|  | Zümrüdü Anka Efsanesi |  | 
|  06-24-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Zümrüdü Anka Efsanesi ZÜMRÜDÜ ANKA EFSANESİ Binlerce kuş hep birden Mezopotamya ovalarında kızıl kanatlarını çırparak, coşkun bir nehrin akıntısı gibi arkalarında kurşunî bulutlarıyla süzülüp gittiler  Kurşun rengi toz bulutunun binlerce çeşit, binlerce renk, binlerce ötüşlü meltem kanatlı kuşları; nazlı gelinler gibi süzülüp, bin renk çiçeğin, bin renk kokusuyla bezeli ovaların on bin yıllık ağaçlarının yorgun dallarına konarak, dağlarda dolaşan bir ozanın büyülü kavalına kulak kabarttılar  Ozana büyülü sesli bir kuş eşlik ediyordu  Kuşun büyülü ötüşü ozanın kavalını tanrının kutsal ışığına dönüştürdü  Kuşun sesini ancak kalbi temiz olanlar, yüreği iyilikle dolu yanık sesli ozanlar duyabilirdi  O ozanlardan biri ve hiç kuşkusuz en önde geleni de Mezopotamya'nın yakıcı güneşi altında kavruklaşmış teni, sırma bıyıkları, ceren gözleriyle Mir Mehmet'ti  Mir Mehmet, binlerce kuşun arasında sesi yüreğini paralayan bu büyülü kuşu aramaya başladı  O, sese yaklaştıkça, ses ondan uzaklaştı  Ses ondan uzaklaştıkça Mir Mehmet ona koştu  Ses onu günlerce peşinden sürükledi, durdu  Mir Mehmet günlerce haftalarca aylarca yol alıp, dağlar, tepeler, ovalar göller aştı ancak bir türlü sese ulaşamadı  Büyülü sesin sahibi kuş, ozanı ısrarla çağırıyor, ardı sıra avare aşıklar gibi sürüklüyordu  Mir Mehmet gittiği her yerde sesin sahibi kuşu arıyor, gördüğü herkese onu soruyordu  İnsanlar da ona bu kuşa asla ulaşamayacağını, böyle bir kuşun hiç var olmadığını, onu aramayı bırakması gerektiğini söylüyorlardı  Ama kuşu bulursa da ölümsüzlüğe ulaşacağını ekliyorlardı  Mir Mehmet kuşu aramayı ısrarla sürdürdü  Önce Amanoslar'a gitti, çıkmadığı tepe, geçmediği dere kalmayana kadar aramaya devam etti   Oradaki bataklıklarda Flamingolar'ı gördü  Önce büyülü kuşa benzetti onları ama çok geçmeden aradığı kuşun bunlar olmadığını anladı ve umutsuzca memleketine dönmeye karar verdi  Aylardır görmediği babasını konaklarının önünde kendisini beklerken buldu  Sıkıca sarıldı babası Mehmet'e   Babası oğlunun onuruna günlerce süren şölenler yaptırdı  Daha sonra baba oğul dertleşmeye koyuldular  Babası ona aradığı kuşu görüp görmediğini sordu  Mehmet derin bir üzüntüyle görmediğini ancak onu yine arayacağını ve mutlaka bulacağını söyledi  Babası da şöyle dedi oğluna: "Oğlum, eski ozanların her biri bahsetmiş bu kuştan ancak sesini duyan olmuşsa da şimdiye kadar kimse görememiş  O kuşu aramaktan vazgeç artık  " Mehmet babasının nasihatlarına şöyle karşılık verdi; "Kuş beni çağrıyor baba, vazgeçmem onu aramaktan  " Mir Mehmet bir müddet sonra tekrar düştü yollara, büyülü sesin sahibi kuşu bulmaya çıktı  Önce Yezidiler'in kutsal topraklarına düşürdü yolunu, Laleş'e vardı  Çok iyi ağırladılar ozanı  Mir Mehmet, Mezopotamya'nın bu kara bahtlı halkını uzaktan duymuş ve haklarında çok şey öğrenmişti  Onların mutlaka kuşun yerini bileceklerini düşünüyordu  Ne de olsa onlar da bir kuşa vermişlerdi gönüllerini, avuçlarını açmış kutsamışlardı Melek-î Tavus'u  Ancak maalesef Mezopotamya'nın bu cefakar insanları da ona yardımcı olamamışlardı  Bu kez yüzünü batıya çevirmişti  Binlerce hurmalığın şıra kokusuna kestiği bir coğrafyayı taramaya başladı  Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı   Artık Mir Mehmet'i bir yorgunluk sardı  Bitkinlikten iki büklüm olup düştü durduğu yerde   Bir süre sonra üzerinden binlerce rengin bir araya geldiği dev bir gölge belirdi  Gölgeyle birlikte yine o kutsal kuşun sesini duydu ve hızla gölgenin sesinin ardından koşmaya başladı    Gölge hızlandı, ozan da hızlandı  Ses uzaklaştıkça ozan ardından koşmaya başladı  Ancak Mehmet'in yorgun bedeni dayanamadı ve yere yığıldı  Kendinden geçen Mehmet'i saatler sonra bir çoban su vererek uyandırdı  Çoban; "Sen de mi o kuşu arıyorsun?" diye sordu  "Evet" dedi Mehmet ve sordu; "Uçan dev gölgeli kuş o muydu?" Çoban; "Bilmiyorum, emin değilim" diye cevap verdi  Mir Mehmet tekrar yola koyuldu, ormanlar aştı  Günler sonra Koçerlerin yaşadığı ovalara vardı  Kıl çadırlarda ağırladılar ozanı  Konuksever Koçerler günlerce onu konuk edip güçlendirdiler   Günler sonra bin renkli, bin kulaç kanatlarından daireler çizerek yeryüzüne inen kuş sürüsünü yine gördü ozan  Kuşlar Mezopotamya ovalarında nazlı nazlı süzülüyorlardı   Ozan yine o büyülü kuşun ardına düştü  Ve sonunda nihayet arzusuna kavuştu  Heyecanla bağırdı; "İşte orda, vallahi de, billahi de o kuş işte, bin ötüşlü kuş işte" dedi   Koçerler hep bir ağızdan karşılık verdiler ona; "Hayır o değil, biz ötüşünü duymuyoruz  Duysaydık cenneti yaşar, ölümsüzlüğü tadardık   Mehmet ısrarla kuşun ardından gitti, yine dereler tepeler aştı, yollar katetti, ama yine kaybetti kuşun izini   Mir Mehmet, Torosları, Amanoslar'ı, Çukurova'yı dolaşmış, Dicle ve Fırat'ı aşmış Cudi, Zagros, Sincar, Abdülaziz dağlarında dezmediği yer bırakmamıştı  Bir türlü kararından vazgeçmiyor, yine dağlar tepeler aşıyordu  Gittiği her yerde Mezopotamya'nın kaval sesi kadar yanık sesli ozanları ile karşılaştı  Ozanların yanık ezgileri yüreğine cesaret, bedenine güç verdi ve kararlığını sürdürmesine yardımcı oldu   Mehmet, günler sonra ulaştığı köyde dinlendikten sonra o kutsal ötüşlü kuş için yaktığı türküleri okumaya başladı  Yanına nur yüzlü yaşlı bir ozan geldi  "Sen Mir Mehmet'sin" dedi ve durdu yanı başında Mehmet'in  Mehmet şaşırmış halde ihtiyara baktı ve cevap verdi; "Evet benim" dedi   Yaşlı ozan, Mehmet'in yanına oturarak konuşmasına devam etti, "Senin aradığın kuşu biliyorum  O kuş Zümrüd-ü Anka'dır    " Mehmet heyecanla kulağını ve gözünü yaşlı ozana verdi  "O bütün kuşların hükümdarıdır  O'nun yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindedir  Oraya varmak için yedi dipsiz vadi aşman gerekir  Ona ulaşmak isteyen kuşlar beş vadi aşamadan telef oluyorlar  O, sadece bir insan oğluna bakıp dost olmuş, o da kendi eliyle büyüttüğü Rüstem'in babası Zal'dır  " Mehmet, yaşlı ozanın anlattıklarından çok etkilenmişti  O günden sonra güzel sesli Zümrüd-ü Anka için türküler okudu ve Hz  Süleyman gibi bütün kuş dillerini öğrendi  O, artık kuşların Miri'ydi  Ozan Mir Mehmet'ti     | 
|   | 
|  | 
|  |