Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kitap Dünyası

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
arouet, candide, francois, marie, voltaire, özet

Candide - Voltaire | François Marie Arouet (Özet)

Eski 06-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Candide - Voltaire | François Marie Arouet (Özet)



Candide – Voltaire | François Marie Arouet (1694-1778)






Başlıca Karakterler

  • Not:Candide'dekî düzinelerle karakterlerden, sa­dece aşağıdakiler devamlı rol oynarlar Diğerleri, bazı büyük talihsizlikleri veya aşikâr aptallıkları göstermek için, tesadüfî olarak bir iki sayfada görünürler

  • Candide: Hikâyenin kahramanı; adı, saflık ve temizlik ifade eden, cana yakın ve maharetli bir genç
  • Cunegendo: Thunder-ten-Tronckh'nin kızı; Candide'nin sevgilisi
  • Pangloss: Candide'nin hocası; daha iyisinin mümkün olmadığına inandığı dünyada yaşadığını söyler Adının manası, ya onun bildiklerini veya lâf ebeliğini imâ edercesine, sadece dil demektir
  • Cacambo: Candide'nin uşağı; kısmen İspanyol, kısmen Kızıl De­rili; kurnaz, azimli ve efendisine sadık
  • Martin: Candide'nin dostluk kurduğu fakir bir ilim adamı Haya­ta karamsar bakışı ile Panloss'ın iyimserliği karşısında yer alır
Hikaye:
Westphalia'da, onsekizinci asırda, ikinci derece­de olmakla beraber, kendisini önemli addeden Thunder ten Tronckh Baronu, şişman karısı Barones ve güzel kızı Cunegonde ile yaşamaktadır Dr Pangloss adında bir öğretmen ile, Candide adında, cana yakın, samimi ve Baron'ın, gayri-meşru dünyaya gelmiş ye­ğeni de aynı konakta otururlar Pangloss, felsefî bir iyimserdir; mevcut olabilecek en iyi bir dünyada ya­şadığına, olup bitenlerin, vuku bulabilecek en iyi şeyler olduklarına inanır Candide, bu doktrini, sor­gusuz sualsiz kabul eder Ardından, bir gün, baron kendisini, Cunegonde'yi öperken yakalar ve şatosun­dan atar Böylece, hakikî hayata giren Candide, dün­yada ne kadar ıstırap çekildiğini, kötülük ve aptal­lık bulunduğunu yavaş yavaş anlar Candide, derhal, Abare denen bir ülke ile harp halinde bulunan Bulgar ordusunda askere alınır Kanlı bir çatışmadan sonra, dehşet içinde kalan Can­dide, Bulgar ordusundan kaçar ve Hollanda'ya sığı­nır Burada, sefil bir dilenci ile karşılaşır ve onun es­ki hocası Pangloss olduğunu anlar Candide, harbin, Westphalia'yı tamamen yıktığını ve Cunegonde'nin, ailesi ile birlikte öldüğünü anlar Pangloss ve Candi­de, beraberce, Portekiz'e giderler ve denizde, hemen hemen boğulacak kadar tehlike atlattıktan sonra, Liz­bon'u yıkan 1755 depreminden biraz önce şehre ge­lirler Depremin, din düşmanlarını bağrında barın­dıran bu şehre Allah'ın gönderdiği bir ceza olduğu­na inanan Kutsal Engizisyon, Pangloss'u asar ve Candide'yi de kamçılatır

Esrarengiz bir kadın, Candide'ye bakar, iyi eder ve Candide -son derece sevinç içinde- onun, kaybet­tiği Cunegonde'si olduğunu görür Kadın ölmemiştir; Cunegonde, kendisinin ırzına geçtiklerini ve bağırsaklarının alındığını itiraf eder, fakat bunların hiç de öldürücü bir şey olmadıklarını da söyler Kadın, şim­di, iki kişinin ortaklaşa metresidir: biri, bir Yahudi bankacısı; diğeri, Engizisyon Baş Hâkimi! Candide, her ikisini de öldürür ve gereken parayı çalarak, Cu­negonde ile birlikte, bir gemiye binerek Arjantin'e kaçar Orada, başlarına başka talihsizlikler gelir, İspanyol valisi Cunegonda'ya göz koyar ve Candide, Parugay'a kaçar Bu ülke, o zaman, askerî bir teok­rasi olarak Cizvit papazları tarafından yönetilmekte­dir Kumandan (ki hem bir albay, hem de bir papaz­dır) Candide'yi gayet iyi karşılar ve kendisinin Cunegonde'nin kardeşi olduğunu açıklar Kumandan, Candide'nin, kız kardeşini hâlâ sevdiğini öğrenince, onu öldürmek ister, Car dil de tekrar kaçar Cacambo adındaki melez bir uşağı ile beraber Candide, daha sonra, Eldorada adındaki mitolojik bir krallığı ziyaret eder Bu ülkede, altın ve kıymetli taş­lar, kum ve çakıl taşları kadar çoktur Daha da hay­ret uyandıran taraf, bütün halkın, akıllı ve faziletli insanlar olmasıdır Herkes âdil olduğundan, avukat bulunmaz ve herkes faziletli olduğundan, rahip de yoktur Güzel sanatlar ve ilim, devletin destek ve hi­mayesi altındadır ve en mütevazı bir vatandaşın da­hi yüksek bir hayat standardı vardır Gerçi bu insan­lar, yabancılara gayet nazik davranıyorlarsa da Can­dide, hâlâ Cunegonde'yi düşünür Nihayet, ayrılma­sına müsaade ederler Candide, yanma kendisini, dış dünyanın standartlarıma göre, inanılmazcasına zen­gin saydıracak kadar mücevherat alır

Candide ve Cacambo, Sur inam’a giderler Can­dide, Cunegonde'yi geri vermesi için, Cacambo ile Buenos Aires'teki valiye rüşvet gönderir ve kendisi de Avrupa'ya giden bir gemiye biner Martin adında bir edebiyatçı ile dostluk kurar Bu adamın hayat görüşü, Pangloss'un iyimserliğinin tamamıyla karşı­tıdır Yolculuk boyunca, iyi ve kötü, fazilet ve kötü­lük, kader ve hür irade üzerine uzun bir tartışma yaparlar Nihayet, beraberce Paris'e gelirler ve Can-dide, Paris sosyetesi, tiyatroları, kitaplar ve tenkitçi­ler kumar ve teoloji hakkında fikirlerini geliştirir Başka bir maceraları onları Venedik'e gotürür Can-dide, burada her şeyden sıkıntı ve bıkkınlık duyan Senyor Pococurante adlı asilzadeden ve şu veya bu şekilde ellerindeki krallıkları kaybetmiş altı kral­dan çok şey öğrenir Candide artık, dünyada (Eldo­rado dışında), yeryüzündeki insanların müşterek ka­deri olan mutsuzluktan kendisini kurtarabilecek ka­dar zengin ve güçlü kimsenin bulunmadığına derin­den inanır Şimdi, Hıristiyan dünyasını geride bırakan Can­dide ve Martin, İstanbul'a giderler ve orada bir dizi mesut tesadüflerle Cacombo, Cunegonde, Pangloss (ki Lizbon'da tamamıyla asılmıştır) ve her zamanki kavgacı mizacını hâlâ bırakmayan Cunegonde'nin kardeşi ile buluşurlar Cunegonde, artık buruşuk yüzlü, huysuz bir ka­dındır; fakat Candide, onu nazik bir şekilde kucak­lar ve bir görev ve mesuliyet duygusu altında onunla evlenir Candide'nin, Eldorado'dan getirdiği mücev­heratın çoğu gitmiştir; yine de geride kalanlarla, Candide, İstanbul şehri dışında mütevazı bir çiftlik satın alır ve meyve yetiştirmeğe başlarlar Cacambo da, bu meyveleri pazarlarda satar Candide, nihayet, bir ölçüde felsefî bir huzura kavuşur Artık büyük bir zenginliğe sahip bulunma­dığı gibi, romantik bir aşk peşinde de değildir Samimiyetleriyle ve çalışkanlıklarıyla o ve yanındakiler bir ölçüde güvenlik ve huzura kavuşurlar Cunegonde, hattâ iyi yemek pişirmesini bile öğrenir Hâlâ tar­tışmaktan zevk alan bilgiç edalı filozofluğunu hâlâ muhafaza eden Pangloss, mümkün olabilecek hayat tarzları altında, en iyisinin, şimdi yaşadıkları hayat olduğunu söyler; ama Candide, meseleleri artık fel­sefî yönden ele almaz ve mücerret münakaşalar ar­tık onu ilgilendirmez Sadece şu cevabı verir Ken­di bahçemizi işleyelim

Tenkid:
Candide, anında, akla geldiği gibi sözlerden olu­şan bir şaheserdir ve titizlikle plânlanmış bir roman olarak ele alınmamalıdır Voltaire, besbelli ki, plânı üzerinde ciddiyetle durmadı veya okuyucularının da duracaklarını ummadı Hâdiseler, öylesine birbirine eklenmiştir ki, çok az devamlılık vardır ve hikâyeye tesir etmeksizin, bunlardan çoğunun yerleri değiştiri­lebilir Hikâyede görülen devamlılık ise, bir dizi akıl almaz tesadüflere bağlıdır Açıkça görülüyor ki, Vol­taire, bir macera roman düşünmüyor, gülünç bir hic­viye yazıyordu Romanın karakterleri de, aynı şekil­de, gelişi güzel ele alınmış: bu karakterler, portreler değil, bir fikri belirten veya bir kötülüğü anlatan karikatürler Gerçekten, eserin plânı, onların, iki bo­yutlu karakterler olmalarını gerektirir; çünkü onla­rı, hakikî insanlar olarak kabul edeceksek, onların başlarına gelen talihsizlikler, komik değil, dehşet uyandırıcı olur ve kitabın düşüncesiz, küstahça tonu bizi rahatsız ederdi Okuyucunun, daha birinci sayfadan itibaren gör­düğü lâtifeli ton, istihzalı, cinaslı hâdiseleri dikkatli bir şekilde ele almakla kurulur Voltaire, bağdaşmaz fikir ve imajları bir araya getirmekten büyük zevk duyar, meselâ, Cunegonda, Lizbon'daki engizisyonu anlatırken der ki: Salondaki yerim fevkalâde idi ve dinî tören ve idamlar arasında kadınlara, meşrubat verdiler Tabi, burada anlatılmak istenen şu ki, idamlar dahi, dinleyicilerin hoppalığı ve saçmalığı kadar şoke edici değildir Hadiseleri anlatırken ele alman bu tür bir vasıta, Dr Pangloss'un aşk yapma­sının tecrübî fiziğin bir dersi olarak anlatılması gibi, felsefenin teknik terimlerini, onları, beklenmeyen veya hatta açık saçık, müstehcen muhtevalar içinde göstererek alay etmektir Kitapta, nükteli vecizeler veya edebe aykırı, insafsız paradokslar var Meselâ, Cunegonda, şerefli bir hanımın ırzına geçirilebilece­ğini söylüyor; çünkü bu onun faziletini arttırmağa yarar! Fakat sık sık başvurulan vasıta, her yeni ta­lihsizlik karşısında, istihzalı bir tarzda, Candide'nin, mümkün olan en iyi bir dünya »da yaşamakta oldu­ğunda ısrar edişidir Eser boyunca, Voltaire, çok sade kelimeler kullanır ve Candide'nin şahsiyeti gibi, ba­sit cümleler kurar; fakat onun bu sadelik ve basitli­ği, büyük bir dünya görüşüne sahip olduğunu göste­riyor

Bütün bu şaka ve latifeye rağmen, Candide ciddî bir eser Hiciv, kelime oyunlarıyla ifade ediliyor, fa­kat fikirlerin oyunu üzerine kurulmuştur Kitabın alay ettiği esas konu, Alman filozofu Gottfried Wil­helm Leibniz (1646-1716) ve İngiliz şairi Alexander Pope'ın (1688-1744) ortaya sürdükleri iyimser felse­feyi gülünç bir tarzda göstermektir Her ikisi de, tâ en eski zamanlardan kendi çağlarına (tabii bizim de çağımıza) kadar gelen kötülükler üzerinde durdular: Her şeye kadir bir Allah tarafından yaratıldığı söy­lenen bir dünyadaki günahları, ıstırapları ve ölüm­leri ne ile izah edeceğiz? Leibnitz, üç çeşit kötülük bulunduğunu söyler: metafizik kötülükler (bunlar, sınırlı ve gayri mükemmel kötülüklerdir), fizikî kö­tülükler (başlıca, acı ve ıstırap), ve ahlâkî kötülük Leibnitz, bu kötülükleri böylece belirttikten sonra, her birini teker teker ele alarak, bunlardan kaçınılamayacağını veya onların gerçekte daha büyük bir iyiliğe hizmet ettiklerini anlatır Böylece insanlar, ateşin verdiği acıyı hissettiklerinden, kendilerinin yakılmalarına müsaade etmeyecekler ve dünyanın, tahammül edeceğinden fazla bir nüfusa erişmemesi için öleceklerdir Bu tür münakaşanın esası şu: kö­tülük, bir bütün olarak ele alındığı zaman iyi olan ilâhî plânın gerekli bir parçasıdır Başka bir ifade ile, biz, daha büyük bir iyiliğin ortaya çıkmasına zemin hazırlayan, iyilik ve kötülüğün bir tür kombinezonu­nu yaşarız ve bundan böyle, yaşadığımız dünya, mü­kemmel olmasa dahi, hiç olmazsa, mümkün olabile­cek bir dünyanın en iyisidir Pope, bu düşünceleri, daha da ileri ***ürdü veya An Essay on Man (insan üzerine bir Makale, Deneme) adlı şiirinde, daha da pervasız bir şekilde belirtti:

Bütün Tabiat, senin bilemeyeceğin bir Sanat eseridir;
Senin görmediğin bütün Tesadüfler, Yönler, Anlamadığın bütün Dengesizlikler, Ahenkler; Bütün bu kısmı Kötülükler, evrensel İyilikler: Gurura, Aklın hatalarına rağmen, Bir hakikat apaçıktır: ne oluyorsa olsunlar, hep­si doğrudur Candide, bu tür iyimserliği reddetmeye teşebbüs ederek, beşer içgüdüsünün buna isyan et­tiğini söyler; dünyada, kaygan ağızlarla ifade edile­meyecek derecede pek çok ıstırap vardır Voltaire, Leibnitz ile bir tartışmaya girmez; kahramanını, o kadar fazla acı ve ıstırapla karşı karşıya bırakır ki, mümkün olan dünyaların en iyisi ibaresi bir alay olur Candide haykırır: Eğer bu en iyisi ise, diğer­leri nasıldır? Voltaire, görüşlerini desteklemek için ileri sürdüğü delilleri, hiç olmazsa, uydurmadığını söyleyebi­lirdi; Candide'deki hâdiselerin ekserisi, gerçekte, vu­ku bulmuştu Böylece, Bulgarlarla ve Abareler arasın­daki harp, gerçekte, Yedi Sene Harbi'dir; Venedik'te bahsedilen, tahtlarından düşürülmüş altı kral, tarihî şahsiyetlerdir; diğerlerinin de öldürülmelerine yol açması için öldürülen İngiliz amirali, talihsiz John Byng'dir, fakat Voltaire'in, dehşet koleksiyo­nundaki en değerli eser, 1755'te, Lizbon'u yıkan ve otuz bin kişinin enkaz altında kalarak ölmesine yol açan depremdir Bu, öylesine büyük bir felâket idi ki, daha büyük bir iyiliğe katkıda bulunmasıyla izah edilemezdi Voltaire'in dediği gibi, Eğer Pope, Liz­bon'u görse idi, "her şey iyi" diyebilir miydi?

Voltaire, iyimserlik dışında, daha pek çok şeye hücum eder? Başlıcası harp Abare köyünü «beynel­milel kanunlara göre yakan» Bulgarları anlatırken gösterdiği kızgınlığı, Candide'nin başka hiç bir say­fasında dışarı vurmaz Harpten sonra, bilhassa En­gizisyon ile ilgili sayfalarda, dinî müsamahasızlık ve işkencelere hücum eder Thunder-ten Tronckh Baro­nunun şahsında, bir mevkiin verdiği gururla; Dr Pangloss'un şahsında da bilgiçlik taslamakla alay edilir Voltaire, ayrıca, zaman zaman kavga ettiği kimselere de hücum eder: Hollanda kitap yayıncıla­rı, Fransız tenkitçileri ve bütün bir Alman milleti Bu sefalet ve aptallık katalogunda, Eldorado krallığının bir istisna teşkil ettiği anlaşılıyor, çünkü herkes akıllı ve faziletlidir, ama okuyucunun da böy­le bir yerin mevcut olabileceğini düşüneceği beklen­mez Bu ülkenin kitaptaki fonksiyonu, mukayese için ideal bir cemiyet takdim etmek suretiyle, hakikî dünyadaki kötülükleri daha iyi belirtmektir Eldorado'nun muhtelif yönleri, Voltaire'in bilhassa bazı düşüncelerini aksettiriyor: ilim ve teknolojiye duyu­lan hürmet ve bu ülkede avukat bulunmadığı (Vol­taire'in kendisi de bir avukattı) Daha da önemlisi, halkın hepsi ateisttirler; yani ilâhî tebliğ veya mucizeleriyle değil, akıl ve vicdanla idrak olunan, ken­disine ibadet etmek için kiliseye veya rahiplere ih­tiyaç hissettirmeyen bir Allah'a inanırlar Voltaire, kahramanının Eldorado'da kalmasına müsaade etmez Candide, hakikî dünyaya döner ve hayatın hiç olmazsa bazı kötülüklerine karşı kısmî bir hal çaresi bulur: çok çalışmak ve teorilerden ka­çınmak Bu, mümkün olabilen dünyaların en iyisi olmayabilir, ama onu daha da geliştirmek mümkün Candide, Pagloss'a, kendi bahçesini işlemesini söyle­diği zaman, demek istediği bu Candide, zevkle okunacak bir kitap Berrak ve zarif üslûbu, onu, klâsik Fransız nesrinin bir modeli yaptı Candide, dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşa­sınlar, herkesin zevkle okuyacağı bir kitap ve bütün bu lâtife ve şakalar gerisinde, derin bir ahlâkî inanış gizli Voltaire, her çağın çok sayıda insanlarının görmemezliğe geldiği bazı hakikatleri berrak bir tarzda görebilme yetkisine sahip: yani harb ve yobazlık kö­tü şeylerdir, hırs ve aptallık dünyanın her tarafında vardır, cemiyet daha iyi bir şekle sokulabilir ve so­kulmalıdır Eğer Voltaire bugün yaşasaydı, şüphesiz, Candide'yi yazdığı tarihten bugüne kadar geçen iki yüz sene zarfında pek bir şey değişmediğini söyle­yecekti

Yazar:
Şair, piyes yazarı, romancı, tenkitçi, tarihçi, filozof ve sos­yal reformcu: Voltaire bunların hepsi idi ve bunların hiç birinde büyük olmamasına rağmen, öylesine parlak bir zekâya, enerjiye, zarafete sahipti ki, bütün çağların en evrensel dehası olarak ka­bul edilir Hakikî adı, François Marie Arouet idi; Voltaire, müstear adı idi ve orijini de bilinmiyor Paris'te burjuva bir ailede 1694'te doğdu; babası noterdi Eğitimini, çağın en iy hocaları, Czvit papazlarından aldı; onların dindarlıkları üzerinde bir tesir bırakma­dı ise de, bilgileri ve yetişme tarzlarını benimsedi Voltaire, on-yedi yaşında mektebi terk etti, babası onun avukat olmasını isti­yordu, fakat genç Arouet, vaktini, hür düşünceli edebiyatçılarla geçirmeyi tercih etti Kısa bir zaman içinde nüktedan, radikal fi­kirlere sahip, ve hicvi yazılarıyla ün kazanan biri olarak kendisi­ne isim yaptı Gerçekte, o kadar başarılı oldu ki, başkalarının şi­irlerini müstear adla yayınlamakla suçlandırıldı Bu şiirlerden bi­ri, zamanın sosyal adaletsizlikleri üzerine yazılmış bir şiiri, meş­hur Bastille hapishanesinde onbir ay geçirmesine sebep oldu Onun böylece hapsedilmesi, âdeta hakaret sayılacak kadar yu­muşak geçmesine rağmen Otoritenin keyfî bir tarzda kullanılma­sına hayatı boyunca derin bir nefret besledi

Hapisten çıktıktan sonra, Oedipe adlı bir piyes yazdı; piyes, putperest hurafelerine hücum ediyorsa da, gerçekte, kendi çağı­nın dinî inanışlarını konu almıştı Bu arada, sonraları Henriade olarak bilinecek esatirî IV Henri adlı şiirinin birinci bölümünü ya­yınladı Bunlar, daha henüz yirmi yaşlarında olmasına rağmen, onu, kralın gözünde yüceltmiş, Fransa'nın önde giden yazarları arasına sokmuştu Fakat ardından, Voltaire, imtiyazın tekrar küstahçasına uygulanmasıyla karşı karşıya kaldı: Chevalier de Ro­nan adındaki genç bir asilzade ile giriştiği bir kavga sonucu, asilzadenin uşakları Voltaire'i sokakta, herkesin gözü önünde fe­na halde dövdüler ve Voltaire yeniden Bastille'e atıldı Gerçi in­tikam hisleriyle tutuşuyorsa da Voltaire, hür müesseseler altında yaşamanın çok daha akıllıca bir hareket olacağına karar verdi ve 1726'da İngiltere'ye giderek üç sene kaldı Denilir ki: Voltaire, Fransa'yı bir şair olarak terk etti; akıl bi­ri olarak döndü Şüphesiz, İngiltere, onun ufkunu genişletti Bu­rada yeni bir dil öğrendi, yeni bir edebiyatı inceledi ve tevkif edilmek korkusu altında kalmaksızın istediğini söyleyebildi Kendi paralelinde yetenek ve düşüncelere sahip ve aralarında Swift ve Pope gibi çağın İngiltere'sinin tanınmış yazarlarının da bu­lunduğu edebiyatçılarla dostluk kurdu Dünyayı, fizikî kanunlarla yönetilen düzenli ve mantıkî bir yapı olarak gören Newton'un fiziğini; insanların, dinî kitaplara ve kiliseye ihtiyaç hissetmeksizin faziletli olabileceklerini ve Allah'a ibadet edebileceklerini söyleyen Shaftesbury gibi deist'lerin eserlerini inceledi Bilhassa, rasyona­list ve ampirisist (her türlü bilginin esasının tecrübeye dayandı­ğını ileri süren felsefe) filozof John Locke’n etkisinde kaldı Voltaire, 1729'da Fransa'ya döndü ve parlak mesleğine baş­ladı Artık, kitaplarından gelen para ve temkinli yatımlarıyla zen­ginlik yolunda giden biri de olmuştu Voltaire, 1734 ve 1749 ara­sında akıllı ve kurnaz bir kadın olan Marqúese du Clâtelet'in sev­gilisi olarak, onun evinde kaldı; kadın, edebî ve İlmî zevkleri olan, Newton ve Locke hakkında Voltaire'in duyduğu heyecanı be­nimseyen ve Paris sosyetesinin tanınmış bir siması idi Bütün bu müddet zarfında, Voltaire, piyesler, hikâyeler şiirler, tarih ve fel­sefe eserleri yazdı, Newton'un fiziğini popülerleştirmeğe çalıştı 1746'da da Fransız Akademisine seçildi Bir ara, en iyi hâmisi kraldı Fakat Voltaire, kralın resmî metresi Madam Pompadour hakkında, ne kraliçeyi, ne de kralı memnun eden bir şiir yazmak dikkatsizliğini gösterdi Fakat şans kendisine yardım etti, uzun bir zamandır Prusya'yı ziyaret etmesini isteyen Büyük Frederick'in davetini kabul etti

Potsdam, ilkin, kollarını heyecanla Voltaire'e açtı: kendisine emeklilik bağlandı, altına bir araba verildi ve bir saray unvanı da takdim edildi Kendisini güzel sanatların hâmisi sayan kral, Voltaire'i de kendi edebî çevresine almakla gurur duyduk Voltaire, maamafih, Fransa'da olduğu gibi Prusya'da da baskı altında tu­tulamayacağını gösterdi ve Frederick de dahil herkesle kavga etti Voltaire, 1753'te tekrar yola çıktı Bir ara Pennsylvania'ya (Amerika) göç etmeyi dahi düşündü, fakat deniz tutmasından kork­tuğundan vazgeçti ve Cenevre'ye gitti Fakat burada da, bu şeh­rin dinî bağnazlığı kendisini rahatsız etti; çok sevdiği amatör ti­yatro eserlerini dahi sahneye koyamadı Nihayet 1760'da, Fransa ve İsviçre arasında Ferney'de yerleşti Burası İsviçre sınırına o kadar yakındı ki, bir ülkenin bağnazlığından diğerine kaçabilirdi Ferney'deki son yılları, hayatının herhangi bir çağı gibi bü­yük bir çalışma içinde geçti Artık son derece zengin bir insandı ve sermayesini, köyün geliştirilmesi için kullandı Dünyaca da tanınıyordu Avrupa'nın her tarafından onu görmeğe geliyorlardı Kendisini görmeğe gelemeyenlerle, devamlı surette mektuplaştı; bazan günde otuz mektup yazıyordu Gine de, yazılarına (piyes­ler, tarihî eserler, hikâyeler, makaleler) ara vermeksizin devam etti Ve bilhassa şu bakımdan hürmet görüyordu ki, dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, adaletsizlik ve dinî müsamaha­sızlığa uğrayanların savunuculuğunu yüklendi

Voltaire'in, halkın sevgi tezahürlerinden öldüğünü söylemek yanlış bir şey olmaz 1778'de, eserlerinin birinin oynandığı Pa­ris'i ziyaret etmeğe ikna olundu Şehre bir kahraman gibi girdi, yüzlerce tanınmış kimse kendisini ziyarete geldi, on binlerce Pa­rislinin çılgın nümayişleri arasında başına defne dalından çelenk kondu, kadınlar heyecandan bayıldılar Bu heyecan ve yorgun­luk, seksen altı yaşındaki bir kimse için çok fazla idi ve aynı yı­lın Mayıs ayında öldü Öylece, Fransız ihtilâl ini bir iki sene ile kaçırdı Maamafih, bu ihtilâlın aşırılıkları onu muhtemelen deh­şet içinde bırakacaktı; fakat ihtilâla giden yolun hazırlanmasında bir ölçüde onun da rolü olmuştu

Voltaire, asrın faziletlerinin ekserisini ve kötülüklerinin de ba­zılarını gösterdi Bir yazar olarak nüktedan, berrak, zarif ve ze­ki; düşünür olarak, derin olmaktan ziyade kolayca anlaşılan biri idi Onun mahareti, diğerlerinin fikirlerini popülerleştirmekte ken­dini gösterdi Hiç de bir filozof değildi, fakat her çağın en büyük felsefî yazarı idi Mantıkî ve şüpheci bir mizacı vardı, hislere pek yer ayırmadı Dindar Hıristiyanlar, bilhassa Fransa'dakiler, onu, her zaman bir dinsizlik ucubesi olarak gördüler Gerçekte ise, bir deist idi; dinden değil, hurafeden ve bağnazlıktan nefret ediyor­du Onun trajik ve esatiri eserleri artık okunmuyorsa da, daha hafif olanları, bilhassa Candide gibi felsefî eserleri öylesine nük­teli, öylesine zarif, öylesine düşünceli, öylesine medenidir ki, sa­dece Fransa'da değil, dünyanın her tarafındaki insanlar onları hâlâ zevkle okurlar



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.