Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
batıl, hakkında, inançların, psikolojisi

Batıl İnançların Psikolojisi / Batıl İnançların Psikolojisi hakkında

Eski 06-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Batıl İnançların Psikolojisi / Batıl İnançların Psikolojisi hakkında



Bir gün gelecek o günün insanları kendilerince bilinen şeylerin daha önce bilinmiyor olduğuna şaşacaklar” demişti Seneca bundan yüzyıllar önce Gerçekten de özellikle 20 yüzyılda katmerlenerek artan bilimsel gelişmedeki hız; bırakın birkaç yüzyıl önceyi daha yirmi yıl önceki bilgilerin yetersizliği hakkında bile bizi şaşırtıyor; bu hızlı bilimsel gelişim dünyayla ve evrenle ilgili kavram sistemlerimizin sağlıklı ve gerçekçi olabilmesi için yeterli düzeyde bulgular edinilmesine ve yeni bilgiler üretilmesine en büyük katkıyı sağlıyor Bizler, 21 yüzyıl insanlığı, atalarımızla karşılaştırıldığında artık çok daha fazla şey biliyoruz ve aşağıdaki metnin çerçevesinde konuşacak olursak artık “yere” daha sağlam basıyoruz 500 yıl önce yaşayan insanlar televizyonu gördüklerinde muhtemelen şoka girecekler ve kumandanın fonksiyonunu anladıklarında muhtemelen şeytan işi olarak nitelendireceklerdi bu uzaktan kanal değiştirebilen aygıtı…"

Gücünü salt meraktan alan bilim kısa bir süre içinde “Ay’a Seyahat”i, “Denizin Dibinde Yirmibin Fersah”ı gerçek kıldı Artık insanoğlu neredeyse hiçbirşeye imkansız gözüyle bakmıyor “Anlamlandırabilmenin” en önemli özelliğimiz olarak kabul edildiği günden beri insanlık çok büyük bir yol katetti Başlangıçta aklın özgür kullanımıyla ateşlenen bu gelişme döngüsel olarak devam ediyor ve bugün “akıl” kavramını ve bilişsel süreçleri tartışabiliyoruz Bu da insanoğlunun kendini ve korkularını anlayabilmesi ve kendi-kavramlaştırmasını (self-conceptualization) sağlıklı bir şekilde yapabilmesi için büyük bir katkı sağlıyor Peki nasıl? Bu sorunun yanıtını, ilkel insanla günümüz insanını karşılaştırarak vermek oldukça yerinde olacak Süreç ilk insanla başladığına göre önce onun dünyayı algılayışına bir göz atalım İlk insan yeryüzüne geldiğinde kendisi için sonsuz bir karanlıktan ibaretti içinde yaşadığı sistem Güneşin batışı ve doğuşu nasıl oluyor anlayamıyordu Çevresini inceliyor, birçok şeye anlam veremiyor ve bunun sonucu olarak da korkuyordu En kötüsü de karanlık basınca hissettiği delice korkuydu Bu korku öyle sıradan bir korku da değildi En temel korkularımızdan biri olan ölüm korkusunun tadını çok iyi biliyordu ve bundan kaçınmalıydı, en azından akıl sağlığı için Ve insanoğlu totemleri yarattı! Yüzyıllarca ağaçlara, ineklere, cinsel organlara ve daha birçok sembole taptı, onları kutsal hale getirdi Çok tanrılı dinler ardından gelen tek tanrılı dinlerin 3-5 bin yıllık tarihi vardır ki bu dinler oldukça yeni sayılır Birçok teolog karşı da çıksa günümüzde dinden sonra insanoğlunun varoluşsal korku ve endişelerini gideren temel araçlardan birisi de batıl inançlardır

Günümüzde gerek beşeri, gerekse pozitif bilimlere ilham kaynağı olan Evrim Teorisi, canlıların yaşadıkları ortama daha iyi adapte olabilmeleri ve hayatta kalabilme olasılıklarını arttırabilmeleri amacıyla zaman içerisinde evrilerek değişime uğradıklarını savlar Bu evrim süreci içerisinde, dış dünyanın temsilinin organizmada en başarılı ve doğru şekilde yapılabilmesi için duyu organlarının gitgide gelişmesi ve duyumun keskinleşmesi şüphesiz önemli bir yere sahiptir Biyolojik olarak sürekli evrilerek çevreye uyumunu arttıran organizmanın görme, duyma, koklama, hissetme ve tatma duyuları giderek keskinleşecek, bu da karşılaşacağı tehlikeler hakkında öngörüde bulunma olasılığını arttıracaktır Durumlar karşısında fikirler yürütme ve belleğinde bir takım semboller kullanarak işlem yapma yetisi evrimin son basamaklarında hayvanlara özgüdür Hayatta kalabilmek için en güçlü silah olan bilişsel süreçler, işte bu “yakın ya da uzak geleceği bilme güdüsü”nü tatmin etmede organizmaya hizmet eder Öğrenmenin dinamikleri hakkında pek çok deney yaparak alanda kendi büyük teorisini kuran ünlü Amerikalı psikolog Edward L Thorndike(1874-1949) yaptığı bir deneyde deneklere çift kelimeler verir ve onlardan bunları rahatça dinleyip, içlerinden tekrar etmek için uğraşmamalarını söyler Daha sonra, bu kelime çiftleri onlara dikte ettirilerek yazdırılır Deneklere sorulduğunda, birçoğu bu kelime çiftlerini yazarken içlerinden tekrar etmek için sıradaki kelimeyi tahmin etmeye çalıştığını itiraf eder Bu deney, insanların maruz bırakıldıkları uyarıcılar üzerinde dikkatlerini yoğunlaştırarak onları öğrenmeye ve daha sonra onlar hakkında sınanmayacakları konusunda yönergeler alsalar bile, onları tatmin edebilmek için performans göstermeye eğilimli olduklarını ortaya koymaktadır Her güdü, tatmin edilmediğinde organizmaya psikolojik ya da fizyolojik olarak bir şekilde zarar verir Organizma, kendisini bu zarardan koruyabilmek için savunmaya geçecek ve belli mekanizmaları devreye sokacaktır “Savunma Mekanizmaları” olarak adlandırılan bu istemsiz davranışlar günlük hayat içerisinde farkında olmaksızın kendini herhangi bir anda gösterebilir Örneğin birine acı veren bir hatıranın, bilinçaltına bastırılarak unutulması, bu hatıranın her seferinde canlandırılarak psikolojik dengeleri bozacak şekilde tekrar tekrar yaşanılmasını engeller Organizmanın sağlıklı bir şekilde yaşamına devam edebilmesi için bu mekanizmaları geliştirmesi gereklidir Tüm bunlar göz önüne alındığında, eğitim ve bilimin yaygınlaşmasıyla sayılarında ve etkinliklerinde düşüş görülen hurafelerin de, bilgi noksanlığında olayların bir takım doğaüstü güçlerle açıklanarak geleceği merak etme ve tahmin etme güdüsünün tatmin edilmeye çalışılması olabileceği gündeme gelebilir Daha açık şekliyle bu, hurafelerin bir tür savunma mekanizması olarak iş görme olasılığıdır Ancak konu hakkında henüz net bir bulgu yoktur

Söz konusu bir güdü olan böylesi ilkel ve temel bir mekanizma iken, sadece evrimin son
basamaklarındaki gelişmiş hayvanlara özgü bilişsel süreçleri, hurafelerin nasıl doğduğu ve sönmeye uğramadığı konularında tek sorumlu olarak tutmak pek de doğru değildir Bu soruların yanıtlarını ararken daha basit ve ilkel, ancak çok da temel olan "koşullanma" mekanizmalarına da referans vermek, olayı aydınlatmada büyük paya sahip olabilir Peki "koşullanma" ile kastettiğimiz süreçler neleri kapsar? İşte bu noktada, Pavlov'un köpekler üzerindeki çalışmaları sonrasında ortaya koyduğu "klasik koşullanma" ile Skinner'in güvercinlerle çalıştığı "edimsel koşullanma"yı konu başlığı olarak incelemeye almak gerekmektedir Klasik koşullanma organizmanın güdüsel olarak koşulsuz pekiştirece vereceği tepkilerin aynısını, istemdışı koşullu uyaranlara da vermeyi nasıl öğrendiğini açıklar Ancak elbette istem dışı her refleks, klasik koşullanma yoluyla öğrenilmiş bir davranış değildir Mesela göze ışık geldiğinde göz bebeğinin daralması gibi hayati önem taşıyan refleksler salt biyolojik süreçlerdir Klasik koşullanma da benzer şekilde – en azından edimsel koşullanma ile karşılaştırıldığında- görece tüm düşünsel süreçlerden uzak, mekanik bir mekanizmadır Örneğin, bir yemeğin tadı, organizmada tükürük salgısını koşulsuzca istem dışı nasıl tetikliyorsa, organizmanın sürekli tadıyla beraber olarak deneyimlediği yemeğin görüntüsü de, bir süre sonra onu tükürük salgısı üretmeye koşullayacaktır Böylesi bir klasik koşullanma tüm düşünme süreçlerinden uzak, mekanik bir mekanizmadır Biri nötr, diğeriyse koşulsuz olan iki dış uyaran arasında kurulan ve salt zamansal olarak aynı anda varolmalarına dayanan bağ sayesinde nötr uyarıcı, koşullu hale gelerek organizmada koşulsuz uyarıcının uyandırdığı tepkinin az şiddette olanını uyandırmaya başlayacaktır Nötr ve koşulsuz uyarıcı arasında böylesi bir bağlantının kurulabilmesi için salt zamansal ortaklık yeterli olmaz Zamansal açıdan birbirine yakın olarak varlık gösteren bu uyaranların birbirlerini takip sırası da oldukça önemlidir Eğer ki organizma tarafından bir ödül olarak görülen koşulsuz uyarıcı, (ki bu örneğin bir yiyecek maddesi ya da cinsel temas olabilir), nötr uyarıcıdan önce sunulursa, aradaki bağlantı kurulmaz Çünkü organizmanın nötr uyarıcıda dikkatini yoğunlaştırma gerekçesi kalmayacaktır Bu nedenle öğrenmenin gerçekleşebilmesi için nötr uyarıcı, koşulsuz uyarıcıdan daha önce gelmelidir Koşullanma mekanizmaları, öğrenme teorilerinde çok büyük bir yere sahiptir Edimsel koşullanma ise görece daha karmaşıktır ve istemli olarak yönetilen kas hareketlerini kapsar Organizma, bu koşullanmada çevredeki uyaranlarla bu uyaranlara verdiği istemli yanıtların doğurduğu sonuçlar arasındaki bağlantıyı öğrenecektir Organizmayı çevreye belli yanıtlar vermeye koşullayan üç ana etken vardır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.