Prof. Dr. Sinsi
|
Freudçuluk Nedir ? İlmi Geçerliliği Var mıdır ?
Freud, 1856 yılında Avusturya'da doğdu Tüccar olan babası, 2 çocuğunun olduğu ilk evliliğinden sonra, 40 yaşındayken 20 yaşındaki bir kızla ikinci evliliğini yapmıştı Freud, Yahudi idi Siyonizme inanıyordu Çocukluğu ve gençliği, yahudilere karşı o zamanki aşağılayıcı muamelelerle geçti Babası da kendisine yapılan küçültücü hareketleri oğluna anlatıyor ve onu kinlendiriyordu Freud bu telkinlerle, yahudi olmayanlara karşı intikam hırsı ile büyüdü
Nörotik (bir çeşit ruh hastası) bir annenin baskısı altında yaşayan bir genç kızla nişanlandı Nişanlı geçirdiği 5 yıl gibi uzun bir süre boyunca, ailevî ve dinî baskı neticesi, cinsî eziklik ve durgunluk acıları çekti
Evliliği sırasında ise mutsuzdu, cinsî yönden tatminsizdi Kendisini yalnız hissediyordu Evliliğini bitirmek istiyor, fakat durumu, yahudi oluşu ve başka sebepler, buna mâni oluyordu
Freud, önce ruhî hastalıkların çocuklukta tecavüze uğramakla ortaya çıktığını iddia etti Sonradan bu şahısların hastalıklarından dolayı hayal gördüklerini farkedince, bu ilk teorisinden vazgeçti
Doktorluğu sırasında, Anna adındaki nörotik bir kızı teferruatlı bir şekilde tetkik etti Bu kızın eziklik duyduğu bir takım cinsî meseleleri vardı
Freud'un yüksek zekâsı ve yahudi tabiatı, aşağılanma içinde şekillenen ruhî yapısı; insanlardan intikam alma arzusu ve tatminsizliği ile birleşince, kızın cinsî kaynaklı hasta olduğunu iddia etti ve bu görüşünü bütün nörozlara (bir çeşit ruhî hastalık) uyguladı
Daha sonra bu mekanizmanın pisikozlarda ve normal insanlarda da geçerli olduğunu ileri sürdü Kurduğu teoriye psikanaliz adını verdi Bu teoriye göre; insanların bütün davranışları, hattâ çocuğun annesine bağlılığı ve sevgisi, hep cinsî hazza yönelikti Nöroz, psikoz gibi ruhî hastalıklar, cinsî isteklerin doyurulmamasına ve bastırılmasına bağlanıyordu
Freud, tesbitlerini küçük bir hasta grubuna dayandırıyordu ve çalışmalarında ilmîlikten uzak, kontrollü olmayan gözlem metodlarını kullanmıştı En basit bir işi gereksiz ayrıntılarıyla karmaşık bir şekilde ele alıyor, mevcut olmayan problem ve sırları keşfediyordu Kendi teorisini desteklemek için en ince ve en garip ayrıntılar üzerinde duruyordu
Sosyal ilimler, spekülasyonlara (uydurma fikirler) açıktır Tabiî ilimlerdeki gibi katı kâideler yoktur Sosyal bir hâdise, birkaç türlü izah edilebilir Belki hepsi yanlıştır, belki hepsinin doğru olan bir yanı vardır Doğru olanı ispatlamak da, yanlış olanı çürütmek de çoğu zaman mümkün olmaz Bu yüzden tarih boyunca her felsefeci, kendi şahsiyet, hayat tarzı, kompleks ve saplantılarına göre bir görüş ortaya atabilmiştir
Neslin devamı için zarurî olan cinsîliğin, muhakkak ki önemi vardır ve bozukluğu da, bazı rahatsızlıklara sebep olabilir Fakat Freud, cinsîliği kendi ruhî yapısı, tatminsizliği ve yahudi tabiatıyla bütün ruhî hastalıklara ve giderek normal insanlara tatbik etmiştir
Freud'un teorisine göre çocuk, tam bir cinsî sapıktır Dünyada bilinen bütün sapıklıkları; devre devre çocuğa mâletmiştir Bu teoride çocuk ilk yaşında meme emerken cinsî haz duyar (oral safha) Sonra cinsî hazzı (1-3 yaş) dışkı yapmaya kayar (anal faz) Daha sonraki dönemde ise cinsiyetinin farkına varır Erkekse annesine aşık olur Babasını râkip sayarak düşman olur Babasının ona zarar verebileceğinden (iğdiş) korkarak bu sefer babasına saygı ve hayranlık duymağa başlar Buna Oedipus kompleksi adını verir Bütün insanların şahsiyetlerinin teşekkülünde bu kompleksi tesirli görür Ruh hastalıklarının, ahlâkın ve dinin, bu kompleksin saplantısından ortaya çıktığını iddia eder Fakat bu takılmanın niçin ve nasıl olduğunu ve bazı kimselerde neden meydana geldiğini izah edemez
Freud, bu garip ve mantık dışı iddialarını bir Yunan efsanesine dayandırır Bu efsanede bilmeden babasını öldüren Oedipus, yine bilmeden annesi ile evlenir ve kral olur Annesi olduğunu öğrenince de üzüntüsünden gözlerini oyar ve o diyârı terkeder
İşin dikkat çekici yanı, bu sapık efsanenin kahramanı Oedipus'un gerçeği öğrendiğinde kendisini cezalandırmasına rağmen, Freud'un bunu kendi görüşleri doğrultusunda saptırıp yorumlaması ve bu sapıklığı bütün insanlığa mâlederek âdeta insanlardan intikam almasıdır
Freud, sadece iptidai insanları ruh sağlığı yerinde olarak görüyordu Çünkü bu insanlar içgüdü dürtülerini bastırma, engelleme ve yüceltme gereği duymadan doyurabilmekteydi Çağdaş antropologlar bunun böyle olmadığını göstermişler ve Freud'un bu iddiasında da isabet etmediğini ispatlamışlardır
Freud'un ölümünden sonra bir çok kişi başıboş ve hayvanca yaşamak için bu hurafelere sarıldılar O zamanki bozulmuş Hristiyanlığı hakir gören fikir de, bunu kolaylaştırdı Böylelikle suçluluk hissi ve vicdan azaplarından kendilerini kurtarıyorlardı Üstelik bütün bunları medenî olmak için yaptıklarını söyleyerek kendi kendilerini de aldatıyorlardı Bu kişilerin psikanaliz teorisinin yayılmasında büyük rolleri oldu ve giderek Freud'un fikirleri ve cinsî serbestlik cereyanları kitlelere mâloldu
Freud, bu sapık mekanizmanın kızlarda nasıl olduğunu açıklayamaz
Freud'dan sonra, bu kompleksin meydana gelme yaşından çok önce küçük çocuğun güçlü bir şekilde annesine bağlı olduğu ve bu temel bağın kız ve erkek çocuklarında ortak görüldüğü, ilim adamlarınca anlaşılmıştır Erkek çocuk daha doğmadan önce bir ceninken, anne onun dünyasıdır Onu sarar korur ve besler, doğumdan sonra bile durum aynıdır Annenin yardımı olmadan hayatta kalması imkânsızdır Onun şefkât dolu alâkası eksilse, ruh sağlığı bozuk olur Çocuğu hayata bağlayan ve ona canlılık veren yine annedir Freud, çocuğun annesine duyduğu bu haklı bağlılığı, cinsî hazla izah etmeye kalktı Üstelik kız çocuklarının da anneye bağlı oluşuna gözlerini kapadı
Freud, Oedipus kompleksi teorisini Hans isimli bir çocukta ispat (!) ettiğini ileri sürer Fakat sonradan yapılan tarafsız incelemeler, Hans'ın anne ve babasının Freud'un müridi olduğunu ve çocuğa bazı şeylerin zorla telkin ettirildiği ve yorumu Freud'un kendi görüşleri doğrultusunda saptırdığı anlaşılmıştır Çocuk Freud'un iddiasının aksine babasından değil annesinden korkmaktadır Freud, birçok çocuğun başına gelebilecek ve tedavi gerektirmeyecek hafif bir ürkmeyi, teorisi doğrultusunda saptırmıştır
Freud, hayatının diğer bölümünde insanın her davranışını cinsî haz prensibiyle izaha (!) devam etti Tâ ki, Birinci Dünya Harbi başlayıncaya kadar Bu sıralar, her yanı savaş heyecanı kaplamıştı İnsanlar acımasızca birbirini öldürüyor, gözler kandan başka şey görmüyordu Freud, bu durumu cinsî hazla bir türlü açıklayamadı ve bu sefer cinsî hazzın yanına, "saldırganlık dürtüsünü" ekledi Yâni insan davranışlarının kaynağı (!) olan şuuraltında, cinsî haz ve saldırganlık (yıkıcılık) dürtüsü bir aradaydı
Freud'a göre yıkıcılık, insanlarda değişmez bir oranda vardı, ya içe (intihara kadar varabilir) veya dışa (cinayete gidecek şekilde) dönerdi Fakat daha sonra yapılan istatistikler incelendiğinde, bazı toplumlarda intihar ve cinayetlerin yüksek, bazılarında düşük oluşu göze çarpmış ve Freud'un bu hipotezini de çürütmüştür Çünkü bu dürtü her insanda olsaydı, bütün toplumlarda bu iki fiilin sayıca birbirine yakın olması gerekecekti
Freud, insanı yıkıcı içgüdüleri denetim altında tutulması gereken bir varlık olarak tanıtıyordu İnsan bencildi, her hareketinin altında cinsîlik yatıyordu
Bütün nevrotik eğilimler çocukluk döneminden kaynaklanıyordu Freud insanı, cinsî enerjinin (libido) harekete geçirdiği ve çalıştırdığı bir makine, bir robot olarak görüyordu Hiç şuurlu hareketi yoktu Şuurlu gibi görünen davranışları, şuur altının bir ürünüydü İrade, aldatmacaydı İşin enteresan yanı, insanın tasarruflarında hür olmadığına, yegâne hâkimin Allah olduğuna inanmayan, mistik diyerek karşı çıkanların, bu saçma düşünceyi sahiplenmeleridir
Freud'un bu fikirlerinde, uzun yıllar kokain alışkanlığının da tesirli olduğu ileri sürülmüştür Freud kokain adlı uyuşturucu maddeyi uzun yıllar kullanmıştır Bu konuda inceleme yapan İngiliz tıp tarihçisi E M Thornton 1983'de İngiltere'de, bir yıl sonra da ABD'de yayınlanan "Freudçu Safsata" adlı kitabında, kokainin insana canlı hayaller gördürdüğünü, bu yüzden de Freud'un rüyâlara önem verdiğini belirtir Bu araştırmacı, Freud'un meslek hayatı boyunca gösterdiği kıskançlıkları, hırçınlıkları, başkalarını kendine düşman görmesini, âni bayılmalarını, kalp atışı düzensizliklerini, hâfıza yanılmalarını, âni ve aşırı his değişmelerini hep kokain iptilâsının sonucu olarak görür
Freud hayatının son dönemlerinde, bir fikr-i sabit gibi ölüm düşüncesi ile ilgilenme illetine tutuldu 40 yaşına girdikten sonra, her gün ölümü düşünür oldu Ölümden korkusu o kadar büyüktü ki, başkasından ayrılırken (yeniden görüşmek üzere) dedikten sonra (belki de bir daha görmeyeceksiniz) diye ekler olmuştu Sanki dilinin bir cezası olarak çene kanserine yakalanınca, bu ölüm korkusu daha da arttı Bu sefer ölüm içgüdüsünden bahsetmeye başladı Artık ona göre hayatın gizli gâyesi ölümdü ve bu sebeple insanın ölmek zorunda olma düşüncesi de, ölüm korkusunu hafifletmeye çalışan bir teselli şekliydi Derken 1939 yılında Londra'da hesap âlemine göçtü
Freud' un Teorisi Psikanaliz İflas mı Etti ?
Freud'un teorisi, çeşitli ruh hastalıklarında tedavi gayesiyle de kullanılmıştır Bu tedaviye psikanaliz, yapana ise psikanalist adı verilir Zaten Freud'un ilk gayesi tedaviydi
Teorinin ortaya atıldığı yıllarda ruhî hastalıklar için geliştirilmiş tedavi teknikleri yoktu Bu boşlukta psikanaliz hızla yaygınlaştı Tıbbın dışında sosyal ilimler tarafından da benimsendi; akademik ve entellektüel hayatta güçlendi, batıda halk arasında da yayıldı ve popüler oldu O kadar ki, psikanalistler kendilerinden yardım isteyen hastalarına yetişemediler, arz ile talep arasındaki dengesizlik, meslekî gelir ve îtibar yönünden, psikanalizi en muteber meslekler arasına soktu
Zamanla ruhî bozuklukların sebepleri aydınlatılmaya ve tedavi neticeleri ortaya çıkmaya başlayınca, yeni tedavi metodları ortaya atıldı ve psikanaliz hemen hemen terkedildi
Freud'a Karşı Çıkan Bilim Adamları Kimler
Görüşlerini yaydığı yıllarda Freud'un pekçok talebesi oldu Fakat bunlardan bir kısmı, onun ateist (din tanımaz) görüşleri ve cinsiyeti ön plâna alması sebebiyle ******le saldırarak ondan ayrılmış, diğer bir kısmı ise, "cinsi haz" prensibini reddederek yeni teoriler kurmuşlardır Freud'un görüşlerini devam ettirenler azınlıktadır
Psikolojide ekol meydana getirmiş talebelerinin teorileri incelendiğinde, çoğunun Freud'u reddettiği görülür
Alfred Adler (1870-1937), psikanaliz teorisinin hepsini ve şuurdışı ile ilgili görüşleri geçersiz saydı "Aşağılık duygusu"nu esas alarak "ferdi psikoloji"yi kurdu ve hastayı, çevresinin bir parçası olarak gördü Adler'in teorisinde şahsiyet, cinsiyetle değil; ferdin kendisine, diğer insanlara ve topluma karşı geliştirdiği davranışların mahsulü olarak gelişir
Freud'un insanı yıkıcı bir varlık olarak tarif eden, içgüdülerin esiri olarak sayan görüşlerine ve karamsarlığına karşılık, Adler, insanı çeşitli durumlara uyabilme kabiliyeti olan, olağanüstü işleri başarabilen, insanların yücelmesi için yapıcı gayretler gösteren, iyi veya kötü olmayı kendi iradesiyle seçen ve çevreye istediği şekli verebilen bir varlık olarak tarif etmiştir
Freud gelişme teorisini, çocukları müşahede etmeden, yetişkinlerin serbest konuşmalarından edindiği bilgilerle ortaya atmıştır Oysaki Adler; çocukları ailede, okulda ve diğer eğitim merkezlerinde doğrudan incelemiştir
Carl Gustav Jung (1871-1961) hayat enerjisini cinsi hazza inhisar ettirmeye karşı çıktı ve psikolojiye "ortak alt şuur" kavramını getirerek, "Analitik psikoloji" adlı teorisini kurdu Jung'un "kişilik teorisi", Freud'çu psikanalizden daha az kötümser ve daha fazla mistik ve dinî temayüllüdür İnsanın cinsiyet ve saldırganlık rollerine çok daha az önem verir
Otto Rank (1884-1939), "İnsanın doğarken dölyatağından ayrılması"nı ruhî çatışmaların çekirdeği olarak kabul etti Ona göre insan, anne karnında pek mutludur ve hayatı boyunca da bu anlara hasretlik duyar
Harry Stack Sullivan (1892-1949) göre nörozlar, güvensizlik hisleri ve şahıslararası münasebetlerde saygı kazanamamaktan ileri gelir Erginlik öncesi çağda cinsiyetin önemli bir rolü yoktur
Karen Horney (1885-1952) ise; şahsiyetin, davranışların ve davranış bozukluklarının teşekkülünde çevreye ve kültüre öncelik verdi Çocuğun doğduğu andan itibaren yabancı, düşman bir dünya karşısında yalnız, yardımcısız, çaresiz olduğunu, bu durumdan ruhî çatışma duyduğunu ileri sürdü "Temel anksiete" adını verdiği bu çatışmayı, nörotik belirtilerin kaynağı olarak gördü Libido teorisini ******le reddetti
Freud, yetişkinlere ait davranışları, "çocukluk döneminde geliştirilen tepkilerin tekrarlanarak yaşanması ve onların değişik şekildeki ifadeleri" olarak açıklıyordu Horney ise, yaşanan zaman içinde davranışların ortaya çıkış şeklinin mânâ ve önem taşıdığı görüşünü savundu
Erich Fromm (1900-1980) kişilik gelişmesinde davranışa ve davranış bozukluklarında kültüre büyük önem verdi Fromm'a göre; sevgi ve kin, güçlü olma tutkusu ve boyun eğme isteği gibi insanlardaki karakter farklılıklarına sebep olan faktörlerin hepsi, sosyal münasebetlerin neticeleriydi Freud ise, bunları, çocukluktaki cinsî saplantılarla açıklıyordu
Gordon Allport, Abraham Maslow, Carl Rogers gibi psikologların kurduğu "hümanistik (insanî) psikoloji", beden ve ruh olarak ele aldığı insanı, dinî görüşe yakın mânâda değerlendiriyordu Hümanistik model, müsbet bir insan tabiatı kavramına sahipti İnsan tabiatı esasta iyiliğe yönelikti İnsan, "Freud'un iddia ettiği gibi içgüdülerinin yönettiği bir robot olmayıp, alınyazısını çizmekte, tercih hürriyetine sahip aktif bir iştirakçi ve kendi kendisinin arkadaşıdır "
Martin Heidegger, Jean-Paul Sartre, Edmund Husserl gibi öncüler ise, "eksistansiyel (varoluşçu) psikoloji"yi savundular Bu psikoloji, insanın kendisini, yaşamakta olduğu zaman içinde var edebileceği ve değiştirebileceği prensibinden kaynaklandı Bu ekole göre; insan hayatı, geçmişi ve içgüdüleri ile sınırlanamaz
Wilhelm Reich (1897-1957) Freud'un hayata iken reddettiği ve çatıştığı talebelerindendi Marksistir Freud'un cinsî haz prensibini, diğerlerin aksine aşırıya kaçan görüşlerle savunmuştur Öyle ki, Freud'u, teoriyi sulandırmak ve bozmakla itham etmiştir
Reich'e göre, bütün ruh hastalıklarının sebebi cinsî bozukluklardır ve düzelmeleri, bu bozuklukların iyileşmesine bağlıdır Bu yüzden, cinsiyet üzerindeki bütün kısıtlamalar kalkmalı ve cinsî münasebetler, serbest bırakılarak açıkta dahi yapılabilmelidir
Reich, hekimliği sırasında, birtakım ahlâk ve tıpdışı uygulamaları sebebiyle şarlatanlık ve sahtekârlıktan tutuklundı Mahkemede "libido" adlı hayat enerjisini bulduğunu iddia etti Mikroskopta gösterebileceğini söyledi Kimse birşey göremeyince ruh hekimlerinden teşekkül eden bilirkişi heyetine muayene ettirildi Akıl hastası olduğu anlaşıldı Bunun üzerine yatırıldığı akıl hastanesinde ölünceye kadar kaldı
Kısacası, talebeleri arasında Reich dışında cinsî hazza Freud'un yüklediği fonksiyonu veren yoktur Herbiri kendine göre bir teori geliştirmiş, sayıları kadar görüş ortaya çıkmıştır Hepsi de birbirlerini reddetmişlerdir
Cenab Şehabettin'in bir sözünü hatırlayarak yazımızı bitiriyoruz "Körler elele de tutuşsalar, sonu ya bir uçurum, ya da bir çukurdur "
KAYNAKLAR
1 Reich Freud Anlatıyor, W Reich, Payel Yayınları, 1982, İst
2 Psikalaniz ve Psikoterapi, Prof Dr Orhan Öztürk, 1985, Ankara
3 Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları, Erich Fromm, 1983, İst
4 Psikalanizin Bunalımı, Erich Fromm, Dost Yay , 1982, İst
5 Psikanalizin Babası Freud Kokainmandı, Bilim Dergisi, Nisan, 1985
6 The Effects of Psychotherapy, R S Rachman Pergamon Press, 1971
3 Müslüman Psikologların Çıkmazı Malik Babikir Bedrî, İnsan Yayınları, 1984
4 Psikanaliz ve Sonrası Prof Dr Engin Geçtan Hür Yayınları 1981
5 Medikal Psikoloji, Prof Dr Rasim Adasal, Minnetoğlu Yayınları, 1977
6 Rûhî Bunalımlar ve İslâm Rûhiyatı Dr Mehmed Tevfik, 1985
7 Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları Erich Fromm Arıtan Yayınevi 1983
|