![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#16 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)M Mecidiye Nişânı Mihaloğulları Mimarbaşı Muâyede Müderris Mühr-ü Hümâyun Mukâtaa Mecidiye (Mecidî) Nişanı Sultan Abdülmecîd Hanın (1823-1861) 1851’de çıkardığı nişan, mecîdî nişânı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mecidiye nişanı ilmiye ve askeriye mensuplarından üstün hizmet ve muvaffakiyet gösterenlere verilirdi ![]() ![]() Beratla verilen ve kullanılan mecidiye nişanı, kayd-ı hayat şartıyle verilir, nişan sâhibinin ölümünde hazineye iâde edilirdi ![]() Mihaloğulları Osman Gâzi döneminde Hıristiyanken Müslümanlığı kabul ederek Osmanlıların hizmetine giren Mihal Bey (Köse Mihal)in soyundan gelen akıncı âilesi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan İkinci Murâd’ın saltanatı sırasında, Evrenos, Turahan ve Gümlüoğlu gibi meşhur akıncı beyleri Rumeli’de hâkimiyetini îlân eden Mustafa Çelebi(Düzmece Mustafa) yanında yer aldılar ![]() ![]() ![]() İkinci Murâd Han 1422 yılında İstanbul’u muhâsara ettiği zaman bu defâ da kardeşi Şehzâde Mustafa isyân ederek İznik’i almıştı ![]() ![]() ![]() ![]() Mehmed Beyin oğulları Yahşi ve Hızır beyler de akıncı kumandanlıklarında bulundular ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gâzi Ali Bey, daha sonra Fâtih tarafından İmparatorluğun doğu sınırını korumak ve Uzun Hasan kuvvetlerine karşı Tokat baskınına mübâdele olmak üzere, düşman arâzisini vurmağa ve haber almağa memur edildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gâzi Ali Beyin oğullarından Mehmed Bey Çaldıran Savaşında öncü birliklerin komutanlığını yaptı ![]() ![]() ![]() ![]() Mimarbaşı Osmanlı Devletinde, umümî olarak inşâ işleriyle meşgül olan memur ![]() ![]() ![]() ![]() Mîmarbaşıların maiyetinde “Başmîmar, İkinci mîmar, Kethüdâ ve Çavuş gibi memurlar vardı ![]() ![]() ![]() Yaptırılacak binâlar için mimârbaşından ruhsat alma ve plânın tasdik ettirilmesi mecbüriyeti vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mîmarbaşılık yalnızca İstanbul’a münhasır bir memuriyet değildi ![]() ![]() Evliyâ Çelebi, meşhur Seyâhatnâme’sinde, Bağdat şehrinin yüksek dereceli memurlarını sayarken emrinde beş yüz kişi çalıştıran bir mîmarbaşıya da yer vermiştir ![]() Şehremini denilen saray memurları da bâzı inşâat işleriyle alâkadârdılar ![]() ![]() ![]() ![]() Mîmarbaşıları, yalnızca birer inşâat memuru değil, bugün hepimizin sâhip olmakla iftihâr ettiğimiz sanat âbidelerini meydana getiren büyük birer sanatkârdılar ![]() ![]() Muâyede Bayramlaşmak, bayramda birbirini tebrik etmek ![]() ![]() ![]() Osmanlı Sarayında bu işe verilen önemden dolayı muâyedenin nasıl yapılacağı kânunnâmelerle tesbit edilmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bayramlaşma bayram günü sabah namazından sonra ve bayram namazından önce yapılır, sonra alayla câmiye gidilip bayram namazı kılınırdı ![]() Müderris Medreselerde ders veren öğretim üyesi, profesör ![]() ![]() ![]() ![]() Devlet adamları yanında, halktan da medrese kuranlar oldu ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinde medreseyi bitiren talebe için ilmiye sınıfı dâhilinde iki meslek vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Medreseler, okutulan kitaplara ve bahsedilen ilim dallarına göre kendi aralarında sıralanırken, kazâ merkezleri de nüfuslarına göre, sınıflandırılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müderrisler, okuttukları derslerden herhangi bir konu üzerinde öğrencilerine münâzara yaptırırlar, sonunda iki taraf arasında hakem olup, görüşlerini söylerlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Müderris tâyininde, vücud, zihin ve karakter özelliklerine bakılır; sîmâsının sempatik, akıllı, kültürlü, anlayışlı, adâletli, iffetli, cömert ve gözü gönlü tok olmasına dikkat edilirdi ![]() ![]() Zamânın en ehil kimseleri arasından seçilen müderrisler, dersi talebelerinin anlayacakları seviyede tutarlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müderrislerin, idâreciler ve halk arasında yüksek îtibârları vardı ![]() ![]() ![]() Müderrislerin derecelerinin ilerlemesi Fâtih devrinde beşer akçe ile sağlanırken, On altıncı asırda otuzlu pâyesine kadar beşer akçe, ondan sonra onar akçe ile olurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hiçbir müderris, şart-ı vâkıf hilâfına, (işin ehli olmadan) medreseye tâyin edilmezdi ve vakfiyede müderrise yevmiye kaç akçe tesbit edilmişse ondan aşağısı verilmezdi ![]() ![]() ![]() Osmanlı medreselerindeki görevli müderrisler, aldıkları son akçe üzerinden tekâüde (emekliye) ayrılırlardı ![]() Osmanlı Devletinde başta pâdişâh ve devlet adamları, ilim sâhiplerine (âlimlere, sâlihlere velîlere) karşı büyük bir saygı ve hürmet duyuyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Medrese ve müderrisler, insanı dünyânın esiri yapmadan onun fâtihi ve sâhibi yapma vazîfesini gördüler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() üniversite reformu ile de müderris ünvânı kaldırıldı ![]() Mühr-ü Hümâyun Osmanlı pâdişahlarının kullandıkları mühüre verilen ad ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tahta geçen Osmanlı sultanı dört mühür hazırlattırırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mühr-i Hümâyûn ilk önceleri yüzük şeklindeydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişahlar, parmaklarında yüzük şeklindeki Mühr-i Hümâyûnu mâliye tarafından kendilerine takdim edilen şahsî para ve bâzı muayyen haraç ve sâirenin tesliminde, teslim aldığına dâir imzâladığı makbuzlarda kullanırdı ![]() ![]() Mukâtaa Hazînenin gelir kaynaklarından biri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Devlete gelir getiren kaynakları kirâlayanlara ise “mültezim” ismi veriliyordu ![]() ![]() Mukâtaalar genel olarak üç yıllık süreler içindi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılar mukâtaaları işletmede üç usul kullanırlardı ![]() ![]() ![]() İltizâm usûlü mukâtaalar: Osmanlı Devletinde iltizâm usûlü kuruluş yıllarından îtibâren görülmüş ve timar sistemiyle bir bütünü tamamlayan unsur olarak varolmuştur ![]() ![]() ![]() İltizâm usûlünde; mâden ocağı, tuzla, darphâne, gümrük, ispençe, dalyan vb ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Emânet usûlü mukâtaalar: Devletin iktisâdî hayâtının istikrârsız olduğu yıllarda zarar ihtimâli bulunduğundan, mukâtaalar için mültezim bulma zorlaştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mâlikâne usûlü mukâtaalar: Muhtelif gelir kaynaklarının bir kimseye vâridâtından hayâtı boyunca istifâde etmek, lâkin satamamak şartıyla verilmesine denilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1695’ten başlayarak yüz-yüz elli yıllık Osmanlı mâlî ve iktisâdî târihinin gelir getiren önemli bir kaynağı olarak hayâtiyetini sürdüren mâlikâne sistemi, ilk olarak, ömür boyu zirâî iltizâmların öteden beri geçerli olduğu Mısır’a yakın Sûriye, Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde uygulamaya kondu, zamanla yaygınlaştı ve eyâletlere mâlikâne verilmesine kadar genişledi ![]() ![]() Mâlikâne sistemi mâdenlerden esnaf kethüdâlığına, tuzlalardan damga resmine kadar; cizye ve avârız hâriç, devletin vergi aldığı bütün faâliyetlere yayılmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() Mukâtaadan hâsıl olan gelirler günü gününe tutulur, mukâtaa kâtipleri bunları mukâtaa defterine işlerler, sonra da rüznâmçe kalemine teslim ederlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() Mukâtaa gelirleri 1826 yılında yeniçeri ocağının kaldırılması üzerine, yerine kurulan Âsâkir-i Mansûre-i Muhammediyye ocağının giderlerine ayrıldı ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#17 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)N Nâiplik Nevbet Nizâm-ı Cedid Naiplik (Nâiblik) İdârî, dînî ve hukûkî konularda yetki sahibi olan kişilerin yetki ve vazifelerini vekil olarak yürüten kimselere verilen unvan ![]() ![]() Memlûklerde, Dehli Sultanlıklarında Sultanın vekili veya temsilcileri ve eyâlet vâlileri bu ünvânı taşıdılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti teşkilâtında şer’î mahkemelerin hâkimlerine nâiplik ünvânı verildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nâipler yaptıkları vazifelere göre şu kısımlara ayrılırlar ![]() Arpalık nâibi; Şeyhülislamların ve eyâlet kâdılarının (mevâliler) vazifeden alınmalarından sonra, kendilerine verilen arpalıkların gelirini onlar adına idâre eden kimseler olup, tâyinleri Anadolu veya Rumeli kazaskerleri tarafından tasdik edilirdi ![]() Ayak nâibi: Eyâlet kâdılarının yanında, kâdı adına esnafı denetleyen vazifeliye denirdi ![]() Bâb nâibi: Eyâlet kâdısının yanında kâdıya yardımcı olan ve onun adına dâvâ dinleyen ve hüküm veren kimseye denirdi ![]() Kazâ nâibi: Kazâlara bağlı nâhiyelerin şer’î (dînî) işlerine, kaza kâdısı adına bakan kimseye denirdi ![]() Mevâlî nâibi: Eyâlet kâdılarının tâyin edildikleri eyâlete gitmedikleri durumlarda gönderdikleri vekile denirdi ![]() ![]() Şer’iyye mahkemelerinin kaldırılmasıyla birlikte nâiplik ve nâipler de lağvolunmuştur ![]() Osmanlılar zamânında sadrâzamlar hakkında saltanat vekîli mânâsında Nâib-i Saltanat tâbiri kullanılırdı ![]() ![]() Nevbet Osmanlı Devleti zamânında sarayda ve bâzı özel yerlerde sabah, ikindi, yatsı zamanlarında çalınan askerî mızıka ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mehter takımı hergün pâdişâhın bulunduğu yerde ikindi zamânı çalınır, sonra duâ edilerek nevbet merâsimi biterdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nizâm-ı Cedid Osmanlı Devletinde 18 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On sekizinci asır boyunca devam eden askerî başarısızlıklar, bunları tâkip eden günlerde ıslahat lâyihalarının verilmeleriyle neticelenirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Nizâm-ı Cedid hareketi, Sultan Üçüncü Selim’in tahta çıkışıyla berâber belli bir tertip içinde uygulanmaya başlandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer taraftan Ebû Bekr Râtib Efendi, o devir için Avrupa’nın güçlü devletlerinden olan Avusturya’nın başşehri Viyana’ya sefâret vazifesiyle gönderildi ![]() ![]() 1 ![]() 2 ![]() 3 ![]() 4 ![]() 5 ![]() ![]() Ebû Bekr Râtib Efendiye göre, örnek seçilecek bir devletin askerî kânunları ve nizamları iktibas edilerek, kendi bünyemize uydurup, ihtiyacımıza cevap verecek bir Nizâm-ı Cedid ordusunun kurulması gerekiyordu ![]() ![]() Kendisinden önceki pâdişâhların, ıslahat hareketlerindeki düşüncelerinden faydalanmasını bilen Sultan Üçüncü Selim Han, Sultan Üçüncü Ahmed Han devrinde yapılmak istenilen ıslahatın devlet adamlarından gizli olmasının zararlarını gördüğünden, devlet adamları ile âlimleri yanına çağırarak, onların düşüncelerinden faydalanma ve memleketlerin durumunu daha iyi tahlil etme imkânını ele geçirmek istedi ![]() ![]() Verilen layihalar, başlıca üç görüş üzerinde toplanıyordu: 1 ![]() ![]() 2 ![]() 3 ![]() ![]() Üçüncü düşüncede olanlara göre, devletin eski kânunları ihtiyaca cevap veremez hâle gelmiş, Yeniçeri Ocağına fesad karışmış bu da ordunun bozulmasına sebep olmuştu ![]() ![]() Sultan Üçüncü Selim Han, bu fikirlerden üçüncüyü seçti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçeri Ocağının birdenbire kaldırılmasının devlete vereceği zarar ortada olduğundan, bu ocağın ıslah edilmesi sırasında yeni ordunun kurulması çalışmalarına başlandı ![]() ![]() ![]() ![]() Yeni ordunun teşkili ise, Sadrâzam Koca Yusuf Paşanın Ziştovi ve Yaş anlaşmalarından sonra cepheden İstanbul’a dönmesiyle başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nizâm-ı Cedid ordusunun kuruluşunda ortaya çıkan diğer bir problemse yeniçeri taraftarlarının çıkaracağı taşkınlıktı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nizâm-ı Cedid ordusunun kurulmasının yanı sıra tophâne, tersâne ve mühendishânenin de yeniden organizasyonuna başlandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yapılan değişiklikler, devlet bütçesine ağır yük getiriyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nizâm-ı Cedid hareketi, askerî sâhadaki yeniliklerin yanısıra idârî, siyâsî ve ticârî sâhalarda aynı istikâmette bir takım teşebbüsleri beraberinde getirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinin iktisâdî, idârî, siyâsî sâhalarında yapılan yenilik ve ıslahatlar, yapılan menfî propaganda, içteki ve dıştaki başarısızlıklar sebebiyle istenilen neticeyi veremedi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Napolyon’un Mısır Seferi sırasında Akka Kalesinin önündeki savaşta başarı kazanan Nizâm-ı Cedid ordusundan, Sırp isyanlarına ve Rusya ile savaş tehlikesine karşı faydalanılmak istendi ve ordu Rumeline geçirildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Edirne’deki hâdiseden sonra merkezde yapılan değişiklikler, fayda yerine zarar getirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu esnâda Kaymakam Köse Murâd Paşa, bir taraftan Pâdişâha isyânı önemsiz gibi gösterirken, diğer taraftan, isyancıları bastırmaya hazırlanan Topçu Ocağına, karşı gelmemelerini emreden haberi gönderiyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kendisine on bir kişinin isimlerinin listesi verildiğinde çok üzülen Pâdişâh, bütün bunlara sebep, kendi yumuşak huyluluğu olduğunu söyledi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#18 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)O Okçuluk (Türklerde) Orhun Âbideleri Osmanlılarda Top ve Topçuluk Osmanlı Toprak Hukuku Otağ Otuzbir Mart Vakası Türklerde Okçuluk Ok, eski Türklerde millî silah olarak kabul edilmekte, çeşitli destan ve halk hikâyelerinde ondan bahsedilmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ok talimleri rüzgârın cihetine göre yapıldığından böyle her rüzgâra mâruz yerler meydan olarak seçilmezdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Atışlar mesâfe atışı ve “hedefe atış” olmak üzere iki çeşitti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Okçular ok atarken, sol dizlerini yere koyup sağ dizlerini kaldırırlar “Ya Hak” diye salâ verip oku fırlatırlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Okçular, kullandıkları âletlere hürmet ederler, tâlim veya müsâbakalardan sonra yay ve oklarını tekkedeki dolaplarına koyarlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlının son zamanlarına doğru özellikle İkinci Mahmûd Han zamânında ateşli silahların iyice yerleşmesiyle, okçuluk eski önemini kaybetmeye başladı ![]() Orhun Âbideleri Göktürk Devletinden kalma, 7 ve 8 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kül Tigin Âbidesi: Kağan olmasında ve devletin kuvvetlenmesinde birinci derecede rolü olmuş kahraman kardeşine karşı, Bilge Kağan’ın duyduğu minnet duygularını ifâde eden, bizzât hükümdâr ağzından yazılmış hitap eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Âbidedeki kitâbeleri, Bilge Kağan ve Kül Tigin’in yeğeni Yollug Tigin yazmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilge Kağan Âbidesi: Aynı yerde Kül Tigin Âbidesinin bir kilometre uzağındadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vezir Tonyukuk Âbidesi: Diğer iki âbidenin biraz daha doğusunda bulunmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Orhun âbideleri, Göktürk Devletinin kuruluşundan yarım asır sonra, Türk Beylerinin anayurttan uzaklaşarak, kendilerini Çin’in yumuşak ipeklerine ve hileci siyasetine kaptırıp bozulduklarını anlatır ![]() ![]() ![]() ![]() Orhun Âbideleri çok yönlü vesikalardır ![]() ![]() Türk içtimaî hayâtının yüksek tablosu; Türk hitâbet sanatının şâheseri, hükümdarâne edâ ve ihtişamlı hitap tarzı; Türk milliyetçiliğinin temel kitabı; Bir kavmi bir millet yapabilecek eser; Türk yazı dilinin ilk örneği ve başlangıcını mîlâdın ilk asırlarına çıkartan delil, Türk ordusunun kuruluşunu ilk asırlara götüren vesîka; insanlık âleminin sosyal muhtevası bakımından en mânâlı mezar taşlarıdır ![]() Orhun Kitâbelerinden, 12 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Kişi oğlında üze eçüm apan Bumin Kağan İstemi Kağan olurmuş, Olırıpan Türk Buduning ilin törüsin tutan birmiş, iti birmiş ![]() Tört bulung kop yagı ermiş ![]() ![]() ![]() İlgerü Kadırgan yışka tegi, kirü Temir Kapıg-ka tegi kondurmuş ![]() ![]() Osmanlılarda Top ve Topçuluk Küçük bir uç beyliğinden üç kıtaya hâkim büyük bir cihan devleti kuran Osmanlılar fütühâtlarında topu büyük bir ustalıkla yaptılar ve kullandılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı ordularında muhtelif zamanlarda çeşitli isim ve cinslerde toplar dökülmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ordu sefere giderken toplar üçe bölünürdü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılarda top, döküm ocakları adı verilen yerlerde yapılırdı ![]() ![]() ![]() Bir topun dökümünde esas olan unsur kalıptır ![]() ![]() Büyük kalıbın içine yerleştirilen aynı maddeden yapılan ikinci bir kalıp daha bulunurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Toprak Hukuku Osmanlı zamânında beş türlü toprak vardı: 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu dört çeşit toprağı, sâhibi satabilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() ![]() 5 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dirlik sistemi: Mîrî topraklar, Osmanlı Devleti döneminde oldukça ilgi çekici bir sistemle işletilmiştir ![]() İslâmiyetin doğuşundan beri fethedilen arâzinin rekâbesi (mülkiyeti) Devlet Hazinesine “Beytülmâle” kalıyordu ![]() ![]() ![]() 1 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() 4 ![]() ![]() ![]() 5 ![]() ![]() Gerek yurtluk ve gerekse ocaklık verilmesi, hudutları muhâfaza ve bilhassa âni savaşta, ordu gelinceye kadar mücâdele veya asıl ordu yetişince ona iltihâk ederek onunla berâber nihâî zafere kadar harbe iştirakten ibâretti ![]() Dirlik sâhiplerinin yetkileri: Dirlik teşkilâtında hak sâhiplerine “sâhib-i ard” yâni toprak sâhibi denirdi ![]() ![]() ![]() Dirliklerin çöküşü ve ilgâsı: Devlete büyük faydaları olan Dirlik Teşkilâtı, Üçüncü Sultan Mehmed Han devrinden îtibâren zayıflamaya başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Daha sonra 1858 (H ![]() ![]() ![]() 1858 târihli Arâzi Kânunnâmesi hazırlanırken, 1849 târihli Ahkâm-ı Mer’iyeden oldukça istifâde edilmiştir ![]() ![]() ![]() 1858 Arâzi Kânunnâmesi’nin yanında daha sonra birçok kânun çıkarılmıştır ![]() ![]() Otağ Pâdişâhlara ve beylere mahsus büyük süslü çadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Otağlar renkleriyle de sâhibinin devlet içindeki mertebesini belirtirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türk hâkanlarının çadırları kubbeli olur ve gök kubbenin yeryüzündeki bir modeli olarak telakki edilirdi ![]() ![]() ![]() Hâkan otağı, maiyet otağları ve diğer kişilerin çadırlarının savaş ve sulh zamânında belirli bir kurulma düzeni vardı ![]() ![]() ![]() ![]() Otağ-ı hümâyûn ise, Osmanlı Devletinde pâdişâha mahsus çadırlardır ![]() ![]() ![]() Otağ-ı hümâyûn, birbirine geçilebilen birkaç çadırdan meydana gelirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Seferde veya pâdişâh başka bir yere gideceği zaman otağ-ı hümâyûn iki takım olarak tertip edilirdi ![]() ![]() ![]() Otağ-ı hümâyûnun sefere hazırlanması, yeniçeri ağasının kontrolünde, “otakçıbaşı” tarafından yapılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişâh otağları pamuk ipliğinden dokunmuş kumaşlarla yapılır ve kırmızı renkte olurdu ![]() ![]() ![]() Nemçe (Avusturya) Seferi esnâsında Kânûnî Sultan Süleyman’ın çadırı kaynaklarda şöyle tasvir edilir: “Çeşit çeşit boyalarla sanatkârâne bir tarzda nakışlarla süslenmiş, yüksek divanhâneli çadırlardan meydana gelmiş otağın zemini, o zamâna kadar görülmemiş tarzda dokunmuş ipek halılar ve kilimlerle döşenmişti ![]() Pâdişâhlar sefere bizzât gitmezlerse otağlarını, sefere memur olan serdâr-ı ekreme verirlerdi ![]() ![]() Otağ-ı hümâyûnların dikilmesi ise otağ-geren-ı hassa denilen sanatkârların vazîfesiydi ![]() ![]() ![]() Otuzbir Mart Vakası Meşrutiyetin muhâfazası için Selanik’ten İstanbul’a getirilen Avcı taburlarının 13 Nisan 1909’da çıkardığı isyan ![]() ![]() ![]() Bu vak’anın tertip edilişi, teşvik edicileri bu güne kadar kesin olarak ortaya konamamıştır ![]() ![]() 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() 3 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4 ![]() ![]() 5 ![]() ![]() 6 ![]() ![]() ![]() 7 ![]() ![]() ![]() ![]() 8 ![]() ![]() 9 ![]() ![]() ![]() ![]() 10 ![]() ![]() İttihat ve Terakki Partisi önderleri meşrutiyetin îlânından sonra kurulan Said Paşa hükümetine iştirâk etmediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meşrutiyeti îlân ettiren İttihatçıların meşrûtiyetten sonra idâreyi bizzat ele almamaları ancak, hükümet işlerine de sık sık müdâhale etmeleri sebebiyle ülkede tedricen bir iktidar boşluğu doğmaya başladı ![]() ![]() ![]() 4 Ağustosta nâzır tâyini meselesinde çıkan bir ihtilâf neticesinde Said Paşa kabînesi istifâ etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meşrûtiyetin îlânından sonra toplanacak meclis için yapılacak seçimler, çeşitli kesimlerin birbirlerini karşılıklı suçlamalarına yolaçtı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meşrûtiyetten sonra İttihatçıların baskısıyla orduda alaylı subaylar ve memurlar arasında yapılan tasfiyeler gayr-i memnunların sayısını arttırarak huzursuzlukları şiddetlendirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hükümet Avcı taburları ile hiç meşgul olmadığı gibi İstanbul’un inzibatı avcı taburu çavuşlarının emrine tâbi kılındı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sadrâzam KâmilPaşa da İttihatçıların baskısından kurtulmak istiyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 23 Ocak 1909’da Harbiye Mektebinde çıkan bir karışıklık sonucunda altmış talebe atıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İsyan meşrû gerekçelerden, kuvvetli önderlerle idârecilerden, güçlü destekten mahrum ve baştan tecrid edilmiş bir şekilde başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Abdülhamîd Han isyânı Hüseyin Hilmi Paşanın gönderdiği bir telgraf sonucunda öğrendi ![]() ![]() ![]() Pâdişâh bunun üzerine Hüseyin Hilmi Paşayı sadrâzamlıktan aldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İsyan esnâsında dâireler kapandı ve İttihat ve Terakki Merkez-i Umûmî mensupları Selânik’e kaçtılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ancak, isyânın Rumeli’deki yankısı çok büyük oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişâha sâdık bâzı paşalar saraya gelerek Yıldız ve civârındaki birliklerin Hareket ordusu çapulcularına karşı kullanılması için izin istediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hareket Ordusu İstanbul’a gelince önce Yıldız Sarayı muhâsara edildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 27 Nisanda Said Paşa başkanlığında toplanan mecliste Hareket ordusu lehine bir beyannâme okunduktan sonra Abdülhamîd Hanın hal’ine, Mehmed Reşad’ın pâdişâhlığına karar verildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dolmabahçe’ye giden hey’ette Bolulu Habib, Toygarlı Hâlid ve Kadıköylü Fehmi isminde Hareket ordusu veİttihat ve Terakki mensubu küçük rütbeli üç subay vardı ![]() ![]() Yıldız’a Sultan Abdülhamîd Hana hal’ini tebliğ için gönderilen hey’etin teşekkül tarzı ise Türk târihinin en yüz kızartıcı hâdiselerinden birisi oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Abdülhamîd Hanın Yıldız’dan uzaklaştırılmasından sonra saraydaki mevcut elmas, inci gibi mücevherler, değeri milyarları bulan târihî kıymetler, sandıklar içinde Harbiye nezâreti dış kapısı yanındaki iki binânın alt katlarına yerleştirildi ![]() ![]() Hadiseden sonra kurulan Dîvân-ı Harp, isyancılardan 56 kişiyi îdâma mahkûm etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hiçbir ciddî târih kitabında hâdisenin pâdişâh tarafından çıkarıldığına dâir bir bilgi, belge yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 31 Mart Hâdisesinden sonra İttihat ve Terakki diktatörlüğüne giden yol açılmış olup, meşrutiyet örfîleşmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Otuzbir Mart Vak’asının gizli tertipçilerinden olan Selim Sırrı Tarcan ile Rızâ Tevfik Beyin aşağıdaki îtirafları bu olay hakkında Türk târihine ışık tutmaktadır: “1908 İhtilâlinden evvel, bizleri başta İngiliz sefiri olmak üzere Fransız, İtalyan sefirleri de çok teşvik ettiler ![]() ![]() ![]() ![]() Nihâyet hürriyeti de -kimlere- îlân ettik! Selim Sırrı ile berâber ben de İstanbul sokaklarında üzerine çıkıp “Yaşasın hürriyet” nutukları atacak nice basamak taşları aradık ![]() Bir gün Talât’a (Talât Paşa) dedim ki: “Biz bu ihtilâl için ecnebi sefirlerden hayli teşvik gördük ![]() ![]() ![]() Evvelâ İngiliz sefâretine gittik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cünye’de idim ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Oğlum Said, İngiltere’de oturuyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() -Dostum Rızâ Tevfik Bey ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lord cenaplarına tekrar sordum: -İngiltere devlet-i fahîmesini hilâfet müessesesi bu derece şiddetle neden alâkadar ediyor? -Ha ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte biz ihtilâlden ve siz Jön Türklerden ihtilâl sonunda, sultanların da, hilâfetin de, yâni bir selâm-ı şâhâne ve bir Hâfız Osman Kur’ânıyla kitleleri avucunda tutan kuvvetin de devrilmesini bekledik, aldandık ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#19 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)P Patras Vakası Patrona Halil İsyanı Patras Vakası On dokuzuncu yüzyıldaki bir Rum ayaklanması ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Rumlar arasında isyân fikrini yayan Etniki Eteryanın kasası, Bavyera’daki Münih; kafası Rusya’daki Petersburg, merkezi de İstanbul’daki Fener Patrikhânesiydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yüzyıllarca Osmanlı hâkimiyetinde yaşayarak isyân ihtilâl ve devlete karşı gelmeyi bilmeyen gayri Türk ve gayri müslim sâdık ahâli, Müslümanlar ve Türkler, Patras Vak’ası üzerine Tripoliçe’ye hicret ettiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Sultanı ve Halîfe-i Müslimîn Mahmûd Han, tahkikat başlatarak, tedbir aldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mora İsyânı üzerine Çarlık Rusya’sı harekete geçti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Patras Vak’ası hâl edilip, Mora İsyânı bastırılmasına rağmen; Fransa, İngiltere, Papalık ve Rusya’nın Osmanlı Devleti aleyhine çalışmaları netîcesinde Avrupa’da ittifak kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() Patrona Halil İsyanı 28 Eylül 1730 târihinde Patrona Halil’in önderliğinde İstanbul’da çıkarılan isyân ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişâh ve sadrâzamın İran Seferi hazırlıkları da âsîlerin harekete geçmesine sebep oldu ![]() ![]() ![]() ![]() Bâbıâlî tâtil olduğu 28 Eylül 1730 Perşembe günü, devlet damlarının yokluğundan faydalanan âsîler, isyân etti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan Üçüncü Ahmed Hanın İran Seferine Hareket etmek üzere Üsküdar’da, devlet adamlarının da tâtil münâsebetiyle yerlerinde bulunmaması isyâncıların işini kolaylaştırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Lâle Devrinin sulh, sükûn ve huzûruna alışan devlet adamlarının uzun müzâkereleri ve kardeş kanı dökülmesini istememeleri, isyâncıların dağıtılması teklifine meydan vermedi ![]() Halkın desteğini sağlamak için 29 Eylülde Sancak-ı şerîf çıkarıldı ![]() ![]() ![]() Âsîler 30 Eylülde liste yapıp, 41 kişinin kendilerine teslimini istediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pekçok hayır ve hasenât, mîmârî ve ilmî eserlerin bânisi Nevşehirli Dâmâd İbrâhim Paşanın öldürülmesiyle, âsîler daha da şımardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birinci Mahmûd Han, Üçüncü Ahmed Hanın ferâgati ve âsîlerin arzularıyla Osmanlı sultanı olunca, devletin meselelerine cesâretle el attı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#20 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)S Sancak-ı Şerîf Sefâretnâme Selanik Vakası Sened-i İttifak Sancak-ı Şerif Peygamberimiz zamanında kullanılan mukaddes sancak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zamanla Sancak-ı şerif eskiyince, Devlet-i Aliyye’de (Osmanlı Devleti) aslına göre üç sancak işletilmiş ve Sancak-ı şerif parçaları bunların üzerine konmuştur ![]() ![]() Sancak-ı şerif, padişahla veya onlar bizzat sefere katılmadıkları zaman Sadrazam ve Serdâr-ı ekremle birlikte sefere gönderilirdi ![]() ![]() Sultan Üçüncü Mehmed Han (1595-1603), Sancak-ı şerifin yanında seyyid ve şeriflerden meydana gelen üç yüz kişilik bir evlâd-ı Resûlullah’ı beraber götürmüştü ![]() ![]() Sefere çıkılacağı zaman (veya İstanbul’daki bazı isyanlarda) Sancak-ı şerifin yerinden alınıp teslimi, bizzat padişah tarafından olurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sancak-ı şerife, Osmanlılar büyük kıymet vermişler, açıldığında yediden yetmişe herkesin onun altında toplanarak gazaya (savaşa) gitmesinin en büyük vazife olduğuna inanmışlardı ![]() Sefâretnâme Osmanlı Devletinde yabancı ülkelere gönderilmiş olan sefirlerin (elçilerin), İstanbul’dan hareket etmelerinden başlayarak, gittikleri yerlerde gördükleri olayları, yaptıkları diplomatik görüşmeleri, gezip gördükleri yerlerin idârî, sosyal, askerî, ilmî ve kültürel hayatları hakkında bir takım önemli bilgileri toplayarak pâdişâha veya sadrâzama takdim ettikleri rapor, yazılı belge ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yabancı ülkelerle siyâsî ve kültürel münâsebetlerin mâhiyetini ortaya koyan en eski belgeler olan Sefâretnâmeler, bu devletlerin sosyal ve ekonomik durumlarını, teşrifat (protokol) usullerini, hayat biçimlerini, Osmanlıların onlara karşı tutum ve düşüncelerini de yansıtmaktadırlar ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlılar yalnız Avrupa’ya değil, Şarka ve İslâm memleketlerine de sefir göndermişler, onlar da diğer sefirler gibi Sefâretnâmeler hazırlamışlardır ![]() ![]() Sefâretnâmeler yabancı ülkelerdeki ilmî ve teknik gelişmeleri yansıtarak, ülkemizde de birçok ilmî, idârî ve teknik yeniliklere sebep olduğu gibi, bu ülkelerin sosyal, ahlâkî ve kültürel özelliklerinden bahsettiği için de ülkemizde başka ülkeleri taklit etme özentisi başgöstermiştir ![]() ![]() Adet olarak kırktan fazla olan Sefâretnâmeleri konuları bakımından ikiye ayırmak mümkündür: Birinci kısımdakiler; sefirlerin (elçilerin) doğrudan doğruya vazifeleriyle ilgili sefâretnâmelerdir ![]() İkinci kısımdakiler ise; sefirlerin gezip gördükleri yerlerin idârî, sosyal, ahlâkî, askerî, kültürel ve teknik hayatları hakkında önemli bilgiler veren sefâretnâmelerdir ![]() Elde bulunan ilk yazılı sefâretnâme Kara Mehmed Çelebi’nin 1655 târihli Viyana Sefâretnâmesi, son sefâretnâme ise Abdürrezzak Bahir Efendinin 1845 yılında kaleme aldığı, Paris-Londra Sefâretnâmesi’dir ![]() ![]() Selanik Vakası 6 Mayıs 1876 târihinde Selanik’te Fransa ve Almanya konsoloslarının linç edilmesiyle neticelenen olay ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ertesi gün İslâmiyet'i kabul eden bir kızın zorla kaçırılıp tutulamayacağını ve bu işe hükümetin karar vermesi gerektiğini belirten Müslümanlar Saatli Câmide toplandılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Selanik olayları üzerine Osmanlı Devletiyle Fransa, Almanya ve İtalya devletlerinin ilişkileri gerginleşmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dünyânın her tarafına binlerce misyoner göndererek, insanların Hıristiyanlaştırılması için milyarları sarf eden, inanç ve vicdan hürriyetini, insan haklarını savunuyor görünen Avrupa devletleri, İslâm dînini kendi isteğiyle kabul eden bir Bulgar kızının Müslüman olmasını kabul edememişlerdir ![]() ![]() ![]() Sened-i İttifak İkinci Mahmud Han devrinde 1808’de âyân ile hükümet arasında yapılan sözleşme ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sultan Üçüncü Selim Han, Rusçuk Âyânı Alemdâr Mustafa Paşa gibi devlete faydalı olanlara rütbeler verdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1 ve 4 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 5 ![]() ![]() ![]() 6 ![]() ![]() 7 ![]() ![]() Bu vesîkanın altındaki ekte ise, özetle şöyle deniliyordu: Yapılacak işlerde bu şartların esas tutulması gerektiğinden, zamanla değişmesini önlemek üzere, bundan sonra sadrâzam ve şeyhülislâm olacaklar, bu makâma geçtikleri zaman bu senedi imzâlayacaklar ve harfi harfine uygulanmasına çalışacaklardır ![]() ![]() Devletin âyâna ipotek edildiği, pâdişâhın yetkilerinin kısıtlandığı bu senedi imzâ edenler arasında, bir tarafta en yüksek derecedeki ulemâ (şeyhülislâm, nakîb-ül-eşraf ve kazaskerler), devlet ricâli (yeniçeri ağası, sipâhîler ağası) öbür tarafta o zaman pâyitahtta hazır bulunan belli başlı âyânlar (Cebbârzâde, Karaosmanoğlu, Sirozlu İsmâil Bey ve Çirmen mutasarrıfı) vardı ![]() Pâdişâhın tuğrası konulan bu senet, pâdişâhın âyânlara taahhütleri şeklindeydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Alemdâr Mustafa Paşa, birkaç aylık iktidârında Sekbân-ı cedîd adıyla bir askerî teşkilât kurdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sened-i ittifâkla, 1839’da Mustafa Reşit Paşa tarafından îlân edilen Tanzîmât fermânı arasında bâzı benzerlikler vardır ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#21 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)S Serasker Soykırım Sultan Surre Alayı Serasker Osmanlılarda önceleri seferdeki orduya kumanda eden vezir, sonraları da Millî Savunma Bakanına verilen ad ![]() ![]() ![]() 1845’e kadar seraskerler ek bir vazife olarak İstanbul’un zabıta işleri ve yangınlara karşı lüzumlu tedbir almakla da vazifeliydiler ![]() ![]() ![]() 1879-80 senesinde yapılan teşkilâtla seraskerlik lağv olunarak Harbiye Nezâreti kuruldu ve Hüseyin Hüsnü Paşa Harbiye Nazırı oldu ![]() ![]() ![]() ![]() “Serdar-ı ekrem” unvânıyla sefere memur edilen Sadrâzam ve Serasker olarak sefere katılacak vezirlere verilen fermana Seraskerlik Beratı veya Serdarlık Berâtı denilirdi ![]() ![]() Soykırım Aynı milletten, soydan, ırktan ve dinden olan insanlardan meydana gelen bir topluluğu plânlı bir şekilde yok etme, ortadan kaldırma ![]() ![]() ![]() Bizans İmparatoru Alexis Comnen’in kızı Anna Comnen yazdığı Alexis Comnen’in Hayâtı adlı eserinde Haçlıların Müslüman çocuklarına uyguladıkları soykırımı şöyle anlatır: “En büyük eğlencelerinden biri rastladıkları Müslüman çocukları öldürmek, kızartmak ve yemekti ![]() Antakya kuşatmasında Firuz isimli bir Ermeni Türklere etmiş olduğu sadâkat yemininden dönerek müdâfaa ve kumandanlığını üstlendiği kalenin burçlarından birinden gece aşağıya ipler sarkıtarak Haçlıların şehre girmelerini sağladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Meb’ûsan ve Âyân Meclisi Reisi Ahmed Rızâ Bey Batının Doğu Politikasının İflâsı adlı eserinde Haçlı Seferleriyle ilgili olarak; “Godefroy’nın kumandasındaki Haçlı ordusunu teşkil eden şövalyelerden, râhiplerden, köylülerden meydana gelen karışık grup yola çıkışlarından 3 yıl sonra Kudüs önüne ulaştılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Asya kavimlerinden olup göçebe hayat süren, avcılık ve yağmacılıkla geçinen ve kan dökmeyi seven Moğollar 13 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Cengiz Hanın torunlarından olan Hülâgü de 1258’de Abbâsî Halîfeliğinin merkezi olan Bağdat’ı istilâ ederek yakıp yıktırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Asırlarca Osmanlı Devletinin âdil himâyesi altında yaşayan gayri müslim (Müslüman olmayan) topluluklar, Osmanlı Devletinin siyâsî ve ekonomik bakımdan zayıflamasından ve Tanzimat adıyla gayri müslimler lehine yapılan yeni düzenlemelerden faydalandılar ![]() ![]() ![]() ![]() Doksanüç Harbi adıyla bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Ruslar ve bunların emrindeki Bulgarlar şehirleri topa tuttular ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Doksanüç Harbinden sonra 1912-1913 Balkan savaşları sırasında Bulgar zulmü giderek arttı, Müslüman halk Hıristiyanlaştırılmaya zorlandı, câmiler ve diğer İslâmî eserler yıkıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Balkanlarda yaşayan çeşitli milletler bağımsızlıklarına kavuştuktan sonra da daha şiddetli soykırıma devam ettiler ![]() ![]() Osmanlı himâyesinde huzûr ve sükun içinde yaşayan Ermeniler de Osmanlı Devletinin son zamanlarında komiteler kurarak devlete karşı çıktılar ![]() ![]() ![]() Hınçak ve Taşnaksutyun adlı ihtilal komiteleri; Erzurum Olayı, Kumkapı Gösterisi, Merzifon, Kayseri, Yozgat Olayları, Sasun İsyânı, Bâb-ı Âli Gösterisi, birinci ve ikinci Zeytun isyanları, Van İsyânı, Osmanlı Bankası Saldırısı, Sultan İkinci Abdülhamîd Hana karşı tertiplenen Yıldız Suikastı (21 Temmuz 1905) gibi olaylar ve isyanlar tertipleyerek pekçok Müslümanı öldürdüler ![]() ![]() ![]() ![]() Birinci Dünyâ Savaşı ve İstiklâl Savaşı sırasında Ruslarla ve diğer işgalcilerle birlikte hareket eden Ermeniler Doğu ve Güney Anadolu bölgelerinde Müslüman ahâliye karşı akla gelmedik işkence usulleri tatbik ederek soykırımda bulundular ![]() Birinci Dünyâ Savaşında umûmî seferberlik îlân edilince, askere gitmekten kaçan Ermeniler Erzurum ve Erzincan havâlisinde terör havası estirerek geceleri evlere baskınlar düzenleyerek kadın ve çocukları öldürdüler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Erzurum vilâyetine bağlı kazâ ve köylerde Ermenilerin işledikleri mezâlim de tüyler ürperticidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O sıralarda Tiflise gelen Rum göçmenleri Kars’taki Müslümanların durumunu şöyle anlattılar ![]() ![]() ![]() Ermeniler Diyarbakır, Urfa, Adana, Muş, Bitlis, Van, Elazığ, Sivas, Trabzon gibi yerlerde de işgalcilerle berâber hareket edip savunmasız Müslüman ahâliye karşı soykırım uyguladılar ![]() ![]() Gerek Çarlık döneminde gerekse Bolşevikler döneminde Rusya’daki, Türkistan ve Kafkasya’daki Müslüman-Türklere karşı uygulanan soykırım da akıl almaz ölçülerdedir ![]() ![]() ![]() Kıbrıslı Rumlar Enosis yâni Kıbrıs’taki Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan’a bağlamak için çeşitli hareketlerde bulundular ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dünyânın dört bucağında insanlara inançlarından, soy veya ırklarından dolayı, yapılan baskı, zulüm ve toplu öldürmeler, medenî sayılan Hıristiyan Avrupa milletleri ile Rusya ve Amerika’nın taraflı tutumları sebebiyle günümüzde de devam etmektedir ![]() Sultan İslâm devletlerinde hükümdara verilen unvan ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hilâfet, Emevî ve Abbâsî sultanlarında bulunduğundan, bunlara mecâzen halîfe, diğer büyük İslâm devletlerinin emirlerine, hükümdarlarına sultan denildi ![]() Sultanlık Gaznelilerden, Selçuklulara ve onlardan da Osmanlılara geçti ![]() ![]() ![]() Osmanlı Sultanları, Orhan Gaziden îtibâren kitâbelerinde hep sultan tâbirini kullandılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Abbâsî Halifesi, Sofya’nın fethi üzerine Murâd Hüdâvendigâr’a yazdığı mektupta “Sultan-ül-Guzât, El-Mücâhidin” diye hitap ediyordu ![]() Batı dillerinde mutlak mânâda Sultan kelimesi, yalnız İstanbul’da oturan pâdişâh mânâsına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişâh, Türk imparatoru sıfatıyla hâkan, İslâm imparatoru sıfatıyla sultandı ![]() ![]() Surre Alayı Osmanlı pâdişâhlarının her yıl hac mevsiminde Haremeyn-i şerîfeyn ahâlisine, zâhidlere, mukaddes yerlerin ve hac yollarının emniyetini sağlayan Mekke şeriflerine ve Hicaz bölgesinde yaşayanlara gönderdikleri para ve değerli eşyâlara surre; bunları götüren topluluğa da surre alayı denirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Surre-i hümâyûn, Haremeyn evkafı nâzırı olan dârüsseâde ağalarının sorumluluğu altında hazırlanırdı ![]() ![]() ![]() Bundan sonra Pâdişâhın Mekke Emîrine hitâben yazdırdığı nâme-i hümâyûn, kızlarağası tarafından surre emînine teslim edilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Surre alayı Haremeyn’e doğru ilerlerken, geçtiği yerlerde ihtişamlı merâsimler yapılır, surre hediyeleri yüklü yeni yeni katarlarla birlikte hacı adayları da katılırdı ![]() Surre-i hümâyunla gönderilen paralar, Harameyn’in masraflarına sarf edilirdi ![]() Surre-i hümâyûnda paralar dışında gönderilen ve nâdir bulunan kıymetli halılar, seccâdeler, murassa avîzeler, şamdanlar, paha biçilmez mushaf-ı şerifler, levhalar, puşideler (örtüler), gümüş perde halkaları, okkalarla buhurlar, elbiseler, Mekke Emîrine mahsus sırmalı ve işlemeli kaftan, mücevherli kılıç, inciden tesbih ve daha pekçok kıymetli hediyeyse, Mekke ve Medîne’deki mübârek makâmlara, seyyidlere, şerîflere, fakirlere, zâhidlere hediye edilirdi ![]() ![]() Bu arada Kahire’den gönderilen surre alayında yer alan yeni Kâbe örtüsü merâsimle eskisiyle değiştirilirdi ![]() ![]() ![]() Surre alayları, 1864 yılına kadar kara, bu târihten 1908’e kadar deniz, daha sonra da demiryoluyla gönderildi ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#22 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)Ş Şehzade Şer'iye Sicilleri Şehzade Osmanlı pâdişâh sülâlesinin erkek evlâtları ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı şehzâdesi beş, altı yaşına gelince kendisine bir hoca tâyin edilerek merasimle okumaya başlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Şehzâde sünnetleri büyük şenliklerle yapılır, fakir fukarâ günlerce karınlarını doyurur, dağıtılan bahşişleri alırlardı ![]() ![]() ![]() Şehzâdeler, babalarının sağlığında eğitimlerinin yanında ata binmek, ok atmak, avlanmak, gürz kullanmak gibi spor hareketlerinde ve silâh kullanmakta egzersiz yaparlardı ![]() ![]() ![]() Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde şehzâde sancakları vardı ![]() ![]() Sultan İkinci Selim Handan îtibâren yetişkin şehzâdelerin sancaklara çıkarılma usûlleri terk edilerek bunlardan yalnız büyük ve pâdişâhlığa aday şehzâdeye sancak verilmesi kararlaştırılmış ve Manisa sancağı veliahd şehzâde sancağı olmuştur ![]() Sultan Üçüncü Mehmed Han (1595-1603) zamânından îtibâren büyük şehzâdelerin de sancağa çıkmaları kânunu tamâmen kaldırılmış, fakat veliahd şehzâdelere Anadolu’da ismen sancak verilmiş, bunun bir vekille idâre edilmesi gibi bir usûl konmuştu ![]() ![]() Yetişkin şehzâdelerin sancağa çıkarılmayıp, yalnız büyük şehzâdenin sancak beyi olmasının kabûlüne, şehzâde Bâyezîd ile Selim arasındaki mücâdele; büyük şehzâdenin sancağa çıkarılmak usûlünün kaldırılmasına da Üçüncü Mehmed’in oğlu olan ve babası tarafından öldürülen şehzâde Mahmûd hâdisesi sebep olmuştur ![]() Şehzâde sancaklarının çoğu Anadolu Beyliklerinden zaptedilen sancaklardı ![]() ![]() ![]() Osmanlı şehzâdelerinin muayyen hasları vardı ![]() ![]() ![]() ![]() Şehzâdelerin maiyetlerinde dîvân-ı hümâyundaki vazife sâhipleri gibi dîvân hey’eti ve pâdişâh maiyeti gibi lalaları, kapı halkı, sulak, peyk ve sâirleri vardı ![]() Sancak beyliğinde bulunan şehzâdeler eskiden beri Anadolu’daki bu şehirleri kültür ve ilim muhiti hâline getirmişlerdir ![]() ![]() Devlet işlerine ve devlet idâresine tecrübe sâhibi olmak için sancaklara gönderilen şehzâdelerin sancaklarda iyi bir şekilde yetiştirilmeleri kendilerinin hükümdarlıkları zamânındaki başarılarında önemli rolleri olmuştur ![]() Şehzâdelerin fırsat buldukça saltanat iddiası ile meydana çıktıkları ve başarılı olamayıp yakalananların öldürüldükleri ve bir kısmının da memleket dışına kaçtıkları görülmektedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Osmanlı Pâdişâhları da Türk ordusunun bizzat başkumandanı olup, oğulları da gerektiğinde bu ordunun sağ veya sol kolundaki kuvvetleri idâre ederlerdi ![]() ![]() Kânûnî, sefere gittiğinde şehzâdelerini bâzan yanında götürür ve bâzan da Rumeli’nin muhâfazası için Edirne’de oturturdu ![]() ![]() ![]() Şer'iye Sicilleri Osmanlı Devletinde mahkemelerde görülen dâvâlarla ilgili muâmelelere yer veren defterler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı şer’î mahkemelerinde, kuruluşundan kapatıldığı 1924 târihine kadar bütün mahkeme kararları mahkemenin yetkisine giren her türlü muâmeleyle resmî vesika sûretleri, kâdılar veya nâipleri tarafından mahkeme defterlerine kaydedildi ![]() ![]() ![]() Siciller 16 ![]() ![]() ![]() ![]() Şer’iye mahkemelerinin 1924’te kaldırılmasından sonra yüzyıllar boyu arşivlerde birikmiş şer’iye sicillerinin değerlendirilmesi için bir araya toplanması ve Millî Eğitim Bakanlığına verilmesi kararlaştırıldı ![]() ![]() ![]() Bir misal verilecek olursa; Konya Mevlâna Müzesi Arşivinde varak (yaprak) sayıları birbirinden farklı, toplam 348 adet şer’iye sicil defteri bulunmaktadır ![]() ![]() Bugün mevcut bulunan şer’iye sicilleri; 15 ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#23 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)T Tahrir Tanzimat Fermanı Tarkan (Tarhan) Tuğ Tuğra Türkistan Türklerde Denizcilik Tahrir Osmanlı Devletinde toprağın mülkiyet ve tasarruf hukûkunun, reâyânın yükümlülüklerinin ve vergi cins ve miktarlarının belli usûl ve kâidelere göre tesbit ve kaydedilmesi ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı idâresine geçen bölgeler, nizâm ve teşkilât içerisinde, tımar sisteminin gereği olarak, gelir kaynaklarının tespiti maksadıyla tahrîre tâbi tutulurdu ![]() ![]() ![]() Fethi müteâkip yapılan ilk tahrirden sonra, zaman zaman yeni bir pâdişâhın tahta çıkması, umûmî olarak meydana gelen değişiklikler, vergi gelirlerinin herhangi bir sûrette artmış veya eksilmiş görünmesi ve defter hârici kalmış yerlerin deftere sokulması gibi muhtelif sebeplerle tahrirler yenilenirdi ![]() ![]() Arâzi tahriri işinin sorumluluğunu üstlenen kişiye; emîn, mübâşir, muharrir, il yazıcısı, vilâyet kâtibi gibi isimler veriliyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Tahrir emîni, bölgenin eski defterleriyle muhtemelen bir önceki tahrirden beri, tımar sâhiplerinin vaziyetlerinde ve gelirlerinde meydana gelmiş değişiklikleri gösteren bir icmâl defterini, yanında bulundurur ve ona göre tahrire başlardı ![]() ![]() Tahrir tamamlandıktan sonra, timarların yeni vaziyetini aksettiren timar icmâl defterleri hazırlanır, ayrıca o bölgenin bütün teferruâtını belirten mufassal defterler temize çekilerek pâdişâh katına sunulurdu ![]() Bu yeni tahrir defterine Nişancı tarafından hükümdârın tuğrası konulduktan sonra, bir sûreti Defterhâne hazînesinde Defter emini nezâretinde saklanır, bir sûreti âit olduğu vilâyetlere gönderilir ve yeni tahrir mûcibince hareket edilmesi emrolunurdu ![]() ![]() ![]() Bir bölgenin tahriri oranın yalnızca has, zeâmet ve timar gelirlerinin tespitinden ibâret değildi ![]() ![]() ![]() Tahrir usûlünün 16 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümayunu) Sultan Abdülmecid Han zamanında, Sadrazam Mustafa Reşid Paşa tarafından hazırlanarak, 3 Kasım 1839’da Topkapı Sarayı'nın Gülhane Bahçesinde okunup, ilan edilen ve ıslahat programını bildiren belge ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunun neticesi olarak Osmanlı Devleti içinde yer alan başta Hıristiyan azınlıklar, kavmiyetçilik ve Haçlılık hisleri tahrik edilerek, devamlı surette taşkınlıklara, isyanlara, tahrik ve teşvik edildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Böylece, esasen devlete sadık ve temiz halk, yükselme devrinde görülen basiretli ve ilerletici sevk ve idareden mahrum, ilimden uzaklaştırılarak sanayi ve ticarette teknik kolaylıklardan habersiz bırakıldı ![]() Bu durum, Tanzimat Fermanı’ndan çok önce Osmanlı sultanları tarafından fark edilerek çeşitli ıslahat hareketleri planlandı ve uygulandı ![]() ![]() ![]() ![]() Avrupa milletleri ve bilhassa İngilizler; Osmanlı Devletinde yapılacak ıslahatın, devletin temellerine nüfuz etmesini, Osmanlı müesseselerinin yıkılarak, Avrupaî bir idare tarzı altında, devletin yapısına ters bir zihniyetin hakim olmasını, azınlıkların istiklâli temin edilerek, parçalanma ve yıkılışa yol açmasını arzu ediyorlardı ![]() ![]() ![]() Tanzimat-ı Hayriye de denilen bu fermanın hazırlayıcısı Mustafa Reşid Paşadır ![]() ![]() ![]() ![]() Tanzimat Fermanı; 3 Kasım 1839 tarihinde, Gülhane Bahçesinde, yabancı devlet sefir ve konsolosları, bütün saray erkânı ve devlet ricali ile büyük halk kalabalığı önünde, bizzat Reşid Paşa tarafından okunup, ilan edildi ![]() 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() 3 ![]() ![]() 4 ![]() a) Müslüman ve Hıristiyan bütün tebaanın ırz, namus, can ve mal güvenliğinin temini; b) Verginin düzenli bir usule göre ayarlanıp toplanması; c) Askerliğin düzenli bir şekle sokulması ![]() 5 ![]() ![]() Muhtevası, uygulanışı ve neticeleri itibariyle Osmanlı tarihinde, üzerinde en çok tartışılan konulardan biri olan bu Ferman hakkında yapılan çeşitli değerlendirme ve tenkitler şöyle sıralanabilir: İlk üç bölüm, Hatt-ı Hümâyûnun dördüncü bölümündeki yeniliklere, Müslüman tebaanın reaksiyonunu azaltmak ve onların itimadını kazanmak için kaleme alınmıştır ![]() ![]() ![]() Dördüncü bölümde sayılan prensiplerle, evvelden beri Osmanlı idaresinde, sanki bir kamu düzeni ve kanun bulunmadığı şeklinde bir hava verilmeye çalışılmıştır ve ferman, bu düzensizliği ortadan kaldırıyor iddiası ile ortaya atılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu fermandan sonra ferdî hakların korunması bakımından önemli olan yeni bir ceza kanunu yapıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mustafa Reşid Paşanın mühim bir gayesi de, bu tedbirle ortaya çıkmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yüzyıllardır, askerlik nedir bilmeyen Hıristiyanlara askerlik mükellefiyeti yüklenemediğinden, onların askere alınmalarından vazgeçildi ![]() ![]() Tanzimat Fermanı’nda doğrudan doğruya millî eğitimle ilgili bir kısım görülmez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletine dostluk elini bugüne kadar uzatmamış İngiltere, iki sene sonra 1841’de, Mısır’daki Mehmed Ali Paşa gailesinde, Osmanlı Devletini, donanması ile desteklemiş, fakat öbür taraftan da Mısır’ı Osmanlılar üzerine kışkırtmıştır ![]() ![]() ![]() Millî eğitim sahasındaki yenilikler, Sultan İkinci Mahmud zamanında başlatılmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İdarî teşkilâtta da bazı yenilikler yapıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tanzimat, Osmanlı Devletinde Sultan Üçüncü Ahmed’den itibaren başlamış olan ıslahat hareketleri içinde bir merhale teşkil eder ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devletinde vuku bulan bu liberal hareket, Rusya ve Avusturya tarafından hoş karşılanmadı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tanzimat, Osmanlı Devletinin kendi içinde de bir düşmanlığın meydana gelmesine sebep oldu ![]() ![]() Fermanın okunmasında hazır bulunan halkın, dağılırken fikrini; “Bundan sonra gâvura gâvur diyemeyeceksiniz!” şeklinde belirtmesi, duyulan tepkinin en meşhur ifadesi olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tarkan (Tarhan) Tarhan da denilen eski Türk unvanlarından ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tuğ Ucuna at kuyruğu bağlanmış ve tepesine altın yaldızlı top geçirilmiş mızrak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişâh tuğuna “Tuğ-ı Hümâyun” denilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişâhlar 18 ![]() ![]() Bir sefer esnâsında veziriâzamın tuğlarından birisi Paşakapısı önüne ve binek taşına dikilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() Türkistan Asya kıtasında, Türklerin yurdu mânâsına gelen büyük bir ülke ![]() ![]() ![]() Türkistan; Batı Türkistan, Doğu Türkistan, Afgan yâhut Güney Türkistan ve İran Türkistan’ı olmak üzere dört bölüm hâlinde incelenir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türkistan, Türklerin yurdu mânâsınadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Türklerde Denizcilik Türklerde denizcilik Selçukîler devrinde başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fatih Sultan Mehmed Han zamânında kara kuvvetleri gibi denizciliğe de önem verilerek güçlü donanmalar kuruldu ![]() ![]() ![]() Kânûnî Sultan Süleymân zamânında Eğriboz, İnebahtı, Midilli, Sıgacık, Kocaeli, Mora, Karlı ili, Rodos, Biga, Mezistre sancakları birleştirilerek merkezi Gelibolu olmak üzere Kaptan Paşa Eyâleti kuruldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() On altıncı yüzyılda dünyâya hükmeden Osmanlılar, kapasitesi çok büyük gemiler yaptılar ![]() ![]() ![]() ![]() Dünyânın en büyük tersâneleri İstanbul Haliç ve Gelibolu’daki tersânelerdi ![]() ![]() Osmanlılar denizcilik ilmi konusunda da dünyânın en ileri ülkesiydi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Donanmada çok güçlü olan Osmanlılar deniz nakliyatında ve ticâretinde de çok ileri idiler ![]() ![]() ![]() 1843 senesinde kurulan Fevâid-i Osmaniye Şirketinin 108 senelik faâliyetine ve 1851 senesinde kurulan Şirket-i Hayriye’nin 94 senelik faaliyetine, 1913 senesinde kurulan Haliç hattındaki İtalyan Şirketinin 22 senelik faaliyetlerine son verilerek, 1944 senesinde Devlet Deniz Yolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğüne devredilmişlerdir ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#24 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)U Uç Beyliği Ulüfe Uç Beyliği Anadolu’da kurulan Türk devletlerinin sınırlarını muhâfaza ve yapacakları akınlarla diğer devletleri yıpratma vazifesi gören yarı bağımsız beylikler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Uç beylerinin ve emrindeki aşiretlerin, fedâkâr, azimli ve yüksek îmânlı gayretleriyle Bizanslılar Ege Denizi kıyılarına kadar atıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yarı bağımsız olan Uç Beylerini ilk defâ Birinci Alâeddîn Keykubad (1220-1237) merkezî idâreye bağladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ulüfe Osmanlı Devletinde Kapıkulu Askerlerine, Acemi Ocağı mensuplarına, kimi saray ve devlet görevlilerine üç ayda bir verilen maaş ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Maaş, kurulan dîvânda dâvâlar dinlendikten sonra dağıtılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hazineden alınan para ortalara gelince mutlaka sayılırdı ![]() ![]() ![]() Ulûfe dağıtıldığı dîvânın ertesi günü Sadrıâzam, Paşa Kapısında, Kapıkulu süvârileriyle cebeci, topçu ve top arabacı ocaklarının maaşlarını bizzat kendisi başında bulunarak verdirirdi ![]() ![]() Sefer sırasında ordunun maaş dağıtımı ise divandakinin aynı olurdu ![]() ![]() ![]() Ulûfe dağıtımından önce yeniçerilere saray mutfağında hazırlanan çorba, pilav ve zerde verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#25 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)V Vaka-i Hayriye Vakanüvis Valide Sultan Vilâyât-ı Sitte Vaka-i Hayriye Yeniçeri Ocağının kaldırılması hâdisesi için kullanılan tâbir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçerilerin katl ettiği büyük ıslâhatçı Sultan Üçüncü Selim Hanın şehâdeti günü 28 Temmuz 1808 târihinde pâdişâh olan Sultan İkinci Mahmûd Han Yeniçeri Ocağı kalkmadıkça zamânın ihtiyaçlarına uygun askerî teşkilâtın ve diğer ıslâhatların yapılamayacağını açıkça görmüştü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eşkinci Lâyihasının yayınlanmasıyla, Yeniçerilerin taahhüdü altında projenin tatbikatına başlandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçeriler, Eşkinci Ocağının tâlime başladığı gün aleyhte propagandaya başladılar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçerilerin isyanı üzerine Sadrâzam, Şeyhülislâm ve diğer devlet adamlarıTopkapı Sarayına gittiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kışla yakıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçeri Ocağının imhâ edildiği 15 Haziran 1826 târihine Osmanlılar ve târihçiler “Vak’a-ı Hayriyye” dediler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçeri Ocağının kaldırılmasıyla “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye” adıyla devrin usûlüne göre yeni bir ordu teşkilâtı kuruldu ![]() ![]() ![]() “Tecemmü eyledi meydan-ı lahme İdüb küfrân-ı ni’met nice bâği Koyup kaldırmada ikide birde Kazan devrildi söndürdü ocağı ![]() Vakanüvis (Vak'anüvis) Zamânın olaylarını kayıtla vazifelendirilmiş resmî devlet târihçisi ![]() ![]() ![]() ![]() İlk vak’anüvis târihi 18 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Valide (Vâlide) Sultan Osmanlı Devletinde pâdişâh anneleri için kullanılan tâbir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Pâdişâh tahta geçince, annesi hayatta ise, Eski Saraydan Yeni Saraya naklolunurdu ![]() ![]() Vâlide sultânın haremde geniş bir câriye kadrosu vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vâlide sultanlara darphâneden belli bir ödenek ve has derecesinde dirlik verilirdi ![]() ![]() ![]() Vâlide sultanların mâlî işlerini idâre için bir kethüdâ (kahyâ) tâyin olunurdu ![]() ![]() Otuz altı Osmanlı pâdişâhından yirmi birinin annesi oğullarının pâdişâh olmasına yetişerek, vâlide sultan olmuştur ![]() ![]() Gelirlerini hayır işlerine sarfeden vâlide sultanlardan bâzıları şunlardır: Üçüncü Murâd Hanın annesi Nûr Bânû Vâlide Sultanın İstanbul’un Anadolu ve Rumeli yakasında birçok eseri vardır ![]() ![]() Dördüncü Murâd ile İbrâhim Hanın anneleri Mâhpeyker Kösem Vâlide Sultan: Hüsn-ü cemâli, aklı ve zekâsı ve hayrât ve hasenâtıyla meşhur sâlihâ ve afîfe bir vâlide sultandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dördüncü Mehmed Hanın annesi Hadîce Turhan Sultan: Sâlihâ ve hayırsever bir hanımdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Üçüncü Selim Hanın annesi Mihrişâh Vâlide Sultan: Halıcıoğlu’nda Abdüsselâm Câmii Mezarlığı önünde çeşmesi vardır ![]() Birinci Mahmûd Hanın annesi Sâlihâ Sebkatî Vâlide Sultan: Tophâne civârındaKâdirî Dergâhının avlu kapısı bitişiğinde kesme taştan bir çeşmesi vardır ![]() ![]() Birinci Abdülmecîd Hanın annesi Bezm-i Âlem Vâlide Sultan: Târihe mâlolan ve senelerce hizmet veren pekçok hayır müessesesi yaptırdı ![]() ![]() Bugün Kız Lisesinin bulunduğu yerde, sultan Mahmûd Han Türbesinin arkasında mektep yaptırmıştır ![]() ![]() ![]() Vâlide Sultan, şahsî servetini vakfederek, Gurebâ Hastahânesini yaptırdı ![]() ![]() İkinci Mahmûd Hanın annesi Nakş-i Dil Vâlide Sultan: Üsküdar Alemdağı Sarıkadı köyünde ve Ayasofya arasındaki eski tevkîfhâne binâsının deniz tarafı köşesinde çeşmeleri vardır ![]() Sultan Abdülazîz Hanın annesi Pertevniyâl Vâlide Sultan: İstanbul Aksaray’da bir câmi (Vâlide Câmii), kütüphâne, çeşme, mektep yaptırdı ![]() ![]() Vilâyât-ı Sitte Osmanlı Devleti'nde Erzurum, Van, Harput (Mamuretül-Aziz, Elazığ), Sivas, Bitlis ve Diyarbakır'ı içine alan altı vilayete verilen genel ad ![]() Vilâyât-ı Sitte, özellikle 1878 Berlin Antlaşması'ndaki bazı hükümler dolayısıyla önem kazandı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik) |
![]() |
![]() |
#26 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Türk Tarihi Kavramları(Alfabetik)Y Yeniçeri Osmanlı Devletinde pâdişâhın şahsına bağlı kapıkulu ocaklarının piyâde sınıfı ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı Devleti Rumeli tarafında genişlemeye başlayınca, dâimî bir orduya ihtiyaç duyuldu ![]() ![]() ![]() ![]() Orhan Beyin vefâtından sonra yerine geçen Sultan Birinci Murâd Han, Çandarlı Kara Halil’i yeniçeri ve acemi ocaklarını kurmakla vazifelendirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçeriliğin ilk teşkilinde orduya bin nefer alındı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Osmanlı pâdişâhlarının eğitimi geliştirmek için tertipledikleri muhteşem ve büyük sürek avları sekbanlar tarafından hazırlanırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Her yeniçeri ortasının nişân denen bir bayrağı ve alâmeti vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Her ortanın çorbacı denilen bir kumandanı, odabaşı denilen bir kumandan muâvini, Vekilharç ünvânlı bir idâre memuru ve bayraktâr’ı, vardı ![]() ![]() Yeniçeriler başlarına börk denilen beyaz keçeden bir külah giyerlerdi ![]() ![]() ![]() Ayakkabıları şehirde ökçesiz yemeni, seferde yandan kopcalı bir çeşit çizmeydi ![]() ![]() ![]() Her yeniçeri ortasının, içinde yemeklerini pişirdikleri büyük kazanları vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İstanbul’da eski odalar ve yeni odalar adıyla iki büyük yeniçeri kışlası vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçeri ocağı neferlerine ulûfe denilen maaş verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçeri ocağının en büyük kumandanı yeniçeri ağasıydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçeri ağasının muâvinine kul kethüdâsı, kethüdâ bey veya kahyâ bey adları verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ocak disiplini sağlam olduğu devirlerde yeniçeriler, geceleri kışlalarındaki koğuşlarından başka yerde yatmazlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Suç işleyen yeniçeri ancak kendi ortası neferleri huzûrunda ve kendi koğuşunda cezâlandırılırdı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir yeniçeriye îdâm hükmü, ancak ağa dîvânında verilirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yeniçeri ocağı 16 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|