|  | yavuz sultan selim |  | 
|  06-24-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   yavuz sultan selimYAVUZ SULTAN SELIM Kaynaklarin, ortaboylu, toparlak ve kirmiziya çalan beyaz yüzlü, çatik kasli, beyaz disli, omuzlari ile gögüs arasi açik, sakalsiz, pala biyikli, sert bakisli, cesur, gayretli, çok mahir bir avci, harp sanatinda emsalsiz bir komutan olarak bildirdikleri Yavuz Sultan Selim, âlim ve edipleri seven, Sark dillerinden Arapça ve bilhassa Farsça'ya tam manasi ile vâkif bir hükümdar idi  Kendi el yazisi ile olan Farsça manzumeleri, Topkapi Sarayi Müzesi Arsivi'nde bulunmaktadirlar  Yavuz Sultan Selim, hem Farsça hem de Türkçe siir söyleyebiliyordu  Farsça olan Divân'i l306 yilinda Istanbul'da basilmis olup, l904 tarihinde de Alman Imparatoru Wilhelm II  'nin emri ile Paul Horn tarafindan Berlin'de yeniden nesredilmistir  Trabzon'daki valiliginden itibaren meclisinde sairleri bulundurmayi aliskanlik haline getirmisti  Câfer Çelebi, Ahi ve Revânî, onun meclisinin müdavimleri idiler  Siyer ve Tarih ilminde epey mütalaasi oldugundan bu konuda mahir bir sahsiyet olarak kendisinden söz edilmektedir  Bos zamanlarini âlim ve ediplerin meclislerinde geçirmekten hoslanirdi  Ilmi sever ve ülemaya hürmet ederdi  Tarih, felsefe ve tasavvuf sahalarinda genis bir bilgisi vardi  Özellike edebî bir lisanla ve pek muglak olan "Tarih-i Vassaf"i çokça mütalaa ederdi ki bu, onun ilimdeki yüksek vukufunu göstermektedir  Hazarda olsun seferde olsun, vakit buldukça ilmî mütalaalar ile mesgul olurdu  Nitekim, Misir'dan Istanbul'a gelinceye kadar Ibn Tagriberdî'nin "en-Nücûmu'z-Zâhire" adli eserini Ibn Kemâl'e tercüme ettirerek menzillerde parça parça kendisine takdim edilen tercümeleri okurdu  Yine o, Misir'daki ikameti esnasinda, Hind ve Çin haritalarini yaptirmisti  O, sair, mutasavvif ve filozof bir hükümdardi  Uzunçarsili'nin degerlendirmesiyle o, Osmanli hükümdarlari arasinda ilim itibariyle en yüksegi idi  Sam'in Sâlihiyye semtinde câmi ve imâret insa ettiren Yavuz Sultan Selim, oradaki Muhyiddin Arabî'nin türbesini de bulup yaptirdi  Böylece o, ( ) Sam'daki bu tesisler ile Konya'da Mevlevî Tekkesi'ne getirdigi sudan baska bir hayir yapamamisti  Zira benzer hayir isleri için fazla zaman bulamamisti  Hatta Istanbul'daki kendi câmiinin bile temellerini attirmis fakat ikmâline imkân bulamamisti  Osmanli Devleti'nin 9  hükümdari olan Yavuz Sultan Selim, Müslüman - Türk âleminin ilk halifesi olarak dünyada ilk defa "Hâdimu'l-Haremeyn es-Serifeyn" ünvanini almisti  Babasi II  Bâyezid, annesi Dulkadiroglu Alaüddevle'nin kizi Ayse Hatun'dur  Babasinin sancak beyi olarak bulundugu Amasya'da dünyaya gelen sehzâdenin dogum tarihi hakkinda verilen kayitlar, hicrî 87l, 872 ve 875 (m  l466, l467 ve l470) yillari seklinde epey farkliliklar göstermektedir   Kaynaklar, Ikinci Bâyezid'in, hayatta kalan ogullarinin en küçügü olan Yavuz Sultan Selim'in, sahsiyeti ve yönetimdeki enerjisi hakkinda yeterli bilgi verirler  Kendi ifadesine göre, Trabzon Sancak beyligine 887 (l482) veya 892 (1487) yilinda tayin edilmisti  Öyle anlasiiyor ki o, diger sehzâdelere göre daha cevval ve enerjikti  Ileri görüslü bir sehzâde olan Selim, sert bir yaratilisa sahipti  Yapacagi islerde karar vermeden önce çok düsünür, etrafindakilerle konusur ve bundan sonra kat'i bir karara varirdi  Istisare ve arastirmadan sonra varilan karardan dönmezdi  Bu konuda önüne çikacak bütün engelleri ortadan kaldirmak gayesiyle elinden geleni yapardi  Kararlarini uygulayabilmek için planli bir sekilde çalisirdi  Adam seçmesini iyi bilirdi  Bütün bunlar, onun, pâdisah olmasinda ve basarili isler yapmasinda birinci derecede rol oynadi  Babasinin yerine geçip Osmanli tahtina oturmayi kafasina koydugu zaman, en çok güvendigi adamlarini Istanbul veya sehzâdeler yanina gönderdi  Onlardan aldigi raporlar sayesinde gerekli tedbirleri alarak, varmak istegi hedefe emin adimlarla ulasmaya çalisti  Zira adamlari nasil hareket etmesi gerektigi hakkinda da kendisine yol gösteriyorlardi  Onun, tahta geçmeden önce kullandigi casuslar, Istanbul, Edirne ve Amasya'da esen havayi koklamakla kalmadilar, ayni zamanda Selim hakkinda genis propaganda yapma imkânini da buldular  Istihbarati saglam olan bu adamlari sayesinde dünya siyasetine de vâkif bulunuyordu  Bundan dolayi cülûsundan önce taninmayacak bir sekilde Iran ve Arabistan'i gezdigine dair söylentiler çikmisti  Devlet hazinesini devamli surette dolu tutmak ister, debdebe ve ihtisamdan hoslanmazdi  Sadeligi severdi  Milletleri idare etme hususunda büyük bir kabiliyet göstermisti  Ülkesinin her tarafinda yalniz adaletin hakim olmasini isterdi  Gerek Selimnâmelerde, gerekse diger kaynaklarda onun nasil bir hükümdar olduguna, tebeasi (halki) için nasil çalistigina, devletinin daha iyi bir sekilde idare edilip bütün Müslümanlari nasil bir birlik altinda toplayacagina ve bizzat kendi özelliklerine dair epey bilgi bulunmaktadir  Kesfî'nin Selimnâmesi'nde ifade edildigi üzere tahta geçtigi gün, babasi II  Bâyezid, kendisine bazi tavsiyelerde bulunarak söyle demisti: "Ey nur-i didem (ey gözümün nuru) ve ey surûr-i sinem, bugün ki emr-i Rabbânî ve takdir-i Yezdânî birle mâlik-i mülk-i diyar ve serîr-i saltanata sehr yar oldin, gerekdir ki âd u sanimiz ve nâm u nisanimiz gözleyip ve âbâ-i kiramimiz ve ecdad-i izamimiz izini izleyüb sâhân-i kadim muktezasinca ve padisahân-i azim müddeasinca def'-i mezâlim-i esrâr (kötülerin zulmünü ortadan kaldirip yok etmek) ve ref'-i mekâdir-i ahyar kilub nâm-i nikle (iyi bir isimle) âleme tolasin    " Kesfî'nin, devam eden ifadesinde, Yauz Sultan Selim'in, babasinin bütün isteklerini yerine getirdigini, iyi ve bilgili insanlarla nasil istisarede bulundugunu, dogruluktan ve devlet ile halkin menfaatlerini kollamaktan ayrilmadigini ögreniyoruz  Hammer, Cenabî'nin, kismen sadelestirdigimiz asagidaki ifadeleri ile ondan su sekilde bahseder: Selim, uzun boylu idi  Giyimine dikkat etmeyi severdi  Ince zevki ve zerafetiyle temayüz etmisti  Kaftani kiymetli islemelerle süslü idi  Kendisinden önceki hükümdarlar silindirik biçimde ve asagi kisminda tülbent sarili bir kavuk giymislerdi  Sultan Selim ise bunun yerine yuvarlak ve yukarisi tamamiyle sal ile örtülmüs bir kavuk kabul etti ki, buna "Selimî" denilmektedir  Kendisinden öncekiler sakal biraktiklari halde o, sakalini tiras ettirerek biyiklarini birakti  Yuvarlak yüzlü olan Yavuz Sultan Selim'in gözleri büyük ve parlak idi  Siyah ve sik kaslari ile büyük biyiklari da onun bütün güçlü ve heybetli niteliklerini belirten sahsiyetini karekterize ediyordu  Fikrinde cür'et ve ziyadesiyle selamet vardi  Siiri sever ve muvaffakiyetle söylerdi  Öfkeli, sert, baskiya egilimli olarak kendisini bütünü ile halkin islerine hasretmisti  Yeryüzünde düzeni koruma azminde idi  Bu yüzden savasi ihtirasli denecek sekilde severdi  Onun bu karekteri, yeniçerilerin kendisini sevmesine sebep olmustu  Benzeri görülmeyecek kadar olaganüstü bir dinamizme sahipti  Ne yeme - içmeye, ne de harem zevklerine düskündü  Günlerini avlanmak veya silah kullanmakla geçirmeyi arzu ederdi  Zamaninin çok azini uykuya ayirdigindan gecelerinin büyük bir kismini tarih veya Farsça siirler okumakla geçirirdi  Olaganüstü bir zekâya sahip büyük bir padisahti  Çogu zaman halk arasinda gezer ve taninmamak için her defasinda elbisesini degistirirdi  Birçok mahremleri vardi ki, her tarafa girip çikar ve olup biten seylerden kendisine haber getirirlerdi  Selim, Iran, Türk ve Arap siirinde temayüz etmisti  Misir seferi esnasinda Ravza Adasi'nda bulundugu sirada, emri üzerine insa edilmis bir Arap köskünün duvarina kendisine ait olan iki beyit yazdirmistir  " Hammer'in, Yavuz Selim'le ilgili olarak gerek Cenabî, gerek baska kaynaklardan yaptigi pek çok alinti bulunmaktadir  Bununla berber biz bunlarin üzerinde fazla durmaksizin, hemen hemen bütün kaynaklarin verdigi bilgilerle onu söyle tanitmak istiyoruz: "O, Pâdisahlik hasletlerini tamamiyle sahsinda toplayan, sert ve sasmaz bir disipline, tuttugunu koparir bir azim ve iradeye, son derece cevval bir dinamizme sahip oldugu için Osmanlilarca "Yavuz" adi ile anilan bir sultandi  Babasinin feragati üzerine cihanin en büyük askerî ve siyasî kudretine sahip olan Osmanli hakanlik tahtina çikti   Yavuz Sultan Selim de l5l0 senesinde Korkud gibi pâdisah olmayi kafasina koymustu  Bununla beraber belirtilen senede Sehzâde Ahmed'in padisah olacagi sayiasi yayilmisti  Bu durum karsisinda sehzâdeler sancak degistirmek ve Istanbul'a daha yakin olmak için babalarina basvuruyorlardi  Nitekim bu sebeple Yavuz da babasina bir mektup göndererek Trabzon'dan sikâyet ediyordu  O, mektubunda söyle diyordu: " Bu vilayette galle cinsinden nesne bitmeyüb killeti ve zarureti aleddevam oldugu sebepten sancak beyi olanlar, acz ve furûmande kalurlar imis  Tereke tasradan gelür imis  Bende-i fakir geleliden beru hemçünan galle gemi ile ve bazi Türkman canibinden gelür  Bu yerin bid'ati ziyade olmagin evvelki zamandan simdi az gelür olmustur  Bizim hod bir gemi yapmaga takatimiz yoktur  Kendu maslahatimiza göre amma tereke bulundugu takdirde dahi bu miktar dirlikle ne verecek ve ne alacak bulunur  Elhasil bu mertebede zaruret çekilir ki, vasf olmak hadd-i imkândan hariçtir  Hâsâ, Hüdâvendigâr'in eyyam-i devletinde ki, bende-i hakir a'da agzinda bir vechle killet ve zaruret içinde kalub a'da halimize muttali ola  Iç illerde refahiyette olan sehzâde bendelerünüz bunca âli himmetle yaylaklarinda ve âb-i revanda ve mürg ü zarlu sahralarda her nev'iyle huzurda ve refahiyette iken mezid-i merhamet rica ederler  Ümmizdir, yevmen fe yevmen ziyade rif'atte ve refahiyette olalar  Halbuki bende-i zaif dokuz tümen Gürcistan agzinda ve Sark vilayetinin serhaddinde bir girdab içinde kalub sey'-i kalil dirlikle zindegâni oluna ki, dosta ve düsmana cevab verub, Hüdâvendigâr sag olsun  Eger bende-i fakirden kat'i nazar olunmadiysa sefkat-i sultanî ve inayet-i hakanî dirig olunmayub himmet oluna ki, bu yerde zindegâniye takat kalmadi    " Yavuz'un, bu ve benzeri mektuplarla babasina bildirdigi istekleri, Sehzâde Ahmed'in baskisi yüzünden yerine getirilemiyordu   YAVUZ'UN SÖHRETININ ARTMASI Daha önce de temas edildigi gibi, Sehzâde Ahmed, babasi II  Bâyezid'in yerine tahta aday gibi görünüyordu  Bununla beraber o, Amasya'da hükümdarlara yakismayacak bir takim eglencelere katilip eglenirken Yavuz Sultan Selim, Iran'in da etkisiyle gerek doguda gerekse Anadolu'nun baska bölgelerinde bir felâket halini almis olan Kizilbas tehlikesini önlemeye çalisiyordu  Yavuz, gittikçe artan Kizilbas propagandasinin korkunç ve tehlikeli bir hal aldigini gören ilk sehzâde oldu  Tehlikeli bu durumu defalarca babasi ile sadrazama yazdi  Bununla beraber onlardan ciddi ve sonuç verici bir tepkinin gelmedigini gördü  Bu sebeple doguda ortaya çikan ve devletin siyasî varligina kast eden bu yanginin söndürülmesi için, Anadolu'nun degisik bölgelerinden gelen yigitler ile Erzincan ve Iran üzerine akinlarda bulundu  Bu hareketiyle o, Siîlige karsi Sünnîligin tabiî lideri durumuna geldi  Onun bu seferlerini haber alan yigitler Trabzon'a kostular  Bunlar, içten gelen bir arzu ve sevk ile dögüsmeye basladilar  Zira bunlarin anlayisina göre bu bir cihâd idi  Bu akinlardan sonra memleketlerine dönüp vardiklarinda, etraflrinda toplananlara Yavuz'un kahramanlik ve yigitliklerini anlatmaya basladilar  Insanlarin toplu olarak bulunduklari yerlerde "ozanlar türkü çikarup " Yürü Sultan Selim devrân senindür" kelimatini zikreder oldular    Sehzâde Korkud ile Ahmed, iç bölgelerde yasarken Yavuz sinirda çarpisiyor, ilerisi için lâzim olacak bilgi ve tecrübeleri elde etmeye çalisiyordu  Bu durum, hem halk hem de Kapikulu askerlerinde Yavuz'un, dedelerinin yolunda yüreyebilecek yegâne padisah namzedi oldugu kanaatini uyandirmisti   Bilindigi gibi, Müslüman bir topluma istinad eden bünyesi ile Osmanli Devleti, Islâm Hukukunu, devletin bütün organlarinda uygulamaya gayret ediyordu  Bu arada "ilây-i kelimetullah" anlayisinin bir sonucu olan "cihâd ve gazâ" fikri de devlet ile halk için yerine getirilip yapilmasi geren bir farz olarak telakki ediliyordu  Gerçekten devletin siyasî, idarî ve askerî organlari da buna göre düzenlendikleri gibi elemanlari da buna göre yetistirilmislerdi  Muhtemelen, sartlarin zorlamasi sonucu olarak II  Bâyezid döneminin sonlarinda Kapikulu, Akinci ve Timarli askerler, bir nevi istirahata çekilmislerdi  Onlar, eski sefer ve zaferlerin hikâyelerini anlatmakla ömürlerini geçirir olmuslardi  Nigbolu'lar, Varna'lar ve Kosova'lar âdeta dillerde dolasan birer masal olmuslardi  Damarlarinin her atisinda kahramanlik ve yigitlik darbeleri bulunan er ve beyler, eski günlerin hasretini çekiyor, tarihe yeni destanlar yazdiracak büyük bir liderin gelmesini sabirsizlikla bekliyorlardi  Iste bu lider, Trabzon'dan seferleri ve haykirislariyla zaferlere susamis olan bütün bir tebeaya nurlu ve parlak günlerin isaretini vermeye baslamisti  24 veya 25 Nisan l5l2 (7 veya 8 Safer 9l8)'de padisah oldugu zaman 46 yasinda olan Yavuz Sultan Selim, devlete karsi zararli bir faaliyette bulunmadiklari takdirde kardeslerine dokunmayacagina dair babasina söz vermisti  Padisahligi resmen devr aldiktan sonra, babasi ile ayni sehirde kalmalari mahzurlu görüldügü için II  Bâyezid, Dimetoka'ya gitmek üzere yola çikmisti  Yavuz da onu belli bir yere kadar ugurlayip dönerken, yeniçerilerin tüfek ve kiliçlarini çattiklarini, yeni padisahi da bunlarin altindan geçirmek istedikleri haberi verilir  Bu sekildeki bir hareketten yeniçeriler, padisahin kendilerine "râm" olacagini ve belki de bol bahsis verecegini umuyorlardi  Fakat umduklarini bulamadilar  Çünkü, onlarin kiliçlari altindan geçmeyi bir yenilgi alâmeti sayan Pâdisah, Yedikule'de babasina ait oldugunu söyledigi hazineleri almak bahanesiyle yol degistirdi  Böylece yeniçerilere görünmeden saraya geldi  Ancak onun bu sekilde hareket etmis olmasi, yeniçerilerin saraya gelerek "Caize" istemelerine engel olamadi  Bunun üzerine hükümdar, sayilari takriben 35  000 civarinda olan kapikullarinin mensuplarindan her birine ikiser bin akça cülûs bahsisi ve ayrica süvarilere 5'er, yayalara (piyade) da 3'er akça cihet-i aslîlerine (maaslarina) terakki vermek (zam yapmak) suretiyle ise baslamis oldu  Yavuz Sultan Selim tahta çiktiktan sonra ilim adamlari, devlet erkâni ve memleketin ileri gelenleri, gelip kendisini tebrik ederek bey'at ederler  O da babasinin dönemindeki görevlileri yerinde birakarak gerekenleri yaptiktan sonra ellerini kaldirip söyle dua eder: " Ya Rabbi, senin kudretin, beni saltanata getirdi  Bana devlet ve saltanat islerini kolaylastir  Ona riayet etmeyi bana nasib eyle  " SEHZÂDELER MESELESI Yavuz Sultan Selim, idareyi ele geçirdigi zaman, düsmanlari sindirilmis ve hududlari saglama baglanmis bir Rumeli'ye karsilik, devletin gelecegine göz dikmis Sark (Dogu) düsmanlariyla yüz yüze gelmisti  Fakat iç emniyet saglanmadan disari ile ugrasmak mümkün degildi  Her saltanat degisikliginde oldugu gibi, yine taht rakibi birkaç sehzâde çikabilirdi  Bunlar, tahti ele geçirmek için komsu bazi devletlerle anlasmalar da yapabilirlerdi  Böyle durumlarda üzerinde ittifak edilen konu, genellikle kendileri ile anlasilan devletlere bazi bölgelerin terk edilmesi seklinde oluyordu  Bu yüzden, bazi sehzâdelerin basinin gitmesi gerekiyordu  Ne çare ki, onlar gitmeyecek olsa, memleket gidecek veya memlekette kan gövdeyi götürecekti  Memleketi ve bütün bir tebeayi (vatandasi) böyle bir duruma sokmamak için Osmanli hükümdarlari gözlerinden yaslar aka aka kardeslerini ortadan kaldirmayi adeta bir vazife biliyorlardi  Zira bu, memleketin selâmeti için gerekliydi  Bununla beraber, daha önce de belirtildigi gibi Yavuz Sultan Selim, zararli bir faaliyete girismedikleri takdirde kardeslerine bir fenalik yapmayacagina dair babasina söz vermisti  Bu söze ragmen o, agabeyleri olan Sehzâde Ahmed ile Sehzâde Korkut'un durumlari ile yakindan ilgileniyordu  Zira elde ettigi devlet idaresinin ve tahtinin temellerinin saglamlasmasi bir bakima bu ilgiye bagliydi  Aksi takdirde tahti ile birlikte devlet de elden çikabilirdi  Devletin elden gitmesi bir tarafa, zarar görmesi dahi bütün bir Müslüman toplumun yok olmasi veya baska din mensuplarinin idaresine girmesi demekti  Nitekim kisa bir süre içinde cereyan eden hadiseler, Yavuz Sultan Selim'in bu ilgi konusunda ne kadar hakli oldugunu ortaya koyacaktir  Gerçekten, Sehzâde Ahmed, kardesi Selim'in, babasinin yerine tahta geçmesini bir türlü kabul edememisti  O, gerek babasinin, gerekse devlet adamlarinin vaadleriyle kendisini Osmanli tahtinin tek varisi olarak biliyordu  Tahti ele geçirmek için de her seyi yapmaya hazirdi  Onun, devletin yönetimini ele geçirme faaliyetleri yüzünden Sultan Selim, Ahmed gailesini bertaraf etmek üzere hazirlanmak zorunda kalir  Zira Ahmed, babasi II  Bâyezid'in sagliginda hükümdar olmak üzere harekete geçmis, Üsküdar'a kadar gelmis, fakat yeniçerilerin müdahelesi sonunda geri dönerek Konya'ya çekilmis ve orada hükümdarligini ilan ederek her tarafa hükümler göndermeye baslamisti  Ahmet  Konya'da padisahligini ilan etmekle kalmamis, ayni zamanda oglu Alaeddin'i göndererek l9 Haziran l5l2'de Bursa'yi da ele geçirmisti  Alaeddin, Bursa Subasisi'ni öldürterek Hutbe ve Sikkeyi babasi Sultan Ahmed adina çevirtmek ister  Fakat Bursa halki buna karsi direnerek Selim'e bagli olduklarini göstermeye ve ona itaat etmeye devam eder  Lütfi Pasa, Alaeddin'in Bursa'da yaptiklarini çok özet bir sekilde su ifadelerle nakleder: "Sultan Alaeddin, Bursa'ya gelüp ve Bursa'yi zapt edüb subasisini ve Sultan Selim'e tabi olanlarin ekserin (çogunu) kiliçtan geçürüp ve mîrîye müteallik emvâli (mallari) zapt edüp ve sehirlisinden dahi nice mal ve menal alub ve babasi Sultan Ahmed adina Hutbe okudub" Lütfi Pasa'nin verdigi bu bilgi, Sehzâde Alaeddin'in, Bursa'da yaptiklarini ortaya koyup sergiledigi gibi, babasinin, hükümdar olarak vazifeyi deruhte etmesi halinde yapabilecegi isler hakkinda da bir ip ucu vermektedir  Sehzâde Ahmed, böyle bir hareket karsisinda Selim'in sessiz kalmayacagini kestirmis olmali ki, yaninda bulunan ve kendisini destekleyen devlet adamlarinin tesviki ile yardim talebinde bulunmak üzere oglu Murad'i da Sah Ismail'e göndermisti  Sah Ismail'in izniyle etrafinda 20 bin civarinda asker toplanir  O da gelip Tokat taraflarinda halka eziyet etmeye baslar  Ordusunda bulunan Kara Iskender, onun hem komutani hem de akil hocasi idi  Öbür taraftan Sah Ismail'in adami Nur Ali de etrafi yakip yikiyor ve " Il ü gün Sah Ismail'indir" diye ilan ediyordu   Sehzâde Ahmed ve ogullarinin hareketleri, halk üzerinde çok kötü tesirler meydana getirmeye baslar  Zira halk, daha önce alismis oldugu sukûnet, devlete güvenme ve haksiz bir sekilde vergi vermeme prensipleri artik ortadan kaldirilmis, idareyi ele geçirmek isteyen bu insanlarin keyfine göre vergi vermek ve onlara hizmet etmekle yükümlü tutulmustu   Öbür taraftan Yavuz Sultan Selim, Kefe'de bulunan oglu Süleyman'i Istanbul'a çagirip onu, yerine Kaim-i makam (Kaymakam) biraktiktan sonra askerini toplayip durumun enine boyuna tartisilmasi için müzakere açar ve der ki: " Babama söz vermistim, kardeslerim rahat durduklari müddetçe onlara dokunmayacaktim  Fakat görüyorsunuz, memleket ne hale geldi? Benim arzum sonuna kadar bunlarla savasmak ve memleketi bunlardan kurtarmaktir  " Bu arada kardesi Ahmed'e de bu durumdan vaz geçmesi için bir mektup yazip ileri gelen devlet adamlarindan biri ile gönderir  Fakat Ahmed, basina toplamis oldugu Turgutlu ve Varsak askeri ile Selim'in bu baris teklifini kabul etmeyip isyana devam eder  Bundan sonra, devlet erkâninin tamami, Selim'i destekler  Selim'in arzusu üzerine Istanbul'dan Anadolu'ya geçilir  l5 Cemaziyelevvel 9l8 (29 Temmuz l5l2 )'de Bursa üzerine gidilir  Halk tarafindan sehri terk etmeye mecbur birakilan Alaeddin, çekilmek zorunda kalmisti  Bu esnada Ankara'da bulunan Ahmed, Amasya'ya geri dönmüs ise de Amasya Sancakbeyi Mustafa Pasa'nin, sehrin kapilarini açmamasi ve bu arada Ankara'ya kadar ilerleyen Yavuz Sultan Selim'in kuvvetleri tarafindan takip edildiginden doguya dogru kaçmaya devam eder  Darende ve Malatya'yi geçip oradan Misir Sultani veya Sah Ismail'e siginmak ister  Yavuz Selim'in, takibi için gönderdigi Malkoçoglu Tur Ali Bey, pesinden Darende ve Malatya'ya kadar gelir  Tur Ali Bey, buradan Yavuz Selim'e bir mektup yazarak Memlûk topraklarina girip girmeme hususunda fikrini sorar  Bunun üzerine Yavuz Selim, Memlûk topraklarina girmeden geri dönmesini ister  Tur Ali Bey, oradan Sivas'a gelir  Bursa'dan Ankara'ya gelmis olan Yavuz Selim de kisin yaklasmasi üzerine Bursa'ya döner  Ahmed, Darende'den Yavuz'a bir mektup gönderir  Mektubunda kendisinin yabanci bir devlete iltica etmesinin Osmanli Devleti için büyük bir utanç vesilesi olacagini bildirerek anlasma teklifinde bulunur  Bu mektuba karsilik veren Yavuz Sultan Selim, onun bu teklifini red ederek sadece Müslüman bir devlette kalabilecegini bildirerek bu sartla her türlü ihtiyacinin karsilanacagini söylemisti  Bu siralarda, Amasya'yi zapteden Ahmed'i ani bir baskin ile ele geçirme tesebbüsü de sonuçsuz kalmisti  Bununla beraber Yavuz Sultan Selim, Ahmed'e olan meyli yüzünden Vezir-i Azam Koca Mustafa Pasa'yi Ahmed'le haberlesiyor diye Bursa'da idam ettirerek onun yerine Hersekzâde Ahmed Pasa'yi dördüncü defa olarak sadarete getirir  Yavuz Sultan Selim, devletin bekasi ve halkinin selâmeti için sehzâdeler gailesini bütünüyle bertaraf etmek zorunda idi  Tarihî bilgi ve tecrübeler, hayatta kalan sehzâdelerin devamli olarak devlet için bir proplem olduklarini, dis güçlerin, bunlarin saltanat hirsindan devamli surette yararlandiklarini gösteriyordu  Bunun içindir ki, Yavuz Sultan Selim, Sehzâde Mahmud'un ogullari Kastamonu Beyi Musa ile Orhan ve Emirhan, Âlemsah'in oglu Çankiri Beyi Osman ve Sehinsah'in oglu Nigde Beyi Mehmed'i de ortadan kaldirdirmak zorunda kalir  Selim, ilmi, irfani ve cömertligi ile her sinif halkin, bu arada yeniçerilerin sevgisini kazanmis bulunan agabeyi Korkut'un saltanat hakkindaki görüslerini ögrenmek için, kendisine devlet ricali agzindan mektuplar yazdirir  Bu mektuplara kanan Korkud'un, hâla saltanata gelme arzusunda oldugunu "derûnunun saltanat havasi ile" gören Yavuz Sultan Selim, Bursa'dan hareketle Saruhan (Manisa) üzerine yürür  Maksadi onu kendi sarayinda ansizin bastirmakti  Bu haberi alan Korkut, yanina Pervâne (Piyale) adli lalasini alarak Rodos sövalyelerine veya Avrupa devletlerinden birine iltica etmek gayesiyle gizlice Antalya'ya dogru kaçmaya muvaffak olmustu  Bu kaçis esnasinda onun Teke ili'nde veya Hamid ili'nde bir magaraya gizlendigi bildirilmekle birlikte onun Bergama civarinda bulunan bir magaraya gizlendigi anlasilmaktadir  * Sultan Selim, gelip agabeyi Korkud'u bulamayinca, onun Frenk veya Misir'a gitme ihtimalini düsünerek denizler dahil olmak üzere her tarafi kontrol altina alir  Agabeyini yakalayamayan Yavuz Sultan Selim, geri dönerken Anadolu'dan kus uçurtmaz olur  Bu esnada Korkud Çelebi, yerini kesfeden Türkmenlerin ihbari üzerine Piyâle ile birlikte yakalanir  Bursa'ya getirildigi bir sirada Egrigöz'de 9 Mart l5l3'te Kapicibasi Sinan Aga tarafindan uykuda iken yay kirisi ile bogulmak suretiyle öldürülür  Daha önce Muhafizlar tarafindan Korkud'un yanindan uzaklastirilmis bulunan Piyâle, döndügünde efendisinin öldürülmüs oldugunu görerek büyük bir teessüre kapilir  Artik hiç birsey kendisini avutamaz  Onun tek tesellisi, ölünceye kadar, Bursa'da Sultan Orhan türbesine defn edilen Korkud'un türbedârligini yapmak olur  Gerçekten Sultan Selim, Sehzâde Korkud'un nedimi (lala) olan Piyale'yi efendisine sâdikane hizmet ettigi için takdir edip mükafatlandirir  Bol ve külliyetli miktardaki bir tahsisatla onu türbedarliga tayin eder  Korkud Çelebi'nin ölümü üzerine üç günlük genel bir matem ilan eden Yavuz Sultan Selim, biraderinin saklandigi yeri haber veren Türkmenlerden bazilarini öldürtür  Korkud, Osmanogullari'nin kiymetli bir mensubu idi  Âlim, fâzil, sair ve musikisinasti  Bahriye (denizcilik) isleriyle ilgilenmekten büyük bir haz duydugu gibi denizcileri de himaye ederdi  Devletin, denizcilikle ilgili gelecekteki hedeflerini derin bir vukufla görüp takdir ettigi rivayet edilir  Keza Barbaros biraderlerin onun himayesini gören denizcilerimiz oldugu söylenir   Yavuz'un hükümdar ilan edildigi sirada Istanbul'da bulunan Sehzâde Korkud, ona sadik kalacagina ve saltanat dâvasina kalkismayacagina dair söz vermisti  Selim de muhalefet edilmedigi müddetçe rahat ve müreffeh bir hayat geçirebilecegini kendisine vaad etmisti  Bununla beraber Korkud'un büyük bir huzursuzluk ve sikinti içinde bulundugu anlasilmaktadir  Çünkü her seyden önce Yavuz'un verdigi söze sadik kalip kalamayacagi belli degildi  Ayrica onun sert ve hasin tabiatini da biliyordu  Belki de bunlari dikkate aldigi içindir ki, Istanbul'dan ayrilip sancagina hareket ettigi zaman Yavuz'dan Midilli Adasi'ni istemisti  Bu talebi yaparken elbette bir düsüncesi vardi  Bunu sadece gelir bakimindan mi istemisti, yoksa basina nasil olsa bir felaket gelecegini düsünerek, buradan Misir'a veya amcasi Cem gibi baska bir ülkeye kaçmayi mi düsünmüstü? Bunu simdilik kesin olarak söylemeye imkân yoktur  Ancak onun bu arzusu, ne padisahça ne de henüz o tarihlerde sag olan II  Bâyezid tarafindan olumlu karsilanmisti  Bununla beraber Yavuz Sultan Selim, istediklerinden daha çogunun verilebilecegini ancak biraz sabirli olmasi lazim gelecegini kendisine bildirir  Bu vaad samimi olmasa bile tam zamaninda yapilmasi bakimindan dikkate sayandi  Çünkü Sehzâde Ahmed isyaninin devam ettigi bu siralarda Korkud'un da ayaklanacagina dair söylentiler çogalmisti  Öyle bir an geldi ki bizzat Sehzâde Korkud bir mektupla Yavuz'a "taife-i ehl-i nifakin" bos durmadigini ve aleyhinde birçok seyler uydurdugunu, bunlara inanilmamasi gerektigini ve kendisinin tam bir sadakat içinde bulundugunu bildirmek zorunda kalir  Selim'in, bu mektuba verdigi cevapta kisaca "sen sözünde durdukça bu cânipten asla endise etmemelisin" denilmisti  Korkud'un süpheli bir hareketi de, Midilli'yi elde edemeyince Teke ve Alaiye taraflarinin kendisine verilmesini istemesi idi  Halbuki vaktiyle kendisine ait olan bu yerlerden o, sihhatine elverisli olmadigini söyleyerek ayrilmis bulunuyordu  Onun, yeniden bu topraklara sahip olmak istemesini, bir tehlike vukuunda, deniz yolu ile baska bir tarafa kolayca kaçma maksadina baglamak mümkün oldugu gibi idare ettigi topraklarin biraz daha genisletilmesi seklinde yorumlamak da mümkündür  Ancak, sehzâdenin bu gibi istekleri, Yavuz'un süphelerini artirmaktan baska bir ise yaramadi   Yavuz Sultan Selim, Ahmed'e karsi kesin sonuç almak için harekete geçme zamaninin geldigine karar vererek, devlet ricali agzindan ona da mektuplar göndertmis, geldigi takdirde bu ricalin kendisine iltihak edecekleri bildirilmisti  Bu mektuplardan cesaret alan Ahmed, topladigi kuvvetler ile Bursa üzerine yürümüstü  Iki kardes Yenisehir Ovasi'nda karsilastiklari zaman Ahmed, kendisine gönderilen mektuplarin uydurma oldugunu anlamis ise de artik savasi kabul etmekten baska çare bulamamisti  Burada maglub olan Ahmed kaçarken atindan düserek yakalanir  Yakalandiktan sonra kardesi Selim'e adam gönderip özür diler ve kendisini affedip küçük bir yer vermesini ister  Fakat Selim, Sahkulu olayinda askerinin basinda olup onlarla savasmadigi ve birçok Müslümanin ölümüne sebep oldugu için kendisini bagislamaz  Bundan sonra Selim, fitnenin ortadan kalkmasi için, daha önce Korkud'u öldürdügünü gördügümüz Sinan Agayi gönderip 8 Safer 9l9 (5 Nisan l5l3)'te onu da bogdurur  Tahnid edilen cesedi, Bursa'da II  Murad türbesi dahilinde bulunan Sehinsâh'in türbesi yanina defn edilir  Bununla beraber Selim, bu olaydan dolayi çok üzülmüstü  Selim, bu üzüntüsünün bir nisânesi olmak üzere Bursa'da bin koyun kestirecek ve fakirlere de 700  000 akça dagitacaktir  Sehzâdelerin sebep oldugu iç karisikliklari sona erdiren Yavuz Sultan Selim, yukarida görüldügü gibi kardeslerini ortadan kaldirmaya muvaffak olur  O, kardesleri arasinda en çok Korkud'u severdi  Kaynaklar, Yavuz Selim'in, Korkud'un idami esnasinda adeta çocuklar gibi agladigini kaydederler  Onun, bu esnada "nesl-i Osman"in bu garip kaderine âh-u vah ettigi de nakledilir  Yavuz'un bu sekildeki davranislari, kardesleri ve yegenleri hakkindaki mülahazalari, onun iki yönünü açikça ortaya koymaktadir  Biraderlerinin ölümüne karsi derin ve insanî bir aci duymakta ve bunun için aglamakta, onlarin kadin, kiz, ana ve hizmetinde bulunanlara en büyük lütfu gösterip elinden gelen iyiligi yapmaktadir  Iste bu, onun kardeslik tarafidir  Bununla beraber, Osmanli mülkünün parçalanmamasi ve milletin rahat etmesi (nizâm-i âlem için ) de kardeslerinin katlini emretmekteydi  Bu, onun devlet reisligi vazifesidir  Bu vazife kendisine, devletin selâmetinin, akrabalik, sahsî alaka ve muhabbetinden daha üstün oldugunu devamli olarak hatirlatip duruyordu  Bunun için, birbirine zit gibi görünen bu iki hareketi, gelecekteki nesillere ve tarihe, bu isleri isteyerek yapmadigini, kardeslerini isteyerek ortadan kaldirmadigini, bunu yaparken de büyük bir izdirap ve aci çektigini, buna ragmen devletin devam ve tekâmülü için buna mecbur oldugunu anlatan belig ifadelerle doludur  Nesl-i Osman'in müsterek izdirabi olan bu aciyi duyanlarin hareketlerini takdirle karsilamak gerekir   Devletin selâmeti için kardeslerini ve onlarin çocuklarini ortadan kaldirmayi bir vazife bilen Sultan Selim, idam ettirdigi kardes ve yegenlerinin servetlerini hazineye mal etmeyerek tamamini ölenlerin zevcelerine, kizlarina, analarina, baska bir ifadeyle kanunî mirasçilarina vermisti  O, bu kadarla da kalmayarak bunlarin tamamina maas baglatmisti  Ayrica o, agabeyi Korkud'un iki kizi hakkinda pek lütufkâr davranmisti  Sultan Ahmed'in pek büyük olan mal ve servetini, son kurusuna kadar hayatta bulunan yasli anasi Bülbül Hatun'a vermis, oglunun sanina layik hayir eserleri yaptirmasini da tavsiye etmisti  Bu durum gözönüne alindigi zaman, daha önce sözü edilen idamlardan, Yavuz'un sorumlu tutulamayacagini, devletin birlik ve beraberligi ile yüksek menfaatlerinin bunu gerektirdigini söyleyebiliriz  Babasinin son saltanat yillarini ve memleketin Sah Ismail'in propagandasi sonucunda düstügü durumu bir süre vali bulundugu Trabzon sehrinden endise ile takib eden Yavuz, sonunda babasini tahttan indirerek devletin islerini ele almisti  II  Bâyezid devri sona ererken, gevsemis olan idareden türlü sekillerde faydalanmak isteyenler, kendi emellerini, ideolojilerini ve çikarlarini gerçeklestirmek üzere harekete geçip halkin huzurunu bozmuslardi  Bu hâle sebep olanlar arasinda, vezirden devletin en küçük görevlisine kadar olanlar vardi  Tansel, Topkapi Sarayi Müzesi Arsivi'nde 3l92 (ll) numarada kayitli bulunan Ali b  Abdülkerim Halife'nin, Yavuz Sultan Selim'e sundugu rapora dayanarak hemen her zümrenin, memlekette bu neviden kanunsuz hareketlere giristigini açiklar  Gerçekten, âlim, cesur ve konulara vâkif bir kimse olan Ali b  Abdülkerim Halife, anabasliklar halinde raporunda su konulara temas etmektedir: a  Rüsvet belasi kadilara kadar inmistir  b  Yer yer lüzumsuzca konan vergiler, halki çok zor durumda birakmistir   c  Ölen sahislarin miraslari evladina kalmayip Beylik araziye katilarak, yetimlerin aç kalmalari  d  Ulaklarin zulmü ve yagmalari  e  Toplumun, gayr-i mesru (içki, zina, riba, afyon vs  gibi) islere düskünlügü  f  Kizilbas tehlikesi  Bu bakimdan biz de, burada anahatlari ile bilgi vermek suretiyle bir hatirlatma yaparak konuyu islemeye çalisacagiz  Ali b  Abdülkerim, raporunda bu konuya genis bir yer ayirmaktadir  Gerçekten, birligini kurup Akkoyunlu Devleti'ni ortadan kaldiran, Iran, Azerbaycan, Horasan ve Irak'i zapt eden Sah Ismail, bütün gücünü Osmanli topraklarina çevirmisti  Kendisi, Trabzon Rum Imparatorlugu'nun akrabasi sifatiyle Osmanli topraklarinda hak iddia ediyordu  Halbuki böyle kritik bir dönemde Osmanli topraklari, birbirinden çok farkli, hatta birbirlerine düsman zümre ve siniflarin toplandigi bir saha halinde idi  Asiri Rafizî, Babâî ve Bâtinî akidelerini benimseyenlerin yaninda Kalenderî, Haydarî, Abdal ve Seyyadlar vardi  Sah Ismail, bütün bunlari kendisine baglamisti  Bu gruplar, sadece onun propagandasini yapmakla kalmiyor, ayni zamanda "Nezir" adindaki vergiyi de muntazaman ona ödüyorlardi  Rumelideki Seyh Bedreddin taraftarlari da bunlarla birlikte hareket ediyorlardi  Bunlar, Sünnî Müslüman'i öldürmek kâfir öldürmek kadar gazâdir, sevabtir diyorlardi  Farkli dinî kimlik tasiyan bu gruplar, her an Sah Ismail'in gelmesini bekliyorlardi  Bunlar, "Sah Sah" diye Osmanli'yi yikmak isterlerdi  g  O, Osmanli idaresinin, II Bâyezid döneminin sonlarinda nasil bozulup dejenere oldugunu da anlatir  Devlet adamlarinin vergi ve gelirden baska bir sey düsünmediklerini, "halkin bir kisminin yokluktan öldügünü" belirterek, halki idare edenlerin "azgun ve bozgun" oldugunu ifade eder  YAVUZ SULTAN SELIM'IN DOGU SIYASETI Trabzon'da vali bulundugu siralarda Sah Ismail'in faalietleri sonucu memlekette meydana gelen ve Siîlige dayanan iç isyanin tehlikeli boyutlarini gören Yavuz Sultan Selim, ancak babasinin yerine geçip iç güvenligi sagladiktan sonra yüzünü doguya çevirebilirdi  Bunun için o, önce agabeyleri ile olan taht kavgalarina son vermek üzere harekete geçer  Bundan sonra da içeride huzursuzluga sebep olan kaynagi kurutmayi düsünür  Bu sebeple o, düsüncesini gerçeklestirebilmek için derhal harekete geçer  Her ne kadar Stanford Shaw, onun hakkinda "II  Mehmed (Fâtih)'in enerjik fetih politikasini izlemek ve dünya imparatorlugu kurmak hedefini gerçeklestirmek arzusu ile çikmisti" diyorsa da gerçekte onun hedefi imkânlari ölçüsünde Islâm birligini kurmak ve Sünnî Islâm dünyasi için tehlike olmaya devam eden Siîlige bir set çekme idi  Bu sebeple biz, onun dogu siyasetini ilk olarak Sah Ismail, baska bir ifadeyle Safevîler'le olan münasebetleri bakimindan ele alacagiz  OSMANLI - SAFEVî MÜNASEBETLERI Erdebil Sufileri neslinden gelen Seyh Haydaroglu Sah Ismail'in, mense itibariyle Anadolu'lu Boy ve Uluslardan Ustaclu, Samlu, Rumlu( Anadolulu), Musullu, Tekelü, Bayburdlu, Çapanlu, Karamanlu, Dulkadirlu, Varsak, Afsar, Kaçar ve Karacadag Sufilerini etrafina toplamak suretiyle l500'de Azerbaycan, l507'de Diyarbekir, niayet l508'de de Bagdad'i alip Akkoynul Türkmen Devleti'ne son vermesi, Yakindoguda Anadolu'nun ve Osmanli Devleti'nin aleyhine tecelli etmesi mukadder yeni bir buhranin zuhuruna sebep olmustu  Ehl-i Beyt sevgisi iddiasiyle Iran'da Siî bir devlet kuran Sah Ismail'in, dedesi Seyh Cüneyd ve babasi Seyh Haydar gibi, halifeler (daî = propagandaci) göndermek suretiyle Anadolu'nun, Bâtinî fikirlere sahip halki arasinda giristigi propaganda faalieyetleri gayesine ulasmis görünmektedir  Bu propagandanin sebep oldugu olaylardan, II  Bâyezid dönemi anlatilirken kismen bahsedilmis ise de Osmanli - Safevî münasebetlerini ve Yavuz'un Iran'a karsi girismek zorunda kaldigi savasin sebeblerini daha iyi anlayabilmek için az da olsa Anadolu'daki Siî faaliyetlerine deginmek gerekiyor  Osmanli ülkesinde Siî faaliyet ve tesebbüslerin çogaldigi devir, sehzâdeler arasindaki rekabetin meydana çiktigi bir zamana tesadüf eder  Nitekim, bu karisiklik anlarinda timarlari ellerinden alinip baskalarina verilen bir kisim Tekeli sipahileri, propagandanin da tesiriyle Sah Ismail'in vaadlerine aldanarak Iran'a göç etmislerdi  Bunlar, daha önce temas edilen Sah Kulu (veya Osmanli deyimi ile Seytan Kulu)'nun isyaninda önemli rol oynamislardi  Bâyezid'in aldigi tedbirler, Siî tehlikesini bertaraf edememisti  Bununla beraber II  Bâyezid, oglu Selim'e tahti teslim ederken "Kizilbastan ehl-i Islâmin intikamini aliviresin" demisti  Öyle anlasiliyor ki, ülke ve Sünnî Islâm dünyasi için Siî tehlikesini önleyebilecek sehzâdenin Selim oldugu hususunda herkes ittifak etmisti  Nitekim halkin fikrine tercüman olan Celalzâde, bütün meclislerde ozanlarin: "Yürü Sultan Selim devrân senündür" diye türkü çikardiklarini belirtir  Filhakika Bâyezid'in son senelerinde sehzâdeler arasindaki vaziyetten istifade etmeyi düsünen Sah Ismail, faaliyetlerini artirmis ve daha sonra yanina kaçacak olan Sehzâde Ahmed'in, Kizilbasligi kabul eden oglu Murad'i da himayesine almisti  Yavuz'un agabeyi olan Sehzâde Ahmed'in en büyügü Murad adini tasiyan dört oglu vardi  Murad, babasinin Amasya'dan ayrilmasindan sonra bura valiligini yapti  O, Amasya ve Çorum çevresinde bulunan Kizilbaslarin tesiriyle Siîligi sevmeye ve benimsemeye basladi  Bu yüzden Siîler tekrar harekete geçtiler  Sahkulu, Antalya'dan Iç Anadolu'ya dogru ilerlerken Amasya ve çevresinde bulunan Kizilbaslar, küme küme toplanip sehirleri yakip yiktilar  Sahkulu, Bati ve Güney Anadolu'daki faaliyetleri yürütürken, Orta Anadolu'dakini de Nur Ali Halife idare ediyordu  Rumiye'li olan Nur Ali Halife, Sah Ismail tarafindan Amasya ve çevresine gönderilmisti  Nur Ali Halife, devletin çok nazik bir zamaninda, Çorum, Amasya, Yozgat ve Tokat taraflarinda bulunan Yörük, Türkmen ve Kürd alevîlerini devletin aleyhine kiskirtmak üzere görevlendirilmisti  Hele 3000 Kizilbasla Faik Bey kuvvetlerini yenip Tokat'i zapt edip Sah Ismail adina hutbe okutmasi, daha sonra, Amasya Vaisi Sehzade Ahmed tarafindan üzerine gönderilen Yular -Kisdi Sinan Pasa'yi magub etmesi, yeni bir buhranin çikmasina sebep olmustu  Nur Ali'nin tesvikiyle harekete geçen Kara Iskender ve Isa Halife, Çorum ile Amasya havalisinde bulunan Kizilbaslari ayaklandirdilar  Bunlardan, Sah adina asker toplayip, baslarina kirmizi tac giydirdiler  Ondan dolayi bunlara Kizilbas (Surhser) denildi  Bu iki halifenin telkinlerine kanan Sehzâde Ahmed'in oglu Murad, merasimle kirmizi taci giyerek Kizilbas olur  Murad, etrafinda bulunan halifeleri Geldigelen'de toplantiya çagirir  Gelmeyenleri öldürtüp mallarini yagma ettirir  Sehzâde Ahmed, oglunu yola getirmek için epey ugrastiysa da muvaffak olamadi  Bundan sonra Sehzade Murad, Nur Ali Halife ile birlestigi gibi Tokat'i atese verip yakacak, arkasindan da Nur Ali ile Sah Ismail'e siginacaktir  Bütün bu olaylar, iki devletin arasinin gittikçe bozulmasina sebep olmustu  Babasini da dinlemeyen Murad'in, Iran'a siginip Sah'tan yardim görmesi, durumu daha da vahim bir hâle getirmisti  Pâdisah, Kizilbasligi kabul eden Murad'i Sah Ismail'den istemisti  Sah Ismail ise bunun için gönderilmis olan Türk elçisini Iran sarayinda öldürtmüstü  Öbür yandan Sah Ismail, Sultan Ikinci Bâyezid devrinde baslamis oldugu yikici hareketlerini Anadolu'da devam ettiriyordu  Bu hususta onun, Karamanogullari ve onlarla akrabalik kurmus olan Turgutogullari ile gizli mektuplasmalari oluyordu  Nitekim 7 Rebiülevvel 9l8 (23 Mayis l5l2) de Musa Turgutoglu'na yazdigi mektup çok dikkate sayandi  Çünkü bu mektubunda o, degerli adamlarindan Ahmed Karamanlu'yu o tarafa gönderdigini, ona tabi olunmasini ve birlikte hareket edilmesini istiyordu  Yavuz'un tahta çikisindan bir ay kadar sonra yazilan bu mektup, Sah Ismail'in Osmanli Devleti'ni parçalamak yolundaki çabalarinda hâlâ israr ettigini gösteriyordu  Bundan baska Sah Ismail, Osmanli tahtina çikisindan dolayi Yavuz'u tebrik etme ihtiyacini bile duymuyordu  Çünkü Sah Ismail, Akkoyunlu ve Karakoyunlu ailelerini ortadan kaldirarak kuvvetlerini artirmis, Sirvan ile Mazenderân topraklarina hâkim olmus, Irak- Arab'a ve Horasan'a kadar uzanmis; stratejik mevkii büyük olan Diyarbekir'i ele geçirmis; Özbek Hani Seybek'i yenerek Ceyhun'un beri tarafindaki ülkeleri feth etmisti  Hammer'in de ifade ettigi gibi Sah Ismail, öldürülen Seybek'in kafatasini altinla kaplatarak kadeh olarak kullanmisti  O, bu basin derisini baharatla doldurarak zaferinin bir nisanesi olarak Yavuz Sultan Selim'e göndermisti  Böylece Sah Ismail, askerî kuvvet ve kabiliyetiyle, hatta bundan daha ziyade propaganda ve nifak ekibi tarzinda teskilâtlandirdigi tarikat ve mezheb organizasyonu ile Erzurum, Kars, Diyarbekir, Musul, Bagdad, Horasan, Semerkant ve Buhara'nin güneyini içine alan büyük bir devlete sahip olmustu  On dört senelik hükümdarliginda giristigi muharebelerin tamaminda gâlip gelmisti  On dört kadar hükümdar ve meliki yenmisti  Bu zaferleriyle hakli bir gurur duymakta, dünyanin büyük devletleri arasinda sayilan kudretine güvenmekte idi  l00 - l20 binlik bir süvari ordusuna sahip bulunmakta idi  Bütün bunlar gözönüne alindigi zaman Sultan Selim'e de gâlip gelecegini ümid ediyordu   Sah Ismail, Iran'da kisa bir zaman içinde fevkalâde kuvvetlenen Safevî Devleti'ni kurdu  Burada, zaten yaygin bulunan Siî mezhebini, devletin resmî mezebi haline getirdi  Siyasî ve dinî basbuglugu kendi sahsinda topladi  Bu arada Siî telkinleri yaymak hususunda Anadolu'da çok müsait bir zemin buldu  Öyle ki, Safevî hânedaninin muvaffakiyetinde Anadolu Kizilbaslarinin da rolü oldu  Sahin daî ve halifeleri tarafindan halk arasina sokulan emirleri, büyük bir kudsiyeti haiz telakki ediliyordu  Bu yüzden, Osmanli hânedanina gâsip nazari ile bakan bir cereyan günden güne büyüyordu  Gerçekten kendisine bagli olanlar ile komutan ve askerleri âdeta kendisine perestis edercesine itaat etmekte idiler  Nitekim Âsik Pasazâde, halkin, askerlerin ve müridlerinin Sah Ismail'e olan bagliligini su ifadelerle dile getirir: " Müridleri ona tabi oldular  Öyleki memeketteki bütün müridleri birbirleri ile bulusunca "Selâmün aleyküm" diyecekleri yerde "Sah" diyorlardi  Hastalarini ziyarete gittikleri zaman dua yerine de "Sah" diyorlardi  Anadolu'daki Ehl-i Sünnet'e mensûb Müslümanlar, onun buradaki müridleine "bunca zahmet çekip Erdebil'e varacaginiza Mekketu'l-Lah (Ka'be)'a gitseniz, Hz  Peygamber'i ziyaret etseniz daha iyi olmaz mi? dediklerinde onlar " Biz, diriye variriz, ölüye varmayiz" derlerdi  Iran'da bu gelismeler olurken, Ehl-i Sünnet efkâr-i umumiyesinde büyük bir endise hüküm sürmekte, Kizilbas faaliet ve hareketleri derin bir izdirap ve aciyla izlenmekte idi  Gerek Misir'da, gerekse Osmanli diyarinda Islâm efkâr-i umumiyesi, bu proplemi çözecek bir el ariyordu  Misir'da, daha önceki Fâtimî tecrübesinin aci ve korkunç hatiralari henüz hâfizalarda tazeligini koruyor, Bagdad'daki Siî Büveyhîlerin (Büveyhogullari) zulümleri akillara geliyor; Bâtinî beliyyesinin kanli sahneleri tekerrür edecek saniliyordu  Bu üzden, Sah ve askerlerinin vahsiyâne zulümleri endise ile takib ediliordu  Agabeyleri ile olan proplemleri halleden Sultan Selim, gerçek gayesini anladigi Sah Ismail'e büyük bir darbe vurmak için hazirlanmaya baslar  Bu maksatla, Anadolu'da devlet için tehlikeli gördügü Kizilbaslardan bir kismini ya haps etmis veya öldürtmek suretiyle içeride çikabilecek isyanlari önlemeye çalismisti  Ibn Iyas (Bedayiu'z-Zuhur , IV, l9l)'in ifadesine bakilacak olursa Sah Ismail, Memlûk Devleti için de büyük bir tehlike idi  Zira o, Kahire'de bulunan Sünnî halifeye karsi Siî mezhebini destekleyip orayi da kendi mezhebine sokmak için çaba harciyordu  Bu gayenin tahakkuku için de her hareketi mübah görüyordu  Bu sebeple olacak ki, Frenkleri, Memlûkler aleyhine kiskirtip onlarin denizden, kendisinin de karadan Suriye üzerine yürümesini teklif etmisti  IRAN SEFERI Yavuz Sultan Selim, Sah Ismail'in, ülkesine karsi giristigi ve sebep oldugu tahriklere son vermek, bu arada Osmanli hududlarina olan tecavüzünü önlemek maksadiyle Iran üzerine yürümeye karar verir  Bu yüzden, daha babasinin sagliginda Siîlerle mücadeleyi bir görev sayan Selim, sipahilerden bir kisminin Iran'a gitmesini önlemisti  O, siklasan Kizilbas - Safevî münasebetlerini yok etmek ve Anadolu Kizibaslarina siddetli bir darbe indirmek niyetinde idi  Fakat daha önce, Antalya ve çevresinde meydana gelen isyan hareketi gibi bir kiyâm ile karsilasmamak ve ordunun arkadan vurulma ihtimalini önlemek için, son derece dürüst ve itimad edilen adamlari vâsitasiyle Sah Ismail taraftarlarini defter ettirir  40 bin kisiyi buldugu söylenen bu Erdebil Tekkesi dâilerinin, en serir ve mutaassib olan iki bin kadarini ölüm, geri kalanlarini da sürgün cezasiyle cezalandirdigi rivayet edilir  Bununla beraber, Iran üzerine yürümenin gerekliligine sadece kendisinin degil, devlet erkâni ile askerlerin de inanmasi gerekiyordu  Çünkü açilacak seferin birtakim hususiyetleri ve tehlikeleri vardi  Her seyden önce çok uzun sürecek yol ve yolculuk messakatine katlanmak gerekiyordu  Ayrica Sah Ismail'e karsi açilacak seferin mesrulugunun mutlaka ortaya konmasi ve bunun itirazsiz kabul edilmesi gerekiyordu  Gerçekten de bu mesele önem tasiyordu  Zira mezhebleri ayri da olsa Müslüman bir orduyu, baska bir Müslüman ordunun üzerine sevk etmek söz konusu idi  Keza, birbirleri ile harb edecek olanlarin büyük bir kismi, ayni irka mensub olan kimselerdi  Bunlar arasinda birbirleri ile akraba olanlar bile vardi  Bundan baska, Safevî halifeleri tarafindan kandirilmis olan Anadolu Kizilbaslarinin durumu kritik görünüyordu  Bir çarpisma vukuunda beklenmeyen bir durumun meydana gelmesi, yani Iran lehine bir hareketin dogmasi imkânsiz bir sey degildi  Ayrica Osmanli Devleti'nin istinad ettigi askerî kuvvetin basinda gelen Yeniçeriler de bir proplem çikarabilirlerdi  Zira Haci Bektas-i Veli'yi pir olarak kabul eden Yeniçerilerin, Hz  Ali'ye karsi duyduklari kayitsiz, sartsiz ve sonsuz baglilik, zayif bir ihtimal de olsa Iran'daki Kizilbaslara karsi harekete geçmelerini güçlestirebilirdi  Bütün bu güçlükleri bilen ve düsünen Padisah, sefere çikmadan önce önemli bazi kararlarin alinmasi gerektigine inaniyordu  Bunun için de Divân'in toplanmasini emreder  Yavuz Sultan Selim, Edirne'de toplanan ve devlet erkâni ile birlikte ulemanin da katildigi bu toplantida fikirlerini kisaca söyle açikladi: "Tevfik-i Rabbanî, refik-i hânedân-i Osmanî olub ecdad-i cihad itiyadimiz ashab-i Salib ve Nakus'un perde-i namuslarin hark (yirtmak) ve Zünnarlarin hark(yakma) idüb dest-i iktidariyle çanlarina od tikup    memâlik-i mahrûseye el kaldirmaga mecalleri ve mücahidîn ile mukabele ve mukatele edecek halleri kalmamistir  " Bu ifadelerden anlasildigina göre Yavuz Sultan Selim, Divan'da, Hiristiyanlarin su anda bas kaldiracak durumda olmadiklarini açikladiktan sonra esas tehlikenin dogudan gelebilecegine isaret ederek, Sah Ismail'in, Iran'a hâkim olduktan sonra yaptiklarina dikkat çeker  Ayrica onun, Gence, Sirvan, Geylan, Mazenderan, Taberistan, Cürcan, Kürdistan ve Gürcistan'i ele geçirerek buralarda öndört nefer sehriyar-i öldürdügünü, bunlarin kuvvetlerini dagitip hazinelerini yagmaladigini ve Özbek Hani Seybek'i öldürünce onun, kesilmis bulunan kafatasini bir kupa haline getirerek onunla sarap içtigini belirttikten sonra, bu zatin cemaat ile namaz kilmayi men edip Ehl-i Sünnet'e mensub ulemayi öldürdügünü anlatir  Ayrica kendisine bagli olanlarin ona nasil itaat ettiklerine ve ugrunda her seyi yapabileceklerine dikkatleri çekerek bu tesekkülün Osmanli topraklari için büyük bir tehlike teskil ettigini, bu sebeple onlarla savasmanin "aklen ve ser'an" lazim oldugunu belirterek ulemâdan fetva ister  Öyle anlasiliyor ki ulemâ bu fetvayi vermistir  Nitekim, Sünnî ulemânin bu konuda kaleme aldiklari fetvâ ve risâlelerin çoklugu, meselenin önemi hakkinda bize bir fikir vermektedir  Müneccimbasi, Edirne'deki duruma temasla söyle der: " Edirne'de iken mulûk-i kefereden elçiler ve hedâya gelüp cümlesi tecdid-i sulh eylediler  " Ondan sonra ulemadan fetva alup Acem seferi kararlastirildi  Bu baglamda Kemal Pasazâde ile Sari Gürz'ün, Kizilbaslar hakkinda vermis olduklari fetvâ ve risâleler, Osmanlilarin fikir ve düsüncelerini aksettirmesi bakimindan önemlidir  Nitekim, Kemal Pasazade "    ulemay-i millet ve fudalay-i ümmet küfr u ilhad ve katl u ifnasina hükm idüb heme-i a'day-i din u devletten bunun itfa-i sirer-i serareti akdem idügüne bi-isrihim fetavay-i sahiha virdilerdi  " demek suretiyle Ehl-i Sünnet'in, Sia'ya bakis açisini ortaya koymus olmaktadir   Görüldügü gibi, özellikle Kemal Pasazâde'nin risâlesinde, Sah Ismail ile Ehl-i Sia hakkindaki Sünnî akideyi görmek mümkündür  Bu risâlede küfür ve irtidadina hükmedilen Sah Ismail ile askerlerine karsi açilacak savaslarin, diger din düsmanlari ile yapilacak savaslardan farkli olmadigi, bu sebeple de cihâd sayilacagi belirtilir  Iste bu fetvâ ve risâlelerin kaleme alinmalari üzerine, Iran'daki Safevî Devleti'nin Kizilbas idaresine karsi harekete baslama zamaninin geldigine kanaat getirilerek harekete geçilir  Bununla beraber Selim, Iran'a karsi harekete geçmeden, daha önce temas edildigi gibi memleket dahilindeki Siî ve Kizilbaslarin müfritlerinin tesbiti ile deftere kayd edilmesini emretmisti  Bazi rivayetlerde bu sekilde defter edilip öldürülen Siilerin sayisinin 40 bin civarinda oldugu söyleniyorsa da bunun mümkün olmadigi artik anlasilmis bulunmaktadir  Bunlardan sadece 2 bin kadarinin öldürüldügüne, digerlerinin de sürgün edildigine daha önce temas edilmisti  Hammer'in dikkat çektigi bir konuya burada temas etmek istiyoruz  Böylece dönemin gerek dahilî, gerekse haricî efkâr- i umumiyesinin bu hareketinden dolayi Yavuz'u "Âdil" sifati ile tavsif etmis olmasidir  O söyle diyor: "Râfizîlik mezhebini cesetler yigini altina defn etmek bu merhametsize nasib oldu  Osmanli tariçileri ona kirk bin kisiyi öldürtmüs oldugu için Âdil lakabini vermislerdir  Lakin, daha sayân-i hayret olan cihet surasidir ki, yanina gönderilmis olan Hiristiyan elçiler de kendi hükümdarlarina gönderdikleri raporlarin tamaminda onu, bu lakapla andiklari gibi, onun bu adaletini övmekten de çekinmemislerdir  Böylece Selim, kendi devleti dahilinde kilicini gezdirdikten ve topragi Rafizîlerden temizledikten sonra onu, harice (disariya, Iran'a) götürmeye hazirlandi  Kayb edilecek vakti yoktu  Çünkü Sah Ismail, Sehzâde Ahmed'in oglu ve Pâdisah'in yegeni olan Murad'i Osmanli tahtinin yegane vârisi olarak kabul ettigi gibi Kizilbaslarin intikamini da almak üzere büyük bir ordu ile ilerliyordu  " Osmanli diyarinda yukarida temas edilen gelismeler olurken, Murad Çelebi'yi, Osmanli tahtinin yegâne vârisi olarak ilan eden Sah Ismail, Osmanlilara karsi açacagi savasa istirak etmesi için Sünnî olan Memlûk Sultani'na hediyelerle birlikte bir sefaret heyeti gönderiyor, Anadolu'da Siîlere karsi girisilmis öldürme hareketleri üzerine birbirini müteakip Anadolu'ya sevk ettigi Halifeler ile de Bâtinî ve Siî halki, yeniden devletin aleyine isyana tesvik ediyordu  Bu son hareket üzerine Edirne'de toplanmis bulunan olaganüstü Divân'da savas kararini açiklayan Selim, Yenisehir ovasini, askerin toplanma yeri olarak tayin eder  Padisah, savasla ilgili sözünü üç defa tekrarladigi halde - bakislari altinda titremekte olanlardan - hiç biri ona cevap vermiyordu  Bunun üzerine Abdullah adinda bir yeniçeri sessizligi bozarak hünkârin ayaklarina kapanir ve arkadaslarinin, padisahin emri altinda, Iran Sahi'na karsi yürüme kararindan duyduklari sevinci onlar adina arzeder  Yavuz Sultan Selim, vezirlerin tereddüdlerini gideren bu yigitçe davranisindan dolayi mükâfat olarak yeniçeriye Selanik Sancagi'ni tevcih eder  Sultan Selim, üç gün sonra 22 Muharrem 920 (l9 Mart l5l4) Sali günü Edirne'den hareket edip l0 günlük bir yürüyüsten sonra 2 Safer (29 Mart)'de Istanbul'a gelir  Burada eski bir an'aneye uyarak çadirini Eyüb'de Fil Çayiri'na kurdurur  Önce Hz  Peygamber'in mihmandari Ebû Eyyub el-Ensarî Hazretlerinin kabrini ziyâret ederek seferin basarili geçmesi için onun mânevî yardimini diler  Daha sonra Fâtih ve babasi Bâyezid'in kabirlerini de ziyâret eden Selim, kurbanlar kestirip fakirlere de pek çok sadaka dagitir  Sünnî ulemanin verdigi fetvâlar üzerine büsbütün heyecana kapilan halk, Kizilbaslara karsi sefere çikan Selim'i görmek üzere Eyyub'u doldurdugu gibi kayiklar da Halic'i istila etmislerdi  Selim, sefer için yola çikmadan önce, kendisine vekâleten devlet islerini görmek ve Edirne muafazasinda bulunmak üzere oglu Süleyman'i Manisa'dan Edirne'ye getirtmisti  Bundan sonra askerini Üsküdar'a dogru hareket ettirdi  Bu siralarda Rumeli Beylerbeyi Hasan Pasa'nin komutasi altinda bulunan yeniçeriler, Gelibolu'dan gemilerle Anadolu yakasina geçip Bursa Yenisehir ovasinda toplandilar  Yavuz Sultan Selim, 24 Safer 920 (20 Nisan l5l4) Persembe günü yola çikip Maltepe'de ordusuna katilir  Burada, Bosna Valisi Hadim Sinan Pasa'yi Anadolu Beylerbeyligi'ne tayin eder  23 Nisan'da Izmit'e geldigi sirada Siî halifelerinden olup, Iran adina casusluk yaparken yakalanip orduda esir olarak tutulmus bulunan Kiliç adinda birisi vâsitasiyle Sah Ismail'e hem tehdid, hem de nasihat dolu Farsça bir mektup (nâme) gönderir  Bu mektupla, üzerine yürüdügünü de kendisine bildirmisti  Yavuz Sultan Selim, bu mektupla da yetinmeyerek gönderilen o sahsa " var gördügün söyle ve malum olan muradi beyan eyle" diyerek gördüklerini söylemesini istemisti  27 Safer 920 (23 Nisan l5l4) tarihini tasiyan Selim'in bu ilk bu nâmesi, Kadiasker ve Nisanci Tâcizâde Cafer Çelebi tarafindan yazilmisti  Gerek uslûbu, gerekse mahiyeti itibariyle o asrin ruh ve anlayisi ile Selim'in dehâsini temsil eden bu mektup dönemin bütün kaynaklarinda bulunmaktadir  Besmele ve âyetlerle baslayan mektupta Sah Ismail'e söyle deniyordu: "Bilesin ve âgah olasin ki, ilahî hükümlerden yüz çevirenlerin, dini ve seriati yikmaya çalisanlarin bu hareketlerine, bütün Müslümanlarin ve bu arada adalet sever hükümdarlarin, kudretleri nisbetinde mani olmalari farzdir  Bunu söylemekten maksadimiz sudur: Tekke kösesinden hâkimiyete yükselen sen, bu yolda yürüdün, Müslümanlarin memleketlerine saldirdin, sefkat ve utanmayi bir tarafa atarak zulüm kapilarini açtin, günahsiz Müslümanlari incittin, fitne ve fesadi kendin için temel prensip olarak kabul ettin, "umur-i padisahî ve ahkâm-i sehinsâhiyi muktezay-i heva-yi nefs ve ragbet-i tabiiyeye uydurup kuyud-i seriati hakk"ettin  Ibâhe-i muharreme ve irakat-i dima-i mükerreme, ve mescidleri yikma, türbe ve mezarlari yakma, ulemâ ile Peygamber neslinden gelmis olan seyyidlere ihânet "ve ilka-i mesâhif-i kerime der kazurat ve sebb-i Seyheyn-i Kerimeyn" gibi isler, senin kötü hallerinden bir kaçidir  Dillerde dolasmakta olan bunlar ve bunlara benzer hareketlerinden dolayi ulemâ kesin delillere dayanarak senin küfür ve irtidadina, senin ve sana tabi olanlarin öldürülmelerinin vâcib olduguna; mal ve riziklarinizin yagma, kadin ve çocuklarinizin esir edilmesinin mübah olduguna ittifakla karar vermislerdir  Bu durum karsisinda ben, Allah'in emirlerini yerine getirmek, zulüm görenlere yardim etmek ve "merasim-i nâmus-i pâdisâhî için " ipekli elbiselerimi çikardim, zirh giydim, kiliç kusandim, ata bindim ve Safer ayinin basinda Anadolu yakasina geçtim  Maksadim, Allah'in inayetiyle senin padisahligini yok etmek ve böylece âcizler üzerinden zulmünü ve fesâdini kaldirmaktir  Ancak, kiliçtan önce sana, Sünnet-i Seniyye icâbi Islâmiyeti teklif ederim  Eger yaptiklarina pisman olup can ve gönülden istigfar eder ve aldigin kaleleri geri verirsen, tarafimizdan dostluktan baska bir sey görmezsin  Fakat kötü hallerine devam ettigin takdirde "zulmet-i zulümden" simsiyah yaptigin yerleri nura kavusturmak ve senin elinden almak üzere insallah yakinda gelecegim  Takdir ne ise öyle olacaktir  Selâm, hidâyete tabi olanlaradir  (Safer 920)" Osmanli insâ (mektup yazma) san'atina nümûne olabilecek bir mükemmeliyette kaleme alinmis olan bu nâme (mektup), dip notta da görülecegi gibi birçok müellif tarafindan asil metinle birlikte alinmis olup, önemi herkes tarafindan kabul edilmistir  Osmanlilarin, Siî ve Kizilbaslar hakkindaki düsünceleri yaninda, niyet ve maksatlarini ortaya koyan bu mektupta, din ulemâsinin küfür ve irtidâdina hükmettikleri Sah Ismail'in, Hülefâ-i Râsidîn'e sebb etmesini kabul etmeyip tenkid eden Yavuz Sultan Selim, bu yüzden katline cevaz verildigini açikliyor, kendisinin de dinin takviyesi ile birlikte zulme ugramis ve kalbi kirilmis olanlarin yardimlarina kosacagini söyleyerek, padisahlarin bu konuda gerekenleri yapmak zorunda olduklarina isaret ettikten sonra, denizden geçip üzerine yürümek suretiyle zulmünü âciz ve zavallilarin üzerinden kaldiracagini açiklar  Bununla beraber savastan önce "Sünnet-i Seniyye"geregi kendisine Islâm'i teklif ile son pismanligin fayda vermeyecegini de açikliyordu  Selim'in mektubunu Sah Ismail'e götüren Kiliç adindaki elçi, onu Hemedân'da bularak mektubu verir  Mektubu alan Sah Ismail, elçi Kilic'i öldürmekle birlikte kendisinin de muharebeye hazir oldugunu Selim'e bildirmisti  Bu haber, Osmanli ordusu Erzincan ovasinda bulundugu sirada gelmisti  Lütfi Pasa, Sah Ismail'in bu haberi aldigi zaman çok korktugunu, fakat bu korkusunu açiga vurmayip gizledigini söyler  Ayrica asker ve ordusuna da su sekilde hitab ettigini açiklar: " Diyar-i Rûm'dan (Anadolu'dan) bir kârban (kervan) gelürmüs  Size firâvân genc (büyük bir hazine) ve mal getürür  Üsenmem, korkmam ki, anlari (onlari) imamlar bize verüptür ki simdi on iki imam leskeriyle (askerleriyle) gelüp bunda alem (bayrak, sancak) dikmistir, el -ân (simdi) bizimledirler  Selim, ayni gün Akkoyunlu Hânedani hükümdarlarindan olan ve o esnada Sah Ismail'e karsi savasa girismis bulunan Ferruhsad Bey'e de bir mektup göndermek suretiyle onu da kendisiyle birlesmeye davet etmisti  Osmanli ordusu Yenisehir'den Konya'ya müteveccihen hareket ederek Seyitgazi'ye gelir  Selim, burada Kapikulu askerlerinden her birine biner akça sefer bahsisi dagitir  20 bin timarli sipahiden meydana gelen öncü ordusuna da komutan olarak Vezir Dukakinzâde Ahmed Pasa'yi tayin eder  Sinop Valisi Karaca Ahmed Pasa'yi 500 süvari ile Sah tarafindan esir almak ve kesiflerde bulunmak üzere akina gönderen Selim, bunlarin arkasindan Mihal oglu Mehmed Bey'i de akincilari ile akina memur eder  Osmanli ordusu bundan sonra, Konya'ya gelerek Filâbâd Çayiri'na yerlesir  Müelliferin ve özellikle sefere istirak edenlerin bildirdiklerine göre Konya'daki ikameti esnasinda, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî'nin türbesini ziyâret etmis olan Yavuz Sultan Selim, fakirlere de yüz bin akça sadaka dagitmis idi  Ayni zamanda timarli sipahilere de l00'er akça terakki ihsan eden Yavuz Sultan Selim, Kayseri'ye geldigi sirada Dulkadir oglu Alaüddevle Bozkurt Bey'le müzakerelere giriserek yaninda yer almasini ister  Ancak, ihtiyarligindan bahisle sefere gelemeyecegini bildiren Dulkadir oglunun, hakikatte daha II  Bâyezid devrinde Osmanlilara iltica ile Selim'in yaninda savasa istirak ettigi bilinen ve Osmanli taraftari Sehsuvar oglu Ali Bey sebebiyle bu teklife pek sicak bakmadigi biliniyordu  O, Memlûklulara taraftar bir siyaset takib ederek Osmanlilara karsi cephe almis ve zahire yollarini da vurmak suretiyle orduda bas gösteren erzak buhraninin artmasina sebep olmustu  Dulkadirlilarin, Osmanlilar aleyhinde çikaracaklari muhtemel zorluklari gözönünde tutan Selim, Alaüddevle ile ugrasmaktan simdilik vaz geçerek 26 Haziran'da Sivas'a gelir ve l40 bin asker, 5 bin zahireci 60 bin deveye yükselen ordusunu bir yoklama ve sayima tabi tutma geregini duyar  Yoklamadan sonra muhtemel bir Siî ayaklanmasini önlemek maksadiyle Kayseri ile Sivas arasinda, Iskender Pasa komutasinda 40 bin kisilik bir ihtiyat kuvveti birakilmistir  Büyük bir kisminin hasta ve yasli oldugu anlasilan bu ihtiyat kuvveti, ordunun ric'at hattini tutacak, ayni zamanda Sah Ismail'in Diyarbekir ve Bati siniri komutani Ustaclu oglu Mehmed Han'in yaptigi tahribat yüzünden ugranilan zahire ve saman buhranini da önleyecekti  Çesitli yollarla zahire buhranini önlemeye çalisan Selim, Erzincan'dan Sah Ismail'e üçüncü defa Türkçe bir mektup gönderir  Bu nâmede, daha önceki mektuplari hülasa eden Selim, yakinda Azerbaycan'a ulasacagini da bildirip Sivas ile Kayseri arasinda bir ihtiyat kuvvetini biraktigini açiklamaktan çekinmez  Osmanli ordusu, l8 Temmuz'da Erzincan'a bagli Yassi- Çemen'deki Hasan Bey çayirina geldigi sirada Sah Ismail'in elçisi Sah Kulu Akay Bevey Nuker ordugaha gelip Selim'e bir name ile içi afyon dolu altin bir kutu takdim eder  Sah Ismail, nâmesinde, Selim'i savasa zorlayan sebebi arastiriyor, Dulkadirlilarla düsmanlikta bulunmamis oldugundan bahsediyordu  Ayni zamanda Selim'in mektuplardaki ifadesini de bir padisaha yakistirmayan Sah Ismail, bunlarin, afyon ile sarhos olmus kâtiplerin kaleminden çikmis oldugunu iddia ettikten sonra mektubunu Isfahan'da bir av esnasinda yazdigini bildiriyordu  Osmanlilarla dostluktan bahsetmekten geri kalmayan Sah Ismail, Timur zamaninda oldugu gibi memlekete karisikligin âriz olmasini arzulamadigini bu sebeple savas istemedigini belirttikten sonra, aksi halde kendisinin de savasa hazir oldugunu beyan ediyordu  Öte yandan, Sah Ismail'in, verdigi söze ragmen henüz ortalarda görünmemesi, çorak arazide büyük bir müzayakaya (sikinti) maruz kalan asker arasinda hosnutsuzluga sebep olmustu  Nitekim Firat Nehri (Karasu) kenarina gelindigi bir sirada isyan belirtileri görülür  Bununla beraber, sancak beyleri gibi vezirler de, baslangiçta ileri gitmenin aleyhinde olmalarina ragmen, bunu açiklamaktan çekinirler  Ancak askerin hareketini tanzim ile Erzincan'dan Azerbaycan'in merkezi olan Tebriz'e kadar katedilecek yolu 40 merhaleye taksim eden Selim'in, kararinda sebat etmesi üzerine, daha ileri gitmenin mahzurlarini arzetmek maksadiyle, Karaman Beylerbeyi Hemdem Pasa'yi, Selim'e gönderirler  Sehzâde Ahmed vak'asinda Selim'e hizmet etmek suretiyle onun, kardesine gâlip gelmesini saglamis bulunan ve çocuklugundan beri Selim ile birlikte Harem-i Humâyun'da büyümüs olan Hemdem Pasa, Padisahin, hakkindaki teveccühüne itimad ederek bu hususu arzeder  Isaret edilen tehlikeler ve ordunun içinde bulundugu sikintilar gözönüne alindigi zaman bu fikir makuldu  Fakat hiç bir engel tanimayan ve tereddüt göstermeyen Selim, bunun askere çok kötü bir örnek olacagini düsünerek, Hemdem Pasa'yi feda etmek zorunda kalir  Zeynel Pasa'nin, Karaman Beylerbeyi olarak tayin edilmesi üzerine harekete geçen ordu, seri bir yürüyüsle Çermük'e gelir  Bu mevkide Selim, Bali Bey tarafindan esir edilen iki Kizilbasi, Türkçe olarak kaleme alinmis bir mektupla Sah Ismail'e gönderir  Osmanli Pâdisahi, bu dördüncü mektubunda da Sah Ismail'i tahrik ediyor, memleketinde günlerce yürüdügü halde kendisinden bir haber alinmadigini belirttikten sonra, onun korktuguna hükm ederek bir tabibe müracaat etmesini tavsiye ediyordu  Mektubunda, "Ey Ismail, ülkemin sinirinda görünmekle bana meydan okudun  Iste ben geldim, haftalarca yürüdügüm halde ne senden ne de askerinden bir eser görmedim  Ölümüsün yoksa sagmisin bilemiyorum, hile ve aldatmaktan baska bir sey bilmez misin? Sayet korkuyorsan bir tabib getir ki seni tedavi etsin  Seni daha fazla korkutmamak için güzide askerlerimden kirk bin kisiyi Kayseri yakinlarinda biraktim  Düsman hakkinda ancak bu kadar lutuf gösterilebilir" dedikten sonra, Sah Ismail'in yönetimden vaz geçip inzivaya çekilmesini tavsiye eder  Müellifler, Yavuz'un, gizlenmekte devam edecegini tahmin ettigi Sah Ismail'e bir de kadin elbisesi gönderdigini kayd ederler  Buna ragmen kendisini gizlemeye devam ederse erkek sayilmayacagini bildiren Selim, Sünnî olan Özbek Hani Ubeyd gibi Memlûk Sultani Kansu GavriÔye de birer mektup yazip, düsman memleketinde bulundugunu bildirir  Çermük'ten yoluna devam eden Osmanli ordusu, Sökmen'e gelir  Daha Tercan'da iken sonradan vezir olan Yanya Beyi Mustafa Bey ile Trabzon Sancak Beyi Mehmed Beyi, Bayburt'un zaptina me'mur etmis olan Selim, Sökmen'de Gürcü Beyi Mirza Çabuk'un elçilerini kabul eder  Elçiler, yanlarinda iki bin bas koyun ve bir miktar da zahire getirmislerdi  Gürcü Beyi bu vesile ile dostlugunu göstermis oluyordu  Bundan sonra Tebriz'e dogru yeniden hareket emri verilmisti  Bunun üzerine günümüzde Agri vilayetine bagli Elesgirt kazasi Sakalli Köyü (Konagi)'ne gelen ordunun, ümerâdan bazi kimselerin de tesviki ile " Düsman yok, harab memlekette nice seyahat ederiz?" diye mirildanip isyana basladigi görülür  Hatta bir rivayete göre bu ordu tarafindan, Selim'in çadirina içleri tehdid dolu mektuplar birakiliyordu  Bunun üzerine yigit padisah atina atlayip askerin içine dalmis, heybetle ve gayet vakurâne bir sekilde "Ehl ü iyal kaydinda olarlara destûrdur, gerü karilarinun yanina gitsünler, biz buraya gerü dönmek içün gelmedük! Rahat isteyen bu yola yarasmaz  Bizi isteyüp fi - sebilillah can ve bas feda edecek yigitler ölümden havf itmez (korkmaz)  Ölümden korkanlar gerü dönsün! Düsmanla çarpisacak merdler benümle gelsün  Eger içünüzde er yogise ben yalinüz giderüm" diyerek askerin hamiyet duygularini tahrik etmisti  Asker, bu cesaret ve yigitlik âbidesinin bir at oynatisina, bu tarzdaki heybetli hitâbetine ve küçük bir kiliç kimildatisina dahi vurgun ve âsikti  Sevdikleri hükümdar komutana büyülenmis yekpâre bir kitle gibi baglandi  Bu sözlerinden sonra hareket emri veren Sultan'i, tek bir yeniçeri bile terk etmedi   Esasen bu sirada öncü (pisdar) kuvvetlerin komutani Mihaloglu Memed Bey, Sah'in Diyarbekir emîri olan Ustacluoglu'nun Hoy'a geldigini, Sah Ismail'in de yaklasmakta bulundugu haberini vermesi, heyecanin yatismasina sebep olmustu  Bu arada Sah'tan gelen bir mektup ta bunu teyid etmisti  Pâdisah, Ismail'in isledigi bu hatadan istifade edip konak mesafelerini kisaltarak Sah'i karsilamak üzere harekete geçer  Iki gün sonra, gece Makû ile Hoy arasinda Tebriz'e 20 fersah mesafede bulunan Çaldiran tepelerine ulasir  Selim, bu mevkide yeni tertibatlar almis ve safakla birlikte savasa girismek veya askere 24 saat istiraat vermek cihetlerinden birini tercih etmek üzere Divân ( Meclis )'in reyine müracaat eder  Genellikle, yol yorgunlugu münasebetiyle hemen savasa girisilmesini tehlikeli bulan devlet büyükleri, askere 24 saat istirahat verilmesinin uygun olacagi teklifinde bulunurlar  Buna karsilik, askerin içinde Alevî ve Siîlerin bulunmasindan ve istirahat aninda bunlarin düsmanla anlasabileceklerini gözönünde bulunduran Rumeli Defterdari Pîrî Mehmed Çelebi, hemen savasa baslanilmasi gerektigini belirterek Yildirim Han devrindeki Çubuk ovasi (Timur'la yapilan Ankara Savasi ) çözülmesinin bir benzerinin vuku' bulabilecegini, bu sebeple safakla beraber harbe mübaseret edilmesi (baslanilmasi) re'yinde oldugunu bildirir  Bu teklif, Yavuz Sultan Selim tarafindan kabul görür  Böylece devlet büyükleri, safakla birlikte savasa baslama görüsünü kabul etmek zorunda kalirlar  Onlar, Selim'in emri üzerine savas nizami alip tepelerden ovaya inen kuvveterinin basina geçerler   ÇALDIRAN ZAFERI Savasa, 23 Agustos l5l4 ( 2 Receb 920  ) Çarsamba günü günes dogarken Iranlilarin taarruzu ile baslandi  Dogubâyezid'in 80 km  güney dogusuyla Van Gölü'nün kuzey dogusunda bulunan Çaldiran Ovasi'nda mevzilenen Osmanli ordusunun sag kolunu, Anadolu Beylerbeyi Sinan Pasa ile Zeynel Pasa'nin emrindeki Anadolu ve Karaman kuvvetleri, sol kolunu ise Rumeli Belerbeyi Hasan Pasa komutasindaki Rumeli askerleri teskil ediyordu  Selim ise, eskiden beri alisageldigi ve uygulandigi sekilde sipahi, silahdâr, ulûfeci ve gurebâ bölükleri ile çevrilmis olup, yaninda Hersekzâde Ahmed Pasa, Vezir Dukakinoglu, Vezir Mustafa Pasa ve Ferhad Pasa gibi devlet büyükleri, kadiasker vs  gibi din ve hukuk adamlari bulunuyordu  Bu arada, padisahin önünde yer alan tüfekçi ve yeniçeriler, araba ve develerden meydana gelen bir siper gerisinde bulunduklari gibi, sag ve sol cenahin nihâyetinde olup, biri l0  000, digeri 8  000 kisiden mürekkeb Anadolu ve Rumeli azepleri, birbirlerine zincirlerle baglanmis 500 topun önünde dizilmislerdi  Öte yandan, öncü kuvvetinin çogunlugunu teskil eden Dulkadirli Türkmenleri ile Sahsuvaroglu Ali Bey'in ardçi kuvvetleri de Sadi Pasa'nin emrinde idiler   Osmanli ordusunun bu dizilisine karsilik, ekserisi Ustaçlu, Varsak, Rumlu, Samlu, Kaçar, Afsar ve Karamanlu Türkmenleri'nden ibâret olup muhtelif hanlarin emrinde bulunan 80  000 kisilik bir süvari kuvvetinin basindaki Sah Ismail, ordusunu ikiye ayirmak ve sol kanadin idaresini verdigi Ustaçluoglu ile birlikte girisecekleri bir çevirme hareketi sonunda azepleri yarmak ve onlarin saflarini geçmek suretile yeniçerileri arkadan vurmak niyetinde idi  Bu gayesini gerçeklestirmek için de sag cenahin komutasini üzerine almisti  Böylece, mükemmel bir sekilde techiz edilmis 40  000 seçkin süvarisi ile azeplerin ve özellikle Rumeli kuvvetlerinin üzerine hücum eden Sah Ismail, baslangiçta basarili olur  Böylece, basta Rumeli Beylerbeyi Hasan Pasa olmak üzere pek çok sancak beyini sehid edip, bu kismi dagitir  Ancak karsi taraftan hareket eden Ustaçluoglu, Anadolu askerinin mukavemeti ve Sinan Pasa'nin aldigi tedbirler üzerine Sah Ismail ile birlesmek üzere giristigi tesebbüste muvaffak olamaz  Zira Sinan Pasa, askerlerin saflarini muhafaza ederek, intizamli bir sekilde sür'atle toplara dogru çekilmelerini temin etmis, Ustaçluoglu ile kardesi Kara Han'i, maiyyetlerindeki Türkmenlerle birlikte, Osmanli topçusu ile karsi karsiya getirmisti  Bu savasta Safevîler "Sah", Osmanlilar ise "Allah" nidâlari ve tekbir sadâlariyla muharebe ediyorlardi  Bu arada sunu da belirtmek gerekir ki, Safevî ordusunda piyade ve atesli silahlar hemen hemen bilinmiyordu  Her ne kadar Iran'da top kullaniliyor idiyse de bu, kale müdafaalarina hasr ediliyor, meydan muharebelerinde kullanilmasina ehemmiyet verilmiyordu  Bununla beraber Sah Ismail, casuslari vâsitasiyle, Sultan Selim'in askerî tertibatina vâkif oldugu ve toplarin tanziminden haberdar bulundugu için askerini iki kola ayirmisti  Sah Ismail'in süvarileri, sayi olarak Osmanli kuvvetleri ile hemen hemen denk idiler  Bundan baska Iran ordusu, savasi kendi topraklarinda kabul ettigi için yorgun degildi  Buna karsilik, Yaklasik 2500 kilometrelik uzun bir yoldan gelen l00  000 kisilik Osmanli askerleri ile atlari yorgundu  Ayni zamanda yiyecek sikintisi da vardi  Sayica en az Osmanli kuvvetleri kadar olan Sah'in ordusu ise dinçti  Zira bu ordu, Tebriz gibi çok kisa bir mesafeden gelmisti  Asker iyi beslenmis ve sahlari için her türlü fedakârliga hazir, ona taabbüd edercesine bagli idi  Topuz, yay ve mizraklarla donatilmis savasçilarin atlarina çelik eyerler vurulmustu  O zamana kadar, zaferden zafere kosmus bir hükümdara mâlik olduklarindan dolayi da mâneviyatlari bir hayli yüksekti   Osmanli toplarinin ates açmalari üzerine Siî ordusu dagilir  Zira basta Ustaçluoglu olmak üzere pek çok komutan bu esnada öldürülmüstü  Bunun üzerine savas, Osmanlilarin lehine döndü  Öbür taraftan Yavuz Sultan Selim, Rumeli askerlerine yardim etmek üzere bir kisim yeniçerileri yardima göndermis, siperlerin arkasinda bulunan yeniçerilerin de tüfek ile ates etmelerini emr etmisti  Beklemedikleri böyle bir durumla karsilasan Siî ordusunda genel bir panik havasi esmeye baslar  Bu arada vaziyeti düzeltmek ve ordusunun moralini takviye etmek maksadiyle her tarafa kosan Sah Ismail, birkaç defa at degistirmis, bir aralik da atindan düsüp yere yuvarlanmisti  Bu hengamede, üzerine yürüyen bir Osmanli süvarisinin, Sah üzerine yürüyüp öldürmek üzere iken, tipki onun gibi giyinmis ve kendisine benzeyen en yakin adami Mirza Sultan Ali'nin esareti göze alarak öne geçmesi üzerine kurtulur  O, bu kurtulusunu sonradan at-çeken lakabini alacak olan Hizir ismindeki bir Türkmen korucunun, hayati pahasina ona atini vermesiine borçludur  Böylece, esir olmaktan kurtulan Sah Ismail, aksama dogru artik hiç bir ümidin kalmadigini görünce, sür'atle Tebriz'e dogru kaçmis, ancak kendisini burada da emniyette görmedigi için Sultaniye (veya Dergüzin)'ye çekilmek zorunda kalmisti  Onun kaçmasi üzerine bütün Siîler, karsi koymaktan vaz geçerler  Bu arada bir kismi esir, bir kismi da maktul düser  Lütfi Pasa, Siîlerin büyük hezimeti ile sonuçlanan Çaldiran Savasi'na " Sûfi-kiran " adini verir  Sah'in, yaralanip kaçmasindan sonra Iran ordusu daha fazla direnemeyerek dagilmis ve safakla baslamis olan bu korkunç savas, o gün aksam üzeri, Osmanlilarin büyük bir galibiyetiyle sona ermisti  Bununla beraber Pâdisah, yatsi vaktine kadar atindan inmez  Tarihin en büük meydan savaslarindan biri olan Çaldiran Savasi'nin kazanilmasinda "tertip ve tahkim islerindeki" üstünlügün, atesli silahlara sahip olmanin, Osmanli askerinin essiz fedakârliginin ve son olarak Yavuz Sultan Selim'in askerî dehasinin büyük payi vardir   Bu muzafferiyeti müteakip Siî ordugahi, bütün hazineleri, Sah'in ve ümerasinin zevceleri ile birlikte Osmanlilarin eline geçer  Çok çetin geçtigi anlasilan Çaldiran Savasi'nda, her iki taraftan da pek çok insan ölmüstü  Savasi müteakip Çaldiran sahrasinda iki gün divân kurduran Selim, Muhyî Çelebi'nin bildirdigine göre, sehid düsenlerin nâmina bir kabir yaptirip üstüne ölüm tarihlerini bildiren amûd (direk) diktirmistir  Çaldiran Zaferi, Anadolu birliginin hâlâ devam eden en büyük istinadgâhi olmakla kalmamis, ayni zamanda Güney Anadolu ile Ortadogu'nun anahtarlarini da Yavuz'a takdim etmisti   Çaldiran Zaferi'nden sonra Hoy Sahrasi'na gelerek Dukakinzâde ile Defterdâr Pirî Çelebi ve büyük bir Osmanli tarihi (Hest Behist) yazmis olan Idris-i Bitlisî'yi Tebrize gönderen Sultan Selim, bunlar vâsitasile sehirliye emân vermis ve uzun bir yürüyüsten sonra, yerlere serilmis kiymetli halilar üzerinden geçerek 5 Eylül l5l4'te sehre girmistir  Bir hafta kadar Tebriz'de kalan Sultan Selim, Sah'in hazinelerini ile bazi sanatkârlari Istanbul'a gönderir  Bu sirada Tebriz'de bulunan Timur'un torunu Hüseyin Baykara oglu Bediüzzaman ile kendisine biri Farsça, digeri Çagatayca olmak üzere kaleme alinmis iki kaside takdim eden Mehmed Hâfiz ve oglu Hasan Can ( Hoca Sa'düddin Efendi'nin babasi ) ile birlikte Sultan Selim'e siginmislardi  Özellikle, Sultan Selim'in büyük hürmet ve saygisina mazhar olmak suretiyle kendisine günde l  000 akça tayin edilen Bediüzzaman, Osmanli ordusu ile birlikte Istanbul'a gelecek ve bir müddet sonra Eyüb'de vebadan vefat edecektir   Yavuz Sultan Selim'in, bir haftalik ikameti esnasinda Tebriz'deki faaliyetleri, bize onun hakkinda bilgi vermektedir  O, Tebriz'in Sâhib - Âbad mahallesinde bulunan ve mavi altin sarisi çinilerle süslü Sultan Hasan Câmii'nde, Hülefa-i Rasidîn ile Ashab-i Kirâm'in isimlerini hutbede okutmus, Sah Ismail tarafindan gerek Akkoyunlulardan, gerekse Seybek Han'dan müsadere edilmek suretiyle alinmis bulunan hazinelere el konmustu  Bu arada bir kisim fillerle, Sah Ismail'in, Akkoyunlu Türkmen Ulusu Beyleri'nden Yakub ve Timur torunlarindan Ebû Said'den gasb etmis oldugu emanetleri Istanbul'a sevk eden Selim'in, Tebriz'in mahir usta ve sanatkârlarindan bir kismini Istanbul'a gönderdigine dair kaynaklarda bilgiler bulunmaktadir  Nitekim Muhyi Çelebi'nin Selimnâmesi'nde, kiliççilardan, cebecilerden, okçulardan ve yaycilardan l700 hânenin Istanbul'a gönderildigine dair verilen haberler, seferin rûznâmesini tutan Haydar Çelebi tarafindan da te'yid edilmektedir  Sah taraftarlari (Kizilbas) ile meskûn bu mintikada daha fazla kalmayi tehlikeli bulan Sultan Selim, bir hafta sonra Tebriz'i terk edip Nahçivan yoluyla Karabag'a çekilmek zorunda kalmistir  Bununla beraber, onun, kisi bu eski Ilhanli merkezinde geçirmek tasavvurunu anlayan devlet büyüklerinin telasi, bazi karisikliklarin çikmasina sebep olmustur  Nitekim, ordu, Aras Nehri kiyilarina geldigi zaman, bunlarin tesvikiyle harekete geçen yeniçeriler, padisahin etrafini sararak, parça parça olmus elbiselerini mizraklari önünde göstererek dönmek istediklerini hatirlatmak isterler  Böyle bir hareketle karsilasan Selim, Kars ve Bayburt üzerinden Istanbul'a dogru hareket eder  Bu arada zaferi bildirmek için, komsu devletlere fetihnâmeler yazilip gönderilir   Yavuz Selim, Amasya'da iken, Sah Ismail tarafindan gönderilen elçilik heyetini kabul etmez  Bu arada, Kemah kalesine siginmis olan ve kalelerinin metanetine (saglamligina) güvenen Kizilbaslar, kendilerine yakin olan Osmanli topraklarina durmadan tecavüz ettikleri için, kisi Amasya'da geçirmekte olan Yavuz Selim'e tecrübeli bazi kimseler: "Kemah kalesi Kizilbaslar elinde bulundukça, Bayburt ile Erzincan gibi kasaba ve sehirlerde bir güvenlik saglamanin mümkün olmayacagini" bildirirler  Bunun üzerine Dogu Anadolu'da esasen hakimiyet kurmayi gerekli gören Pâdisah, Yildirim Bâyezid zamaninda Osmanli topraklarina katilmis, fakat Timur istilasindan sonra kaybedilmis bulunan Kemah kalesinin kusatilmasini Biyikli Mehmed Pasa'ya emreder  l9 Mayis l5l5'te bizzat Pâdisah'in istirak ettigi hücumla alinan Kemah kalesinin muhafizligina Karaçin oglu Ahmed Bey tayin edilir  Bu arada Iran üzerine yapilan hareket esnasinda, Osmanli ordusunun yiyecek kollarini vuran Dulkadirogullari'nin ülkesi alinarak Maras ve Elbistan Osmanli topraklarina ilhak edilir  Daha sonra Istanbul'a hareket eden Sultan Selim, ll Temmuz'da sehre girer   Çaldiran Zaferi'nden sonra, basta Diyarbekir olmak üzere, Dogu Anadolu'nun birçok sehri, Osmanlilarin eline geçer  Böylece, Selçuklulardan sonra bozulan Anadolu birligi tekrar ve kalici olarak saglanmis olur  Biyikli Mehmed Pasa, Diyarbekir Beylerbeyligi'ne getirilir  Tarihçi Idris-i Bitlisî de müsavir olarak onun yanina verilir  Idris-i Bitlisî'nin gayretleriyle Harput, Meyafarikin, Bitlis, Hisnikeyfa, Urfa, Mardin, Cezire ve Rakka'ya kadar Güney Dogu Anadolu bölgesi ile Musul dolaylari Osmanli idaresine geçer  Bu sayede Tebriz - Haleb ve Tebriz - Bursa Ipek yolu Osmanlilarin kontroluna girmis olur  Ayrca, Siî akidesinin yayilmasi büyük ölçüde durdurularak propaganda malzemesi saglayacak imkânlara set çekilmis olur  Yine bu zaferle geçici de olsa Safevî tehlikesi ortadan kalkmis oluyordu   Bu zaferden sonra Yavuz Sultan Selim "Sah" ünvanini kullanmaya baslamis, hatta bu ünvan "Sultan Selim Sah" diye sikkelere de islenmistir  Yavuz'dan sonra gelen padisahlar da ayni ünvani kullanip kendi dönemlerinde basilan paralara bu ünvani yazdirdilar  Bundan dolayi bu ünvanla basilan paralara "Sâhî" adi verilmektedir   YAVUZ DÖNEMINDE CELÂLîLER Yavuz Sultan Selim döneminde, sadece ülkenin sinirlari disinda bulunan Kizilbaslar degil, ayni zamanda sinir içinde bulunanlari da devleti ugrastiriyordu  Zira Osmanli sinirlari içinde uzun süreden beri, Safevîler adina yapilan propagandalar, kisa zamanda tesirini göstermisti  Bu yüzden, sayilari küçümsenmeyecek bir insan kütlesinin gönlü, Safevî Devleti'ne baglanmisti  Osmanlilar aleyhine çalisan bu insanlar, ayaklanmak için uygun bir zaman ve firsat kollamakta idiler  Nitekim bunlar, sehzâdeler arasindaki rekabet esnasinda Yavuz'un, babasina karsi olan isyanini, devletin en zayif ani olarak degerlendirip Sah - Kulu'nun idaresi altinda harekete geçerler  Böylece memleket adina büyük bir tehlikenin meydana gelmesine sebep olurlar  Birçok cana mal olan ve güçlükle bastirilan bu ayaklanmadan sonra sükûnet saglanamadi  Zira bu sefer de Nur Ali isyani bas göstermisti  Bu da Sah - Kulu isyanindan daha az korkunç degildi  Sayet Yavuz Sultan Selim'in aldigi tedbirler olmasaydi, belki de o tarihlerde bunlarin daha korkuncuna sahid olunacakti  Bunlara karsi onun, yerinde ve müsamaha göstermeden harekete geçmesi, bir an bu isyan alevinin etrafi sarmasina mani olmus, fakat atesin büsbütün söndürülmesine yetmemisti  Bu itibarla Siîlik, daha dogru bir ifadeyle Safevîlik adina, zaman zaman ortaya çikanlar oldu  Iste l5l9'da Celâl adindaki Kizilbasin çikardigi isyan da bunlardan biriydi  Bozok'lu ve Kizilbas ileri gelenlerinden biri olan Celâl, "kendüyi mecnûnluga urup ve abdal kisvetine girüp vatani ve eskiya encümeni olan Bozok'tan Tokat semtine firar" edip Turhal civarina gidip orada bir magaraya yerlesir  Burada, gizlice onu ziyarete baslayan Kizilbaslar, "MeczûbGi ilâhidir" diyerek adini etrafa duyurmaya ve söhretini artirmaya basladilar  O tarihlerde, bu bölge halkinin çogunun Kizilbas ve Kizilbasliga mütemayil oluslari, Celâl'in isine çok yaramisti  Öte taraftan o, derece derece kendisini halka kabul ettirmee çalismis ve etrafini aldatmakta büyük bir maharet göstermisti  Gerçekten önceleri o, "Mehdi bu gardan (magara) asikâr olsa gerektir, ve ben intizarla (beklemekle) me'murum" diye ise baslayarak birçok insani buna inandirdiktan ve bu böylece yeterince güçlendigini hissettikten sonra gerçek yüzü ile ortaya çikar  Bu esnada da kilicin kendisini kesemeyecegini iddia ederek " Halife-i zaman ve Mehdi-i devrân benim" demeye baslamisti  O günkü toplum içinde böyle sözlere inananlar büyük bir yekun tuttuklari için kisa zamanda Celâl'in yaninda çok sayida Kizilbas toplandi  Bir müddet sonra da "âlemi men serbeser alsam gerek, cümle münkir gitse ben kalsam gerek" diye kendisine büyük bir pâye veren bu adamin etrafinda toplananlardan bir kisminin, onun politik bir gaye ugruna çalistigini bilmemeleri mümkündür  Vezir-i A'zam Piri Pasa'nin, Firat kenarindan ayrilarak padisahin yanina gidisini firsat bilen Celâl, Sah - Veli ünvani altinda ve belki de Sah Ismail'den aldigi emir sonunda harekete geçer  Isyan, önce Bozok vilayetinde baslamisti  "Ol etrafta bulunan kura (köy) ve kasabatin (kasabalar) sükkânina (sakinlerine) teaddi ve tecavüz" etmek suretiyle baslayan bu hareketin çok çabuk gelistigi anlasilmaktadir  Çünkü Bozok'ta, Sehsüvaroglu Ali Bey'in oglu Üveys'in evini bastigi zaman Celâl'in yaninda 4000 kisilik bir kuvvet vardi  Bu kuvvetin kisa bir süre içinde çogaldigi ve Rum Beylerbeyi olan Sâdi Pasa'nin kuvvetlerini yenecek duruma geldikleri görülmektedir  Gerçekten Sâdi Pasa, isyanin çiktigi ilk anlarda bu isyani bastirmak ve bununla çarpismak gayesiyle asker toplamak için Zile'ye gidip etrafa ulaklar gönderdigi bir sirada onlarin hücumuna ugramisti  Asker sayisi az olmakla birlikte isyancilarin önünden kaçmayi düsünmeyen Sâdi Pasa, onlarla savasa girer  Sabahtan aksama ve ertesi gün ögleye kadar devam eden savasta yaralanan Sâdi Pasa'nin yaninda bir çok askeri de sehid düsmüstü  Bununla beraber, yarali olarak Amasya'ya çekilen Sâdi Pasa, yeniden asker toplayip tekrar faaliyete geçer  Ancak Sah-Veli'nin kuvvetleri, "Keçeci ve çanagi diye bilinen melâhide (mülhid, dinsiz) taifesinden " ve Kizilbaslardan büyük yardimlar gördügü için günden güne sayilari artiyordu  Bu arada, Sâdi Pasa'ya karsi kazanmis oldugu zafer de Celâl'in söhretine söhret katiyordu  Hatta bu söhret, Sah Ismail'in adini bile unutturmustu  Sâdi Pasa'nin mektubundan veya baska bir kaynaktan haber aldigi bu isyani çok önemli ve ciddi telakki eden Sultan Selim, Rumeli Beylerbeyi Ferhad Pasa'ya, vezirlik pâyesi vererek isyani bastirmaya me'mur eder  Ferhad Pasa, kapihalkindan ve yeniçeriden bir miktar askerle yola çikar  Bilahere o, Sehsüvaroglu Ali Bey, Karaman Beylerbeyi Hüsrev Pasa ve Sivas (Rum) Beylerbeyisi olan Sâdi Pasa ile birlikte, isyan eden Celâl ve askerleri üzerine yürürler  Bunun üzerine, burada tafsilatina girmeyi gerekli görmedigimiz büyük bir mücadele meydana gelir  Bu mücadelenin sonunda, Lütfi Pasa'nin ifadesiyle "nihayet ol bagilerin (eskiya) ekseri kirilüb ve baslari olan habisin basi kesilüb Sultan Selim'e gönderdiler" diye verdigi bilgi ile yetinmek istiyoruz  Devletin en kudretli devrinde, büyük gayret ve zorluklar sonucunda bastirilan bu isyandan sonra, Anadolu'da her ne sebeple olursa olsun meydana gelen ayaklanmalara, bu Celâl'in adina izafeten Celâlî denecektir  Celâlîler, özellikle Anadolu'da, zaman zaman harekete geçip yurdun tahribinde ve halkin soyulmasinda önemli rol oynayacaklardir  Celâlîlerle ilgili olarak Tosya kadisi ile vilayet halkindan ileri gelenlerin gönderdikleri mektup, bunlarin isledikleri cinayetler ve sebep olduklari kötülükler hakkinda bilgiler vermektedir  Bu mektuptan anlasildigina göre on yildan beri halkin rahatinin kalmadigi, evlerinin yakildigi, yiyeceklerinin ve hatta kadinlarinin zorla ellerinden alindigi, bu yüzden, köy halkindan da pek çok kimsenin kaçip yurdunu terk ettigi, geri kalanlarin ise gerek malî gerek siyasî hiç bir seye güçlerinin yetmedigi belirtilmektedir  YAVUZ SULTAN SELIM'IN GÜNEY SIYASETI Tuttugunu koparan bir padisah olarak bilinen Yavuz Sultan Selim, dönemindeki imkânlarla her bakimdan âdil ve mazbut dinî, idarî, ekonomik ve sosyal bir nizam kurarak Islâm âlemini tek elde toplamak gayesini güdüyordu  Bu yüzden olacak ki, kendisini bu hedefinden uzaklastirmak isteyen her seye karsi mücadele etme kararinda idi  Bu bakimdan, dur durak bilmeyen atesîn mizaci ile o, geçmisi unutmak istiyordu  Herhalde bunda haksiz da sayimazdi  Zira babasi II  Bâyezid'in zamani, bir bakima baba mirasi ile yetinen, nisbeten kisir ve durgun bir devir idi  Binaenaleyh, bu yeni çark, muhtesem mazi mirasina yeni bir seyler ilave etmeliydi  Gerçekten, tempoyu yükselten Yavuz Sultan Selim'in gayesi belli idi  O, bir Islâm birligi kurmak ve Osmanli Devleti'ni de bu birligin merkezi haline getirmek istiyordu   Bütün dostane çabalarina ragmen, savas olmadan kurulmasini istedigi bu birlik, bir türlü saglanamiyordu  Bunun içindir ki, birlik davasinin gerçeklesmesi ve bu düsünceyi fiile geçirip tercüme edecek olan vâsita da kiliçtan baskasi degildi  O, bu kilici kimlere çalacagini da çoktan planlamis bulunuyordu  Zira o, bu birlige engel olmaya çalisanlari çok iyi taniyordu  Bu bakimdan onlarla gerektigi sekilde mücadele etmeliydi  Önce, büyük hayal ve ümitlerle, yalniz ordularini degil, akide (inanç) ve mezheplerini de seferber etmis olan Iranlilar'i hizaya getirecek, sonra da oynak ve iki yüzlü bir siyaset takip ederek Suriye ile Misir'in arasina gerilmis olan Dulkadirogullari'ni ortadan kaldirip güney yolunu açacakti  Böylece sira, "Sâhib-i Haremeyn" ünvanini tasiyan Memlûk Devleti ile ugrasmaya gelecekti  Fakat bu bahadir ve cesur insanlarla savasmak belki de harp tarihinin ender gördügü cenklerden biri olacakti  Bununla beraber hem gözünü hem de gönlünü Sark'a ve Sark'i tek elde toplmaya dikmis olan hükümdar, "Sâhib-i Haremeyn" ünvanini, Memlûk Sultani'nin elinde birakmama azminde idi  Yavuz Sultan Selim'in bu düsüncesini degerlendirdigimiz zaman onun, Güney ve kismen Dogu Siyasetini üç baslik altinda ele almak gerekir  Bunlar: 1  Dulkadirogullari Beyligi'nin Ortadan Kaldirilmasi, 2  Diyarbekir'in Zapti, 3  Memlûk Devleti ile Olan Münasebetler ve Bu Devletin Ortadan Kaldirilmasi  DULKADIROGLU BEYLIGI'NIN ORTADAN KALDIRILMASI Iran seferine çikan Yavuz Sultan Selim, Alaüddevle'nin, Sah Ismail'e karsi olan husumetinden dolayi, kendi saflarinda harbe katilmasini istemisti  Fakat Alaüddevle bu istegi kabul etmedigi gibi kendisine tabi bazi asiret kuvvetlerini, Osmanlilarin zahire kollarini vurmak için görevlendirmisti  Daha önce, Osmanlilarin yardimi ile Dulkadir Beyi olan Sehsuvar Bey, ugradigi maglubiyet üzerine Kahire'ye götürülüp orada idam edilmisti  Osmanlilara siginip iltica etmis olan oglu Ali Bey, devlet hizmetine girmis, gerek Çaldiran'dan önce, gerekse bizzat Çaldiran'da büyük hizmetler görmüstü  Bundan dolayi padisah tarafindan, Gedik Ahmed Pasa'ya ait olup hazineye alinmis olan bir altin kiliç ile taltif edilmisti  Bundan baska, Alaüddevle'nin elinden alinacak yerlerin Ali Bey'e verilmesi de padisah tarafindan va'd olunmustu  Nitekim Çaldiran Seferi'nden dönülürken Kayseri ve Bozok sancaklarinin ikisi de Ali Bey'e verilir  Böylece o, Dulkadir Beyligi'nin sinirlarindaki bölgeye tayin edilmis olur  Sehsuvaroglu'nun bu iki sancaga tayininden süphelenen Alaüddevle, bu durumu Memlûk Sultani'na sikâyet eder  O da Sultan'in, Kemah üzerine sefere gittigi bir sirada Yavuz'a elçi gönderip bu halden sikâyet etmis ve Ali Bey'in o sancaklardan alinmasini rica etmisti  Buna karsilik Yavuz Sultan Selim, Alaüddevle'nin elinde bulunan Dulkadir ülkesinin kendisinden alinip Ali Bey'e verilecegini bildirir  Bu haber, Memlûk hükümdarini epey tedirgin eder   HALIÇ TERSANESININ GENISLETILMESI Yavuz Sultan Selim, aldigi askerî islâhat tedbirlerinden sonra, deniz kuvvetlerinin gelistirilmesi ve Venedik ile Ispanya donanmalarindan daha üstün bir duruma gelmesini istiyordu  Güçlü bir donanmaya sâhip olmak için de Haliç Tersanesi'nin, günün sartlarina göre genisletilmesini düsünüyordu  O, bir taraftan asker üzerindeki tesirini artirirken, bir taraftan da devletin durumuna göre kifayetsiz kalan deniz gücünün yeniden kuvvetlenmesine çalisiyordu  Iran Sahi üzerine açilan sefer esnasinda ordunun yiyecegini Trabzon'a kadar götürmek için kullanilan donanma, bu is için yeterli olmadigi gibi Hiristiyan donanmalarina karsi koyacak güçte de degildi  Sehzâdelik yillarindan beri çok az bir uyku ile yetinip, kitap mütalaasi ve tefekkürle mesgul olan Pâdisah, bir gece yarisi Vezir Pirî Pasa'yi çagirarak, ona Tersanenin genisletilme fikrini açarak "Bu akreplerin (Hiristiyan devletlerin), denizi gemilerle örttüklerini, Rumeli sahillerinde Venedik, Papalik, Fransa ve Ispanya bayraklarinin dalgalandigini, bunun da vezirin tenbelligi ile kendisinin müsamahasindan dogdugunu, artik güçlü ve çok sayida gemiden mütesekkil bir donanma sahibi olmak istedigini" söyler  Pasa, "bunu, kendisinin de düsündügünü, yarin Divân'a girdigimizde diger vezirler ile özellikle beni tekdir etmenizi ve hemen tersane insasi ile 500 harp gemisinin techizi için emir vermenizi, bu hareketin Frenkleri korkuya dûçar edip, onlari muâhedelerini yenilemeye ve vergilerini vermeye zorlayacagini, bu suretle masrafin küffârin altinlariyla karsilanacagini beyan ile en fazla 40 kadirganin denize indirilmesinden sonra Frenklerin, muâhedelerini yenilemek ve vergilerini vermek için birbirleriyle yarisacaklarini" söyler  Böylece Haliç'te l60 gözlü, büyük bir tersane vücuda getirilerek gemilerin insaasina baslanir  Böyle bir tesebbüsün yerinde oldugu anlasiliyor  Çünkü henüz gemiler bitmeden Avrupa devletlerinden bazilari muâhedeleri yenilemeye ve vergi ödemeye baslarlar  Pirî Pasa'nin görüsü dogrultusunda Macaristan Osmanlilarla bir senelik mütareke imzalar  Lehistan da anlasmaya dahil olanlardan olur  Eflak Prensi de vergi verecegine dair Pâdisah'a arzda bulunur  Bütün bu gelismeler, Misir'a el atma arzusunda olan Pâdisah'a lüzumlu donanma ile Avrupa barisini sagladi  Bu tesebbüsler, Yavuz'un siyasî yönünün büyüklügünü ve onun azametini göstermeye kâfidir   Bu tedbirlerin, görünüste Iran'a karsi yapilacak yeni bir seferin hazirliklari oldugu etrafa duyurulmus ise de, gerçekte Yavuz Sultan Selim'in, büyük bir önem verdigi Sark (Dogu) ticaretini, Kizildeniz'in güney kapisini (Bâbu'l-Mendeb) dahi ele geçirip kapayan Portekiz donanmasina karsi koruma hususunda acz gösteren ve elinden bir sey gelmeyen Memlûk Devleti aleyhine harekete geçmis bulunuyordu  Öyle anlasiliyor ki, Kizildeniz'i kapatan Portekiz donanmasina karsi bir varlik gösteremeyen Memlûk Devleti, Portekiz donanmasinin, Mekke'nin liman sehri olan Cidde'ye gelmesine de mani olamayacakti  Bu da "Haremeyn"in, tehlikeye girmesi demekti  Böylece, Islâm âleminin kalbi durumundaki bölge, bütün bir Islâm dünyasini mateme bogacak ve onu huzursuz bir hâle getirecekti  Gerçi, l508 yilinda Hindistan'in Saul limanindaki savasta, Memlûk donanmasi Portekizlilere ait birlikleri hezimete ugratmisti  Ancak Portekizliler, Misir donanmasina büyük bir zayiat verdirerek bunun intikamini aldilar  Onlar sadece bu intikamla kalmadilar, l5l3 yilinda Aden'i de ele geçirdiler  Kansu Gavri, onlarla savas için yeni bir donanma hazirladi  Bu donanma için gerek gemi malzemesi, gerekse silah olarak Osmanlilardan büyük ölçüde yardim aldi  Süveys'te tamamlanan ve Selman Reis komutasina verilen bu donanmaya 2000 Osmanli denizcisi de katilmisti  Memlûk idaresinin bu konudaki zayifligini bilen Yavuz Sultan Selim, hem bu yüzden, hem de yukarida temas edilen konulardan dolayi büyük bir donanmanin insaasini emr etmisti  Nitekim, Misir'in zaptindan hemen sonra kurulan Süveys donanmasi ile Kizildeniz'e açilmasi bunu teyid etmektedir  OSMANLI - MEMLÛK MÜNASEBETLERI Takib ettigi siyaset yüzünden iki devlet arasinda devam eden iyi münasebetlerin bozulmasina sebep olan Aalüddevle Bozkrt Bey'in, Selim tarafindan bertaraf edilip Dulkadir Beyligi'nin Sehsüvaroglu Ali Bey'e verilmesi, Memlûk Sultanligi'nda bir endiseye sebep olmustu  Bu yüzden, Selim'in Suriye islerine karismasindan çekinen Memlûklular, Iran savaslarini dikkatle takib ediyor, ayri mezhebten olmalarina ragmen, Sah Ismail'in sahsinda yeni bir müttefik buluyorlar idi  Öte yandan, Sah Ismail de Memlûk Devleti'ne müracaat etmis, Iran'dan sonra Suriye'nin de Selim tarafindan isitila edilecegine dikkati çekmisti  Iste bunun üzerine, Kansu Gavri, Sünnî ülemanin karsi koymasina ragmen, ittifak için adamlarindan birini Sah Ismail'e yollamis ve Osmanlilarin yeniden Iran üzerine yürümelerini önlemistir  Iran ile Memlûk Devleti'nin, Osmanlilara karsi, müsterek hareketine mani olmak için tedbirler alinmasi gerekiyordu  Güneydogu'da fethedilen yerlerin elde tutulabilmesi için, Memlûk Devleti'ne bir darbenin indirilmesi gerekiyordu  Misirlilar, Osmanlilara böyle bir firsati vermekte gecikmediler  Öbür taraftan, Ortadogu "Ehl-i Sünnet" efkâr-i umumiyesi, Siâ belasina büyük bir darbe indirip, bunun ilerlemesini durduran ve asirlarca Hiristiyan dünyasinin müsterek ve güçlü kuvvetlerine karsi koyan Osmanlilar'i, Islâm riyâsetinde görmek istiyordu  Yavuz için bu, gerçeklestirilmesi zarurî bir vazife idi  Islâm riyâsetinin baslica imtiyazi olan "Hilâfet" ve "Haremeyn"e sâhip olmanin, artik Osmanli Hânedani'nin hakki oldugu düsünülüyordu  Islâm dünyasindaki "ehl-i hall ve'l-akd"in kanaatinin de böyle oldugu anlasiliyor  Zira, dogu denizlerinde dolasmaya baslayan Portekizlilerden büyük zararlar görmüs olan Memlûk Devleti, onlara karsi koyacak gücü kendinde bulamiyordu  Portekiz, l502 yilinda Hindistan'a yerleserek Hindistan ile Avrupa arasindaki bütün ticaretin kendi denetiminde olan Güney Afrika'dan dolasan deniz yolundan yapilmasini istiyordu  l507'de Aden Körfezi'nde Sokotra, l508'de de Hürmüz'ün ele geçirilmesiyle bu abluka, daha siki bir sekilde uygulanir olmustu  Böylece Memlûk ekonomisi ile devlet hazinesinde sürekli bir bunalim meydana getirmislerdi  Bu arada Sah Ismail, henüz yeni eristigi Iran körfezinin, Avrupalilarin tekeline geçmesini istemiyorsa da, Osmanlilara karsi kendisine destek olmalari karsiliginda Portekiz gemilerine yardimda bulunmaya hazirdi  Gerçekten, Dogu Akdeniz'e tam hâkimiyetin temini, Hiristiyan dünyasinin müsterek hareketine karsi Islâm âlemine yaslanma lüzumu ve Anadolu emniyetinin sürekli olabilmesi için objektif noktadan bir zaruret olarak görünen Misir seferine karar verilir   Esâsen Misir Sultani Kansu Gavri, Dülkadir Devleti'nin ortadan kalkmasiyle "Sâhib-i Haremeyn" olarak hutbenin kendi adina okunmakta devam etmesini Sultan Selim'den istemisti  Bu teklif üzerine Pâdisah "Koca Çerkes er ise hutbesini Misir'da okutmaya devam etsün" diyerek Misir'in gelecegi hakkindaki düsünce ve niyetini açikça belli etmisti   Hükümdara göre, bir vakitler Avrupa'ya siçrayarak muhtesem bir Müslüman - Arap medeniyeti kuran, bir taraftan da Irak, Acem, Hind ve Çin diyarlarina kadar kol atip buyruk yürüten o büyük Islâm devletinden sonra "Sâhib-i Haremeyn" ünvanina sahip olmak, fikir ve medeniyet planinda yerinde sayan su Memlûk Sultanligi'na nasil birakilirdi? Bu düsünce ve anlayisla, bir zamanlar Islâm dini ve prensipleri adina giristigi cihadlar ile yeryüzüne baris, adalet, fazilet ve insanlik dagita dagita ögretici ve kurtarici olarak kitadan kitaya geçerken, âdil ve her kesimi memnun eden sosyal bir ahenkle beraber, gittigi yerlere tek Allah fikrinin huzurunu da tasiyarak bir yeni dünya nizaminin müjdelerini vermisti  Iste Yavuz da, dedesi Fâtih gibi, Müslüman - Türk âlemine karsi kendini ayni borcun altina girmis, aktif bir eleman olarak görüyordu  Bu ruhla, Islâm âlemini içine düstügü karanliktan kurtarmak için onu tek bayrak altina almanin lüzumuna inaniyordu  Bu planin, mühim bir safhasi olarak da Misir seferi artik bir zaruret haline gelmis demekti  Fakat bu planin açikça bilinmeyip tahmin edilen tamamlayici çizgileri Hindistan'a ve daha kim bilir nerelere kadar variyordu   Gerek Haliç tersanesinin genisletilmesi, gerekse seyahat maksadiyle Iran ve Arabistan'a gitmenin yasaklanmasi, Memlûk Sultani Gavri'nin telaslanmasina ve Yavuz Sultan Selim'e bir mektup göndermesine sebep olmustu  Yavuz'un Misir üzerine hareketinden dört ay kadar önce yazilmis olan bu mektupta Gavri, Pâdisah'a karsi oksayici bir uslûpla hitab ederek "Oglum Hazretleri" ifadesini kullaniyordu  Bu mektubunda Gavri, tacirler hakkinda Osmanlilarca uygulanan hükümlerden sikâyet ettikten sonra ayrica denizden ve karadan Misir üzerine gelinmek istendigini haber aldigini bildiriyor, ikisinin de Müslüman padisahlar olduklarini, hükümleri altinda bulunan insanlarin da mü'min ve muvvahidler oldugunu belirtiyordu  Bu mektuptan ve daha sonra Osmanlilar tarafindan gönderilen mektuplardan anlasilacagi üzere, herhalde her iki taraf ta, gerçek niyetlerini saklamak suretiyle birbirlerini kollama gayreti içindedirler   Evail-i Muharrem 922 (Subat l5l6) tarihini tasiyan ve Edirne'den gönderilen mektupta Yavuz Sultan Selim, yegane gâyesinin "müfsid ve mülhid-i bî - dinin âsâr-i küfr ve dalaleti bi'l-külliye âlemden mahv eylemek niyetine diyar-isarka müteveccih olicak âdet-i sâlife muktezasinca " babasinin da yaptigi gibi kendilerinin hayir dualarini beklediklerini, kendilerine durumu bildirmek ve sadece müfsid-i bî-din üzerine gitmek istediklerini, böylece din düsmanlarini ortadan kaldirmayi hedeflediklerini, bunu yapmanin da ser'-i serif geregi oldugunu bildirdikten sonra kendileri ile bir proplemleri bulunmadigini, insa ettirdigi gemilere gelince, kendilerinin de bildigi gibi denizcilik bakimindan kâfirlere karsi cihad etmek ve onlara gâlip gelmek için bunun gerekli oldugunu bildirir  Mektubun dili ile bu konuda söyle diyordu: " Malumunuzdur ki, cânib-i bahrde (denizcilik bakimindan) cenâb-i âlimizin küffâr-i haksâre daima gazâ ve cihadi eksik olmayup hifz-i derya (denizleri korumak) için merâkibimiz cemi-i zamanda müheyyadir ki, (gemilerimiz devamli olarak hazirdirlar) bu halette muhabbete münafi bir va'd olunmamistir  " Bütün bunlara ragmen din düsmani olan Safevî hükümdarini ortadan kaldirmak için kendisi onun tarafini tutar ve bu konuda onu desteklerse o zaman, Allah'in muradi ne ise o sekilde olacagini bildirmisti  Gayesinin, Misir'i zapt edip ilhak etmek olmadigini Kansu Gavri'ye bildiren Yavuz Sultan Selim, uzunca mektubunda bu konuda söyle der: "Selâtin-i Islâmiyeden hiç birinin kendüye veya memleketine tama' veya gezend (zarar) eristirmek kat'a hatira hutûr etmemistir (hiç birinin hatirina gelmemistir), dahi etmez de  Madem ki emr-i ser'-i serif icâb etmeye  Hususan, sizlerle meveddet-i sabika-i mevrusî ki derece-i übüvvet ve bünüvvete yetisüb (eskiden beri, aramizda baba ve evlad sevgisine benzer bir sevgi varken), Haremeyn-i Mükerremeyn hürmeti dahi mer'î iken makam-i âlimizden simdiye degin beyne'l-cânibeyn (iki taraf arasinda) tekdire bais bir kaziyye ve adavet (düsmanlik) ve tama-i memleketten mebni bir vaz' sâdir olmamistir  " | 
|   | 
|  | 
|  |