|  | Semir Aslanyürek ( 1956) |  | 
|  07-12-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Semir Aslanyürek ( 1956)Doğum Tarihi : 1956 / Antakya FİLMLERİ Vagon - 1992 Şelale - 2001 Semir Aslanyürek, filmindeki gibi ağır bedeller ödemeden de 'duvarların yıkılabileceğini' söylüyor  Semir Aslanyürek doğduğu Antakya'dan Şam'a gidip tıp ve güzel sanatlar eğitimi aldı  Oradan Sovyetler Birliği'ne geçip yedi yıl sinema okudu  Türkiye'ye dönüp, gençliğinden beri peşinden koştuğu düşü, 'Şellale' filmini sonunda tamamladı  Yüksek kayalardan köpürerek yuvarlanıyor sular  Havada döne döne küçük bir gölete dökülüyor  Şelalenin dibinde, suyun kayalara çarpıp dağıldığı küçük göletin etrafında toplanmış kadınlar  Bağıra çağıra bir gece önce gördükleri rüyalarını anlatıyorlar  Çünkü eski bir inanışa göre 'rüyalar akan suya anlatılır ve yorumu Yusuf peygambere mahsustur  ' Bu yüzden Antakya yöresinde rüyalar şelaleye anlatılır ve buralarda şelaleye 'şellale' denir  Şelalenin dibindeki göletin kenarında bir kayaya oturan kadın hışımla göğsünü açıp dövünüyor, saçını başını yolarak öfkeyle anlatıyor rüyasını  Bir başka kadın bir öncekinin tersine sakin ama çok üzgün rüyasını anlatırken  Yeni gelen bir kadın gülümseyerek bakıyor şelaleye  Bir başkası yüzündeki acının çizgileriyle başlıyor rüyasını anlatmaya  Ama hiçbirinin sesi duyulmuyor şelalenin gürültüsünden  Bir kadının rüyası bittiğinde şelalenin köpüren suları ekranı kaplıyor  Görüntü donup kalıyor  Antakya'dan başlayan öykü montaj masasının başından kalktı Semir Aslanyürek  Ardındaki ekranda bıraktığı, yıllardır peşinden koştuğu düşü 'Şellale' filminin artık montaj aşamasına gelmiş görüntüleriydi  Aslanyürek'in yaşam öyküsü 1956 yılında Antakya'da başlıyor  Dokuz yaşından itibaren taş yontuyor Antakya'ya bağlı Harbiye'deki 'Şellale'nin dibinde  Zaten buralarda her üç kişiden en az biri heykel yapar  Bütün Akdeniz kıyısına buradan gider taş heykeller  Üniversite çağına gelince Ankara'ya gidip Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'ne kayıt yaptırıyor  Ancak o yıllardaki siyasal kamplaşmanın getirdiği şiddetten nasibini alıp kötü bir dayak yiyince Antakya'ya geri dönüyor  Antakya'da bir arkadaşı dil öğrenmek için Suriye'ye gitmek ister  Aslanyürek de ona yardımcı olacaktır  Birlikte Ankara'ya Suriye Büyükelçiliği'ne giderler  Elçilik görevlileri nasıl gideceğini, ne yapacağını anlatırlar arkadaşına  Bir yanlış anlama sonucu Aslanyürek'in de gitmek istediğini sanarak formalite gereği bir sınava gireceğini anlatırlar  O da "Niye olmasın" diyerek Suriye'ye gitmeye karar verir  "Suriye'ye gitme fikri orada çıktı  Tamamen bir tesadüf  Aslında ben tesadüflere inanmıyorum  En basit rastlantılar bile insan aklının ermeyeceği kadar karmaşık ve önemli  " Arkadaşıyla birlikte Şam'a gider Aslanyürek  Kaydını tıp fakültesine yaptırır  Artık Şam'da maceralı günler başlamıştır  Üç yıl tıp eğitimi görür  Ancak doktorluk ona göre değildir  Hocaları "Ne sen uğraş, ne de bizi uğraştır" der  Bunun üzerine güzel sanatların heykel bölümüne geçer  Dokuz yaşından beri yaptığı gibi taş yontmaya başlar yeniden  Birgün arkadaşıyla Türkçe konuşarak giderken yanlarına biri yaklaşıp Azeri Türkçesiyle konuşmaya başlar  Bu kişi Şam'daki Sovyet Kültür Merkezi'nin Azeri müdürüdür  Sovyet Kültür Merkezi'ne gidip gelmeye başlar  "9 Mayıs Sovyetler'in Zafer Bayramı'dır  İkinci Dünya Savaşı'nda Almanya'nın kesin yenilgiye uğratılıp teslim olduğu gün  Her yıl 9 Mayıs'ta bir resepsiyon verilir  Ben de davetliydim  O yıllarda öğrenciyim, ailem para gönderiyor  Bir çelenk yaptırmak istedim bayram için  Param çıkışmadı  Bunun üzerine bir yontu hediye etmeye karar verdim  Onu yaptım  Resepsiyona gittiğimde de yontuyu hediye ettim  Sanıyorum iki hafta sonra Leningrad Güzel Sanatlar Akademisi'nden bir heykeltıraşla bir gazeteci gelmişti  Tanışıp konuştuk biraz  " Sovyetler Birliği'nden gelenler yontuyu çok beğenmişti  Heykeltıraş olanı "Sana burs verelim, gel akademinin heykel bölümünde yedi yıl oku" der  Ama Aslanyürek sinema okumak istiyordur  Bunu söyler Türkçe  Ancak kültür merkezinin Azeri müdürü bu söylediklerini tercüme etmez  "Sen" der "Önce bir git oraya  Birkaç ay sonra bölümünü değiştirirsin  Önce bir hak kazan  " Aslanyürek kabul eder, Şam'dan Sovyetler Birliği'ne geçer  Şam'dayken öğrenci pasaportuyla yılda üç kez Türkiye'ye gelmektedir  Ama Sovyetler'e geçmesiyle, artık yedi yıl süreyle Türkiye'yi göremeyeceği günler başlamıştır  Kiev'de öğrencidir Aslanyürek  Planladığı gibi heykel bölümünü bırakır, sinema okumaya başlar  Bir sene sonra'da daha iyi bir sinema okuluna gitmek için Moskova'ya geçer  SSCB Devlet Sinema Enstitüsü'nün sınavlarına katılır  "Moskova'daki okul çok önemliydi  Devlet bütün ihtiyaçlarımı karşılıyordu  Öğrenci yurdunda kalıyordum  Burs veriyorlardı  İki senede bir elbise, ayakkabı, palto gibi giyecek ihtiyaçlarımı karşılıyorlardı  Rusça da öğrenmiştim  Çok iyi hocalar ve güzel yöntemleri vardı  Dil öğrenirken ilk 15 günde kümesini kaybetmiş tavuk gibi oluyorsunuz ama 15 gün sonra konuşmaya başlıyorsunuz  Ne konuştuğunuzu bilmiyorsunuz ama insanlarla anlaşıyorsunuz  " Dört dörtlük sinema eğitimi yoğun bir sinema eğitimine başlar Moskova'da  Aslanyürek'e göre oradaki eğitim öyle yoğundur ki Moskova'da bir yıl sinema eğitimi alan bir öğrenci, Türkiye'de dört yıl sinema eğitimi alan öğrenciden daha fazla şey öğrenir  Okul 1918'lerde, daha sinemanın ne olduğunun, bir sanat olup olmadığının tartışıldığı yıllarda kurulmuştur  Haftanın hemen her günü sabah dokuzdan gece yarılarına kadar eğitim sürer  Bir yandan teorik ders, diğer yandan yoğun bir pratik yaparlar  1984 yılına gelindiğinde, Aslanyürek beşinci sınıftadır  Artık diploma projesine başlama zamanı gelmiştir  Elinde yazdığı bir senaryo vardır: 'Şellale'  Çocukluğunun Antakya'sını anlatan bu filmi çekecektir  Filmini çekeceği şelaleyi bulmak için Azerbaycan'a gider  Ama yaşadıkları, bir film nasıl yapılırdan çok, bir film nasıl yapılmazın öyküsüdür  "Başımıza gelmeyen kalmadı orada  Sanırım o zamanki Sovyetler Birliği'nin yapısının çok büyük etkisi vardı yaşadıklarımızda  Bir de SSCB'de Azerbaycan'ın çok özel bir durumu vardı  Benim gittiğim, gördüğüm Azerbaycan'da çalışan kimse yoktu  Belki bana öyle geldi  Ama filmi yapmak için çok kaldım orada, dört ay debelendik  İlk gittiğimde gerçekten çok iyi karşıladılar beni  Filmin bütçesini de devlet vermiş  Mekân bulmamız için bakanlık arabası bile verdiler  Gösterilen ilgi inanılmazdı  Ama gittiğim ilk 1  5 ay hiçbir şey yapamadım  Sadece evden eve, restorandan restorana dolaştırıldım  Yemek, içmek, sarhoş olmak ve eğlenmek  Ancak 1  5 ay sonra kendime gelebildim  Ben Hazar Denizi kenarında sızıyorum, ayıldığımda bakıyorum ki başka bir yerde yemeğe oturmuş, içki içiyorum  Sonunda diploma projesi olarak 'Şellale'yi çekemedim  Moskova'ya döndüm ve okuldaki stüdyolarda başka bir film çektim  " Moskova'da bir Suriyeli ile evlenmiş, bir de çocuğu olmuştur  Okul bittiğinde Türkiye'ye dönmeye karar verir  Çünkü o artık bir misyon adamıdır ve kendisine Sovyetler Birliği'nden çok Türkiye'de ihtiyaç vardır  1986'nın sonlarında Türkiye'ye döner  "Hemen gözaltına alındım  İki ay kadar kaldım içeride  Gözlerim bağlandı  Sorgulandım  Memleketin kaçta kaçını sattığımı sordular  Koşullar çok kötüydü  Bazı şeyleri kanıtlayamayacağım için söylemiyorum  Siz tahmin edersiniz artık  Sonra bıraktılar  Hakkımda dava açıldı  32 cinayet, beş altı tane kundaklama, altı yedi tane banka soygunu falan  Hepsini ben yapmışım  Hem de bunları Sovyetler'deyken yapmışım  DGM'de yargılanırken iddianameyi okuyan savcı bile gülüyordu  Çünkü cinayetler, kundaklamalar Maraş'tan tutun, Adana, Samandağı, Reyhanlı ve Antakya'ya kadar neredeyse aynı gün, aynı saatte olanlar vardı  Moskova'daki elçilikten de raporum geldi  Ne zaman nefes aldığımı bile yazmışlardı  Böylece dava düştü  " Sırada askerliği vardır artık  Hemen askere götürülür  Üniversite mezunu olmasına karşın 'sakıncalı piyade' olarak yaptırılır askerliği  Terhisten sonra Antakya'ya döner ve çocukken yaptığı gibi taş yontmaya başlar  Ama bir yandan da aklı sinemadadır  Bu nedenle ilk uzun metrajlı filmini çekmek için 1992 yılında yeniden gider Moskova'ya  Gösterilmeyen film "Filmin adı 'Vagon'du  1992'de çekimlere başladık, 1993'te bitirdik  Kültür Bakanlığı'ndan filmin çekimi için para almıştım  Şimdi film burada ama piyasaya hiç çıkarmadım  Tümüyle bir Rus filmi oldu  Yanlış bir başlangıçtı benim için  Çünkü Türkiye'de öyle bir film gitmezdi  O bende Rus sinemasının tamamen hâkim olduğu bir dönemde çekilmişti  Daha burada gözümü açamamıştım  Film ekibinin, oyuncularının tümü Rus'-tu  Bu yüzden Türkiye'deki piyasaya pek uygun bir film olmadı  " Yeniden Türkiye'ye döner Aslanyürek ve Antakya'da taş yontmayı sürdürür  Bu arada da öğretim üyesi olmak için çeşitli üniversitelere başvurur  Sonunda Marmara Üniversitesi'nden olumlu yanıt gelir, Sinema-Televizyon bölümünde öğretim görevlisi olur  Ama aklında hep 'Şellale'yi çekmek vardır  "Sonunda bu yıl biraz ödünç para, biraz sponsorlukla filme başlayabildim  Neredeyse sıfır bütçeyle, hatta bütçe bile yapmadık  Gönüllü, bu işe yüreğini koymuş bir kadro vardı  " 'Şellale', 1950'li yıllarda geçen bir öykü  Aslanyürek de bu öykünün tanıklarından  Film o yıllarda Demokrat Partili olan babası ile Halk Partili olan amcasının birbirlerini görmemek için bitişik evlerinin avlusuna duvar örmelerini, buna karşın duvarın üzerinden de sürekli kavga etmelerini, ailenin ancak Aslanyürek'in kız kardeşinin bir kaza sonucu yanarak ölmesiyle barışmasını anlatıyor  Aklı heykelde kaldı "Bu, Türkiye'nin bir dönemi  Daha doğrusu Antakya'da bir zaman diliminde geçen olayları  Ağır bedeller ödemeden de duvarların yıkılabileceğini, kardeşin kardeşe sarılabileceğini anlatmak istedim  Burada anlatılan bir aile trajedisi  Ama sanıyorum bu aynı zamanda bu dünyanın da bir trajedisidir  Devletleri de kardeş sayarsak, devletler de ağır bedeller ödemeden barışabilirler  " Aslanyürek Türkiye'de ilk filmini çekmiş ama aklı hâlâ heykelde  "Ben heykelden birkaç film için bu yılları ödünç aldım" diyor "Ama şimdiden 23 senemi sinemaya vermiş oldum  " Aslanyürek'in heykelden aldığı izin kafasındaki üçlemeyi bitirene kadar sürecek  Senaryosunu yazdığı 'Eve Giden Yol' filmi seferberlik yıllarını anlatıyor 1911'den 1918'e kadar  Senaryosu biten bir diğer film projesi de 'Karmaşa'  Antakya'nın Fransız işgalindeki yıllarını kapsıyor  Yani 1939'a kadar  Çekimini bitirdiği 'Şellale' de 1960'a kadar olan süreci içeriyor  Antakya'dan doğan 'Şellale', Suriye'ye geçip Şam üzerinden, Kiev'e, oradan Moskova'ya gidiyor ve Sovyetler Birliği'nden Türkiye'ye dönüp yine Antakya'dan denize varıyor; tıpkı Aslanyürek'in düşleri gibi   | 
|   | 
|  | 
|  |