Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
arslan, emir, şekip

Emir Şekip Arslan

Eski 08-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Emir Şekip Arslan



Emir Şekip Arslan, Ahmed eş-Şerebâsî’nin deyimiyle “Osmanoğulları’ndan daha fazla Osmanlı olmak isteyen” emîrü’l-beyân (belâgatın prensi) Şekip Arslan, 1869’da Lübnan’ın Şuveyfe köyünde, bir Dürzî ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi Babası düşük dereceli bir mahalli memur idi Arslan Ailesi, Cebel-i Lübnan’da Dürzî aşiretlerinin en şereflilerinden kabul edilmekteydi XX yüzyılın başlarında, ailenin bireylerinden kimi memur, kimi hariciyeci, kimi mebus, kimi de edip olmuştur Şekip’in ailesi Dürzî kimliğini bırakıp İslam’a dönerek Arap-Osmanlı cemiyetinde isim yaptı

Büyük kardeşi Nesib (öl 1927) edebiyat çevresi içinde yer alıp, Dünya Savaşı’ndan önce İttihat ve Terakki’nin faaliyetlerine karşı Arap protesto hareketine katıldı Küçük kardeşi Adil Bey ise, İstanbul’da edebiyat fakültesini bitirdikten sonra 1914-16 yılları arasında Şuf kaymakamlığı, 1916-18 arasında Osmanlı Meclisi’nde mebusluk yaptı 1925-26’da Suriyelilerin Fransızlara karşı verdiği bağımsızlık mücadelesine katıldı 1946-49 yıllarında Suriye’nin ilk bağımsız hükümetinde bakanlık yaptı 1954’te öldü


Şekip Arslan 1874’te Beyrut’ta Medresetü’l-Hikme adındaki Maruni okuluna girdi Şekip bu okulda edebiyata yöneldi; Arapça ve Farsça’nın yanı sıra Fransızca’yı da öğrendi 1881’de mezun oldu 1886’da (17 yaşında) ilk şiir kitabı yayımlandı Daha sonra Türkçe’yi de öğrenmesi için Medrese-i Sultaniye’ye gönderildi Burada bir yıl okudu (1887) Üniversiteye gidemediğinden kendi kendisini yetiştirmek durumunda kaldı


Medrese-i Sultaniye’de hocası olan Abduh’un etkisinde kaldı Dersler dışında sohbetlerine de devam etti Abduh’un 1888’de Mısır’a dönmesi üzerine Şekip Arslan, Şuveyfe nahiye müdürlüğünü üstlendi Bu görevi iki yıl sürdürdükten sonra istifa etti 1890-92 arasında iki buçuk yıl seyahat etti Önce Kahire’ye giderek iki ay Abduh’un misafiri oldu Bu sırada Sa‘d Zağlul’la ilişkide bulunmuş, Ahmed Zeki’yle dostluk kurmuş, Hidiv Tevfik tarafından kabul edilmiş ve El-Ahram ve El-Müeyyed’e makaleler yazmıştır

Arkasından, iki yıl kalacağı İstanbul’a gitti Maliye Bakanı Hasan Fehmi ve Maarif Bakanı Münif Paşa’nın çevresinde bulundu 1892’de, hayatı boyunca emperyalist bir tehlike olarak göreceği Avrupa’ya (Paris, Londra) geçti Ahmed Şevki Bey’le tanıştı Aynı yıl İstanbul’a tekrar döndü ve o sıralarda İstanbul’a gelen Efgani ile görüştü


Yine aynı yıl Lübnan’a döndü 1902’ye kadar on yıl şiir yazdı, ilmi araştırmalar yaptı, Kahire ve Beyrut’un meşhur gazetelerinde makaleler yayımladı “Enerjisini politikaya harcamış olmasaydı, Şevki’nin yerine Arap dünyasında emîrü’ş-şuarâ (şairlerin şahı) olabilirdi” denilmektedir El yazması klasik İslami eserleri inceledi, Chateaubriand’ın, Endülüs Müslümanlarını anlattığı Son İbn Serrâc’ın Macerası adındaki romanını çevirerek yayımladı

1902-1907 yılları, siyaseti Arslan Ailesi’ne itibar kaybettiren mutasarrıf Muzaffer Bey’le mücadeleyle geçti Şekip, amcası Mustafa’nın yerine kısa bir süre Şuf kaymakamlığı yaptıysa da mutasarrıf Muzaffer’le rakip Canbulat Ailesi’nin baskıları yüzünden istifa etmek zorunda kaldı


Jön Türklerin teşkilat-ı esasiye kanununu kabul ettirme çabalarını destekledi Jön Türk hareketinin 1908’deki başarısı üzerine, Şekip Arslan, Arslan Ailesi’nin Şuf’taki hakimiyetinin sembolü olan bu makama tekrar sahip oldu Ancak onun arzusu kaymakamlık değil, İstanbul’da Cebel-i Lübnan’ı temsil etmek idi İki yıl bu görevde kaldıktan sonra, mutasarrıfla aralarında geçen bir tartışmadan dolayı istifa eti

Güçlü bir padişahın gitmesine üzülmekle birlikte, Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra kurulan yeni rejimi ve onun yabancı güçleri dışarı atma çabalarını desteklemekten geri kalmadı Ona göre Osmanlı’nın yaşaması, askeriyenin yüksek görev kabiliyeti ile donanmasına bağlıydı


1911 Ekim’inde, Libya’yı işgal eden İtalyan güçleriyle savaşmaya gitti Bir yılını asker, kurtarma elemanı ve propagandacı olarak geçirdi Şam’daki Osmanlı komutanlığına bir plan sunarak, bir grup asker ve subayın Libya cephesine ayrılmasını başardı Arslan komutasındaki ve Bedevi kılığındaki askerler İngiliz kontrolündeki Mısır’ı geçmeyi başardı Ancak, El-Ariş’ten ileri geçirilmeyerek, bir süre alıkonulduktan sonra bir gemiyle Yafa’ya gönderildi


Burada duramayan Arslan, bir gemiye binerek Mısır’a geçti 1912’nin ilk aylarını Mısır Kızılay Teşkilatı’nda çalışarak geçirdi ve bu sırada, Hidiv Abbas Hilmi ile dostluk kurdu 1912 Nisan’ında Trablusgarp’a gitti Trablusgarp’ın müdafaasında bulunamadıysa da Enver Paşa’nın dostluğunu kazandı 1911-12 yılları arasında El-Müeyyed’de yayımladığı makalelerde Osmanlı mefkûresine olan bağlılığı ile Batı emperyalizmine duyduğu düşmanlığı ortaya koydu


Osmanlı kuvvetlerinin Trablusgarp’tan çekileceğini öğrendiğinde İstanbul’a giderek, hükümeti Kuzey Afrika’da savaşmaya ikna etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı Ona göre “Trablusgarp’ın çölleri savunulamazsa, Şam’ın bahçeleri de savunulamaz”dı Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte, Arslan, Kızılay’la Mısır Yardımseverler Derneği’nin imkânlarını Balkan muhacirleri için seferber etti


Trablusgarp’ın iç politik çekişmeler yüzünden kaybedildiğine, dolayısıyla güçlü bir hükümetin işbirliği ve birleşme programına ihtiyacı olduğuna inanan Şekip Arslan, Babıâli Baskını sonrasında kurulan yeni rejimi destekledi ve adeta onun sözcülüğünü yaptı Yeni rejimin gayelerini Arap halklarına anlatma görevini üstlendi 1913’te, bu görevle Beyrut, Şam ve Kudüs’e gitti Abdülaziz Çaviş’le Medine’ye bir propaganda gezisi yaptı


Ancak onun hareket noktası, iç politika malzemesi olmadığı gibi, ideolojik yönleri ağır basan sözcüler gibi, Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük ve Arapçılık zihniyeti ile de bağdaşmıyordu Pratik bir mesajı vardı: Parçalanmış bir imparatorluğun Avrupa’ya yem olacağını Arap ülkelerinin merkezlerinde Araplarla Türkler arasındaki bölünmenin çok garip ve de gereksiz olduğunu; imparatorluk mefkuresine sıkı sıkıya sarılmak gerektiğini; yabancı güçlerin, Türklerle Araplar arasında anlaşmazlık bulunduğu kanaatini yayarak bu yolla kendi çıkarlarına kapı araladıklarını; Osmanlı topraklarını ele geçirip kolonileştirmek istediklerini savundu Yine bu kaygıyla, Arap reformcularına saldırarak, Osmanlıcılık fikri etrafında birleşmek gerektiğini ifade etti Bu yüzden, başta Reşid Rıza olmak üzere pek çok kimsenin şimşeklerini üzerine çekti

1913 yazında, İttihatçı hükümet tarafından, Arap görüşünün dile getirileceği ve uzlaşma yollarının aranacağı bir dizi konferansa katıldı Devleti tenkit etmeyi onu sabote etmek olarak algılayan Şekip Arslan’a göre, birleşik merkezi otorite, bölgesel otonomi anarşisinden daha iyiydi Yine o, Abdülhamid’in siyasetinin geçerliliğine, bu siyasette yapılacak değişikliklerinse ancak bozgunla sonuçlanacağına inanmaktaydı


Nisan 1914’te, Havran’dan mebus seçildi Bu sıralarda Suriye’ye giden Cemal Paşa’nın siyasetinin, ailesinin hususi imtiyazlarını ortadan kaldırmasına ses çıkarmadı O, Avrupa gözetiminde ve Hıristiyan yönetimindeki bir özerk bölge yerine, Müslüman Osmanlı Devleti’nin insanı fazla sıkmayan şemsiyesi altında yaşamayı tercih ediyordu Kanal hareketi sırasında Dürzîlerden 120 kişilik bir gönüllü birliği oluşturarak başlarına geçti


1914-16 yılları arasında Cemal Paşa’nın çevresinde yer aldı Yüzlerce Arap soylusunun ve binlerce kişinin Kudüs ve Anadolu’ya sürülmesi, 1915-16’da Arap liderlerinin idam edilmesi ve açlığa karşı verilen savaşın kaybedilmesi yüzünden, ilerleyen yıllarda pek çok suçlamayla karşı karşıya kaldı Ancak, anlaşıldığı kadarıyla Şekip Arslan, olayları elinden geldiğince önlemeye çalışmışsa da başarılı olamamıştır


1916 yazında Beyrut’ta evlenen Şekip Arslan, o yılın sonlarında Suriye’den ayrıldı Sonraki bir yılın büyük bir kısmını, İstanbul’da uluslararası kuruluşların Lübnan’a yardım etmelerini sağlamak için hükümet ve meclis nezdinde mücadele ile geçirdi 1917’nin son çeyreğiyle 1918 ortalarında Enver Paşa’nın ricasıyla ve özel görevlerle Almanya’ya gitti İstanbul’a dönerken, yolda karşılaştığı İstanbul’dan kaçan bir grupla birlikte tekrar Berlin’e döndü Oradan İsviçre’ye geçerek, yirmi sekiz yıl sürecek sürgün hayatının ilk yılını burada geçirdi


1919 yılının büyük kısmını İsviçre’de geçiren Arslan, tekrar Berlin’e döndü İttihat ve Terakki’nin burada yaşayan liderleriyle bağlantıya geçti Talat Paşa’nın yardımıyla, Berlin’deki Müslümanları biraraya getirmek için kurulan Şark Kulübü’ne başkan seçildi 1921 Haziran’ında Enver’in isteğiyle Moskova’ya seyahat etti Bu seyahat “komünist sempatizanı” diye anılmasına sebep oldu


1921 yazı sonlarında, Cenevre’de yapılan Suriye-Filistin Kongresi sekreterliğinde bulundu 1922 Mayısı’nda Cenova’da, Mazlum Halklar Birliği Kongresi’ne katılarak bir konuşma yaptı Yine aynı yılın temmuzunda, Londra’da, Milletler Cemiyeti’nin Suriye ve Filistin için alınan manda kararını tescil etmesini protesto etti Ağustos ayında Roma’ya giderek İtalyanların Milletler Cemiyeti’nde yardımını sağlamaya çalıştı


1920 yılından başlayarak, Arap meseleleriyle ilgili görüşlerini içeren tebliğler yayımladı; ki bunların en önemlisi, münferit Arap devletlerinin zaaflarını kapatmak üzere bir Arap Milletler Cemiyeti’nin kurulmasını istediği 1923 tarihli tebliğdi


İttihatçı liderlerin ortadan kalkmasıyla, Osmanlı’nın toparlanıp ayağa kalkamayacağına inanan Şekip Arslan’ın, Türkiye’de kurulan cumhuriyete karşı tepkisi, ilgisini Osmanlı eyaleti olan Arap topraklarının Avrupalılarca işgaline yöneltmek oldu 1923 sonlarında, Fransızları Suriye’den atmak için ortak bir Türk-Arap cephesi kurmak amacıyla İstanbul’a gitti Ancak Mustafa Kemal, Türkçe konuşmayan bölgelerde Osmanlı sınırlarını yeniden oluşturma yönündeki istekleri kabul etmedi

Bunun üzerine Arslan, Mersin’e yerleşerek 1924’ün ilk sekiz ayını burada geçirdi 1924 ilkbaharında, altı yıldır göremediği ailesiyle buluştu Yaz sonlarında ailesini orada bırakarak, birkaç aylığına Avrupa’ya döndü İsviçre’de sürgün Arap liderleriyle temasa geçti ve Berlin’de Alman yetkililerle görüştü 1925 yılı Ocak ayında tekrar Mersin’e geldi Sekiz ay daha kaldıysa da, siyasi-sosyal hiçbir faaliyette bulunamadığı bu şehre yerleşmeyi düşünmedi


1925 yazında, Suriye’de Fransız mandasına karşı isyan başladığında, Kahire ve Avrupa’daki sürgünler tarafından, bir delegasyonun Milletler Cemiyeti nezdinde Suriye’nin menfaatlerini temsil etmesi önerisinde bulunulduğunda, Arslan, bu sorumluluğu yüklenmek üzere Avrupa’ya dönmeye karar verdi ve İsviçre’de sürekli ikamete başladı


Bundan sonraki hayatı, Arap-İslam ülkelerinin bağımsızlığı mücadelesiyle geçen Şekip Arslan, 9 Aralık 1946’da Beyrut’ta, geride onlarca değerli eser ve yüzlerce makale bırakarak hayata gözlerini yumdu


Geniş bilgi için, bu biyografiyi özetlediğimiz şu esere bkz William L Cleveland, Batı’ya Karşı İslâm, Şekip Arslan’ın Mücadelesi, Türkçesi: Selahattin Ayaz, Yöneliş Yayınları, İstanbul, 1991

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.