Prof. Dr. Sinsi
|
Fitne Nedir? Fitne Neye Denir? Fitne Ne Demektir? Fitne'nin Anlamı Nedir?
Fitne Nedir? Fitne Neye Denir? Fitne Ne Demektir? Fitne'nin Anlamı Nedir?
Fitne Nedir?
Fitne, Müslümanlar arasında bölücülük yapmak, onları türlü sıkıntılara sokarak zarara ve günaha sürüklemek, ardından da toplu isyanların alt yapısını oluşturmaktır Büyük İslam âlimlerinden olan Muhammed Hadimi Hz leri, yetmişten fazla fitne çeşidinin olduğunu belirterek şöyle buyurmuştur; “Fitne çıkartmak haramdır Kuran-ı Kerim’de, dinden çıkartmak için fitne çıkartanların cehenneme atılacağı ve fitne çıkarmanın adam öldürmekten daha kötü olduğunu bildirmiştir Ayrıca hadis-i şerifte de; fitne çıkarana Allahü Teala’nın lanet edeceği bildirilmektedir” (Berika)
Fitnenin ne kadar büyük bir tehlike olduğunu daha iyi kavrayabilmemiz için Kuran-ı Kerim’in ayetlerine bakmamız gerekir:
Fitne İle İlgili Ayetler
a-) Fitne tamamen yok oluncaya kadar kâfirlerle savaşın (Bakara /193)
b-) Bizi fitneye düşürme diyenlerin kendileri fitneye düşmüştür (Tevbe/49)
c-) Fitne çıkartmak, adam öldürmekten daha kötüdür (Bakara/191)
d-) Kâfirler birbirinin dostları, yardımcılarıdır Eğer Allahü Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmez, kendi aranızda dost olmazsanız, yeryüzünde kargaşa, fitne ve büyük fesat çıkar (Enfal/73)
Fitne İle İlgili Birkaç Hadis:
a-) Fitne uykudadır Fitneyi uyandırana Allah lanet etsin (İ Rafii)
b-) Din, dünya menfaatlerine alet edilince fitneler zuhur eder (A Rezzak)
c-) Fuhuş yayılınca fitne çoğalır (Deylemi)
d-) Fitneler artmadıkça kıyamet kopmaz (Buhari)
e-) Fitneden sakının Söz ile çıkarılan fitne, kılıç ile çıkarılan fitne gibidir (Mace)
Fitnenin yeri ve zamanı yoktur Fitne, her koşulda ortaya çıkabilir Bu nedenle Müslümanlar, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, kanunlara karşı gelmemeli, güzel ahlakı ile herkese örnek olmalıdır Aykırı davranışlar, o ülkede fitnelerin çıkmasına sebep olabilir Bu konuyu biraz açmak icap ederse; patronların, amirlerin Müslümanlara zorla kumar oynatmak ve içki içirmek istemeleri durumunda, Müslümanlar içki içmeyi ve kumar oynamayı reddedebilirler Fakat bu isteklere tepki olarak hiçbir zaman düzeni bozucu eylemlerde ve söylemlerde bulunmamalıdır Aynı şekilde, ana-baba, evlatlarına haramı hoş gösterebilirler; ancak evlatlar, ana-babalarının gayri meşru isteklerini yapmamakla kalmalıdırlar Tepkilerini eylemlere ve söylemlere dönüştürmemelidirler Aksi halde uykuya yatmış olan fitne uyandırılmış olur
Fitneyi uyandıran bir diğer faktörde haksızlığın dile getiriliş biçimidir Haksızın haksızlığını yüzüne karşı vurmaktır Hiç kimse haksızlığı kabul etmez, edemez Bu nedenle hataları yüze vurmak yerine; haksızlığın yapılış biçimlerini ve sebep olduğu sonuçları yumuşak ifadelerle haksızlık yapana söyleyip, ikna etmek en sağlıklı yoldur
Fitnenin bir toplumu veya bir yönetimi nasıl perişan ettiğini görmemiz açısından Türk tarihinden birkaç kısa örnek vermenin faydalı olacağı düşünüyorum
Hun Devleti’nin Han’ı Teoman Han, ikinci eşinin isteği ile oğlu Mete Han’ı Çin yönetimine esir olarak vermiştir Amaç, Hun-Çin savaşını önlemektir Babasının, üvey annesinin etkisinde kalarak kendisini Çin yönetimine esir olarak verilmesini hazmedemeyen Mete Han, bir yolunu bulup, kaçmış ve babası Teoman’ı okla vurarak öldürmüştür Hun yönetiminde büyük bir kargaşa yaşanmış olsa da Mete Han, devlet yönetimine kısa sürede hâkim olmuş ve İmparatorluğun başına geçmiştir Bir kadının, türlü entrikalarla baba ile oğlu karşı karşıya getirmiş olması, fitnenin gerçek yüzünü ortaya koymuştur
Osmanlı dönemine baktığımızda, bir kısım eyalet yöneticilerinin (Valilerin) zaman zaman Osmanlı idaresine başkaldırıp, isyan başlattıklarını görüyoruz Kabakçı İsyanları, Celali İsyanları, Balkan İsyanları ve Kürt aşiret reislerinin kırkın üzerinde başlattığı Kürt isyanları… Osmanlı yönetimi, iki yüz yılı aşkın bir süre bu isyanları bastırmakla meşgul olmuş; içeriden ve dışarıdan desteklenen bu fitne hareketleri, nihayetinde Osmanlı İmparatorluğun çökmesine sebep olmuştur
Günümüz Türkiye’sine baktığımızda; aynı tezgâhları görüyoruz Ülkemizi bölmek ve parçalamak amacıyla içeriden ve dışarıdan fitne tohumlarının ustaca ekildiğini görüyoruz Atatürk ile İnönü’nün, Atatürk ve İnönü ile Kazım Karabekir’in arasının bozulmasında yine fitnenin bir silah olarak kullanıldığını görüyoruz Günümüzde, PKK Terör Örgütü’nün ülkeyi parçalamaya yönelik çalışmalarının temelinde yine fitne yatmaktadır Bu fitne, geçmişte olduğu gibi günümüzde de içeriden ve dışarıdan olağanüstü desteklenmektedir Aydınların, din önderlerinin ve siyasetçilerimizin birbirine düşmelerinin temelinde yine fitne yatmaktadır
Fitnenin amacı; bozgunculuk yapmak, birliği ve beraberliği bozmaktır Son birkaç yıldır ülkemizi meşgul eden bir başka hadise de Ergenekon yapılanmasıdır Bu yapılanma günler geçtikçe yeni boyutlar kazanarak önümüze çıkıyor Balyoz, Kafes, Sarıkız, Ayışığı gibi Bana göre bu yapılanma dış kaynaklı bir fitnedir Olayların seyrine baktığımızda, devlet kurumlarının birbirine hasım edildiğini çok açık görüyoruz Yaşanan bu durum, bir vatanseverin isteyebileceği şey olamaz Ülkemizin içine çekildiği bu vahim durum, ancak ülkemize fitne tohumları ekerek parçalamak isteyen iç ve dış hainlerin işi olabilir
Uzak ve yakın tarihimizden verdiğimiz fitne hareketlerine ek olarak; İslam toplumunda fitnenin baş aktörünün kim olduğunu ve amacının ne olduğunu anlamanın da faydalı olacağını düşünüyorum
İslam’a ilk fitne tohumlarını eken İbn-i Sebe isminde bir Yahudi dönmesidir Fitne hareketinin önderi demiştir ki; “Her nebi kendinden sonra yerine gelecek birini vasiyet eder İlim, fetva, cömert, yiğit olan ve emaneti yerine getiren takva sahibi Ali de Resulullahın vasisi ve halifesidir Ümmet, Ali’ye zulüm yaptı Onun hakkı olan hilafeti ve vilayeti zorla aldı Şimdi onun yanında olmak ve yardım etmek herkese lazımdır Osman’ın hilafetine son vermek lazım” Bunun üzerine Mısırlılar, onun sözlerinden ve görüşlerinden etkilenip, Osman’ın halifeliğine karşı çıktılar (Ravdatil, sayfa 292, 2 cilt)
Fitne önderi İbn-i Sebe, bu çalkantılar sırasında Şiiliğin ilk çekirdeği olan Sebebiyye mezhebini kurarak, tasarladığı hain planını gerçekleştirmek için büyük bir adım atmış oldu Kurulan bu hain mezhep, İslam’ı fırkalara (ayrı görüşlere) ayırmak için bir silah olarak kullanılmıştır Şöyle ki; İbn-i Sebe, Mısır’da kurduğu bu mezhebine yeterli sayıda taraftar bulmuş ve bunları Hz Osman’a karşı kışkırtmıştır Fitne tuzağına düşenler, Hz Osman’ın, Hz Ali’nin hilafet hakkını gasp ettiğine, kusurlu ve ilimden uzak bir insan olduğuna, böyle bir kişinin İslam Devleti’ni yönetemeyeceğine inanmışlardır Öyle ise, ilim-irfan sahibi birinin onun yerine geçmesi İslam adına şarttır denilerek, Hz Osman’ı katletmişlerdir Hz Osman’ın katledilmesinden sonra, halkın büyük isteği ile Hz Ali hilafet makamına geçmiştir Ancak fitne yine durmamıştır Bu sefer Hz Ali, fitnenin hedefi haline gelmiştir Hz Ali, Hz Osman’ın katledilmesine göz yumdu yaygarası yayılmıştır
Mısır Valisi Muaviye, Hz Ali’den Hz Osman’ın katillerinin bir an evvel bulunmasını istemiştir Hz Ali, ülkenin her tarafında katilleri aradığını, bulunduğunda gerekli Şer-i cezaların verileceğini söylemiştir; ancak katilin bulunamaması, Hz Ali’nin ve Muaviye’nin ordularının karşı karşıya gelmesine sebep olmuştur Tarihe Cemel Vaka’sı veya Hakem Olayı olarak da geçen bu savaşta pek çok Müslüman kanı dökülmüştür Savaşın seyri Hz Ali’nin lehine dönünce; Muaviye mızrakların ucuna Kuran-ı Kerimleri asarak barış istemiştir Hz Ali, savaşı kaybetmesi kaçınılmaz olan Muaviye’nin bir hile peşinde olduğunu düşünmüştür Ancak gerek Hz Ali yanlıları, gerek Muaviye yanlıları ısrarla sulh istemişlerdir Bunun üzerine, her iki tarafın güvendiği kişilerden oluşan iki kişilik bir hakem heyeti, Kuran esaslarına uyulması şartı ile savaşı durdurmuşlardır Bu savaş, Peygamberimizin eşi Hz Aişe ile damadı Hz Ali’yi karşı karşıya getirmesi bakımından hayli ilginç ve düşündürücü olmuştur
İslam tarihine büyük bir fitne hareketi olarak geçen bu olayların temeline inilip, incelendiğinde; Emevi-Haşimi çekişmesinin bir fitne ile uyandırıldığını görmekteyiz Bu fitne hareketinin hemen akabinde de Haricilik İslam’da yerini almıştır İslam’da fırkalara ayrılmalar, Hasan Sabah ile devam etmiştir İran asıllı Hasan Sabbah, kurduğu İsmailiyye tarikatının güçlenmesi ve halk tabanına yayılması için Selçuklu yönetiminde etkili bir mevkie gelmenin, böylelikle İslam’a hurafeleri sokmanın gayreti içinde bulunmuştur
Yaşadığımız şu günlerde çok net görmekteyiz ki; fitne yetmiş türlü suratıyla arz-ı endam ederek aramızda dolaşmaktadır Biz Müslümanlar için fitneye karşı uyanık olma zamanıdır
HALİT DURUCAN
|