Nezaket Kuralları |
|
|
#1 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Nezaket KurallarıNezaket Kuralları Cümlelerinize 'lütfen' diyerek başlayın: Gündelik hayatın kaosu içinde ya acelemiz vardır ya sinirliyizdir ya da herhangi başka bir problemimiz vardır Bu nedenle nezaketin temel kuralı olduğu halde cümlelerimize 'lütfen'le başlamayı hep ihmal ederiz ya da erteleriz Oysa bu sihirli sözcüğün varlığı ya da yokluğu karşımızdaki insanla aramızdaki iletişimi, iyi ya da kötü yönde etkileyebilir 'Lütfen bana şu gazeteyi uzatır mısın?' cümlesi ile 'Gazeteyi uzatsana' arasında büyük fark vardır İkinci cümle karşı tarafa sanki şu mesajı vermektedir: Sana iyi davranana kadar sakın yerinden kalkıp benim için bir şey yapma 'Lütfen' sözcüğünü hangi sıklıkta kullandığınız sizin başkalarının özgürlüğüne ne kadar saygı gösterdiğinizi belirtir Bunu çevrenizdekilerden esirgemeyin Sizden sonrakileri düşünün: Sizden fazla bir şey istemiyoruz Örneğin güneşlendiğiniz kumsala sizden sonra gelecek turisti düşünmeniz, izmarit ve bira şişelerinizi etrafta bırakmamanız kumsalın bir nebze de olsa temiz kalmasını sağlayacaktır Unutmayın tek bir izmarit sizin için fark yaratmayabilir ancak kumsal için kesinlikle fark eder Ekolojiyi temelde bir nezaket problemi olarak düşünebiliriz Dış görünüşünüz: Gerçek zarafete ruhumuzda erişiriz Bundan sonrası daha az önemlidir Evet, giysilerimiz bizim aynamızdır: Çevremize verdiğimiz önemi, değeri ve saygıyı gösterir Aynı zamanda empati kurmamıza yardımcı olurlar Bu konuya başarılı ve ünlü bir işadamının nezaketini örnek verebiliriz Bir toplantıdan önce misafirinin bagajlarının hava alanında kaybolduğunu ve onun bu nedenle toplantıya takım elbiseyle gelemeyeceğini öğrenen işadamı, meslektaşının kendisini kötü hissetmemesi için evine gider ve üstünü değiştirip sıradan giysilerini giyer Bürosuna döner ve misafirini böyle karşılar Cep telefonunuzu kapatmayı unutmayın: Alexander Graham Bell, 1876 yılında telefonu icat ettiğinde, onun görgü kurallarıyla ilgili problemler yaratacağını bilemezdi tabii Günümüzde, yaygınlaşan cep telefonları tiyatroda, sinemada ya da tam gelin ve damadın 'Evet' diyeceği anda bir nikahta aniden çalıp, sahibini renkten renge sokabiliyor Gereken yerlerde cep telefonunu kapatmayı unutmamak bir saygı göstergesi ve en azından komik duruma düşmemek adına bunu yapmayı asla ihmal etmemek gerekiyor Başkalarının zamanına saygı gösterin: Kronikleşmiş bir geç kalma alışkanlığına sahip olanlar öncelikle bunun başkalarının zamanını çalmak anlamına geldiğini bilmeliler Bu, aynı şekilde kendi zamanına da saygı duymamak anlamına gelir Geç kaldığımızda karşımızdaki insana 'Geç kalırken yaptığım şey senden daha önemliydi, senin değersiz vaktin hiç umurumda değil' mesajını veririz ve tahmin edersiniz ki bu da hiç hoş bir davranış değildir Özür dilemeyi öğrenin: Love Story filminde 'Sevmek, asla özür dilemek zorunda kalmamaktır' denir Elbette bu hoş bir ütopya olmaktan öteye gidememektedir; insanlar sık sık hata yaparlar ve sevdiklerinde de hata yapmaları doğaldır Bu nedenle özür dilemek zorunda kalınır ancak önemli olan bunun nasıl yapıldığıdır Aceleci özürler olayı oldu bittiye getirip kapatma izlenimi vereceği için tatminkar olmaz ve yeni problemlere yol açar Dramatik ve abartılı özür dileme biçimleri de inandırıcı değildir Özrün hangi cümlelerle dilendiğinden çok, bu durumda nasıl davranıldığı önemlidir; bu hatalarımızı onarabilir Ertelemeyin: Uzun zamandır görmediğiniz, telefonunu kaybedip, vapurda karşılaştığınızda bir akşam mutlaka buluşmayı planladığınız eski arkadaşınızı ya da aylardır değil ziyaret etmek, telefon etmeyi bile ihmal ettiğiniz yaşlı teyzenizi ihmal etmeyin Yarın ne olacağını hiç kimse bilemez ve siz bir gün o insanı ihmal ettiğiniz için pişman olabilirsiniz Gündelik yaşamın akışına kapıldığımızda bizden ve bizim işlerimizden daha önemli hiçbir şey yoktur Yakınlarımıza bir telefon edip hatırlarını sormak bile aklımıza gelmez Ancak ertelemek bazen işe yaramaz, zamanı geldiğinde gerçekten çok geç olmuş olabilir Bu nedenle sevdiklerinizi aramaya üşendiğinizde hemen 'Yarın yaşıyor olacak mıyım ya da yarın o yaşıyor olacak mı?' sorularını kendinize sorun ve özlediğiniz kişiyi arayın Başkalarının seviyesine inmeyi bilin: Nezaket; başkalarına değer vermektir Örneğin bir çocukla konuşmak istediğinizde onun seviyesine inmelisiniz Bunu fiziksel açıdan da gerçekleştirebilmek için onun karşısında diz çökerek onunla aynı boyda olmalı ve konuşurken gözlerinin içine bakmalısınız Bu şekilde aranızda bir empati kurulacaktır Yıldönümlerini kutlamayı ihmal etmeyin: Unutmak bazen büyük bir hatadır, özellikle bazı tarihleri unutmak ![]() ![]() Bazı güzel anılar tazelenmeli, tekrarlanmalı, geçmişte yaşanmış duygular canlandırılmalıdır Her önemli gün, olması gerektiği gibi kutlanmayı hakeder Örneğin bir evlilik yıldönümü sadece sinemadan sonra akşam yemeğine gidilen bir gün olmamalıdır Çiftler arasındaki o güzel duygusal bağı pekiştirecek, dinmiş heyecanları canlandıracak bir biçimde kutlanmalıdır 100 yıl öncesinin nezaket dersleri Ahmed Midhat Efendi, son dönem Osmanlı fikir ve kültür hayatının önde gelen isimlerindendi 1844'te doğdu ve hayatı boyunca, 1912'ye kadar hiç durmadan yazdı Felsefeden siyasete, romandan bilimsel konulara kadar yazmadığı hemen hiçbir konu yoktu Rusçuk'ta küçük bir memur olarak çalıştığı sıralarda zamanın Tuna Valisi olan Midhat Paşa'nın dikkatini çekti, Paşa'yla beraber Bağdat'a gitti, 1878'de de İstanbul'a geldi ve ilk iş olarak Tahtakale'deki evinde bir matbaa kurdu![]() ![]() Artık yüzlerce kitap yayınlayacak, Türk fikir hayatına silinmeyecek bir damga vuracak, ‘‘Tercüman-ı Hakikat’’ gazetesindeki yazılarıyla da basın tarihinin en önemli isimlerinden biri olacaktı![]() ![]() Ahmed Midhat Efendi çağdaşı olan meslekdaşları gibi sadece gazetecilikle yetinmedi; öğretmen edasıyla kaleme aldığı edebi ve fikri eserleriyle Osmanlı okuyucusuna devamlı bilgiler aktarmıştı Bu eserleri arasında özellikle biri, yayınlandığı zaman bakımından oldukça önemliydi ![]() ![]() Fransızca ‘‘Savoir Vivre’’ isimli bir kitabı ‘‘Avrupa Ádâb-ı Muâşereti yahut Alafranga’’ adıyla Türkçe'ye çevirmiş, Türkler'in Avrupa'ya gitttiklerinde nasıl davranacaklarını, ne şekilde hareketetmeleri gerektiğini madde madde anlatmıştı Ahmed Midhat Efendi'ye göre Osmanlılar'ın milli geleneklerini korumaları gerektiğini ama bunu yaparken modern hayatın gereklerini vetaklid ettikleri Avrupa'nın adetleriyle oradaki yaşam tarzını da öğrenmek zorunda olduklarını yazıyordu 1889'da Stockholm'u ve Paris'i gördüğünü yazıyor, Türkler'in Avrupa'yı ‘‘tek bir resim sanmamaları gerektiğini’’ anlatıyor, Batı'da farklı daha birçok resim bulunduğunu anlatıyor ve ‘‘Avrupa'nın her adeti sadece Avrupa'ya ait olduğu için taklid edilmemeli, bizde olan iyi tarafların tamamı alınmalıdır’’ diyordu![]() ![]() İste, Ahmed Midhat Efendi'nin ‘‘Avrupa Ádâb-ı Muâşereti yahut Alafranga’’ isimli eserinde Türkler'in uymalarını istediği görgü kurallarından bazıları: Trende yolculuk ederken bagajlarınızı ek ücret ödeyerek yük vagonuna koyun Eşyalarınızla zaten dar olan vagonları daha da daraltmayın Vagonlarda sigara içmeyin Avrupa'da bu işe tahsis edilmiş özel vagonlar vardır Sigaranızı bunların dışında içerek kendinizi rezil etmeyin Soğan ve sarımsak gibi maddeleri yedikten sonra sakın haa topluluk içine girmeyin Kartvizit kullanmayı öğrenin Ancak kartvizitlerinizi Türkiye'de yaptığınız gibi unvanlarla doldurmayın, sade ve kibar ifadelerle yazın Hasta ziyaretlerinde de Avrupalılar'ın yaptıklarını yapın, cümbür cemaat hastanın odasına dalmayın Ya ziyaretçi defterini imzalyın, yahut kartvizitinizi bırakın Mahremiyete saygı, İslamiyet'in de emrettiği bir husustur dolayısıyla bir yere girerken kapıyı mutlaka vurun ve kapı açık bile olsa, vurmadan sakın içeriye girmeyin![]() ![]() |
|
|
|