|  | Yusuf Kaplan ( 1964) |  | 
|  07-22-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Yusuf Kaplan ( 1964)1964 yılında Şarkışla'da doğdu  İlk, orta ve lise öğrenimini Kayseri'de tamaladı   1986 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü, Sinema-TV Ana Sanat Dalından mezun oldu  Üniversite öğreniminden sonra İngiltere'ye gitti  1989 yılında M  E  B  'dan İngiltere'de "master+doktara" yapmak üzere burs kazandı  1991 yılında East Angila Üniversitesi'nde "Story-Telling and Myth-Making Medium: Television" adlı master tezi hazırladı  1992 yılının Nisan ayında Londra'da Londra Üniversitesi ve Middlesex Polytechnic 'te Dr  Roy Armes'ın danışmanlığında doktara yapacak  İlim ve Sanat, Yedi İklim, Kayıtlar, Kitap Dergisi, Girişim, İslam, Kadın ve Aile gibi dergilerle Zaman ve Milli Gazete gibi günlük gazetelerde çeşitli yazı, röpörtaj ve çevirileri yayımlandı  Focault, Baudrillard, Kundera, Eco ve John Berger gibi yazar ve düşünürlerden çeşitli çeviriler yaptı   3 yıl Umran Dergisi'ni yönetti  Halen Bilgi Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapmakta ve Yeni Şafak Gazetesi'nde yazmaktadır  Bilimsel Çalışmaları The Discourse of "the Discourse of Landscape" (Avant-Garde Sinema Üstüne); John Grierson and British Documentary Film Movement; Editing, Space and Time in Porter's Films; Narration and Space in Expressionist German Sinema; Enformasyon Devrimi Efsanesi (derleme ve çeviri), Kayseri: Rey Yayınları, 1991; Afrikalılar: Üç Farklı Kültürel Miras, (çeviri), Prof  Ali Mazrui, İstanbul: İnsan Yayınları, 1992; Bilgeliğin Yedi Direği, Lawrence, (çeviri) Kayseri: Rey, 1992; Tarihin Sonu mu? Francis Fukuyama (çeviri) Kayseri: Rey, 1992  HAKKINDA YAZILANLAR YUSUF KAPLAN VE BİR MEDENİYET TASAVVURU Cem Sökmen Biyografi Analiz sayı 10 Nisan-Mayıs 2004 Yusuf Kaplan çıktığı medeniyet tasavvuru yolculuğunda Hadid Suresinin 25  ayetindeki kitap, mizan ve hadid dinamiklerini temel esaslar olarak belirliyor  Ve ‘hakim kültürle yüzleşme/ cevap üretme/ meydan okuma’dan oluşan üç ayaklı bir hareket tarzını öngörüyor  “Başkalarının ürettiklerini tüketmekle yetinen toplumların varolabilmeleri iddia ve söz sahibi olabilmeleri, dolayısıyla konuşabilmeleri, özgün şeyler söyleyebilmeleri, özne olarak hayata müdahele edebilmeleri, kişiliklerini, kimliklerini, onurlarını ve varlıklarını koruyabilmeleri mümkün mü?” Eğer Yusuf Kaplan’ın sorduğu bu soruya, ciddi, anlamlı ve samimi bir cevap verme mesuliyetini üzerimize alırsak ne yapmamız gerektiğini de bu sorunun içeriğinden çıkarabiliriz  Bugünün dünyası ne yazık ki hakim olan Batı uygarlığının yaydığı sahte kültürle kitlelerin sele kapılıp gittiği bir hali yaşıyor  Amerika’da üretilip kitle iletişim araçlarıyla bütün dünyaya yayılan sahte kültür insanın varoluşunu anlamlandırabilmek için gerekli birikimden, perspektiften yoksun olan insanlar için dünyanın neresinde olursa olsun aynı sloganların, kelimelerin etrafında yaşamayı getiriyor  Bu sahte kültürü sorgulayabilecek altyapıya, tarihi birikime ve derinliğe sahip olan ülkeler ise ne yazık ki kendi potansiyellerinden habersiz bir şekilde yaşayıp gidiyorlar   Medya çağını yaşıyoruz  Medya ve meydana getirdiği kamuoyu bizi gereksiz bilgi bombardımanına tutup yanıbaşımızda, gözümüzün önünde cereyan eden hadiseler hakkında düşünememize ve bir tavır geliştirememize sebep oluyor  Kendisine ait bir bakış açısı geliştiremeyenler veya bunun çabasında olmayanlar nesneleşiyorlar, sürekli silinen yeniden doldurulan hafızalarıyla olayların akışında sürüklenip gidiyorlar  Bu nesneleşme ve sürüklenme insanı duyarsızlaştırıyor ve yabancılaştırıyor  Bu insan için artık popüler olan her olgu tartışılmaz doğru olarak anlaşılıyor   Çağın sorunlarını, çağın ruhunu kavramadan yol alabilmek çok zor  Önce yaşadığımız kimlik sorunu ve medeniyet buhranı doğru dürüst anlaşılacak daha sonra İslam’ın temel kaynaklarına gidilerek, bu kaynaklardan hareketle yaşadığımız zamanın sorularına çözüm olacak cevaplar üretilecek  Medeniyet perspektifine sahip olunmadan yapılan faaliyetler İslam’ın kültürel, toplumsal, ekonomik, siyasal alanlardaki teklif ve tespitleri ortaya konamayacak biçimde sığ anlaşılmasına sebep olacaktır  Bu anlayış bize ait kültürü, medeniyeti ve bu medeniyetin hayatın çeşitli sahalarında ortaya koyduğu üretimlerini bilmek yerine birkaç saatlik sohbetlerle sınırlanabilecek şekilde anlaşılmasına sebep olur  Anlam haritaları ortadan kaldırılınca insan varoluşunu anlamlandırmak için birinci özelliği sathilik olan faaliyet ya da ilgi alanlarına başvuruyor  Bir futbol takımı, bir şarkıcı, bir sinema oyuncusu kısacası medyaların sürekli gözümüzün önüne dayadığı ne varsa bunlar belirleyici oluyor adeta putlaşıyor  Batı’nın ekonomik gücünün artmasıyla bütün dünyayı sömürerek oluşturduğu yapı ve dünya görüşü artık bizzat bu dünya nimetlerini paylaşan Batı insanını tatmin etmiyor  Yaşanan akıl tutulması ve zihni körleşme hakim kültüre alternatif bir dünya görüşünün kurulmasına olan ihtiyacı her geçen gün arttırıyor  Batı kültürü dünyaya kesin doğrular bütünü olarak yaydığı eğitim paradigmasıyla farklı kültür ve medeniyetlerin bırakın şimdi varlık göstermesini geçmişteki varlıklarını da inkar ediyor, yok sayıyor  Sahip olduğu ekonomik güç, kamuoyu ve medya gücü sayesinde dünya tarihini kendisi etrafında yeniden yazıyor  Bu çerçevede eskiden etkin olmadığı zaman ve mekanlarda kendisini etkin gösterip o zamanın hakimlerini ise yok sayıyor, en iyi ihtimalle de önemsizmiş gibi gösteriyor  Yusuf Kaplan “Geleneği olmayanın geleceği yoktur”, asl olan bir gelenek oluşturmaktır diyor  Batı hegemonyasının dünya tarihine, dünya kültür tarihine uyguladığı bu silici tavırdan bizlerinde ders çıkarması gerekiyor  Bu dersin bir tarafı bize verilenlerle yetinmeyerek şahsi gayretimizle alternatif bilgiye ulaşmak ve bu bilgiyi işlemek  Bugün zihnimizde Batı kültürüne ait posası çıkmış bir sürü kalıbın bulunabileceğini iyi bilmek gerekir  Herhalde bundan dolayı Yusuf Kaplan “Çağı ve çağın sorunlarını oluşturan Batılı kavram ve kurumları geriye doğru iz sürerek paradigmatik bir okumaya, yapı çözümüne tabi tutmazsak esaslı şeyler söyleyemeyiz  ” diyor  Bunu yapamazsak irade beyan edecek bir kendine güven ve istikamet şuurunu sağlayabilmek çok zordur  Sahip olmamız gereken özgüveni ancak birikimimizle bugünümüz ve geleceğimiz arasında sarsılmaz bir köprü kurarak, medeniyet eksenli düşünceyi inşa ederek kazanabiliriz  Burada hocanın sürekli altını çizdiği Osmanlı Misyonunu, Osmanlı tecrübesi gibi bir organizasyonu bu milletin icat ettiği gerçeğini hatırlamanın ve hep hatırda tutmanın ne kadar gerekli olduğu ortaya çıkıyor  Türkiye’nin bölgesel güç olması hedefine sahip olmak şu anda küreselleşme ve ulus devlet çerçevesinde yapılan tartışmalarda alınan tavırlara göre daha farklı bir arka plana dayanıyor  Bu hedef Türkiye’nin küresel emperyalizmle olan mücadelesinde,varlığını batı hegemonyasının antiliğinde bulmanın aksine kendi rotasına, kendi dünya görüşüne sahip bir alternatif yapı kurmasını öngörüyor  Bu, bir içe kapanmayı, üçüncü dünyacılığı değil aksiyoner ve kurucu olmayı özne olmayı işaret ediyor  Kendisinden vazgeçmiş, kendi kaderini başkalarının eline terketmiş, biz adam olmayız psikolojisinde yaşayan bir Türkiye’nin yerine var olduğu coğrafyada büyük oynama iradesini gösteren Türkiye’ yi düşünüyor  Üretmeden bu coğrafyada ayakta kalmak mümkün değildir  Kendi içine kapanan bir anti-emperyalist tavır sadece bu günü kurtarır  Zaten gücünü kendisinden almayan bir tavrın ciddi tesirler yapabilmesi mümkün değildir  Türkiye’nin tarihini yapan bütün dinamiklerle yüzleşerek yürümek gerekiyor  Bu yüzleşmeyi, bu yalınlaşmayı gerçekleştiremeyenler kendileriyle başlayıp kendileriyle biten sloganları seslendirmekten öte bir vazifeye sahip olamayacaklardır  Geleneği olmayan elenmeye mahkumdur diyerek Selefiliğe, İslam’ı protestanlaştırma projesi tespitini ortaya koyarak da Yeni-İslamcılık akımına gösterdiği tavır onun hem genel esaslara hem de 1500 yıllık zincirin kopmamasına, o bütünlüğe ne kadar büyük bir hassasiyetle yaklaştığını gösteriyor  Bugünün dünyasında hakim olan Batı uygarlığının ve zihniyetinin karşısında bir kuvvet olarak ortaya çıkabilmek yani sağlam alternatifi teşkil edebilmek herşeyden evvel İslam’la manasını bulmuş bütün bir mazinin, kültürel hafızanın doğru dürüst bilinmesine ve yeniden zihinleri inşa edici kaynak haline getirilmesine bağlıdır  İslam medeniyetinin iddiadan hale geçirilebilmesi için geçmişten bugüne aktarıldığında fayda verebilecek zerre kadar bilgi dahi işlenip ortaya konmalıdır  İslam’ı bir dünya görüşü, anlam haritalarımızın kaynağı olarak kabul ettiğini söyleyenler asla içinde bulundukları cemaat ya da grubun olabildiğince fazla zikretmek suretiyle İslam’ın birleştiriciliğine ve bütünleştiriciliğine zarar vermemelidirler  Bu kendi grubunun öncüleyen tavrın insanları götürdüğü başka bir yanlışlık da İslam tarihini cemaatin tarihine indirgeyerek kültürel ve tarihi devamlılığımıza darbe vuran bir “milat” inşa etmektir  Buna ancak “Bindiği dalı kesmek” denir  İşte bu noktada Yusuf Kaplan’ın kurduğu terkip, gösterdiği medeniyet eksenli bütünleştirici tavır bizi düşünce geleneğimiz adına umutlandırıyor  Onun Fatih Sultan Mehmet ile Necip Fazıl’ı aynı kader çizgisinde buluşturan, bizleri de aynı çilelere ve aynı rüyalara davet eden ruh ve tefekkkür derinliği düşünce hayatımızın derinleşmesini sağlıyor   Yusuf Kaplan yazılarında isimlerini zikrettiği, alıntılar yaptığı yerli ve yabancı düşünürlerle önümüze çok geniş bir çerçeve ve ufuk koyuyor  Sezai Karakoç, Nurettin Topçu, Necip Fazıl, Cemil Meriç, Erol Güngör, Said Nursi, Turgut Cansever, İsmet Özel, Şerif Mardin, Ahmet Davudoğlu, İsmail Kara onun Türkiye’de fikrin ve fikir üretiminin temel taşları olarak gördüğü isimler  Lacan, Weber, J Gray, A  Toynbee, Baudrillard, Millbank, Dawson, Foucault, L  Mumford, W  Mc Neill, P  Virilio ise hocanın bize tanıttığı okuyucularıyla tartıştığı yabancı isimlerden bazıları    Böylece Yusuf Kaplan yerli ve yabancı isimlerle önümüze büyük bir çerçeve koyuyor ve medeniyet tasavvuru projesinin beslenme kaynaklarını bize gösteriyor  Dünyaya asil şeyler söyleyebilmek için dosdoğru ve geniş ufuklu bilgilenme şart  Bu bilgilenmeyle birlikte medeniyet perspektifinin kazanılması artık düşüncenin üretilmesini ve İslam’ın dünya görüşünün, medeniyet birikiminin rafine bir şekilde ortaya konulmasını gerektirecektir  Medeniyet tasavvurunun temel hedefi olan “Uzun soluklu, kapsamlı bir entelektüel silkinme; kalıcı bir ilim, düşünce, kültür sanat ve siyaset dili söylemi ve geleneği geliştirme projesi bir öncü kuşak tarafından gerçekleştirilecek  Yusuf Hoca kendisine Necip Fazıl’a hitaben “Üstad müsterih ol!” dedirtecek olan öncü kuşağın özelliklerini ve gayesini ise şöyle ifade ediyor; “Mevlana’nın pergel metaforunda imajinatif bir şekilde ifade ettiği gibi bir ayağı ile sağlam ve muhkem bir şekilde buraya, İslam’a basan diğer ayağı ile de hakim kültür başta olmak üzere tüm kültürlere, dünyalara ve ufuklara açılabilecek bir öncü kuşağın hazırlanması kaçınılmazdır  ” Gönül, zihin ve eylem eri olması beklenen öncü kuşaklar bizi tarihte tatile çıkmaktan kurtarmak için,bu toplumun geleceğe güvenle bakabilmesi, yönünü tayin edebilmesi için sahip olduğumuz imkanları, temel dinamiklerimizi, anlam haritalarımızı ortaya çıkarıp işleyecekler  Bu çabalar bize medeniyet perspektifini taşıyan şahsi gayretlerin hem çoğalmasına hem de bu şahsi gayretlerin müesseseleşebilmesine ihtiyacımız olduğunu gösteriyor Nesneleşmemek, kendi kendimizi sömürgeleştirmemek için özne olmanın yollarını araştırmamız gerekiyor  Kitle kültürünün yansıtıcısı kurmaca hayatları yaşamak yerine kendi hayatımızı yaşama iradesini göstermek gerekiyor  Bir yazısında ‘Büyük bunalım anları büyük arayışları da beraberinde getirir’ diyor  işte asıl mesele o arayışı gerçekleştiren özne olmaktır  Tespitlerle birlikte ancak teklif sahibi olanlar büyük dönüşümler meydana getirebilir  Yusuf Kaplan “Büyük rüyalar, büyük fikir oluş ve varoluş çilelerinden sonra anlam kazanabilir ve hayata geçirilebilir  Ancak çile üzerine bina edilmeyen rüyalar aşk derecesinde benimsenemez, büyük doğumlara ve dönüşümlere asla zemin hazırlayamazlar  ” diyor  Bize de büyük fikir, oluş ve varoluş çilesinin taliplerine aşkınız daim olsun demek düşüyor   | 
|   | 
|  | 
|  |