|  | Akıl'lı Romantik Edebiyat |  | 
|  06-24-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Akıl'lı Romantik EdebiyatAkıl'lı romantik edebiyat' Polisiye edebiyatın tarihi, burjuva toplumunda suçun tarihi olduğu kadar, Aydınlanma ile başlayan yeni yaşam biçiminin, maddîleşen değerlerin eleştirisinin tarihiyle de sıkı sıkıya bağlıdır  Romantik edebiyatın öncüleri Gotik'tir  Yani, Anglo-Saxon edebiyatın 'Büyük Romantik Başkaldırısı' korku öyküleriyle olmuş, aynı akımdan gelen Quincey, Poe, Collins gibi yazarlar, daha sonra polisiyenin ilk örneklerini vermişlerdir  Polisiyeler, 150 yıllık tarihi geçmişlerinde çok farklı okumalar, eleştiri ve değerlendirmelerle karşı karşıya kaldı  İlk örnekleri alt/üst farkı gözetmeksizin edebiyat içi sayılırken, artık farklı bir kategori olduğu kabul görülmekle birlikte saygınlığının tartışmasız olduğu 'altın çağ'ın ardından gözden düştü  Son yıllarda, postmodern bakışların da etkisiyle, yeniden üzerine konuşulmaya değer edebî ürün muamelesi görüyor  Biraz literatür karıştırdığımızda, polisiye edebiyat üzerine yapılmış, değişik disiplinlerde çok sayıda araştırma olduğunu hemen farkediyoruz  Konuya edebiyat içinden bakanlar kadar, okuyucu profilini yakalamaya çalışan sosyolojik araştırmalar, neden okunduğuyla ilintili psikolojik tahliller veya yayın dünyasına yönelik ekonomik incelemeler var  Türkiye'de ise, satış potansiyeli küçümsenmeyecek bir tür olmasına karşılık fazla ciddiye alınmadığını, polisiye romanyazılmayışının yanı sıra, edebî ve estetik tartışmalarda da bahis konusu edilmediğini söyleyebiliriz  Arada bir, onu bu üvey evlatlık halinden kısa bir an için de olsa kurtaran kitaplara rastlıyoruz  Bu yazıya neden olan Thomas De Quincey'in 'Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Cinayet' denemesi de onlardan bir tanesi  Öncelikle Ayraç Yayınlarını kutlamak, ardından da bir eleştiri notu eklemek istiyorum  Kitaba, Türkiye'de doğal olarak hiç tanınmayan bu yazarla ilgili bir tanıtım bölümü eklenebilirdi  Yayıncıların belki de gerekli görmedikleri bu tanıtımı -Borges'in 'İngiliz Edebiyatına Giriş' kitabından yararlanarak- kısaca yapmanın yararlı olacağını düşünüyorum  İngiliz yazar Thomas De Quincey (1785-1859), romantik akımının önemli üyelerindendir  'Klosterheim, or, The Masque' adlı romanı dışındaki bütün yazdıkları, ki toplamı on dört cilt tutuyor, eleştiri, deneme veya otobiyografi tarzında kaleme alınmış makalelerden oluşuyor  Borges'e göre, bu ondört cilt içinde 'Bir İngiliz Afyonkeşin İtirafları' en önemli yapıtı  Kendi deneyimlerinden yola çıkarak, uyuşturucuyla duygusal, düşünsel, ruhsal dünyası arasındaki ilişkileri anlatan yazarın diğer -ayrıksı- ilgi alanı; suç ve cinayet  1827 yılında yazdığı ve 1854'de genişlettiği 'Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Cinayet' kitabından çok önce, editörlüğünü yaptığı Westmoreland gazetesinde başlamış cinayet anlatılarına  Biraz daha ileri giderek, popüler gazeteciliğe getirdiği bu 'kanlı' yenilik nedeni ile, onu Türk haber programcılığının atası olarak da ilân edebiliriz! Garip ve esprili bir metin var elimizde  Yazar, önce cinayet -ama gerçek anlamıyla cinayet-pratiği üzerine alışık olmadığımız görüşler ileri sürüyor  Ona göre, cinayet üzücüdür ama düzeltilemez ve ondan ahlakî olarak birşey çıkarılamaz  Oysa ki ahlâkçılıktan sıyrılarak değerlendirdiğimizde; 'artık zevkin, beğeninin, güzel sanatların sırası gelmiştir'; 'Cinayetlerin de, heykeller, resimler, oratoryolar, mine ve oyma işleri ve daha birçok şey gibi, birbirlerine göre küçük farkları, üstünlük dereceleri vardır'  Quincey, katil ya da sanat erbabının bazı sıkıntılarını da boş geçmiyor; 'Hiçbir sanatçı eserini tastamam kendi tasarladığı incelikle icra edeceğinden emin olamaz  Her girişimde bazı olumsuzluklar mutlaka çıkacaktır; insanlar boğazlarının kesilmesine hiç ses çıkarmadan razı olmayacak, kaçacak, tepinecek, ısıracaklardır  Portre ressamı çoğu kez konusunun aşırı uyuşukluğundan yakınırken, bizim daldaki sanatçı genellikle konusunun fazla canlı ve devingen oluşundan dolayı sorunla karşılaşacaktır'  Yazar, cinayet sanatı için bazı kurallar koyuyor; öldürülecek kişinin çok tanınmış olmaması, öldürülecek kişinin iyi bir insan olması ve seçilenin sağlığının yerinde olması gibi kıstaslarının nedenlerini ironik bir ciddiyetle kanıtlamaya girişiyor okuyucuya  Kitabın son bölümünde ise, gerçek cinayetlerden yola çıkarak -TV kanallarımızın canlandırma bölümleri gibi- bu cinayetleri adım adım öykülendirmiş  Yaşanmış olayları dramatize ederken Quincey, hayal gücünü şiirsel bir dille aktarıyor ve ortaya polisiye edebiyatın belki de ilk örnekleri çıkıyor  Mandel, 'Hoş Cinayet' adlı incelemesinde, Quincey'in metninin ortaya çıkışını, cinayetin toplumda zihinleri daha çok meşgul etmesine bağlar  Ona göre Quincey, amatörler ve meraklılar arasında cinayetten zevk alınmasında ve detektif romanları hakkında kafa patlatılmasında ısrar ederek, E  A  Poe, Gabariou ve C  Doyle'un, yani polisiye edebiyatın yolunu açmıştır  Ancak bu görüşe bütünüyle katılmak mümkün görünmedi bana  Quincey'in metninin düz okunuşu Mandel'i haklı çıkarabilir, oysa yazar, Aydınlanmanın temsil ettiği düzen, uyum, rasyonellik ve idealleştirme gibi kavramlara karşı çıkan İngiliz Romantizminin önemli bir sözcüsüydü  Bu nedenle metnin içeriğine ve kullandığı temalara, bu akımı gözönüne alarak bakmak gerekir  Cinayet, gizem, korku gibi öğeler, romantik edebiyatın manevî bir gerçekliğe ulaşabilmek için yararlandığı hayal gücü uyarıcıları, yabancılaştırma efektleri olma niteliğindedir  Nitekim Quincey, kitabına koyduğu ekte, abartılı, esprili ve ironik anlatısını anlamamıza yardımcı olacak görüşlerini 'uçukluktaki aşırılığın kendisi, bütün uydurmaların buhar olup uçacak kadar maddesiz ve temelsiz olduğunu sürekli olarak hatırlatmak suretiyle, onu duygularını sarabilecek dehşetten kurtarıp kendine getirmenin en iyi çaresini sunar' biçiminde özetliyor  Anlıyoruz ki, polisiye edebiyatın tarihi, burjuva toplumunda suçun tarihi olduğu kadar, Aydınlanma ile başlayan yeni yaşam biçiminin, maddîleşen değerlerin eleştirisinin tarihiyle de sıkı sıkıya bağlıdır  Polisiye edebiyat, 'Mystery Story' üst başlığı altında hayalet, gerilim ve korku öyküleri ile yanyana dizilirken hiç de haksızlığa uğramış sayılmaz  Çünkü romantik edebiyatın öncüleri Gothic'tir  Yani, Anglo-Sakson edebiyatın 'Büyük Romantik Başkaldırısı' -Frankeistein'ı da kapsayan- korku öyküleriyle olmuş, aynı akımdan gelen -Quincey, Poe, Collins gibi- yazarlar, daha sonra polisiyenin ilk örneklerini vermişlerdir  Ancak, çelişik bir oluşumdur polisiye metin  Hem akıldışı, irkiltici, insanın iç dünyası ile ilgili motifleri nedeni ile romantizmi, hem de edebiyat tarihinde o ana dek ulaşılmış en akılcı izleği ve analitik çözümleme yöntemleri ile Aydınlanma düşüncesini barındırır  Bugün de aynı ikili niteliğini Postmodern roman içinde sürdürüyor; modernin eleştirisini düşleyen postmodern metne, 'modernin rasyonel aklı', polisiye kurgunun çözümlemesi noktasında sızıveriyor  Akıl bir kez daha kutsanıyor  Polisiyelerin bu ikili yapısı bende, Poe'nun Dubin ve Doyle'un Sherlock Holmes tiplemelerinin, aslında rasyonel aklın eleştirisi için birer yabancılaştırma öğesi olduğu kuşkusunu yaratmıştı  Bu kuşkum, fazla abartılı olmasa bile hâlâ sürüyor  Holmes, Gotik bir atmosfer altında, inanılmaz hatta uçuk denebilecek bir analitik çözümleme ile gizi çözüp bizi hayrete düşürürken, okuyucuda bu akıl yürütmenin olamayacağına ilişkin bir düşünceyi ve bu üstün akılcılıkla dalga geçme duygusunu da yaratma işlevi görmüyor mu? Ne yazık ki, Doyle yaşamıyor ve naçizâne tezimi doğrulama şansı yok! Türkiye'de bugüne dek yayınlanmış ve polisiye edebiyatı konu edinen dört çalışma var  1985 yılında basılan 'Hoş Cinayet', polisiye okurlarının karşılaştığı ilk ciddi inceleme metniydi  O ana dek neredeyse gizli gizli sürdürdüğümüz bu tutkunun Mandel gibi saygın bir Marksist tarafından da paylaşılıyor olması, doğrusu bu ya, bir nevi icazet alma anlamındaydı  Mandel, her ne kadar polisiyelerin ortaya çıkışını ve farklı gelişme evrelerini kapitalist üretim ilişkilerinin buna tekabül eden gelişmeleriyle açıklasa bile, kendisinin de türün bir tutkunu olduğunu açıkça itiraf ediyordu  Şaka bir yana, 'Hoş Cinayet', yalnızca polisiye üzerine bir çalışma olmanın ötesinde bir öneme sahiptir  Tarihî materyalizmin bütün toplumsal olgulara uygulanması gerektiği tezinden yola çıkarak, kolay kolay altından kalkılamayacak bir işe girişir Mandel  'Suçun tarihi polisiye romanlarını tarihinin anahtarıdır'  Yazarın kanıtlamak istediği şey; polisiye romanın tarihinin burjuva toplumunun tarihiyle, yani mülkiyetin ve mülkiyetin yadsınmasının, başka bir deyişle suçun tarihiyle içiçe geçmiş olduğudur  Tezini kanıtlamak için, polisiye edebiyatın başlangıcı olan 19  yüzyıldan günümüze kadar olan zaman dilimi içinde, kapitalist üretim ilişkilerindeki değişimlere paralel olarak değişen 'suçun' niteliğini ve onun polisiye edebiyata yansımasını örneklerle incelerken, zaman zaman reddedilemez kanıtlar getiriyor Mandel ve hem polisiye metinleri hem de burjuva toplumunu çözümlüyor  Konu ile ikinci bir kaynak bulabilmek için aradan on sene geçmesi gerekti  1995'te İletişim Yayınları 'Polisiye Roman'ı bastı Cep Üniversitesi dizisinden  Elbette konularıyla ilgili 'komprime' bilgiler sunan böylesi dizilerden doyurucu çalışmalar beklenemez, ama Andre Vanonci'nin 'Le Roman Policier'i, bu konuda ciddi bir boşluk olan Türkiye'de polisiye okuyucuları açısından gözardı edilemeyecek bir kitap  Genel bir değerlendirmenin ardından, polisiye edebiyatın dönem ve akımlarını beş bölüme ayırmış yazar  Bir Fransız'dan beklenileceği gibi, ulusal gururları Simenon'un tek başına bir bölüm oluşturduğu inceleme, başlangıcından bu yana bütün önemli polisiye yazarlara değiniyor  Kitabın sonunda, S  S  Van Dine'nin 'Polisiye'nin Yirmi Kuralı' manifestosu da var  1997 tarihli 'Cinayet Sineması' yine polisiyelerin tarihi ve mitolojisi ile ilgili  Aslında polisiye filmleri konu edinen incelemenin ilk bölümü, bu sinema türüne kaynaklık eden polisiye edebiyata ayrılmış  B  Roloff ve G  Seeblen'in birlikte hazırladıkları 'Cinayet Sineması'nda, Mandel'in kitabında ileri sürülen tezlere paralel düşen bir bakış açısı görülüyor  Konuya ilgili olanların çok âşina oldukları polisiye tarihini derli toplu sunması dışında önemli bir noktaya değiniyor yazarlar; 'Hard-Boiled' veya 'Film Noire' türlerinin edebiyat ve sinema olarak etkileşim içinde geliştiklerini gösteriyorlar  Gerçekten de çok ilginç bir etkileşim sözkonusu  Sinema cephesi için çok verimli bir hazine olan 'Hard Boiled' edebiyatın üslûbu, kendisinden kaynaklanan filmlerin görselliği, oyuncuları ve atmosferi tarafından biçimlenmiş, oradan tekrar sinema salonlarına dönmüş gibi görünüyor  Belki de her iki alandaki canlılığın, gerçekçi atmosferin altında, bu alan gelgitleri var  Aynı zamanda senaryo yazarı olan D  Hammet, R  Chandler, J  Craig, J  H  Chase ve L  Malet gibi ünlülerin romanlarının, dönemin polisiye filmleri gözardı edilerek değerlendirilemeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz  Her polisiye okuru, aynı zamanda polisiye film tutkunudur  Bu nedenle, kitabın ikinci bölümünde yer alan polisiye sinema tarihini de mutlaka keyifle okuyacaksınız  Polisiyelerle ilgilenen son kitap, konu üzerinde yazılmış tek telif eser; Erol Üyepazarcı'nın 'Korkmayınız Mr  Sherlock Holmes'u  Yazar, Türk edebiyatında hiç bir ciddi araştırmacının bu işi yapmayı düşünmemesinden şikayet ederek başlıyor ve tevazu göstererek, bir amatör olarak kendisinin bu işe giriştiğini söylüyor  Tevazu göstermiş diyorum, çünkü, bildik polisiye tarihini özetleyen girişten sonra, özgün ve meşakkatli bir araştırma ile karşı karşıya getiriyor okuyucuyu  1881'den 1928'e yani Latin alfabesine geçene dek, polisiyelerin Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiye'sindeki tarihsel serüvenini izliyoruz  Önce, 'Dime Novel', 'Nick Carter' , 'Sherlock Holmes' ve 'Nat Pinkerton' serileri yayınlanmış  Ardından yerli yazarların ürettikleri romanlar geliyor  Ahmet Mithat Efendi'nin kaleminden çıkan 'Esrar-ı Cinayet' 1884 tarihli  Herhalde çeviri serilerinin etkisiyle olacak, yazarlarımız birbiri ardına yerli polisiye diziler yaratmışlar bu tarihlerde  'Türklerin Sherlock Holmes'u Amanvermez Avni'nin yazarı E  Sami  Hemen sonra, E  Ali ve S  Sadi'nin 'Türk Arsen Lüpin'i Nahit Sami'ni Sergüzeştleri' başlıyor  Pandora'nın kutusu açılmıştır artık; 'Fakabasmaz Zihni', 'Cingöz Recai', 'Civa Necati', 'Kartal İhsan', 'Kara Hüseyin', 'Elegeçmez Kadri', 'Kandökmez Remzi' ve kadın kahramanlar 'Çekirge Zehra', 'Tilki Leman', 'Şeytan Hadiye' okuyucuları hayrette bırakan sergüzeştleri ile popüler olmuşlar  Sanıyorum bu sevimli isimler nedeniyle bile ilgi çekecek Türk polisiyelerinin arkeolojisini yapan 'Korkmayınız Mr  Sherlock Holmes', polisiyeseverler kadar edebiyat tarihçileri için de kaynak olma niteliğinde  Aynı somut tarihe baktıkları için, yukarıda saydığım dört inceleme kitabının da pek çok ortak noktası var  Başlangıcı, gelişme evreleri, büyük ustaları aynı  Bazen bir yazarı birbirine yakın ama farklı akımlarda görmek gibi ufak tefek farklılıkların yanı sıra, mesela Boris Vian gibi bir yazarı hiç birinin polisiye yazımına dahil etmeyişi tarzındaki eksikleri de farkedebilirsiniz  İncelemecilerin ilgi alanları daha çok tarihsel gelişim ve nedenler üzerine odaklandığı için, konunun edebiyat boyutu, yani roman estetiği ihmal ediliyor  İşin bu yönün de izini sürmek isterseniz, bugüne dek çıkmış edebiyat dergilerinde, konuya ayrılmış dört sayı var; Nisan (4)-1984, Milliyet Sanat (115)-1985, Varlık (1007)-1991 ve Virgül (5)-1998  Bu dergi sayfalarındaki polisiye metin analizlerinde, polisiye okumanın keyfine ilişkin ipuçlarını bulacaksınız  Son bir hatırlatma: Romantiklerden sözederken, polisiyelerin atası sayılabilecek roman türünün korku edebiyatı, yani Gotik olduğunu söylemiştim  Belki, polisiyelerin izini oraya dek sürmek isteyen daha inatçı okurlar da vardır  Öyleyse bir kitap daha önerebilirim  Sinema alanındaki çalışmaları ile tanıdığımız Giovanni Scognamillo'nun 1994 yılında basılan 'Dehşetin Kapıları' adlı incelemesi bütünüyle 'korku Edebiyatı'na ayrılmış  Türün bütün ustalarını, bütün başyapıtlarını ve önemli temalarını anlatan çok geniş kapsamlı bir korku antolojisinin tek kusuru, Türkiye'de hiç bilinmeyen çok sayıda ismin birbiri ardına sıralanmış olmasında   | 
|   | 
|  | 
|  |