Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
alternatifli, alternatifsiz, bilgi, bilimi, hakkında, iktisat, ile, tip

ALTERNATİFLİ TIP İLE ALTERNATİFSİZ İKTİSAT BİLİMİ Hakkında Bilgi

Eski 06-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

ALTERNATİFLİ TIP İLE ALTERNATİFSİZ İKTİSAT BİLİMİ Hakkında Bilgi



ALTERNATİFLİ TIP İLE ALTERNATİFSİZ İKTİSAT BİLİMİ

Aynı Özneler Farklı Bakışlar

Tıp bilimi ile iktisat bilimi arasında konularının öznesi bakımından inanılmaz benzerlikler var Bir kere her ikisi de birey olarak insandan ve insanların bir arada yaşamasının oluşturduğu toplumdan hareket ediyor; tıp insanın birey olarak sağlığını ele alıyor, bu yoldan refahını artırmayı sağlamak için gereken tedavileri araştırıyor Sağlık düzenli çalışabilmenin ön şartı Bir yandan da toplumsal yaşamla ilgileniyor, toplumu göz altına alıyor; sağlıklı beslenmeden kanser taramasına, mikroplu hastalıklardan korumak amacıyla yaygın aşılamadan bataklıkların kurutulmasına, çevre koşullarının iyileştirilmesine uzanan bir çizgide toplumsal düzlemde sağlık koşullarının yaratılmasına çalışıyor Böylece, toplumsal refahı toplum düzleminde girişimlerle artırmaya çalışıyor, bireysel tedavi yaptığı gibi Birinci bağlamda yaptığı işler birey hastalandıktan sonra ortaya çıktığı halde, toplumsal düzlemde yaptığı işler, daha çok bireylerin hastalanmasını önlemeye dönük “önleyici tıp” olarak gündeme gelmekte Bireyler daha çok hastalansın ki hekimler daha çok kazansın diye, topluma dönük önleyici tıp dalının geri plana atılması diye bir eğilim söz konusu değil
İktisat biliminin konusu da farklı değil, bir yandan bir takım verileri kabul ederek bireysel tatmin nasıl artar onu araştırıyor; talep çözümlemelerine, fiyatlar sistemine, gelir düzeyine ve zevklere eğilip, “rasyonel” bireyin faydasını ençoklaştırma yollarını bulmaya çalışıyor Bir yandan da, iş hayatı içindeki bireysel firmanın durumuna eğiliyor; “rasyonel” davranış varsayımıyla bu kez firmanın karını ençoklaştırmasının koşullarını koyuyor Derken, bu noktada tıp ile benzerliğini koparıyor toplum refahını araştırırken İktisat, “teleolojik” bir yaklaşımla, bireyin tatminini (faydasını), bireysel firmanın karını ençoklaştırmasının toplumsal refahı da ençoklaştıracağını bizlere ispatlamak için varsayımlar demetine başvurup, sonunda şu koşullarda işte bu gerçekleşir diyor Toplumsal refahı artırmak için günümüzde, piyasa dışından devlet müdahalesini kabul etmiyor Oysa tıp, toplumsal sağlık koşullarının bireysel sağlıkla buluştuğu ve buluşmadığı yeri biliyor, toplumsal sağlık için ayrı bir reçetesi de bulunuyor Bu yolda değil kabul etmek devlete dışarıdan görevler de yüklüyor İktisat buna iyice kapalı, en azından günümüzün neo-liberal küreselleşmeci iktisadı böyle

Ayrıca tıp hem birey hem toplum düzleminde bir ayırım da yapmakta; bir yandan “hastalık yoktur, hasta vardır” deyip, tedavinin hastaya göre farklı olması gerektiğini kabulleniyor; diğer yandan toplum düzleminde de işlerin farklı olabileceğinin bilincinde, örneğin, niçin insanlar Uzak Doğu’da kalp sektesinden daha az, oysa ABD’de daha çok ölüyor, onun nedenlerini araştırıyor? Niçin Türkiye’de insanlar bu kadar yaygın biçimde mide ülserinden çekiyor da, örneğin Batı Avrupa’da böyle bir dert sınırlı? Yani toplum düzleminde hastalıkların tıpkı birey için olduğu gibi, ayrı düşünülmesi gerektiğinin farkında



--------------------------------------------------------------------------------


Gelelim günümüzün iktisat bilimine: Bunun akıl hocaları bütün toplumları son çeyrek yüzyılda aynı potaya attı, “ulus-devlet bitti, küreselleşin” dedi Kapıları fakir, zengin her ülkenin birbirine ardına kadar açmasını tepede dayattı Mallar da hizmetler de sermaye de artık serbest dolaşacaktı, ama emek yerel kalacaktı İşin ilginci tepeden dayatmalar uluslararası düzlemde sürerken, gelişmekte olan ülkelere ulus-devletin bittiği şarkıları “terennüm” edilirken, aynı zamanda ülkelerin “demokrasi”yi benimsemeleri şart koşuldu, oysa uluslararası düzlemde tam bir diktatörlük sürüyordu Açlıktan ölen, eğitimsizlikten çağdışı kalan, işsizlikten ruh hastası olan ya da yaşamak için suç işleyen insanların yaşadığı ülkeler “karnı doymak, yeterli eğitim almak, iş sahibi olmak” öncelikli insan hakkı olmalıyken, kendi anlayışına göre etnik sorunları, devletin baskılarını vBulletin gündeme getiren bir insan hakları anlayışı dayattı Yani ekonomi politikası kadar toplumsal felsefesini de tekdüzeleştirmeye soyundu Gelişmiş, zengin, tuzu kuru toplumun ekonomisiyle, toplum felsefesiyle, krizlerle sarsılan, aç ve işsiz insanların yoksulluktan bunaldığı toplum aynı olabilir mi, aynı potada eritilebilir mi diye düşünmedi İktisat tıp karşısında çuvallıyor artık, onun yaptığını yapamıyor günümüzün çökse de hala etkili olan küreselleşmeci dünyasında Oysa çok değil çeyrek yüzyıl öncesine kadar, tıp gibi, iktisat da toplumlar arasındaki farkları kabul ediyor, “kalkınma iktisadı” diye ayrı bir okul çerçevesinde gelişmekte olan ülkelere ayrı bir paradigma ile inceliyor, ayrı bir politika sepetine koyuyordu

Tıp toplumlar arasındaki farkları bilim olarak araştırıp ona göre çare üretirken, bizim iktisat bilimi dünyayı tek düze görür oldu, daha doğrusu körleşti, farkları göremez oldu Bilim gerçeklere körleşmeye başlarsa bilim olur mu acaba?

Tıp Zenginleşirken İktisat Fakirleşiyor

Tıp günümüzde zenginleşiyor; zenginleşme kaynağı, farklı bir felsefeyle yola çıkan “Uzak Doğu Tıbbı” ile Batı tıbbının birbirini kabullenip, farklılıklardan yararlanmaya çalışması İktisat ise geçmişte varolan zenginliklerini, farklı okullarını rafa kaldırdı, kısır bir neo-neoklasik okula sıkıştı kaldı Gerçi Oyun Teorisi ile yeni açılımları oluyor, ama bu daha çok uygulamalı matematik niteliğinde; ayrıntılarda çözüm ürettiğine kuşku yok Ne var ki, toplum düzleminde araştırması da çözümü de yok artık Örneğin, bir bulgusuyla uluslararası düzlemde iki taraflı görüşmelerin yerini çok-taraflı görüşmelere bırakmasını sağladı GATT (şimdi DTÖ) nezdinde Ama işte o kadar

Tıp, Batı ile Doğu’daki bilimsel gelişmesinde önemli bir felsefi farklılık gösterir; Doğu tıbbı insanı bir bütün olarak görür, hastalıklara çözümü bu bütün içinde üretir Oysa, Batı tıbbı her organı ayrı ayrı ele almıştır; göz, kulak, mide vBulletinhepsinin uzmanı ayrıdır ve bir alanın uzmanı diğerine karışmaz Anlayış bu denli farklı olunca, tabii, tedavi yöntemleri de çok farklı olur Son zamanlara kadar Batı tıbbı “alternatif” tıbbı hiç kabul etmiyor, reddediyordu Ne var ki, alternatif tıp Batı’da uygulamada iyice yayılıp, insanlar bundan yararlanınca, bilim olarak tıbbın da yaşanan gerçeği reddetmesi mümkün olmadı Ayrıca, Doğu tıbbı kimyasal maddelere/ilaçlara başvurmadan tedavi yaptığı için, hastayı olumsuz yan etkilerden de koruyabiliyor Tıp bilimi bu gerçekler karşısında ne yaptı? ABD’de, son yayınlara göre, Doğu tıbbı üniversitelere girmeye başladığı gibi, ikisinin sentezi de ortaya çıkmaya başladı Bir yaklaşımda tedavi tutmayınca, diğer yönteme başvurulur oldu, ya da her ikisinin karmasını içeren yöntemler geliştirilmeye başlandı Tıp bağnazlığı bırakınca zenginleşmeye başladı; tabii, bireyler de toplum da eşanlı olarak bundan yararlanabiliyor artık

Gelelim iktisat bilimineKüreselleşme edebiyatını (çünkü bu gerçekleri değil; olması istenileni söyleyen bir efsane) “dünyanın tek doğrusu” olarak tepeden dayattı, düşünce zenginliğini sağlayan bütün okulları rafa kaldırdı; ne Kurumcular (aslında yine de bunlar birazcık kimlik sürdürebiliyor), ne Marksist iktisat, ne Keynes Okulu, ne Kalkınma İktisadı kaldı Varsa yoksa, büyük babalardan kalma Neo-klasik iktisadın yeni söylemi Neo-neo klasik iktisat, hesapça “herşeyi” söylüyor Kendileri dünyada deflasyondan “yere yatma” durumuna girse; Paul Krugman gibi dünya akıllısı bir iktisatçı, ta Asya Krizi başladığında (1997) bir deflasyonist sürecin kendi kendini besleyeceğini öngörüyor olsa; dünyada neredeyse, küreselleşme saldırısından kendilerini koruyabilen Çin (1 milyar 200 milyon nüfus) ile Hindistan (1 milyar nüfus) ve Asya’da bir iki ülke dışında herkes yatağa düşmüş olsa da, Keynes dahi geri gelemiyor Niye gelemiyor? Çünkü kamu harcamalarını artırıp deflasyonunu aşılmasını devlet müdahalesine dayanarak kuramlaştırdı da ondan Peki George W Bush ABD’nin deflasyon/durgunluk sürecini aşması için ne yapıyor? Irak’a savaş ilan ediyorum diye silahlanma harcamalarını (zaten açık veren bütçeye rağmen) göklere fırlatıyor Yani, gizlice Keynes’cilik yapıyor, ama Keynes ders kitaplarına bir kaç makro aleti dışında giremiyor Ya da bizim gibi ülkeleri hasta edip yatağa yatıran, gelişemezken borca batıran, borçlar ödenebilsin diye IMF eliyle çalışanları işten attıran, rekabetçi ekonomi yaratılacak diye bütün yaşamsal kurumlarını tasfiye ettiren, tarımını batıran, böylece güya krizin aşılabilmesine yardımcı olan IMF ile Dünya Bankası politikaları, emperyalizmin dik alası değilse nedir acaba? Marksist kuramı bilmeden olan biteni kim nasıl anlayacak? Ne var ki Marksizm çoktan bitirilmiş ve tarihin çöplüğüne intikal ettirilmiştir Neo-neo klasik küreselleşme çağında, bu gerçeklere artık yer yoktur

Geçmişte büyük imparatorluklar kurulup genişleme dönemlerinde, gittikleri toprakları talan ederlerdi: Osmanlı’nın yeniçeri ordularının ganimet avında yaptığı talan, Batı’nın tarih kitaplarında anlatılır durur Peki bizim gibi ülkelerin yaşadığı krizlerdeki talan acaba yeniçeri talanından daha mı az? Borsa dibe vurduğunda üç kuruşa ele geçirilen şirketler, tavana fırlayan reel faizli kağıtlara mali yatırımlar, paranın devalüasyonunu önceden sezip dövize dönüştüren, devalüasyondan sonra da tersine işlemde servet büyüten işlemler yeniçeri talanının “uygar” piyasa görünümlü benzerleri, acaba bu işi yapanlara “talancı” değilse ne demeli? Gerçekten hesaplamaya değer bir talan var karşımızda Ne var ki, günümüzde borsalarda, “serbest” piyasada ortaya çıkan talan, her türlü eleştirinin üstünde tutulan “piyasa ekonomisi” çerçevesinde gerçekleşir; ne yaparsa yapsın, ne olursa olsun yapılan/olan doğrudur, bunun üstünlüğü sorgulanamaz Oysa bu işlemler toplumu / toplumları bitkin düşürüyor, hasta ediyor Ama iktisat bilimi gerçeklere gözlerini kapayıp, bu hastalığı “es” geçiyor Tıbbın yaptığı toplumsal işlevi “es” geçerken, sorumluluğu üstünden atıyor Tek boyutlu, gözlerini gerçeklere kapatmış günümüzün iktisat bilimi, kısacası, düşünce fakirliğine sokuldukça işe de yaramaz hale geldi; kurtuluşu matematiğe sarılmakta buldu Şimdi iki artı iki dört eder diyebilmek için sayfalarca matematik döktürüyor, ama kimsenin işine yarayacak çözümleme aletleri üretebilmekten yoksun kalıyor, bağnazlıktan ötürü Ve kendini göz göre göre sakat ediyor, güçlü ülke politikacılarının borusunu öttüreyim derken, ya da onlara yaranmak için akıl hocalığı yaparken




Bilimsel Testler Karşısında Tıp Ve İktisat

Bilim, zaman ve mekân içinde ezeli ve ebedi doğruları söyleme savında değildir Bilim metodolojisiyle ilgilenen Avusturya Okulu’na göre yeni bir kuramla eskinin “doğruluğu” saptandığı zaman kuram geçerliliğini korur; doğrulanmıyorsa, yeni kuramla ikame edilir Karl Popper’a göre oysa “yanlışlandığı” zaman, eski kuram yerini daha üstün açıklama ve/veya öngörü gücü olan yeni bir kurama bırakır Zaten, “bilimsel” olma anlayışı, kuramın test edilebilirlik kapasitesini de içerir (I Lakatos) Bilim tarihi geçmişe malolmuş kuramlarla doludur Örneğin tıpta artık kimse ruh ve akıl hastalıkları olanları zincirleyip bir “tımarhane”ye tıkmıyor, bunlar topluma zararlı diye

Tıp, bilimsellik düzeyini giderek artırırken aynı zamanda kuramlarının test edilebilirlik düzeyini yükseltti Bu bağlamda fizik, kimya ve biyoloji bilimlerinden yararlandı, daha üstün bir kurama ulaştığında eskisini attı, uygulamayı da değiştirdi Yapılan tahliller, elektronik cihazlarla gerçekleştirilen taramalar, tanı aşamasında hastalığını daha üst derece kesinlikle tanımlanmasına yardımcı olabiliyor artık Tedavi de, giderek ilerleyen ameliyat teknikleri, yardımcı bilim dalları sayesinde daha üstün bir dereceye gelen yöntemlerle yapılıyor Uygulama, aynı zamanda ortaya çıkan yeni koşullları da gözlüyor

Örneğin antibiyotikler bulunmazdan önce, çocukların bademciklerini çıkarmak çok yaygındı, sık sık iltihaplanıyorsa Böylece, o noktadan vücuda mikrop yayılması önleniyordu Ne zaman ki antibiyotikler devreye girdi, artık enfeksiyonlar denetlenebildiği için, bu uygulama, çok “had” dereceli vakalara inhisar ettirildi Yaşam şartları teknolojik ilerleme sayesinde bireyi edilgenleştirdikçe, sağlıklı beslenmede ağırlık nişastalı gıdalardan (karbonhidratlar) taze meyve-sebzeye kaydırıldı, kırmızı etlerin ağırlığı azaltıldı vBulletin Bu örnekler, tıpta koşullara göre, büyük değişimler, dönüşümlerin hem kuramlarda hem uygulamada sonuçlar yarattığını gösteriyor Bu sayede, bireyler kadar toplum katında da sağlık düzeyi yükseldi, ortalam yaşam süresi 19 yüzyılın ilk yarısına oranla iki katı arttı

İktisatta da kuramsal düzeyde ilerleme oldu; ekonometrideki gelişmeler hem kuramların geçerliliğini test etmede yardımcı oluyor, hem araştırmalarda güvenilirlik düzeyini yükseltiyor, hem de uygulamaya ışık tutuyor Ne var ki, istatistik yöntemlerindeki büyük ilerlemelere rağmen, ekonometri, laboratuvar tahlilleri ya da elektronik cihazlar kadar kesin sonuçlar veremiyor; bireyin inançları/çıkarları birçok yoldan araştırma sonuçlarını etkileyici rol oynayabililiyor Nitekim bir ünlü iktisatçı (Don Patinkin) bu bağlamda görüşünü şöyle özetliyor:

“ Disiplinimizin durumu konusunda bende büyük kuşku uyandıran, bir araştırmacımız politik görüşleriyle (ya da , daha kötüsü, araştırmanın yöneticisinin görüşleriyle) ampirik bulguları arasındaki yüksek pozitif korelasyonudur

Diğer bir deyişle, iktisatta politik görüşlerin farklılığı işe karışınca, araştırma sonuçları da farklı oluyor
Buna rağmen, birçok kuramın (aslında gelişmiş Batı ekonomilerinde) koşulların değişmesine koşut olarak açıklama / öngörme olanağı kalmayınca, bundan daha üstün kuramlarla ikame edildiği bir gerçek Örneğin günümüzde artık Batı ekonomilerindeki konjonktürel devreleri, kimse Jevons’un “güneş lekelerindeki artışa bağlı kuraklık” devrelerine bağlamayı düşünmüyor Makroekonomi alanındaki gelişmelerle, 1950-80 arasında Keynes, sonra da monetaristler bu bağlamda etkili oldu 1990’dan bu yana da yeni neo-klasik iktisatta “küreselleşme” akımı, uluslararası düzlemde hem kaynak dağılımını hem “makro –düzeyde denge”yi açıklama ve politikaları belirleme yolunda etkinlik kazandı

Ancak son yirmi yılın deneyimi “yeni – neoklasik okul”un kuramını “yanlışladı”, dünya ekonomisinde refah artmadı; aksine en yoksullar giderek daha yoksullaştı, en zenginler giderek daha zenginleşti Orta gelirli ülkeler (Türkiye gibi) krizlerden kalkınamaz hale geldi; üstelik kalkınamazken, giderek çığ gibi büyüyen bir borç batağına girdi Bunu tıpta, bir toplumun giderek sağlık koşullarını bozan, ama birkaç sağlıklının durumunu daha da iyileştirip, sağlıksızların durumunu kötüleştiren, sağlıklı yaşam reçetelerine ve onların gerisindeki hatalı olduğu aşikar kurama benzetebilirsiniz

İktisat, işte bu noktalarda aciz kalıyor, bilim olma niteliğini yitiriyor Dünya ekonomisine egemen olanların (çok uluslu şirketler, yatırım fonları, uluslararası bankalar) çıkarına işleyen küreselleşme ve onun gerisindeki kuram bütün öngörü hatalarına, verdiği olumsuz sonuçlara rağmen iktidarını sürdürüyor Hem de dünya çapında sokaklarda, meydanlarda protesto eylemleri sürüp gittiği halde

Diğer yandan, çift-kutuplu dünya, önce Doğu Bloku’nun dağılması (1989), onu izleyerek de SSCB’nin tarihe karışmasıyla (1991) yerini tek-kutuplu-dünyaya bırakırken iktisat kuramında da politikasında da inanılmaz değişim/dönüşüm yaşandı Önce “Marksizm” bir öğreti olarak iktisat yazınından neredeyse dışlandı; gerekçesi, marksizmin başarılı olmamasıydı Oysa marksizm sosyalist ekonominin kuramı olmayıp kapitalizmin eleştirisidir; kapitalizmin yarattığı çelişkilerin niçin sonunda sosyalizme götüreceğini söyler Ve, ilginç biçimde, aşağıda değinilen diğer politika değişimleri, Marksizm’in belirttiği kapitalist çelişkileri giderek güçlendirdiği halde, bu olgu yaşanmaktadır

İkincisi, çift-kutuplu dünyada Batı blokunda “sosyal refah devleti” gözde bir yapı oluşturmuştu; refahın bütün toplumda yayılması kadar Batı blokunda yer alan ve/veya alabilecek olan ülkelere de yayılması yolunda kuramlar ve politikalar geliştiriliyordu Sosyal demokrasi, Kalkınma İktisadi Okulu, Refah İktisadi gibi kuramlar ve politakalar bu dönemin ürünüdür Çift-kutuplu dünya sona erince, bunların iktisadi kalkınma ve refahın yayılmasındaki başarılarına rağmen hepsi son buldu, yerini küreselleşmenin yarattığı krizlere, borçlara ve durgunluğa bıraktı Yani, dünya politik dengesindeki büyük dönüşüm kuram ve iktisat politikasında benzer bir büyük dönüşüme yol açtı Ne var ki, dünya refahını artırma savıyla gelen bu dönüşüm, gerçekte vaadettiğini gerçekleştiremedi; artan küresel çelişkiler ve toplumsal çelişkiler terör eylemlerini, savaşları tetikledi Dünya İmparatorluğu’nu kurmaya soyunan ABD, “önleyici savaş” ilkesiyle, “potansiyel tehdit” gördüğü her “şer” ülkesini vurabileceğini bildirdi Bunu tıbba aktaralım: bir kişi “potansiyel suçlu”dur diye psikiyatride bir tanı yoluyla hapse konur mu? İktisat kuramının dünyayı refah vaadiyle getirdiği nokta, işte sonuçta küreselleşirken, geldi “önleyici savaş”a vardı Yeni – neoklasik küreselleşmeci kuram acaba hala “yanlışlanmış” sayılmıyor mu?
_alinti_

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.