SEYFİ BABA Mehmet akif ersoy |
06-21-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
SEYFİ BABA Mehmet akif ersoySeyfi Baba Geçen akşam eve geldim Dediler: - Seyfi Baba Hastalanmış, yatıyormuş - Nesi varmış acaba? - Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken bu sabah - Keşki ben evde olaydım Esef ettim, vah vah! Bir fener yok mu, verin Nerde sopam? Kız çabuk ol! Gecikirsem kalırım beklemeyin Zîrâ yol Hem uzun, hem de bataktır - Daha a'lâ, kalınız Teyzeniz geldi, bu akşam, değiliz biz yalınız Sopa sağ elde, kırık camlı fener sol elde; Boşanan yağmur iliklerde, çamur tâ belde Hani, çoktan gömülen kaldırımın, hortlayarak; 'Gel! ' diyen taşları kurtarmasa, insan batacak Saksağanlar gibi sektikçe birinden birine, Boğuyordum! müteveffâyı bütün âferine Sormayın derdimi, bitmez mi o taşlar, giderek, Düştü artık bize göllerde pekâlâ yüzmek! Yakamozlar saçarak her tarafından fenerim, Çifte sandal, yüzüyorduk, o yüzer, ben yüzerim! Çok mu yüzdük bilemem, toprağı bulduk neyse; Fenerim başladı etrâfını tektük hisse Vâkıâ ben de yoruldum, o fakat pek yorgun Bakıyordum daha mahmurluğu üstünde onun: Kâh olur, kör gibi çarpar sıvasız bir duvara; Kâh olur, mürde şuâ'âtı düşer bir mezara; Kâh bir sakfı çökük hânenin altında koşar; Kâh bir ma'bed-i fersûdenin üstünden aşar; Vakt olur pek sapa yerlerde, bakarsın, dolaşır; Sonra en korkulu eşhâsa çekinmez, sataşır; Gecenin sütre-i yeldâsını çekmiş, uryan, Sokulup bir saçağın altına gûyâ uyuyan Hânüman yoksulu binlerce sefilân-ı beşer; Sesi dinmiş yuvalar, hâke serilmiş evler; Kocasından boşanan bir sürü bîçâre karı; O kopan râbıtanın, darmadağın yavruları; Zulmetin, yer yer, içinden kabaran mezbeleler: Evi sırtında, sokaklarda gezen âileler! Gece rehzen, sabah olmaz mı bakarsın, sâil! Serserî, derbeder, âvâre, harâmî, kaatil Böyle kaç manzara gördüyse bizim kör kandil Bana göstermeli bir kerre Niçin? Belli değil! Ya o bîçâre de râhmet suyu nûş eyliyerek, Hatm-i enfâs edivermez mi hemen 'cız! ' diyerek? O zaman sâmi'anın, lâmisenin sevkıyle Yürüyen körlere döndüm, o ne dehşetti hele! Sopam artık bana hem göz, hem ayak, hem eldi Ne yalan söyliyeyim kalbime haşyet geldi Hele yâ Rabbi şükür, karşıdan üç tâne fener Geçiyor Sapmıyarak doğru yürürlerse eğer, Giderim arkalarından Yolu buldum zâten Yolu buldum, diyorum, gelmiş iken hâlâ ben! İşte karşımda bizim yâr-ı kadîmin yurdu Bakalım var mı ışık? Yoksa muhakkak uyudu Kapının orta yerinden ucu değnekli bir ip Sarkıtılmış olacak, bir onu bulsam da çekip Açıversem İyi amma kapı zâten aralık Gâlibâ bir çıkan olmuş Neme lâzım, artık Girerim ben diyerek kendimi attım içeri, Ayağımdan çıkarıp lâstiği geçtim ileri Sağa döndüm, azıcık gitmeden üç beş basamak Merdiven geldi ki zorcaydı biraz tırmanmak! Sola döndüm, odanın eski şayak perdesini, Aralarken kulağım duydu fakîrin sesini: - Nerde kaldın? Beni hiç yoklamadın evlâdım! Haklısın, bende kabâhat ki haber yollamadım Bilirim çoktur işin, sonra bizim yol pek uzun Hele dinlen azıcık anlaşılan yorgunsun Bereket versin ateş koydu demin komşu kadın Üşüyorsan eşiver mangalı, eş eş de ısın Odanın loşluğu kasvet veriyor pek, baktım Şu fener yansa, deyip bir kutu kibrit çaktım Hele son kibriti tuttum da yakından yüzüne, Sürme çekmiş gibi nûr indi mumun kör gözüne! O zaman nîm açılıp perde-i zulmet, nâgâh, Gördü bir sahne-i üryân-ı sefâlet ki nigâh, Şâir olsam yine tasvîri otur bence muhâl: O perîşanlığı derpîş edemez çünkü hayâl! Çekerek dizlerinin üstüne bir eski aba, Sürünüp mangala yaklaştı bizim Seyfı Baba - Ihlamur verdi demin komşu Bulaydık, şunu, bir - Sen otur, ben ararım - Olsa içerdik, iyidir Aha buldum, aramak istemez oğlum, gitme Ben de bir karnı geniş cezve geçirdim elime, Başladım kaynatarak vemeye fincan fincan, Azıcık geldi bizim ihtiyarın benzine kan - Şimdi anlat bakalım, neydi senin hastalığın? Nezle oldun sanırım, çünkü bu kış pek salgın - Mehmed Ağ'nın evi akmış Onu aktarmak için Dama çıktım, soğuk aldım, oluyor on beş gün Ne işin var kiremitlerde a sersem desene! İhtiyarlık mı nedir, şaşkınım oğlum bu sene Hadi aktamıyayım Kim getirir ekmeğimi? Oturup kör gibi, nâmerde el açmak iyi mi? Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası: Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası! Yoksa yetmiş beşi geçmiş bir adam iç yapamaz; Ona ancak yapacak: Beş vakit abdestle namaz Hastalandım, bakacak kimseciğim yok; Osman Gece gündüz koşuyor iş diye, bilmem ne zaman Eli ekmek tutacak? İşte saat belki de üç Görüyorsun daha gelmez Yalınızlık pek güç Ba'zı bir hafta geçer, uğrayan olmaz yanıma; Kimsesizlik bu sefer tak dedi artık canıma! - Seni bir terleteyim sımsıkı örtüp bu gece! Açılırsın, sanırım, terlemiş olsan iyice İhtiyar terliyedursun gömülüp yorganına Atarak ben de geniş bir kebe mangal yanına, Başladım uyku teharrîsine, lâkin ne gezer! Sızmışım bir aralık neyse yorulmuş da meğer Ortalık açmış, uyandım Dedim, artık gideyim, Önce amma şu fakîr âdemi memnûn edeyim Bir de baktım ki: Tek onluk bile yokmuş kesede; Mühürüm boynunu bükmüş duruyormuş sâde! O zaman koptu içimden şu tehassür ebedî: Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi! |
|