işgalindeki Urfa üzerine yürüdü Çünkü Urfa Kontluğu, Zengîler Devletini ikiye ayıran bir durumda ve ticaret yolu üzerinde çok mühim mevkideydi Nice bir siyasetle Hıristiyanları birbirinden ayırıp, Haçlılar arasında çıkan anlaşmazlıktan faydalanan Zengî, Katoliklerden memnun olmayan Ermenilerin de desteğiyle, 1144 senesinde Urfa’yı ele geçirdi ve zaferi, bütün İslâm dünyasında sevinçle karşılandı Urfa’nın Müslümanlar eline geçmesi, Hıristiyan âleminde büyük şaşkınlığa sebep oldu Papanın teşvikiyle Hıristiyan âleminde İkinci Haçlı Seferinin hazırlığı başlatıldı

Atabeg Zengî’nin, Irak Selçuklu sultanları ve Abbâsî halîfeleriyle olan münâsebetleri, zaman zaman değişik bir seyir tâkip etti 1146 senesinde Caber Kalesini kuşatan Zengî, muhâfızlarından biri tarafından öldürülünce, toprakları oğulları Nureddin Mahmud ve Seyfeddin Gâzi arasında bölündü Nureddin Mahmud, Suriye’nin idaresini alıp, Halep’i başşehir yaparken, Seyfeddîn Gâzi, el-Cezîre bölgesini idaresi altına alarak Musul’u başşehir yaptı Böylece Zengîler ikiye ayrıldı

İmadeddin Zengî’nin ölümü üzerine, Selçuklu şehzâdelerinden Alp Arslan bin Mahmud, atabeyliğin idaresini ele geçirmeye çalıştı ise de, başarılı olamadı Seyfeddin Gâzi, Musul’a gelerek babasının yerine geçti; kardeşi Nureddin ile anlaştı Kardeşinden aldığı kuvvetlerin de yardımıyla Urfa üzerine yürüyen Nureddin Zengî, şehri kolayca ele geçirdi Halep bölgesine hâkim olup, Hıristiyanların elinde bulunan Keferlâsâ ve Artah’ı aldı 1148’de Seyfeddin Gâzinin, Musul’da vefat etmesi üzerine, yerine, ağabeyi Kutbeddîn Mevdûd geçti Kardeşi Nûreddîn’le birlikte hareket eden Mevdûd, Haçlılardan Antakya, Harim, Famiye, Irka ve Cebele kalelerini aldı Daha sonra Mısır işleri ile ilgilenen Nureddin Zengî, emirlerinden Şirkûh ve yeğeni Selâhaddîn-i Eyyûbî’yi bölgeye gönderdi 1169 yılında Şirkûh, Mısır’da hâkimiyeti ele geçirdi Selâhaddîn-i Eyyûbî, Nureddin Zengî’nin emriyle 1171 yılında Fâtımîleri tamamen ortadan kaldırdı (Bkz Eyyûbîler) Kutbeddîn Mevdûd’un 1170 senesinde ölümü üzerine oğulları İmâdeddîn ile Seyfeddin Gâzi arasında anlaşmazlık çıktı

İmâdeddîn, amcasından yardım isteyince, Nureddin, Musul üzerine yürüyerek, şehri kısa bir kuşatmadan sonra ele geçirdi Seyfeddin Gâzi ile barış antlaşması yapıldı Bu antlaşmaya göre, Seyfeddin Gâziye Musul, İmâdeddîn’e Sincar veriliyordu Bu anlaşmazlıktan en kârlı Nureddin çıktı Nusaybin ve Habur gibi yerleri kendi topraklarına kattı Böylece Seyfeddîn, resmen amcasına bağlanmış oldu Nûreddîn Zengî, 1173 yılında Anadolu’ya girerek, İkinci Kılıç Arslan’a ait bazı kasabaları ele geçirdi Bu esnada Bağdat Abbâsî halîfesi tarafından; Musul, el-Cezîre, İrbil, Hilât, Suriye, Mısır ve Konya hükümdarlığını tasdik eden bir menşûr verildi Fakat çok geçmeden, Sultan Nureddin Zengî, bir boğaz iltihabından, Şam’da vefat etti (1174) Kendi yaptırdığı Nûriye Medresesine defnedildi 1147-1149 yılları arasında gerçekleşen İkinci Haçlı Seferlerini netîcesiz bırakan Türk-İslâm kahramanlarından biri olan Nureddin Zengî, kurduğu eğitim kurumları ve sosyal tesisler, yaptığı imar faaliyetlerinin yanında güçlü bir devlet kurucusu olan Selâhaddin-i Eyyûbî’yi yetiştirmesiyle de tanınmaktadır Halep, Şam, Hama, Humus, Baalbek, Menbic ve diğer şehirlerde büyük medreseler, câmiler, imâretler, kervansaraylar, hastane ve dâr-ül-hadîsler yaptırıp, masraflarının karşılanması, tamirâtı ve yaşatılması için büyük vakıflar bıraktı Şam’da yaptırdığı büyük hastane, devrin en meşhur mütehassıs doktorlarının hizmet verdiği bir sağlık kurumu idi Hadis üniversitesi mahiyetindeki ilk dâr'ül-hadîsi o kurdu ve pek çok kitap vakfetti Rasathâne kurdurarak, güneş saati yaptırdı Dindar olup, ilim adamlarının hâmisiydi Karargâhında dahi Kur’ân-ı kerîm okutup, hürmetle dinlerdi Haksızlıkların önüne geçmek ve devletin menfaatlerini korumak için, hassas bir haber alma teşkilâtı kurdu Sultanlığı devrindeki siyâsî hâdiseler büyük, bulunduğu çevre çok karışık bir yapıya sahip olmasına rağmen, halkının sağlığını ve huzurunu korudu

Nureddin Zengî’nin vefatından sonra, on bir yaşındaki oğlu Melik-üs-Sâlih İsmâil tahta çıkarıldı ise de, Mısır’da güçlenen Selâhaddîn-i Eyyûbî, toprakların büyük bir kısmına hâkim oldu Nureddin Zengî’ye bağlı olarak Musul’u idare eden ve ötedenberi, amcasının Haçlılara karşı yaptığı bütün seferlere katılan yeğeni İkinci Seyfeddin Gâzi de, daha önce kendisine ait olan Harran, Nusaybin, Urfa, Habur ve Suruç gibi şehirleri geri almaya çalıştı Dımaşk emirleri, Dımaşk’ı da alması için onu davet ettiler Fakat o, bu davete uymadı Dımaşk emirleri de şehri Selâhaddîn-i Eyyûbî’ye teslim ettiler (1174) Bunun üzerine Seyfeddin Gâzi, Selâhaddîn Eyyûbî’ye karşı sefere çıktı ise de Cibâl-üt-Türkmân denilen mevkide yapılan savaşı kaybederek Musul’a çekildi (1176) Kısa bir süre sonra da hastalanarak öldü

Seyfeddin Gâzinin yerine vasiyeti üzerine kardeşi İzzeddîn Mesud geçti Mesud, 1180’de Melik Sâlih’ten, Halep’i aldı Böylece, Zengîlerin Halep kolu sona erdi Bir süre sonra Sincar hâkimi olan İkinci İmâdeddîn Zengî, Sincar’a karşılık Halep’in kendisine verilmesini istedi Verilmediği takdirde, şehri Selâhaddîn Eyyûbî’ye teslim edeceğini bildirdi İzzeddîn Mesud, emirlerle meşveret ettikten sonra, Halep’i, Sincar karşılığında kardeşi İmâdeddîn’e verdi

Selâhaddîn Eyyûbî, zayıf şahsiyetli olan İmâdeddîn’in, Halep’e hâkim olmasından faydalanmak için, Zengîler üzerine sefer düzenledi Önce Urfa’yı, daha sonra Hıms, Rakka, Surûc ve Nusaybin’i aldı 1182 senesinde Musul’u bir ay kadar kuşattı ise de geri çekildi Selâhaddîn Eyyûbî, 1183 senesinde Amid’i ele geçirdikten sonra, Halep üzerine yürüdü Halep hâkimi İkinci İmâdeddîn Zengî ile Selâhaddîn-i Eyyûbî arasında bir antlaşma yapıldı Buna göre Halep’i Selâhaddîn Eyyûbî’ye bırakan İmâdeddîn Zengî, bunun karşılığında Sincar ve bazı kasabaları alıyordu

İzzeddîn Mesud’un 1193’te ölümünden sonra, yerine, vasiyeti üzerine oğlu Nureddin Arslanşâh geçti Diğer taraftan İzzeddîn Mesud’un ölümünden faydalanmak isteyen İmâdeddîn Zengî, Nusaybin civarındaki bazı köyleri ele geçirdi Bu yüzden, Nureddin’in Nusaybin üzerine sefer düzenlemek için harekete geçtiği sırada İmâdeddîn Zengî öldü ve yerine oğlu Kutbeddîn Muhammed geçti Nûreddîn, mücadeleye devam ederek Nusaybin’i ele geçirdi Fakat asker arasında baş gösteren bir salgın hastalık ve Eyyûbî sultânı Melik Âdil’in Nusaybin üzerine yürümesi, Nureddin Arslanşâh’ı şehri boşaltıp Musul’a çekilmek mecburiyetinde bıraktı (1198)

1201 senesinde yeğeni Kutbeddîn’in, Nusaybin’de Eyyûbî sultânı Âdil adına hutbe okutması üzerine harekete geçen Nûreddîn, Nusaybin şehrini aldı ve kaleyi ele geçireceği sırada, Muzaffereddîn Gökböri’nin Musul ve çevresine sefer düzenlediğini öğrendi Bunun üzerine geri dönen Nureddin, durumun sandığı gibi tehlikeli olmadığını görünce, tekrar yeğeninin üzerine yürüdü ve Telafer’i zapt etti Fakat, emirlerin çoğu Kutbeddîn’in yardımına geldiler Yapılan savaşta mağlup olan Nureddin, Musul’a dönerek, barış yapmak mecburiyetinde kaldı (1204) Bir süre sonra Muzaffereddîn Gökböri, Sultan Âdil’e karşı Nureddin ile anlaştı Bu ittifaka, Türkiye Selçukluları Sultanı Birinci Keyhüsrev, Halep Eyyûbîlerinden Melik Zâhir ve Erzurum hâkimi Tuğrulşâh da katıldı Halîfe Nâsır’ın araya girmesiyle Müslümanlar arasında muhtemel büyük bir savaş önlendi Sultan Âdil, Habur ve Nusaybin’in kendisinde kalması şartıyla anlaşmaya razı oldu Nureddin Arslanşâh tutulduğu hastalıktan kurtulamayarak, 1211 senesi Ocak ayında vefat etti

Nureddin Arslanşâh’ın vefatından sonra, atabeylik emirler ve şehzadeler arasında mücadele sahası hâline geldi Bu durumdan faydalanan Eyyûbî sultanı Eşref, 1220’de Sincar’ı teslim alarak, Zengîlerin buradaki kolunun hâkimiyetine son verdi Nâsıreddîn Mahmud’un 1223 senesinde ölmesiyle, Musul’daki Zengîler hâkimiyeti de sona erdi

Zengîlerin hâkim olduğu bölgelerde halk, adalet ve emniyet içinde yaşıyordu Bu atabeylik devrinde ziraat her tarafa yayıldı ve özellikle meyvecilik çok gelişti Zengîlerin sağladıkları emniyet sayesinde, ticarî faaliyetler arttı Musul, Ortadoğu ile Yakındoğu arasında büyük bir ticaret merkezi hâline geldi

Zengîler, Selçuklularda olduğu gibi, edebiyatın gelişmesine yardımcı oldular Ahmed bin Münir el-Kayserânî, Müslim bin Hazir ve Haysa Bahsa, bu devirde yetişen belli başlı şairlerdendir Bu dönemde yetişen din âlimleri de çoktur Bunlardan Türk asıllı Ebû Abdullah Vâsıtî ve fıkıh âlimi Abdullah bin Muhammed, en meşhurlarıdır Tarihçiler bakımından Zengîlerin dönemi, en zengin devrelerden biridir Meşhur tarihçilerden el-Azimî, Usâme bin Munkız, İbn-i Şeddâd ve İbn-ül-Esîr bu dönemde yetişmiştir

Güzel sanatlara önem veren Zengîler, bir kısmı zamanımıza kadar gelen, çok sayıda mimarî eser yaptırdılar ve pek çok medrese inşa ettirdiler Birinci Seyfeddin Gâzi, Musul’da el-Atika adıyla bilinen medreseyi yaptırdı Musul’daki Ulu Câmiye, Birinci Seyfeddin Gâzi başlamış, Nureddin Mahmud da tamamlamıştır Bu sebeple câmi, Câmi-i Nûri adıyla anılmaktadır Zengî atabegleri içinde imar yönünden en çok faaliyet gösteren Nureddin Mahmud bin Zengî’dir O, Suriye’nin önemli bütün şehirlerinin surlarını tamir ettirdi Dımaşk’ta iç kaleye bir cami yaptırdı Yeni bir kapı olarak Bâb-ül-Ferec’i açtırdı ve Dâr-ül-Adl denilen bir bina inşâ ettirdi Haftanın iki gününde kendisi burada davalara bakardı Ayrıca Dâr-ül-Hadîs ile Mâristân, yaptırdığı meşhur eserler arasındadır Kendi adına nispetle Nûriye adında bir medrese de yaptırdı ki, kabri bunun içindedir Diğer Zengî atabegleri devrinde ise, Medreset-ül-İzziyye, Medreset-ül-Nûriyye ve Kâhiriyye adlarıyla bilinen medreseler yaptırıldı Zengîlerin emirlerinden Mücâhiddîn Kaymaz da, Musul’da cami, tekke, medrese ve köprü gibi birçok mimarî eser inşa ettirdi

Zengîler’in Tahta Geçiş Târihleri

İmâdeddîn Zengî bin Aksungur / 1127
Birinci Seyfeddîn Gâzi / 1146
Kutbeddîn Mevdûd / 1149
İkinci Seyfeddîn Gâzi / 1169
Birinci İzzeddîn Mesud / 1176
Birinci Nûreddîn Arslanşâh / 1193
İkinci İzzeddîn Mesud / 1211
İkinci Nûreddîn Arslanşâh / 1218
Nâsıreddîn Mahmud / 1219
Yönetimin Bedreddîn Lü’lü tarafından ele geçirilmesi / 1211

Haleb’de

Nûreddîn Mahmud bin Zengî / 1146
Nûreddîn İsmâil / 1174
Musul kolu ile birleşme / 1181


Alıntı Yaparak Cevapla

Atabeylikler

Eski 06-27-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atabeylikler




İldenizliler (Âzerbaycan Atabegleri)


Âzerbaycan’da, Irak Selçukluları Devletine tâbi olarak kurulan Atabegler sülâlesi (1141-1225) Sülâleye, kurucusunun adıyla İldenizliler denildiği gibi, Âzerbaycan Atabegleri de denilmektedir
Kıpçak Türklerinden olan Şemseddin İldeniz, Irak Selçuklu Sultanı Mesud (1134-1152), Karabağ (Arran) valisiyken Gürcülere karşı başarılı savaşlar yaptı Sultan da onu, kardeşi ve selefi Sultan İkinci Tuğrul'un (1132-1134) dul hanımı Mü’mine Hâtun ile evlendirdi İldeniz, Sultan Mesud’un ölümüyle çıkan taht kavgalarına karıştı Üvey oğlu Arslan-Şah’ı tahta oturttu (1161) Kendisi de atabeg unvanıyla hâkimiyeti ele geçirdi

İldeniz’in ölümü üzerine, yerine oğlu Nusreddin Cihân Pehlivan, atabeg oldu (1175) Arslan-Şah’ın sultanlığı sembolik olarak devâm etti Cihân Pehlivan, Arslan-Şah’ın ölümü üzerine, oğlu Üçüncü Tuğrul’u tahta geçirdi Fars, Huzistan, Musul, Ahlat ve Erzurum’da Sultan Üçüncü Tuğrul adına hutbe okundu Atabeg Pehlivan, Selâhaddin Eyyûbî karşısında, Musul hâkimiyetini elinden çıkardı Cihân Pehlivan’ın ölümü üzerine, kardeşi Kızıl Arslan, atabeg oldu Kızıl Arslan, Sultan Üçüncü Tuğrul’a karşı mücâdele etti Hattâ, bir ara Üçüncü Tuğrul’u haps ve kendi sultanlığını da ilan etti Fakat, 1191 yılında öldürüldü Yerine Cihân Pehlivan’ın oğlu Kutlug İnanç, atabeg oldu Kardeşi Ebû Bekr ile Sultan Tuğrul’a karşı yaptığı saltanat mücadelesini, Harezmşah Tekiş’in yardımı ile kazandı Tuğrul’u bertaraf etti Irak Selçuklu Devletinin yıkılmasından (1194) sonra, Harezmşah Tekiş, Kutluğ İnanç’ı, Cibâl valisi tâyin etti Fakat, Abbasî halîfesi Nasır’la işbirliği yaparak, Harezmşah yönetimindeki Hemedan’a saldırdı (1195) Ancak, bir sene sonra Harezmşahlılar tarafından öldürüldü Yerine, kardeşi Ebû Bekr geçti Kardeşi Özbek’le birlikte Harezmşahlılara ve Gürcülere karşı mücadele etti Meraga’yı aldıktan sonra öldü (1210) Yerine geçen kardeşi Özbek, Harezmşah Sultanı Muhammed’e tâbi oldu Moğollar, Tebriz surları önünde görünmeleri üzerine, fidye vererek kurtuldu (1221)

Moğolların ikinci gelişinde Özbek, şehri terk etti Halk, fidye vererek Moğollarla anlaştı (1222) Özbek, Harezmşahlılara yenildi (1223) Moğollara, 1224’te ağır bir haraç daha verdi Harezmşahlı esirleri de Moğollara teslim etti Celâleddin Harezmşah’a karşı Gürcülerle işbirliği yaptı Harezmşah da gelip Tebriz’i aldı (1225) Özbek, Nahcivan civarındaki Alıncak Kalesinde öldü Yerine sağır ve dilsiz olan oğlu Kızıl Arslan Hâmuş geçti Hâmuş, Celâleddin Harezmşah’a giderek itaatini bildirdi (1228) Alamut Seferine katıldı Bu seferden bir ay kadar sonra Kızıl Arslan’ın ölümüyle, hânedân sona erdi

İldenizlilerin saray çevresinde, Nizâmî, Şirvânlı Hâkânî, Şirvanlı Felekî ve Kıvâmî gibi şâirler yetişti Atabeg İldeniz, Hemedan’da türbe ve medrese yaptırdı Ebû Bekr, âlimleri severdi Câmi ve medrese inşâ ettirdi Atabeg Özbek, Tebriz’de bir köşk yaptırmıştı Mü’mine Hâtun adına Nahcivan’da inşa edilen türbe, bu hânedâna ait mimarî eserlerin en güzel örneklerinden biridir


Alıntı Yaparak Cevapla

Atabeylikler

Eski 06-27-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atabeylikler




Salgurlular (1147-1284)


İran’ın Fars bölgesinde, Oğuzların Üçoklar boyuna mensup Salgur veya Salur Kabilesi tarafından kurulan bir devlet Devletin kuruluşu sırasında başta bulunanlar atabeg unvanını kullandılar Bu unvan, daha ziyade hanedanların tesisi için bir basamak oldu, daha sonra sultan ve hükümdar karşılığında kullanıldı
Fars bölgesinin fethine, hazret-i Ömer zamanında teşebbüs edilmiş, 649 (H 29) yılında Basra Valisi Abdullah bin Amr tarafından bölgenin tamamı İslâm topraklarına katılmıştı Abbasîler zayıflayınca, bölge Saffârîlerin eline geçti Daha sonra Büveyhîler hakim oldu Tuğrul Bey zamanında Selçuklu Türklerinin eline geçti Fakat dağlık bölgeler, bölgenin yerli hâkimleri olan Şebânkârelerin elinde kaldı Selçuklu Emîri Atabeg Çavlı, onlarla uzun yıllar mücâdele etti Bölge, Irak Selçukluları'na bağlı atabeglerin hâkimiyetine geçti

Bu sırada Fars bölgesi, Salgurluların büyük bir göç hareketine sahne oldu Cemaatin başında bulunan Emir Mevdûd, Atabeg Bozaba tarafından yerine nâip olarak tâyin olundu Bozaba’nın ölümü ile Irak Selçuklularından Melikşâh, Fars bölgesine hâkim oldu Aynı yıllarda ölen Mevdûd’un yerine oğlu Sungur geçti Sungur, bölgeye hâkim olan Melikşâh’a atabeg unvanı ile yardımcı oldu Keyfî hareket eden Melikşâh, devlet işlerinden uzak duruyor, halka karşı kötü davranıyordu Bir bahane ile Atabeg Sungur’un kardeşini öldürttü Sungur, kabilesi Salgurluları da yanına alarak, Şîrâz’dan çıkıp gitti Melikşâh’ın tekliflerini reddedip baş kaldırarak, onu yendi 1148’de Şîrâz’ı ele geçirip merkez yaptı ve devletin temelini attı

Fars hâkimiyetini kaybeden Melikşâh, amcası ve Irak Selçuklu Sultanı Mesud’dan yardım istedi Aldığı yardımcı kuvvetlerle Fars üzerine yürümesine rağmen, tekrar yenildi Bu husustaki seferlerinin hepsi neticesiz kaldı ve her defasında Sungur’a mağlûp oldu Böylece Fars bölgesi, tamamen Atabeg Sungur’un hakimiyetine girdi Atabeg Sungur, Kirman Selçukluları Sultanı Birinci Muhammed ile dostluk kurdu

Sungur, on üç sene saltanat sürdükten sonra Margzâr-ı Beyzâ’da 51 yaşında öldü (1161) Şîrâz’da kendi adıyla anılan Sunguriyye Medresesine defnedildi Adaletli, dindar, hayırsever ve mütevazı bir sultandı Oğlu Tuğrul, küçük yaşta olduğu için yerine kardeşi Zengî geçti

Atabeg Zengî, bir müddet sonra Abbâsî halîfesinin vezîri Yahyâ bin Hubeyre’nin teşvikiyle Irak Selçuklu Sultanı Arslanşâh’ın yerine şehzâde Mahmud bin Melikşâh adına hutbe okuttu Lâkin müttefiki Rey Valisi Emir İnanç; Sultan Arslanşâh’a itaatini bildirince, Zengî yalnız kaldı Sultan ve Atabeg İldeniz, onu sulh yoluyla kazanmak istediklerinden, Zengî’ye haber göndererek huzura çağırdılar Önce gitmek istemeyen Zengî, sonra İsfahan’da bulunan Sultan Arslanşâh’ın huzuruna varıp itaatini bildirdi Böylece Salgurlu Devleti, 1165 yılında Irak Selçuklularına resmen tâbi oldu

Atabeg Zengî’nin, bir müddet sonra Fars halkına kötü davranmaya başlaması, halkın Huzistan Hâkimi Şumla’yı bölgeye davet etmesine sebep oldu Fars bölgesine sefer düzenleyen Şumla, Zengî’yi yenerek Şebânkârelilere sığınmaya mecbur bıraktı ve Fars bölgesine hâkim oldu Fakat o da halka iyi davranmadı Salgurlu askerleri, yaptıklarına pişman olup Zengî’nin yanında toplandılar Askerleriyle Fars’a giren Zengî, bölgeye yeniden hâkim olunca, Şumla bölgeyi terk etmek mecburiyetinde kaldı Zengî, Kirman Selçuklu Sultanı Melik Tuğrulşâh’ın ölümünden sonra meydana gelen taht mücadelelerine karıştı ve yardımıyla İkinci Turanşâh, tahtı ele geçirdi Bu tarihten itibaren Salgurlular, Kirman Melikleri tarafından yardım hususunda başvurulan ilk merci durumuna gelmişlerdi Kirman siyaseti üzerinde ve meliklerin tahta geçişlerinde Salgurlu tesiri büyüktü Bu, onların bir müddet sonra Kirman eyaleti üzerinde kuracakları hakimiyetin ilk belirtileriydi

Atabeg Zengî’nin 1178 senesinde ölümü üzerine yerine beş oğlundan, daha önce veliaht tâyin ettiği Tekle geçti Tekle’nin ilk senelerinde, Âzerbaycan Atabegi Cihan Pehlivan, Fars’a akın düzenleyerek Şîrâz’ı yağmaladı ve halktan birçok kişiyi öldürdü (1180) Bir süre sonra Tekle’ye karşı amcasının oğlu Tuğrul, saltanat iddiâsında bulundu ise de, başarılı olamayarak Şebânkâre emîrlerine sığınmak mecburiyetinde kaldı Tekle, akrabalıktan dolayı Tuğrul’u affetti Tuğrul, bu sefer Irak’a gitti ve Âzerbaycan Atabegi Cihan Pehlivan’dan yardım sağlayıp Fars üzerine yürüdü ve bunu iki üç sefer tekrarladı Fakat, başarılı olamadı ve 1181 senesinde esir alınarak öldürüldü

Harezmşâhlar'ın, Merv ve Serahs şehirlerini ele geçirmeleri üzerine buralarda yaşayan Oğuzlar, Fars ve Kirman’a göç ettiler Salgurluların kuvveti karşısında, bunlardan Fars’a gelenler, seslerini çıkaramadılar Kirman’a giden Oğuzlar ise, Kirman Selçuklularının zayıflığından faydalanarak bölgeye hâkim oldular Devlet ileri gelenleri, Tekle’den yardım istedilerse de, gönderilen yardımcı kuvvetten faydalanamadıklarından, Kirman Selçukluları, tarihe karışmış oldu (1187) Âdil, kanâatkâr ve sabırlı bir sultan olan Tekle, yirmi sene saltanat sürdükten sonra, 1197 senesinde Bidek-i Fesâ’da öldü

Tekle’nin yerine kardeşi Sa’d geçti Sa’d’ın zamanı, Salgurlular için parlak bir dönem oldu Sa’d, başa geçtikten bir süre sonra, Fars’ta büyük bir kıtlık olduğu gibi peşinden de veba salgını çıktı Arka arkaya gelen bu âfetlerin, Fars üzerinde meydana getirdiği çöküntünün tesirlerini ortadan kaldırmaya çalışan Sa’d, topraklarını genişletmek için sefere çıktı

Bu sırada Kirman’a, Oğuzlardan sonra, Harezmşâhlar hâkim olmuştu Fakat, bölgede Oğuzlar, karışıklıklara sebep oluyorlardı Şebânkâre emîrleri de zaman zaman hadiselere karışıyorlardı Neticede Şebânkâre Emîri Nizâmeddîn Mahmud, Berdesîr’i ele geçirdi Bunun üzerine Kirman emîrleri ve Türkler ayaklandı Şehre Oğuzlar hâkim oldularsa da, Atabeg Sa’d’ın kuvvetinden çekinerek, Berdesîr’i Salgurlu ordusuna teslim ettiler Böylece Salgurlular için Kirman hakimiyetinin ilk adımı atılmış oluyordu (1204)

Sa’d, İsfahan ve Hemedan’ı ele geçirip topraklarını genişletmek istiyordu Hazırlıklarını tamamlayıp İsfahan üzerine yürüdü ve hiçbir mukavemetle karşılaşmadan şehre girdi Sa’d’ın bu sefer sırasında Şîrâz’ı boş bırakması, Salgurluların rakibi İldenizliler ve Şebânkâre emîrleri için bulunmaz fırsattı Bundan faydalanmak isteyen İldenizlilerden Atabeg Özbek, Şîrâz; Şebânkâre Emîri Mübâriz de, Kirman üzerine başarısız seferler yaptılar

Sa’d, Kirmanlı bir devlet adamının teşvikiyle, bölgedeki hâkimiyetini kuvvetlendirmek için sefere çıktı ve 9 Ocak 1209’da Kirman’ın başşehri Berdesîr’e girdi Oğuzları itaat altına almak için, Bem’i kuşattı Bu sırada Nişâbur Valisi Kezlik Han, Muhammed Harezmşâh’a isyan etmiş, karşısında duramayacağını anlayınca, hâkimiyet sahası bulmak için Kirman üzerine yürümüştü Sa’d, bir hile ile Kezlik Hanı, Kirman’dan kaçırdı Daha sonra, Oğuzlarla anlaşarak Şiraz’a döndü Sa’d, Kirman’da kaldığı beş ay zarfında burayı düzene sokmuş ve büyük kısmını da itaati altına almıştı Fakat daha sonra bölgeyi ihmal edince, 1213 senesinde Harezmşâhlar, Kirman’ı ele geçirdiler Sonra Fars bölgesinden Şiraz’a kadar uzanan seferler düzenlediler

Harezmşâhların Irak-ı Acem valisini Bâtınîler öldürünce, bölgeyi ele geçirmek isteyenler arasında yeni mücadeleler başladı Bir yandan Atabeg Sa’d, diğer yandan da Atabeg Özbek, Irak-ı Acem’e hâkim olabilmek için harekete geçtiler Sultan Muhammed Harezmşâh da, bu bölgeyi onlara bırakmak niyetinde olmadığından, büyük bir ordu ile, her iki atabeğe mâni olmak için, batıya yürüdü Sa’d, sultanın ordusu ile Rey civarında karşılaştı Yapılan savaşta mağlûp oldu ve esir düştü (1217) Daha sonra Sultan, Sa’d’ı affetti ve iki hükümdâr arasında anlaşma yapıldı Bu anlaşmaya göre Sa’d, Fars’ın iki müstahkem kalesi İstahr ve Eşkenvan’ı ve ülke gelirinin üçte birini haraç olarak verecekti Ayrıca, bütün topraklarında hutbe, Harezmşâh adına okunacaktı Sa’d, yanında Harezmli kuvvetlerle Şîrâz’a dönünce, kendisini şehre sokmak istemeyen oğlu Ebû Bekr’i mağlûp ederek içeri girdi Sa’d yirmi dokuz senelik bir saltanat devresinden sonra, 1226’da Bihâtzad’da öldü Halka adaletle muâmele eder ve âlimleri korurdu

Yerine hapisten çıkarılan oğlu Ebû Bekr geçti Ebû Bekr, saltanatının ilk senelerinde Şebânkârelerle mücadele ettiyse de başarılı olamadı Sultan Celâleddîn Harezmşâh, İsfahan önünde Moğollarla karşılaştığı zaman, yardımcıları arasında Ebû Bekr de bulunuyordu Ebû Bekr, yaklaşan Moğol tehlikesini bertaraf etmek için, Moğol hükümdârı Ögedey’e kardeşini elçi gönderdi ve itaatini bildirdi Ögedey memnun olarak, Fars idaresini ona bıraktı Buna karşılık Ebû Bekr, senelik otuz bin dînâr verecekti Ebû Bekr, Hürmüz Adası hâkimiyle anlaşarak düzenlediği sefer sonunda, Basra Körfezindeki Kays Adasına hâkim oldu (1229) Basra Körfezindeki hâkimiyetini, Arabistan sahillerine kadar genişletti Bazı Hind ülkelerinde adına hutbe okundu Moğollara karşı olan sözünü yerine getirerek, dostâne münasebetlerini devam ettirdi Ancak, verilen haraçlar, yeni vergilerin konulmasını gerektirmişti Ebû Bekr, Şîrâz’da hastalanarak, 1260’ta yetmiş yaşında öldü Yerine oğlu İkinci Sa’d geçtiyse de, on iki günlük bir hükümdârlıktan sonra öldü Yerine, henüz çocuk yaşta olan oğlu Muhammed geçti Yaşının küçüklüğü sebebiyle nâipliği annesi Bibi Terken Hâtun’a verildi Terken Hâtun, devlet idaresini doğrudan doğruya ele aldı ve halkın refahını sağlamaya ve ülkeyi karışıklıklardan korumaya çalıştı Muhammed, iki sene yedi aylık bir saltanattan sonra, 1262 yılında sarayın damından düşüp öldü

Muhammed’in yerine devlet erkânı ve ordunun kararı ile Muhammedşâh geçti Muhammedşâh, tahta geçer geçmez duruma hâkim oldu Terken Hâtun’un sözlerine iltifat etmeyip, otoritesini engelledi Muhammedşâh, İlhanlı Hükümdârı Hülâgu’nun çağrısına uymayıp, yanına gitmemesi üzerine, bu fırsatı kaçırmayan Terken Hâtun, emîrlerle birleşerek Muhammedşâh’ı tahttan uzaklaştırdı ve Hülâgu’nun yanına gönderdi

Sekiz aylık bir saltanattan sonra tahttan indirilen Muhammedşâh’ın yerine Selçukşâh geçti Selçukşâh, tahta geçince devlet için zararlı gördüğü bir kısım devlet adamını ortadan kaldırdı Devlet idaresinde kuvvetli duruma gelen Terken Hâtunla evlenen Selçukşâh, onu öldürtünce, Salgurlu Devletinin yıkılışına sebep olacak hadiseler birbirini kovaladı Selçukşâh, daha sonra Şirâz’daki Moğol komutanlarını öldürtünce, Hülâgu, üzerine bir ordu gönderdi 1263 yılında Kâzerûn’da yakalanarak öldürüldü

Selçukşâh’ın ölümünden sonra tahta İkinci Sa’d’ın kızı Abiş Hâtun geçti Abiş Hâtunun ilk aylarında, Kadı Şerefeddîn İbrâhim ayaklandı ise de, isyan kısa sürede bastırıldı ve taraftarları da dağıtıldı Abiş Hâtun, daha sonra Hülâgu’nun yedi yaşındaki oğlu Mengü Timur ile göstermelik olarak evlendirildi Daha küçük yaşta olan Abiş Hâtun, idarî işlere karışmıyordu Bu sırada Fars’ta, tam bir Moğol hâkimiyeti sürmekte; devleti, İlhanlı hükümdârlarının gönderdiği komutanlar idare etmekteydi Sultan Ahmet Teküdâr, Fars’ın devamlı karışıklık içinde bulunması ve bölgedeki Moğol devlet adamlarından memnun olmaması üzerine, sarayında bulunan Abiş Hâtun’un Şîrâz’a dönmesine izin verdi (1284) Bir süre sonra, Moğollar tarafından bölgeyi idare etmek için gönderilen Seyyid İmadeddin’in öldürülmesi üzerine, Abiş Hâtun, hükümdâr Argun tarafından huzuruna çağırıldı Tebriz’de muhakeme edilen Abiş Hâtunun, yeniden Şîrâz’a dönmesine izin verilmedi Nihayet 1286 senesinde ölünce, Fars’ta Salgurlu hakimiyeti son buldu ve bölge, resmen Moğol idaresi altına girdi

Salgurlu devlet teşkilâtı, Büyük Selçuklu Devleti'nin bir kopyasıdır Devletin başında sultan veya hükümdâr yerine atabeg unvanı taşıyan bir hânedân üyesi bulunmaktaydı Lakapları genellikle muzafferüddîn idi Salgurlu saray mensupları arasında, “hâcibler, silâhdâr, taşdâr, hansâlâr, hazînedâr, nedîmler, sâkîler, ferrâşlar, çomakdâr ve hadimler” bulunurdu Dîvân-ı Âlâ veya Dîvân-ı Atabegi adıyla anılan büyük dîvân, vezirin başkanlığında vazîfe yapmaktaydı Ayrıca Dîvân-ı Tuğra, Dîvân-ı İşraf ve Dîvân-ı Ârız isminde dîvânlar vardı Ordu teşkilâtı da Selçuklu ordu teşkilâtı gibiydi Salgurlu ordusu, üç ana kısımdan meydana geliyordu Bunlar; gulâm (köle), Türkmenler ve vassal devlet kuvvetleriydi

Salgurlu atabegleri, kültür ve imar faaliyetlerine büyük önem vermiştir Özellikle Şîrâz’da mescitler, ribatlar ve hastaneler yapılmış, şehir, bağ ve bahçelerle süslenmişti Atabeg Sungur’un Şîrâz’da yaptığı eserlerin başında kendi adına inşa ettirdiği Sunguriye Medresesi gelmektedir Ayrıca Şîrâz yakınında su kanalları ve yolları açtırdı Atabeg Sa’d’ın yaptırdığı en önemli eserlerden biri, bugün bile Şîrâz’da mevcut olan Mescid-i Nev veya Mescid-i Atabegi adıyla meşhur Câmi-i Cedîd-i Şîrâz’dır Bundan başka birçok mîmârî eser inşâ ettirmiştir Vezir Amideddîn Ebû Nasr da kendi adına izâfeten Âmîdiye adıyla meşhur bir medrese yaptırmıştır

Moğolların, Harezmşâhları tarih sahnesinden silmesi, Salgurluların Moğol itaatine girmesine sebep olmuştu Bu siyâsetleri uzun müddet bölgeyi Moğol taarruzundan uzak tutmuş ve Salgurlu başşehri Şîrâz, onların önünden kaçan birçok ilim adamı ve edibin sığınağı olmuştur Salgurluların ilim ve sanat hâmîliği, Şîrâz’ı bir kültür merkezi hâline getirmiştir Ebü’l-Mübârek Abdülazîz bin Muhammed, Zeyneddîn Muzaffer bin Rûzbihan, Ebü’l-Feth en-Nîzîrî, Ebü’l-Abdurrahîm bin Muhammed es-Servistanî, Kâdı Sırâceddîn Ebü’l-Izz Mükerrem, Kâdı Şerefeddîn Muhammed, Şihâbüddîn Feyzullah Tûdepuştî, Sadreddîn Ebü’l-Meâlî, Emir Asıleddîn Abdullah, Fakîh Müşerrefeddîn, İzzeddîn Mevdûd, Kâdı Cemâleddîn Ebû Bekr, Kâdı Mecdüddîn İsmâil, Fakih Saineddîn Hüseyin, Şeyh Necibeddîn Ali, Kâdı Beydâvî, Kutbeddîn Şîrâzî, Sâdî-i Şîrâzî gibi pek çok âlim ve edip, Salgurlu hâkimiyeti altında yetişmiş ve hizmetlerini sürdürmüşlerdir

Âdil idareleri sebebiyle halk tarafından sevilen Salgurlu sultanları, Selçuklulardan sonra, Türk hâkimiyetinin yüz otuz sekiz sene Fars’ta devam etmesini sağlamış olmaları sebebiyle, Türk tarihi açısından önemlidir


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.