![]() |
Ozanlarımız (B-C-D-E) |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Ozanlarımız (B-C-D-E)EŞREFOĞLU RUMİ Gelse celalinden cefa Yahut cemalinden vefa İkisi de cana safa Senden hem ol hoş hem bu hoş Asıl adı Abdullah olan Eşrefoğlu Rumi'nin doğum yılı bilinmiyor ![]() ![]() Eşrefoğlu Rumi, İznik medreselerinde öğrenim görmüş, öğrenimini bitirdikten sonra da yine İznik'te Çelebi Mehmet medresesinde müderris adayı olmuştur ![]() Daha sonra Ankara'ya giderek Hacı Bayram-ı Veli'nin tekkesine girip kendini tasavvufa verdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yunus Emre yolunda yürüyen Eşrefoğlu, şiirlerinde temiz bir Türkçe kullanır ![]() 1 Aşıklar iki cihanda Nefs muradın almayalar Ağlayalar dün ü günü Şad oluban gülmeyeler İlm ü kemal terk edeler Dostla ahdi berk edeler Yüz tutup dosta gideler Aldanuban kalmayalar Sekiz uçmak bezeklerin Hur u kusur u köşklerin Arzedeler aşiklara Her giz nazar kılmayalar Aşıkların maşuk ile Candan öte esrarını Şol sır içinde sırrını Feriştehler bilmeyeler Aşıklar dost didarını Kanda baksalar göreler Musi'leyin münacata Tur'u tayin etmeyeler Tur ne hacet aşıklara Çün her yerde maşuk bile Daim münacat ideler Bir dem ayru olmayalar Vahdet-i sırfa erenler Ol dost ile dost olanlar Ol denizde gark olanlar Ad u sana gelmeyeler Eşrefoğlu Rumi'sin der Aşk içinde mahvolagör Ta ki sen de senlüğünden Zerre ayar bulmayalar 2 Cana cefa kıl ba-vefa Senden hem ol hoş 'hem bu hoş Ya derdin gönder ya deva Senden hem ol hoş hem bu hoş Hoştur bana senden gelen Ya hilat ola ya kefen Ya taze gül yahut diken Senden hem ol hoş hem bu hoş Halimi bir dem soragel Diler isen bağrımı del Ey lutfü hen kahrı güzel Senden hem ol hoş hem bu hoş Ya bağ u ya bustan ola Ya bend ü ya zindan ola Ya vasl u ya hicran ola Senden hem ol hoş hem bu hoş Gelse celalinden cefa Yahut cemalinden vefa İkisi de cana safa Senden hem ol hoş hem bu hoş Gahi nüş u gahi niştir Gahi merhem gahi niştlr Eşrefoğlu kim derviştir Senden |
![]() |
![]() |
![]() |
Ozanlarımız (B-C-D-E) |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Ozanlarımız (B-C-D-E)(Bayburtlu) Emrah* Çağrışır bülbüller gelmiyor bağban Hoyrat dost bağından gül aldı gitti Yüz bin mihnet çektim bir bağ bezettim Yari ben besledim el aldı gitti Nazlı yardan kem haberler geliyor Dostlarım ağlıyor düşmanlar gülüyor Dediler ki sefil Emrah ölüyor Kimi kazma kürek bel aldı gitti Aşık tarzı "on yedinci asırdan Divan Edebiyatıyla Halk Edebiyatı ve Tekke Edebiyatı unsurlarının karışımından hasıl olan muhtelit bir mahsüldür ![]() ![]() ![]() Erzurumlu Emrah XIX ![]() ![]() ![]() Ne aşıklar çıkuptur Erzurum'dan lik Emrah'ı Bu esnada hakikat bezminin üstadı ben çıktım ![]() beytiyle Erzurum'lu olduğunu belirtmiştir ![]() Erzurum'dan Yavı Nahiyesi'ne giden yol üstünde Tanbura Köyün'de dünyaya gelen Erzurumlu Emrah'ın doğum tarihi hususunda ihtilaf vardır ![]() Emrah'ın hayatı belirsizlik içindedir ![]() ![]() ![]() Bazı araştırıcılar Tokatlı Nuri, ile aynı yüzyılda yaşadığına bakarak 1230-1235 m ![]() ![]() Tokatlı Nuri'nin ustası olduğuna göre ondan daha yaşlı olması gerekir ![]() Hubb-ı dehr-i (Emrahi) müşkül maceradır galiba Geçti sinin elliyi bu maceradan geçmedin Elli yaşından fazla yaşadığını söylüyor; halk rivayetleri de yaşını yetmiş beşten aşağı düşürmüyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kelamın fehm eylesinler bu müseddesten Bu feyz-i almışım Emrah bir şeh-i mukaddesten diyen Emrah, Nakşibendi Tarikatının Halidiye kolunu kuran Şeyh Halid'e bağlanarak, onun fikir ve telkinlerinden de feyz alır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() "Kastamonu'da cıkan Açık Söz gazetesinde Arif Efendizade Ziyaddin Efendi'nin Emrah hakkındaki bir yazısına göre: Emrah hicri 1253 m ![]() ![]() Kastamonu'nun zenginlerinden Alişan Bey adında bir zatın himayesine girer ve Alişan Bey'in yardımları ile aşk gücü olmaksızın bir evlilik yapar ![]() Emrah Alişan Bey'e ölümünden sonra: Bir zaman bu bezmden çok Alişanlar var idi Çok şecaat sahibi sahip-kıranlar var idi Böyle virane değildi gördüğüm gülzarlar Bunda tezyin-haneler aıı mekanlar var idi Kanda kalmış bilmezem bu gülşenin ranalan Nice servi kad1iler nevres ci vanlar var idi mısralarıyla sevgi ve bağlılığını dile getimiştir ![]() ![]() ![]() "Gelmeseydim keşki sağlık ile Sivas'a ben" diye şikayet etse de Sivas'ta uzun süre Bengiler de Saatçıoğlu Hanesi'nde kalarak, havuzlu kahvede Sivas'lıların gönlünde taht kurar ![]() ![]() ![]() Uzun yıllar mutlu bir yaşam sürerler ![]() ![]() Bize gam yutturdu sahha-yı hicran Bilmem bu ayrılık gider mi böyle Ben mi tedbirimde eyledim noksan Yoksa tecella-yı kader mi böyle diyerek Sivas'tan ayrılır Tokat Niksar'a gelir ![]() Niksar'da da Acın Kız denen yaşlı bir kadınla evlenir ve ömrünün sonuna kadar Niksar' da kalır ![]() ![]() Niksar'da Karşıbağ Mahallesi Tekke Bayır'ında kabristanın başında bulunan ve Tokat ulemasından Abdurrahman Hıfzı Efendi'nin yazdığı kitabeye göre 1271 m ![]() ![]() Ahsenullah şemme-i hayrül-vera Rahm-ı aşkta eylemiş canın feda Fakr-ı fahriden giyinmiş hırkayı Hem muhibb-i zümre-i Al-i aba Levha-i kalbinde hikmet çeşmesi Meb'edip dil teşneler eyler seka AIem-i gayb'el-guyubun nağmesin Ruh-i akdesten okur Davut-eda Şair-i Rum idi gerçi ol edip Şark ile garba okudu essela Gel tavaf et Hıfzı ruh-i Kabe'yi İşte kabr-i hazret-i (Emrah baba) 1271 m ![]() Buna rağmen EmJ-ah'ın Çaııkırılı Şair Sabri'nin ölümü için söylediği ve : Ey gelen bu aşık-ı dildade kabristanına Oku birkaç fatiha, bahşet o zatın canına beyti ile başlayan vefat tarihini bildiren son beyt : Ben de cevher kilk ile Emrah'ı (Sabri) tarihin Ruhu şad olsun deyü yazdım felek divanına olup hicri 1277 m ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat araştırıcılar Emrah ile aynı dönemde yaşamış olan halk ozanlarının ve çıraklarının eserlerinden faydalanmayı düşünmemişlerdir ![]() ![]() ![]() Keşfoldu bahar-ı çimenistan-ı nezaket Gösterdi yine gülşene gül bu-yi letafet Baştan başa dünyayı sürur aldı temamet Erdikte cihan bağına ezhar-beşaret Aldı dil-i bülbülleri bir nale-i hasret Bilmem ne alamettir eya serv-i kaamet Matlalı ve yedi bentli müseddes baharivesinin son bendinde : Gördükde o serv-i kaddi nevreste nihali Can bülbülünün kalmadı cisminde mecali Keşfoldu sühan bağı ![]() Var olsun dilde hemen aşk-ı kemali İnci ile mücevher gibi bu tarih-i sali (Nuri) ne güzel söylemiş üstadına rahmet 1277 m ![]() diyerek hakiki ölüm tarihini ortaya koymuştur ![]() ![]() ![]() Emrah'ın Çankırılı Sabri için yazdığı manzume de aynı tarihi ihtiva etmektedir ![]() ![]() ![]() Ahmet Talat Bey (Tokatlı Aşık Nuri Çankırı 1933 s ![]() Beşiktaşlı Gedayi de Emrah çıraklarındandır ![]() ![]() ![]() Birçok araştırmacının kitabeye dayanarak verdiği 1271 m ![]() ![]() ![]() ![]() *Not: Erzurumlu Emrah olarak bilinen şairin aslen Bayburtlu Emrah olduğu belirtilmektedir ![]() ![]() BAYBURTLU EMRAH Divan Edebiyatında olsun, Halk Edebiyatında olsun seçkin bir yeri olan Bayburtlu Emrah, ?1775 yılında Bayburt İli’ne bağlı Aksaçlı (Haşıya) köyünde doğdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bayburtlu olduğunu hiçbir an unutmayan Emrah; Bayburtlu’luğunu hiçbir an gizlememiş, gurbette hep çocukluğunun ilk yıllarını geçirdiği yeri Aksaçlı köyünün dağlarını, bayırlarını, şiirleriyle dile getirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Bayburtlu Zihni’nin Erzurum’dan söz eden şiirleri yanında Bayburt’u konu eden şiirleri günümüze kadar ulaşmamış olsalardı, O’da “Erzurumlu Zihni” olarak tanınacaktı ![]() ![]() Medrese öğrenimini Erzurum’da tamamlayan Emrah, birçok Anadolu şehrini dolaşıp, Niksar’a yerleşmiştir ![]() ![]() Bayburtlu Emrah’tan geriye ( günümüze ) kalan: “ Erzurumlu Emrah’ın Divanı ” adlı bir yapıtıyla, inançla yoğrulmuş, tatlı-temiz anılarıdır ![]() ![]() ![]() Veysel GİDER Çağrışır bülbüller gelmiyor bağban Hoyrat dost bağından gül aldı gitti Yüz bin mihnet çektim bir bağ bezettim Yari ben besledim el aldı gitti Nice mihnet çektim bin daha gerek Hayli ômür ister bir daha görek Nazlı yarim aldı o kanlı felek Aktı gözüm yaşı sel oldu gitti ![]() Nazlı yardan kem haberler geliyor Dostlarım ağlıyor düşmanlar gülüyor Dediler ki sefil Emrah ölüyor Kimi kazma kürek bel aldı gitti Dedim dilber didelerin ıslanmış Dedi çok ağladım sel yarasıdır Dedim dilber ak gerdanın dişlenmiş Dedi zülfüm değdi tel yarasıdır Dedim dilber sana yazılmış kanım Dedi niçün böyle edesin sultanım Dedim teşne vermiş ince miyanın Dedi ben sarıldım kol yarasıdır Dedim seni saran serini vermiş Dedi beni saran murada ermiş Dedim peri yanaklarının kızarmış Dedi çiçek sokdum gül yarasıdır Dedim dilber Emrah aklımı aldın Dedi sevdiğine pişman mı oldun Dedim dilber niçin sarardın soldun Dedi hep çekdiğim dil yarasıdır ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Ozanlarımız (B-C-D-E) |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Ozanlarımız (B-C-D-E)Ercişli Emrah Seherde uğradım ben bir güzele Dedim sarhoş musun söyledi yoh yoh Ağ elleri boğum boğum kınalı Dedim bayram mıdır söyledi yoh yoh Dedim sırma nedir dedi telimdir Dedim İnce nedir dedi belimdir Dedim Emrah nedir dedi kulumdur Dedim satar mısan söyledi yoh yoh Hayatı 'bir masalın sisli, görüntüleri arasında gömülü kalan Ercişli Emrah, Erzurumlu Emrah'la karıştırılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Genç yaşta Miroğlu'nun kızı Selvihana aşık olarak sevgilisinin ardından İran ve Azerbaycan'ın batı kesimlerini gezmiş, gördüklerini duru bir Türkçe ile anlatmıştır ![]() Emrah ile Selvihan hikayeleri Doğu ve Güney Anadolu'da birbirinden farklı beş ağızda söylenmektedir ![]() Emrah ile Selvihan hikayesinin Erzurum ağzı yedi, Erciş ağzı Emrah ile Selvihan hikayesi ise başlıca on parçaya bölünebilir ![]() Aşk, her iki ağızda da bir nevruz sabahı başlar ![]() ![]() Erzurum anlatışında sevenler Emrah, Şah Abbas, Tiflis hakimi Kuğu Han'ın oğlu Mirze Ali, Sevilen: Selvi, Aldatıcı Kuğuhan ve Selvi'nin kardeşleri, Yardımcı: Yağıp Han, Selvi'nin tayası Nazlı, Emrah'ın babası Aşık Ahmet'tir ![]() Erciş anlatışında Selvi'nin kardeşleri yoktur ![]() Gaziantep anlatışında (Ali Rıza Yalgın derlemesi) Aşık Ahmet Erciş'e hariçten gelir ![]() ![]() ![]() ![]() Erciş anlatışı ile Gaziantep anlatışının birlik motifi, Emrah'ın esirliğidir ![]() ![]() Erciş anlatışında "Selvi" adı "Selbihan" olarak geçer ![]() Erciş ve Erzurum anlatışlarının birleşik motifi önceleri Selbihan-Selvihan'ın aşık olan Şah Abbas'ın, sonradan Emrah'ın ve sevgilisinin koruyucu ve kurtarıcıları oluşudur ![]() ![]() 1- Erciş'te Miroğlu'nun sarayında babası Aşık Ahmet'le 2- Horasan'da Hasan Han'ın divanında Lezgi Ahmet'le 3-İsfahan'da Şah Abbas'ın huzurunda Aşık Abbas'la ![]() ![]() Ali Rıza Yalgın derlemesinde Emrah, Koca Aşık ve Servarşah ile meydanlaşmakta, her ikisini de mat etmektedir ![]() Bu iki hikayede ve şiirlerinde Divan tesiri yok denecek kadar azdır ![]() 1- Emrah'ın çocukluğu, 2-Babası ile Miroğlu'nun divanında meydanlaşması, 3- Şah Abbas'ın veziri Şah Budak'ın Van kalesini muhasarası, 4- Şah Budak'ın adamlarının Erciş'te, Hayvan bahçesinde Selbihan'ı kaçırarak İran'a götürmeleri, 5- Emrah'ın Selbihan'ı aramaya çıkması ve Şah Abbas'ın yanında bulması, 6- Emrah'ın Şah Abbas'ın aşıkları ile meydanlaşması, 7- Erciş'e dönüş, 8- Kuğuhan'ın oğlunun Selbihan'ı kaçırması, 9 ![]() 10- Yağıp Han'ın yardımı ile Emrah'ın zindandan kurtuluşu, ikinci dönüş ve son parçalarına bölünmüştür ![]() Her üç anlatışta da adlarının değişik olmasına karşılık bazı kahramanlar aynı hareketlerde bulunmakta, aynı olaylara sebep olmaktadırlar ![]() ![]() ![]() Eserlerinden bazıları: 1 Ağalar gurbetten geldim Geldim ki nazanım gitmiş Sılam bana hor göründü Salınıp gezenim gitmiş İçmişim ezel şarabı Yine kavuştur yarabbi Destinde aşkın kitabı Okuyup yazanım gitmiş Hasret içtim elde bade Oldu efganım ziyade Ördek uçtu kaldı ada Göllerde yüzenim gitmiş Bir dahi saz almam ele Mailim ben tatlı dile Top zülfünü ince bele Tarayıp düzenim gitmiş Bir dahi içmeyem bade Kuzum seni vermem yade Süt beyaz üstüne sade Giyinip tozanım gitmiş İstemem bahçeyi bağı İçirdiler bana ağı Beyaz fese penhe bağı Bağlayıp gezenim gitmiş Bu dünya böyle kalırsa Küffardan öç alınırsa Va'de gelüben ölürsem Mezarım kazanım gitmiş Dün gece gördüm düşümde Civan duruyor karşımda Tarihim mezar taşımda Okuyup yazanım gitmiş Emrah eder nedir bela Baba düştüm gurbet ele Yine saz alayım ele Eyveh ki nazanım gitmiş (Emrah der ki hele hele Baba kalk gidelim yola Bir daha saz almam ele Sazımı düzenim gitmiş) 2 Bir (y)iğit gurbete çıksa Gör başına neler gelir Sılası fikrine düşer Yaş gözüne dolar gelir Kalemnen çekilmiş kaşlar Gözümden akıttım yaşlar Yuvasın terk eden kuşlar Yuvam diyer döner gelir Emrah diyer servi boyun Hürü melem midir soyun Sürüden ayrılan koyun Kuzum diyer meler gelir 3 Seherde uğradım ben bir güzele Dedim sarhoş musun söyledi yoh yoh Ağ elleri boğum boğum kınalı Dedim bayram mıdır söyledi yoh yoh Dedim ala nedin dedi gözümdür Dedim şeker nedir dedi sözümdür Dedim alma nedir dedi (y)üzümdür Dedim öpeyim mi söyledi yoh yoh Dedim İnci nedir dedi dişimdir Dedim kalem nedir dedi kaşımdır Dedim onbeş nedir dedi yaşımdır Dedim daha var mı söyledi yoh yoh Dedim ölüm nedir dedi aynımda Dedim zulum nedir dedi boynumda Dedim turunç nedİr dedi koynumda Dedim ver ağzıma söyledi yoh yoh Dedim sırma nedir dedi telimdir Dedim İnce nedir dedi belimdir Dedim Emrah nedir dedi kulumdur Dedim satar mısan söyledi yoh yoh 3 Tutam yar elinden tutam Çıkam dağlara dağlara Olam bir yareli bülbül İnem bağlara bağlara Birin bilir binin bilmez Bu dünya kimseye kalmaz Yar ismini desem gelmez Düşer dillere dillere Emrah der ki bu günümdür Arşa çıkan tütünümdür Yare gidecek günümdür Düşsem yollara yollara 4 Uca dağların başından Perim güle güle gelir Ondört onbeş nazeninnen Elin vermiş ele gelir Yeriyip terliyip izi Humarlanıp ala gözi Deriptir deste nergizi Terin sile sile gelir Emrah diyer üç-ce bayram Olam gözlerine hayran Ya maraldır ya da ceyran Düşüp çölden çöle gelir |
![]() |
![]() |
![]() |
Ozanlarımız (B-C-D-E) |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Ozanlarımız (B-C-D-E)DEVRANÎ Çoktan uğramadım dostun köyüne O yar kahırlanıp küstü mü bilmem Gelip giden yoktur bir haber almam Benden umudunu kesti mi bilmem Sordum “Obasından göçtü” dediler “Bilmem hangi yana geçti” dediler “Bir hoyrat eline düştü dediler Âşık Devranî’ye küstü mü bilmem Asıl adı Hasan Tutal’dır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şiire 1945’te böbreğinin birinin alınmasından sonra başlamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yrd ![]() ![]() ![]() Eserlerinden bazıları: Bir Yanda Şimdi bizim eller yaylaya göçtü Koyunlar bir yanda yozlar bir yanda Sulağın başına kuruldu demler Kemanlar bir yanda sazlar bir yanda Güzeller halayın başından tutar Herkes sevdiğine cilve naz satar Tenhalarda gözün kırpar kaş atar Gelinler bir yanda kızlar bir yanda Ninni sesi gelir oymaklarından Dersin ballar akar dudaklarından Kırmızı gül açar yanaklarından Eda1ar bir yanda poz1ar bir yanda Obaları Besereğ’e yaslanır Gökkuyu’dan çobanları seslenir Her tarafı "çiçeklerle süslenir Baharlar bir yanda yazlar bir yanda Ağustosta serin olur havası ![]() Sarp kayalar kartalların yuvası Devranî yeşerir dağı ovası Dereler bir yanda düzler bir yanda Ali’nin Varlığı Hakkın kandilinde gizli nihanda La mekan elinde sır idi Ali Küntü kenzin hep esrarı andadır Dünya kurulmadan var idi Ali Feriştahlar kendi nurundan oldu Sen kimsin diye Cibril’e sordu Cibril bilemedi kanadı yandı Ol zaman kandilde nur idi Ali Ol vakit “Kün” dedi dünya kuruldu Ademi balçıktan yaptı yoğurdu Kendi anasını kendi doğurdu (Be) nokta altında bir idi Ali Adem’in bezminden Şit’e erişti Müminin evrakı ona karıştı Ayin oldu Yasin ile görüştü Evrakı ezelden dür idi Ali Kur’an’da Ali’dir İncil’de İlyâ Zebur’da Papa’dır Tevrat’ta Ulya Yoktan var eyledi bu cümle eşya Devranî kapında kulundur Ali Geçti Adem’den bu deme gelene kadar Nice mürsel nice ulu er geçti Kimseye kalmadı bu fani dünya Yüz yirmi dört bin peygamber geçti Adem’i Havva’dan önce yarattın Dört anasır şeş cihetten halk ettin’ Haz(i)ret-i Nuh’a bir gemi çattın Eyledin bir tufan dünya dar geçti Süleyman tahtıyla havada gezdi Nesimî Hak için postunu yüzdü Nemrut kaviminin fiiili azdı İbrahim’i nara attı nur geçti Yusuf da bir zaman zindanda yattı Züleyha aşk için peşinden tuttu Ahiri Mısır’a hükümdar etti Ağlattı Yakub’u günü zar geçti Musa’nın eline bir asa verdi Çağırdı turunda tekellüm kıldı Firavun kavmiyle deryaya girdi İnkâr etti hakkı ondan kör geçti Devranî bu sırrı anlamak gerek İnsanı her zaman güldürmez felek Kimisi kürk giyer kimisi yelek Benim de sırtıma hırka şal geçti Kocalık Haber verip kapımız çalmadan Köşenin başına çöktün kocalık Gençliğimde yanaşmadın yanıma Eğdin kametimi büktün kocalık Yokuşa yukarı sırtıma binen İnişe aşağı ayağım çelen Her düşüp kalktıkça halime gülen Bak şimdi anamı ettin kocalık İçimde yanıyor gitmez bir acı Bulunmaz derdimin yoktur ilacı Ocağ(ı)mın başına incir ağacı Getirip zorunan diktin kocalık Devranî halimi diyemez oldum İşitmez kulağım duyamaz oldum Bir lokma ekmeğim yiyemez oldum Ağzımda dişimi döktün kocalık Bu Millet Bir bütündür bölünür mü bu millet Gökte haritalar çizerek geldik Semaya yükselen Çin Setlerini Yıkıp yumruk ile bozarak geldik Akından akına durmadan koştuk Yalçın kayaları dağları aştık Haçlı ordusuyla nice savaştık O Tuna nehrini yüzerek geldik Elli bin er ile üç yüz bin ere Allah Allah sesi çıktı göklere Bizans ordusunu serdik yerlere Atlar ayağında ezerek geldik Aslımız Mete Han Hunlar Oğuzlar Alpaslanlar Yıldırımlar Yavuzlar Viyana’ya kadar at sürdük bizler Şehitlere mezar kazarak geldik Devranî bu cihan az gelir bize Savaşta çoğunu getirdik dize Yunan ordusunu döktük denize Tarihlere destan yazarak geldikBilmem Çoktan uğramadım dostun köyüne O yar kahırlanıp küstü mü bilmem Gelip giden yoktur bir haber almam Benden umudunu kesti mi bilmem Yine perişan mı zülfün telleri Esip dağıttı mı seher yelleri Sarmaya kıymazdım ince belleri Elleri bağrına bastı mı bilmem Sordum “Obasından göçtü” dediler “Bilmem hangi yana geçti” dediler “Bir hoyrat eline düştü dediler Âşık Devranî’ye küstü mü bilmem Yoruldum Ne bir mektup yazdın ne haber saldın Yollarına baka baka yoruldum Bugün yarın “Belki gelir” diyerek Şu gediğe çıka çıka yoruldum Coşkun çaylar gibi çağladım aktım Hasret aşkı ile bağrımı yaktım Her yolcu geldikçe yoluna çıktım Oturup da kalka kalka yoruldum Haberin bekledim uçan kuşlardan Gözüm görmez oldu akan yaşlardan Devranî der sorun kara taşlardan Şu bağrıma çaka çaka yoruldum Emlek Ozanları Âşıklar diyarı Emlek köyleri Agâhî Kemterî Veli’si vardır “Mühür Gözlü”süyle ün yapan ozan İzzet’i Özkan’ı Ali’si vardır Veysel’in sesinden tabiat coşar Sular dalgalanır bendinden taşar Kara toprak ile ebedî yaşar Âşıklar Serdar’ı ulusu vardır Sabri sazı ile yurtları gezmiş Bilim deryasında çırpınmış yüzmüş Hüseyin’le Kamber gör neler yazmış Aşkın badesinden dolusu vardır Halkın dertlerini dile getiren Gözünün yaşını sele getiren Mecnun gibi Leyla’sını yitiren Âşık Devran gibi delisi vardır Bir Bir Bu kutsal çabanın kutsal çağında Halkın yarasını saralım bir bir Namuslu insanlar yurdu yurdumda Paslı zincirleri kıralım bir bir Çıkar için bin palavra atarak El sırtından kazanıp yan yatarak Beşe alıp yirmi beşe satarak Yoksulu soyana vuralım bir bir Bir ulu ağaçsın budanmış dalın Kirli gökyüzünü fırçalayalım Yıkalım bu bendi parçalayalım Yepyeni bir düzen kuralım bir bir Kulak ver sözüme dinle gel beri Her gün çalınmakta a1nının teri Artık geldi çattı hesap günleri İğneden ipliğe soralım bir bir Paslı zincirleri bir bir kırınca Yoksulu soyana bir bir vurunca Yurdumda yeni bir düzen kurunca Birlikte meyvesin derelim bir bir Yeter artık bitsin kula kul olmak Karanlık açlıktan sararıp solmak Kendi sınıfına küfreden ahmak Devranî gerçeği görelim bir bir Aşk Aşk insanı deli eder Aşktan büyük bir şey yoktur Aşk insanı Veli eder Aşktan büyük bir şey yoktur Aşktır insanı coşuran Aşktır insanı pişiren Aşktır insanı taşıran Aşktan büyük bir şey yoktur Aşk insana bir çiledir Aşk insana bir yaradır Aşk insana bir beladır Aşktan büyük ‘bir şey yoktur Aşk insanı hayran eder Aşk insanı seyran eder Aşk insanı Devran eder Aşktan büyük bir şey yoktur |
![]() |
![]() |
![]() |
Ozanlarımız (B-C-D-E) |
![]() |
![]() |
#5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Ozanlarımız (B-C-D-E)Dertli Telli sazdır bunun adı Ne ayet dinler, ne kadı Bunu çalan anlar kendi Şeytan bunun neresinde? Dertli gibi sarıksızdır Ayağı da çarıksızdır Boynuzu yok, kuyruksuzdur Şeytan bunun neresinde? Bolu ile Gerede arasında Yeniçağ bucağının Şahnalar köyünde 1772 yılında doğan Dertli, 1845 yılında Ankara'da ölmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() Dertli'nin asıl adı İbrahim'dir ![]() ![]() ![]() ![]() Sonraki yaşamı özetle şöyle: Üç yıl İstanbul'da, Konya'da , on yıl Mısır'da kalmış ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dertli'nin ilk takma adı "Lütfi"dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çağının ünlü yaygın, kişiliği etkin birkaç ozanından biri olduğu kuşku götürmez ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Ozanlarımız (B-C-D-E) |
![]() |
![]() |
#6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Ozanlarımız (B-C-D-E)Dadaloğlu Dadaloğlum yarın kavga kurulur Öter tüfek davlumbazlar vurulur Nice koç yiğitler yere serilir Ölen ölür kalan sağlar bizimdir 19 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dadaloğlu içinde durum aynıdır ![]() ![]() ![]() Dadaloğlu toros dağlarında dolaşan göçebe Türkmen aşiretlerinin Avşar boyundandır ![]() Kalktı göç eyledi Avşar elleri Ağır ağır giden iller bizimdir Gibi mısralara rastlanmaktadır ![]() Bu aşiretin gezdiği yerle Torosların Erzin, Payas, Adana, Kozan çevreleridir ![]() ![]() ![]() Kaypak Osmanlılar size aman mı Biraz sonra : Şahdan ferman türkmen ili göçünce Daha da hey Osmanlıya aman mı der ![]() ![]() ![]() Hakkımızda devlet etmiş fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir Diye haykırır ![]() ![]() Dadaloğlu kavga olmadığı zamanlar bir tabiat ve aşk şairidir ![]() ![]() Fakat asıl özelliği ve kudreti cenkler için yaptığı türkülerinde görülür ![]() ![]() ![]() Dadaloğlu büyük bir halk şairidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Avşar Elleri Kalktı göç eyledi avşar elleri Ağır ağır giden eller bizimdir Arap atlar yakın eyler ırağı Yüce dağdan aşan yollar bizimdir Belimizde kılıcımız kirmani Taşı deler mızrağımın temreni Hakkımızda Devlet Vermiş Fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir Dadaloğlum yarın kavga kurulur Öter tüfek davlumbazlar vurulur Nice koç yiğitler yere serilir Ölen ölür kalan sağlar bizimdir Ölürüz De Kömür Gözlüm Ölürüz Ölürüz De Kömür Gözlüm Ölürüz Dost Ağlasın Zalim Felek Utansın Kıyamette Kavuşmak Var Biliriz Dost Ağlasın Kahpe Felek Utansın Bir Çıkmaza Girdi Bugün Yolumuz Geçit Vermez Sağımızla Solumuz Kalır Gayri Bizim Burda Olumuz Mert Ağlasın Namert Olan Utansın Avşar İli Yaylasına Göçmedik Aşın Yeyip Sularını İçmedik Tenhalarda Kendimizden Geçmedik Can Ağlasın Hain Felek Utansın Dadaloğluyum Yine Coştu Çağladı Ak Üstüne Karaları Bağladı Fırkat Odu Yüreciğim Dağladı Ben Ölende Çapanoğlu Utansın |
![]() |
![]() |
![]() |
Ozanlarımız (B-C-D-E) |
![]() |
![]() |
#7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Ozanlarımız (B-C-D-E)Çekiç Ali (Mahalli Sanatçı ve Kaynak Kişi) Kırşehir yöresi türkü ve bozlaklarının isim yapmış usta icracılarından biridir Çekiç Ali ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O yıllarda İstanbul'da faaliyet gösteren bir plak şirketi, Çekiç Ali'ye ait bir plağı izinsiz basıp çoğaltarak piyasaya sürer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tabi hikayenin özü, "Kırşehirli Çekiç Ali'yi Kırşehir türkü ve bozlaklarının usta sanatçısı" haline getiren o uzun, çileli ve yorucu hayatın ayrıntılarında gizli ![]() ![]() Hacı Taşan'dan dört yıl sonra, Neşet Ertaş'tan ise dört yıl önce dünyaya gelen Çekiç Ali, 1973 yılının yazında Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi'nde kalbinden ameliyat olur ve bu ameliyattan iki yıl sonra geçirdiği beyin felci onu aramızdan ayırır ![]() ![]() ![]() Çekiç Ali, bu seriden daha önce yayınlanan Muharrem Ertaş ve Hacı Taşan ustaların albüm metinlerinde de söylediğimiz gibi, ekmeğini yöre düğünlerinde saz çalıp türkü söyleyerek kazanan abdal aşiretine mensup bir sanatçı olarak, Orta Anadolu abdal müziği geleneğinin önemli halkalarından birini teşkil eder ![]() ![]() Gerçi Çekiç Ali'nin, bir Hacı Taşan gibi Muharrem Usta'nın dizinin dibine oturarak birlikte bozlaklar, türküler meşk etmişliği, birlikte düğün dernek kurmuşluğu yok ama, 1980'li yıllara kadar, "yaşayan en büyük Abdal"sıfatıyla Muharrem Usta'nın manen tesirinde kalmamış, onun çalıp söylediğinden etkilenmemiş aşiret mensubu sanatçı bulmak hemen hemen imkansız ![]() ![]() Çekiç Ali de, her gerçek sanatçıda gördüğümüz gibi, bu etkiyi kendi iç dünyasında yoğurarak kişisel zevk ve üslup süzgecinden geçirmiş ve ustasını taklit etmeyen, ama ondan aldığı ilhamla yeni bir zevk ve güzellik peşinde olan bir sanatçı portresi ortaya koymuştur ![]() ![]() Çekiç Ali'nin sanatının, başta Muharrem Usta olmak üzere, Hacı Taşan ve Neşet Ertaş'la olan benzerlik ve farklılıklarının neler olduğuna da kısaca değinmekte fayda var ![]() ![]() ![]() Muharrem Ertaş, Hacı Taşan ve Neşet Ertaş'ta ayrı ayrı karşımıza çıkan bazı özelliklerin belli ölçülerde Çekiç Ali'de bir arada bulunduğunu görüyoruz ![]() ![]() ![]() Fakat onun asıl orijinal yönü, saz çalma teknik ve üslubunda kendini gösterir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çekiç Ali de, ustası Muharrem Ertaş, arkadaşı merhum Hacı Taşan ve üstad Neşet Ertaş gibi çok küçük yaşlarda yöre düğünlerine "çalgıcı" olarak giderek meslekte kendini yetiştirmiştir ![]() ![]() ![]() Düğün çalmanın dışında, yöre folklorik oyunları ve müzikleriyle de ilgilenen Çekiç Ali'nin 1969 yılında İstanbul'da düzenlenen ulusal bir yarışmada ekibine kazandırdığı bir de birincilik var ![]() ![]() ![]() ![]() Çekiç Ali, mektep medrese görmemiş, doğuştan getirdiği Allah vergisi sanatçılık yeteneğini uygun şartlarda ve ortamlarda geliştirerek kendi kendini yetiştirmiş "alaylı sanatçılar" kuşağına mensup bir sanatçıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Çekiç Ali'nin hem sesinde, hem sazında öylesine kendine has bir renkle karşılaşırız ki, bu daha ilk müzik cümlesinde kendini hemen belli eder ![]() ![]() ![]() Sazını sesine, sesini de sazına öylesine yakınlaştırır ki, sazla sesin birlikteliği ve iç içeliği oldukça etkileyici bir müzik dili ortaya çıkarır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çekiç Ali'nin repertuarının önemli ölçüde anonim türkü ve ağıtlardan oluştuğunu görüyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() Çekiç Ali'nin okuduğu türkülerin bazıları (Acem Kızı, Aziziye gibi) yöre müzik kültürünün ağırlıklı karakteristik ezgileri olmakla beraber, çoğu da oyun türküleri ve oyun havalarından oluşmakta ![]() ![]() ![]() ![]() Muharrem Ertaş Okulu'nun üç önemli isimlerinden biri olan rahmetli Çekiç Ali'yi de böylesine derli toplu bir şekilde ilk defa müzik kamuoyuna takdim eden elinizdeki bu albüm ile, elbette başta büyük usta Muharrem Ertaş olmak üzere, "bozlak" geleneğinin çağımızdaki üç büyük ustasını ( Hacı Taşan, Çekiç Ali ve Neşet Ertaş) tüm Türk ve dünya müzikoloji ve etnomüzikoloji çevrelerine tanıtmış bulunuyoruz ![]() ![]() Bu sanatçılar, Orta Asya kökenli ozanlık / bahşılık geleneğinin -Anadolu topraklarındaki tarihi, sosyal ve kültürel ilişkilerin şekillendirdiği yeni tarz ve üsluplarıyla- çağımızdaki en özgün temsilcisidir aynı zamanda ![]() Bu ekolü günümüzde amatör ya da profesyonel olarak sürdüren o kadar çok sanatçı var ki, isimlerini altalta sıralamak bile sayfalar tutabilir ![]() ![]() ![]() ![]() Kaynaklık ettiği türkülerden bazıları: Acem Gızı, İrafa Koydum Narı, Topak Daşın Kenarı, Çorabın Enine Bak, Yarin Yaylasına Seyrana Vardım ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Ozanlarımız (B-C-D-E) |
![]() |
![]() |
#8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Ozanlarımız (B-C-D-E)Ceylani Yarım sensin güzel, yarı da benim Firar etti aklım duy beni beni Beden senin için, senindir canım Aşıktan deliden say beni beni Senden ayrı durmak zulüm çektirir Dert bağıma bir bir fidan diktirir Aklıma geldikçe yaşlar döktürür Ceylani perişan vay beni beni Ceylani'nin asıl adı Bülent Ceylan'dır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Küçük yaşlarda Kayseri'ye taşındı ![]() ![]() ![]() Bağlamaya ilkokul yıllarında merak saldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eserlerinden bazıları: ÖZLEM Yarım sensin güzel, yarı da benim Firar etti aklım duy beni beni Beden senin için, senindir canım Aşıktan deliden say beni beni Türkün türküm olmuş dudakta dilde Kavuşmaz yaraymış aşk olan kulda Mızrabım perişan dermansız elde Aşkın hançeriyle oy beni beni Sohbetin balmıdır, ağzın dürümü Çayların suları senden duru mu Yoluna koymuşum garip serimi Zülfikar elinde kıy beni beni Adın özlem midir bilmem sılamı Çok yeldim peşinden buldum belamı Hayalin gönlümde dilde kelamı Gençlik ömrüm gitti zay beni beni Bazı tok gezelim bazı bazı aç Sende bizden doldur sen de bizden iç Sanma yaralayan okundaki uç Gözün üstündeki yay beni beni Senden ayrı durmak zulüm çektirir Dert bağıma bir bir fidan diktirir Aklıma geldikçe yaşlar döktürür Ceylani perişan vay beni beni CAFER AĞA Öküzü hayli zorlamış Geriyon mu Cafer Ağa Sırtında gönü kalmamış Görüyon mu Cafer Ağa Akdağ'da nacak yaptırır Nakış koymayıp döktürür Gelinlere kök söktürür Yoruyon mu Cafer Ağa Alekse'li Abdal Kekeç Kağnısına diker dikeç Ormancı geliyor ha kaç Duruyon mu Cafer Ağa Sakar kıratın varıdı Yılkıda kurtlar yer idi Hem kırıdı hem dorudu Yürüyon mu Cafer Ağa Kâbe görmezden ezeli Çokça severdi güzeli Şarap sofrası düzeli Vuruyon mu Cafer Ağa Hafiye dokudu bezi Üzerine yazdı yazı Namaz da kılardı bazı Seriyon mu Cafer Ağa Hac'a gitmişti bir sefer Adı oldu Hacı Cafer Aha sana tam bir nefer Arıyon mu Cafer Ağa Dedem idi kendileri Sevmez bey-efendileri İmam olup kandıralı Eriyon mu Cafer Ağa Ahirette huzur bulsun Bu hasretlik bende kalsın Yerin Cennet mekan olsun Varıyon mu Cafer Ağa Beni saymazdın toruna Daha göremem yarına Ceylani 'yi sen bağrına Sarıyon mu Cafer Ağa AŞIKLIK Aşıklık sevdadır gönülden gelir Tekerleme ile aşık olunmaz Aşığın bağrında bir ateş durur Döküp söndürecek ırmak bulunmaz Türküsü gazeli güzele amma Bedenden dışarda gezene sanma Bal vermez her çiçek her dala konma Çayırdan çimenden şerbet solunmaz Dereler ırmaklar akmaz boşuna İnceden kar yağar aşık başına Doldurup mavzeri sıksan döşüne Elenir sinesi yine bölünmez Ceylani duy beni sözümü dinle Dinlediğin sözü iyice anla Sazını teslim et kendi elinle Aşık olmayanın sazı alınmaz AĞAMA Büyük ağam sıra bizde mi şimdi Şimdi kullar nerde sen nerde kaldın Azaldı malların biraz aşındı Şimdi mallar nerde sen nerde kaldın Balınan yağınan besleniyordun Ben ağayım deyin sesleniyordun Ala karlı dağa yaslanıyordun Şimdi hallar nerde sen nerde kaldın Taş çektirdin atlarınan yoluna Faydan yoktur emrindeki kuluna Hep asıldın köyündeki duluna Şimdi dullar nerde sen nerde kaldın Seçimde oy için gelirler ilden Hiçbir sual soran olur mu kuldan Eller ne görünür ne bilir haldan Şimdi eller nerde sen nerde kaldın Bir torba un verdin oy aldın gittin Aldığın oyları söyle ne ettin Vatanı milleti kimlere sattın Şimdi keller nerde sen nerde kaldın Ceylani sen gayri sus biraz uslan Yaşın kemal oldu ardına yaslan Eskinin itleri olmuşlar aslan Şimdi yallar nerde sen nerde kaldın SİVAS Zalım idin, soğuk idin, kış idin Dağlarında gezdim yorgunum biraz Çok ağladım, çok dolandım üşüdüm Seni unutmadım dargınım biraz Nerenden vuruldun nedir bu akan Kızıldağ'dan coşmuş besbelli ki kan Ateşlere düşsün bağrını yakan Bir bulut başımda durgunum biraz Al'İzzet-Veysel'i, Hüseyin Selim Aşıkların vardı kimden bu zulüm Başına hal geldi sağ olan kulun Daha ne gelecek gerginim biraz Ceylani topraktan kaynayıp çıkar İnceden öz olur ırmağa akar Filize fidana suyunu döker Binleri büyütür gürgünüm birazBABAMA Gurbette hasretlik çökmüş üstüme Gözlerim ağlıyor elim ağlıyor Söylemem eşime yakın dostuma Sözlerim ağlıyor dilim ağlıyor Hallarımı bilen kullar sayılı Dertleri sorarsan bir bir kayılı Ayaklar nasırlı eller soyulu Dizlerim ağlıyor belim ağlıyor Memleketten haber veren bulunmaz Dönmek istesen de sıran bulunmaz Yaram göz göz oldu saran bulunmaz Bezlerim ağlıyor zulüm ağlıyor Özledim köydeki isli ocağı Harmanda ekinde yazın sıcağı Baharda navruzu börtü böceği Yazlarım ağlıyor gülüm ağlıyor Çağır küçük kızı saçını tara Oğlanın dizleri hep yara bere Gelip de bizleri görsen bir kere Kızlarım ağlıyor oğlum ağlıyor Ceylaniyim şimdi dokunur tele Söyleyip türküsün savurur yele Duyarsa sevdiğim çok selam ola Sazlarım ağlıyor telim ağlıyor GEL GECE GECE Dün gece bir güzel gördüm düşümde Savurmuş saçları gezer dolaşır İncidir dişleri her gülüşünde Gerçek mi yalan mı aklım karışır Uyanıp kalkınca yanımda olsa Düşüme değil de koynuma gelse Biraz cilvelenip yüzüme gülse Sevincim göklere arşa ulaşır Gözüm yolda artık dedim bilesin Düşüme de olsa gene gelesin Ceylani'yi zaman gelip bulasın Güzele sözünde durmak yaraşır YOKLUK YOLU Yaylamızın yolu cılgadır bizim Yürürüz yürürüz uzar gideriz Tek durak yerimiz gölgedir bizim Yürürüz yürürüz tezer gideriz Toprak dam tabanda yok bile hasır Odundan gelenin elleri nasır Böyle mi geçecek bu koca asır Yürürüz yürürüz bezer gideriz Erkenden uyun da erken uyanın Azığı çok koyun yolda dayanın İz geçer altından büyük kayanın Yürürüz yürürüz ezer gideriz Öğlende avratlar sağın davarı Malların önüne dökün zavarı Sütüme dökülen toprak duvarı Yürürüz yürürüz süzer gideriz Yayığa doldurup çıkarın yağı Yerlere sağılır sütlerin çoğu Tuluğun içinde yirminci çağı Yürürüz yürürüz gezer gideriz Dağlarım perişan dağlarım fakir Kimimiz çobandır kimimiz okur Bir ayak düzlükde öteki çukur Yürürüz yürürüz kızar gideriz Ceylanim dertlerim saymakla bitmez Yaylanın yolları aklımdan gitmez Toprak dam altında her adam yatmaz Yürürüz yürürüz tozar gideriz GİDİŞİME Yine yol göründü benim serime Alışmak da yorulmak da şart oldu Sizler sürün sefasını yerime Ulaşmak da sorulmak da dert oldu Doyamadım toprağımda taşımda Binbir çile türlü bela başımda Jandarmalar karakollar peşimde Gurbeteller garibana yurt oldu Adalet gantarı sallıyor burda Teslim mi köşeler canavar kurda Yoksullar yurdunda çalışanlarda Çakallar çukallar şimdi mert oldu Sözümde yalan yok çarkımız bozuk Türküye dökülür bağrımız ezik Ceylanim ağlatma gene de yazık Feleğin tokatı bize sert oldu BİZİM ORA Kafa bitli sırt hep açık Saç kirini kil götürür Dam delinmiş ahır uçuk Bu nasıl bir hal götürür Efendiler köyden gelir Üçbeş gün yaylada kalır Biraz bulgur yağdan alır Bazısı da bal götürür Dünya döner amma gitmez Çekilen çileler bitmez Satsan onbeş para etmez Buğdayı da el götürür Kaldık yalnız yalın ayak Hava soğuk ateş kayak Kötülüğe boyun eğek Yazılanı kul götürür Kızılırmak buzlu gene Cana kıyıyor her sene Biri ağlar yana yana Birini de sel götürür Düğün tezgah at koşulur Aşılmaz dağlar aşılır Yüksekten engin düşülür Fakir olan dul götürür Ceylani'yim nedir çilem Gözüm yaşı olda silem Sen de gitme ben de kalam Ömürü de yel götürür |
![]() |
![]() |
![]() |
Ozanlarımız (B-C-D-E) |
![]() |
![]() |
#9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Ozanlarımız (B-C-D-E)CEVRİ (Nejat Birdoğan) Hey erenler pazarım var Hal ehline hal satarım Terazim, tartım bulunmaz Doyumuna bal satarım ![]() ![]() ![]() Ben sarrafım inci düzdüm Gevher denizinde yüzdüm Akıl süzgecinden süzdüm Cevri aklı kul satarım Bir Alevi-Bektaşi ozanı olan Cevri'nin asıl adı Nejat Birdoğan'dır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sayın Birdoğan'ın derinlemesine, değerli, ciddi, titiz araştırmalarının yanı sıra Cevri mahlasıyla halk şiiri tarzında yazdığı şiirlerinde de bu tarzın usta bir ozanı olduğu gerçek ![]() ![]() ![]() ![]() Eserlerinden bazıları: 1 Buyursun gönül köşküne, Viran ile yeksan olan, Yer alsın Ali aşkına, Mihman olan, mihman olan ![]() ![]() ![]() Bu bağ kendi evi iken, Dal meyvesi sevi iken, Hey! Bir damla sıvı iken, Umman olan, umman olan ![]() ![]() ![]() Hele devran, yık bendini, Çöz boynundan kemendini, Bil kendini, bil kendini, İnsan olan, insan olan ![]() ![]() ![]() Meyil verme pul, paraya, Yaklaşma sırça saraya, Yaklaşma sırça saraya, Derman olan, derman olan ![]() ![]() ![]() Yön ver de aşkın atına, Var ulaş kamil katına, Girip Cevri sıfatına Rabbisine sultan olan ![]() ![]() ![]() 2 Kısmetinden alan alsın, Dost! Bu, Ali sofrasıdır ![]() Kul hakkını bilen alsın, Dost! Bu, Ali sofrasıdır ![]() Suyumuz var, tuzumuz var, Kurbanlık koç kuzumuz var, Başta, sonda sözümüz var, Dost! Bu, Ali sofrasıdır ![]() Bu gider yenisi gelir, Boş gider ganisi gelir, Hak emek sinisi gelir, Dost! Bu, Ali sofrasıdır ![]() Biz, Hak içün dervişleriz, Hak lokması yemişleriz, Hak içün emek işleriz, Dost! Bu, Ali sofrasıdır ![]() Cevri Kul'u ettik feda, Kıldık borcumuzu eda, Burda birdir bayla geda, Çün bu, Ali sofrasıdır ![]() 3 Gizlenir ozan ahında, Yer altında türküler var ![]() ![]() Deyişinde, samahında, Zar altında türküler var ![]() ![]() Umut kuzu aşık güden, Bir umuttur dosta giden, Dayan bre körpe fidan, Kar altında türküler var ![]() ![]() Zincirlendikçe yayılan, Yedi iklimde duyulan, Bir kesilen bin sayılan, Nar altında türküler var ![]() ![]() Hak balına tuz katıldı, Gövde n'etsin, baş satıldı, Yiğite ilmek atıldı, Dar altında türküler var ![]() ![]() Cevri, sıkıntıdan yeniler, Bu günü dünden günüler, Devran dolabı iniler, Var, altında türküler var ![]() ![]() 4 Hey erenler pazarım var Söz : Nejat Birdoğan Müzik : Musa Eroğlu Hey erenler pazarım var Hal ehline hal satarım Terazim, tartım bulunmaz Doyumuna bal satarım Tezgah üstü söz söylerim Sözümü gülle peylerim Hasmı sitemi neylerim Ben dikensiz gül satarım Erenler bir pazar kurdum Hak hak dedim döndüm durdum Aşkın mühürünü vurdum Dost zarfına pul satarım Ben sarrafım inci düzdüm Gevher denizinde yüzdüm Akıl süzgecinden süzdüm Cevri aklı kul satarım 5 Bana Hakkı soran oğul, Haber al aşık sazından, Göğsü peygamber ağacı, Kılıfı Ali bezinden ![]() Elif, Hakk'a nişan sapı, O gerçeğe açar kapı, Eşikten başlayan yapı, Sarı turna avazından ![]() Şah perdeye basan parmak ![]() Niyaz eyler Hakk'a varmak, Ezgi olup akan ırmak ![]() Hak imamlar düvazından Sancılar dolunca cim'e, Baş eğerek gelir cem'e Elbette sarılır dem'e Acısı canan nazından Sıtk ile daya bağrına Derman yetirir ağrına O mahbubun diyarına Hisse götürür sızından Cevri, bunda dilli Kur'an Hem erkanlı yollu Kur'an Elimizde telli Kur'an Yürürüz Hakk'ın izinde 6 Hey erenler! Medet, mürvet, Cüda düştüm samahından, Elim yerde, özüm darda Sıyır beni günahından ![]() ![]() ![]() Sakındım "ben"den kendimi, Elest'ten aldım fendimi, Kuşanmışam tığbendimi, Güzel "erenler Şahı"ndan ![]() Ben bendeki "ben"i yıktım, Birliğin köşküne çıktım, Gönül çerağını yaktım, Işık geldi penahından ![]() Buldunsa dünya hasını, Kibir kılma libasını, Nice zalim cezasını Çeker mazlumun ahındın ![]() Namazımız kılır elbet, Dermanımız bulur elbet, Umut kuşu gelir elbet, O Düldürün sipahından ![]() Taşım bir harcım on iki, Yüküm bir, hurcum on iki, Kalem bir, burcum on iki, Cevri, gönül dergahından |
![]() |
![]() |
![]() |
Ozanlarımız (B-C-D-E) |
![]() |
![]() |
#10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Ozanlarımız (B-C-D-E)Celal GÜZELSES Esas ismi Mehmet Celalettin olan Celal Güzelses'in Babası Derviş hasanın vefatı ile Annesi Latife Hanım tarafından mahalle mektebine verilir ![]() ![]() ![]() 1931 yılında Karındaş Mahmut'un Diyarbakır şivesini taklit ederek doldurduğu plak halktan oldukça tepki alır ![]() ![]() Celal Güzelses Bayandırlık bakanı Feyzi Pirinççioğlu'nun ısrarıyla 1917'de bir tesadüf sonucu tanıştığı Mustafa Kemal Paşadan "Şark Bülbülü" ünvanını alır ![]() ![]() Celal Güzelses 22 haziran 1943 tarihinde Diyarbakır halk musiki cemiyetini bir kaç arkadaşı ile birlikte kurar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Vefatına Diyarbakır halkı çok üzülür ![]() ![]() Celal Güzelses'den yaklaşık olarak 46 türkü derlenmiştir ![]() Ağlama Yar Ağlama, Bülbülün Kanadı Sarı, Dağlar Dağımdır Benim, Esmerin Ağı Gerek, Mardin Kapı Şen Olur, Nare Esvap Yıkıyor, Vallahi O Yardir ![]() ![]() ![]() Ağlama Yar Ağlama Ağlama Yar Ağlama Anam Mavi Yazma Bağlama Mavi Yazma Tez Solar Anam Yüreğimi Dağlama Elmada Al Olaydın Anam Selvide Dal Olaydın Bana Göre Yar Mı Yok Anam İstedim Sen Olaydın Elma Al Olanda Gel Anam Ayva Nar Olanda Gel Hasta Düştüm Gelmedin Anam Bari Can Verende Gel Bugün Ayın Üçüdür Anam Girme Bostan İçidir Dudakların Bal Kaymak Anam Dilin Badem İçidir Bülbülün Kanadı Sarı Bülbülün kanadı sarı Ben ağlarım zârı zârı Elimden aldılar yarı Garip garip ötme bülbül Benim derdim bana yeter Bir dahi sen katma bülbül Bülbülün kanadı beyaz Gece bulut gündüz ayaz Al kalemi derdimi yaz Garip garip ötme bülbül Benim derdim bana yeter Bir dahi sen katma bülbül Bülbülün kanadı buhur Gece yazar gündüz okur Yolcu ise ola oğur Garip garip ötme bülbül Benim derdim bana yeter Bir dahi sen katma bülbül |
![]() |
![]() |
![]() |
Ozanlarımız (B-C-D-E) |
![]() |
![]() |
#11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Ozanlarımız (B-C-D-E)BAYBURTLU ZİHNİ Vardım ki yurdumdan ayak götürmüş Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş Sakiler meclisten çekmiş ayağı Zihni dert elinden her zaman ağlar Sordum ki bağ ağlar bağban ağlar Sümbüller perişan güller kan ağlar Şeyda bülbül terk edeli bu bağı Bayburtlu Zihni'nin doğum yılı kesin olarak bilinmiyor ama şiirlerinde kendinden söz ederken verdiği bilgilerden çıkarılan sonuca göre 1798-1799 yıllarında doğmuştur ![]() ![]() Öğrenimini Erzurum ve Trabzon medreselerinde yapan 1816-17 yıllarında İstanbul'a gelerek Mustafa Reşit Paşa ile yakınlık kurar ve Divan-ı Hümayun kalemine girer ![]() ![]() ![]() Bir süre sonra Hacc'a, oradan da Mısır'a giden ozan 1840 yılına doğru İstanbul'a gelirse de burada pek kalmaz, çeşitli görevler alarak dolaşır: Donanma ile Akka'ya gider; Hopa, Karaağaç, Ünye, Erzurum, Erzincan v ![]() ![]() ![]() Zihni, her gittiği yerde taşlanacak birini buluyordu: Kaymakam, kadı, ağa v ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Elli beş yaşını geçtikten sonra Trabzon'a geldi ve burada hastalandı ![]() ![]() Divanı ile, başından geçen olayları anlatan Sergüzeşt-Name adlı eseri bulunan Zihni, daha çok divan şairi olmak kaygısı güderdi ![]() ![]() ![]() ![]() Koşma Vardım ki yurdumdan ayak götürmüş Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş Sakiler meclisten çekmiş ayağı Kangı dağda bulsam ben o merali Kangı yerde görsem çeşm-i gazal Avcılardan kaçmış ceylan misali Göçmüş dağdan dağa yoktur durağı Laleyi sümbülü gülü har almış Zevk u şavk ehlini ah ü zar almış Süleyman tahtını sanki mar almış Gama tebdil olmuş ülfetin çağı Zihni dert elinden her zaman ağlar Sordum ki bağ ağlar bağban ağlar Sümbüller perişan güller kan ağlar Şeyda bülbül terk edeli bu bağı |
![]() |
![]() |
|