Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > EÄŸitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > EÄŸitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
aldanmışızoyun, amma

Amma da Aldanmışız.-Oyun

Eski 06-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Amma da Aldanmışız.-Oyun



AMMA DA ALDANMIÅžIZ!

(İki Perdelik Oyun)

-Komedi-


Yazan:

Cemal ERTEN


TC KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI


ANKARA-2002


KİŞİLER


MUHTAR


KÖY İMAMI(Hoca)


ALİ AĞA(Bir köylü)


DERVİŞ AĞA(Diğer bir köylü)


ÇIRAK


KAHVECİ


ONBAÅžI


SIĞIRTMAÇ


YABANCI


ANA


ÇOCUK I


ÇOCUK II


MÜFETTİŞ


(Olay, zamanımızda geçer)


I PERDE


(Perde açılmadan önce,eski bir gramafonda çalınan eski bir şarkı duyulurBu şarkı,dedelerden kalma bir şarkıdırŞarkı devam ederken perde açılırSahnede,bir köy kahvesinin önündeki yazlık bahçe görülmektedirKahve yapısı sola düşerKahveci veya çırağı kahveleri getirirlerSağda,hemen dipte köyün bahçeleri yer alırKahve bahçesinin çevresi çitle çevrilidirSahnede ön sağda ve ön solda olmak üzere iki masa vardırSağdaki masada Hoca ve Muhtar oturup sohbet etmektedirlerSoldaki masada ise Ali Ağa,Derviş Ağa tavla oynamaktadırKahveci,bahçe çitinin önüne serili hasıra oturmuş,bütün piyes boyunca bitiremeyeceği bir ekmek kabuğunu kemirmektedirÇırak girip çıkarHer iki masada oturanlar,başkalarıyla ilgilenmezler)


MUHTAR — İşte böyle,hoca efendi,akÅŸam bir sıtmadır tutturduBilâder,kaç yıldır çekerim bu haltıBu köyde doÄŸdum,büyüdüm,kendimi bildim bileli diÅŸlerim birbirine vurur vurur tambura gibi

HOCA — Beni de yakalar,beni de,muhtarEn korktuÄŸum ÅŸeydir mubarekYaz gelir,vallâhi,aÄŸzıma bir meyva koyamamE,sen söyle baklava hakkı için sen söyle,dünya taamını tadmaya mezun olan bizlere bu komaz mı?

MUHTAR — Öyle,hoca efendi,öyleHâlbukim ben ava gitmeye niyetlenirdimNerden gidersin?Sonra üzerinize afiyet,bizim köpek de pek hastalandıAÄŸzına bir ÅŸeyler koyabilirsen aÅŸk olsunÇok fena,çok fena canım sıkılıyor

(Konuşmaları sessizce devam ederken soldaki masadan)

ALİ AÄžA — DervişçiÄŸim,efendime söyliyeyim,sen marsa doÄŸru gidiyorsun,efendime söyliyeyim,yani kahveler senden yani

DERVİŞ AÄžA — (“r” leri söyleyemez;kızgın) Zay zay deÄŸil ki,kemik payçası…Ataysın,biy tüylü denk getiyemezsin

ALİ AÄžA — (Oynamaya devam eder) Efendime söyliyeyim,yani ÅŸu birinci pul;ÅŸeÅŸ yek miydi?Efendime söyliyeyim,yani neydi?DüşeÅŸ mi?Demiryolu yavrumEfendime söyliyeyim,al bu da senin için(Onun tarafından atar) (Devam ederler)

MUHTAR — İşte böyle,hocaefendiNe avdı o,ne av vik vik diye bizim köpek seÄŸirtiyordu

HOCA — Of karnım,çok fenaGeçen akÅŸam bizim kaşık düşmanı bir mugaddi taam yapmış(Esner) Çaldım kaşığı,çaldım kaşığı (Sessizce devam ederler)

DERVİŞ — Ah,AliciÄŸim zay zay deÄŸil kiBiliysin sen,fena oyuncu deÄŸilimKabahat hep zaydaBiliysin bu haltı iyi beceyiyim (Devam eder)

HOCA — Ah,muhtar,şöyle bir sini pilâv olsa ÅŸimdiÇalsak kaşığıArkadan bir hoÅŸaf ya da ayran…Ahhhhh

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,bu oyun da böylece biter (Tavlayı kapar)

DERVİŞ AÄžA — Ah AliciÄŸim,vallahi biliysin,bu oyun benim için kolaydıy ama suç hep zaydaKaç el bekledim duydum

MUHTAR — (Yan masaya dönüp) Ne oldu DerviÅŸ AÄŸa,yine oyunlar sende mi?Koç kaç oldu bu?

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,DerviÅŸcik yani,efendime söyliyeyim,dörde karşı sıfırdı,sonra efendime söyliyeyim yediye karşı yani bir oldu (Hoca ve Muhtar,sandalyelerini alıp bu tarafa yanaşırlar)

HOCA — Desene kahveler yine DerviÅŸ AÄŸadan,ha?

MUHTAR — (Kahveciye bağırır) Hayri AÄŸa,hey Hayri AÄŸa…SaÄŸar adam ne olacak?Sana diyorumHayri AÄŸa…İşitmezOÄŸlum,ustana söyle gelsinÅžu tavlayı da kaldır

ÇIRAK — (Yaklaşır) Tavlayı mı? (Tavlayı alırken lokumu da almak ister)

HOCA — (Atılır) Bak kerataya!Bırak bakalım o cennet taamı lokumuBurada tavla gürültüsünü lokumun hatırı için dinleriz (Lokumu aÄŸzına atar) Of,içim bayılıyordu açlıktan (Sakalına dökülen lokum unlarını eliyle temizler)

ÇIRAK — (Ustasının yanına gitmiÅŸtirEkmeÄŸi yemekte olan kahveciyi itekler) Haydi kalk,seni sesliyorlar

KAHVECİ — Dün akÅŸam mı?Evet ne olacak üç tebeÅŸirli çizdim

ÇIRAK — DeÄŸil usta,deÄŸilMuhtar emmi,seni çağırıyor

KAHVECİ — Evet,hep tebeÅŸirli…Ne edeceÄŸiz ÅŸu adamlarla?

ÇIRAK — (Kolundan tutarak) Gel usta,gelMuhtar seni, seslendi (Çekerek götürür)

KAHVECİ — Ne çekersin beni manda güder gibi?

MUHTAR — Gel saÄŸarım,gelİçtiÄŸimiz kahvelerin hepsi DerviÅŸ AÄŸadanAnladın mı?HepsiParti ona kaldı

KAHVECİ — Bizim parti mi?Ona lâf yok

MUHTAR — Hay Allah iyliÄŸini versinNe partisi?Onu da nerden çıkardın?

KAHVECİ — Yaa,ak koyun,kara koyun seçimlerde belli olacakGörürüz kim kazanacak

MUHTAR — Canım usta,dinleİçtiÄŸimiz kahveler var ya?

KAHVECİ — İçtiÄŸiniz,evet

ALİ AÄžA — Bak dört tane

KAHVECİ — Evet,beÅŸ tane;ne olacak?

DERVİŞ AÄžA — Dört,Hayri AÄŸa,dört

KAHVECİ — İşte kendi de diyorsun,beÅŸ…

MUHTAR — Canın cehenneme,haydi git,(Bağırır) onlar DerviÅŸ AÄŸadan (Kahveci,”beÅŸ”, “beÅŸ”, “beÅŸ” diye sayıklayarak gider)

HOCA — Vallâhi,bu sizin oyunuzdan bir ÅŸey anlamam,baklava hakkı için anlamam

ALİ AÄžA — Yoo,efendime söyliyeyyim,yani,bunun lezzeti baÅŸkaBaÅŸka,efendime söyliyeyimBaÅŸka lezzet…

HOCA — (Keser) Sus,sus günaha girersin “Lezzet” kelimesinin böyle ÅŸeyler için aÄŸza almak günahtırCanım yemeklere,o tatlı ve mugatti taamlara karşı hakarettit bu (AÄŸzını ÅŸapırdatır) Lezzet,evet lezzet…Nasılı tatlı lâfız deÄŸil mi?Lezzet,mülezzim,izaz hep aynı

MUHTAR — Yemek lafı açılmaya görsün,hemen baÅŸlarsın

DERVİŞ AÄžA — Ya,sahih,demiyvey,hemen baÅŸlay

HOCA — Bırakın anlatayımLâfı bile hoÅŸturYemek vesselâmDünyaya niçin geldin?Yemek içinDemin bir nebze muhtara da anlattım ya

MUHTAR — Evet,yarıda kaldı

HOCA — 8Arada sırada geÄŸirir,koca göbeÄŸini okÅŸar) AkÅŸam yemeÄŸinde bizim köroÄŸlu,eriÅŸte yaptıHem de yoÄŸurtlu…YaÄŸ akıyor mübarektenOnu mideye indirdik,yanında hoÅŸaf,arkadan,Hamdi AÄŸanın ölümüne yaptıkları helvayı sofraya koydularO da indi mideyeÇal kaşığı,çal kaşığıEh,göbek burnuma vardıYatsı namazını kılarken…

DERVİŞ AÄžA — Hoca efendi,”yatsı” dedin de aklıma geldiÅžu yatsıyılayı niçin camide kılmayız cemaatle?

HOCA — Dur Allah’ını seversen,durBaklava hakkı için,durMuhabbetimiz tam revani gibi kıvamına gelmiÅŸtiNe kesersin?Böyle dersiniz de hiçbiriniz gelmiyverirsinizHa,dediÄŸim gibi…Hay aksi ÅŸeytan ÅŸaşırttırdın beni,DerviÅŸ AÄŸaEvet yatsı namazını zor kıldım

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,gözlerin yani,efendime söyliyeyim,ha kapandı,ha kapanacak

HOCA — Dur be, adamEvet,gözler,ha kapandı,ha kapanacakEli kulağında,şöyle bir soyundumKaşık düşmanı yatağı serivermiÅŸtiYastığa koyduÄŸumu hatırlıyorum başımıİşte o kadarBaklava hakkı için doÄŸru söylüyorum,hemen sızıvermiÅŸim

MUHTAR — (EÄŸlenerek) SarhoÅŸ gibi…

HOCA — NeûzübillâhBaktım kapı çalınıyor”Güm,güm!” diye…Uyandım

MUHTAR — İyi uyanabilmiÅŸsinGeçenlerde beni ava çağırırlarken kapıyı yarım saat dövmüşler de ben uyanmadımİyi geçti av…Tilki,hani kuyruÄŸu alacalıydı ya,iÅŸte o…Önümde kıç kıç kaçı…

DERVİŞ AÄžA — Åžu tahsildaya veydiÄŸin tilki mi?Sen onu vuymamışsın ki…Senin yanaÅŸma vuymuÅŸ

MUHTAR — YanaÅŸma mı?Hadi canım,silâh bile alamaz eline

DERVİŞ AÄžA — Öyle deme,muhtay,öyle deme…Ben biliyim onun avcılığını…Geçenleyde beyabey gitmiÅŸtik ya…

MUHTAR — Sen mi?

HOCA — Süphanâllah,on defa süphanâllahCanım,ÅŸimdi kim konuÅŸuyordu?

MUHTAR ve DERVİŞ AÄžA — Ben

HOCA — Sizden evvel?

MUHTAR ve DERVİŞ AÄžA — Sen

HOCA — Öyleyse bırakın konuÅŸayım;lâfı aÄŸzıma tıkıyorsunuz

KAHVECİ — (Yerinden fırlayarak gelir) Ne beni mi çağırdın,hoca efendi?

HOCA — Al sanaBir de sen eksiktin

KAHVECİ — Dört çay mı?Ha?

HOCA — Ey ümmeti Muhammet’in sağırı,seni kim çağırdı?Vallâhi çıldıracağımHey Allah’ım,git,efendim git,çay filân istemiyoruz

KAHVECİ — Filcan mı?Filcanda çayı sen nerde gördün,hoca efendi?Ha?Çay mı?Ha?

HOCA — Hay batasın yerin dibineGit Allah’ım git,baklava hakkı için git

KAHVECİ— Baklva gibi mi olsun?Ha?Yandan ÅŸekerli içerdin ya?

ÇIRAK — (Atılır) Gel,gel,çay istemiyorlar

KAHVECİ — Yo,bir ÅŸey dediÄŸim yokÇay isterler sonra cayarlar (Söylene söylene yerine oturur,gevelemeye devam eder)

HOCA — Ne baÅŸ belâsı bu böyleYere batasıcaAllah’ım

MUHTAR — (Fırsattan istifade ederek) Ha,tilkiden bahsediyorduk,ÅŸu alaca,kuyruktanNe kuyruktu sen gördün,AliciÄŸim

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyimGörmeye gördüm amma,efendime söyliyeyim,yani

öyle alaca filân deÄŸildi,efendime söy…

HOCA — Vallâhi çıldıracağım,bırakın anlatayım,canımNe olacak hep aynı döl bunlar (Kızar ve sandalyede geriye döner) Sakallıymış,hocaymış,hürmet yok,efendinYok efendim,yokNe bilirlerLâf anlatıyoruz…

ALİ AÄžA — Ha,”lâf” dedin de aklıma geldiEfendime söyliyeyim,yâni efendime söyliyeyim,ÅŸu Arslan AÄŸanın bana ettiÄŸi doÄŸru mu?Efendime söyliyeyeyim,tarlamı bilirsiniz,efendime söyliyeyim,taşı koyduk onun tarlayla benimki arasınaEfendime söyliyeyim,sürmüş ta içerden,bir ÅŸey dedim de beni mahkemeye vermiÅŸ,efendime söyliyeyim…

HOCA — (Alayla) Efendime söyliyeyim,yâni,efendime söyliyeyim yâniÇıldıracağım yahuDurun anlatayımNe demiÅŸ Hazreti Muhammet?Ne demiÅŸ bilir misiniz?Nerden bileceksiniz? (Yerinden fırlar,vaaz verir gibi) Ey Ümmeti Muhammet,senden gayri kiÅŸi lâ ederken sen dinle lâf etme,ancak, “İzâca… Neydi o?İzâca…unutturdunuz,vallâhi

MUHTAR — Hoca,bir ÅŸey deyiver,biz anlamayız

HOCA — Her ne ise…

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,beni mahkemeye vermiÅŸ yani,efendime söyliyeyim

MUHTAR — (Hemen katılıracı acı) Benim köpek de çok fena hasta olduİştahtan kesildiAÄŸzını bıçaklar açmıyor

HOCA — Bir taraftan karnım aÄŸrıyor,bir taraftan sizin köpekleriniz,tarlalarınızBırakın,lâfı aÄŸzıma tıkamayınKarnımAkÅŸamki hamur aşı yapıyor bu iÅŸiEpeyce de yedimHa anlatıyordumKapı “güm” “güm” diye vuruldu (Masaya vurur) Hemen kalktım

KAHVECİ — (Yerinden fırlar) Ha?Çay mı?Yeni demledim ya,yeni

HOCA — Hay Allah’ımYine bu adam mı?Git,git,git haydi

KAHVECİ — Ha?

HOCA — “Git” diyorum(Bağırır) Git,git

KAHVECİ — Hoca olacak,hem çağırır,hem de “git” derTaze demledim(Geçer oturur)

HOCA — (Nefes alır) Nerde kaldık?Ey YârabbiEvet kapı “güm” “güm” diye vuruldu(Yine elini vuracak olur,muhtar tutar ve kahveciyi gösterir)Baktım üzerim giyinikHem de yenileri giymiÅŸim”Vay” dedim kendi kendime”Yenilerle yatmışım” Kapıda bir palabıyık…UÅŸak kılıklı adam…”Ne istersin?” dedim”Efendi sizi ziyafete çağırıyor” dediZiyafet mi?Hemen fırladımA,a,a yollar tertemizKoca koca saraylar

MUHTAR — Sonra?Rüya,vallâhi,rüya

HOCA — Bir konaÄŸa geldikGirdik içeriA,a,aBir sofra,amma alafranga…”Geç,baÅŸa otur”dediler,”Sen hocasın” Geçtik kurulduk”E,baÅŸlıyalım”dediler”Hemen”diye cevap

verdimBeni oraya götüren uÅŸak kılıklı adam yanıma yaklaÅŸtı”Çorbadan mı?” dedi”Eee,tabii” dedim”Peki” dedi,”Hangi çorbadan istersiniz?” “Hangi çorbadan mı?”

Dur muhtar,sen kaç çeşit çorba bilirsin?

MUHTAR — Ben mi,hiç,sanki iÅŸte…Çok bilirimSayayım(Oradakilerin hepsi parmaklarıyla kendi kendilerine saymaya baÅŸlarlar) Bir pirinç çorbası,keklikle olur,tavÅŸanlısı daha iyidirSonra ÅŸehriye,tarhana…sonra?…Çok bilirim ÅŸimdi aklıma gelmiyor…

HOCA — Var mı daha bilen ?

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,un çorbası yani

DERVİŞ AÄžA — Tayhana çoybasıAma muhtay söyledi

HOCA — Yo bilemezsiniz,bilemezsinizBakın,o uÅŸak kılıklı adam bana neler dedi (Hoca,bu ikili konuÅŸmlaraı sesini deÄŸiÅŸtirerek belirtir) “Hangi çorbadan istersiniz?” (Kaykılır) “Hangileri var?” “Efendim,pirinç çorbası,ÅŸehriye çorbası,ÅŸehriye çorbası çeÅŸit çeÅŸittit,tel,gül,sümbül ÅŸehriye,sonra iÅŸkembe,düğün çorbası,midye çorbası,balık çorbası,sebze çorbası,terbiyeli terbiyesiz tavuk çorbası

MUHTAR — Ne çokmuÅŸ be?

DERVİŞ AÄžA — Peki hoca,sen hangisini getiydin?

HOCA — Ben mi?Aşçıbaşına haber saldımBüyükçe bir tabağın,kâsenin yâni,içine hepsinden biraz koydurdumSeçemedim de onun için,sizim anlıyacağınızYaÇorbayı içtik,şöyle sandaliyeye bir dayandımKâseyi ittimBizim uÅŸak hemen yanaÅŸtı”E hoca efendi,etlilerden?” “Etlilerden mi?Hangileri var?” “Vallâhi efendim,çeÅŸitimiz azca…Sayayım” BaÅŸladı saymaya”Tas kebabı,tencere kebabı,orman kebabı,yoÄŸurtlu kebap,çömlek kebabı,talâş kebabı,yufkalı kebap,döner kebabı,rende kebabı,ÅŸiÅŸ kebabı…”Baktım daha da sayacak, “Getir,dedim yoÄŸurtlu bir dönerŞöyle yaÄŸlı yaÄŸlı,bol biberli,üzerinde iki üç ÅŸiÅŸ” Hemen getirdilerÇaldım kaşığı,çok yaÄŸlıymış beHey saÄŸar,bir su al gelBu döner kebabı pek yaÄŸlı

MUHTAR — Hakikaten yaÄŸlı

DERVİŞ AÄžA — Buynuma kokmaya baÅŸladı

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,yalan da olsa dinliyoruz

HOCA — Baklava hakkı için lâfımı hiç kesmeyin,dinleyinSıra böreklere geldiBizim palabıyık yanaÅŸtı”Böreklerden hangisini istersiniz?” “Hangileri var?” “Efendim,su böreÄŸi,puf böreÄŸi,fincan,midye,nemse,el böreÄŸi” “Sigara böreÄŸinden getir?” “Peynirli,sade,kıymalı,hangisinden olsun?” “Hangisinden mi?Üçünden de biraz biraz olsun” “Yanına hoÅŸaf,komposto,bir ÅŸey istemez misiniz?” “Komposto mu?Hangileri var?” “Çilek,al…” “Peki,yeter…çok koyun da getirin…” Börek geldi…Komposto da geldi

DERVİŞ AÄžA — Hoca,mendilin vay mı?

HOCA — Baklava hakkı için lâfımı yarılamaArkadan tatlılar, “Efendim hangisini istersiniz? “Hangileri var?” “Efendim çeÅŸidimiz azHanım göbeÄŸi,tulumba,vezir parmağı,has lokma,saray lokma,bal lokma,samsa tatlısı,bohça tatlısı,Giresun tatlısı,revani,tel,ekmek kadayıfı,sonra sütlüler,en sonra,baklava… Aman getirGetir baklavaBir dersin iki dersin lüp,üç dersin,ÅŸup,dört dersin,ÅŸup…Sizin anlıyacağınız…ham hup,ÅŸaralop…

MUHTAR— Sonra?

HOCA — Sonra,bana bir torba altınDuaya baÅŸladım…(Duayı sessiz mırıldanırSonra ellerini açıp yüksek sesle Allah ziyafet sahibinin kesesine bereket,bizim aÄŸzımıza da daimî lezzet lütfeyleye…

HEPSİ — Amin,aminnnnn

MUHTAR — “Amin” dedik ama bir ÅŸey yiyemedik biz

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,yani,bizim hoca delirmiÅŸ…Nerde bu ziyafet hoca,nerde?

DERVİŞ AÄžA — Kim veymiÅŸ bu ziyafeti?Neyde?Ne zaman?

HOCA — Bilmiyorum

MUHTAR — Nasıl olur?

HOCA — Baklava hakkı için bilmiyorum

DERVİŞ AÄžA —Peki sen neyeye gittin ziyafet diye?

HOCA — Bilmem

MUHTAR — ÅžaÅŸtım kaldım

HOCA — Bir söz vardır bilir misiniz?Aç horoz kendini arpa ambarında sanırmışİşte öyle

MUHTAR — Yine anamadım

DERVİŞ AÄžA — Annadıysam,arap olayım

HOCA — Canım,rüya görmüşümYuya,DeyviÅŸ AÄŸa,yuya göymüşüm

DERVİŞ AÄžA — Niçin “yuya” diyoysun?”Yuya” de,”Yu…ya

MUHTAR — Ruya mı?Ben de hakikat sanmıştım

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,fakat yani nasıl oluyor da hoca o kadar,efendime söyliyeyim,yemek adı biliyorsun,yani…Efendime…

(Resmî giyimli jandarma onbaşısı girerTerlidirKasketi elindedirKasabadan geldiği bellidir)

ONBAÅžI — Selâmualeyk…

HEPSİ — Ve aleyküm selâm,hoÅŸ geldin onbaşı

MUHTAR — HoÅŸ geldin onbaşı…

ONBAÅžI — Cümleten,ne derler ona,hoÅŸ bulduk

MUHTAR — Çok kaldın kasabada onbaşı?

DREVİŞ AÄžA — Sahih,onbaşı,neyede kaldın?Meyak…

ONBAÅžI — Hiç,vallâhi,bizim ÅŸeye,kaymakama,sonra,ÅŸeye,ÅŸey maarif memuruna filân uÄŸradım da

MUHTAR — (Kendi kendine) “Bizim kaymakam” Boyun kopsun

ONBAÅžI — Sonra da mal müdürünü ziyaret ettim “Artık bizim,ÅŸeyleri anlayıverin,vergileri versinler” diyorTahsildarı dayıyacak kapıya…

MUHTAR — TopluyoruzDaha ekin gelmediBankanot kesmiyoruz ya

ONBAÅžI — Size bir haberim de var

HOCA — Hayrola,”Hayırlı olsun” deyin

ONBAÅžI — Köye bir muallim veriyorlar,maarif memuru söyledi;şöyle bir çıtlatıverdi

MUHTAR — Oh,ne iyi

HOCA — (Keser) Malimi nidecek,elli altmış haneli köyPara para;mektep yaptılarBizim hoca parasını zor veriyorlarPara veren yok yaAl sana bir batman buÄŸday,biraz da fasulye…”Peki para?” “Ha, o yok” Bir de malim besleyecekler “Malim,malim,öğle namazı kaç rekattır?”desem,apışıp kalır

DERVİŞ AÄžA — Duy,hoca,sahih,onbaşı ne zaman veyecekler?

ONBAÅžI — Durun söyliyeceÄŸim,ÅŸu ÅŸey memuru,neydi o muhtar,dilimin ucunda,ha,evet,maarif memuru var ya,burnundan konuÅŸan adam,dedi kiLBurundan konuÅŸarak taklidini yaoar) “Åžey sizin köye yeni bir öğretmen veriyoruz

KAHVECİ — (YanaÅŸarak) Onbaşı,çayı yeni demledim?

HEPSİ — Aman…

KAHVECİ — Ha?Yeni demledim,vallâhi

ONBAÅžI — Dur konuÅŸuyoruz,ÅŸey görüyorsun

KAHVECİ — Taze deÄŸil mi?Demin attım çayıKan gibim,tavÅŸan kanı,muhtarTavÅŸan kanı(Gider)

MUHTAR — Peki,peki…Getir bir çay…TavÅŸan gibim…Sen tavÅŸanı nerde gördün?Sanki

ONBAÅžI — Evet,kaymakam dedi ki…ÅŸey,ben de ÅŸeyini ÅŸey yaptım…Mal müdürü…tüf…İyice ÅŸey oldum

MUHTAR — Evet,maarif memuru?

ONBAÅžI — Hey babana rahmetMaarif ÅŸeyi…öğretmen,yani malim gelecek dediSizin ÅŸeye,köye…

ALİ AÄžA — Anladık,efendime söyliyeyimGeçSonra?

ONBAÅžI — İşte,o ÅŸey,malim,ÅŸey,daha mektebinden yeni mezunmuÅŸ…

HEPSİ — Yeni mi mezunmuÅŸ?

ONBAÅžI — Åžey,maarif ÅŸeyi dedi ki “ÇekeceÄŸiniz var…o ÅŸeyden

HOCA — İşte buna “hoÅŸafın yağı kesilmek” denir

ONBAÅžI — Hem bu köydenmiÅŸ…

MUHTAR — Bu köyden mi?Yo,yo…öğretmen mektebine bizim uÅŸaklardan kimsecik gitmedi

ONBAÅžI — Åžeyini,neydi o?Åžeyini muhtar,ismini söyledi maarif ÅŸeyi amma unuttum

MUHTAR — Bizim köyden kimse gitmedi oraya

ONBAÅžI — Adını dedi,unuttum

DERVİŞ AÄžA — OnbaşımHatıylamaya çalış,onbaşım

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyimbu yeni yetiÅŸme malimler de çok tuhaf,efendime söyliyeyimÇocuklara bir ÅŸey öğretmezler

ONBAÅžI — (Kendini zorlamaktadır) Adını hatırlayamadımÅžey,,,ÅŸeye,yere batsın ÅŸeyi…Muhtar,bana ÅŸeyli,mimli bir isim söyle…ÅŸeyli…

ALİ AÄžA — Mimli isim mi?Efendime söyliyeyimO da ne demek?

MUHTAR — Mehmet,Mahmut…

HOCA — Muhammet

MUHTAR — Macit,ÅŸu meÅŸhur bir avcı var ya…

DERVİŞ AÄžA — Bildim,biliyim ben onu

HOCA — Mevlût…

KAHVECİ — (Yerinden fırlar) Suya gitti Ne edeceksiniz?

HOCA — Kimi?

KAHVECİ — Suya gittiNe edeceksiniz?Mevlût suya gitti

MUHTAR — Kim çağırdı,Hayri AÄŸa?

KAHVECİ — Suya gittiNe edeceksiniz?Mevlût suya gitti

HOCA — Haydi git,otur,gitMevlût’ü filan çağıran yok

KAHVECİ — Suya gitti(Diye söylenerek yerine oturur)

ONBAÅžI — Åžey mimli isimleri sayardık…

MUHTAR — Evet,Mehmet,Muhammet…

HOCA — Mahmut,Mevlût

KAHVECİ — (Yerinden,kızgın) Suya gitti…

ONBAÅžI — DeÄŸil,ÅŸey,durun ÅŸeyinin,neydi muhtar,babasının ismini de deyiverdiÅžey Veli mi dedi,deli mi dedi…ÅžeymiÅŸ,çoban,ebet çobanmış ÅŸeyde

MUHTAR — Kör Veli mi?

DERVİŞ AÄžA — Evet,onun biy oÄŸlu vaydı…Adı Muyat,evetMuyat

MUHTAR — Tamam,ben de hatırladım,bir gün ava çıkarken torbayı unutmuÅŸtum da alıp getirmiÅŸti evden…Fakat o bacak kadar çocuktur be

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,yani Kör Veli öldüğü zaman çocuk,efendim söyliyeyim,pek ufaktı,yani,onu bir tahsildar aldı gitti kasabaya

MUHTAR — Evet,hatırladımBir gün avda bizim köpek,vik vik tavÅŸanı kovalıyordu…TavÅŸan kulaklarını şöyle dikmiÅŸ…Tam önüme geldiÇifteyi omuzladımBir de ne göreyim?O dediÄŸiniz çocuk çiftenin ucunda görünüyorTavÅŸanı da kaçırdık

ALİ AÄžA — Vay anasını,demek o çocuk gelecekO hırsızın biridirKala kala,efendime söyliyeyim,koca köy ona mı kaldı?

ONBAÅžI — Ben kör ÅŸeyi,neydi o?Åžey…

MUHTAR — Veli

ONBAÅžI — Evet,ben kör Veli’yi filân bilmemYalnız ÅŸunu bilirimÅžu çiçeÄŸi ÅŸeyinde,burnunda yeni öğretmenler nereye giderlerse ÅŸey yapıyorlarmış,ÅŸey kök söktürüyorlarmışYa

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,ben ÅŸimdi iyi hatırladım,efendime söyliyeyim,o çocuÄŸu…

DERVİŞ AÄžA — Tüh canına beBen neden hatıylamıyum

MUHTAR — DerviÅŸ AÄŸa,nasıl hatırlamazsınHani çoban Kör Veli vardıBir gözü sakattıKöyün davarını güderdi

ALİ AÄžA — Şöyle böyle on beÅŸ yıl önce,efendime söyliyeyim

DERVİŞ AÄžA — (Kendini zorlar) Köy Veli…Köy Veli…Hah!BildimKâzım AÄŸanın çobanı idi önce

MUHTAR — Hah,ayağını bastın,kaldır

DERVİŞ AÄžA —ÇocuÄŸu da hatıyladımAmanın,bu hükûmet ne ettiÄŸini bilmiyoyYahu o çocuk öğretmen olayak buyaya göndeyiliy mi?

Ali AÄžA — Efendime söyliyeyim,buraya gönderilmesini bırakOnu örtmen yapanlarda kabahat

HOCA — AÄŸalar,deminden beri dinlerimHele bana da çıtladın da ÅŸu malim denen adamın cemazülevvelini biz de öğrenelimDeÄŸil mi ya?Biraz sonra köye gelecek,caminin karşısındaki mektebinde bizim gibi kâmil bir hoca ile aşık atmaya kalkacakAtamaz ya,baklava hakkı için,atamaz ya,sözün geliÅŸiBiz nerde,malim nerde?

MUHTAR — Çok güzel söyledin,hoca…Hele böylesine malim(Kızgın) Ne malimi canım,öğretmen…Evet,dediÄŸim gibiBunun ne anasında ne babasında hayır vardıBaba içkici,sarhoÅŸ,eli uzunun biri…Anayı hiç sormaKöyden atacaktık da araya ölüm girdi…Bizi bu rezillikten kurtardıAva giderken,kaç kez,kaldır çifteyi vur ÅŸu kadını,diye düşünmüşümdür

HOCA — Vay vay,demek böyle?

DERVİŞ AÄžA — Böyle ya…ÇocuÄŸa ne deysin?Aymut dibime düşey…Atalay sözü bu

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,köyde biraz daha kalsaydı,efendime söyliyeyim,bütün çocukları da kendisi gibi yapacaktıİmdada o ÅŸiÅŸman tahsildar yetiÅŸti,aldı götürdüEfendime söyliyeyim,çocuklarımız kurtuldu

DERVİŞ AÄžA — Yanlış söyledinKuytulmadıİşte ÅŸimdi kapana giydi çocuklayımız

DİĞER ÜÇÜ — Çok doÄŸru dedin

HOCA — Vay,vay…Böyle bir adamı buraya malim veriyorlarTüh,tühKıyamet aÄŸalar,kıyamet…Evvelki gece bizim kaşık düşmanı,tavuklu bir pilâv yapmıştıMevlût okumuÅŸtum ya…Sabrilerde…Bir tavuk göndermiÅŸler…Bakkala da yasin okuduk;bir yarım okka pirinç…Pilâv yerken…Budu şöyle yakaladımDerken “Kadın,kalk bir su ver” dedim…Sofraya otururken suyu almaz yanınaNe derse beyenirsiniz? “Görüyorsun yemek yiyeceÄŸim,sabreyle…Yemek yerken su içilmez” Dünya deÄŸiÅŸti…KıyametÅžuna bak,hırsız,uÄŸursuz bir ananın,hırsız uÄŸursuz oÄŸlunu böyle namuslu bir köye malim veriyorlarSonra da malim dikilir başınaNeBen öğretmenin…Öğretmen deÄŸil,oyuncu bunlarMasum sabü sübyana köçeklikten baÅŸka bir ÅŸey öğretmezler

MUHTAR — Ne oyunlar,hoca,görsen…

HOCA — Allah göstermesin!

MUHTAR — Zımbırtı etmekten baÅŸka bir ÅŸey bilmezler…Bilseler…Amenna,başımızın üstünde yerleri var…Ne gezer onlarda bilgi…Mektep dediÄŸin sessiz gerek…Bunlar da öyle ÅŸey arama,Bir gürültü bir patırdıÇalgılar,davullarBakın geçenlerde kaynatamın köyüne gittim ya…Beraber ava gidecektik olmadı…O köyde bir mektep var…Bir de kıranta bir malim…Malim deÄŸil tam malim beg…Mektepte tek gürültü yok…Çocuk tıs der,yapıştırırmış tokadı…Yana yattın tokat…Çamura battın tokat…Bizim kaynata dedi ki çocukları dövmek için öyle kabahatler yüklüyormuÅŸ ki…Kaynatam bile bulamazmış o kabahatleri…Bilirsiniz ne keskin avcı olduÄŸunu hâlbuki…E,köylü memnun…Çocuk dediÄŸin dayakla terbiye edilir…Bunlarda öyle mi ya?Talebesi çalar,malimi,müdürü oynar

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyimMuhtar,yâni,efendime söyliyeyim,çok doÄŸru lâf ettinMektep dediÄŸin yerden çıt çıkmaz…

HOCA — Öyle,baklava hakkı için söyle…Mektepte şöyle bir deÄŸnek bulunur…Babası çocuÄŸu elinden tutar,getirir hocanın önüne,çocuk zırıl zırıl titrerBabası: “Al,der,hoca efendi…Al,eti senin,kemiÄŸi benim” “Et” dedim de aklıma geldi…Ne iyi…

ONBAÅžI — (Keser) AÄŸalar,ne diyecektim,tam dilimin ucundaydıLâfa boÄŸulduk…Ne edelim de ÅŸu ÅŸey,malim bu köye gelmesin…Geldi mi,ÅŸey,ÅŸeyi gürültüyü sen seyret o zaman

DERVİŞ AÄžA — Öyle,öyle yaYayın bizim oÄŸlan: “Baba” deyecek, “E?Bak ben çalıyoyumSen kalk da oyanayıvey…” Öyle malimin yetiÅŸtiymesi böyle oluy,istemeyizO malimi…

MUHTAR — İstemeyiz ya…Fakat ne edelim de ÅŸu adamı sokmayalım köye?

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,kaymakam,yani bir istida pulluyalım16 kuruÅŸluk bir pul,efendime söyliyeyim…

MUHTAR,ONBAÅžI — Kaymakama mı?

MUHTAR — Yooo,olmazGelir buraya vermeyiz çocukları okula

DERVİŞ AÄžA — Sen deme muhtay,böyle…Zoyla alıylayHapse atıyoylay,sen biliysin…

ONBAÅžI — Durun,ne diyecektim?Ha,Ali AÄŸanın dediÄŸi doÄŸruBenim ÅŸeyime,aklıma da hoÅŸ geliyorÅžeye bir istida verelim,kaymakama

MUHTAR — Ne yazacağız?

HOCA — “Kötü bir adam olma ve aynı zamanda köy ehalisi tarafından böyle tanınma hasebiyle buraya tayin edilmemesi” Filân yazarız…

MUHTAR — Peki kim yazacak?

HEPSİ — Kim mi yazacak?Ya…

MUHTAR — Hiçbirimizin eli kalem tutmaz

ALİ AÄžA — Çok kötü,efendime söyliyeyimKoskoca köyde yani,efendime söyliyeyim,bir eli kalem tutanımız yok

MUHTAR — Kasabaya inince bu iÅŸi yapalımOrada bir arzuhalci var,topalHükûmet dairesinin yanındaOna götürürüz bir tavuk,biraz da yumurta;olur biter…

ONBAÅžI — Åžey,ne diyecektim?Hepsini yazarız,vallâhi”Åžey deriz,ÅŸeyli onu ÅŸey yapmıyor,istemiyor köylü

MUHTAR — Onları uydurmak kolay…

ONBAÅžI — Bakın ben size ÅŸey yaptım söylemeyi unuttumÅžey,öğ… malim ne demiÅŸ maarif memuruna biliyor musunuz?

MUHTAR — Ne demiÅŸ?

ONBAÅžI — “Bilirim,ÅŸey o köyde bataklık vardır…Åžey sıtımadan,ehali kırılırEvleri berbattırÇocukları,ÅŸeydir,haydutturBen hepsini ÅŸey yaparım” demiÅŸ,islâh edecekmiÅŸ…

HOCA — Åžu zıpçıktıların lâfına bak…EÄŸer gelirse,çocuklar,baklava hakkı için,camiyi taÅŸlarlarNamazda rükûya vardığımızda: “Bak,bak ÅŸu adamlar ne yapıyorlar?” deye arkamızdan alay ederler…

MUHTAR — Öyle olurO öğretmenin yetiÅŸtireceÄŸi çocuk da kendi gibi olurDediÄŸimiz gibi,yapalımİstemiyoruz,vesselâm…İstemiyoruz Az derdimiz var,bir de onunla mı uÄŸraÅŸacağız?Sonra çocuklar okumuÅŸ okumamış ne olacak?

DERVİŞ AÄžA — DaÄŸda koÅŸulacak öküz,kıyda otlatılacak koyunlay olduktan sonya çocuklay bize gerek…

(Koşa koşa sığırtmaç içeri girerSoluk soluğadır)

SIÄžIRTMAÇ — Aman muhtar emmi,koÅŸun koÅŸun…

MUHTAR — Ne oldu?

SIÄžIRTMAÇ — Oh,yoruldum,çok koÅŸtum…

HOCA — Ne,de bakalım?Meraktayız?

SIÄžIRTMAÇ — Benim kara koç var ya…Bilirsiniz delikanlı gibidirOnunla Şükrü’nünkünü dövüştürüyordukBenimki bir kalktı…Böyle bir gerindi

MUHTAR — Amma da uzattın…Kısa kes…

SIÄžIRTMAÇ — Anlatıyorum…Benim delikanlı…Şöyle bir gerindi…Geçen sene MemiÅŸ’inkini de böyle yere sermiÅŸti

HOCA — Ey,senin koyunun da,sen de…Anlat,anlat…Sonra ne oldu?

SIÄžIRTMAÇ — Anlatıyorum ya…Benimki gerindi…Delikanlıdır be…”Heyt arslanım!” dedim…

HEPSİ — Anlat!…

SIÄžIRTMAÇ — Deliçay taÅŸtı!…Nu tarafa doÄŸru geliyor!

HEPSİ — Deliçay mı?

SIÄžIRTMAÇ — Evet ya…O kazdığınız hendekleri,benim delikanlı gibi kolayca aşıverdi…

MUHTAR — Bir bu eksikti…

DERVİŞ AÄžA — Geçen yıl ne kaday çok uÄŸyaÅŸmıştık

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,su gelmez deye köylü oraları hep ekti…Ne ziyan,ne zarar…

MUHTAR — O hendekler için çok uÄŸraÅŸmıştık…

ALİ AÄžA — Åžimdi ne yapacağız?

HOCA — Ovayı su basacak…Evker yine göçecek,yazın da ısıtma,sazlık…Bak oÄŸlum,bizim yoÄŸurt ne oldu?Sizin köyde hep “GetireceÄŸiz” derler de getirmezler mi?Böyle olmaz

MUHTAR — Haydi aÄŸalar,şöyle gidelim de bakalım,köye gelmesi yakın mıdır?

HOCADAN GAYRİSİ — Haydi…

DERVİŞ AÄžA — Bakayız tabiiAma bakmakla usta olunsaydı,köpekley hep kasap oluydu

(ÇıkarlarHoca yalnız kalırBir iki kere gerinirÖğürür,esner)

HOCA — İhtiyarlıkBenim o yerlerde ne iÅŸim var?Of,mis gibi bir ÅŸey koktuNeymiÅŸ bu acaba?Of,ne koku,ne koku…OÄŸlum Mevlût,Mevlût oÄŸlum,Mevlût…

ÇIRAK — Efemdim,hoca efendi?

HOCA — OÄŸlum,bak bakalım bu koku nerden geliyor?Ne kokusu desemTereyaÄŸ deÄŸil…Sovan,hadi canım o da deÄŸil…Helvaya benziyor…Helva kavuruyorlar…Git,oÄŸlum,bak,kim kavuruyor?

ÇIRAK — Hoca efendi,bir yerin mi…

HOCA — Bak edepsize,git oÄŸlum,git dediÄŸimi yap…(Çırak çıkar)

HOCA — Baklava hakkı için,bu koku pek hoÅŸ…Fakat bu karnım bir türlü aman derman vermiyor…Of,of burgu burgu dönüp duruyorÖ…Ö…Ö…Hey körr ÅŸeytan,nerden yersin o kadar…

(Çırakla yabancı içeri girerler…Çırak yabancının elinden tutmaktadır)

ÇIRAK — Hoca efendi,bak…

HOCA — Ne oÄŸlum?Hemen gönderdiler mi?(Arkası dönük) Ö…Ö…Yaladın mı yolda?Ö…ÖHelva mı imiÅŸ?

ÇIRAK — Hoca efendi,bak,bak…

HOCA — Peki,anladıkÖ…Ö…Ö…Aman zaman vermiyor ÅŸu öğürtü…Helva mı,oÄŸul?

ÇIRAK — Hoca efendi,bak kim…

HOCA — (Döner) Vay,arslanım,buyrun…

YABANCI — Rahatsız etmiyeyim?

HOCA — EstaÄŸfurullah…BuyrunSandalyeyi çek,Mevlût…

ÇIRAK — Buradan geçiyordu,muhtar emmiyi sordu da getirdim…(Sandalyeyi çeker)

YABANCI — (Elindeki bavulu yere,kenara bırakır,sandalyeye oturur) Selâmualeyküm

HOCA — Vealeyküm selâm…Muhtarı mı aradın,oÄŸul?Onlar aÄŸalarla beraber,suya gittilerSorma bu günlerde başımız dertte

YABANCI — Hayrola?

HOCA — Sorma,oÄŸul,sorma…Bizim bir Deliçayımız vardırBoyna taÅŸar…Baharın suya boÄŸar,yazın da sıtmaya…Bu dert yetmiyormuÅŸ gibi ikinci bir dert daha çıktı başımıza…

YABANCI — Dertlerin devası da vardır

HOCA — (Kendi kendine) Ne kokuydu?Nerden geldi bu da?(Açıktan) Tabiî oÄŸul…Senin anlıyacağın köye bir malim vermiÅŸlerSık boÄŸaz ettiler,bir mektep yaptırdılarCami yıkılacakmış kime ne?

YABANCI — Derdinizin muallimle ne alâkası var?

HOCA — Anlatacağım,sen ÅŸehirli bir kiÅŸiye benzersin

YABANCI — Ya…

HOCA — Åžimdi köylü kaymakama istida pulluyacak,”GönderdiÄŸiniz malimi istemeyiz” deye…

YABANCI — İstida mı?

HOCA — Öyle ya…Öyle kiÅŸilerin böyle namuslu köylerde iÅŸi ne? (Yabancı önüne bakar)

YABANCI — Yazık…

HOCA — Ne dedin,oÄŸul?

YABANCI — Hiç, “İyi karşılayacaksınız adamı” diyorum

HOCA — Lâyıktır,oÄŸul,onlar her ÅŸeye lâyıktırSürülmeye de sövülmeye de(Sükût) Ha,oÄŸul,unuttumbakma kusura…Sen nerden geliyorsun?Hiç sormadan muhabbete daldık…

YABANCI — Ben mi?Hiçbir garip kiÅŸi…Åžu civar köylerde…(Durur)

HOCA — İşçi misin?Kıyafetin benzemiyor ya…

YABANCI — İşçi mi? (Bu buluÅŸla sevinir) Evet işçiydimİş kapandı, “Şöyle bir aranayım” dedim…

HOCA — Bizim köye yolun düştü?

YABANCI — (Açılır) İyi bildiniz…Sizin köyde iÅŸ bulabilir miyim acaba?

HOCA — Vallâhi,bilmem,iÅŸine ve adamına bakar…Ne iÅŸ yaparsın…Ben iyi bilmem ama

YABANCI — Ne mi yaparım? (Durur) Her iÅŸ yaparım…

HOCA — Valî oÄŸul,bakma buralarda duruyorumAllah veya kader attı beni buralaraYedi seneden beri bu köyde hocalık yaparım,fakat hâlini beÄŸenmem bu köyün…Tembel hep bu köylü…Bk ÅŸu Deliçay,bunların deÄŸil dedelerinin bile baÅŸlarını yemiÅŸ…Bunlar kahvede pineklerler…Karıları da tarlalarda çalışır…Tavla,iskambil…Ben bunları hep görürüm ama söylemem…İlk geldiÄŸimde Cuma hutbelerinde söyledim durdumGüldüler…Ben de bıraktım dananın kuyruÄŸunu,kimin elinde koparsa kopsun… (Sükût) Sana iÅŸ bulunur buradaAÄŸalar gelsin de,onlar daha iyi bilirler

YABANCI — Her iÅŸ yaparım…Az çok anlarım…

HOCA — Bizim caminin duvarları çökecek…Cuma namazına bir iki ihtiyar gelir,onlara söyliye söyliye dilimde tüy bitti…Bu Allah evi,çökecek kim dinler

YABANCI — Ben kalırsam,tamir ederim,hoca efendi…

HOCA — Eder misin?Hay saÄŸolasın…Ö…Ö…Ö…(Öğürür) Sonra oÄŸul,benim karnımda bir hâl var…Pek o kadar bir ÅŸey yemem amaİşte böyle…Ö…Ö…Pek fena olurum…

YABANCI — Çoktan beri mi efendim?

HOCA — Kendimi bildim bileliYapmadığım halt kalmadı…

YABANCI — Ben size bir ilâç vereyim,birebir gelir

HOCA — Sahih mi?Deme Allah aÅŸkına?Çok sevaba girersin,çok…Bu garibi sevindirirsin…

YABANCI — EstaÄŸfurullah…

(Bu sırada dışardan çocuk sesleri ve boğuşma gürültüleri işitilirAğlamalar,yuhalarVurlar)

HOCA — Bizim köyün çocukları böyledir…Hep kavga…Bir iÅŸleri yoktur…Anaları da baÅŸa çıkamaz onlarla…

YABANCI — Ya öyle mi?Çok fena…

(Çocuk sesleri,ağlamalar devam ederken,gürültü sahneye yaklaşır)

Ananın sesi — (İçerden) Vay,evlâdıma,vay

HOCA — İşte,yine bir ÅŸeyler oldu

ÇOCUK — (İçerden) Ah bacağım,ah anam…

YABANCI — Bir çocuk aÄŸlıyorAcaba ne oldu? (Ana kucağında çocukla içeri girerÇocuÄŸun bacağı sıyrık,kan akarEtraflarında kalabalık çocuk kütlesi)

ANA — Aman,hoca efendi…ÇocuÄŸa bir hal oldu…Bacağı kırıldı galiba…Ah evlâdım…ah…

ÇOCUK — Ah,bacağım,ah,bacağım

HOCA — Ne oldu,ne oldu yine?

ANA — Ne olacak,giiti çocuÄŸum…DerviÅŸ AÄŸanın koca oÄŸluyla atışmışlar…Koca çocuk,ne ister benim masumdan… “ÇeÅŸmeden yok sen,yok ben dolduracağım”derken,itmiÅŸ bizim oÄŸlanı aÅŸağı…İşte bacağı kırılmış…

YABANCI — Kırılmış mı?

ÇOCUK — Ah bacağım,dayanamıcam…

ANA — Öyle ya…Bak çocuÄŸun hâline…

HOCA — Sus bakayım,oÄŸlum,bak bu delikanlı doktor…

YABANCI — Durun ben bakayım…

ANA — Doktor mu?Allah gönderdi

YABANCI — Açılın şöyle (Çantasını kaparÇocuÄŸu muayene eder…) Azıcık kırıklık var…Çantamda tendürdiyotla sargı bezi olacakBir de tahta olsa(Temizler,sarmaya baÅŸlarÇocuk aÄŸlamakta ve bağırmaktadırSonra zayıflar) Hani tahta verecektiniz…Yarın bunu alçılarızTaze kemik,hoca efendi,hemen kaynar birbirine (Kahvenin masalarından iki tahta sökerler) Yumurta da koymak lâzımDurun,şöyle sıkıca baÄŸlıyayım…Tam da ne güzel yerleÅŸti…Verin tahtaları…Kadınım,şöyle tut bakayımSık…Sık…Bak keratanın nasıl sesi kesildi?

(Muhtar,ağalar girerler,şaşırırlar)

MUHTAR — Ne var,hoca,ne oldu?

ONBAÅžI — Bir vukuat mı var?

HOCA — AyÅŸe Kadının oÄŸlunun bacağı kırılmış da…

MUHTAR — Bu yabancı da kim?

ANA — Doktor,muhtar,doktor

YABANCI — Tamam,oldu,iyileÅŸir gider

HOCA — Bu delikanlı mı,iÅŸ arıyorBir garipBuraya yolu düşmüş de…Çok iyi bir delikanlı

ONBAÅžI — Peki kimmiÅŸ?

HOCA — Bir garip zahir…

MUHTAR — Nasıl,delikanlı,iyileÅŸebilecek mi?

YABANCI — İyi oldu bile…Yirmi gün sonra,yürümeye baÅŸlar

ALİ AÄžA — Yâni,efendime söyliyeyim,yâni bacak kırılmış mı?

MUHTAR — Kırılmış da,delikanlı tedavi etmiÅŸ bile…

YABANCI — Haydi,kadınım,sen gitÇocuÄŸu götür…Bacağını oynatmasın…Tam yerini buldum,çıkartırYarın ben gelir görürüm çocuÄŸuEvinizi hoca bilir deÄŸil mi?

ANA — SaÄŸolasın doktor beg,saÄŸolasın…Bir tek evlâttır bu yumurcak…Hoca bilir evimiHerkes gösterir sanaAyÅŸe Kadın,dedikten gayri…E,oÄŸul kaç ölçek buÄŸday istersin el emeÄŸi…BaÅŸka bir ÅŸey mi istersin yoksa?Para isteme,yoktur paramızHoca olsaydı;üç tavuk,yumurta,bir okka yaÄŸ isterdi…Senin piyasan nasıldır,bilmem

YABANCI — Bana mı diyorsun?Üzülme,benim piyasam çok düşükYok canım,böyle iÅŸler için para almamParanın ne hükmü var?Sizin çocuÄŸunuz iyi oldu ya…Haydi kalın saÄŸlıcakla…

HOCA — (Kendi kendine) Para istemiyor,bir ÅŸey de almadı,vay…

ANA — SaÄŸolasın oÄŸul…Ellerin dert görmesinİyi insanlar varmış daha dünyada (Çıkar,gider;kalabalık da çıkar)

MUHTAR — E, delikanlı,şöyle buyurun oturalımYorulmuÅŸsundur(Otururlar)

ALİ ve DERVİŞ AÄžA — HoÅŸ geldiniz

ONBAÅžI — Sefalar getirdin

YABANCI — Hepinize hoÅŸ bulduk

ONBAÅžI — Buradan geçen bir yolcusunuz galiba

YABANCI — DeÄŸil…Şöyle iÅŸ arıyorum daSizin köyü saÄŸlık verdilerHocaya anlattım ya…Etraf köyler beni buraya gönderdi

MUHTAR — Becerikli adama iÅŸ çokturNasıl delikanlı okumuÅŸluÄŸun?

YABANCI — Az buçuk vardır

MUHTAR — Çok iyiTuhaf canım,seni gözüm ısırıyor gibi

YABANCI — OlabilirDerler ya insanlar çift yaratılırmış (Susar,sonra) Siz suya bakmaya gitmiÅŸsinizHoca efendi dedi…Ne oldu?

MUHTAR — Su mu?O Ezrail çok fena…Åžimdilik bir ÅŸey yok amma…Yakında basacak ovayı…

ALİ AÄžA — Hep tohum ekmiÅŸtik…

DERVİŞ AÄžA — Yazın da ısıtma bıyakmaz yakamızı biy tüylü

YABANCI — Hendek filân kazmadınız mı?

MUHTAR — Kazdık,kazdık amma…Gel sen onu bizim Deliçay’a hendek et,edebilirsen…

YABANCI — Nerde açtınız hendekleri?

MUHTAR — Nereye olacak,suyun ovaya erdiÄŸi yere…

YABANCI — İşte onun için Deliçay böyle basar durur ovanızı…

MUHTAR — Ya nasıl etmeliydik?…

YABANCI — Suyu başından çevirmek veya inzibat altına almak lâzımdıTürkçe’de bir söz vardır: “Balık baÅŸtan kokar…” Siz,ovada hendek kazıyorsunuz…Yukardan hızla gelen su hendek dinler mi?Hâlbuki yukardan,bir vadiye,meselâ Hasanköy vadisine yarısını çevirseydiniz,hem siz istifade ederdiniz,hem de onlar…Ayrıca,böyle baskınlar,sıtmalar olmazdı…

MUHTAR — Sahih be…Vallâhi hiç aklımıza gelmediBen kendimi bildim bileli…O hendekler oradadır…Biz her yıl şöyle,içindeki milleri temizleriz,olur biter…

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,siz mahendis misiniz?

DERVİŞ AÄžA — Yok,fen memuyu gaiba

YABANCI — Hayır,hiçbiri deÄŸilim

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,öyle bir okkalı,şöyle efendime söyliyeyim,kafalı konuÅŸuyorsunuz da…(Sükût)

YABANCI — Yoldan gelirken gördüm,o köprünüz çok kötü…

MUHTAR — Ha,körpü mü?Kullanmayız ki onu

YABANCI — Ya nasıl oluyor?

HOCA — Nasıl olacak?Yazın incelen dereden,köprü altından geçerler

YABANCI — Yazın öyle,ya kışın?

MUHTAR — Kışın da geçmiveriyoruz o tarafa veya at sırtında geçerizKöprü tehlikeli

YABANCI — Tamir ediverin…

HEPSİ — Tamir mi?

MUHTAR — Ben kendimi bildim bileli o köprü öyledir

YABANCI — Onu da tamir etmek lâzımSonra çocuklarınızın benizlerine baktım…Limon gibi…

DERVİŞ AÄžA — Isıtmadan…

YABANCI — Kinin?

MUHTAR — Kinin mi?Yo…Ben kendimi bildim bileli zangır zangır titreriz ısıtmadan

(Sükût)

MUHTAR — Bak delikanlı,benim bir köpeÄŸim var…İştahtan kesildi…Bir ÅŸey yemezYarın bir bakıversen,derdi nedir?Olur mu?

YABANCI — Köpek mi?Olur bakayım

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,bizim evin merdivenleri çok kötü…Hep aşınmış…efendime söyliyeyimSabahleyin düştüm,efendime söyliyeyim,ÅŸu dalım,çok aÄŸrır,çok…

YABANCI — (Güler) Peki sizin dalınızı da tedavi ederiz…Merdivenlerinizi de tamir…Bu köyde bize çok iÅŸ var galiba…

MUHTAR — Bilgili,elinden iÅŸ gelir adam olduktan sonra tabiî…

DERVİŞ AÄžA — (Yabancıya yaklaşır) Size biy ÅŸey diyeceÄŸim…Gizlice…

YABANCI — Bana mı?Buyrun…

DERVİŞ AÄžA — (Gizlice) Bu köyde ipek kozası yetiÅŸtiysem,oluy mu acaba?

YABANCI — Burada mı?Tabiî…İklim müsaitDut da var

DERVİŞ AÄžA — Aman kimseye deyiveyme…

ONBAÅžI — (Gizlice) Okuma yazman var deÄŸil mi? (Yabancı evetler)

ONBAÅžI — Åžey askerdeyken,ÅŸey yapamadım…Yazıyı öğrenemedim…Tezkere ÅŸey edince burakınca,buraya verdiler beni…Jandarma komutanı,ÅŸeyi bilirim sanır,yazıyı…Åžeyleri,evrakları gönderir…Üç aylık evrak var…Åžey yapamadım,cevap veremedimKöyden biri geçer de cevapları,ÅŸey yapar,yazar…gönderirimÅžunları yazıverir misin?

YABANCI — Tabiî yazarım…(Güler)

MUHTAR — Bir derdimiz daha varHoca deyivermiÅŸtir sana…Bir malim gelecek bize

ALİ AÄžA — Ama ne malimi

HOCA — Malimlerin ÅŸahı tersinden

DERVİŞ AÄžA — Cahilin,ahlâksızın biri

ONBAÅžI — Her fenalık onda imiÅŸ

MUHTAR — İşte biz o malimi istemiyoruz…Bir istida pullayıp kaymakama vereceÄŸiz…

HOCA — İşte bu pulluyu yazacak adamları yok

YABANCI — Peki niçin istemiyorsunuz o öğretmeni?

MUHTAR — Niçin mi?BaÅŸtan beri saydık ya delikanlı…Adı Murat’mışBizim Kör Veli’nin oÄŸluÇobanın oÄŸlu,bize malimlik mi yapacak?O kadar düşmedi köyümüz

YABANCI — Bu Murat’ın hiçbir kötülüğünü kendiniz gördünüz mü?

HEPSİ — (Tek tek,dağınık) Biz mi ÅŸeyYo…

MUHTAR — Görmedik amma…İşte bütün köylü öyle söylüyorİnanmazsan daÄŸa taÅŸa sorBunca ehali yalan demez yaAdı çıkmış dokuz,inmez sekize

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,böylesinin ne anası,ne babası,ne de kendi iyi idi

ONBAÅžI — Åžey olmazsa koku çıkmaz ya…

MUHTAR — Ha,ha,onbaşım kendini unuttun…Åžu “ÅŸey” lâfın kırk yılda bir kere iÅŸe yaradı

(Sükût)

YABANCI — Peki olsun yazarız…

(Sükût)

YABANCI — Demin hoca efendiye de sordumSizin çocuklar hep böyle sokaklarda gezerlermiÅŸ…İstidadan sonra size bu yıl öğretmen vermezlerİsterseniz,onları haftanın bir iki günü okulda toplıyayım da okuma yazma öğrensinler hiç olmazsaBir daha dilekçe yazmak isterseniz onlar yazarlarKoca okul binanız da boÅŸ kalmaz

MUHTAR — Niçin olmasın?Tabii olur

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,çok iyi olur

HOCA — Åžu delikanlıya bakınca,ÅŸaÅŸkına dönüyorum…Doktordur,yapı ustasıdır,mühendistir,iÅŸte malim de olmak istiyor

MUHTAR — Hepsini yapabilecekGözleri insana itimat veriyorZiraatten de anlıyor

DERVİŞ AÄžA — Lâfı bıyakalımDelikanlı bu akÅŸam bana misafiydiy

MUHTAR — Yok bende

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,bendeHem de iyi yemekler var

HOCA — İyi yemekler varsa beni çağır

MUHTAR — Anlaşıldı,kavga edeceÄŸizEn iyisi delikanlı mektepte yatsınHepimiz yine yemekleri gönderirizNasıl olsa hep köyde kalacak

HOCA — Biz onu hiç salar mıyız?

MUHTAR — Öyle ya iÅŸte okulda yerleÅŸsin

HOCA — Allah’ın iÅŸiÅžu gelecek malim hiçbir ÅŸey bilmez,o nimete lâyık;böyle pırlanta gibi delikanlı iÅŸsiz,gezerAllah’ın iÅŸi,kimine kürk giydirir,kimine kolsuz yelek

YABANCI — Öyleyse gidelim…beylerHava kararıyorBir an evvel yerleÅŸeyimYarın iÅŸe baÅŸlamak gerek

MUHTAR — Evet,iÅŸte baÅŸlamak gerek

DERVİŞ AÄžA — O malim gelmesinİşte bizim istediÄŸimiz malim buyadadıy

HOCA — Evet buradaOnu bize Allah gönderdi,tam istediÄŸimiz adam

MUHTAR — DoÄŸru dedin,hoca efendi,Onu bize Allah gönderdi

HEPSİ — Evet,Allah gönderdiAllah…

(PERDE KAPANIR)

II PERDE


(I perdenin aynı dekoruYalnız ortalık düzeltilmiştirSandalye ve masalar düzgünKahve ve çitler badana edilmişSahnedekilerin giyimleri bile değişmişMeselâ Muhtar kravat takmıştır

Perde açılmadan önce çocukların söylediği Onuncu Yıl Marşı duyulurPerde marş söylenirken yavaş yavaş açılır

Sahnede Hoca,Muhtar,Derviş ve Ali Ağalar vardırKulisten gelen marş sesini oturdukları yerden dinlerlerYalnız,Derviş Ağa elini ve yağını marşa uydurarak yürüme talimi yaparDiğerleri,önlerindeki kitabı okumakta ve deftere bir şeyler yazmaktadırlar) (Marş bitince


DERVİŞ AÄžA — (Elini çocuklara doÄŸru sallayarak) YaÅŸayın siz,çocuklay,çok yaÅŸayın emiNe güzel söylüyoylayAh,ah,vallâhi bayıldım (Masaya oturur)

HOCA — (Elindeki kalemi aÄŸzına batırarak yazmaya çalışırKâğıdı ta burnuna yanaÅŸtırmıştır) İşte bu benimkine “kırkından sonra saz çalmak” denirBaklava hakkı için öyle denirA…İşte ortasında çizgisi…Ne çizgisi be…”Merdiven ayağı” de ÅŸuna…

ALİ AÄžA — (Başını kaldırmadan) O senin dediÄŸinH harfidir,hoca,efendime söyliyeyim

HOCA — Åžuna bak,dünkü yayalar bugün atlı kesildiler başıma…”H” ne oluyor?Onun adı “hh” dır “hh”

DERVİŞ AÄžA — Bıyak,hoca bıyak…Eski çamlay baydak oldu…Ona ÅŸimdi he diyoylay

HOCA — Peki,peki anladık DeyviÅŸ AÄŸa

DERVİŞ AÄžA — A,bana DeyviÅŸ diyor

MUHTAR — Yahu,kesin gürültüyü be…Ava gitmekten vazgeçtim,ÅŸu elifbeyi sökmek içinSiz tutmuÅŸ gürültü yapıyorsunuzHâlbuki Söğütlü avcıları haber salmışlarMısırlara bir domuzlar geliyormuÅŸ…Deme gitsin

HOCA — Neuzübillâh…Gitseydin ya!

MUHTAR — Nerde gidersin?Evde çocukların tümü,bizim çifte köroÄŸlular hep okumayı söktürdüler de bir ben kaldım

ALİ AÄžA — Ya…Efendime söyliyeyim,çok doÄŸru dersin,Bizim evde en küçük kız benimle alay ediyor

MUHTAR — Bak hasbaya,bak…

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,bizi beÄŸenmiyor…”Siz efendime söyliyeyim,okumasını bilmiyorsunuz” dermiÅŸ anasına…

HOCA — Bacak kadar çocuklar bizi beÄŸenmiyor…

MUHTAR — Yo,hoca,gam yeme…Hakları var…

DERVİŞ AÄžA — Vay,vay ya…

HOCA — Bizim delikanlı nerde kaldı?

MUHTAR — Unuttum hoca,soracaktım da…Caminin dış sıvaları bitmiÅŸ…Çatıdan sonra içerisini mi yapacaklar?

HOCA — Mihrap yıkılacaktı ya…Åžimdi onu yapıyorlar

DERVİŞ AÄžA — A…yanına Y geliyse…neydi? Ha, ay…Evet gökte ay…pay…paylay…

HOCA — Åžu delikanlının karşısında parmağım aÄŸzımda kalıyor…

ALİ AÄžA — Bizim tarla meselesini,efendime söyliyeyim,bir istida ile hallediverdi…

MUHTAR — Ya bizim köpeÄŸe ne dersin?Geöenki avda bir görseydiniz haspamı…Keklikleri torbaya dolduracak vakit bulamıyordum…Ne yaptı,nasıl etti,köpek ayaklandı…

HOCA — Karnım…(Karnını okÅŸar) DeÄŸirmen gibi ÅŸimdi…MaÅŸallah…AkÅŸam hatun bir oturtma yapmış…Deme gitsin,vallâhiRüyada bizim palabıyık karşıma çıktı…”Hoca,kaç çeÅŸit patlıcan yemeÄŸi bilirsin?” dediŞöyle durakladım…Aklımı evirdim çevirdim”Tavası,yaÄŸlı yoÄŸurdu da dökersin üzerine,bol sarımsaklı…Sonra…karnıyarık…imambayıldı,müc ver…hün kârbeÄŸendi…silkme…patlıcan kebabı…patlıcanlı orman kebabı…sahan kebabı…ya salatası” Çöyle fırına verirsin patlıcanı…piÅŸer…Sonra…kabuÄŸunu çekersin…Mübarek…Kendi kendine kalkar…sirkedir,sarımsaktır,zeytinyağıdır…Du r ÅŸu mendilimi çıkarıyım…

MUHTAR — Bırak hoca,bırak…Bunları anlattıkça ben de evdeki kötü yemekleri düşünüyorum…Åžu delikanlı evleri,sokakları temizlemeyi,yattığımız odadan,davarları ayırmayı öğretti…iyi…bir de kadınlarımıza yemek çeÅŸitleri öğretse…

DERVİŞ AÄžA — O zaman deme gitsin…Vallâhi bizimki öğlende biy yemeÄŸi önüme koyuyoy…akÅŸama yine…o…sabaha yine o…”Yaz vakti bu yemek kokmaz mı?” deyim de “Ben onu yeni piÅŸiydim” dey “Her zaman aynı yemek oluy mu ya?” deyim de “Ben anamdan böyle göydüm” deye kayşılık veyiy…

ALİ AÄžA — Ya,efendime söyliyeyim neydi o sokakların hâli,leÅŸ…HaÅŸa sizden,haÅŸa hâkipayinden…

(Bu sırada sıra hâlinde çocukların ayak sesleri ve söyledikleri bir okul marşı duyulurVe sahnedekiler,kalkar ve gözleriyle takip eder)

MUHTAR — Nasıl da kuruluyorlar

HOCA — Köy deÄŸil arı kovanı,maÅŸallah…

DERVİŞ AÄžA — Bizimki evde ilk olayak çamaşıyı sabunla yıkadı…Külle anası aÄŸlaydı çamaşıylayın

HOCA — Bir kiÅŸi,canım,bir kiÅŸi…Ne iÅŸler yaptı…BilmediÄŸimiz neler varmış…

MUHTAR — Her ÅŸeyi bırakın ÅŸu su meselesi az deÄŸilTopladı köylüyü,üç günün içinde suyun yarısını çevirdi o tarafa…Bunca ehalinin ekini kurtuldu…Bir daha sel olmaz…

(Onbaşı oflaya puflaya girer)

ONBAÅžI — Selâmünaleyk…

HEPSİ — Ve aleyküm selâm,onbaşım

MUHTAR — İyi,çabuk döndün

ONBAÅžI — Åžey,kasabaya dün önleyin vardım…Åžey yaptım,gezdimAlacakları aldımÅžeyin sipariÅŸleri vardı,delikanlınınOnları ÅŸey yaptımDefter,kalem,kâğıt,bir de ÅŸey,silgi…Bir de ÅŸey,neydi o muhtar,çınarın yanında söylemiÅŸtiniz

MUHTAR — Önlüklük…

ONBAÅžI — Hah,tamam…Of çok ÅŸey yaptım…yoruldum…Sağır,bir kahve al gel bakalım…Size,ÅŸeyim var;havadisim…

MUHTAR — Ne havadisi yine…Gider gelir kara kara bir ÅŸeyler getirirsin…

HOCA — Kaymakam mı deniÅŸmiÅŸ yine?

MUHTAR — Kaymakam dedin de aklıma geldi…GönderdiÄŸim postu,tilki postunu almış mı?

HOCA — Hey,babana rahmet…Sabret anlatsın bakalım neymiÅŸ havadisi…

ONBAÅžI — Bize gelecek ÅŸu malim yok muydu?Åžu ÅŸey,ahlâksız malim…İşte o yok olmuÅŸ be…Kasabadan Buraya gidiyorum” deye çıkmış,burada da yok,orada da yok…

MUHTAR — Buraya geleÄŸim deye,çıkmış mı?

DERVİŞ AÄžA — Peki,neyeye gitmiÅŸ?

ONBAÅžI — Onu kim bilir?

DERVİŞ AÄžA — Yâni yey yayılmış,oyaya giymiÅŸ…

ONBAÅžI — Tam öyle…Geçenlerde ÅŸeye indiÄŸim zaman kasabaya,iÅŸye o gün o ayrılmış…Maarif ÅŸeyine,memuruna söyledim de ÅŸaşırdı

MUHTAR — Bizim istida iÅŸini deyiverdin mi?

ONBAÅžI — Dedim ya…”Biz hırsız,hem uÄŸursuz o malimi istemeyiz,kaymakama pullu vereceÄŸiz” dedimÅžey,dedi,iyi olurmuÅŸ…Ama adam olmadıktan kelliHa,imza basacağız dedim…

MUHTAR — İmza deyince ÅŸaÅŸtı mı?

DERVİŞ AÄžA — DoÄŸru söyle;ne dedi?

ONBAÅžI — ÅžaÅŸtı…”Siz ÅŸey basarsınız dedi…parmak…imza felan bilmezsiniz…”

ALİ AÄžA — Sen ne dedin o zaman?

ONBAÅžI — Elifbeleri gösterdim”İşte,köye iletiyorum” deyince,ÅŸey yaptı,ÅŸaşırdı…

DERVİŞ AÄžA — YaÅŸa be,onbaşı;vay ol!

ONBAÅžI — Bütün kasabada ÅŸu ÅŸeye,su iÅŸine ÅŸaşıyorlar”Biz bildik bileli,deyorlar,sizin ÅŸeyde,köyde su baskını vardır” Zor inandırdım

MUHTAR — ÅžaÅŸarlar,ÅŸaÅŸarlar…

ONBAÅžI — Sonra ÅŸeye,uÄŸradım,ÅŸunun ismini deyiver,ÅŸeye canım,ha,sıtma mücadeleye uÄŸradım…Hemen”Kinin verin!” deyince hekim ÅŸaşırdı…”Köyümüze” dedim; “Haydi,dedi,sizin köy kinin içmez” İmzalı ÅŸeyi gösterince,kâğıdı…Yarım okka kinin verdi”Daha da gönderirim” dedi…

HOCA — Bizim delikanlı için ne diyorlar oralarda?

ONBAÅžI — Parmak ısırıyorlar…”Okutuyor” deyorum;”Malimdir” deyorlar,”Yok” deyorum “Köprüyü onardı” derken;”Mühendistir” deyorlar”Yok” “Camiyi tamir etti” “Öyleyse yapıcıdır” “DeÄŸil” “Peki?” “Arabalara çember taktı” “Ha,anladık demircidir” “DeÄŸil” deyorum “Peki” “Isıtmanın köküne kiprit suyu” derken, “Åžey,diyorlar,doktor” “DeÄŸil” deye karşılıyorum…”Yeni yeni ÅŸeyler ektik,sebzeyi turfanda biz vereceÄŸi” “Ha,anladık,ziraat malimi” “DEĞİL” “e,PEKİ,NEDİR?” diyorlar “Bilmiyorum…İş arayan garip bir kiÅŸi” diyorum…Güldüler…Ben de onlara ÅŸey,ÅŸeyli bir lâf ettim,okkalı…Dedim ki: “Biz istediÄŸimiz adamı bulduk,siz iki mum yakın da derdinize yanın

HEPSİ — Aferin,onbaşı

ONBAÅžI — Jandarma komutanının yanına vardım “Åžuraya ÅŸey at” dedi…”İmza

Hiç” Elim aÄŸrıyor,filan” demedim,çakıştırdım ÅŸeyi,imzayı…

MUHTAR — Sen elifbayı bitirdin mi?

ONBAÅžI — Bitirdim ya…Durun lâfım bitmedi,neydi o diteceÄŸim?Tam dilimin ucundaHa,ÅŸey gelecekmiÅŸ buraya,ÅŸey canım…Adını unuttum “GönderdiÄŸimiz malim gitmemiÅŸ git,rapor et” diye birine,ÅŸeye telefon ettiler

MUHTAR — Kime?

DERVİŞ AÄžA — Valiye mi?

ONBAÅžI — DeÄŸil…Hey canına,yolda ta ÅŸuraya gelinceye kadar hep tekrarladım

MUHTAR — Ne dedin?

ONBAÅžI — Ne mi dedim?Sayıklıyordum iÅŸteHep “müfettiÅŸ,müfettiÅŸ” diyordum da,unutuverdim…Tam buraya gelince unuttum

MUHTAR ve DİĞERLERİ — (Gülerler)

MUHTAR — İlâhi onbaşı,tuhaf adamsınAllah cezanı vermesin,”müfettiÅŸ” diyorsun ya

ONBAÅžI — Hah,tam buldun muhtarEvet,müfettiÅŸ gelecek…

HEPSİ — MüfettiÅŸ mi?

ONBAÅžI — Evet,müfettiÅŸ gelecek”GönderdiÄŸimiz öğretmen gelmedi mi?” deyecek”Hayır” O zaman bir rapor yazacak vilayete,altını imza ettirecek…

MUHTAR — Peki,o malimi ne ederler bulunca?

ONBAÅžI — Ne mi ederler,ÅŸey yaparlar be,asarlar

(Sükût)

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,aklıma bir ÅŸey geldi…Åžu müfettiÅŸ geldiÄŸi zaman,”Biz o malimi istemiyoruzBurada bir delikanlımız var,onu malim yapalım” diyelim

DERVİŞ AÄžA — Diyelim,vallâhi yapaylay da

MUHTAR — Yapmazlar…

ONBAÅžI — Onun ÅŸeyi yok,neydi o?

MUHTAR — Diploması yok…

HOCA — Diploma da ne olacak?Bak bu kadar iÅŸi beceriyor bu adam

ALİ AÄžA — İşe bakmazlar,diploma gerek

KAHVECİ — (Yanaşır) Çay mı?Ha,ne dediniz?

MUHTAR — Taze mi?

KAHVECİ — Çay mı?

HOCA — Süphanallah…Çay taze mi?

KAHVECİ — Çay mı?

HEPSİ — Çay…

KAHVECİ — Yeni demledim

MUHTAR — Git getir haydi

KAHVECİ — Çay mı?

ONBAÅžI — Haydi gitÇay getir (Kahveci gider)

MUHTAR — Köyde herkes düzeldi,bir ÅŸu kaldı

DERVİŞ AÄžA — Bizim delikanlı neyeleyde?

ALİ AÄžA — Åžu köprüye bakmaya gittiEfendime söyliyeyim,üç yıldan beri kapalı olan köprüyü,efendime söyliyeyim,bir de gidin ÅŸimdi görün

ONBAÅžI — AÅŸağı yoldan geldim,on beÅŸ kadar,köy ÅŸeyi,geliyordu,delikanlısı,ellerinde kazmalar,kürekler

MUHTAR — Ha,onlar mı?Onlar yukarki suya taÅŸtan set çekmeye gitmiÅŸlerdiKanal açıldı ya,etrafına duvar yapıyorlarDolmasın toprakla deye

ALİ AÄžA — Çok memnunumEfendime söyliyeyimNeydi o sıtmadan,selden hâlimizÅžimdi ÅŸu ovaya bakın,efendime söyliyeyim,nasıl yeÅŸermiÅŸDaha da yeÅŸerir…Nerde o sazlar?…

HOCA — Bataklık,muhtara yarardı…İyi ördek avlanırdı…Kümen yıkılmış muhtar…(Sükût)

MUHTAR — Ben bir ÅŸeyden korkuyorumBu delikanlıya iyi alıştık…Yarın çekecek gidecekHer iÅŸ yarım kalacak

HOCA — Gitse yâni,saÄŸ kolumu kaybetmiÅŸ kadar acırım,vallâhi…İşte karşıdan geçiyor…Åžu yiÄŸide bak,nasıl da salınıyor…

MUHTAR — (Dışarıya) Delikanlım,delikanlım

YABANCI — (Dışardan) Beni mi çağırdın,muhtar?

MUHTAR — Gel bir acı kahvemi…

YABANCI — (Dışardan) İşim var ama,geleyim

MUHTAR — İşte geliyor,Hep güler

HOCA — İyi kuÅŸ amma,kafesten kaçırmasak

DERVİŞ AÄžA — Ya çok yazık oluy

HOCA — Benim aklıma bir ÅŸey geliyor

ALİ AÄžA — NeymiÅŸ?

HOCA — Evermeli,beyim…Ondan âlâ demir kazık olur mu?Boynundan baÅŸlı dana gibi bir yere gidemez

ONBAÅžI — Everelim mi?Vallâhi çok,ÅŸey olurİyi

DERVİŞ AÄžA — İyi ama ona lâyık biy kız bulmak zoy…

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,çoktan beri düşünürüm “yani” derim kendi kendime…Muhtar,kızma ama…efendime söy…

MUHTAR — De bakalım neymiÅŸ

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,söyliyeceÄŸim ÅŸu…Kızma muhtarSenin Gülsüm ile ÅŸu yiÄŸidi şöyle baÅŸ göz ediversek…

HEPSİ — Gülsüm’le mi?

ALİ AÄžA — Niçin olmasın?Gülsüm iyi kız yani

HOCA — Baklava hakkı için,çok iyi olurFakat bakalım kız ne diyecek?Muhtar ne diyecek?Delikanlı ne diyecek?

YABANCI — (Girerek) Selâmünaleyküm!Yine muhabbeti koyulaÅŸtırmışsınız

HEPSİ — Ve aleykum selâm,buyrun…

HOCA — Muhabbet,şöyle revani gibim koyulaÅŸtı…İşin ucunda da zaten revani var ya

MUHTAR — Otur bakalım,yine nerdeydin?

YABANCI — Okulda çocuklara ders ve iÅŸ verdim de,”Şöyle köprüye bakayım” dedimNe hâle gelmiÅŸ…İş epeyce ilerlemiÅŸOnbaşım,hoÅŸ geldiniz

ONBAÅžI — HoÅŸ bulduk

YABANCI — SipariÅŸler geldi,deÄŸil mi?

ONBAÅžI — Ne demek,sen emredersin de biz ÅŸey yapmaz mıyız?

DERVİŞ AÄžA — Ben bizim ipek böcekleyini yine dutladım…MeÅŸeye de hazıylanacağım…

YABANCI — Yo,daha vakit varBilirsin kırk beÅŸ gündür

HOCA — Aferin,DerviÅŸ AÄŸa,gözü açık çıktın

MUHTAR — Kimse düşünmedi

DERVİŞ AÄžA — Bana kalsaydı kıyk sene cesayet edemezdim;delikanlı yaptı

MUHTAR — Ha bilir misin?Sana unuttuk söylemeyiBize gelecek malim ortadan kaybolmuÅŸ…

DERVİŞ AÄžA — Sıy oluveymiÅŸ…

ONBAÅžI — On beÅŸ gün evvel ÅŸeyden çıkmış,kasabadan…GidiÅŸ,o gidiÅŸKasabada bir tiyatrocu ÅŸeyle,kızla kaçtığını söylüyorlar…

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,onların öylesinden bu beklenirÇobanın oÄŸlu deÄŸil mi?Anasına bak,kızını al…

ONBAÅžI — Åžimdi köye,ÅŸey neydi o,ÅŸey gelecek

ALİ AÄžA — MüfettiÅŸ

YABANCI — MüfettiÅŸ mi?

HOCA — Malimiz gelip gelmediÄŸine bakacakmış

(Sükût)

MUHTAR — (Yabancıya) Niçin sustun?Bir ÅŸey söylemedin?Bilirsin,sen bizim akıl hocamızsınGeçen gün ava giderken,çulluk mu,keklik mi vurayım deye sana akıl danıştımO istidayı pullamakta geçe mi kaldık,ne dersin?

YABANCI — (Düşünceli) Yo,olmaz bir ÅŸeyDemek müfettiÅŸ gelecekmiÅŸ öyle mi?KimmiÅŸ bu müfettiÅŸ?

ONBAÅžI — Åžu müfettiÅŸ…Hani var ya…Bu bölgeye bakarmış…Hani konuÅŸurken hep eliyle iÅŸaret ederBoyna ellerini oynatırGeçenlerde,nerdeydi o,ha,kasabada belediye kahvesinde…bir köylüye bir ÅŸeyler anlatırdı…”Kalem” dedi,böyle yaptı…”Kitap” dedi,böyle yaptı…Hiç konuÅŸmasa,neydi o,insan ne demek istediÄŸini anlar…

YABANCI — Halit Bey bu

MUHTAR — Halit Bey mi?Evet,evet Halit Bey…(Sükût)

(Yabancı yavaş yavaş düşüncelerini atar)

HOCA —Ne oldu,delikanlı,memnun olmadın?Korkma,biz seni köyden salıvermeyizMemur filân gelince olur ya çekinirsin…

MUHTAR — Yok canım,niçin çekinsin?Köyün taşına sorsan,ondan memnundur…Benim köpek…

ALİ AÄžA — Çobanlar bile,efendime söyliyeyim, “Bizim delikanlı” diyor da baÅŸka demiyor

DERVİŞ AÄžA — Herkes sevey onu

ONBAÅžI — (Gizlice hocaya) Açalım mı?

HOCA — (Gizli) Erken deÄŸil mi?

ONBAÅžI — Åžey,yo…

HOCA — OÄŸul,bak biz ne düşündük “Seni baÅŸ göz ediversek” diyoruzMektep köşelerinde tek başına oturmak iyi deÄŸildirEr kiÅŸiye bir hatun gerek

YABANCI — Beni mi evlendireceksiniz?

ONBAÅžI — Seni ya…Hem de biliyor musun kiminle?Åžeyle,neydi onun adı?Söyle…Muhtar neydi o?

MUHTAR — (Başını önüne eÄŸer)

DERVİŞ AÄžA — Muhtayın kızı Gülsüm’le…

YABANCI — Gülsüm’le mi?(Başını eÄŸer)

HOCA — Her ikisi de başını eÄŸdiİyi,çok iyi…Eh,muhtar,uzun etme gayri…Ziyafet sana düşer…Çil çil altınları çıkar gömüden…Şöyle okkalı bir düğün…Dernekli filân…Yemeklerini de iyi yapÇoktan beri etlisiyle,tuzlusuyla,tatlısıyla yemek yiyemedim

MUHTAR — Vallâhi,delikanlıyı beÄŸenirim…fakat…

HOCA — Fakatı ne?

DERVİŞ AÄžA — Bıyakın biyaz nazlansın

MUHTAR — Demem o deme deÄŸilBizimkinin,yani hanımın,aklını kurcalarmış bu meseleKıza açmış bir günAÄŸzını yoklamışKız “Olmaz…” filân demiÅŸ,nihayet baklayı aÄŸzından çıkarmış”Öğretmen olsaydı varırdım” DemiÅŸ,dayatmış…Kabahat bende deÄŸil…

HOCA — Malim mi istiyormuÅŸ?…Zamane kızı…

MUHTAR — Ben bilmem,bir ÅŸeycik de demem,anası öyle diyor

DERVİŞ AÄžA — Ah,ÅŸu kadın milleti

HOCA — Demek bu iÅŸ olmayacakKız malim istiyormuÅŸ,nerden buluruz malimi…Bizim ziyafet suya düştü desenize…

DERVİŞ AÄžA — Bu olmadı iÅŸte

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,kızın lâfına bakmamalıOnları bırakırsan ya davulcuya,ya zurnacıya kaçar…

YABANCI — AÄŸalar,sizi kırmamak için bu iÅŸi kabul edebilirdim,fakat kız istemedikten sonra,bu iÅŸi bırakalımOlmayacak duaya amin denmez

(Ağlayarak Çocuk II girer)

ÇOCUK II — Kalem benimdi

YABANCI — Ne oldu,Ali?

ÇOCUK II — Ver kalemimi,kalem benim

MUHTAR — Ne oldu buna?

YABANCI — Kim bilir?Yine dövüşmüşlerdirSöyle,Ali

ÇOCUK II — Ahmet kalemimi aldı,istedim vermedi

YABANCI — Hangi Ahmet?

ÇOCUK II — Koca Ahmet…Sonra bana vurduVer kalemimi,kalem benim

YABANCI — (ÇocuÄŸun omzunu tutup) Haydi gidip bakalım

ÇOCUK II — Muhtar emmi, “J” nin üzerine nokta konur mu?

MUHTAR — Nokta mı?Åžey,vallâhi…

ÇOCUK II — AkÅŸam yolda sordun ya,öğrendin mi?

MUHTAR — (Kendi kendine) Bak yumurcuÄŸa (Açık) Ha,Ali,öğrenmedim

YABANCI — Haydi Ali gidelimAÄŸalar,ben biraz sonra gelirimSiz buradasınız deÄŸil mi?Åžunlara bakayımBir vazife veriyorsun,ÅŸaşırıyorum,hemen bitiriyorlarSonra gelsin yaramazlık…

(Çocuk II ile çıkarlar)

HOCA — E,muhtar,demek yollarda çocuklara soruyorsun artık?

MUHTAR — Yok,şöyle imtihan için sordum

ONBAÅžI — Fakat sen ÅŸey veremedin,cevap…Nasıl imtihan?

MUHTAR — Aman siz de…

MÜFETTİŞ — (Dışardan) OÄŸlum atı gezdir de öyle baÄŸla…

MUHTAR — Bu kim?

ONBAÅžI — MüfettiÅŸ geldi galiba?

MÜFETTİŞ — (Dışardan) Yem mi?Heybede var ya…Haydi oÄŸlum…

DERVİŞ AÄžA — Dananın kuyyuÄŸu kopacak

MÜFETTİŞ — (Girerek) AÄŸalar,selâmaleyküm

HEPSİ — (Kalkarak) Ve aleyküm selâmBuyrun

MÜFETTİŞ — Ha şöyle oturayımÇok yoruldumBittim vallâhi

MUHTAR — Öyledir at üstünde yorulur insan

ALİ AÄžA — E,efendime söyliyeyim,hoÅŸ geldiniz

MÜFETTİŞ — HoÅŸ bulduk,efendim

ONBAÅžI — Ne diyecektim?Ha,hoÅŸ geldin beyefendi

MÜFETTİŞ — HoÅŸ bulduk,hoÅŸ bulduk

MUHTAR — HoÅŸ geldin,müfettiÅŸ bey

MÜFETTİŞ — HoÅŸ bulduk,hoÅŸ bulduk,muhtar

HOCA — E,müfettiÅŸ bey,baklava hakkı için hoÅŸ geldin

MÜFETTİŞ — HoÅŸ bulduk,hoca efendi

DERVİŞ AÄžA — HoÅŸ geldiniz,sefalay getiydiniz

MÜFETTİŞ — HoÅŸ bulduk…(Terini siler) Of,of…

KAHVECİ — (Yanaşır) Efendi,hoÅŸ geldin,çaydan,kahveden?

MÜFETTİŞ — HoÅŸ bulduk

KAHVECİ — (AÄŸzından kapar) HoÅŸ geldin,hoÅŸ geldin…

MÜFETTİŞ — (Sinirli) HoÅŸ bulduk!HoÅŸ

KAHVECİ — HoÅŸ geldin,çay mı,kahve mi?

MÜFETTİŞ — Haydi,kahve olsun

KAHVECİ — (Sorar) Çay?Åžekeri yanda mı,içinde mi?

MÜFETTİŞ — Hey,Yarabbim,çay deÄŸil,kahve,kahve…(Kahveci “peki peki” diyerek gider)

ÇIRAK — MüfettiÅŸ emmi,hoÅŸ geldinBunu da delikanlı öğretti bana

MÜFETTİŞ — Hey,Yarabbim,hoÅŸ bulduk,baÅŸka yok mu?Üstüm böyle vıcık vıcık olduAt nallarını yere vurup durdu (Her söylediÄŸini ÅŸeyin hareketini elleriyle yapacaktır) Baktım,yavaÅŸladı,vurdum kırbacı…Åžak,ÅŸak…BaÅŸladı o zaman koÅŸmayaTakır takır…takır

(Kahvedekiler etrafa bakınırlar,başka kimse kalmadığına karar kılınca)

MUHTAR — Merhaba,müfettiÅŸ bey…

MÜFETTİŞ — (Sözüne devam etmektedir) Tekrar çaldım kır…Ha,merhaba,ÅŸak ÅŸak…

HOCA — (Keser) Merhaba,beyefendi

MÜFETTİŞ — (Sinirli) Merhaba…ÅŸak ÅŸak kırbacı…

ONBAÅžI — (Keser) E,ÅŸey merhaba,merhaba

MÜFETTİŞ — (Sinirli) Merhaba…Suya geldik şırıl şırıl,kıvrım kıvrım ak…

DERVİŞ AÄžA — (Keser) Meyaba,müfettiÅŸ bey

MÜFETTİŞ — Böyle böyle akıyorduHa,merhaba,aÄŸa,merhaba…

ALİ AÄžA — (Keser) Efendime söyliyeyim,merhaba…

MÜFETTİŞ — Köye yaklaÅŸtık,at baÅŸladı uflayıp puflamaya…Merhaba,merhaba…Şöyle şöyle okÅŸadım…

ÇIRAK — Merhaba,müfettiÅŸ bey

MÜFETTİŞ — (Kızar) MerhabaBey birader,hâlâ bitmedi mi?Derken,efendim,at şöyle düşer gibi olur,çekerim dizginleri(Tarif ederken,oturduÄŸu sandalyede düşer gibi olurTutarlar) Hop,tutun!Oh…

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,yani efendim,merhaba

MÜFETTİŞ — Merhaba,merhaba

KAHVECİ — (YanaÅŸmıştır,çay getirir) Buyrun beyefendi,E,merhaba…

MÜFETTİŞ — Yine sen mi?Merhaba

KAHVECİ — Bir ÅŸey demedim,”merhaba” dedim de

MÜFETTİŞ — Peki…(Kahveci gider)

DERVİŞ AÄžA — Nasıl oldu da gitti hemen

ÇIRAK — Merhaba,bayımBizim delikanlı öğretti de…

MÜFETTİŞ — Mer…ha…ba…Çıldırmamak imkânsız…Efendim,at,şöyle vıcık vıcık terlemiÅŸ…

(Kahvedekiler, “merhaba” diyecek baÅŸka adam kaldı mı,kalmadı mı diye bakarlar sonra)

MUHTAR — Nasılsın müfettiÅŸ bey,çoluk çocuk?

MÜFETTİŞ — Ha,hamdolsun,ellerinizden öperler

DERVİŞ AÄžA — İyisiniz inÅŸallah?

MÜFETTİŞ — Ben mi?Çok iyiyim

DEVİŞ AÄžA — Çoluk çocuk?

MÜFETTİŞ — Onlar da iyiSuyunuz ne soÄŸuk,içtim de diÅŸlerim zangır zangır…

HOCA — E,müfettiÅŸ bey,hatırı âlinizi sual eylemek bize de nasip ola

MÜFETTİŞ — Bendenizin mi?Çok iyiyimYoksa acayip hâlim mi var?

HOCA — Allah,afiyet versin…

MÜFETTİŞ — Ya sudan bahsediyorumEfendim,insanın diÅŸleri zangır zan…

ALİ AÄžA — (Hemen keser) Efendime söyliyeyimİyisiniz inÅŸallah…

MÜFETTİŞ — Hey Allah’ım,çok şükürSüphanallah…ne diyecektim?…

ONBAÅžI — MüfettiÅŸ bey,afiyetesiniz,ÅŸey,inÅŸallah?

MÜFETTİŞ — Afiyetim mi?Yerinde canım,yerinde…Üçten dokuza ÅŸart olsun,bırakın yakamı artık…

MUHTAR — Yo müfettiÅŸ bey,âdettir bizde buBir cigara içmez misin?

MÜFETTİŞ — Haydi içeyim,pek kullanmam da…Nefes darlığı yapar,efendim,bende…YokuÅŸ filân çıkarken baÅŸlar bir tıkanıklık…(Nefes darlığı taklidi)

DERVİŞ AÄžA — MüfettiÅŸ beg,biy cigaya mı?

MÜFETTİŞ — SaÄŸol,mersi,aldım

DERVİŞ AÄžA — Dayılıyım

MÜFETTİŞ — Haydi,hatırın için (Alır) Åžuraya takalım (Bir kulağına takar) Ya,dediÄŸim gibi tıkar gider

ONBAÅžI — (Kalkar) Yak bir sigaramı

MÜFETTİŞ — (Az alıngan) Yaktık yaTeÅŸekkür

ONBAÅžI — Åžey ÅŸey ederim,darılırım

MÜFETTİŞ — Haydi bakalım,senin de hatırın kalmasın… (Alır) Åžunu da ÅŸuraya (Öteki kulağına takar) Nefes darlığı çok kötü

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,bir cigara içer misiniz?Buyrun yani

MÜFETTİŞ — (Çileden çıkmış) Vallâhi…Hey yarabbi,âdet,âdet…bu da âdet ha…(Alır ateÅŸ için ceplerini ararken,hepsi kibritleri yakıp uzatırlar)

HEPSİ — Yak,müfettiÅŸ bey

MUHTAR — Buyrun

DERVİŞ AÄžA — Buyadan

ALİ AÄžA — Yakar mısın?

MÜFETTİŞ — Tuhaf…Vallâhi tuhaf…Sizin bu köy âdetleriniz…

KAHVECİ — (Elinde maÅŸa ve ucunda ateÅŸle gözükür) Yakacak mısın?

MÜFETTİŞ — Yaktım,saÄŸol…

KAHVECİ — Ha,sonra mı?Yakacak mısın?

MÜFETTİŞ — Yanıyor

KAHVECİ — AteÅŸ mi?İşte

MÜFETTİŞ — (Yerinden fırlar ve kahvecinin yüzüne üfürürBak…ya…nı…yor

KAHVECİ — Peki yakmaNe bağırıyorsun?Karşında sağır mı var?

MÜFETTİŞ — (Oturur) Ne misafirperverlik(Sükût) Niçin geldiÄŸimi biliyorsunuz”Malim gelmemiÅŸ de onu rapor et” diye telefon ettiler banaÖteki köydeydim,karakoldan istedilerSonra,bir de bir istida mı,ne pullamışsınız(Pul yapıştırma taklidi) İmza da ettiniz mi? (İmza taklidi)

MUHTAR — Demek bunun için geldiniz?

MÜFETTİŞ — Öyle ya…Gelmeme sebep hem raporu yazmak,hem de sizin dilekçeyi soruÅŸturmakKöy bu düşüncede mi?

MUHTAR — Vallâhi müfettiÅŸ beg,biz istemiyoruz bu malimiÇünkü…

MÜFETTİŞ — Çünkü?

MUHTAR — Bu köyden gitme ahlâksızım biridir

HOCA — Onun ne adam olduÄŸunu biliyorlar hep

MÜFETTİŞ — Yok,bildiÄŸiniz gibi deÄŸildir

HOCA — Biliriz bu yeni yetiÅŸme öğretmenleriOn para etmezlerOnların okuttuÄŸu elifbe elifbe olmuyor da baÅŸka ÅŸey oluyor

ALİ AÄžA —Sonra efendime söyliyeyim,biz köyümüze uygun adam buldukEfendime söyliyeyim,çok çalışkan,bilgili,ahlâklı bir delikanlı…

ONBAÅžI — Ya,ya…Neydi o,ÅŸey…köyümüzü onardı…Bak çocuklar,ÅŸeyde,mektepte okuyor

MÜFETTİŞ — Sahih,bütün köyler ağızlarının suyunu şöyle akıtarak,hep bu köyü anlatıyorlar “Şöyle iyi,böyle iyi” diyorlar…Sonra da ağızlarından delikanlıyı düşürmüyorlar

MUHTAR — Benim av köpeÄŸimi de iyileÅŸtirdiGeçen günkü avda…delikanlıyla beraber gitmiÅŸtik…truv truvpır pır dökülüyor avlar

HOCA — (Keser) Fazla lâfa ne hacet…Bir muallimin yaptığı her ÅŸeyi bu delikanlı yapıyor

DERVİŞ AÄžA — Fazlasiyle…

HOCA — Malim o,doktor o…midemi iyi ettiMühendis,usta,demirci…MüfettiÅŸ beg,siz ÅŸu mektep iÅŸinden anlarsınızBizim köylere malim verecekseniz,bu delikanlı gibi malim yetiÅŸtirin de verinDelikanlıyı örnek tutun

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,müfettiÅŸ bey,sen bilirsin,ÅŸunu bize malim yapıverHem hayırlı bir iÅŸ de varEfendime söyliyeyim,muhtarın kızı Gülsüm…

MÜFETTİŞ — Anladım…Fakat nasıl olur?O mektep medrese mezunu deÄŸil…Diploması yok

MUHTAR — Çok ÅŸey biliyor,mal meydandaSenin mektebinden kapı kadar diploması olan bunları bilmez,deÄŸil mi?

ONBAÅžI — MüfettiÅŸ beg haklı…Yapamaz onu,ÅŸey,malim…Sonra adamın elini ÅŸey yapıp baÄŸlayıp atarlar dam altına…

MUHTAR — Peki,netsek ÅŸu gelecek adamı?

MÜFETTİŞ — Bu düşünülecek bir iÅŸ deÄŸilMademki öğretmen gelmedi,tebellüğ ve meyil müddetini de geçirmiÅŸtirMüstafi addedilirAyrıca,siz “Bizim köylüdür,tanırız,iyi adam deÄŸildirKöye gelirse verimli olmaz” dye dilekçe yazarsınız,olur biterYenisini verirler

HOCA — Al sana…YaÄŸmurdan kaçarken doluya tutulmak buna derler(Sükût)

MÜFETTİŞ — Bu yeni adamınız çocukları okutuyor mu?

MUHTAR — “Çocukları” ne demek…Bizi bile okutuyorBen alifbeyi öğreneli on gün oldu

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,yalnız muhtar,efendime söyliyeyim,”j”nin üzerine nokta konulup konulmıyacağını bilmiyor

MUHTAR — Yooo…BilirimGün doÄŸusundan rüzgâr eserken gün batsından tavÅŸana doÄŸru gidersin;ördek sürüsü uçarken,önündeki ördeÄŸe niÅŸan alırsın;arkadakine deÄŸilBunları nasıl bilirsem o dediÄŸini de bilirim…

MÜFETTİŞ — Beyler,ÅŸimdi ben raporu yazarım,tabiî “gelmemiÅŸ” diye bildiririmSonra sizin istidayı kaleme alırız,pullarız(yazı ve pul taklidi) Kaymakam beye veririzO da muameleye koyarKendisine de söyleriz,size iyi bir öğretmen verirler…Çalışırız

MUHTAR — Hey saÄŸolasınYalnız iyi öğretmen versinlerBirader,bizde bilgi yok,onlarda cim karnında bir nokta…

ONBAÅžI — Neydi o?Bir söz vardı canım?Tam dilimin ucundaydı…Ha,durOf yine kaçırdım,ha tuttum…” İki,iki çıplak bir ÅŸeye hamama gerek” Öyle deÄŸil mi?

MÜFETTİŞ — Ben bu akÅŸam döneyimSiz ÅŸu kağıdın altına “Öğretmen gelmedi” diye imza ediverinSonra üzerini doldururumDört kiÅŸi yeterÅžu kâğıda da imza atın…Bunu da öğretmeni istemiyoruz diye imzalayın…(AÄŸalar,verilen kalemi yalaya yalaya iki kağıda da imza atarlarİmza atarken,imzaların harflerini acemi acemi kekelerler) (Sonra onlar imza ederken kulisten yabancının sesi duyulur)

YABANCI — Hey çoban,koyunlara yemden evvel su verilirPatlatırsın hayvanları…

MUHTAR — Bizim delikanlı

ONBAÅžI — Åžey,bizim delikanlı,hani söylemiÅŸtik ya…

MÜFETTİŞ — Görsek bari(Kâğıtları cebine kor)

YABANCI — (Dışardan) O koyunun bacağı nasıl oldu?İyi mi?…(Sükût) Peki…Yarın öbürünü de getir…Kelebek olmuÅŸ galiba…Kara koyun yem yemiyor mu?Dedim ya kelebektir (Sahneye girmiÅŸtir,yarı yarıya arkası dönüktür;konuÅŸur)

MÜFETTİŞ — Bu mu?

MUHTAR — Evet,köyün peygamberiMeteliksiz geldiOn beÅŸ gündür yüz bin bankonot yapabilirdiYine meteliÄŸi yokturİyi niÅŸancı da…

(Yabancı döner,ayağında lâstik çizme ve sırtında işçi tulumu vardır)

MÜFETTİŞ — A,a,a…

DERVİŞ AÄžA — (Farkında deÄŸildir) A’dan sonra B geliy,müfettiÅŸ bey

MÜFETTİŞ — A…A…A…A…

MUHTAR — Küçük A mı,büyük A mı?

MÜFETTİŞ — Vay,siz burada ha?

MUHTAR — Ne oldu müfettiÅŸ bey?

HOCA — (Döner) Åžaşırdın,bey,tanışır mıydınız?

YABANCI — (Başını yere eÄŸmiÅŸtir) Böyle olacağını biliyordumMızrak çuvala sığmaz

MÜFETTİŞ — Gözlerime inanamıyorum…

HOCA — Ne oluyor size,Allah’ınızı severseniz?

MÜFETTİŞ — Ne olacak…Siz böylesiniz vallâhi (Elleriyle tereli iÅŸareti yapar) Deli yani,öğretmen burada iÅŸte

HEPSİ — Ne öğretmeni?

MÜFETTİŞ — İstemediÄŸiniz öğretmen

MUHTAR — Vallâhi,anlamıyorumNe söylüyorsunuz?

MÜFETTİŞ — Sizin köye bir öğretmen gelecekti ya?

HEPSİ — Evet

ONBAÅžI — Åžu ahlâksız Murat

MÜFETTİŞ — Evet,öğretmen iÅŸte bu

HEPSİ — Yapma

MÜFETTİŞ — Kısmet ayağınıza gelmiÅŸ ve farkında deÄŸilsiniz(Hepsi ÅŸaÅŸkın ve mahçuptur)

MUHTAR — (Kendi kendine) Vallâhi yüzümü kaldırıp da bakamıyorumAmma atıp tutmuÅŸtum(Arkasını döner,yerin dibine batmıştır)

ONBAÅžI — Vay…Öldüm…Neler söylemiÅŸtim(Döner mahçuptur)

ALİ AÄžA — Efendime söyliyeyim,ben ne ettim,neler söylemiÅŸtimTuh…(Döner)

DERVİŞ AÄžA — Ya ben ne heyzeley yemiÅŸtim(Döner)

HOCA — Ya,ben nasıl bakayın malim beyin yüzüne?(Döner)

(Sahneye bir üzüntü çökmüştür,köylüler mahçupluktan,diğerleri bu durumdan sıkıntılıdır)

MÜFETTİŞ — Eee,merhaba,Murat BeyKasabadan bir ayrıldınız…Arabanız tıkır tıkır gittiBen sizi gitti,vazifeye baÅŸladı sanıyordumHalbuki kasabadan telefonla sizin için,pır kaçmış dediler

YABANCI — Bakın yine buradayım

MÜFETTİŞ — YaaHem buradasınız,hem burada deÄŸilsiniz

YABANCI — (Güler) Gölgem

MÜFETTİŞ — Bunlara iyi oyun oynamışsınız(Sükût)

YABANCI — AÄŸalar…Hepiniz yüzünüzü döndünüz

MUHTAR — Sus,malim bey,biz ne aldanmışızUtanıyorum,utanıyorum

YABANCI — AÄŸalar,size karşı hürmetim ve sevgim vardırHer insan gibi siz de aldanabilirsiniz

ONBAÅžI — Fakat,neydi o?Böyle aldanmak çok acı

ALİ AÄžA — Biz,efendime söyliyeyim,yâni,ne umduk,ne bulduk

HOCA — Yer yarılsa da dibine girsemSenin nene gerek âlemin adamı hakkında konuÅŸmak…

DERVİŞ AÄžA — Neyden lâf ettimDilim kopsaydı

YABANCI — Böyle demeyin,aÄŸalarBen kabahati sizde bulmuyorum

MUHTAR — Ya kimde kabahat?

YABANCI — Kabahat sizde deÄŸilZamanda,evet zamandaGördüğünle deÄŸil de,iÅŸittiÄŸinle düşünen,dedikoducu zamandaO iÅŸitilen ÅŸeylerin içinde bir kırıntı bile doÄŸru yokturHer ağız uydurduÄŸu yalana biraz sonra,diÄŸer sokak başında kendi inanır…Benim annem de,babam da temiz insanlardıBunu sizlere delilleriyle ispat edeceÄŸim

HOCA — Bak bu doÄŸruBiz ÅŸu malim beyi nasıl biliyorduk,karşımıza nasıl çıktı

MUHTAR — BoÄŸazıma bir ÅŸeyler tıkanıyorçNeler söyledik,neler söyledik senin için…Utanıyorum…

DİĞERLERİ — Utanıyoruz,vallâhi…

YABANCI — Ben bu sözü,yani ÅŸu “utanıyoruz” sözünü,sizin deÄŸil de bizi kötüleyenlerin hepsinin aÄŸzından çıkmış sayıyorumSizin geri dönüşünüz ve utanışınız,bana istikbâl için bir ışık gibi görünüyor

ONBAÅžI — (Güler) Neydi o?Hani bir söz vardıYanlış hesap,neydi muhtar?…

MUHTAR — Yanlış hesap BaÄŸdat’tan döner

HOCA — Gel,oÄŸul,ben baÅŸlıyayımBenden yaÅŸlı olsun,vallâhi,elini öperim,gel öpeyim alnını…Kusura bakma,bilmeden söyledik

(Öper)

ALİ AÄžA —Efendime söyliyeyim,bundan sonra ÅŸu gözlerimle görmeden,elimle dokunmadan,efendime söyliyeyim,bir ÅŸey söylersem,söylenenlere inanırsam,kafam kopsun

(Yabancıyı öperMuhtar,Derviş ve onbaşı da öper)

MÜFETTİŞ — Sevinçten bir ÅŸey söyleyemiyorumKöylerimiz,evet,köylerimizböyl e kalkınıyorİşte raporu yırtıyorumYa o imza ettiÄŸiniz diÄŸer kâğıdı ne yapayım?

MUHTAR — Ne mi edeceksin?Onu da yırt

HOCA — (Atılır)Yoooo,yooo,yooo…Yırtma…İmzalarımızÄ ±n üst tarafına şöyle yaz,baklava hakkı için şöyle yaz…Şöyle: “Kaymakamlık Ulu Makamına” Bakma müfettiÅŸ beg,biz eskiyiz,sonra pek o kadar da mürekkep yalamadık,sen uydur gayriEvet, “Kaymakamlık Ulu Makamına,biz Derecik Köyü ehalisi,yeni gönderdiÄŸiniz malimden pek memnunuz…Biz istediÄŸimize kavuÅŸtuk,darısı diÄŸer köylerin başına” İmzalar zaten varNasıl?

HEPSİ — YaÅŸa hoca

HOCA — Baklava hakkı için bunları böyle yazYazmazsan,öteki dünyada yakanda olur on parmağım

YABANCI — Hoca,bu fazla…

HOCA — Yo bu fazla deÄŸil…Daha eksik…BitmediAÄŸzımı tükürük boÄŸdu (Muhtarın önüne dururArkasını verir,eÄŸiktir) Åžu arkama bir yumruk vur

MUHTAR — Niçin?

HOCA — Vur canım,tıkandım…

MUHTAR — (Vururken) Ne yedin de tıkandın?

HOCA — Bir daha

MUHTAR — Hey,hocam,al bir daha

ALİ AÄžA — Hoca ne yedin de tıkandın böyle?

HOCA — Daha yemedik,yiyeceÄŸiz…Hem de böyle lenger lenger pilâvlar,tepsi tepsi börekler,sini sini baklavalar…Etler…Oh,yine tıkanıyorum…(Yutkunur) Bir daha vur muhtarBir daha,şöyle pekçe…pekçe

DERVİŞ AÄžA — Hoca,neyde yedin?

HOCA — Ziyafette…Daha doÄŸrusu düğünde

HEPSİ — Hangi düğünde?

HOCA — Tuh be…Ben size ziyafetten söz ederim de ,niçin olduÄŸunu dememMuhtarın kızı ne demiÅŸ?

MÜFETTİŞ — Ne demiÅŸ?

HOCA — “Delikanlı,malim olsaydı,ona varırdım” dememiÅŸ mi?

HEPSİ — Ya,sahih

MÜFETTİŞ — Delikanlı da malim çıkıverince…

HOCA — Bize de ziyafet gözüküyorÖyle deÄŸil mi,muhtar?

MUHTAR — (Cevap vermez,başını eÄŸer)

HOCA — Ha,anladımKız babası…Naza çekiyor kendiniÇek bakalımHakkındırGülsüm,çiÄŸdem gibi kızPeki(Cübbesini toplar,gayet itinalı olarak muhtarın önüne gider,eÄŸilip selâm verir) Muhtar Bey,Allah’ın emri,Peygamber’in kavliyle kızımız Gülsüm’ü,oÄŸlumuz Murat’a istiyoruzDesti izdivacına talibiz

MUHTAR — (Sıkılgan) Åžey bilmem ki…Ne diyeyim?

HOCA — Ne mi diyeceksin?Aklın varsa şöyle dersin muhtar: “Verdim” Böyle de,çünkü Murat gibi kısmet,ancak kırk yılda gözükürKuyruklu yıldız gibi

MUHTAR — Peki,hocaBen de kızımı kuyruklu yıldız veriyorum

HEPSİ — YaÅŸa,muhtar,yaÅŸa

HOCA — Bu iÅŸ de bitti,iÅŸin bitmesi demek,bizim yemeklerin gözükmesi,demektir (Durur) Yalnız,ÅŸaka bir tarafa,ben hâlâ kendime gelemedimYahu amma da aldanmışızTüh tüh…

DİĞERLERİ — Yaaaa…Amma da aldanmışız!

(Bu söz tekrar edilirken perde kapanır)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.



forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.