|  | Nurettin Topçu ( 1909)- (10.07.1975) |  | 
|  06-30-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Nurettin Topçu ( 1909)- (10.07.1975)Nurettin Topçu baba tarafından Erzurumludur  Ailesi Topçuzâdeler diye tanınır  Dedesi Osman Efendi, Erzurum'un Ruslar tarafından işgali sırasında Türk ordusunda topçuluk etmiş; bu lâkap oradan kalmıştır  Babası Topçuzâde Ahmet Efendi ailenin tek evladıdır  Küçük yaşta yetim kalır  Alaftarlık (tahıl alım satımı) yaparak aileyi geçindirmeye çalışır  Bu arada Erzurum'un tanınmış zenginlerinden Gülü Bey'in yardımını görür  Canlı hayvan ticaretine başlar  Doğu Anadolu ve bilhassa Erzurum yöresinden topladığı koyunları İstanbul'a satarak işini genişletir  İstanbul'da bir yazıhane tutar  Zamanla Tahtakale'de bir han (Erzurum Hanı) satın alan Ahmet Efendi, İstanbul'a yerleşir  İlk evleri Süleymaniye Deveoğlu Yokuşu, Hatap Kapı sokağında bir ahşap binadır  Nurettin Topçu Süleymaniye'deki bu evde doğar (7 İkinci teşrin 1909)  Topçu'nun ninesi Eğinlidir  Ahmet Efendi İstanbul'a yerleştikten sonra birinci hanımı vefat eder  Bu hanımdan olma iki oğlu da Balkan Harbi'nde şehit düşerler  Ahmet Efendi daha sonra yine Eğinli olan Kasap Hasan Ağa'nın kızı Fatma Hanım ile evlenir  Bu hanım Nurettin Topçu'nun annesidir  Harp yılları Ahmet Efendi'nin işlerinin bozulmasına ve iflâsına yol açar  Aile Süleymaniye'deki evden ayrılmış Çemberlitaş'ta, bir ahşap eve taşınır  (Şatır sokaktaki bu ev daha sonra yıkılacak yeniden Nurettin Topçu tarafından yaptırılacaktır, 1970)   Nurettin Topçu altı yaşında Bezmiâlem Valide Sultan Mektebi'nin ana kısmına yazılır  Burayı bitirdikten sonra Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi (şimdiki İstanbul Lisesi civarında)ne verilir  Mektebi birincilikle bitirir  Babası Ahmet Efendi Çemberlitaş'ta kasap dükkânı işletmeye başlamıştır  Reşit Paşa Mektebi'nin sarıklı hocası Osman Efendi bir gün babasına "Osman Nuri -Nüfus kağıdında ismi bu şekilde geçer- büyük adam olacak" deyince çok az gülen babası hayli mütehassis olur  Bu sıralarda sakin, biraz içe dönük bir mizaca sahiptir  Küçük bir sandıkta kitap ve gazete biriktirmek merakı vardır  İmlâ öğretmeni Nafiz Bey, Nurettin Topçu'nun hayatı boyunca sürecek Mehmet Âkif sevgisini uyandıracaktır  Daha sonraki yıllarda Osman Nurettin, Vefa İdadisi'ne devam eder  Birinci sınıfta babasını kaybeder  Evlerinin bir katını kiraya verirler  Ağabeyi Hayrettin Topçu mektepten ayrılarak ailenin yükünü omuzlar  Topçu Vefa İdadisi'nde de sınıflarını birincilikle geçer  Felsefeye bu sıralarda meyletmektedir  Edip Bey, tarihçi Memduh Bey, Celâl Ferdî ve ulûm-ı diniyye hocası Şerafettin Yaltkayadan ders alır  Son sınıf Haziran imtihanında Arapça hocası (Sıfırcı) Salih Bey'den kalır  Bu vaka ona çok tesir etmiştir  Bütün yaz çalışır  İdadi tahsilini İstanbul Lisesi'nde 1927-28 ders yılında edebiyat bölümünü pekiyi derece ile tamamlar  Liseden mezun olan Topçu, kendi kendine Avrupa'ya tahsil imtihanlarına girer, kazanır (1928)  Hamdi Akverdi, Vehbi Eralp, Ziya Somar gibi şahıslarla birlikte Fransa'ya gider  Daha önce giden Remzi Oğuz Arık, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Cevdet Perin, Bedrettin Tuncer Paris'tedirler  Daha sonra bu şahıslarla, bilhassa Remzi Oğuz ve Ziyaeddin Fahri ile görüşmeleri olacaktır  Topçu önce Bordo Lisesi'ne nakledilir  İlk yazı denemelerini burada kaleme alır ve üye olduğu Sosyoloji Cemiyeti'ne gönderir  Moris Blondel'i bu lise döneminde tanır  Daha sonra mektuplaşırlar  Burada psikoloji sertifikasını verir  İki sene sonra Strazbourg'a geçer  Üniversitede felsefe tahsil eder  Ahlâk kurlarını tamamlar, sanat tarihi lisansı yapar  Nurettin Topçu'nun Fransa'da aldığı lisans dersleri: 1  Ruhiyat ve bediiyat (Haziran 1930) 2  Umumî felsefe ve mantık (İkinci teşrin 1932) 3  Muasır sanat tarihi (İkinci teşrin 1932) 4  İçtimaiyat ve ahlâk (Haziran 1933) 5  İlk zaman sanat ve arkeolojisi (İkinci teşrin 1933) Yazları İstanbul'a gelip gitmektedir  1931'de ağabeyi Hayrettin Topçu'yu yanına alır  Topçu'nun Avrupa'daki hayatı okul, ev, kütüphane çerçevesi içinde geçer  Ancak hafta tatillerinde derneklerin tertip ettikleri toplantılara gider  Aynı toplantılarda Samet Ağaoğlu, Ömer Lütfi Barkan, Besim Darkot gibi zatlar da bulunmaktadırlar  Topçu bu arada Tasavvuf tarihçisi Luis Massignon ile tanışır  Dr  Adnan Adıvar'ın Türkçe dersi verdiği Masignon'a daha sonra bu dersi Topçu verecektir  Strazbourg'da doktorasını hazırlayan Topçu, Sorbon'a gider, doktorasını verir: "Conformisme et révolte"  Bu üniversitede felsefe doktorası veren ilk Türk öğrencisidir  Bu tez Paris'te kitap halinde yayınlanır (Paris 1934)  1990 yılında da tıpkı baskısı Kültür Bakanlığı'nca Ankara'da yapılır   1934'de yurda döner  Galatasaray Lisesi'nde felsefe öğretmeni olarak görev alır (1935)  Hüseyin Avni Ulaş ailenin baba dostudur  Çemberlitaş'taki eve sık sık gelir gider  Topçu küçük yaştan beri bu zatın tesiri altında kalmıştır  Yurda döndükten sonra H  Avni Ulaş'ın kızı Fethiye Hanım'la evlenir  Düğün gününün akşamı İzmir Atatürk Lisesi'ne tayin emri gelir  Galatasaray Lisesi Müdürü Behçet Bey, o sene Haziran imtihanından geçmesini istediği altı kişilik bir öğrenci listesini Topçu'ya teklif etmiştir  Nurettin Topçu bu teklife karşı "Eğer bunlar çalışkan talebelerse elbette geçerler"' cevabını verir  Neticede talebelerin bir kısmı imtihanda kalır  Ankara'nın tepkisi ani olur ve Topçu'nun tayini İzmir'e çıkar  Nurettin Topçu Hareket dergisi'ni İzmir'de bulunduğu yıllarda yayımlamaya başlar (1939)  Dergi İstanbul'da basılır  Bu arada eşinden ayrılır  Hareket'te yayınlanan "Çalgıcılar yine toplandı" isimli yazıdan dolayı açılan soruşturma üzerine Denizli'ye sürgün edilir  Denizli'de bulunduğu yıllarda Said-i Nursi ile tanışır, o sırada yapılan mahkemelerini takip eder  Daha sonra Haydarpaşa Lisesi'ne tayin edilir  Bir müddet sonra da Vefa Lisesi'ne geçer  Çocukluk arkadaşı Sırrı Bey vasıtayısla devrin manevi büyüklerinden Hasib ve Abdülaziz Efendilerle tanışan Topçu, bu kişilerden hayatı boyu sürecek etkiler alır, Nakşî şeyhî Abdûlaziz Bekkine Efendi'ye intisab eder  Topçu, Celâl Hoca (Celâl Ökten)dan da İslâmî ilimler yönünden faydalandı  Daha sonra İmam-Hatip okullarının kuruluşu sırasında Celâl Hoca ile mesaî arkadaşlığı yaptı  Son olarak İstanbul Lisesi'ne tayin olunan N  Topçu buradaki görevinden emekli oldu (1974)  N  Topçu, bir süre Edebiyat Fakültesi'nde H  Z  Ülken'in kürsüsünde eylemsiz-doçentlik yaptı  "Bergson" konusunda doçentlik tezi hazırladı  Fakat kendisine kadro verilmemiş ve muhtelif entrikalarla üniversiteye alınmamıştır  Doçentlik tezi Bergson daha sonra kitap halinde yayınlandı   27 Mayıs 1960'a kadar uzun yıllar Robert Kolej'de tarih okuttu  27 Mayıs'tan sonra devrim aleyhtarı bulunarak buradaki görevine son verildi  Fikri faaliyetlerini Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Cemiyeti, Milliyetçiler Derneği ve Türkiye Milliyetçiler Derneği'nde sürdürdü   1975 Nisanında hastalandı  Hastalığının teşhisinde güçlük çekildi  Pankreas kanserine yakalandığı ameliyatta belli oldu  Topçu, 10 Temmuz 1975'te vefat etti  Fatih Camiinde kılınan namazdan sonra Topkapı'da Kozlu kabristanına defnedildi   1939'dan itibaren çeşitli aralıklarla yayımladığı Hareket dergisi ile bir dünya görüşü mücadelesini şuurla yürüttü  1939-42 Hareket dergilerindeki yazılarıyla, ruhçu ve mistik düşünüşün felsefî temellerini araştırdı  Teknik ve makina medeniyetine duyulan şuursuz ihtirasın asrın insanını boğduğunu, bu yüzden kendi benliğinden uzaklaşan insanın kurtuluşunun ancak özbenine kavuşmasıyla mümkün olabileceğini vurguladı  İnsan ruhunu demir pençeleriyle felce uğratan materyalizm, pozitivizm, sosyolojizm, pragmatizm akımlarına karşı çıkarken, akılcılığın bile ancak kalbîlikle değer kazanacağını belirtti  Kalb ahlâkı ve irade felsefesini ortaya koymaya yöneldi  Hüseyin Avni Ulaş ve Fransa'da tanıştığı Remzi Oğuz Arık'ın tesiriyle benimsediği Anadoluculuğun âdeta ruhî, içtimaî programını yeniden çizdi  1947-49 Hareket'lerinde bu çerçevedeki düşüncelerin İslâmi temellerini açıklığa kavuşturdu  Türk milliyetçiliğin İslâm dâvasından ayrılamayacağını, milletle dinin iç içe kavramlar olduğunu ortaya koydu  Ancak, İslâmiyetin hâmisi ve müdafii olarak görünen sahtekârlarla ve menfaatperestlerle mücadeleden de geri kalmadı  1952-53 Hareket'lerinde Nurettin Topçu, değişen toplum yapımızı da batılılaşma karşısında, inancımızı ve tarihimizi savunurken, kapitalist ve komünist iki kamp arasında cemaatçi bir nizamın zaruretini öngören "yeni nizam"ın ana hatlarını çizdi  1966-1975 Hareket'lerinde ise, daha önceki dönemlerde ileri sürdüğü düşünceleri, bütün fikir hamulesiyle yeniden kuvvetle ortaya koydu  İslâmiyetin, bu Allah'ın insanlar için seçtiği nizamın, cemaatçi yönünü cesaretle belirtti   Son yazıları harp ve harp sonrasıyla alakalıdır  ESERLERİ Sosyoloji Demokrasi idareleri, henüz yerleştikleri memleketlerde tutunabilmek ve gelecekte feyizli eser verebilmek için, idare ettikleri halka, kendilerine hâkim olan zihniyeti kuvvetle ve emniyetle aşılayıcı bir siyasî terbiye vermeli ve bu zihniyetle idareye gözcü yeter bir nesil yetiştirmelidir  Demokrasilerden beklenen gaye ancak bu şekilde elde edilebilir  Aksi halde, demokrasi sürekli olamaz ve kendisinden beklenen insanlık idealine götüremez  Ancak şekli bakımından demokratik görünen, idare edenlerde mesuliyet şuuruna dayanmayan ve bu şuuru yaşatmaya yeterli siyasî terbiye sahibi bir nesil yetiştirmeyen demokrasi, ruhsuz bir iskeletten ibaret kalır ve idare edilen zümreleri oyalayarak bir zaman istismar etmekten başka bir şey yapmaz   Mantık Mantık, "doğru düşünmenin kaidelerini ortaya koyan ilimdir" diye tarif edilir  Düşüncemizin normal işleyişini Psikoloji ilmi anlatmaktadır  Ancak duygu ve irade olayları mantığı ilgilendirmez  Şu halde duygu ve irade olayları dışarda kalarak, sade zihin olayları üzerinde yaptığımız araştırmalarla, düşünmenin ilmini yapmış oluyoruz  Mantığın Psikoloji ile ilgisi işte bu noktada kendini göstermektedir; çünkü zihnin hakikate ulaşmak gayesiyle ne yolda işletilmesi gerektiğini bilmek için, onun kendiliğinden nasıl işlemekte olduğunu bilmek lüzumludur  Bu sebepten, bazıları mantığın "zekâ psikolojisi" olduğunu söylerler  Ancak psikolojide anormal haller, yani şuurun hastalık halleri de incelendiği halde, mantık zihnin yalnız normal işleyişini incelemek iddiasındadır  Şu halde "mantık, normal zekânın psikolojisidir" demek daha doğru olacaktır  Böylelikle mantığın psikolojiden ibaret olduğu görülürse de, hakikatte bu iki ilim birbirinden ayrıdır  Zira psikoloji, şuur hallerini oldukları gibi ele almakta ve ulaşılması gerekli olan herhangi bir gayeyi gözönünde tutmamaktadır  Mantıkda ise, hakikate ulaşmak gayesi güdülür  Hakikate ulaşmak için zihnin gelişi güzel işlemesi kâfi değildir     Millet Mistikleri Allah'ın yalnız insana bahşettiği büyüklük, insanlıktan ya alınıyor veya ona veriliyor  Çok kere beşerin en büyük bildikleri, ondan büyüklük çalanlardır  Bunlar, madde âleminin avcılarıdır; ihtiraslarının dizginlerini bırakmış, hareket âleminde her vâsıta ile iktidar ve saadet peşindedirler  Zavallı beşeriyet, kendi ruhunu paçavraya çeviren, bu kendi hırsızlarının meftunudur  Bunlar büyüklüklerini insanlığın bu vasfından çalarlar  İnsanlığa büyüklük bağışlayan gerçek büyükler ise, ruh dünyamızın fatihleridir  Bunlar bizdeki zaafları neşterlemekle işe başlarlar  Bu neşter bize ızdırap verici olduğu için onlar, kendilerine ilk düşman olarak kurtarmak istedikleri beşeriyeti bulurlar ve ilk mücadeleleri, kurtaracakları bu zümre ile olur  Bu mücadele, belki de mücadelelerin en çetinidir  Ahlâk Nizamı Kaynağını İslâm'dan ve insanlık tecrübesinden alan Ahlâk Nizamı, Türk toplumundaki çözülmenin nedenlerinin yanında somut çözümler içeren bir eser  Ortadan çekilip kaybolan ahlâk nizâmı, hepimizin, hattâ bugünkü hayat şartlarının her türlü mâziye nazaran daha mükemmel olduğunu kendilerine bir teselli gibi kullanmaya özenenlerin bile, için için yaşattıkları bir kahrın, bir derdin, bir acının en ufak devâsını elimizde bırakmadı   Hayatımızı çekilmez bir yük haline koyan bu ahlâkî sefaletin tâ içimizdeki müthiş manzarasını nasıl anlatalım: Sanki korkunç ve şerir bir varlık, perdenin arkasındaki o iğrenç yüzlü ifrit etrafa saldırıyor   Gayzımız, isyanımız, son haddine gelmiş gûya vurmak için, gûya ezmek için yumruğumuzu kaldırıyoruz  Fakat heyhat, kolumuz bir bez parçası gibi bitkin, kesilmiş bir halde kuvvetsiz yere düşüyor  Etrafımızdan imdat istiyoruz, gözlerimizin önünde kuvveti temsil eden zümre lâkayıt gülüyor  Halka çevriliyoruz, cemaat sarhoştur, kendine gelemeyecek kadar sızmış bir halde  Kime yalvaralım? Nereye çevrilelim?   Bergson 1859 Paris doğumlu Henri Bergson'un felsefesinin tartışıldığı bu kitap, Bergsonculuğun diğer batı felsefe akımları arasında sezgi metodunu ortaya koyarak insana ümit ve imanı tekrar hatırlatması açısından önem taşıyor  Bergson'un felsefesi, pozitivizm ile çeşitli izafiyeci (relativiste) felsefe sistemlerinin yıkıcı etkileri altında, mutlak hakikatı elde etmenin ümit ve imanını kaybeden XIX  yüzyılın insanlığına, bu asrın sonlarında sezgi metodunu ortaya koymakla, bir ümit ve imanı getirmişti  Bu sebepten her memlekette ilgi ve takdirle karşılandı  Tesirleri az zamanda bütün dünyaya yayıldı  Henüz yaşamakta iken onun kadar takdir ve alâka gören ve öylesine anlaşılan filozof belki de yoktur  Asrımızın başlarında yine birbirini takibeden rölativist felsefelerin karşısında Bergsonculuk, insanlık vicdanının ümit cephesinin adeta bekçisi oldu  Hayatının sonlarında mistisizmi şahane tahlillerle müdafaa eden tezini ortaya koyarken onda, Allah'ına kavuşmak isteyen inanmış bir ruhun hamlelerini hissediyoruz  Her bakımdan bedbaht asrımızda mutlakı arama yolunda belki bir ye'sin ifadesi olan varoluş (existentialisme) felsefesi, hâlâ Bergsonculuğun tesir sahasını doldurmuş sayılamaz  Bazı sathî taraflarına rağmen Bergsonculuk, insanlığın her asırda gözünü çekebilecek ümit ve ilham kapılarını açmıştır   Büyük Fetih Büyük Fetih, iki fethin, maddenin ve ruhun fethinin birleşmesiyle gerçekleşen bir fetih anlayışının ürünü bir eser  Saltanattan sıradan milliyetçilikten çok uzakta bir fetih anlayışı  Temelinde Mekke yatan bir fetih  Osmanoğullarının ele aldığı, Fatih'le, Yavuz gibi dâhi devlet adamlarının siyasî tarihe insan zekâsının hârikalarından biri halinde tevdi ettikleri devlet anlayışı, merkeziyetçi ve otoriteli devletti  Aynı zamanda hukuk-i ibaddan hükümdarı şiddetle mesul edici totaliter esasa dayanıyordu  Önce merkeziyeçti idi  Üç kıtaya yakın devlet ülkesini bir merkeze sımsıkı bağlıyordu  Eski Roma İmparatorluğu'nun koyu merkeziyetçiliği bizde adalet ve mesuliyet prensiplerine bağlı olarak akla hayret veren bir hukuk ve ahlâk nizâmı içinde yaşatılmakta idi  Bu devletin diğer karakteri otoriteli oluşudur  Lâkin onda otorite yâni tam iktidar, ortaçağın İngiltere Krallığı'yla, Papalık devletinde olduğu gibi hükümdarın keyf ve iradesinden doğma değildir  Halkın dimağını teşkil eden ilmiye sınıfına yâni münevverlere dayanır ve her hareketinden Allah'a hesap vermeğe mecburdur  Ancak bu hesap verme mecburiyeti, bu sorumluluk sadece âhirete bırakılmak suretiyle hükümdarın ferdî iradesine terk edilmemiştir  Bu devletin üçüncü karakteri hür bir totalitarizme dayanmış olmasıdır  Yâni bu devlet, halkın bütün ihtiyaçlarına uzanır ve onları karşılamaya çalışır  Hukuk-u ibaddan şiddetle mesuldür  Halk hizmetlerinde hürriyet prensibine halel vermeyerek bunların bir kısmını vakıf teşkilâtına bırakmıştır  Bunda teşkilâtın temeli halkın, idare devletindir  Sosyal teşkilâta devlet bünyesinde yer verilmiştir  Devlet kavramının değer ve gerçeğini hakkıyla ifade eden bu otorite rejiminde demokrasiye yâni halkın iradesiyle idare rejimine aykırılık, halkı inkâr ve millet iradesine karşı gelme değildir  İradenin Davası / Devlet ve Demokrasi Seri içinde iki eserden oluşan 7  kitap: İradenin Davası ve Devlet ve Demokrasi, Nurettin Topçu'nun insan iradesi ve siyaset-devlet görüşlerini içeriyor  Gayesine ulaşabilen gerçek ve tam irade, fertten başlayan, aile ile devleti yani otoriteyi isteyen, millet ve insanlık basamaklarından da geçerek Allah'a ulaştıran iradedir  Biz damarlarımızdan sızan iradeyi, kendi eserimiz zannetmekle yanılıyoruz  Hakikatte irade birdir  O, istek halinde âleme yaygın kudretin bizdeki adıdır  Aslında kendi kendini isteme halindeki varlığın adı olan bu evrensel iradeye biz sadece iştirak halinde yaşıyoruz  İslâm dünyasının küllî irade, cüz'î irade ayırımı sun'îdir  Benliğimizde barınan iradeyi âlemin iradesinden, daha şahsî ve tam adı ile Allah'ın iradesinden ayırıp onunkine denk bir kudret gibi düşünmek, zavallı insanlığımızın aczinden fışkıran bir kibirden başka bir şey değildir  Hakikatte çarpışan kudretler yok; insanın sefâletleri ile ölçülemiyecek kadar büyük, âleme yaygın bir irade ile bizim ona iştirak eden ruh yapımız vardır  Bu iştirakin anlaşıldığı yerde insan şuur kazanıyor, yolumuz aydınlanıyor  Kurtuluş yolu diye, insan olan varlığımızı, sefaletleri ile birlikte mutlak samimiyet olan ilâhî iradeye ulaştırıp onunla birleştiren hareketler sistemine diyoruz  İslâm ve İnsan/Mevlana ve Tasavvuf Toplu eserler içinde iki eserden oluşan 6  kitap diğer kitapları bütünleyen insan ve tasavvuf üzerinde duruyor   Türlü sefaletlerle ihtirasların parça parça böldüğü hasta bir vücudu andıran İslâm dünyası, en bedbaht devirlerinden birini yaşıyor ve her İslâm memleketinde ruhlar birbirinden ayrılmış, birbirlerine saldırıyorlar  Her sene yüzbinlerle ziyaretçi ile dolan Kâbe'nin etrafında ruh birliği ve beraberliği meydana gelemiyor  Bunun sebebi ne siyasî, ne iktisadî, ne de esasında ilmî ve fikrîdir  Bu halin sebebi, İslâm'ın temeli ve Kur'an'ın özü olan ahlâkın kaybedilmiş olmasıdır  Bugünkü müslümanlar, birtakım geleneksel hareketleri dikkat ve titizlikle yapmaktan başka endişesi olmayan, ilkçağın ve ilkel devrin sihirbazlarını andırıyorlar  Kur'an harikası olan ilâhî ahlâk İslâm diyarında çoktan gömülmüştür  Ahlâk idealine karşı ruhlarda işlenen bu zulmün tarihte çok tekrarlanan tehditleri, bugün büyük sanayi medeniyetinin insanı makinalaştıran ve makinaya esir yapan zulmüyle elele vermiş bulunuyor  Belki yakın bir gelecekte büyük petrol kuyularıyla İslâm ülkelerinin tröst sahipleri bu vasıflarını şeyhlikle birleştireceklerdir  İnsanlığın beşbin yıllık ruh ve vicdan eserini inkâr ederek düşünmeyi günah sayan sefaleti din diye tanıtan gerilikle taassup, bu zulme sığınmış bulunmaktadır  Kalbe karşı gelen kaideleri İslâm çerçevesi içinde insan ruhunun esaret zinciri yapmakla geçinenler kendilerine din adamı dedirttikçe ve halkın bunlara hörmet ve itibarı devam ettiği müddetçe İslâm dünyasının, içinde yüzdüğü sefaletten kurtulması imkânsızdır   İsyan Ahlâkı Tercüme: Mustafa Kök-Musa Doğan Özgün adı: Conformisme et Révolte İsyan Ahlâkı, Nurettin Topçu'nun (1909-1975) Sorbonne Üniversitesi'nde yapmış olduğu doktora tezinin tercümesidir  Biz, hem uysallığa, hem de anarşizme karşıyız  Her türlü sosyolojizme, yani toplum gerçeğinin her şey olduğu anlayışına karşı olduğumuz kadar, bencil ve katı ferdiyetçiliğin de karşısındayız  Ferdin, sadece bütün iradeleri aynı şekilde belirleyen bir İrade karşısındaki uysallığını kabul ediyoruz  Bize göre selâmet, tarih ve insanlıkla birlikte, tarihin ve insanlığın var oluş sebeplerini içinde bulacakları bir mutlak'a bağlanmaktan ibarettir  Aklı başında bir insanlık, kendini asla gayesi ve gerçekleştireceği mukadderatı olmayan bir varlık olarak düşünemeyecektir  Kendi gayesini bilecek noktaya erişmese bile o, sanki bu gayeye arka arkaya gelen nesillerin sonsuzluğunda ulaşılacakmış gibi hareket edecektir   Kültür ve Medeniyet Bir asırdan beri memleketimizin başta gelen derdi medeniyet meselesidir  Geçmişte büyüklüğü dünyaca bilinen Türk milletinin medeni varlığa sahip olmadığını önce Batı'yı tanıyanlar ortaya attı  Tanzimatla başlayan Batı münasebetleri, birçok nesillerin gözünü kamaştırdı  Aydınlar, Batı'nın yükselişindeki sırrı aramaya koyuldular ve bu araştırmayı yaparken farkında olmadan kendi iç dünyalarını Batı'nın içinde buldular  Birbiri ardı sıra birkaç nesil "Avrupa'ya benzemek için ne yapalım?", "Garplılaşma nasıl olmalı?" diye uzun zaman sayıkladılar  O nesilleri Batı taklitçiliğine, hem de ruhları duymadan sürükleyen kuvvet, başlangıç noktasında bağlandıkları aşağılık duygusu olmuştu   Reha Reha, Nurettin Topçu'nun 1926-1936 yılları arasında yazdığı ve bugüne kadar yayınlanmamış bir gençlik romanı  Taşralı kitabında bir araya getirilen hikayeleri için olduğu kadar, fikir hayatı ve dünya tasavvurunun teşekkül devri hakkında önemli ipuçları veriyor  Mehmet Âkif Büyük adamların başka bir vasfı da münzevi oluşlarıdır  Onlar kalabalığın içinde yalnız yaşarlar  Üçüncü bir vasıf olarak, büyük adamların devlet ve ikbal mevkilerinden uzak durduklarını görüyoruz  Taşralı Sanatta bir "Anadolu romantizmi" oluşturmak amacında olan yazar, idealist aydınların hak yolunda verdikleri hizmet mücadelesini öne çıkarıyor  Onun hikayelerini okuyanlar muzdarip bir ruhun çırpınışlarını, merhamet hamlesini ve ötelere uzanan aşkını mutlaka hissedeceklerdir  Türkiye'nin Maarif Davası Türkiye'nin Maarif Davası sözde modern eğitim sistemine kaynağını Kur'an'dan alan Anadolu insanının ruh yapısından beslenen Türk mektebi tezli bir eleştiridir  Millet bünyesinde inkılâplar mektepte başlar ve her milletin, kendine özel olan mektebi vardır  Millî mektep, zihniyet ve örflerile, metodları ve müfredat ile, terbiye prensipleri ve psikolojik temeller ile, hattâ binasının yapı tarziyle kendini başka milletlerinkinden ayırır  Bizde vaktiyle medrese millî mektepti  Lâkin milletin ruhu ve içtimaî inkişafını takip edememiş ve cihanın fikir ve irfan hayatiyle bağlarını çoktan koparmış olduğundan, olduğu yerde enkaz halinde yıkıldı, çöktü  Öbür taraftan, Batı'da tekâmül eden insan düşüncesinin seyrini biz kendi âlemimizde devam ettiremediğimizden, açılan yeni mektep, hakikat aşkının mâbedi olmadı  Parça parça bilme hevesi, evrensel ve ilâhî hakikat aşkının yerini tutamazdı  Hakk'a götüren yol diye kendini hakikata adamak, gerçek mektebin yoludur  Hakikat aşkına sahip insanlar, cemiyetin içinde çoğalmadıkça, hakikat aşkı cemiyet içinde en yüksek ve muhterem yeri tutmadıkça ve hakikatın ihtirası cemaat içerisinde bir umumî cereyan, büyük bir hareket haline gelmedikçe, millî mektep gerçekten var olmayacaktır  Varoluş Felsefesi/Hareket Felsefesi Asrımızda tesirlerini bütün felsefe âlemine hatta bütün düşünce dünyasına yayarak genişleten varoluş felsefesinin doğuşu geçen asrın başlarındandır  Hatta onun hazırlıklarını Pascal'da bulmak kabil oluyor  II  Cihan Harbi'nden sonra pek acayip anlayışlara yol açan bu felsefenin esası şudur  Eski Yunan'dan beri felsefe, hakikat olarak eşyanın özünü araştırıyordu  Öz, duyularla tanınamayan, bir olan, hiçbir zaman değişmediği halde, değişen ve duyularla tanınan bütün varlıkların esası olan ve onları var kılan şeydir  Yarınki Türkiye İlk baskısı 1961'de yapılan Yarınki Türkiye, hareket felsefesinden yola çıkarak kanatlarını İslam düşüncesine, sanatına açan bir kültürel-sosyal mücadelenin altyapısını oluşturan denemelerden oluşuyor  Yarınki Türkiye'nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek, sabırlı ve azimli, lâkin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan, ruh cephesinin maden işçileri olacaklardır  Bu ruh amelesinin ilk ve esaslı işi, insan yetiştirmektir  Hünerleri hep fedakârlık olan bu hizmet ehli gençler, hizmetlerinin mükâfatını da hizmet ettikleri insanlardan beklemiyecekler, sonsuzluğa sundukları eserin sesinin akislerini yine sonsuzluktan dinleyeceklerdir  Yarınki Türkiye'nin kurucuları, millet ve cemaat uğrunda fedakârlıklar kabullenenlerin artık bulunmadığı cemiyetimizde, muhtelif sîmâda insanları şahıslarında birleştireceklerdir  Onlarda Yunus Yavuz'la birleşecek; Sinan Âkif'e uzanacak; Ebu Hanife Hüseyin Avni'yi tebrik edecektir  Ve onların eseri olan yarınki Türkiye, şu temellerin üstünde kurulacak: Anadolu'nun toprağından kaynayan bir kan, cemaat için harcanan emek, bin yıllık bir tarih, otoriteli bir devlet ve ebedî olduğuna inanmış bir ruh… HAKKINDA YAZILANLAR 1  Nurettin Topçu'ya Armağan Kollektif Dergah Yayınları / Armağan Kitaplar Kitap, Ezel Erverdi, Ayhan Yücel, Mustafa Kara, Muzaffer Civelek, Süleyman Seyfi Öğün, Ahmet Tabakoğlu, Cemil Kıvanç, M  Orhan Okay, Muhammet Sarıtaş, Mustafa Kök, Beşir Ayvazoğlu, Vahap Mutal, Hüseyin Öztürk, Mustafa Kutlu, Muhsin Mete, Ali Nihad Tarlan, Mehmet Kaplan, Mustafa Kutlu, Bekir Topaloğlu, Orhan Okay, Muzaffer Civelek, Ayhan Yücel, Ferruh Bozbeyli, Ercüment Konukman, Sıtkı Evren, Lütfü Bornovalı, Emin Işık, Mehmet Sırrı Tüzer, İsmail Kara, İsmail Dayı, Ali İhsan Balım, Ali Birinci, Mehmet Sılay, Fatih Gökdağ, Dursun Özer'in yazılarından oluşmuştur  Nurettin Topçu 1909-1975 Erzurum’lu bir ailenin çocuğu olarak İstanbul'da doğdu  Bezmialem Valide Sultan Mektebi ve Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi'nden sonra tahsilini Vefa İdadisi'nde sürdürdü  İstanbul Lisesi'nden mezun oldu( 1928)  Aynı yıl Avrupa'da tahsil için açılan imtihanlara girdi ve kazanarak Fransa’ya gitti   Fransa'daki tahsiline Bordo Lisesi’nde başladı ve buradan psikoloji sertifikası aldı  Görüşlerinden hayli etkileneceği mistik Maurice Blondel'le bu sırada tanıştı  Sosyoloji Cemiyeti’ne üye oldu ve ilk yazı denemelerini oraya gönderdi  1930'da Strazburg'a geçti  Üniversite tahsiline başladı; Ruhiyat ve Bediyyat, Genel Felsefe ve Mantık, Muasır Sanat Tarihi, İçtimaiyat ve Ahlak, ilk zaman Sanat ve Arkeoloji dersleri aldı  O yıllarda Paris'te olan Remzi Oğuz Arık ve Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ile dostluklar kurdu  Tasavvuf Tarihi araştırmalarıyla tanınan Luis Massignon'la [1] tanıştı ve Adnan Adıvar'ın Türkiye'ye dönüşünden sonra Massignon'a Türkçe dersleri verdi  Hallac sevgisini O'ndan almış olmalı  "Veliler ordusu sona ermeyecek  Bizim varlığımızı kurtaracak olan bu cephenin kahramanlarıdır" der  Conformisme et revolte başlıklı doktora tezini hazırladı ve Sorbonne Üniversitesi'nde savundu (1934)  Aynı yıl Türkiye'ye döndü  Galatasaray Lisesi'nde Felsefe öğretmeni olarak göreve başladı  Lise Müdürü Behçet Bey'in bazı öğrencilerinin geçirilmesi için yaptığı teklifleri yerine getirmediği için İzmir'e tayin edildi   İzmir'de kendisi ve düşünceleriyle aynileşecek olan Hareket dergisini çıkarmaya başladı (1939)  Dergi’nin ismi Blondel'in "Hareket Felsefesi"nden etkilenmiş olabilir  "Ziya-Gökalp- Atatürk çizgisinin savunduğu ırkçı turancı milliyetçilik ve batılılaşma idealine karşı, Yahya Kemal, Mükremin Halil Yinanç, [2] Hilmi Ziya Ülken, 'ın oluşturduğu Anadolu Milliyetçiliği’ni savundu  İslam Ruhçuluğu’nu işledi  Oğuz kavmini İslam ahlakı ile bütünleştirerek Türk kavmini Türk Milleti haline getiren Anadolu topraklarını veya Türkiye'nin fiziki değerini ve Türk Milliyetçiliği’ni İslami akımlardan üstün görmüş ve hatta Ümmetçiliği milli hedefler için zararlı bir cerayan olarak telakki etmiştir  " [3] İlk sayısında N  Topçu tarafından yazılan başyazı "Rönesans Hareketleri"dir  [4] Yine ilk sayıda "Oğuzlar" yazısı yer alan Mehmet Kaplan'ın da dergide çok sayıda yazısı çıktı  [5] Bin yıl önce toprak, tarih, dil, din, soy gibi unsurların oluşturduğu vatana vurgu yapan Arık'ın "Anadoluculuk" görüşünün takipçisi oldu  Nisan 1968 de Ezel Everdi'nin Remzi Oğuz Arık'tan [6] aktardığı görüşlerdeki Milliyetcilik buna uymaz  Tekparti yönetimini tenkit eden "Çalgıcılar" yazısı yüzünden Denizli'ye sürgün edildi  Burada Said Nursi ile tanıştı ve Mahkemeleri’ni takip etti  Daha sonra tayini İstanbul Haydarpaşa Lisesine çıktı, bir müddet sonra vefa Lisesine geçti, uzun yıllar İstanbul Lisesi’nde çalıştı ve buradan emekli oldu ( 1974)  Bu görevlerine ek olarak 27 Mayıs ihtilaline kadar Robert Kolej'de Tarih ve İstanbul İmam Hatip Okulu'nda Dinler Tarihi Dersleri verdi  "Bergson" adlı çalışmasıyla Doçent oldu ve İstanbul Edebiyat Fakultesi'nde "eylemsiz Doçent" olarak bulundu, fakat kendisine kadro verilmedi ve Üniversite’ye alınmadı  Milliyetçiler Derneği'nin kurulmasında ve faaliyetlerinde etkin görevler üstlendi  Dergi 1953 de A  E  Yalman'a yapılan suikast girişimini takiben yayınını durdurdu  Hareket Ailesi 1966 ya kadar etkinliğini Milliyetçiler Derneği'nde sürdürür  Ancak Topçu'nun 60 lı yıllarda gündeme sokmaya başladığı Anadolu Sosyalizmi, İslam Soyalizmi tezleri nedeniyle Milliyetçiler Derneğindeki insiyatifini kaybeder  1966 Ocak'da Dergi "Fikir ve Sanatta" ilavesiyle yeni katılımlarla yayınına başlar  Kapitalist sömürüye, liberalizme karşı çıkılır  " Olgunlaşan gövdeden, çürük dallarla zehirli yemişlerin ayıklanma zamanının geldiği" vurgulanır  Felsefemiz başlıklı yazıda 4 unsur üzerinde durulur: 1  Tekamulculuk 2  Anadolu Toplumculuğu [7] 3  İslam Ruhçuluğu 4  İdealizm [8] Bu ilk sayıda Ercüment Konukman Anadoluculuğu açıklar  [9] 66 Mayıs’ında Hüseyin Hatemi , R  Garaudy'nin İslam’ı hedef alan eleştirilerini cevaplar  66 Ağustos’unda "Hallacların, Gazalilerin, Yunusların, Mevlanaların yaran sohbetlerine, Eflatunlarla, Kantları, Pascalları ve Bergsonları da alarak evvelkilerin doymak bilmeyen aşkını, bu sonuncuların ilim, anlayış ve metodları ile birleştirip Qur'an'ı tahlil ettikten sonra, bu tahlilin unsurları ile bir kainat metafiziği ve insan felsefesi yapacağız" diye yazar Topçu vardır  1967 de Ezel Elverdi, Mehmet Doğan, Davud Özer Milliyetçi Toplumcu Anadolucular Derneği'ni kurarlar  Sahalarında ihtisas yaparlar  Topçu Temmuz 1968 de Anadolu Kültürü ve Sosyalizm başlıklı yazısını yayımlar  [10] 69 da Topçu Hareket'in 30 yılını değerlendirir  İslam’ın Felsefesinin hala yapılmamış olduğunu, Edebiyatının bulunmadığını ve Ahlakının sistemleştirilmediğini söyler  İslam ile Mistisizm özdeştir  [11] Bu nedenle 68 Kasım’ında Skolastiği eleştirir: "İslami kemiren skolastik, 10-11  yy  larda el-Farabi ve İbnu Sina ile başladı  Bunlar Aristoteles’in Felsefesi, kıyas mantığını tek hakikat kaynağı diye benimseyen skolastik düşüncenin İslam’da mümessili oldular  Aristoteles’in görüşlerine aykırı olan her fikrin yanlışlığını önceden kabul eden bu Filozoflar, Qur'an'ı Aristoteles’in fikirlerine uygun olarak tefsir ettiler    Pflatonculukta olduğu gibi, ondan sonra da İslam'a uygun esaslar getiren İslamı açıklamaya yayarlı görüşler ortaya koyan pek çok Felsefe sistemleri ortaya çıktı    Bugün İslam’da uyanış arayanlar 6-7 asırdan bugüne kadar uzanan boşluğu doldurmak zorundadır  " Sakal öpülmesi, hırka takdisi, duahanların çığırtkanlıklarını ayıplar  Çocukluk arkadaşı Sırrı Bey'in vasıtasıyla Paris dönüşü Nakşi şeyhleri Hasib Efendi ve Abdülaziz Bekkine Efendi ile tanıştı, daha sonra O'na beyat etti  Doktora tezinde bile açıkça görülen Tasavvufi temayülleri Abdulaziz Efendi ile daha bir netlik ve derinlik kazandı  İslami ilimler, Kelam ve İslam Felsefesi konularında ise Celal Ökten'den faydalandı  Hareket’te Mayıs 72 de Emin Işık "Qur'an Üzerine Düşünceler" başlıklı yazısını yayınlar  72 Ocak’ında Gökhan Evliyaoğlu'nun Türk İktisat Tarihi başlıklı yazısı yayınlanır  [12] 1972 Şubat’ında Y  N  Öztürk'ün Tasavvuf üzerine yazıları görülmeye başlar  1973 Haziranında Ahmet Debbağoğlu Tasavvufun İçtimai, İktisadi ve Siyasi yönlerini yazar  Ağustos'da Osmanlı İmp  luğunun kuruluşundaki rolunu araştırır  Diğer bazı isimler de şöyle: Mehmet Doğan Türkiye'de Toprak Meselesinin Tarihçesi Turan Utku Köy Kalkınması O  Zeki Berberoğlu Türkiye'nin Mesken Meselesi M  Necati Büyükkurt Türkiye'de Şehirleşme Hareketleri Cemal Kuanç Ziraat Kesiminde Şartlar, Toprakların Durumu ve Kooperatifleşme Mustafa Kara Tekke Teşkilatı Hasan Tanruöver Türk Hukukunun Kaynakları ,İslam Hukuku Hikayeci, Şair, Denemeciler yetişir  "Sadettin Kaplan, Hasan Hüsrev Hatemi, Mustafa Kutlu, Sami Boz, Şevket Bulut, Gökhan Evliyaoğlu, M  Atilla Maraş, Durali Yılmaz, Abdurrahim Karakoç, Bahaddin Karakoç, Mustafa Civelek, Niyazi Adalı, Ali Bulaç  " Topçu 10 Temmuz'da öldü  Kozlu Mezarlığına defnedildi  Eserleri: -Conformisme et revolte, [13] -Garbın İlim Zihniyeti ve Ahlak Görüşü, [14] -Mehmet Akif, [15] -Şehit, [16] -Türkiye'nin Maarif Davası, [17] -Komunizme Karşı Yeni Nizam, [18] -Ahlak Nizamı, [19] -Yarınki Türkiye, [20] -Büyük Fetih, [21] -Var olmak, [22] -Varoluş Felsefesi, [23] -Bergson, [24] -İradenin Davası, [25] -İslam ve İnsan, [26] -Devlet ve Demokrasi, [27] -Kültür ve Medeniyet, [28] -Mevlana ve Tasavvuf, [29] -Milliyetçiliğin Esasları, [30] Hikaye: -Taşralı, [31] Ders Kitapları: -Felsefe , [32] -Psikoloji , [33], -Mantık , [34] -Sosyoloji, [35], -Ahlak, [36] Hareket Dergisi dışında Türk Yurdu, Büyük Doğu, Sebilürreşad, Düşünen Adam, Türk Düşüncesi Türk Ruhu, Komunizme Karşı Mücadele, İslam, Bizim Türkiye, Serdengeçti, Asrın Dini Müslümanlık, Şule dergileri ile Yeni istiklal, Havadis, Son Havadis, Akşam, Erzurum Hürsöz gazelerinde yazıları çıktı  " Ölününden sonra 3 aylık periyotla 1 yıl daha çıktı sonra Hareket Dergisi 1979-1982 Mart’ına kadar yayınını sürdürdü  1980 e gelindiğinde artık Milliyetçiliğin yanısıra İslami vurgusunu da eklemiştir, ama onun İslamiliği Türkiye'nin bütünlüğüne ve Türk milletinin geleceğine hizmet eden bir islamiliktir  Hareket Dergisi bin yıllık tarih kutsamacılığının ilk önemli savunucusu ve Türk İslamı'nın ilk mimarıdır  [37] 1976 da 112  sayıda Ercüment Konukman' ın yazdığına göre yetiştirilmek istenen yaratıcı fertlerin 60 ihtilali sonrasında AP'nin kuruluş çalışmalarında rol almaya teşvik edilmesi ve daha sonra birçoklarının Milletvekili olmaları sonucunda Hareket Dergisi ailesine mensup veya bağlı olarak Meclis'e giren 60 kişi Hareket aileleri ile ilişlileri zayıflar veya kopar  Başta Ferruh Bozbeyli olmak üzere  İlhan Eraydın 1979 da İran İslam Devrimi’ni yorumlar  Süleyman Uludağ İslam Düşünce Tarihi üzerine yazar  79 Temmuz-Ağustos sayısında İsmail Kara İslamcılık Cereyanı üzerine yazar  Kasım-Aralık'ta İslam Dünyasında Fikri Hareketler üzerine yazar  Yine bu sayıda İsmet Özel'in Üç Mesele kitabı üzerinde yazar  Son sayısında " İnanıyoruz ki, bundan sonra olduğu gibi Hareket yine bir gün belki başka bir adla neşriyatına başlayacak, Türk Kültür hayatındaki yarım asırlık macerasına devam edecektir" diyen Dergi’nin çizgisini 1990 den sonra yayınlanan Dergah sürdürüyor   | 
|   | 
|  | 
|  |