Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye > Kıssadan Hisse

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dini, hikayeler

Dini Hikayeler

Eski 06-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dini Hikayeler



Bir hikmeti vardır
Adamın biri bir pislik böceği görür
" Bu yaradılışı çirkin pis kokulu bir yaratıktırAllah bunu niçin yaratmışki ? " der
Aradan zaman geçer, adamın yüzünde bir çıban çıkar Nereye başvurduysa derdine bir derman bulamaz Çııban yara haline gelir Bir gün sokakta dolaşırken, yüzündeki yara bir yolcunun dikkatini çeker ayak üstü sohbetten sonra yolcu kendine yardım edebileceğini, bu tip çıbanların oluşturduğu yaraların tedavisini bildiğini söyler Adam her ne kadar inanmadıysa Allah'tan umut kesilmez diyerek kabul eder
Yolcu bir pislik böceğinin getirilmesini isterOrada bulunanlar bu isteğe gülerler Fakat hasta olan adam, o böcek hakkında söylediği sözleri o an hatırlar ve derki ;
- Adamın isteğini yerine getirin, ne diyorsa yapın
Yolcu getirilen böceği yakar ve külünüyaranın üzerine serper ve yara Allah'ın hikmetiyle iyileşir Bunun üzerine hasta olan adam etrafına der ki ;
- Unutmayın ! Allah'u Teala'nın yarattıklarının, yaratılışında bir hikmet vardır, bir derde deva vardır Velev ki pislik böceği olsa dahi


Alıntı Yaparak Cevapla

Dini Hikayeler

Eski 06-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dini Hikayeler



Nasıl yaşarsak, Rabbimize öyle kavuşuruz

İstikamet, Müslümanın en önemli özelliğidir

O, hayatını en iyi şekilde yaşamaya çalışır

Başına bir felaket geldiğinde yolundan şaşmaz

Kalbi daima ötelere açıktır

Mirac Kandili’ydi Gece boyunca Rabb’ine ibadet etmiş, dua ve niyazlarda bulunmuş ve bu mübarek geceyi en güzel şekilde ihya etmeye çalışmıştı Fakat bedenindeki ağrılar her geçen dakika şiddetini daha da artırdığı için ibadet ederken güçlük çekiyordu Ağrılar artık dayanılmaz bir hal alınca yakınları, kendisini hastaneye kaldırdı Teşhis, son yıllarda giderek yayılan tedavisi çok zor bir hastalıktı Aslı Hanım bu hastalığa yakalanmıştı hiç farkında bile olmadan Hastalık tüm vücuduna yayılmıştı Doktor, hastanın birkaç günlük ömrü kaldığını söylediğinde, gözlerde biriken yaşlar daha fazla saklanamamış ve sicim gibi boşalmıştı Bizlerse koridorda; kendisinden bir an bile olsun ümit kesilmeyen Rabb’imize, Fatihaları, Yasinleri, Cevşenleri vesile ederek dua dua yalvarıyorduk, “Allah’ım! Sen onu yavrularına bağışla” diye Ama her şeyi en iyi planlayan ve terbiye eden Rabb’imizin hükmü karşısında da boynumuz kıldan inceydi


Ağrıları çok şiddetliydi Doktorlar, acısını dindirmek için iğneye başvuruyordu Ama bu teslimiyet kahramanı, bir defacık olsun “of” bile demedi Her haline, Rabb’inden geldiği mülahazasıyla sabırla karışık şükrediyordu Hemşirenin, kontrol için odaya her girişinde “kendini nasıl hissediyorsun?” sorusuna, hep “elhamdülillah” şeklinde karşılık veriyor, “Âh edip âhından ağyarı âgâh etmiyordu


Bir kum saatinin son zerreleri hükmündeki, ömrünün son saatlerinde, can emanetini ne vakit teslim edeceğini bilemeden, bir teselli olur ümidiyle “Bana Bediüzzaman Hazretleri’nin ‘Hastalar Risalesi’ni okuyun’ demişti Başucunda o eser okunurken kendisi de boş durmuyor, o da Rabb’ini zikrediyordu Bir ara gözleri kapalıyken “Şu an 2 kattayım, şimdi 3 kata çıktım” diye sayıklamaya başladı Belliydi ki, melekler, ebedi yurduna yolculuk yaparken uğrayacağı yolları kendisine gösteriyordu


Artık ağrıları iğneler de dindirmeyince anesteziye başvurdu doktorlar Sürekli uyutuluyordu Aslı Hanım Biraz olsun kendine gelip gözlerini araladığında hemen “namazlarım” diye sıçradı O bitmiş, tükenmiş haliyle bile tam bir mümine yakışan vasıfları taşıyordu üstünde İma ile de olsa bütün namazlarını eda etmişti Zaten, kendisine rehber olarak seçtiği şanlı Peygamberimiz de son anlarında o şekilde eda etmemiş miydi namazlarını!


Dakikalar adeta ötelere müştaktı Perşembe akşamı kolundaki serumun iğnesi nasıl olduysa damardan çıkıp yere düştü Hemşire hanım ne kadar çaba sarf ettiyse de iğneyi tekrar damara yerleştiremedi Bu defa da iğneyi, boynundaki damardan vurmayı denedi, ama beyhude… Sebepler buraya kadar işlemişti Adeta Allah, oradakilere, Aslı kulunu huzuruna alacağını gösteriyordu O gece, bir ara kendine geldiğinde, ağzına birkaç üzüm tanesi verilmesini istedi


Ve ertesi gün, tam Cuma vakti… Kıpırdanan dudaklarına eğildiğimizde Yasin-i Şerif’i okuduğunu duyduk Allah’ım, bu ne metanetti böyle! Ölüm, soğukluğunu iyice hissettirmişti Kendini hiç kaybetmemişti, gözleri açıktı; ama bize veya bizim dünyamıza bakmadığını rahatlıkla fark edebiliyorduk Önce sağ sonra da sol tarafına dönerek “Esselamü aleyküm, bekleyin geliyorum” dedi ve ruhunu Rahman’a teslim etti Doktorlar, birkaç gün önce ailesine; “Aslı Hanım’ın iç organları tamamen iflas etiği için, son anlarında, hatta vefat ettikten sonra bile ağız ve burnundan çok fazla bir miktarda kan gelirse hazırlıklı olun, metanetinizi kaybetmeyin!” şeklinde uyarıda bulunmuşlardı Ama o, namazlarını eksiksiz eda etmiş, oruçlu ve de Kur’an okurken vefat eder de Allah onu öyle bir sona maruz bırakır mı? Bırakmadı ve tertemiz bir şekilde aldı Aslı Hanım’ı


Şimdi sayısını bilemeyeceğim kadar insan onun ardından hatimler indiriyor, Yasinler okuyor, dualar ediyor Henüz 29 yaşındaydı ve herkes tarafından çok seviliyordu Peki, bu genç kadının yaşamındaki sır neydi ki onu bu şekilde sona erdirdi? Cevaplar sıralandı değişik dillerden: “O çok hayâlı bir kadındı Ailevi sırlarını kimseyle paylaşmazdı” “Sıkıntılarını, Hz Yakup edasıyla, sadece Rabb’iyle paylaşır, halini sadece ona arz ederdi” “Kur’an-ı Kerim’e aşıktı, hatta hafızlığa bile başlamıştı


Bu cevap cümlelerini duyunca, konuştuğu her söz hak ve hakikat olan Sevgili Peygamberimiz’in (sas) şu Hadis-i Şerif’ini hatırlamamak mümkün değil: “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz öyle haşrolursunuz

__________________
"Mezardakilerin Pişman Olduğu Şeyler için, Dünyadakiler Birbirini Yiyor"




Alıntı Yaparak Cevapla

Dini Hikayeler

Eski 06-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dini Hikayeler



Azrail'in Acıdığı Bebek

Azrail'in Acıdığı Bebek! Allah (cc) Azrail'e sordu:

-Ey Azrail benim emrime ve emirlerime rağmen senin canını almakta müsamaha ve iltimas ettiğin hiç kimse oldu mu? Doğru söyle!

-Ya Rabbi yalnız bir kere! diye itiraf ve ikrar etti Azrail
-Yalnız bir kere oldu bu iş Bu da bana verdiğin ölüm emriyle gittiğim yerde oldu Çünkü batırdığım gemideki her yolcuyu boğmuş ve öldürmüştüm Fakat yalnız bir gebe kadın hala yaşıyordu Ona kıyamadım, doğum halindeydi çünkü! Az sonra bu da oldu ve ben kendi hallerine bıraktım kendilerini


-Hiç de iyi etmedin ya Azrail! dedi büyük idarecinin seslenişi, ve şöyle devam ederek büyük meleğe ihtarda bulundu:
-İşte o senin acıdığın ve öldürmediğin mini mini yavru, sonra benimle şirk koşan bir "Nemrud" oldu
<!-- / message --><!-- sig -->


Alıntı Yaparak Cevapla

Dini Hikayeler

Eski 06-24-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dini Hikayeler



Uhud'da Peygamberimiz'in Ubeyy ibn-i Halef'i Öldürmesi


Ubeyy ibn-i Halef, Mekke'de Peygamberimize rastladıkça; "Yâ Muhammed! Benim bir atım var, her gün ona 16 ölçek darı yediriyorum, bir gün gelir onun üzerine biner seni öldürürüm!" diyordu

Peygamber Efendimiz de; "Belli olmaz, belki İnşaallah ben seni öldürürüm!" buyururmuştu

Ubeyy ibn-i Halef Uhud'da, HzPeygamberimiz'in hayâtına son vermek için and içmişti Kardeşi Ummiyet'ibn-i Halef'in intikamını almak istiyordu "Muhammed nerededir?" diye bağırıyordu "Gelsin de benimle çarpışsın Peygamberse beni öldürür" diyordu

Peygamberimiz Uhud'da çarpışırken arkasına dönüp bakmıyor, Sahabîlerine; "Ubeyy ibn-i Halef'in arkamdan gelmesinden korkarım O'nu gördüğünüz zaman bana yaklaştırınız!" diyordu

Peygamberimiz Şı'ba geldiği sırada Ubeyy'ibn-i Halef'in atını gördü ve onu tanıdı Ubey ibn-i Halef; "Yâ Muhammed! Sen kurtulursan ben kurtulmayayım" diyerek gelip kavuştu

Peygamberimiz'in yanında bulunan Sahabîleri; "Yâ Rasûlallâh! İçimizden birisi ona karşı koysa, saldırsa olmaz mı?" dediler

Peygamber Efendimiz; "Bırakınız, gelsin o!" dedi

Ubeyy'ibn-i Halef, Peygamberimiz'in yanına kadar geldi Eshâbı Kirâm, dayanamayarak onun önünü kesmek istediler

Peygamberimiz; "Geri durunuz" dedi Hemen Hâris ibn-i Sımmen'in mızrağını eline aldı Sonra Sahabîlerine kükremiş devenin silkinmesi gibi silkindi Onları devenin sırtından sineklerin uçup dağılışı gibi etrafından dağıttı Rasûlüllah'ın o sıradaki celâdeti hiç kimsede yoktu

Peygamberimiz davranınca Ubeyy'ibn-i Halef dönüp kaçmağa başladı Peygamberimiz ona; "Ey yalancı nereye kaçıyorsun?!" dedi ve onu (boynunun miğferle zırh yakası arasındaki kısmından) mızrakla vurup yaraladı Şah damarını kopardı Ubeyy, sığır bögürür gibi böğürerek atından yere yuvarlandı, kaburga kemiklerinden bâzısı da kırıldı Müşrikler onu ordugâhlarına getirdiler Yarasının kanı çıkmıyordu Ağrısı sızısı dayanılacak gibi değildi

Bunun için Übeyy; "Vallâhi Muhammed beni öldürdü!" dedi

Arkadaşları; "And olsunki, sen aklını kaybetmişsin! Sendeki yaranın hiç ehemmiyeti yok!" dediler

Ubeyy ibn-i Halef ise; "O bana Mekke'de «Seni ben öldüreceğim» demişti, Vallâhi O benim üzerime tükürse yine beni öldürür!" dedi

Ubeyy'ibn-i Halef bir gün veya bir günün bir kısmı geçtikten sonra, Mekke'ye 6 mil uzaklıkta bulunan Selef'e gelince öldü Yolda giderken; «Susadım, susadım» diye bağırdığı, bir adamın da «Su verme ona, çünkü o Rasûlüllah'ın düşmanıdır» dediği rivâyet edilir

Ayrıca Peygamber Efendimiz, kılıncını parlata parlata yürüyen bir müşriki yaya olarak karşılayıp; "En'en-Nebiyyü lâ kizib, En'ebnü Abdülmuttalib lâ kizib (Ben, Peygamberim! yalan yok! Ben, Abdulmuttalib'in oğluyum! yalan yok!)" diyerek onu vurup öldürdü

Sahâbenin büyükleri, Allah Rasûlü'nün etrafında toplandılar ve O'nu düşmandan korumak için beraberce dağa çıktılar


Alıntı Yaparak Cevapla

Dini Hikayeler

Eski 06-24-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dini Hikayeler



Şeytani İmtahana Çeken MÜmİn

İlk zamanlarda lanetlik şeytan insanlar arasında öz çehresiyle serbestçe dolaşabiliyordu

Bir gün gerçek mü'minlerden biri yanına yaklaşarak şeytanı denemek istedi Mü'min, "Ey Şeytan, ben seni çok seviyorum Aynı senin gibi olmak için ne yapmak gerek? Bana söyler misin?" diye söze girişti Lanetlik şeytan bir av yakaladığından emin söze başladı Önce, "Hayret!" dedi "Bugüne kadar benim gibi olmak isteyen bir kişiyle karşılaşmamıştım Sen nasıl istiyorsun bunu? Ne mutlu sana! Seni candan tebrik ederim"

Sonra da kendisi gibi olabilmenin yolunu şöyle gösterdi:

"İlk işin namazı terk etmek olacak Sonra da eğriye, doğruya boyuna yemin edeceksin"

Bütün bunları can kulağıyla dinlemiş görünen mü'min ortaya atılarak, "Ey Şeytan!" dedi "Ben 'a namazımı terk etmeyeceğim, asla dilimi yemine alıştırmayacağım diye erkek sözü verdim Sözümden beni kimse caydıramaz"

Birden oltaya düşürülerek kandırma ve avlama usulleri meydana çıkarılmak istendiğini anlayan Şeytan başına kaynamış su dökülmüş gibi şaşırıp kaldı Bunun üzerine lanetlik şeytan:

"Şimdiye kadar senden başka kimse beni tuzağa düşürüp de insanları nasıl kandırıp avladığımın usullerini öğrenememiştir Fakat bundan böyle öz çehremle insanlar arasında dolaşmıyacağım ve hiç kimseye de kandırma metodlarını (usulllerini) açık etmeyeceğim" diye and içti


Alıntı Yaparak Cevapla

Dini Hikayeler

Eski 06-24-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dini Hikayeler



Ağlayan çocuk

Hazret-i Ömer'in Halifeliği (Devlet Başkanlığı) zamanıydı Başkent Medine'ye yabancı bir kervan geldi Develerini yıkıp, konakladılar Halife her zaman olduğu gibi, gece şehri dolaşmaya çıktı Yolda, Eshâb'dan (Sevgili Peygamberimizin arkadaşlarından) Hazret-i Abdurrahman'a rastladı Ona dedi ki: <
<
- Ey Avfın oğlu! Gel, seninle bu gece misafirimiz olan kervanı bekleyelimOnlar rahat uyusunlar Çünkü yorgundurlarCanları ve malları herhangi bir zarara uğramasın! Hazret-i Ömer bu teklifte bulununca, Hazret-i Abdurrahman da seve seve kabul etti Birlikte kervanın etrafında göz-kulak olmaya başladılar

O sırada yakındaki bir evden çocuk ağlaması işitildiÇocuğun sesi kesilmediği için, Halife evin kapısına gitti İçeride bulunanlara, ''Küçüğü susturmalarını rica'' etti Sonra dönüp geldi Gece boyunca, çocuğun sesi işitildikçe, birkaç kere daha evin kapısına gittiÇocuğun ağlaması bir türlü dinmiyordu Seher vakti olunca, Hazret-i Ömer son defa oraya gitti Çocuğun annesine:

- Sen ne biçim anasın! Bütün gece evlâdını ağlattın Belli ki, açtı! diye çıkıştı Kadıncağız cevap verdi:

- Halimi anlamadan niçin beni azarlıyorsun? Hazret-i Ömer, kendini tanıtmadan sordu:

- Haline ne olmuş?

- Çocuğu sütten kesmiştim

- Sütün yoksa başka şeyler yedirseydin

- Evde onun yiyeceği birşey yok ki, biz çok fakiriz

- Çocuğun kaç yaşında?

- Daha yaşını doldurmadı İşte bu cevap üzerine Hazret-i Ömer öfkelendi

- Peki niçin bu kadar küçük bir yavruyu sütten kestin? Kadıncağız içini çekti:

- Halifemiz Hazret-i Ömer'e Cenâb'ı Hak insaflar versinÇocuklar sütten kesilmeyince, bizim gibi bir fakire nafaka vermezFakirlik maaşı bağlamaz Onun için yavrumu erkenden sütten kestimBunun üzerine Halife ağlayarak mescide girdi Gözyaşları yüzünden namazı zorla kıldırdı Selâm verdikten sonra cemâate döndü Gene ağlayarak:

- Sizin Ömer'inize yazıklar olsun! Sizin Ömer'inize yazıklar olsun! diyerek kendini suçladıSonra bütün Medine halkına, tellallar (haberciler) çıkarttı Onlar da bildirdiler ki:

- Hangi Müslümanın oğlu veya kızı dünyaya gelirse, hemen Halifeye bildirsinBeytülmal'dan (hazineden) nafaka (maaş) verilecektir Hiç kimse nafaka yüzünden evladını vaktinden önce sütten kesmesin! O günden sonra artık Medine'de, açlık sebebiyle ağlayan çocuk sesi işitilmedi Bu hadiseden epeyce zaman sonra Medine'de kıtlık baş gösterdi Hazret-i Ömer, hemen bir deve kestirdi ve ''Etini fakirkere dağıtın!'' diye emretti Görevli, etlerin güzel bir parçasını da Hazret-i Ömer'e ayırdı Yemek zamanı olunca, iyice pişirip Halifenin önüne getirdiHazret-i Ömer hayretle sordu:

- Bu yemek neredendir?

- Efendim, kesilmesini emir buyurduğunuz deveden size düşen paydır Hazret-i Peygamberin sevgilisi''Koca Ömer''in rengi değişti:

- Devenin iyi yerlerini kendisi yiyip, artanı fakirlere vermek çok kötü bir şeydir,dedi Hemen bu yemeği kaldır ve çocuk sahibi, fakir bir aileye götür Az sonra önüne gelen ''Kuru arpa ekmeği ile zeytinyağını''Bismillahirrahmanirrahim'' diyerek afiyetle ve gönül rahatlığıyla yedi İşte bu yüzden bütün âlimler fikir birliği etmişlerdir ki:

''Hazret-i Ömerin adâleti, kendinden önce ve sonrakilerden daha büyüktür''
<!-- / message -->


Alıntı Yaparak Cevapla

Dini Hikayeler

Eski 06-24-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dini Hikayeler



Zarİf Bİr DİnÎ HİkÂye

Allah'ın emrettiği şekilde davranıp iyi bir kul olarak yaşayanlar cennetle mükâfatlanacak, kötüler ise cehennemde yaptıklarının cezasını görecek Bunun tabii sonucu olarak inananlar cenneti özler, cehennemden korkar; cenneti kazanmak için çabalar ve cehenneme düşmemeğe çalışır
Bir de iyilik ve ibadetleri, cehennemden korktuğundan, ya sonunda cenneti kazanmayı umduğundan yapmak meselesi var Bu bir düşünce tarzıdır Olgun kişiler ve büyük mutasavvıflar ise bu konuda daha başka düşünürler Meselâ büyük âlim Molla Câmî'ye göre, kemâle ermek için dört şeyi gönülden ve zihinden silip çıkarmak şarttır:
l Dünya
2 Ahiret
3 Varlık
4 İlk üçü terk ettiğine dair şuur (yâni: terk-i terk)
Bu zümre: “İlâhî! Maksudumuz sensin, biz sadece senin rızânı istiyoruz” derler
713-803 yılları arasında Basra'da yaşamış olan meşhur kadın velî Râbia-ı Adeviye de şöyle dua edermiş:
“Rabbim! Eğer sana, cehennemden korktuğumdan tapıyorsam beni oraya at ve yak; eğer cennet umuduyla tapıyorsam bana orayı haram eyle Fakat seni, sırf zatın için seviyorsam, dîdârını ve ebedî güzelliğini benden asla esirgeme
Edebiyat ve Tasavvuf kitaplarında bu hasbî, ard-düşüncesiz, saf tanrı aşkını anlatan güzel pasajlar bulunmaktadır 15 yüzyılda yazılmış Türkçe bir eserden alınarak sadeleştirilen aşağıdaki hikâye de aynı konuyu işliyor:
“Hikâye edilir ki Harun er-Reşid, köle, cariye ve hizmetçilerine her yıl çeşitli hediyeler dağıtırdı Bir yıl da, yine hepsini bir araya topladı Çeşitli giysiler, süslemeler, altın ve gümüş eşyayı ortaya getirterek:
—Herbiriniz, beğendiği şey üzerine elini koysun, ben bunu istiyorum desin, diye emretti Bunun üzerine herkes gözüne kestirdiği, eşyanın yanına koştu, elini onun üstüne koydu Bu arada bir cariye de gelmiş elini Harun er-Reşid'in başına koymuştu Harun er-Reşid şaşırarak:
— Ne yapıyorsun? dedi
Cariye :
—Siz, herkes sevdiği şey üzerine elini koysun, buyurmuştunuz; ben ise sizin mübarek başınızı sevmekteyim, diye cevap verince Harun er-Reşid çok duygulandı ve:
— Madem ki sen de beni tercih ettin, o halde ben de, malım, mülküm de senindir, dedi O cariyeyi derhal azad eyledi; daha birçok ihsan ve ikramlarda bulundu Bütün diğerlerine ona saygı göstermelerini emretti
Ey mü'min! Sen de bu dünyanın fani lezzetlerine kapılmaz, gönlünü samimi olarak Allah-u Teàlâ'ya bağlarsan, her şey senin kulun kölen olur, ahirette de Tanrı'nın cemalini müşahedeye erersin, inşâallah



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.