|  | Türk Yazı Dilinin Tarihi Gelişimi |  | 
|  06-24-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Türk Yazı Dilinin Tarihi GelişimiTürk Yazı Dilinin Tarihî Gelişmesi Eski Türkçe: Eski Türkçe devresi, Türk dilinin bilinen ilk devresidir, ana Türkçe devresidir  Türkçe'nin bütün yapısı bu devre ile izah edilir  Öncesi, Türkçe'nin karanlık devresi olup, Çuvaşça ve Yakutça ile, daha ileride Moğolca ile birleşir  Mîlâdî 8, 12 ve 13  asırlar arasında kullanılmıştır  Türk yazı dilinin ilk yazılı örnekleri olan Orhun Kitâbeleri, her ne kadar 8  asra ait olsa da bu kitâbelerdeki yazı dilinin, çok işlenmiş bir yazı dili olduğunu görmekteyiz  Bu sebeple Türk yazı dilinin başlangıcını çok daha öncelere, belki de miladî ilk asırlara götürmek mümkündür   Eski Türkçe devresi, Türklüğün müşterek bir yazı dili devresidir  Bu müşterek yazı dili devresinde kullanılan Türkçe, Kaşgar Türkçesi (Hakaniye Türkçesi) olup, Uygur yazısı ile yazıldığında Uygurca ismini de almaktadır   On ikinci ve on üçüncü asırlarda, Türkler, büyük kitleler hâlinde kuzeye ve batıya yayılmış; yeni kültür merkezleri meydana gelmiş; İslâm kültür ve medeniyeti, Türkler arasında yeni kavramlarıyla, yeni bir yazının kabulüyle yerleşmiştir  Ayrılan Türklük kolları, yeni kültür merkezleri etrafında kendi şîvelerine dayanan yeni yazı dillerini kullanır olmuşlardır  Böylece bu asırlarda Kuzey Doğu Türkçesi ve Batı Türkçesi meydana gelmiştir   Kuzey Türkçesi, Doğu Türkçesi: On üçüncü ve on dördüncü asırlarda da kullanılan Kuzey Doğu Türkçesi, 15  asırda Kuzey Türkçesi ve Doğu Türkçesi adıyla iki yazı diline ayrılır  Kuzey Türkçesi, Kıpçak Türkçesi'dir  Doğu Türkçesi (Çağatayca) de 15 ve 16  asırlarda en parlak devrini yaşayarak bugün modern Özbekçe olarak yazı dilini sürdürmektedir   Batı Türkçesi: On üçüncü asırda teşekkül etmeye başlamıştır  Selçuklular'dan itibaren, metinlerini bugüne kadar takip edebildiğimiz bir yazı dilidir  Hazar Denizinden Balkanlara kadar uzanan sahada yer alır  Esasını Oğuz şîvesi teşkil ettiği için, Oğuz Türkçesi (Oğuzca) de denir   Oğuzca, 17  asırda doğu ve batı Oğuzca dairelerine ayrılır  Doğu Oğuzcası, Azerî ve Doğu Anadolu sahasında, Batı Oğuzcası Osmanlı sahasında yer alır; ancak aralarında iki yazı dili olacak kadar bir fark mevcut değildir  Her ikisi de aynı şîveyi (konuşmayı) kullanır, bir yazı dilinin kardeş iki dairesidir  Ayrılık sebeplerini, Doğu Oğuzcasına bilhassa Kıpçak unsurlarının tesirinde ve bazı Moğol izlerinde aramalıdır  Kelime başında b- m, k-h, t-d, ilk hecede e-i değişmeleri, bazı fiil çekimleri gibi   Batı Türkçesi'nin gelişmesi: Batı Türkçesi, altı-yedi asırlık uzun hayatı içinde safhalar geçirir  İç yapısında kök ve eklerde bazı ses ve şekil değişmelerine uğrar  Bu, tabiî değişmesi ile ilgilidir   Gelişme 13  asırdan günümüze kadar gelen zaman boyunca, şu üç devreye ayrılabilir: 1  Eski Anadolu Türkçesi, 2  Osmanlı Türkçesi, 3  Türkiye Türkçesi   Eski Anadolu Türkçesi: Eski Anadolu Türkçesi, 13 ve 15  asırlar arasında kullanılan Türkçe'dir  Bu devre, sonraki iki devreden oldukça farklıdır  “Orta Asya kültür ve medeniyeti” tesirindeki “Eski Türkçe” ile, “ortak İslâm kültür ve medeniyeti”nin tesirindeki “Batı Türkçesi” arasında yer alan ortak bağların hissedildiği bir devredir  Yani, Batı Türkçesi'ni, Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlıca-Türkiye Türkçesi diye ikiye ayırmak da mümkündür   Bu devrede Batı Türkçesi'ne geçen Arapça ve Farsça kelime ve terkipler fazla değildir, ancak devrenin sonlarında yavaş yavaş artmıştır  Böylece 15  asrın sonlarında Osmanlı Türkçesi'nin doğuşu hazırlanmış olur  Bu devrin Türkçesi, daha açık ve anlaşılır olarak karşımıza çıkar  Mevlid, Yûnus Dîvânı bunun en güzel örnekleridir   Eski Anadolu Türkçesi'nde cümle yapısı, Türkçe'nin başlangıcından günümüze kadar hiç değişmeyen normal cümle yapısını muhafaza eder  Cümle unsurları yerli yerindedir  Ancak Farsça'nın tesiri ile nesirde “ki”li cümleler oldukça fazla görülür  Ayrıca bu devir Türkçesi, Eski Türkiye Türkçesi diye de adlandırılır  Daha çok, bu isim, Türklüğün Rumeli’ye geçişinden sonraki devre için kullanılmıştır   Osmanlı Türkçesi (Osmanlıca): Osmanlıca, Batı Türkçesi'nin ikinci devresidir  16-20  asırlar arasında kullanılmış bir yazı dilidir  Dil bilgisi (gramer) bakımından Osmanlıca ile Türkiye Türkçesi arasında belirli ayrılıklar vardır  Aslında Türkçe'de, Osmanlıca'nın da içinde yer aldığı 16  asırdan günümüze kadar, belirli bir gelişme görülmez   Osmanlıca'yı Türkiye Türkçesi'nden ayıran tek şey, onun dış yapısındaki gelişmelerdir  Osmanlıca, dış yapısı ile hem Eski Anadolu Türkçesi'nden, hem Türkiye Türkçesi'nden ayrılır   Aydın kesim sanatkârlarının, hem yeni kültürü kendi kavramlarıyla tanıtmak, hem de sanat yapmak istemesi, bu devir Türkçe'sini, yabancı unsurlara bir hayli açılmıştır   Osmanlıca'da nazım dili, nesir diline göre daha sadedir  Nazım dili ile nesir dili arasında görülen fark, cümle yapısı bakımındandır  Klasik Türk şiirinde (Divan şiirinde) manâ bir beyitte biter  Beytin dışına, diğer beyte taşılmadığından, divan nazmındaki cümle, en çok bir beyit uzunluğundadır  Bu sebeple, Osmanlıca şiirde cümleler daima kısa, unsurları yerli yerinde ve sâde Türk cümlesi (özne-tümleç-yüklem sıralanışında) olarak, yapısını muhafaza etmiştir  Nesirde ise belirli bir ölçüye sığmak mecburiyeti olmadığı için, Osmanlıca nesir unsurları, istenildiği kadar geniş, uzun tutulabilmiştir  Ayrıca Arapça ve Farsça'dan alınan pekçok kelime, metinleri anlaşılamaz hâle getirmiştir  Bu durum, daha ziyade, Arapça ve Farsça'nın yabancı dil sayılmamasından kaynaklanmıştır  Hattâ her üç dilin unsurları birbirine karışarak, hiç birinde görülmeyen mümtezic (uyuşan, kaynaşmış) kelimeler ortaya çıktığı gibi, bir hayli galat (yanlış) kelimeler de türemiştir   Osmanlıca'nın son devresinde uzun, bozuk Türkçe nesir yapısı, tekrar sâde ve kısa cümleli biçimini kazanmıştır  Nazımda ise, yeni edebiyatla birlikte manânın bir beyitte tamamlanması mecburiyeti ortadan kalkınca, uzun cümleler ortaya çıkmıştır  Bu durum, bilhassa Servet-i Fünûn edebiyatında görülmüştür  Osmanlıca, nesir ve nazım cümleleri bakımından Türk cümlesini, sağlam bir yapı ile Türkiye Türkçesi'ne devretmiştir   Türkiye Türkçesi: Türkiye Türkçesi, Batı Türkçesi'nin son ve bugün de devam eden devresidir  1908 Meşrutiyetinden sonra başlar  Cumhuriyete kadar süren ilk devrede, Osmanlıca, henüz sahneden çekilmemiştir  Osmanlıca ile yeni dilin cümleleri, beraber kullanılır  Daha Tanzimat'la girmeye başlayan Batılı kültür unsurları, Osmanlıca'ya hakim olan İslâmî kültür unsurlarıyla yer değiştirme mücadelesine başlamıştır   Bir dil, bir başka dile sadece dil hususiyetleriyle doğrudan tesir etmez  Yeni kültür, dili kendi kelimeleriyle, kavramlarıyla canlı tutmaya çalışır; dilin cümle yapısına hemen karışmaz, belki hiç karışmaz  Bazen, Osmanlıca'da olduğu gibi kültür, dilin cümle yapısına da tesir eder   İşte Türkiye Türkçesi de, İslâmî kültür unsurlarının Türkçe üzerinde hakimiyetinin zayıfladığı devrede, Batılı kültür unsurlarının girmesiyle ortaya çıkmıştır  Türkçe, artık, Batı dillerinden girecek olan kelimelere, yeni kavramlara kapısını açmış olur   Bu devrede Türk cümlesi kısalmış, cümle unsurları yerli yerine oturmuştur  Osmanlıca'dan Türkiye Türkçesi'ne geçiş, yazı dilinin, konuşma diline yaklaştırılmasıyla başlamıştır  Türkiye Türkçesi'nde bugün kullandığımız Türk yazı dili, temel olarak İstanbul ağzına dayanmaktadır   Osmanlıca'nın son devresinde, Arapça ve Farsça'dan giren unsurlarla meydana gelen uzun ve ağdalı cümleler nasıl bir ifratsa, Türkiye Türkçesi'nin son devresinde, uydurma kelimelerle varılan, dildeki aşırılık da bir tefrittir   | 
|   | 
|  | 
|  |