Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
1851, 1914, biyografisi, gaspıralı, hayatı, ismail, kimdir

İsmail Gaspıralı Kimdir, İsmail Gaspıralı Hayatı, Biyografisi (1851 - 1914)

Eski 06-23-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İsmail Gaspıralı Kimdir, İsmail Gaspıralı Hayatı, Biyografisi (1851 - 1914)



gaspıralı ismail


Gaspıralı İsmail


“Eğer millete yardım etmek istiyorsan elinden gelen işten başla”


1851-1914

1774 Küçük Kaynarca Antlaşması sonucu,Osmanlı himayesinden ayrılıp,1783 yılında Rus işgaline maruz kalan Kırım yarımadası sürgün ve göçlerle sarsılırken, büyük fikir adamı Bey, Ruslaştırma politikalarına karşı yayın yoluyla faaliyete geçmiştir Gaspıralı, 1881'te "Tonguç" isimli broşürü yayınlamıştır 8 Mayıs 1881'den itibaren her ay başka ad altında "Şafak", "Kamer", "Yıldız", "Güneş", "Mirat-ı Cedit (Yeni Ayna)" broşürlerini yayınlamaya devam etmiştir Bey, 1883 yılında büyük çabalar sonucu "Tercüman" gazetesini yayınlamaya başlamıştır Tercüman, sadece Kırımda değil Kafkasya'da, Kazan'da, Türkistan'da okunmaya başlamıştır Bütün Türk-İslam alemini uyandırmaya, ayağa kaldırmaya çalışan Gaspıralı bu konuda şöyle yazmaktadır:


"Sönmüş kalpleri ne ile yandırmalı? Basireti kesmiş perdeleri ne ile kötermeli (kaldırmalı)? Gaflet sahrasında serilip kalmış koca bir milleti ne ile ayağa turguzmalı(kaldırmalı)?"


Bey'in büyük ideali; bütün Türklerin her sahada birleşmesini, büyük bir kitle ve kuvvet meydana getirmesini sağlamaktır Bu uğurda çalışmalarını sürdüren Gaspıralı'nın, Türk dünyasının birleşmesi için ortaya attığı "Dilde, Fikirde, İşde Birlik" şiarı hiçbir zaman önemini yitirmemiştir Gaspıralı o dönemde, Kırım'dan göçlere de şiddetle karşı çıkmış, bu konuda Tercüman da şunları yazmıştır:


"Bineceğiniz gemiler, Karadeniz'in coşkun merhametsiz dalgalarını zor aşacaktır Karşılaşacağınız hastalıklar ve zorluklara, bulacağınız çareler ehemmiyetsiz kalacaktır Gideceğiniz yerlerin tabiat ve iklim şartları başka olacaktır Oralarda ki hazırlıklar kifayetsiz kalacaktır


Aziz kardeşler!


Satmak kolay, almak zordur Gitmek kolay, dönmek zordur Yıkılmak kolay, kalkmak zordur"


Tercüman Gazetesi, Rusya'daki Türklerin gözü, kulağa, kalbi olmuştur Gaspıralı bu gazete yoluyla ortak bir Türk dili oluşturmaya da çalışmıştır Bey, fikir adamlığı yanında Türk Dünyasının en büyük gazetecisidir de Basının önemini çok iyi kavrayan Gaspıralı Tercüman'ın yanında, hanımlar için, kızı Şefika Gaspıralı'ya "Alem-i Nisvan"ı (Kadınlar Alemi) çıkarttırmıştır Bu dergi Türk dünyasında ki ilk hanım dergisi olma özelliğini taşımaktadır




Şefika Gaspıralı'nın çıkarttığı ilk hanım dergisinden sayfalar


Gaspıralı çocuklar içinde, "Alem-i Sıbyan" ve mizah dergisi "Ha!, Ha!, Ha!"yı çıkarmıştır Bu dergi ve gazeteler yoluyla Gaspıralı sesini bütün Türk-İslam dünyasına duyurmaya çalışmıştır İsmail Gaspıralı 11 Eylül 1914 tarihinde Bahçesaray şehrinde ki evinde vefat etti


Ruslar, Gaspıralı’nın ölüsünden bile korktukları için, mezarı yok etmişler, Kırım Türkleri vatanlarına döndükten sonra mezarın yerini tahmini olarak tespit ederek, buraya bir mezar yaptırıp taştan bir kitabe koymuşlardı


Doğmuşam ben Avcıköy’de


Bin sekizyüz elli birde


Mekanımdır Bahçesaray


Mezarım kimbilir nerede ?



Gaspıralı'nın Evi


Gaspıralı'nın Sembolik Mezarı



Gaspıralı, Türklüğün geleceğini, nasıl ki bir asırdan fazla bir zaman önce görmüşse, mezarının da bir gün Ruslar tarafından yok edileceğini sanki sezerek bu şiiri yazmış Ruslar, belki Gaspıralı’nın mezarını yok etmişlerdi ama, o fikirleri ile dünya üzerinde yaşayan 250 milyon Türk’ün kalbinde ve kafasında layık olduğu yeri aldı


KIRIM

Yazan: GASPIRALI İsmail


Buna “Yeşil ada” derler, yüce maali Çatırdag,


Bunın bir tarafı çöldir, bir tarafı bagça bag


Kelir suvlar yaylalardan, ne güzeldir boyları,


Altın aşlık tarlaları, kozuları koyları


Öter kuşlar saba-akşam, olur yazda gülistan,


Er ne taraf göz idersen-altın aşlık, bag-bostan


Pek güzeldir ab-avası, yay ve cay, ve yay,


Şeerlerinin eskileri – Karasuv, Bagçasaray


Dop-dolu edi halkımızla Yeşil ada bir zaman,


Az degildi yurtumızda Menla-batır, karaman


Zeval keldi, yurt bozulhdu, kaç ve köç aldav ile,


Gitti halklar, geldi yadlar başka al ve dil ile


Unutmanız çocuklarım, Kırım sizin vatandır,


Saip olunuz bu vatana çalışıp edep ile


Buna “Yeşil ada” derler, yüce maali Çatırdag,


Bunın bir tarafı çöldir, bir tarafı bagça bag





ESERLERİ


Hazırlayan: Inci Bowman

Seri Yayınlar:

Tercüman/Perevodchik Bahçesaray, 1883-1918

Alem-i nisvan [Kadın Dünyası] Bahçesaray, 1906-1910

Alem-i sibyan [Çocukların Dünyası] Bahçesaray, 1906-1912?

Al-Nahdah/La Renaissance ["ennehda", Uyanış] Cairo, 1908

Kha! Kha! Kha! [Ha! Ha! Ha!] Bahçesaray, 1906- ?

Kitaplar ve Kitapçıklar:

Russkoe Musul'manstvo [Rusya Müslümanları] Simfereopol, 1881

Salname-i Türki [Türk Yıllığı] Bahçesaray, 1882

Mirat-ı Cedid [Yeni Ayna] Bahçesaray, 1882

Hoca-ı Sibyan Bahçesaray, 1884 3 tab 1892; 7 tab 1898

Avrupa Medeniyetine bir Nazar-ı Muvazene [Avrupa Medeniyetine Dengeli Bir Bakış] Bahçesaray, 1885

İslamlara dair Nizamlar ve İmtiyazlar Bahçesaray, 1885

Rusya Coğrafyası Bahçesaray, 1885

İki Bahadır Bahçesaray, 1886

Kıraat-i Türki [Türkçe Okuma Kitabı] Bahçesaray, 1886 2 tab 1894

Maişet Muharebesi [Hayat Mücadelesi] Bahçesaray, 1886

Halera Vebası ve Onun Deva ve Darusu [Kolera Vebasi ve Onun Deva ve Bakimi] Bahçesaray, 1887

Bahtiyar Nazım Bahçesaray, 1889

Atlaslı Cihanname Bahçesaray, 1889

Medeniyet-i İslamiye Bahçesaray, 1889

Garaib-i Adat-i Akvam [Kavimlarin Garip Adetleri] Bahçesaray, 1890

Arslan Kız Bahçesaray, 1894

Mektep ve Usul-i Cedid Nedir? Bahçesaray, 1894

Risale-i Terkib Bahçesaray, 1894

Russko-Vostochnoe Soglashenie [Rus-Doğu İlişkileri] Bahçesaray, 1896 İngilizce terc Edward J Lazzerini Allworth, Edward A, Ed The Tatars of Crimea: Return to the Homeland, 2nd Ed, Revised and Expanded Durham: Duke University Press, 1998, s 110-124

Hesab Muhtasar İlm-i Hesab ve Mesa'il-i Hesabiye [Muhtasar Hesab 'Aritmetik' ve Hesap Problemleri] Bahçesaray, 1897

Her Gün Gerek Zakonlar [Hergün İhtiyaç Duyulan Kanunlar] Bahçsaray, 1897

Şara'it al-Islam [İslamın Şartları] Bahçesaray, 1897

Rehber-i Mu'allimin, yani Mu'allimlere Yoldaş Bahçesaray, 1898

Rehber-i İslamiye Bahçesaray, 1898

Türkistan Uleması [Türkistan Alimleri] Bahçesaray, 1900, 1901?

Mevlud-i Cenâb-ı Hazret-i Ali [Hazret-i Ali Mevludu] Bahçesaray, 1900

Beden-i İnsan Bahçesaray, 1901

İran Resimli Mecmua Bahçesaray, 1901

Mebadi-yi Temeddün-i Islamiyan-i Rus [Rusya Müslümanlarının Medenileşmesinin Başlangıçları] Bahçesaray, 1901 İngilizce tercümesi Edward Lazzerini'nin "Gadidism at the turn of the twentieth century: a view from within," (Cahiers du monde russe et sovietique 16 (2): 245-77, 1975) isimli yayınında

Meşhur Payitahtlar [Meşhur Başkentler] Bahçesaray, 1901

Usul-i Edeb Şark ve Garb Kaideleri [Nezaket Doğu ve Batı Kaideleri] Bahçesaray, 1901

Zoraki Tabib Bahçesaray, 1901

Malumat-ı Nafia [Yararlı Bilgiler] Bahçesaray, 1901

Tashih-i Akaidden [Akait'e dair düzeltmeler] Bahçesaray, 1901

Temsilat-ı Krilof [Krilof Temsilleri] Bahçesaray, 1901

Asyada Komşularımız Bahçesaray, 1903

Dâru-l Rahat Müslümanları [Rahat Ev Müslümanları] Bahçesaray, 1906

Müslüman Kongresi Bahçesaray, 1909

Makaleler:

"Türk yurducularına" Türk Yurdu 1: 190-95, 1328 [1912]

"Hind yolundan," Türk Yurdu 1: 307-10, 1328 [1912]

"Hind'den dönerken" Türk Yurdu 1: 369-71, 1328 [1912]

"Muhaceret muntazama" [Düzenli göçler]Türk Yurdu 1: 706-13, 1328 [1913]

"Maşinalı mektep" [Makinalı mektep] B Şeref Gani Bey Orenburg, 1913, s 126-28

[Ayrıca, Gaspıralı'nın Tercüman gazetesinde ve diğer seri yayıinlarında çıkan yüzlerce makalesi vardır]


· İsmail Bey Gaspıralı' nın yayın listesi, Sayın İbrahim Otar'ın yardımıyla İnci Bowman tarafından hazırlanmıştır Edward J Lazzerini'nin "Ismail Bey Gasprinskii and Muslim Modernism in Russia, 1879-1914," (University of Washington, 1973, s 295-98) başlıklı doktora tezine dayanmaktadır




HAKKINDA YAZILANLAR

İsmail Bey Gaspıralı'ya Dair Seçilmiş Yayınlar


Hazırlayan: Inci Bowman *

Allworth, Edward A, Ed The Tatars of Crimea: Return to the Homeland, 2nd Ed, Revised and Expanded Durham: Duke University Press, 1998

Battal-Taymas, A "Ben onu gördüm; İsmail Gaspıralı hakkında notlar," Türk Yurdu 6(69): 648-52, 1968

Bennigsen, Alexandre A Ismail Bey Gasprinski (Gaspraly) and Origins of the Jadid Movement in Russia Oxford: The Society for Central Asian Studies, 1985 (Reprint Series no 6; Gaspıralı'nın Russkoe musul'manstvo [Rusya Müslümanları], 1881, Rusça metni ile)

Bennigsen, Alexandre ve C Lemercier-Quelquejay La presse et le mouvement national chez les musulmans de Russie avant 1920 Paris: Mouton, 1964

Burbiel, G "Die Sprache Ismail Bey Gaspyralys" Doktora tezi, Hamburg Üniversitesi, 1950

Devlet, Nadir İsmail Bey Gaspıralı (1851-1914) Ankara: Başbakanlık Basımevi, 1988

--------- Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi, 1905-1917 Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1985

Ekinci, Yusuf Gaspıralı İsmail Ankara: Ocak Yayınları, 1997

Fahreddin, Rizaeddin "Ismail Bey Gasprinski, 1851-1914," Şura, Nos 21-24 (1 Kasım-15 Aralık 1914) İnglizce terc, Alan W Fisher Allworth, Edward A, Ed The Tatars of Crimea: Return to the Homeland, 2 Ed, Revised and Expanded Durham: Duke University Press, 1998, s 127-52

Fisher, Alan W "A Model Leader for Asia, Ismail Gaspirali" The Tatars of Crimea: Return to the Homeland, ed EA Allworth Durham: Duke University Press, 1998, s 29-47

Hablemitoğlu, Şengül ve Necip Hablemitoğlu Şefika Gaspıralı ve Rusya'da Türk Kadın Hareketi (1893-1920) Ankara: Ajans-Türk Matbaacılık, 1998

Kerim, İsmail Asanoğlu Gasprinskiynin 'Canlı' Tarihi, 1883-1914 Akmescit: Tarpan, 1999

Kırımer, Cafer Seydahmet Bey Istanbul, 1934

Yeni baskı: Avrasya Bir Vakfı Yayınları, No 2 (Istanbul, 1996)

Kırımal, Edige "İsmail Bey Gaspıralı," Dergi 16(62): 60-64, 1970

Kırımlı, Hakan National Movements and National Identity among the Crimean Tatars (1905-1916) Leiden: E J Brill, 1996

-------- Kırım Tatarlarında Milli Kimlik ve Milli Hareketler (1905-1916) Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1996

Kuttner, Thomas "Russian Jadidism and the Islamic World; Ismail Gasprinskii in Cairo, 1908" Cahiers du monde russe et sovietique 16 (3-4): 383-424, 1975

Lazzerini, Edward James "Ismail Bey Gasprinskii and Muslim Modernism in Russia, 1878-1914" Yayınlanmamış doktora tezi Seattle: Washington Üniversitesi, 1973

-------- "Gadidism at the Turn of the Twentieth Century: a View from within," Cahiers du monde russe et sovietique 16 (2): 245-277, 1975

-------- "From Bakhchisarai to Bukhara in 1893: Ismail Bey Gasprinskii's Journey to Central Asia," Central Asian Survey 3(4): 77-88, 1984

-------- "Crimean Tatar: The Fate of a Severed Toungue" In: Sociolinguistic Perspectives on Soviet National Languages: Their Past, Present and Future, Ed Isabella T Kreindler Berlin: Mouton de Gruyter, 1985, s 109-23

-------- "Ismail Bey Gasprinskii's Perevodchick/Tercüman: A Clarion of Modernism" In: Central Asian Monuments, Ed HB Paksoy ıstanbul: İsis Press, 1992, s 143-156

-------- "Ismail Bey Gasprinskii (Gaspirali): The Discourse of Modernism and the Russians" The Tatars of Crimea: Return to the Homeland, Ed EA Allworth Durham: Duke University Press, 1998, s 48-70

Mahmud Khoja [Behbudiy] "İsmail by hazratları ila sohbat" Ayina No 49 (27 Eylü 1914): 1162-64 İngilizce terc Edward Allworth, Obeidullah Noorata ile Allworth, Edward A, Ed The Tatars of Crimea: Return to the Homeland, 2nd Ed, Revised and Expanded Durham: Duke University Press, 1998, s 125-27

Saray, Mehmet Bey'den Atatürk'e: Türk Dünyasında Dil ve Kültür Birliği İstanbul: Nesil Matbbacılık, 1993

-------- Türk Dünyasında Eğitim Reformu ve Bey, 1851-1914 Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 1987

Türk Kültürü 29 (337-338), 1991 (Özel Gaspıralı sayısı)

Ülküsal, Müstecip "Bey," Emel, No 24: 2-7, 1964

Xxxxxxx



Gaspralı (Gasprinski), İsma'il


Zeki Velidi TOGAN

Çev Prof Dr YAVUZ AKPINAR

1851'de Bahçesaray'ın yakınındaki Avcı köyünde doğan, Türklerin ve daha da hususî olarak Rusya Türklerinin meşhur ideolog yazarı Babası Mustafa Ağa, Alupka ve Yalta arasındaki Gaspıra köyünün eşrafından -o zaman onların aile adı Gaspıralı, daha sonra da Gasprinski- ve Odessa'daki Askerî Lise'nin mezunlarındandı 1854'te Sivastopol savaşı sırasında Mustafa Ağa Bahçesaray'a yerleşti ve oğlunu önce Bahçesaray'daki Zincirli Medrese'ye ve daha sonra da 10 yaşında iken Simferopol Gymnasium'una gönderdi İki yıl sonra İsmail, Voronezh Askerî Lisesi'ne gitti ve sonra Moskova Askerî Lisesi'ne nakledildi

Aslen Litvanyalı bir Tatar olan Mustafa Mirza Davidoviç'le birlikte, onların müdürü, tanınmış bir Pan-Slavist ve Moskovskiya Vedomosti gazetesinin editörü olan ve onları her hafta kendi evine davet eden İvan Katkov'un dikkatini çekti 1867'deki Girit ihtilali sırasında Katkov'un Türkiye'ye karşı göstermiş olduğu düşmanlık, bu iki gençte bir tepkinin ortaya çıkmasına sebep oldu ve bu iki genç Girit'te Türk tarafında gönüllü olarak hizmet etmek amacıyla Odessa'ya gittiler Bununla birlikte pasaportları olmadığı için tutuklanarak, geriye Kırım'a kendi evlerine gönderildiler İsmail Bey, Bahçesaray'da Zincirli Medrese'de mecburî Rusça öğretmenliğine tayin edildi

O daima Türkiye'ye gitmeyi ve subay olmayı düşündü, bunu yapmak için Fransızca öğrenmenin gerekli olduğunu farkettiği için Bahçesaray'daki dört yıllık memuriyeti sırasında Fransızca öğrendi Aslında bu dil hakkında bazı bilgileri Moskova'da Askerî Lise'de iken elde etmişti 1871'de İstanbul'a gitmeğe karar verdi, fakat Fransızcasını mükemmel bir hâle getirmeği amaç edinerek Viyana yolu ile Paris'e gitti Paris'teki gözlemlerinin sonuçları, daha sonra Rusya'da bastırdığı eserlerine yansıdı; özellikle Rusya Müslümanları (The Muslim Comminity in Russia) adlı eserine ve ayrıca Paris'te iken yazdığı Avrupa Medeniyetine Bir Nazar-ı Muvazene (A balanced view of European civilisation) adını taşıyan eserine

Paris'te iken hayatını bir reklam ajansında tercümanlık yaparak kazandı Amacı Türkiye'ye gitmek olduğu için Paris'te Genç Osmanlılar'ın gruplarına çok fazla karışmadı Sonunda 1874'te İstanbul'a gitti ve orada daha önce yerleşmiş olan amcası Süleyman Efendi'nin yanında kaldı Türk Harp Okulu'na girmek için büyük bir gayret gösterdi, fakat Rus büyükelçisi İgnatiyev bunu öğrendiğinde Sadrazam Mahmud Nedim Paşa üzerinde nüfuzunu kullandı ve bu teşebbüsü engelledi Sonunda bir yıl boş yere bekleyen İsmail, Kırım'a geri döndü İstanbul'da bulunduğu sırada St Petersburg ve Moskova'da çıkan bazı Rusça gazetelerde Doğu hayatını tanımlayan, siyasî olmayan makaleler yayımladı

1874 ve 1878 yılları arasında Kırım Türklerinin köy hayatı ile aşina olmaya başladı ve hayatının bu dönemini 1906'da yayımlanan Gündoğdu adlı hikâyesinde tasvir etti Bu hikâyede kendisinden Danyal Bey adı altında bahs eder Milletinin ihtiyaçları, köy hayatı ve öğretim ile aşina olduğunda bu Danyal Bey, anlar ki, bir gazete çıkarma ve milletini dünyadan haberdar etme hayatî bir ihtiyaçtır

İsmail Bey 1878'de Bahçesaray'a belediye reisi seçildi ve 1879'da bir gazete çıkarma izni için Çar hükûmetine müracaat etti, fakat reddedildi Bunun üzerine Simferopol'de Rusça olarak neşredilen Tavrida gazetesine Rusya İmparatorluğunun Müslümanlarıyla ilgili ciddî siyasî makaleler yazdı Arada bir makaleler toplusu (kolleksiyonu) yayımladı; Tonguç (Taşbasma, Simferopol), Şafak ve Leta'if (Ünsizadeler Matbaası, Tiflis) ve daha sonra Ay, Yıldız ve Günes Bu yazılar çoğunlukla Kırım diyalektinde idi Ertesi yıl (l882) İsmail Bey bu makaleleri biraz genişleterek Rusça Tavrida gazetesinde bastırdı ve bunları 54 sayfalık bir eser olarak Russkoye Musulmanstvo (Rusya Müslümanları) adıyla yayınladı Bu eser, Rusya İmparatorluğuna tâbi Müslüman halklarının kültürel ve siyasî problemleri konusuyla ilgili öncü bir eser idi İsmail Bey, bu eserde, kendisini Rusya'nın sadık bir teb'ası olarak takdim etmesine ve hatta Rusların Tatar hakimiyetinden kurtulmasını tasdik eder bir şekilde konuşmasına rağmen Rus çevreleri bunun bir araç olduğuna inandı ve bu eseri şüphe ile karşıladılar O, bu eserde, Rus yönetimi altındaki Türk-Tatarları tek bir Rus Müslümanları toplumu olarak mülahaza etti ve bu yolla Batı medeniyetine katılabileceklerini gösterdi Türkçe yayımladığı bu kitapçıklarda O, işaret etti ki, eğer Türk-Tatar grubu dağınık kalırsa sonuç felaket olur Kurtuluşun tek yolu olan yeni Batı medeniyetine katılmak için birlikte hareket etmeleri gerektiğini onlara kendi dilleri vasıtasıyla anlatmayı denedi

O, 1883'te Tercüman adlı bir gazete yayımlamak için izin aldı Gazetenin Rusça adı "Perevodçik"ti ve ilk sayılarında Rusça kısmı daha önemli idi Batı medeniyetinin, Rusya Müslüman toplumu arasında yayılması hususunda gazetenin bir tercüman rolü oynaması gerektiğini açıkladı Türkçe kısmı giderek genişledi ve daha önemli hâle geldi Daha sonra l890'da Tercüman "politika, öğretim-eğitim ve edebiyatla ilgili millî bir gazete" oldu 1905'ten sonra Tercüman-i Ahval-i Zaman adını aldı ve gazetenin başlığına "Dilde, fikirde işte birlik" sloganı yerleştirildi Sonunda Rusça kısım tamamen terkedildi ve gazete Rus imparatorluğundaki Müslüman toplumun gayelerinin ve düşüncelerinin tercümanı oldu Kazan, Kafkasya, Türkistan ve Sibirya'da yaşayan bütün Türkler, Tercüman' ı onların millî ideallerini genişçe yayan bir gazete olarak kabul ettiler Bu gazetenin Türk entellektüelleri üzerindeki derin tesiri, 1886'da yayımlanan ve ilk Tatar romanı olan Musa Akyiğit'in Hüsameddin Molla adlı eserinden, 1908'deTercüman'ın yayınlanışının 25 yılı dolayısıyla Rus İmparatorluğunun her bölgesinden gelmiş delegelerin hediye ve konuşmalarından ve o yıl gazetenin tirajının artmış olmasından anlaşılabilir

İsmail Bey, Kazan soylularından ve sanayici Akçurin alilesine mensup olan Zehra Hanım'la evlendi Bu evlilik sebebiyle O'nun Kazan Türkleriyle bağları kuvvetlendi O, Azerbaycan Türk yazarları Hasan Bey Melikov, Ünsizade, Topçubaşı ve diğerleriyle sürekli temas hâlinde idi

Moskova Askerî Lisesi'nde kendisiyle birlikte okumuş ve Bahçesaray'a yerleşip orada 25 yıl belediye reisliği yapmış olan Litvanya Müslümanlarından Mustafa Davidoviç, İsmail Bey'in en çok meşgul olduğu, Rusya Müslümanları için ilkokullar yaratmak, bunlar için ders kitapları yayımlamak gibi bütün teşebbüslerinde O'na yardım ediyordu

İsmail Bey, ayrıca Bahçesaray ve diğer yerlerde öğretmen kursları açarak modern öğretim metodlarını yerleştirmek ve Rusya'nın Müslüman toplumu içerisinde bu tip okulların açılmasını sağlama bağlamak istedi

Taşkent, Buhara ve Sibirya da dahil olmak üzere bu toplumun her parçasını bizzat ziyaret etti O, kendi matbaasını şahsen kurdu ve Hoca-i Sibyan, Malumat-i Nafia ve ilkokullar için neşrettiği diğer eserleri kendi matbaasında bastı Belediye reisi Mustafa Davidoviç ve karısı Zehra Hanım'la birlikte, Tercüman'ın 25 neşir yılı dolayısıyla kızlar için bir el işleri enstitüsü açti ki, bu düşünce hızla diğer bölgelerde de yayıldı O, kadınlar için Âlem-i İslâm adlı ilk dergiyi çıkardı ve bunun başına kendi kızı Şefika'yı getirdi; kadın haklarıyla ilgili Kadınlar Ülkesi adlı bir eseri de yayımladı Şemseddin Sami'nin Kamusü'l-Alam'ından ilham alarak Rus müslümanları için bir ansiklopedi basmaya başladı, fakat bunu tamamlamaya muktedir olamadı Edebiyat ve dil problemleriyle ilgilenmeye başladı

1905 ihtilalinden sonra özellikle "edebî dil" ve öğretim problemlerini hâlletmek üzere tasarlanmış bir program tasarladı Bu plân ilkokul öğretiminde ilk üç yılda mahallî Türk lehçelerinin kullanılmasını öneriyordu Sonraları "ortak edebî dil", öğretimin umumî dili olacaktı O'nun orijinal "ortak edebî dil" ideali, temelde Tatar olan bir dile Osmanlıca'nın ilâvesiydi, fakat kendisiyle çalışan kişilerin de etkisiyle Osmanlıca tesiri arttı ve neticede Rusya Müslümanları tarafından anlaşılabilen basit bir Osmanlıca oldu

İsmail Bey'e göre millî Türk edebiyatı, Türklerin yaşadığı bölgelerin hayatını yansıtacak romanlardan ibaret olmalı ve bunlarda yeni düşünceler ve idealler aşılanmalıydı 1892-1894 yıllarında Tercüman'a ilâve olarak basılan ve İlâve-i Tercüman olarak adlandırılan ekler ve O'nun romanı Darürrahat Müslümanları bu açıdan önemlidir İsmail Bey, dilde; Osmanlıca'da Arapça ve Farsça'nın hakimiyetine ve hatta Kazan Tatarları arasında Rusça'dan kelimeler alma eğilimine ciddiyetle karşı çıktı ve edebî dil için popüler edebiyata yaklaşma idealini öne sürdü

18 asırda Kaşgar'daki Çin işgalini anlatan Arslan Kız ve Gülcemal Bikeç adlı hikâyeleri ve Bahçesaray'dan Taşkent'e adını taşıyan kendi yolculuklarının hatıralarını ihtiva eden yazıları "İlâve"nin bir çok sayısında tefrika edildiİlhanlılar tarihinde önemli rol oynamış Bağdat Hatun hakkındaki hikâyeleri l893'te yayımlandı O, Bursalı Tahir'in Türklerde İlim ve Fünun adlı ilmî eserinin genişletilmiş bir versiyonunu -Saadettin Taftazanî'nin bazı tartışmaları da onun içinde olmak üzere- "İlâve"de yayımladı

İsmail Bey, İslâm'ı önce Türklerin kendi kimliklerini korumada yararlı olarak değerlendirdi, fakat "Çep Kuran'ı"ndan başka dinî yayınlara çok yer vermedi 1905 ihtilâlinden sonra Kazan ve Bakû'da görülmeğe başlayan, Komünizm ve Sosyalizmin karşıt sonuçlarını görerek, Rusya Müslümanlarının dağınık siyasî kuruluşlarına karşı çıkan ve yalnızca Rus sosyalist partilerine sadakat talep eden ve Rusça'yı edebî bir dil olarak empoze etmek için gelişigüzel çaba harcayan bu hareketler ve özellikle bu gibi neşriyat karşısında korkmaya başladı

Tercüman'da İştirakiyyun başlığı altında yayımladığı makaleler serisinde kolayca görülebilen bir şekilde sağa kaydı ve İslam milletleri arasında kültürel bir birlik oluşturmak hakkında düşünmeye başladı Bu maksatla 1907'de Mısır'da umumî bir Müslüman kongresi toplamak istedi Bizzat oraya giderek, hatta Abdullah Taymas'la birlikte En-Nahda adlı Arapça bir gazete yayımlamağa başladı Bu çabayla da yetinmeyip o ayrıca Hindistan'a da bir seyahat yaptı, fakat bu gayretler O'nun ümit etmiş olduğu sonuçları vermeyince, Bahçesaray'daki eski faaliyetlerine geri döndü

İsmail Bey'in diğer yayınları arasında 1901'de basılan Mebadi-i Temeddün-i İslamiyyan-i Rus ve 1896'da basılan yirmi sayfalık Rusça, Rus ve Şark Anlaşması (Russko-vostoçnoye soglashenye) adlı eserler de vardı İsmail Bey, çabalarının olumlu neticelerini görerek hayatının son yıllarında Batılılaşmayı, Rusya'daki Müslümanlar ve diğer Türkler için manevî bir intihar olarak gören aşırı eğilimlere karşı mücadele etti, I Dünya Savaşı sırasında ümitlerle coştuktan sonra 11 Eylül 1914'te Bahçesaray'daki evinde öldü ve oraya defnedildi Ölümünden sonra oğlu ve kızları Tercüman gazetesinin yayınını bir süre için devam ettirdi Tercüman 31 yıl yayımlanmıştı


* Zeki Velidi Togan, "The Encyclopaedia of Islam", New Edition, VII, l965, Leiden, E J Brill, p 979-81 ( EI, 2 (l965) 2; 979-981)

** Kardaş Edebiyatlar, 1994, Sayı: 26, s 4-7)



Gaspıralı'nın İstanbul'daki Konferansı


Hazırlayan: Muzaffer Çandır

[Temmuz'un 19uncu akşamı, Pazartesi gecesi, saat birbuçukda Ahmet Mithat Efendi hazretleri kolunda İsmail Bey Gasprinski hazretleri oldukları hâlde sahne-i hitabeti teşrif buyurdular Şiddetli alkışlarla karşılandıktan sonra Ahmet Midhat Efendi, Gasprinski hazretlerini huzzâra takdim etti]

- Efendilerim! Size bu akşam İsmail Bey Gasprinski hazretlerini takdim ile müşerrefim Tahsil-i ibtidâî hakkında umûmî bir idâre-i efkâra dair bir güzel makale îrâd buyuracaklardır Vakıa, "söyleyene bakma, söylenen söze bak" denilmişse de biraz da söyleyene bakmak lâzımdır Hakikat her kimin ağzından çıksa hakikattir, ama bihakkın takdir eden âdemin ağzından çıkması başka letafet gösterir

İsmail Bey Gasprinski içinizden pek çoğunuz bu büyük ismi işitmiştir Yirmi sekiz seneden beri Kırım'da neşrolonunan Tercüman gazetesi her ne kadar Memâlik-i Osmaniyyeye duhul şerefinden mahrum edilmek istenilmişse de duhûlü menn'olunmak istenen sair asar-ı mütebere gibi o da dahil olunmuştur İsmail Bey Gasprinski hazretleri Bahçesaray ahalisindendir Bundan yirmi sekiz-otuz sene evvel memleketin ahvaline nazar etmiş, bu ahâliyi meâric-i terakkiye sevketmeyi kendine emel, emel-i mahz edinmiş O zaman Kırım'ın Kazan'dan, Kazan'ın Orenburg'dan haberi yok iken aksâm-ı İslâmiye meyânında irtibat bulunmuyorken Tercüman ile Rusya sâha-i vâsiindeki aksam-ı İslamiyeyi birbirine tanıtmış, bunların maarifçe ne kadar noksanı bulunduğunu tefhim etmiş Bir yandan gazetesi ve diğer taraftan kütüp ve resail ile ilkâât ve irşâdâtta devam ile beraber memlekette, tedrisat-ı ibtidâye usulünü yerleştirmiş Kendisi İstanbul'a gelerek, Mısır'a giderek, tedrisatın mahiyetini iyice tedkik ettikden sonra, onu süzerek, bir güzel analizden* [metinde yanlış yazılmıştır, tarafımızdan bu şekilde düzeltilmesi uygun görüldü] geçirerek kendi hemşehrilerine takdim etmiş Rus müslümanları için bir lisan-ı umûmî lâzım olduğunu düşünmüş Zira lisan bir kavmin hayatıdır Her şeyden evvel bu cihete büyük himmetler sarfı iktiza eder Bakmış ki, lisanlar pek muhtelif O kadar milyon halk aynı lisanı tekellüm ettikleri hâlde çokları birbirinin dediğini anlayamıyor; doğrudan doğruya bi's-sühûle konuşamıyorlar Bu muhtelif lisanları ıslâh ve tevhide çok gayret etmiş ve fakat bununla beraber İstanbul'un Osmanlıcasından da ayrılamamış Zira biz lisanı bu hâle getirinceye kadar neler çekdik Nergisîlerin, Veysîlerin şan ve şerefini tevkif ederek biraz da kendi anlayacağımız lisanı söyleyelim dedik Hayli çalıştıkVakıa mümkün mertebe muvaffak olduk, lâkin güç muvaffak olduk Bununla beraber hâlâ bazı büyük kalemlerden çıkan eserleri kiminiz rahatla anlayamıyorsunuz İsmail Bey Gasprinski hazretleri bunu gördüğü için lisanı herkesin rahat rahat anlayabileceği bir surete koymuş; "süzmüş", dediğim bu

Usul-i tedris de böyle Fazlaları çıkarıp eksikleri itmam etmiş Öyle mekatib te'sis eylemiş ki hakikaten miftahü'l-ulûm yolunu tutmuştur

Zanneder misiniz ki bu muvaffakiyâtı bilâ-müşkilât husûl-pezir oldu? Mümkün mü? O saadet kime müyesser olmuş? Bu gayûr zatın da önüne bir çok mevâni çıktı Birincisi kendi içimizden zuhûr etti Bu yolda teceddüdat ve terakkiyatı menfaatlerine mugayir gören bir kısım halk, münanaât edilmez müşkilat çıkardılar; mezahim ihdas ettiler Bunu iktiham hakikaten büyük kahramanlıktır

Sonra orası, bir sene evvel bizim memleketimizi ezen, bâr-ı tazyîkî altında inleten bir hâl ile musâb idi Akvâmın tayakkuzatı bir cinayet idi Lâkin bu gayûr ve dirayetli zât-ı muhterem maksadını icra hususunu öyle bir suret-i âkılânede tertip etmiş ki uğraştığı meselelerin siyasiyata zerre kadar taalluku olmadığını Rusya'ya temin ederek onun pençesinden kendini kurtarmıştır

Bir yandan kendi hemşehrilerinden edilecek mümânaat, diğer cihetten Rusya'nın meslek-i şedid ve mişvâr-ı garibi bu teşebbüsâtı semeresiz bırakmak pek kâbil iken Gasprinski hazretleri, işi ileri götürmeye muvaffak olmuş O kadar ki Kırım, Kazan, Orenburg taraflarından terâkkiyat–ı lisâniye ve ilmiye hakikatten bir süret-i hasene peyda etmiş, her sene yüzlerce tullâb burada tahsil-i maariften sonra giderler, memleketlerinde hizmet ederler

Meslisi şereflendirmek üzere bunların içerisinde birinin ismini zikrediyorum: Fatih Kerimof hazretleri (şiddetli alkışlar) Bu zât Oranburg'da bir matbaa açtı Üstadı bulunan büyük İsmail Bey Gasprinski hazretlerinin peyrevi oluyor

Hatta daha ziyade memnuniyetimizi mucip ahvaldendir Ahiren şu birkaç gün evvel Buhara'dan buraya birkaç efendiler geldiler, otuzbeş seneden beri bu millete hizmetkârlıkla iftihar eden acizleriyle görüşerek bazı mekâtib-i leyliyeyi temaşâ ettiler Alacakları misâl üzere memleketlerine gidip ıslah-ı tedrisata çalışacaklardır O da bu zât-ı muhteremin -İsmail Bey Gasprinski- gayretidir

Diğer cihetten Çin müslümanları daha evvel davranmışlar İsmail Bey Gasprinski hazretlerinin irşâdatından aldıkları misâl üzerine Çin'de güzel bir mektep yapmışlar İçlerinden bir zâtı, Ma'sum Efendi'yi buraya göndermişler Bu zât senelerce burada tetkikâtta bulunduktan sonra şimdi memleketinde tedrisatla meşguldür

İşte bu zat -Gaspirinski- bir taraftan kendi memleketine hizmetle beraber, diğer cihetten de bütün dünyadaki müslümanların terakki ve teâlisini nuhbe-i âmâl edinmiş

[Yaşasın İslâmiyethayret fezâ alkışlar Yaşasın Gasprinski hazretleri şiddetli alkışlar ]

Bundan iki sene mukaddem Mısır'da ilk dâî kendisi olmak üzere bir mü‘temer-i İslâmiyeye, bir müslüman kongresine davet etmiş Mısır'ın bütün ulema-yı fehhâmı, ricâl-i siyasiyesi yani İslâmın erbâb-ı gayret ve hamiyeti bu davete icâbet etmişler Her ne kadar bazı taraflardan bu hareket mucib–i tevehhüm olmuşsa da Gasprinski hazretleri temin etmiş ki siyasiyâtla iştigal yok Zaten bu gayret, bu hareket ictimâî, ilmî, medenî O kongrede İslâmın terakkiyat-ı umumiye-i beşeriyeye mukabil nasıl bir medar-ı tahsil bulunduğunu meydana koymuş İslâmın bir noktaya muhtaç olduğunu isbat etmiş Demiş ki: İslamın bütün aksâmı birbirini tanımalı Hevâyic-i iktisâdîye ve ictimâîyelerini anlamalı Yekdiğere muavenette bulunmalı Bütün milletlerin ilerledikleri şehrâh-ı terakkide onlar da, bütün müslümanlar da büyük adımlarla kat'-ı mesâfe etmeli [Yaşasın âlem-i İslâma hizmet edenler]

Şimdi bu kongre hâsıldır Fakat gerek burada, gerek İran'da kardaşlarımız bir inkilab üzere bulunduğumuzdan, şu yerleşip ahvâl-i tabiîye takarrur edinceye kadar o kongrenin ikinci ictimâı teahhur etmiştir Kongre vardır, nizamnâmesi muntazamdır; neşrolunmuştur Bir müddet sonra o büyük kongre burada da ictima edecek ve şüphe yok ki bütün civanmerd Osmaniyan lebbeyk-zen-i icâbet olacakdır [Paydâr olsun ittihâd-ı efkâr, alkışlar]

İşte gerek memleketin ahvâline ve gerek bütün âlem-i İslâm'a büyük hizmetler etmiş ve muvaffak olmuş olan bu gayretli ve muhterem zât, bu akşam size tedrisât-ı umumiye hakkında tetkikatının neticesini söyleyecek Bu malumâtı bir yere cem'edebilmek hakikaten çalışkan bir adamı yoracak himmetlere vâbestedir Fakat himmetleri dağları yerinden koparacak bu gibi zevât-ı âliye için bu yorgunluklar bî-hemtâ bir zevkdir Bu akşam böyle bir zâtı size takdim şerefiyle kesb-i iftihar ederim [Alkışlar bütün şiddetiyle bir kaç dakika devamdan sonra Gasprinski hazretleri söze başladılar ]



Hazerât! bu akşam bizim Rusya talebelerinin cemiyetine teşrif ve benim olur olmaz sözlerimi dinlemeye tenezzül buyurduğunuz için teşekkür ederim

Ûstad-ı ekrem Ahmet Midhat Efendi hazretleri şimdi buyurdukları lütufda bir söz söylediler: "Büyük İsmail Gasprinski" buyurdular Benim için bu sözü reddetmek vallahi vicdanıma pek ağır gelecektir Fakat tasdikını da yapamayacağım Ben o "büyük" sözüyle ibraz buyurulan teveccuh ve iltifatı başka bir kelime ile tebdil etmek isterim: Bahtiyar İsmail Ben büyük değilim, fakat bahtiyarım

Hazerât! Vaktiyle hükümdarın biri fena hâlde hastalanmış tedavisine son derece gayret edildiği hâlde hiçbir çare bulunamamış Nihayet doktorlar anlamışlar, demişler ki: Bu rahatsızlık bedenî değildir, manevîdir Bunun şifayab olması için ilk elde bahtiyar bir adam bulunmalı, onun gömleğini buna giydirmeli o vakit belki şifayab olur

Her tarafa adamlar gönderdiler, "bahtiyar" bir zât aradılar Fakat mümkün mü? Bulamadılar Nihayet avdet edecekleri sırada yetmiş-seksen yaşlarında bir adama tesadüf ettiler "Buna da bir soralım" dediler, sordular :

- Sen kimsin?

- Ben işte kendi yağıyla kavrulan bir adamım

- Senin bu dünyada hiç bir gamın yok mu?

- Hayır, hiç bir gamım , hiç bir derdim yok

- Demek sen bahtiyarsın?

- Hay hay dedi

Sevindiler, böyle bahtiyarlığını itiraf eden bir adam buldular, bir de ne baksınlar gömleği yok

Bendenizin gömleği var: Ben gömlekli bahtiyar Fakat ne cihetle bahtiyar olduğunu sorsanız size derim ki: benim bahtiyarlığım milletime, pek sevdiğim müslüman kardaşlarıma hizmet etmekliğimdir Her tarafı gezdim, hemen ekser âlem-i İslâmı dolaştım Gezdiğim yerlerde birçok şeyler söyledim İyi mi söyledim, faideli mi söyledim, her ne söylediysem muhatablarım olan hamiyetli ve hakikat-perver müslümanlar kabul ettiler ve tatbik ile âlem-i İslâm faidesini gördü Demek ki âlem-i İslâma velev ki naciz olsun Bir hizmetim, bir sayim geçti ve semere-dâr oldu İşte bunun için bahtiyarım Milletimin doğru sözü kabulde ve icrâdaki istidâd-ı fevkalâdesi beni pek bahtiyar ediyor [ Bahtiyar olsun erbâb-ı hamiyyet alkışlar ]

Şimdi gelelim bahsimize

Eminim ki meclis, bendelerinden pek parlak bir lisan beklemez Ben perişan ve kaba Türkçe söylerim Rica ederim lisanımdaki pürüzlere bakmayınız, asıl manaya dikkat ediniz İbtidâî tahsilden, tahsil-i umumiden ve icmalen mektepden bahsedeceğim

Tarihe nazar edildikte görülür ki bu tahsil- umumî hakkında pek az malumat var Yalnız Avrupa'nın ilm-i tedris hususunda tahsil–i umumî ve mektep hakkında iki rey görüyoruz

1 - Tahsil-i umumînin Luter zamanından, yani Avrupa'da reformanisyonun zuhuru esnasında ortaya çıktığını iddia ediyorlar

2 - Fransa'nın büyük inkilâbına hamlediyorlar

Bu iki fikrin her ikisi bir dereceye kadar haklıdır Fakat her ikisi de tamam değildir Biraz sonra söyleyeceğim zaman anlaşılacaktır Medeniyetin her bir kökü, başlangıcı şark tarafında olduğu gibi tahsil-i umumînin de mekân-ı zuhuru şarkdır Bu fikir şarkda doğmuştur Sonra adım adım ilerleyerek teali etmiştir

En eski zamanlarda da mektep ve tahsil-i ibtidaî mevcut olduğunu tarih gösteriyor Tarihe nazar edilince Hind'de , Çin'de, Babil'de mektebin bulunduğu görülüyor Badehu bu fikir Mısır'dan Yunanistan'a, Yunanistan'dan Roma'ya intikal eyleyerek, sonra da Roma harabelerinde vücut bulan Hıristiyanlık aleminde görülür

Fakat o devirlerde olan mektep ve tahsil-i ibtidâi bizim şimdi anladığımız tarzda değildir Arada büyük fark vardır Ezcümle o zamanlar yazı yazmak ve yazılan şeyi okumak- Çin'de olsun, Hind'de olsun, Babil'de, Mısır'da olsun ahâliye, millete ait bir şey değildir Bu yalnız bir sınıfa mahsus idi, bir imtiyaz gibi idi Öyle mektep ve tahsilin beni âdemin saadetine hizmet eder bir âdet olduğu fikri yoktu Belki ahâliyi istibdâd altında tutmak için yalnız kâhinlere mahsûs bir âlet Pek çok zaman, otuz asır kadar bu hâl devam etti

Çin'de "okumak-yazmak" ahâliyi kullanmak içindi Zaten o vakitler beşer, hukuk-ı insaniyesine malik değildi ki Her taraftan istibdat zincirleriyle bağlı idi Velev ki meşru olsun, istediğini yapamıyor, hürriyete nâil olamıyordu Ahâli kâhinlerin menâfi–i mahsusalarına hizmet eder esirler idi Bütün hâlk bir esaret-i umumiyeye zebûn olmuştu

Hindistan'da da böyle idi İtiyadat-ı diniye ile ahâliyi kullanmak fikri kâhinlerin en birinci vasıta-i tahakkümü idi Daima ahâliyi ezmek için, onların zimâm-ı manevîlerini, akide-i vicdâniyelerini elde etmişlerdi Ahâli okumak, yazmak, öğrenmek hakkından mahrum idi Kâhinler ne derse ona inanacak, kâhinler hangi yolu gösterirse oradan gitmeye mecbur olacak, irade ve ihtiyardan bi-nasib bir sürü hayvan İşte ahâlinin varlığı, hukuku böyle idi

Bâbil'de olsun, Mısır'da olsun hep bu hâl-i esâret hüküm-fermâ idi

Yunanistan'a gelince,orada cüzî bir tagayyür görürüz Isparta'da her ne kadar bu hâlde idiyse de Atina'da mektep ve tahsil başka türlü idi Okumak ve yazmaktan başka biraz da terbiye-i fikriye matlabı var idi

Mamafih, burada da okumak, yazmak bir sınıfa mahsus idi O derecede ki o sınıftan hariç bir kimsenin kalem alması memnu' idi Hatta esnaftan yahut tacirden birinin kitap okumak arzusunu izhar etmesi günah-ı kebairden addolunurdu

Tâ onaltıncı asra kadar her tarafta bu hâl devam etti Bu hususta müstesna olarak yalnız eski Yunanı görüyoruz ki, orada yazdırılmakla iktifa edilmeyip biraz da malumat vermek, şakirdanda terbiye-i fikriye husule getirmek matlabına hizmet edilirmiş Fakat maattessüf din nazariyeleri Yunan'a işlenmiş olduğundan o güzel mektepler yavaş yavaş münkarız olmuş

Okuyup yazmak sanatının intişarı pek yavaş yavaş olmuştur Bu betaete şüphesiz okuma yazmanın güçlüğü de sebep oldu Filhakika o mıh yazısını öğrenmek kolay bir şey değildi Bununla beraber o güç tahsili güzel kullanmışlardır Bu güç yazı ile idi ki, ilm-i heyetle hayli terakkiyat gösterdiler

Mıh yazıları, dedim Şüphesiz ekseriniz işitmişsinizdir, Bâbilin mıh yazısı en eski yazı addolunur Cümle yazıların esası gibi kabul olunmuştur Beş-on sene mukaddem Mogolistan kıtasında o granit kayaların üzerlerinde bir çok yazılar, nakışlar keşfolundu İlm-i elsine uleması bunları görüp ne olduklarını anladılar ve bunlara "Arhun" namını verdiler Şekilde, tertibatta o Arhun yazılarının Babil yazılarıyla münasebeti olduğu zahir oldu ve bazı ulemanın zannına göre Babil'den mukaddemdir

Malum ya Türkler birçok vakitler âlem-i medeniyette çobanlık, çiftçilik ve her daima çapulculuk ile mahkûm olmuş bir millet idi Şimdi tarih ve âsar-ı atika bize açıyor, gösteriyor ki, o çobanlar, o çapulcular âleme en ibtidâ yazıyı vermişler Rahmet o çobanlara [alkışlar]

Her nasılsa okumak yazmak sanatı Yunanistan'dan Roma'ya geçti Çiçeron'un tarihine ve itikadına göre mektep öyle bir yerdi ki, yazmak ve okumak orada tahsil olunurdu

Sonra Roma münkariz oldu Harabeleri üzerinde Hıristiyan cemiyeti vücut buldukta her ne kadar eski Yunan'ın illeti bunlara da intikal eylemişse de ruhban tarafından yazıya olan ihtiyaç takdir edildiğinden, tahsil kabul olunarak bir hayli mektepler teşkil ettiler Onun için manastırlarda bir hayli tesisat vücud buldu Maahaza onlar da bir sınıfa, kilise ehline mahsus bir şey idi Ahâlinin bundan istifadesi yok idi

Kurûn-ı vustanın son devrinde Avrupa'da katolik âlemi büyük bir inkılaba düçar oldu Luter birçok âdâtı protesto etti ve ayrıca bir din yani Protestan mezhebini meydana çıkardı Bu mezhebin tevassuu ve terakkisi lâzim idi Bu da ancak yazmak ve okumakla hâsıl olacağı şüphesiz idi Bunun üzerine mektep işi beş-on adım ileriye atladı Fakat yine mahdut dairede kalmıştı

İşte hazerât! Bu söylediğim otuz asırlık tarihçenin fihristi gösteriyor ki bundan üçyüz, dörtyüz sene mukaddem tahsil-i umûmî ilminden istifade etmek ciheti, tenevvür eylemek fikirleri gayr-ı mevcut idi Şu hâlde bu fikrin mebdeî, menba-ı mebzulü neresidir?

Çin milleti eski nizamcılığa, Hintliler hizmet ettikleri gibi Mısırlılar da ticarete, Yunaniler sanayi ve felsefeye, Romalılar da intizam ve kanuna hizmette bulundular Fakat mektep işi yani ilmi mağaradan çıkarmak, yalnız bir sınıfa mahsus olan her şeyi umuma vermek Bu da Türk çobanları âleme yazıyı bağışladıkları gibi -Arabistan çobanları tarafından çıkarılıp âleme, âlem-i medeniyete bahşedilmiştir [Alkışlar]

Dikkat buyurun! O Arabistan çöllerinde, vadilerinde tanin- endaz-ı yakazat olan icaz-nüma sadâ-yı hakikat, o nurânî teklif neydi?

Cümleniz okuyacaksınız İlim cümlenize farz olmuş Beşikten mezara kadar ilmi arayacaksınız Her nerede ise gidip alacaksınız Devr-i İslâma gelinceye kadar ilim, tahsil-i umûmî mağaraları içinde mahbus idi O cevâhiri ka'r-ı zulmetinden saha-i vücuda çıkaran, âlem-i medeniyete bahşeden İslamiyettir ve müslümanlardır

[Yaşasın İslamiyet pek şiddetli ve birkaç dakika devam eden sürekli alkışlar]

Tahsil-i umumiye ettikleri hizmeti söyledim Bu Türk ile Arabın refikliği, yoldaşlığı daha devam ediyor Yayan yürüyerek dünyanın bir cihetinden diğer cihetine giden ilim neşreden Araplar idi O Arapların getirdiği ilimleri okumak için medreseler inşa edenler Türklerdir Araplar Çin'den kâğıd getirdiler, Avrupa'ya verdiler Onlara rahleler yapanYine Türklerdir [Yaşasın Araplar ve Türkler alkışlar]

Arap, Türkonlar büyük isimlerdir Beyinlerinde de iki büyük işçi olacaklarına hiç şüphem yoktur [Alkışlar ]

Bu söylediklerinden hoşnut olduğumuzu görüyorum

Fakat şimdi maatteessüf söylemeye mecbur olduğumu bazı şeyler hoşa gitmeyecektir Müslümanlar o kadar nuranî almış oldukları o emri lüzumu derecesinde ifa etmediler Çalıştılar, ulumu ilerlettilerse de vazifemiz olduğu dereceye getirmeyi Avrupa'ya bıraktılar Onlar bizim kaidelerinimizi tamamen tatbik ettiler ve bu sâyede şimdi bizi taht-ı esârete aldılar Biz çalışırız, hammallık ederiz, onlar rahat ederler Bizden kırk paraya aldıkları her şeyi hüner ve sanat sayesinde kırk kuruşa yine bize satıyorlar Biz de insanız, onlar da insan Biz de geçiniriz, onlar da geçinir Ama aradaki farkı siz takdir edin [sükût-ı hazin]

[Meclisin evvelki neş'e ve şetareti şimdi derin bir ye'se munkalib olmuştu Mazisi bütün şan ve şereften ibaret bir kavmin böyle acı hakikatler karşısında müteessir olmaması kâbil değildi Bizim hâlimizden hiç bahsetmeye gelmez Biz müslümanlar böyle ecdadımızın mehasinini tâdât ile mecd ve şeref hülyaları içinde imrâr-ı hayat ederiz Fakat hakikat daima böyle acı hitaplarla bizi hazin sükûtlara, derin yeislere düçâr edecektir Bir zamanlar bütün cihan-ı medeniyete marifet ve san'at neşreden o kavmin ahfâdı bugün her şeyden mahrûm olursa bu hitaplar karşısında lâl ü ebkem, vakfe-gîr-i elem kalmaz mı?

Bu kangren olmuşceriha üzerinde neşterini yürütmek iyi olamayacağını hemen takdir eden tabib-i dekayık-bîn burada kesmek mecburiyetiyetini hisseti Beş dakika istirahat talebiyle çekildi Biraz sonra yine o sevimli çehre bütün enzârı bir noktaya toplamıştı]

Hazerât! Demincek demiştim ki eski zamanlarda kadınların okuması tahrim edilmişti Eski Yunan'da yalnız kız çocuklara mahsus mektepler var imiş Eski zamada mektepte kızları okutmak veya kıza lâzım olan yolu göstermek ibtida İran'da görülmüş Bunun İran'ın şerefine aid bir şey olduğunda hiç şüphe yoktur

Sonra bu mektepler hakkında efkâr ve nazar değişmiş ve böyle pek çok asırlar geçmiştir Fakat her hangi milletin ruhunda bir hâl var ise inkilâbât-ı asır ile o unutulsa da yine bir gün bir alâmeti zuhur edecektir Çünkü ruhtur Geçen asrın ibtidaî rubunda ma'lumumuzdur ki İran'da yeni bir mezhep çıkmıştır Bunun neden ibaret olduğunu bahsetmek programımıza dahil değildir Fakat şu hareket içerisinde nazar-ı dikkate alınacak bir şey var Bu da o hareket-i akliye, ruhiye, mezhebiye Her ne desek bir derece caizdir İçinden bir kız zuhur etti Ekseriniz işitmiştir Bu "Hırretü'l-ayn" denen civan kız kadınların tahsilini tabiî görerek bu hususda teşebbüsatta bulunduğu için kurban gitti

Bu "Hırretü'l-ayn) zannederim eski İran'ın ufacık bir timsali–i ruhudur İran dince kardaşımızdır Arada revabıt vardır Çünkü bir kere şarklıdır, sonra ekserisi Türktür Demincek ne dedimse İran'a da aittir

Burada şarkdan geçelim; gelelim vaktiyle şakirdimiz, bugün muallimimiz alan o müterakki Avrupa'ya: tahsil-i umûmî ve mektep teşkîline inkilâb-ı kebir bâis oldu diye ortaya atılan fikir bir dereceye kadar doğrudur demişler Vakıa Avrupa'da tahsil-i umumî Fransa inkılâbından sonra başlamıştır O inkılabla ilân olundu ki müsâvat, hürriyet cümle için câridir O zamanda tabiî tahsilde cümlenin hakkı oldu Ondan sonra Avrupa okumaya ve semerâtını iktitâfa başladıTafsilâta girişecek olsak sadedden çıkarız Onun için muhtasar olarak yalnız Avrupa mekteplerinin ibtidailerinden bahsedelim

7 den 14 senelerine kadar çocuklara mahsus çocuk bahçeleri filanlar var Fakat bunlardan da bahsetmeyeceğiz Çünkü bunların tatbiki bizim için şimdi mümkün değildir Onun için bugün şarkda taklidi mümkün olanlardan bahsetmek isterim

Avrupa mektepleri (Köy mektepi ) ve ( Şehir mektebi) olarak iki büyük kısma münkasımdır Ondan da maadâ o mekteb–i ibtidâîler proğram ve derecât itibariyle üç kısımdır

1 - Adî ibtidâi mektepler

2 - Mutavassıt ibtidaî mektepler

3 - Bir de âli ibtidaî mektepler var ki programı, okuyan şakirdi mükemmel, münevver, malumatlı çıkarmaktır Fakat onlar çok pahâlıdır Onları tatbik pek güç Onun için tafsilata lüzum görmem Bahsedeceğim âdi köy mektepleridir Bunların programı her yerde bir değildir Birbirinden farklıdır Fransa' da bir türlü Almanya'da bir türlü İngiltere'de bir türlü Bunlardan da vazgeçerek umumî hâllerini söyleyeceğim

Umumî proğramları din ve mezheplerini öğrenmek hisabı akıl kaymamak için mümkün derecede mükemmel bilmek, millî tarihlerini, muhtasar tarih–i umûmi, millî coğrafyaları, muhtasar umûmî coğrafya, her sene tedrici bir sürette ulûm–ı tabiîyeden bir parça lâzım gelen mâlûmat

Avrupa mekteb–i ibdtidaîyesinden proğramında münderic dersleri okuyarak ihmal edip çıkan delikanlı okumaya heves ile her okuduğunu anlamaya bir istidat peydâ etmiştir Çıktıktan sonra istifâdesine aid ne görse bir cihete çalışır

Bir hâl daha var Her nekadar maksat temin–i matlab ve tenvir–i efkâr ise de dünyalıkça da güzel efkâr nazar–ı dikkate alınmış, binaenaleyh sanatlarda gösterilir

Öylece bir cihetten efkâr–ı medeniyeye hizmet ederler, diğer cihetten ahval–i ictimâiye ve iktisâdiyeye medar olurlar Fakat mektepleri bu hâle getirmek için büyük bir ikdam ve uzunca bir devam ister

Bu husustaki terakkiyatın Avrupa'da ne derece olduğunu açık açık göstermek için bir miktar mâlumat– ı istatiskiye vermek lâzım Bilirim Bu da sizin zihninizi yoracak ve zapt edilmesi müşkil olacak Fakat tafsil etmeyerek en mühim aksamı arz edeceğim İstatislikler en sahih bir malumattır ve farkı nisbeti pek açık gösterir Bugün bir fen hâline giren istatistik malumatına her zaman ve herşeyde ihtiyaç vardır Bunun için bunları söylemek mecburiyetinde bulunuyorum Hem Avrupa'nın on sene evvelki istatistiklerini söyleyeceğim Avrupa' nın daha o zaman ki hâliyle bizim hâl–i hazırımız arasındaki farkı anlamak için Hâlbuki bu son on sene zarfında terakkiyatı yakında neşrolunacak istatistiklerinden tedkik ederek gördüğünüz zaman büsbütün hayret edeceksiniz

Benim elime hemen bu geçtiği için bir kaç rakamı kaydettim Nazar–ı intibahı açmak için bu da kâfidir

Nüfus–ı Umumiye Köy ve Şehirde Mikdar-ı Mektep Mikdar-ı Talebe Maarif Tahsisatı Kaç Nüfusa Bir Mektep Senelik Maaş-ı Muallim

İngiltere: 40,000,000 40,000 7,500,000 13,000,000 975 100-120 lira

Almanya 57,000,000 57,000 8,000,000 16,000,000 900 60-80 lira

Macar[istan] 16,000,000 17,000 2,300,000 1,200,000 820 30-40 lira

Finlandiya 2,500,000 3,000 57,000 300,000 833 40-50 lira

Romanya 6,000,000 3,800 250,000 -- 795 30-40 lira

Bulgaristan 3,500,000 4,000 280,000 150,000 762 50-60 lira

Bunlardan İngiltere ve Almanya birinci derecede, Macar ikinci derecede ötekiler de küçük devletlerin bütçeleridir

Şimdi Memâlik–i Osmâniye mekteplerinden söz söylemek lâzım Fakat teessüf ederim aradım, mekâtib–i ibdidâîyeye dair malumat–ı lâzime ne Avrupa mecmualarında bulabildim ne de bizim maarif salnamesinde Bunun için bu hususda size kati malumat veremeyeceğim ve zaten bu hususta sizin malûmatınız benden daha ziyadedir

Şimdi Memâlik–i Osmaniyede Mekteb –az mı çok mu her ne ise gerek çokluk, itibariyle ve gerek program itibariyle Avrupa'ya nisbetle mektep peyda etmek için ne lâzımdır hesap edelim Ne kadar lâzım ise mevcut olanlarını tenzil edelim Bakisini vücuda getirelim Avrupa'nın bugünkü derecesine birden bire varamayız Yalnız ona doğru yürüyelim de şimdiki ahvâlimize göze ıslah ve teksir–i mekâtip edelim ve–tahsil–i umûmiyi yoluna koymağı düşünelim Bunun için ne tedabir lazımsa îfâ edelim

Memâlik–i İslâmiyede ne kadar nüfus olduğunu bilemem Akvam–ı gayr–ı müslimenin mektepleri mükemmel olduğundan onlardan bahsetmeyerek tahminen akvam-ı müslimeyi yirmi milyon addedelim Belki ziyadedir Avrupa'da olduğu gibi yediyüz sekizyüz âdeme bir mektep çok görelim Bin nüfusa bir mektep isabet ettirelim Bu hâlde yirmibin mekteb–i ibdidâi lâzım

Bakalım, iyice teftiş ve tedkik edelim Güzelce anlayalım Eğer meselâ 15000 mektep varsa beşbin zammedelim Eğer üçbin varsa 17 bin zammedelim

Maaşlara gelince, İngilizler gibi altıyüz lira vermeyelim Hocalarımızı ehl–i kanaat addedelim, ellerini öpelim, rica edelim, az para ile bizi okutsunlar Herhâlde bir muallim lâakal 36 lira almadıkça okutamaz Bunu da tahmin edelim 36 liradan 20 bin için 720 bin lira lâzım En ekalli dörtbin talebesi bulunan muallimler lâzım Her hazırlıklı muallimler olmalı [Alkışlar]

Sonra ikişer yüz talebe 20 darülmuallimin lâzım Her bir darülmuallimin için vasatî olarak hesap edelim 1500 lira sarfiyat lâzım ki yirmisi için 30 bin lira lâzım

Mektepleri açtık, muallimleri tayin ettik, şimdi kitap lâzım Her mektebe bir kütüphane lâzım ara sıra talebe kütüphanelerdeki şeyleri okurlar, bunun için her mektebin büyük, küçük bir kütüphanesi olmalı İşte bunlar tertip okunduktan sonra mekteplere nezaret lâzım Bunların harcırahları da var İşte bütün bunların yükünün bir milyon liraya baliğ olur Çok para fakat hiç ürkmeyiniz Hem çokdur, hem değildir Tekrar ederim ürkmeyiniz Çünkü size Rusya müslümanlarını misal getireceğim Onlarda bir çok noktalardan size benzerler Bir kere akçesizdirler, geride kalmışlardır Bunların tecrübesini size arz edeyim:

O vakit bir milyon lira çok görünmeyecek Buhara, Hive Hanlığı ayrılınca Rusya'nın taht–ı idaresinde17 milyon müslüman kaldı Bu 17 milyon müslümanın istatistik ile kaydolunan mekâtibi oradaki idare–i ruhaniyemize tâbidir Mektep, cami, medrese hep idare–i ruhaniye tarafından kaydolunmuştur 5640 mektep mevcuttur Asya–i vusta idare-i ruhaniyeye tâbi değildir Orada tahminen laakal dörtbin mektep vardır Cümlesi 9600–10000 kadardır [Kız mektepleri bundan hariçtir Volga nehri boyunda ıslah edilmiş üçyüz kız mektebi vardır Kırım 'da da islah edilmiş iki üç mektep var Volga'da üçyüz mekteple iftihar ederim] Kız mekteplerini hesaba idhâl etmiyorum, bahis sade olsun diye Bu mekteplerde 650 bin erkek okuyorlar 9600 mektebin üçbini ıslah edilmiştir Bakisi eski usül üzere idare olunur Onlar işte evvela bir müddet elifbayı görür, sonra amme cüzlerini, sonra da Kur'an– ı Şerifi de bir iki sene okur İşte bu kadar Yazı yok, ilmihâl yok, hesap yok, eski usul ve mektepler budur O, üçbin ıslah edilmiş mektepler, Onlar ötekilere nispetle çok yukarıda; proğramları : Türkçe, fakat sade okunup yazmak, ilmihâl, hesap, hesapdan amal–i erbaa ve mualimin iktidarı var ise biraz daha ilerisi Sonra muhtasar umumî coğrafya, muhtasar tarih–i umumî, ayrıca tarih–i İslam, ilm–i iktisad ve ilm–i eşya ve ulûm –ı tabiadan biraz malumat

Müddet– i tahsil iki yıl Azıcık malumatı olan muallim, iki senede talebeyi çıkarır Usulsuz olursa üç sene devam eder

Şimdi gelelim mekteplerin sarfiyatına: Ne ile bunlar idare olunur? Üçbin ıslah edilmiş mektep180 bin lira ile idare okunur Ama bu hazineden değil, belki vaıif olarak, şakır şakır milletin ceb–i hamiyetinden çıkıyor [Alkışlar Yaşasın Rusya müslümanları] Baki kalan 6100 mektep için 210 bin lira sarf olunur Mecmuu 390 bin lira eder Öte beri masraflarlar dahil olursa şüphesiz 350 , belki 400 bin lira vermektedir Ve bunun da hiç kimse tarafından ağırlığı duyulmamaktadır [Alkışlar] Lâkin 1750 nüfusuna bir mektep isabet eder Demek ne lâzım? Evvela 15 bin mektep olacak, şu hâlde beş altı bin mektebe daha ihtiyacımız var Muallimlere isabet eden maaş yeni usul 40, eski 25 lira kadardır

Şimdi mekâtib–i ibdidâiyeyi Memalik –i Osmaniyede çoğaltmak ve programlarını ıslah için lâzım olan bir milyon liradan bahsedeceğiz Müsaade ederseniz beş dakika daha istirahat edelim

Şimdi rüfeka ile görüşüldü Bir zattan aldığım malumâta göre Memâlik–i Osmaniyede 40-42 bin mektep–i ibdidîi mevcut imiş Çok şükür Çok memnun oldum Diğer bir malumata göre de mevcut mekteplerin adedi kırkbinden çok aşağı imiş Bu iki malumatın her ikisi de doğrudur 42 bin mektep var deniyor, evet olabilir, fakat zannederim maatteessüf isimleri mevcut Hakikaten mektep namına şayan olanları varsa, herhâlde 42 bin mevcut ise iş biraz sadeleşir Hiç yoktan bina etmek başkadır, usulsüz ve fakat mevcut mektepleri ıslah yine başkadır

Mevcut olduğu takdirde en ziyade dikkat edeceğimiz nokta , onların noksanını ikmal etmektir Eminim ki binaları da biraz tamir ister Çünkü hayvanlar gibi ahırlar içinde toplanıp okutmak şanımıza ve hatta imanımıza elvermez Herhâlde çok ise de ıslahı için o dediğim milyon ve belki daha ziyadesi lâzım olacak İster hükümet marifetiyle cem ve sarf olursun, ister millet vasıtasıyla Verecek yine millettir İnkâr olunmaz, fakiriz Kârımız, kesbimiz azdır Binaenaleyh her beş paramız bir kıymeti haizdir Bu hâlde o (bir) kuruşu severek verdirmek için muallimlerin harekât ve tedrisatında faide görülmeli

Üçbin mektebi ıslah ederek ikiyüzbin lirayı kendi kendiliklerinden tedârik esbabına bakalım Eski usul mekteplerin çocukları beşbuçuk, altı, yedi onüç yaşına kadar gel git ömür zayi eder; geçirirler Eski mekteplerde yedi sekiz senede istihsal olunamayan malumatı yeni mekteplerde iki, nihayet üç senede kesbettiler Bunu görünce ahâli verince verdiler Yeni mekteplerde kaidedir: Her bir çocuk haftada bir ruple verir Haftada yirmi para veren ahâli haftada dört beş kuruşnasıl verebildi? Semere gördüğü için Bu terakki ne sayesinde oldu? Bir derece programın ıslahı ve elifbanın az vakkitte elde edilmesi sayesinde ki, bendeleri onu tertip etmiştim Daha âlâ elifbalar mevcuttur Bu babda iki türlü usul istimal okunur

1 – Tedricî, 2 – Savfî

Tedricî demekten maksad, elifbanın hepsi harakesi mütebeddiye birden gösterilmemek Çocuğa evvela üç harf gösterilir: elif–be–te Bununla yazmak ve okumak ameliyatına başlanır Bu üç harf birkaç türlü okunur Mesela:bat, tab, baba, bat, eb, et, tata,Cümlenize pek aşikârdır ki bir anda otuz kırk türlü hurufu zaptetmekten ise üç harfi zaptetmek elbette daha kolaydır

Üç harf ile yazıp okumak sanatına giren çocuk bir kaleyi fethetmişgibi sevinir Vakıa da öyle olur Çoçuklar bir kere lezzet aldı mı sonra bizden evvel koşarlar

Bu üç harfi belleyince sonra bir harf daha zammolunur Bunu da zapteder Çocuk böyle bir şey öğrenmeye başlayınca akşam sevine sevine pederine koşar, böyle tedricen elifba gösterilir Kırkbeşgün içinde ikmal edilir Tamam olduğu gün çocuklar kaba Türkçe yazarlar okurlar Bu kırkbeşgün usulsüz bir talim ile olursa elli altmış güne varır Bu işte tetricen elifbayı göstermekten hasıl olan bir muvaffakiyet

İkincisi ise usul–i savtiyedir Şimdiki buradaki usulüne göre hoca efendi diyor:

– Bu "elif" çocuk da "elif"

Hoca efendi: Bu "be" çocuk da "be"– Oku bakalım şimdi!

– "Elif be"

– Hayır öyle değil "âb"

Çocuk şaşar kalır Ne münasebet? "Elif "ile "be" bir yere bittabiî gelince "elifbe" olur Neden "âb" olsun?

Çocuk bu hususta pek haklı "Elif" [ | "e"] insanın ağzından çıkan savtın biridir Hakeza " :be" de öyle "Elif"in "e", " "nin de sâkin olarak "be" olduğu gösterilirse, sonra ikisi bir yere gelince çocuk "elifbe" diye okumaz Çünkü "elif" ne demektir, bilmez o Onun bildiği " :e"dir Sonra ( "be" ) de bilmez Belki sâkin olarak ( be) sedâsını yalnız bilir Şu hâlde yan yana gelince "âb" der Kezalik () te'yi ("te") olarak işitmemiştir Belki " ât" ın nihayetindeki gibi sâkin olarak "te" bilir Yalnız o savtı bellemiştir Binaenaleyh " " ile " " yan yana gelince "at" okur da "elif-te" okumaz İşte böyle yalnız melekesi ve kulağı ile okur, yazar Hıfzı ağırlaştırmaya hacet kalmaz Bu, bittecrübe görülmüştür Yeni usulde olan mekteplerde muvaffakiyeti göre göre az zamanda mektepler 10 bin kilometre yeri geçip gitti Hep bu usülün suhületi sayesinde Ve öyle görülüyor ki on beş sene zarfında dokuz on bin mektebin umumu böyle olacak

İşte bu tecrübeye arka vererek ekser Memalik–i Osmaniye'de mektep işine ve idaresine tamamen aşina olanlar önayak olursa bir sene içinde ne kadar mektep varsa cümlesi ıslah edilecektir

Muallim yetiştirmek için kolay var Rusya muallimlerinin cümlesi bir mektebden neş'et etti Bir muallimin geldi:

–Bilâ ücret öğretilecek dedin, fakat yalnız şu şartla ki öğrendikten sonra fi-sebilillah iki muallimi öğreteceksin ve ona da ayniyle bu tavsiyede bulunacaksın Böylece birbirinden öğrenerek bir muallim iki oldu; iki dört oldu, dört sekiz oldu ve Türkistan'a kadar sirayet etti [Alkışlar]

Bu uzunca söylediklerimi kısaltayım: Eğer millet görse ki mektep bir şey öğretiyor, mektep çocuğun vaktini zayi etmiyor O vakit para kaygısı, kasaveti hiç olmaz Bir milyon büyük paradır Yirmi milyon ahâli, istatistik kavaidine göre dört milyon aile demektir Bir milyon lirayı dört milyon ocağa taksim edin Bu taksim acaip bir hesap gösterir Bir milyon lira yüz milyon kuruş eder 40 milyon ocağa taksim edince 25 kuruş düşer Yevmî 2 buçuk para eder Rumeli'de olsun, Anadolu'da olsun hiç bir adam tasavvur olunabilir mi ki ikibuçuk parayı vermesin Beş para ile iki milyon hasıl lira olur

Bizler ki okur, yazar milletin sayesinde yaşıyoruz; bizlerin borcumuzdur onlara bildirmek, onları müstefid etmek Bizde o amelî ve umumî himmet olursa millet o beş parayı, on parayı her zaman seve seve verecektir [Alkışlar]

Bahsin nihayetine gelindi Benim pek kavi itikadım vardır Eğer teşşebüs edersek, cidden arzu edersek ve kendi bilmediğimizi ehlinden istişâre etmeğe tenezzül edersek bizim mekteplerimizi pek az zamanda ıslah edilecektir

Sözümden anlaşılmasın ki maarif nezareti var da bir işe yaramaz Hâşâ, fakat bunu da her vakit doğrudan doğruya gözüne bakaraktan, gözünü yummayaraktan derim ki: İngilizler gibi, Almanlar gibi mektep ve tahsilin ehli değiliz Kendi tasavvurumuzla iş görmeye muvaffak olamayacağız Onların üç yüz senede yaptığını biz, beş on satırla üç beş günde yapamayız Oradan ne alırsak vakit kaybetmeyerek alalım Böyle olursa bilcümle mekâtib–i islamiye Avrupa derecesine gelmek yoluna girecektir

Artık hazerât! Kaba kaba laflarımızla sizi taciz ettim Fakat dilimi dinlemeyiniz, gönlümden çıkan sadaya bakınız [Şiddetli ve uzun alkışlarla saat üç buçukta meclis nihayet bulundu]


*) Alındığı yer: Kardaş Edebiyatlar, Ekim-Aralık, 1995, Sayı: 33, s 12-22) (Bu Konferansın aslı Sırat-ı Müstakim dergisinde yayınlanmıştır Konferansı dinleyen Eşref Edip Bey, İsmail Gaspıralı Bey'in konuşmasını yazıya geçirmiş ve Sırat-ı Müstakim'de yayınlamıştır Oradaki metin Arap harflerinden çevrilerek, yeniden Kardaş Edebiyatlar'da yeniden yayınlanmıştır

İsmail Gaspıralı, Konferans, Sırat-ı Müstakim, (I Kısım), 19 Recep 1327 / 1909, Sayı: 48, s 345-346; (II Kısım), ("Konferans: Tedrisat-ı Umumiye Hakkında" ismiyle) 26 Recep 1327 / 1909, Sayı: 49, s 359-364)


Meslek: siyaset adamı

Alıntı Yaparak Cevapla

İsmail Gaspıralı Kimdir, İsmail Gaspıralı Hayatı, Biyografisi (1851 - 1914)

Eski 06-23-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İsmail Gaspıralı Kimdir, İsmail Gaspıralı Hayatı, Biyografisi (1851 - 1914)



İsmail Gaspıralı Kimdir, İsmail Gaspıralı Hayatı, Biyografisi (1851 - 1914)


Türk dünyasının büyük düşünce adamlarından ve reformistlerinden biri olan Gaspıralı İsmail Bey, Kırım Harbi (1853-1856) bütün şiddetiyle devam ederken, Bahçesaray'a iki saat mesafedeki Avcıköy'de dünyaya geldi Babasının doğduğu köye nisbetle Gaspirinski (Gaspıralı) lâkabını alan İsmail Bey'in çocukluğu, Kırım Türk kültürünün beşiği olan Bahçesaray'da geçmiş ve bu şehir, onun ruhunda, sokakları, camileri, evleri ve özellikle Hansarayı ile, silinmez İzler bırakmıştır
Henüz on yaşındayken Akmescit lisesine gönderilen İsmail, orada İki sene kaldıktan sonra Varonej şehrindeki askerî okula nakledildi Daha sonra Moskova Askerî İdadisi'ne gitti
Gaspralı bu dönemde en çok etkisinde kaldığı olay Ruslar’ın özellikle Türk karşıtlığından beslenen Panslavizm politikalarıdır Genç İsmail buna karşı tepki koymak istemektedir Bu yüzden okuldan ayrılmıştır
Okuldan ayrılan Gaspralı Zincirli Medresesi’nde Rusça öğretmeni olarak göreve başladı Bîr buçuk yıl kadar süren bu görevi sırasında, bol bol okuyarak Rus edebiyatı ve fikir akımları hakkında esaslı bilgiler edinen İsmail Bey, bir yandan da Rus basınını takip ederek politik gelişmeleri ve Rusya'nın içte dışta izlediği politikayı daha İyi kavramaya çalıştı İleride kafasını çok meşgul edecek olan "sosyalizm" hakkında da hayatının bu döneminde epeyce bilgi edinen Gaspıralı, 1869 yılında maaşı 600 rubleye çıkarılarak Yalla'da Dereköy mektebine tayin edildi, burada da iki yıl kaldıktan sonra, Bahçesaray'a dönerek yeniden Zincirli Medresesi'nde Rusça dersleri vermeye başladı
Gaspıralı, o zamana kadar kafasında teşekkül eden "yenilikçi" fikîrleri ilk olarak Zincirli Medresesi'nde uygulamaya çalıştı, talebelerine, asıl görevi dışında "usul-ü cedid" (yeni metod)'le Türkçe dersleri verdiği gibi, medreselerde uygulanan "skolastik" eğitim tarzını da eleştirmeye başladı Fakat bu metod ilk başlarda tepkiyle karşılandı
Gaspralı’nın en büyük hedeflerinden biri İstanbul’a gitmekti İstanbul’a giderek zabit olmayı istiyor fakat yarıda bıraktığı eğitimin buna engel olacağını düşünüyordu Bu sebepten dolayı da 1871 yılında Paris’e giderek yarıda kalan eğitimini tamamladı Gaspıralı, 1874 sonlarına kadar Paris'te kaldı
İsmail Bey, Paris’ten İstanbul’a gitmiş fakat bir türlü ideali olan memuriyeti yapma fırsatı bulamamıştı Yazarlık hayatı da bu dönemde başladı Zabitlik hayalinin gerçekleşemeyeceğini anlayınca, 1875 kışında Kırım'a dönen Gaspıralı, 1878'de Bahçesaray belediye başkanlığına seçilinceye kadar başka hiç bir işle uğraşmadı, sadece okudu ve milletinin hayatını inceledi
Gaspıralı İsmail Bey, 1878 yılında Bahçesaray belediye başkanlığına seçildi; bu görev sayesinde düşündüğü bazı yenilikleri gerçekleştirebileceğini zannediyordu, ne var ki önüne yine bazı engeller çıktı Belediye başkanı olarak görevlerini -bütün imkânsızlıklara rağmen-yerine getirmeye çalışırken, aslı misyonunu da hiç unutmayan Gaspıralı, 1879 yılında, bir gazete çıkarmak için Rus hükümetine müracaat ettiyse de, bu müracaatı reddedildi Fakat o, mutlaka yayın yoluyla milletine hizmet etmek istiyordu 1881 yılında, "Genç Molla" müstear adı ile, ileride kitap olarak da yayınlanacak olan "Russkoe Musulmanstovo" (Rusya Müslümanları) başlıklı makalelerini yazarak Akmescit'te çıkan "Tavrida" gazetesinde yayınlandı
Gaspıralı, izin alamamasına rağmen, gazete çıkarma fikrinden asla vazgeçmemiştir Bunun için, zemin yoklamak amacıyla, 1881 yılından başlayarak "Tonguç", "Ay", "Güneş", "Yıldız", "Mir'at-i Cedid" gibi çeşitli adlarla küçük risaleler yayınlamaya başladı Ne var ki, Rus sansürü, bu risalelerin yayınını, adlan başka olsa da gazete hüviyeti taşıdıkları gerekçesiyle çok geçmeden yasaklayacaktır
"TERCÜMAN"
Gaspıralı, bir gazete çıkarabilmek için tam dört yıl mücadele verdi, defalarca Petesburg'a giderek müracaatlarda bulundu ve nihayet 1883 yılında, Türkçe kısmı aynen Rusçaya da tercüme edilmek şartıyla "Tercüman-ı Ahval-i Zaman"ı yayınlama iznini kopardı Adını Şfnasi'nin İstaNbul'da çıkardığı "Tercütman-ı Ahval"dan alan bu gazetenin Rusça adı da "Perevotcik" olacaktı Zühre Hanım'ın ziynet eşyalarını ve annesinden kalan kıymetli elbiseleri satarak elde ettiği paraya, 300 ruble kadar abone parasını da ilave ederek eski bir makine ve bir miktar hurufat alan Gaspıralı, ilk nüshayı 10 Nisan 1883'te çıkardı
Türcüman,Rusya'da çıkan ilk Türk gazetesi değildi, ama yaygınlığı ve oynadığı rol bakımından en önemlisiydi 1903 yılına kadar haftalık, 1903-1912 arasında haftada bazan iki, bazan üç defa, Eylül 1912'den sonra da günlük olarak tam 33 yıl yaşadı ve 1916 yılında kapandı
Küçük boyda dört sayfa olarak çıkmaya başlayan Tercüman çok geçmeden, devrin şartlarına ve okur yazarlık oranına göre çok yüksek sayılabilecek tirajlara ulaştı Kafkasya, Kazan, Sibirya, Türkistan, Çin, hatta İran ve Mısır'da satılan Tercüman'ın büyük başarısı, Gaspıralı'nın sadece Rusya Türklerinin değil, bütün müslümanların meseleleriyle yakında ilgileniyordu Bu aynı zamanda Dilde birlik fikrinin hayata geçmesi aynı dilin kullanılmasında önemli bir misyon yerine getirilmesi anlamına geliyordu
1905 bunalımından sonra Kazan'da, Kafkasya'da, Türkistan'da ve Kırım 'da yayınlanan 35'ten fazla gazete ve dergide, çok sayıda hikâye ve romanda "Gaspıralı dili" kullanılmıştır
MÜSLÜMAN İTTİFAKI
Tercüman gazetesi sayesinde geçmişte hayali olan Dilde birlik fikrinin yanısıra usu-ü Cedid okulunu da oluşturan ve yaygınlaştıran Gaspıralı İsmail Bey'in 1905 İhtilali'nden sonra Rusya Müslümanlarının ittifakı gayesiyle toplanan üç kongrede de önemli roller oynadı Eğitim meselesinin ağırlıklı olarak ele alındığı III Kongre'de "dil birliği" ile ilgili görüşlerini bütün Rusya Müslümanlarına resmen kabul ettirdi (1906)
"Usul-ü cedid" hareketinin başarısı ve Ekim Manifestosu 'ndan sonra müslümanların kazandığı hürriyet, öte yandan "Müslüman İttifakı" için yapılan kongreler Gaspıralı'nın cesaretini arttırdı Gerçekte, yaptığı bütün faaliyetler, onun Türk birliğinin daha ileri bir merhalesi olarak İslâm birliğini hedeflediğini, fikrî yapısının Türkçü olduğu kadar, İslamcı bir nitelik de taşıdığını göstermektedir Nitekim 1907'de, Kahire'de bir "İslâm Kongresi" toplayabilmek için büyük gayret sarf etti 1910'da ise Hindistan'a gitti ve Bombay'daki "Encümen-i İslamiye"nin toplantılarına katılarak görüşlerini anlattı Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a gelmiş ve büyük bir heyecanla karşılanmıştır (1909) Türkiye Türklüğüne büyük bir ilgi duyan Gaspıralı, Kırım'da da Rus basınına karşı Türkiye'yi savunmaktan, aleyhteki yazılara cevap vermekten asla çekinmemişti Birinci Dünya Savaşı arifesinde İstanbul'a tekrar gelerek Türkiye'yi savaşa girmemesi hususunda uyarmaya çalışan Gaspıralı, Türk dünyasının yetiştirdiği nadir zekalardan biriydi, büyük bir mücadele adamı ve gerçekten inanmış bir idealistti Gaspıralı İsmail Bey, 11 Eylül 1914 Cuma günü Bahcesaray'da vefat etti Ertesi gün muhteşem bir cenaze töreniyle, Mengligiray Han türbesi civarında toprağa verilen büyük idealistin ölümü, bütün İslâm dünyasında çok büyük bir teessür uyandırdı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.