|  | Türk Edebiyatının Tarihî Dönemleri |  | 
|  06-21-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Türk Edebiyatının Tarihî Dönemleri• “Yeryüzünde büyük sanat ve edebiyat hareketleri yaratmış milletler içinde edebiyat tarihinin tetkiki, geniş zaman isteyen ve zor olan Türk Edebiyatı Tarihi’dir  Ufak bir dikkatle görülür ki, birçok milletlerin edebiyatları, umumiyetle tek bir vatanda ve son beş altı asır içinde meydana gelmiştir  Eski edebiyatlardan Yunan, Lâtin, Arap ve İran edebiyatları da ekseriya aynı vatanlarda eser vermiş yahut büyük edebî faaliyetleri belirli bir zaman içinde yaşayıp son bulmuş edebiyatlardır   • Türk Edebiyatı’nın ise, 27 asır sürmüş bir hayatı bilinmektedir  Bu edebiyat aynı zamanda, tek bir vatanda değil, başta Kore’ den Avrupa’ya kadar uzanan Orta Asya coğrafyası olmak üzere, Horasan, İran, Hindistan, Azerbaycan, Anadolu ve Balkanlar Türkiyesi, Mısır, Suriye, Irak vb  gibi coğrafyanın birçok bölgelerinde ayrı devletler kurmuş Türklerin değişik vatanlarında işlenmiştir  ” (Banarlı, 1983:1) Yukarıdaki ifadelerden anlaşılacağı gibi Türk Edebiyatı, günümüzden en az 2500 yıl öncesine dayanan, çok değişik coğrafyalarda kendine özgü güzellik ve zengin-liği ile biçimlenmiş bir edebiyattır  Her şeyden önce Türk Edebiyatı, tarihî seyri içinde birbirinden farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda biçimlenmiş olmasına, kimi zaman yabancı milletlerin dil ve edebiyat kurallarının da etkisinde kalmasına ve farklı edebiyat anlayışlarını bünyesinde bulundurmasına rağmen bir bütün olarak değerlendirilmelidir  Yani, Türk Edebiyatı; yaşanan çağlara ve bu çağlar içinde yansıttığı ana konulara göre alt dönemlere ayrılmaktadır  Fakat, bu ayrılıklar, Türk Edebiyatı’nın bir bütün hâlinde görülmesine engel olmamaktadır   Biz bu incelememizde, bir bütün hâlinde algılanması gereken Türk Edebiyatı’nı, tarihî gelişiminde üç ana bölümde ve her bölümü de kendi içinde farklı kollara ayırarak ortaya koyacağız: ________________________________________ 1  İSLAMİYET’TEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI (M  Ö  5  YÜZYIL – M  S  10  / 11  YÜZYIL) 10  ve 11  yüzyıllar, Türk milletinin sosyal, siyasal ve kültürel hayatında oldukça önemli yüzyıllardır  Çünkü, bu dönemde millet, yeni bir uygarlığın içinde kendini bulur  “Bozkır” (Göçebe kültür = yarı göçebe kültür = atlı kültür) uygarlığından “Site” (Şehir kültürü = yerleşik hayat) uygarlığına geçiş dönemlerinin yaşandığı bu yüzyıllarda mille-tin hayatında önemli değişiklikler görülür   Bu değişiklikler içinde dil ve edebiyat da bulunur  Bu nedenle, ilk yazılı belgelerin görüldüğü M  Ö  5  yüzyıl ile M  S  10  yüzyıl arasındaki dönemde oluşturulan edebiyat ürünlerinin içinde bulunduğu döneme “İslamiyet’ten Önceki Türk Edebiyatı” adı verilmektedir   Türk Edebiyatı’nın ilk ana dönemi olarak kabul edilen bu yüzyıllarda oluşturulan edebî eserlerimizi, kendi arasında iki alt bölüme ayırmaktayız  • Bunlar: 1  Sözlü edebiyat ürünleri   2  Yazılı edebiyat ürünleri   Türk Edebiyatı, tarihin bilinen ilk dönemlerinden itibaren esas olarak sözlü edebiyata dayanmaktadır  Ağızdan ağza, nesilden nesle aktarılarak milletin hafızasında derin izler bırakan ilk edebiyat ürünlerinin başında koşuklar (koşmalar), sagular (ağıtlar), savlar (atasözleri) ve destanlar gelmektedir  Alper Tunga Sagusu, Oğuz Kağan Destanı, Göç Destanı, Ergenekon Destanı ve Şu Destanı bu dönemin en ünlü edebiyat ürünleridir  Bunların çoğu ise, millî ölçümüz (veznimiz) hece ile düzenlenmiş manzume eserlerdir  Düz yazı (nesir) hâlinde düzenlenmiş olanlarda bile manzume ahengini görmek mümkündür   Yazılı edebiyat ürünleri ise üç ayrı dönem içinde ele alınmaktadır  Bunlar: 1  Göktürk Dönemi : (Göktürk Anıtları = Orhun Abideleri) 2  Uygur Dönemi : (Uygur Türkçesi ile yazılmış metinler) 3  Karahanlı Dönemi: (Kutadgu Bilig, Divan-ı Lugat’it Türk, Atebetü’l Hakayık) Göktürk Dönemi içinde ele alınması gereken en önemli yazılı eser Göktürk Anıtları’dır  Bu anıtlar, M  S  8  yüzyılda bugünkü Moğolistan toprakları üzerinde bulunan Orhun vadisinde dikilmiş yüzlerce mezar taşlarıdır  Bunların içinde Bilge Kağan, Kültigin ve Tonyukuk adına dikilmiş olanları en önemlileridir  “Türk” adının geçtiği ilk ve olgunlaşmış yazılı belgelerdir  Bu mezar taşlarında, milletin sosyal, siyasal, ticarî ve kültürel hayatı ile ilgili önemli bilgiler yansımaktadır  Yazarı, Yolug Tigin’dir   Uygur Dönemi’ndeki yazılı eserlerin büyük bir çoğunluğu Maniheizm dininin etkisiyle oluşturulmuş dinî metinlerdir  Bunların başında Altun Yaruk (Altın Işık), Sekiz Yükmek (Sekiz Yığın) ve Irk Bitig (Fal Kitabı) gelmektedir  Bu eserlerin tümü Uygur Türkçesi ve Uygur alfabesi ile yazılmıştır   Karahanlı Dönemi’nde yazılan eserlerin en önemli üçü ise şunlardır: 1  Kutadgu Bilig (Saadet Bilgisi = Devlet Olma Bilgisi): 1069 yılında Yusuf Hac Hacip tarafından mesnevi tarzında yazılan, 6645 beyit meydana gelen manzume bir eserdir  Site uygarlığına (İslam uygarlığına) geçiş döneminde yazılan eserlerden biridir ve dil itibariyle eski Türkçe özellikleri içermektedir  Bu nedenle İslamiyet’ten Önceki Türk Edebiyatı’ nın eseri olarak kabul edilmektedir   2  Divan-ı Lugat’it Türk: Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır  Türkçe-Arapça sözlük çalışmasıdır  Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla kaleme alınmıştır  Bu nedenle Arapça olarak yazılmış olmasına rağmen 7500’den fazla Türkçe kelime mevcuttur  Sadece, 11  Yüzyılda değil, sonraki yüzyıllar için de dil itibariyle önemini kaybetmeyen, değeri tartışılmaz bir eserdir   3  Atebetü’l - Hakayık (Hakikatlerin Eşiği): Kaşgar Türkçesi ile 12  yüzyılda Edip Ahmet tarafından yazılmıştır  Kutadgu Bilig gibi aruz vezniyle man-zum olarak meydana getirilmiştir  Eserin bütünü 14 bölümdür ve 40 beyit ve 101 dörtlükten oluşmuştur  Sanat inceliklerinden yoksun olmasına mukabil, dönemin Türkçesini yansıtması yönüyle oldukça önemli bir eserdir  Dinî ve ahlâkî bilgi vermek amacıyla yazılmıştır   ________________________________________ 2  İSLAMÎ DÖNEM TÜRK EDEBİYATI (10  / 11  YÜZYIL – 19  YÜZYIL) Türklerin 10  yüzyıldan itibaren kitleler hâlinde yeni bir dini seçmesiyle birlikte (yeni uygarlık alanına girmesiyle) her alanda olduğu gibi dil ve edebiyat alanında da değişiklikler yaşanır  Özellikle dönemin aydınlarının, o günün ortamındaki genel anlayışla bilim dili Arapça ve edebiyat dili Farsçanın etkisinde kalması dil ve edebiyatımızın çehresinde önemli değişiklikler oluşturur  Şiirdeki millî ölçümüz “hece”, yerini Arapların şiir ölçüsü “aruz” a bırakır  Arap ve Fars edebiyatlarının nazım ölçüleri, nazım birimleri (beyit, murabba, müstezat, muhammes, müseddes vb  ), mazmunları (kalıplaşmış sözleri) edebiyatımızda kendini gösterir  Önceleri, taklit düzeyinde oluşturulan edebî eserler, özellikle 16  Yüzyıldan sonra (Fuzuli, Baki ve Nedim ile) kendi kişisel kimliğine kavuşur  Bu yüzyıldan sonra, Arap ve Fars şiirlerinden biçim, içerik ve sanat yönünden daha güçlü Türk şiirleri yazılır   Arap ve Fars edebiyatları tarzında, özellikle saray ve büyük şehir çevresinde oluşturulan edebî eserler, “Divan” tarzı edebî eserler olarak kabul edilir  Arapça ve Farsça; bilim adamlarının, sanatkârların ve saray çevresinde yaşayan insanların dilinde etkin olur  Böylece, aydınlara özgü olarak Türkçe, Arapça ve Farsçanın birlikte yer aldığı kültür dili olan “Osmanlıca” ortaya çıkar  Divan Edebiyatı’nın nazım ve nesir türündeki eserleri, esas olarak bu dille meydana getirilir  Ayrıca, 20  yüzyılın başlarına kadar etkinliğini koruyabilmiş bu edebiyatta daha çok soyut konular (aşk, sevgili, şarap, din, ölüm vb  ) işlenir   Yukarıda özellikleri verilen edebî eserler, genel olarak “Divan Edebiyatı” adı altında toplanmaktadır  Bu edebiyat, her ne kadar dil, biçim ve içerik yönünden yabancı edebiyatların etkisinde kalmışsa da zamanla kendi millî kimliğini ortaya koyarak Türk Edebiyatı’nın zengin ve geniş bir dönemini içine almıştır   Divan Edebiyatı’nın kültür dili Osmanlıca ile yansıtılmasına mukabil, milletin kendi diliyle (yaşayan, anlaşılan Türkçe) oluşturduğu “Halk Edebiyatı” ise ara vermeksizin devam eder  Eski Türk şiiri koşukların yerini koşmalar, semailer, varsağılar; saguların yerini halk ağıtları; savların yerini ise atasözleri alır   13  yüzyılda yaşayan ünlü halk ozanı Yunus Emre, bu tarzın en önemli temsilci-sidir  Ayrıca, Kaygusuz Abdal, Hacı Bektaşi Veli, Hacı Bayramı Veli, sonraki yüzyıllar-da Edirneli Nazmi, Erzurumlu Emrah, Tokatlı Nuri ve nihayet Cumhuriyet Dönemi’nin halk âşığı Aşık Veysel kökü 2500 yıl öncesine giden Türk halk şiirinin güçlü temsilcileridir  Eski Türk kültüründe önemli etkinlikleri bulunan ozan, şaman, baksı geleneğini sürdüren bu halk âşıkları, değişen zaman ve şartlar içinde kendilerini daima kabul ettirmiş, bilge insanlar olarak milletinin gönlünde derin izler bırakmış halk kahramanlarıdır  Onları kahraman yapan en önemli özellik ise, milletin diliyle seslen-meleri, milletin gözü ve gönlü olmalarıdır   Halk şiirinin zenginliğinden söz ederken Anonim Halk Edebiyatı ürünlerini saymadan geçmek doğru olmaz  Sahibi belli olmayan, milletin ortak ürünlerinden kabul edilen atasözleri, bilmeceler, halk türküleri, halk hikâyeleri de Türk Halk Edebiyatı’nın zenginlikleri arasındadır  Bunların başında, olayları 10  - 11  yüzyılda geçen, fakat yazıya 14  - 15  yüzyılda aktarılan Dede Korkut Hikâyeleri’ni saymak gerekir  Eski uygarlıktan yeni uygarlığa geçiş döneminde yazılan yarı nesir, yarı manzum bu destan türü halk hikâyeleri, dil ve edebiyat yönünden değer biçilemez düzeydedir  Ayrıca, Battal Gazi Destanı, Köroğlu Destanı ve Nasrettin Hoca Fıkraları gibi pek çok halk ürününü de Halk Edebiyatı içinde ele almak ayrı bir gerekliliktir  ________________________________________ 3  BATI ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI (19  YÜZYIL [1860] -    ) 19  yüzyıl, Türklerin yeni bir uygarlıkla tanıştığı yüzyıldır  !8  yüzyılda aydınlanma dönemini yaşayan, nihayet 19  yüzyılda sanayi devrimini gerçekleştiren Batı ülkelerinin bilim ve teknolojideki gelişmelerine paralel, Türk ülkesinde bilimsel gelişmelerin yaşanmaması; sosyal, siyasal ve ekonomik krizlerin artması aydınların telaşa düşmesine neden olur  Gerileme ve bozulma karşısında çıkış ve kurtuluş çareleri arayan yöneticiler, Avrupa’ya öğrenci göndermeye başlar  Buna ek olarak Avrupa’nın başlıca şehirlerine (Londra, Paris, Viyana vb  ) büyükelçiler atanır  Bu büyükelçiler, bulundukları şehirlerde Avrupa insanının hayatını, edebiyatını, siyasetini ve kültürünü yakından gözlem yapma fırsatını elde ederler  Ayrıca, anılarını ve gözlemlerini “Sefaretnâme” adındaki kitaplarda toplarlar  Bu kitaplar, İstanbul başta olmak üzere, Türk ülkesinin kültür ve sanat merkezleri olan şehirlerde elden ele dolaşmaya başlar  Daha çok Avrupa hayat tarzı, sanatı ve edebiyatının yüceltildiği bu kitaplar aracılığı ile Türk aydınlarında Avrupa hayranlığı kendini göstermeye başlar   9, 10 yüzyıl önce Arap ve Fars aydınlarının etkisi altında kalan Türk aydınları, bu kez de Batı aydınlarının etkisi altına girmeye başlar  Bir zamanlar Arapça ve Farsça yazmaktan kendilerini kurtaramayanlar, 19  yüzyılda da Fransızca ve Almanca yazmaktan kendilerini kurtaramazlar  Türk aydının yanılgısı dokuz yüz yıl sonra tekrar görünmeye başlar  Bu sefer gözler Batı’dadır  Artık Fransızca konuşmak “ilericilik” kabul edilmektedir  Fransız hayat tarzını benimse “çağdaşlık” olarak değerlendirilmektedir  Türk ülkesinin sosyal, siyasal ve kültürel sorunlarının çözümü, sadece Batı’ya daha çok yaklaşmakta aranmaktadır  Ama, bu yaklaşma bilim ve teknolojide değildir  Edebiyat, sanat ve ahlâk tarzındadır  Türk aydını ve ülkesi, 10  ve 11  yüzyıllarda olduğu gibi yeniden bir geçiş döneminde, artısıyla eksisiyle yeni bir uygarlığın içindedir  Ne yapıp edip bu yeni uygarlığın da her alanda temsilcisi olmalıdır  Türk aydınındaki genel yargı budur  Ülkenin ve milletin geçirdiği aşamaların, sosyal, siyasal, kültürel değişikliklerin ve arayışların bir yansıması bulunan edebiyat; yukarıdaki değişmelerden habersiz olamaz  Nitekim, 19  yüzyıldan sonra dil ve edebiyatın çehresi de değişmeye başlar  Batı ülkelerindeki gibi gazeteler yayımlanmaya, makale türünde yazılar yazılmaya başlar  Ayrıca, Türk edebiyatı, ilk defa Batılı tarzda “roman”, “hikâye”, “tiyatro” ile tanışır  Artık, geleneksel Türk tiyatrosu yerini, Batılı anlamdaki trajedilere, dramlara, müzikli tiyatrolara bırakmaktadır  Karagöz ve Hacivat, Meddahlık geleneği ramazan gecelerinin özel misafiri durumundadır   19  yüzyılın sonlarından itibaren sosyal ve siyasal değişmelere uygun olarak edebî topluluklar görülmeğe başlar  Şinasi ve Agâh Efendi’nin 1860 yılında çıkardığı ilk özel gazete “Tercüman-ı Ahval” ile Tanzimat Edebiyatı da başlar  Bu dönemin aydınları, şiirde biçim yönünden eski tarzı bırakmamakla birlikte içerik yönünden değişiklikler ortaya koyarlar  Artık  , devlet büyükleri ve sanatkârlar değil, özgürlük gibi soyut kavramlar övülmeye başlar  (Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesi  ) Nesir ürünlerinin dili (roman, hikâye, tiyatro vb  ), daha sade ve anlaşılır bir boyut kazanır   1896 yılında ortaya çıkan Servet-i Fünûn topluluğu ise, özellikle şiirde sade ve anlaşılır dilden uzaklaşır  Fakat, Tanzimatçılar’dan daha başarılı Batı tarzında romanlar yazılmaya başlar  (Halit Ziya UŞAKLIGİL: “Aşk-ı Memnu”, “Kırık Hayatlar”, “Mai ve Siyah”; Mehmet Rauf: “Eylül” gibi  ) Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin ise, bu döneme şiir alanında damgasını vurabilmiş iki önemli sanatçıdır  Şiirde “pitoreks” (resim yapma) akımın görülmesi de bu döneme rastlar   Edebiyatımızın çehresinde çok önemli bir yeri bulunmamakla birlikte, etkileri sonraki dönemlerde daha çok görülen bir grup edebiyatçının oluşturduğu Fecr-i Ati Edebiyatı da Batı etkisindeki Türk Edebiyatı’nın bir alt bölümü olarak değerlendirilir   Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip YÖNTEM’in Selanik’te birlikte çıkardıkları “Genç Kalemler” dergisi ise edebiyatımızda millîleşme akımlarını başlatır  Siyasî boyutunu Ziya Gökalp’in, dil ve edebiyat boyutunu ise daha çok Ömer Seyfettin’ in temsil ettiği bu hareket, genel Türk Edebiyatı içinde Millî Edebiyat Dönemi olarak kendini gösterir  Bu harekete, sonraki yıllarda Halide Edip ADIVAR, Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU gibi ünlü romancılar da katılır   Ele aldığı konu itibariyle “Savaş Edebiyatı” da, daha çok roman ve hikâyeleri-mizde yansır  (Halide Edip: “Ateşten Gömlek”, “Vurun Kahpeye”; Yakup Kadri: “Yaban”, “Ankara”; Reşat Nuri: “Yeşil Gece”; Aka Gündüz: “Dikmen Yıldızı”; Tarık Buğra: “Küçük Ağa”; Kemal Tahir: “Yorgun Savaşçı”; Burhan Cahit: Cephe Gerisi, İhtiyat Zabiti, Yüzbaşı Celâl; Esat Mahmut: Allahaısmarladık; Mahmut Atilla: Silâh Arkadaşları; İskender Fahrettin: Lawrens İstanbul’da, Harp Zengininin Kızı; Kamil Yazgıç: Türk Yıldızı Emine vb  ) Cumhuriyet’in ilânı, özellikle Atatürk’ün dil ve edebiyat alanına önem vermesi ile birlikte edebî eserler, doğu ve batı dillerinin etkisinden kurtulmayı başarır  Beş Hececiler ve Yedi Meşaleciler adı ile bilinen edebî topluluklar öncelikle halk tarzını şiirlerinde yeni bir anlayışla yorumlarlar   1930’lu yıllarda Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU ve Vedat Nedim TÖR’ ün önderliğindeki KADRO hareketi’nin yayımladığı KADRO dergisi, yayın dünyasına canlılık getirir  Bu dergi, dil ve edebiyat yorumlarıyla birlikte sosyal ve siyasal değişmelere ve olaylara da sayfalarında yer ayırarak edebiyata ve sosyal hayata da canlılık katar  Sonraki dönemlerde de bu gelenek devam eder, edebî topluluklar, kendilerine birer dergi bulur ve bu dergilerin çevresinde sanat ve edebiyatla ilgili düşüncelerini yansıtırlar  “Hisarcılar”, buna bir örnektir   Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı içinde göz ardı edilmeyecek bir diğer topluluk ise Orhan Veli KANIK’ın öncülük ettiği “Garip Şiir Akımı” dır  Şiirde, serbest nazmın en güzel örneklerinin verildiği dönem, bu dönemdir   Özellikle 1950’li yıllardan sonra gerek nazım, gerekse nesir alanlarında edebiyatçılarımızın önemli bir bölümünde ideolojik endişelerin ön plânda tutulduğunu söylemek de yanlış bir teşhis olmayacaktır  Dünyada gelişen siyasî hareketlerle doğru orantılı olarak ülkemizde de şair ve yazarlarımızın, popüler olma hevesi içinde klâsiklikten uzaklaştıkları gözlemlenir  Bu durum da, meydana getirilen eserlerin “edebî eser” olma özelliğini çoğu zaman ortadan kaldırır ya da en azından eserlere şüphe ile yaklaşılmasına neden olur  Bütün olumsuzluklara rağmen, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, köklü ve zengin birikimi sayesinde son 50 yılında şiir, roman, hikâye, tiyatro ve gazete yazılarıyla edebî değeri yüksek ürünler vermekten de geri durmaz   Son dönem içinde çeşitli alanlarda ürünler veren sanatçılarımdan bazıları şunlardır: Şiir: Yahya Kemal BEYATLI, Faruk Nafiz ÇAMLIBEL, Fazıl Hüsnü DAĞLARCA, Cahit Sıtkı TARANCI, Ahmet Muhip DRANAS, Ahmet Kutsi TECER, Orhan Veli KANIK, Bedri Rahmi EYÜPOĞLU, Arif Nihat ASYA, Oktay Rıfat, Cahit KÜLEBİ, Behçet NECATİGİL, Zeki Ömer DEFNE, İlhan GEÇER, Mehmet ÇINARLI, Yavuz Bülent BAKİLER, Göktürk Mehmet UYTUN vb   Roman: Ahmet Hamdi TANPINAR (şiir, roman ve hikâye), Abdülhak Şinasi HİSAR, Tarık BUĞRA, Peyami SAFA, Cengiz DAĞCI, Samiha AYVERDİ, Kemal TAHİR, M  Necati SEPETÇİOĞLU (tarihî roman), Oğuz ÖZDEŞ, Orhan PAMUK vb  Hikâye: Sait Faik ABASIYANIK, Memduh Şevket ESENDAL, Samet AĞAOĞLU, Haldun TANER, Sevinç ÇOKUM vb  Yazımıza, ATATÜRK’ün edebiyatla ilgili şu düşünceleriyle son verelim: • “Beşeriyette en olumlu bilim, en ince teknik temellerine dayanan hayatla, kanla karşılaşmak kendileri için mukadder olan askerlik gibi yüksek bir ideal meslek bile kendini içinde bulunduğu topluma anlatabilmek için uyandırıcı, amaçlandırıcı, yürütücü ve sonunda fedakâr ve kahraman yapıcı vasıtayı edebiyatla bulur   Böylelikle, edebiyatın her insan toplumu ve bu toplumun hâl ve geleceğini koruyan, koruyacak olan, her teşekkül için, en esaslı eğitim vasıtalarından biri olduğu kolaylıkla anlaşılır  ” | 
|   | 
|  | 
|  |